11. Bölüm

BÖLÜM 10 İKİMİZ BİRİZ

Sitare Yazar
yzrsitare

Yonca, bu defa gerçekten tanışalım. Ben Emin Işık, Emir Bayar denilen pislik herifin bedenini paylaşmak zorunda kalan kişilik," elini uzatıp gülümsedi.

Hadi canım, yok artık! Ağzım açık şekilde bakıyordum. Halime gülümsemişti. Uzattığı eli şimdi yüzümün önünde sallanıyordu.

"Yonca, iyi misin?"

Cevap veremedim.

"Yonca, bak garip bir durum ve anlaması güç ama beni dinle," sesi biraz endişeli geliyordu. Nerden başlayacağını bilemiyor gibiydi. Ya da benim şok olmuş halimi beklemiyordu. Ama başka ne yapabilirim? Ben Emir'i görüyorum ama o değilim diyor. Şizofrenim dese daha kolay inanırım.

"Şizofren misin?" diye sordum. Umarım evet derdi.

Kısa bir kahkaha attı. Başını hayır anlamında sağa sola sallamıştı.

"Tamam, şimdi derin nefes al," yüzünde sıcacık bir gülümseme vardı. Emir'in yüzü olsa da onun gibi davranmıyordu. "Daha önce DKB diye bir şey duydun mu?"

Başımı hayır anlamında salladım. Duymuş olsam da şu an onu hatırlayacak durumda değildim.

"Yani, dissosiyetif kimlik bozukluğu,"

Başımı yine hayır anlamında salladım.

"Kimlik çözülmesi gibi bir şeyler,"

"Off!" diye bağırdım. "Benimle alay mı ediyorsun?" İçimde ufak bir korku oluşmuştu.

"Sakin ol Yonca, bu biraz imkansız bir durum gibi ama gerçek," elini yavaşça bana uzatmıştı. Sesi telkin ediciydi. "Önce sana bunu ispatlayayım izin ver, söz sonra anlaman için her şeyi yapacağım," dedikten sonra telefonunu çıkardı. Bir numarayı arayıp sesi megafona verdi.

"Alo, Emin sen misin?" Selim'in sesi şaşkınlık doluydu. Ben de şaşkındım.

"Ben de seni özledim bebeğim," dedi henüz kim olduğundan emin olmadığım adam. Gülmüştü.

"Komik değil, daha üç saat önce Emir'le beraberdik. Neden uyanıksın ne oldu? Umarım kamufle şekilde dışardasındır, ayrıca anlaşmıştık üzerindeki GPS cihazını çıkarmayacaktın," hızlıca konuşuyordu.

Bense beynimi yeni kullanmaya başlamıştım. Kamufle mi?

"Merak etme, sevgili Emir'ini zor durumda bırakacak bir şey yapmam, aa ama pardon az önce kırmızı ışıkta geçtim, ayrıca işler değişti artık GPS falan umrumda değil, hayır ayrıca özel hayatıma da burnunu sokma," bana göz kırpmıştı. Yavaşça idrak etmeye başladım.

"Emin, eve gel konuşalım, son zamanlarda kontrolsüz davranıyorsun," sesi şimdi daha yumuşaktı. Sanki yaramaz bir çocuğu ikna etmeye çalışıyordu.

"Tamamdır, önce ufak bir işim var ya da çok önemli bir iş, sonra gelirim," deyip cevap beklemeden kapattı. Gözlerini gözlerime dikti. Koyu gözler ışıl ışıl parlıyordu. Gerçekten de başka birisi bana bakıyor gibiydi. Öyle hissettiriyordu.

"Şimdi biraz daha anlamaya başladın mı?" Sesi şefkat doluydu.

Neyi anladım bilmiyorum ama başımı evet anlamında salladım.

"Off, bugünü pek böyle hayal etmemiştim," hayal kırıklığı içinde konuştu. "Ama sana en iyi yardımcı olacak kişiyi biliyorum, hatta o da en az benim kadar bugünü bekliyor," dedi.

"Anlamadım," dedim. Önemli değil ne de olsa bugün anlamamaktan başka bir şey yapmıyorum.

Telefonunda tekrar bir numarayı aradı. Sesi yine megafona vermişti. Telefon henüz ilk çalışında açıldı.

"Emin," dedi yumuşak bir kadın sesi. Sanki sorar gibiydi.

"Benim, özledin mi beni?" bana kocaman sıcak bir gülümseme göndermişti.

"Daha bir saat önce Emir yanımdaydı. Ne ara uyandın sen, ayrıca neden uzun zamandır bana gelmedin? Üstelik Emir son zamanlarda hep uyandığını söyledi," hızlıca cümleleri sıralamıştı.

"Nefes al Aslı, işlerim vardı. Daha doğrusu onun peşindeydim," dedi. Gözlerini gözlerime kilitlemişti.

"Nee! Onu buldun mu?" Kadının sesi heyecanla dolmuştu.

"2 Mayıs, onu buldum," tebessüm etti. Gözleri bir şeyler anlatmak ister gibiydi.

Bense anlamıyordum. Benden bahsediyor. Beni bulduğunu söylüyor. 2 Mayıs şirkete ilk gittiğim gün Emin Işık ve Emir Bayar ile tanıştığım gün. Ama biz ikimiz nerden tanışıyoruz? Neden beni arıyordu?

"İnanamıyorum Emin, şu an ne kadar mutlu oldum anlatamam. Lütfen onunla tanışmama izin ver," dedi.

"Evet onunla tanışmanı istiyorum, hatta şu an ona en mantıklı açıklamayı yapacak sensin. Çünkü bakışları biraz garip, sanki aklını kayıp ediyor gibi, onu bulduğum gibi kaybetmekten korkuyorum," dedi. Sesi endişeliydi.

"Ona her şeyi anlattın mı yoksa?" Şimdi de kadının sesi endişeliydi.

"Mecburdum Aslı, O Selim lavuğu ve Emir kızın kafasını bulandırmışlar, artık yalan yok," yüzünden geçen öfkeyi görmüştüm. Bu ifade fazlasıyla Emir'e aitti.

"Pekala, şimdi acil bir işimden dolayı klinikte değilim, onun sabah bana gelmesini sağla," kadının sesi biraz durgunlaşmıştı. Az önce duyduğu bir şey rahatsız etmiş gibiydi.

"Tamamdır, görüşürüz,"dedi.

"Görüşürüz," dedi kadın.

Telefonu kapatmış bana bakıyordu. Bir cevap bekliyordu. Selim de o kadın da durumdan haberdar ve normal bir şey gibi konuşmuştu. Belki de dedikleri doğruydu. Belki de o Emir değil Emin'di. Ama bu benim için kabul etmesi çok zor bir durumdu. Anlayamıyordum.

"Şimdi düşünmeyi bırak, kendine biraz zaman ver, yarın Aslı yani Emir'in psikoloğu sana açıklama yapacak ve daha iyi anlayacaksın. Ama şimdi lütfen düşünmeyi bırak, bana bak ben Emin'im. 2 Mayısta sana yardım eden serbest gazeteci Emin'im. O gün seni bulduğumda öyle sevindim ki öyle tamamlandım ki anlatamam," ellerimi tutmuştu. Sıcacıktı.

"Beni nerden tanıyorsun?" Sesim titremişti.

"On yaşımda var olduğumu anladığımda ve on iki yaşında ölmek istediğimde yanımdaydın," gözlerini daha da koyulaşmıştı. Geçmişe gitmişti.

"Ama ben nasıl yanında olurum, hatırlamıyorum ayrıca sen benden büyüksün yani Emir büyük yani bir dakika sen onunla aynı yaşta mısın? Ya da se-"

"Yonca, sakin ol," sözümü kesti.

"Her şeyin bir cevabı vardır. Ama her cevabı aynı anda almak zorunda değiliz."

"Tamam, ama anlamadığım çok şey var ve bazı şeyler imkansız geliyor," dedim.

"Aklına gelen ilk soruyu sor mesela," dedi. Gülümsemesi cesaret vericiydi.

"Yani şimdi sen Emir değilsin ama nasıl gidip gelme oluyor, ya da sen beni ne zaman gördün yani ben küçük müydüm? Nerede mesela? Ya da Emir ve Selim neden bana gerçeği söylemedi" Nefes nefese konuştum.

Ardına yaslanıp yüksek bir kahkaha attı.

"Al şu suyu iç," bardağı önüme koydu. "İlk soru dedim Yonca aynı anda bu kadar sor demedim," hala gülüyordu.

Bir yudum su içtim. Yüzüne baktım, gülümsemesi kocamandı. Gerçekten de Emir gibi değildi. O bu kadar gülmezdi. Hatta çeyreği kadar bile.

"Birincisi, Aslı ile yarın konuşup ilk soruna cevap alabilirsin. Selim ve Emir pisliğinin neden öyle söylediğinin hesabını eve gidince soracağım. Diğerine gelince, evet siyah üzüm küçüktün. Ben de küçüktüm ama sen daha da küçüktün. Siyah kıvırcık saçların, açık kahve gözlerin ve pembe yanakların... Işıl ışıldın. " Derin bir nefes alıp durdu. Sanki anlattığı kişiyi dün görmüştü. ""Nereden çıktın ve geldin bilmiyorum ama karşımdaydın. Beynimin içinde dönen görüntüleri de çığlıkları da yok ettin," derin bir nefes aldı.

''Sana sadece ikimizin bildiği bir masal anlatayım mı?''diye sordu.

Başımı olur anlamında salladım. Sadece ikimizin bildiği bir şey ne olabilirdi?

Önce garsona seslendi, çaylarımızın tazelenmesini istedi. Sonra sıcacık gülümsemesi ile bana baktı. Emir'in yüzü şimdi daha da yakışıklıydı.

''Fırat Nehri'nin dibinde bir canavar yaşarmış. Bir gün bu canavar, su kenarında oynayan bir kızı kaçırmış. Bu kız yörenin en güzel kızıymış. Tabi olayı görenler hemen kızın sevdiğine haber vermiş. Oğlan koşup gelmiş. Ölümü göze alıp canavara kafa tutmuş, sevdiğini istemiş. Canavar ise kızın karşılığında oğlandan çok değerli bir şey istemiş.

Dört yapraklı Yonca.

Oğlan canavarın teklifini kabul etmiş. Dağlarda, ovalarda her yanda dört yapraklı yoncayı aramış.En sonunda kuytu bir köşede bulmuş. Hemen canavara koşup yoncayı vermiş. Dört yapraklı yoncayı alan canavar, kızı serbest bırakmış. Kız ile oğlan giderken, oğlan dayanamamış sormuş.

''Senin için bu dört yapraklı yonca neden bu kadar önemli?''

Canavar gülmüş.

''Biliyor musun? Bu yoncanın birinci yaprağı ümidi simgeler. Bu kız ümitle seni bekledi. İkinci yaprağı inancı simgeler. Bu kız sana olan inancını yitirmedi. Üçüncü yaprağı aşkı simgeler. Bu kız sana aşkını haykırmaktan çekinmedi. Son yaprak ise şansı simgeler. Ve siz şanslısınız ki sizi öldürmedim.''

Emin sustu. Bu benim masalım. Bunu bana babam anlattı. Ama o biliyor. Nasıl?

''Bu masalı bana sen anlattın, ben on iki yaşımda ölmek isterken. Fırat'a atlamayı düşünürken. Nereden geldin bilmiyorum ama karşımdaydın. Adını söyledin. İnancım, ümidim, şansım ve aşkım gibi geldin Yonca,'' dedi. Artık susmuş benden bir cevap bekliyordu.

Kalbim sıkışmıştı, içimde bir sıcaklık dalga dalga yayılıyordu. Emir'in yüzü karşımda , gerçi o olmadığını söyleyen bir adam, aşkı olduğumu söylüyordu. Ve benim masalımı bana anlatıyordu. Beynimin durduğu bir anın içindeydim.

''Çok şaşkınım, anlattığın masalı küçükken babam bana anlattı ama ne zaman sana anlattım ya da senin yanında ne arıyordum hatırlamıyorum. Kafamda net bir anı yok,'' diyebildim.

''Çok zorlama şimdi kendini artık susalım. Sadece bana bak, gözlerime dikkatli bak. Lütfen beni Emir ile karıştırma, sana nasıl baktığıma dikkat et. Aynı kişiyi görsen de bambaşka kişiler olduğumuzu unutma lütfe-'' devam edemedi. Aniden başını tutmuştu. Gözleri acı ile kapanmıştı. ''Piç herif,'' diye dişlerinin arasından konuştu.

''İyi misin?'' dedim. Endişelenmiştim.

''İyiyim ama galiba zamanım az kaldı, birisi gelmek için fena zorluyor,'' konuşurken kapüşonunu kafasına geçirdi. Gözlüğünü ve top sakalını yüzüne özenle yerleştirdi. '' Sormam gereken bir hesap var, acele etsem iyi olur,'' dedi ve elimi tuttu.

Neden elimi her tuttuğunda kalbim çarpıyor?

''Sana attığım adrese gidip her şeyi daha iyi anla Yonca, buna ihtiyacım var senin beni anlamana ihtiyacım var,'' ayağa kalktı.''Tekrar uyanacağım Yonca, Emir'in kafasını patlatmam gerekse bile senin için uyanacağım. 18 yıldır senin için uyanıyorum ben,'' dedi. Tekrar başını tutmuştu.

Ben de ayağa kalktım, hayret ayaklarım beni hala nasıl taşıyordu merak ediyorum.

''Bekle beni, siyah üzüm,'' dedi ve hızla gitti. Ardından öylece bakakaldım.

Neler oluyor? Az önce yaşadıklarım gerçek mi? Hayatım fantastik bir masal değil oysaki. Nasıl bu kadar gerçek aynı zamanda imkansız olabilir?

***

Emin'in telefonuma attığı adrese bir kez daha baktım. Saat 10' da Aslı Bergen beni bekliyordu. Ne konuşacaktı ne anlatacaktı? Apartmanın kapısından girerken Cem'e mesaj attım. Normalde sabah dergiye gidip oradan şirkete geçecektim ama şu durumda zor. Beni idare etmesini istedim. Bir de Selim, Emin benimle iletişime geçerse aramamı istemişti. Ama bana yalan söyledikleri için ikisine de kızgınım. Haber vermedim, yarın Psikolog ile görüştükten sonra ikisine de hesap soracağım. Tabi bunlar gerçekse ve Emir yarın karşımda olursa.

**

Eve girince annemin mutfaktan gelen sesini duydum. Sesi üzgündü.

"Yapacak bir şey yok Hatice, ne yapalım artık bir çaresi bulunur," masaya oturup konuşmasını bitirmesini bekledim." Tamam, görüşürüz," dedikten sonra telefonu kapattı.

"Kimle konuştun?" diye sordum.

"Haftasonu eski komşular ile buluşacaktık ya ona gelemeyeceğimi söyledim. Moralim bozukken çekemem şimdi," derin bir nefes aldı.

"Anlattın mı durumu?" diye sordum. Açıkçası anlatmamış olmasını umuyordum. Her şey yoluna girene kadar beklemeliyiz.

"Hatice sesimden bir sıkıntım olduğunu anladı zaten, fazla bir şey anlatmadım. Dolandırma işine girmeden işte bir şeyler geveledim," parmakları masada daireler çiziyordu.

"Anne, biraz bekle olur mu, bak babam da bir yolunu arıyor. Kendini harap ettin," elini tuttum.

Başını sallamakla yetindi. Belli ki o da bu konuyu düşünmekten yorulmuştu. Benimse merak ettiğim bambaşka bir konu vardı.

"Anne," dedim. Yüzüme baktı. "Ben küçükken beş ya da yedi yaşındayken, Fırat Nehri'nin yanına gittik mi? Gezmek için ya da başka bir şey için," kalbim hızlı çarpıyordu. Annem bir süre düşündü. Sonra gülümsedi.

"Sen bahsetmezdin oradan, baban ne zaman söylese konuyu kapatırdın, hayırdır," dedi.

Anlamadım neden böyle bir şey yaptım ki?

"Nasıl yani," dedim.

"Serpil teyzenin ilk görev yaptığı yer Birecik'ti. Nehrin kıyısında yatılı bir okulda görev yaptı beş yıl, evi de okulun yanındaydı. Biz de senede bir iki defa yanına giderdik. Sen yedi yaşındayken tayini Mersin'e çıktı. Eşinin memleketine gitti." dedi.

Düşününce yavaştan hatırlar gibi oldum. Teyzemin çocukları ile oynadığımızı. Demek oralardı oynadığım yer.

"Peki neden bahsetmek istemezdim? diye sordum.

"Tam hatırlamıyorum ama bir çocuk seni kızdırmıştı galiba. Ece ve Mert ile oynamak için okula yakın bir yere gitmişsiniz sanırım. Ece söylemişti, " teyze Yonca bir oğlanla kavga etti, oğlan da onu itti, suya düşürdü." Annem hatırlamış ve gülümsemişti.

"Kaç yaşındaydım?" diye sordum.

"Oraya son gidişimizdi, yedi yaşında falandın. Sonra teyzenle eniştenin tayini çıktı zaten," dedi annem.

Şimdi biraz daha anlamlıydı. Anılarımda beni kızdıran çocuğa dair bir şey yoktu ama parça parça sahneler vardı. Demek ki Emin ile orada tanıştık.

"Resim var mı anne, oraya gittiğimizde çekmiş olabiliriz," umutla sordum.

"Valla kızım hiç hatırlamıyorum albüme bakarız, belki teyzende vardır ona sormak lazım. Sen neden merak ettin aniden? Hayırdır," diye sordu.

"Hiç aklıma bir şey geldi de , neyse yorgunum ben, dinlenmem lazım," dedikten sonra odama geçtim.

Yollarımız kesişmişti. Emin doğru söylüyordu. Ben net hatırlamasam da onun hayatına dahil olmuştum. Uzun zaman önce. Peki Emir bu resmin neresinde? O da beni gördü mü yoksa gören sadece Emin miydi? Emir bu hale nasıl geldi? Bu kadar zaman bununla nasıl baş etti? O kadar çoktu ki sorularım. Hangisine cevap arayacağımı bilmiyordum. Yarın Psikolog Aslı ile görüşüp her şeyi daha iyi anlamak istiyordum, ardından da kesinlikle Emir'e soracak çok sorum vardı.

***

Vaktinden yarım saat önce gelmiştim, sebebi kesinlikle uyuyamamam değildi. Çok gergindim. Açık mavi duvarlar ve yeşilin çeşitli tonlarının hakim olduğu koltuklar beni rahatlatmaya yetmiyordu. Aslı Hanım'ın yardımcısı Melike beni karşılamıştı. Aslı Hanım bir danışanı ile arka bahçede görüşüyormuş. Belli ki onun için mekanın bir önemi yoktu. Şimdiden Aslı Hanım'ı çok merak etmiştim. Onunla konuşacaklarımı daha çok merak ediyordum. Her şeyi öğrenip bir nebze de olsa içimdeki sıkıntılar gitsin istiyordum. Gece uyumadan önce Emin'in aramasını beklemiştim ama beni arayan o değil Selim olmuştu. Tabiki cevap vermedim. Ona şu an için güvenmiyorum. Bana yalan söyledi. Tekrar kafamı karıştırmasına izin veremem.

Düşüncelerimin içindeyken merdivenden çıkan bir kadının sesini duydum.

"Evet, Mehmet Bey lütfen yanında olun, şimdi ailesine haber veriyorum," dedi. Seslendiği kişiyi görmemiştim. Salona giren kadına baktım. Üstü ıslanmıştı, beyaz gömleği üzerine yapışmış ve sarı saçları dağılmıştı. Beni görmeden önümden geçip Melike'nin masasına gitti. Yürüdüğü yerlerde sular birikiyordu.

"Melikeciğim , rica etsem Erhan Bey'in ailesine haber verir misin? Konuşmamız sırasında kendini süz havuzuna attı da, kendini boğmaya çalıştı" eliyle saçlarını büküp suyunu sıkmıştı. "Hayır, havuz da ancak beline zor geliyor ama demek ki vicdan azabının dışa yansımasını yaşadı," dedi gülümseyerek.

"Tabi, Aslı Hanım hemen arıyorum. Bu arada Yonca Hanım sizi bekliyor," deyip beni gösterdi.

Aslı Bergen hızla bana döndü. Etrafına sular sıçramıştı. Hızla yanıma geldi. Bir eliyle ağzını kapatıp iki saniye bana baktı. Değişik bir kadın...

"Aman Allah'ım, gerçekten de sensin. Tıpkı anlattığı gibi," ben bir şey diyemeden bana sarılmıştı. Harika!

"Aa , özür dilerim üzerim pek uygun değil, Ben Aslı," hafif bir mahcubiyetle elini uzattı.

"Yonca," dedim elini sıkarak.

"Lütfen bana üç dakika ver, üzerimi değiştireyim," Melike'ye döndü.

"Tatlım sen de bizim için bir şeyler hazırlar mısın?" Gülümseyip odasına gitti.

Evet, değişik biriydi ama sıcak da biriydi. Psikolog olduğu için mi bilmiyorum ama şimdiden huzurlu hissediyordum.

****

Beyaz yeşil koltukların olduğu, duvarı boydan boya beyaz oda huzurluydu. Duvarın birinde çeşitli tablolar vardı, bir duvarda kocaman bir kütüphane ve önünde çeşitli saksılar içinde bitkiler vardı. Saksıların ortasındaki akvaryumun içinde değişik renkte balıklar vardı. Aslı kendi masasına değil karşıma oturmuş , Melike'nin getirdiği bitki çayını servis ediyordu. Az önceki beyaz gömlek ve pantolonunu yenileri ile değişmişti. Sarı saçlarını tepesinde toplamış kendine çeki düzen vermişti. Mavi gözleri çok güzeldi, ışıl ışıl bakıyordu.

"Nasılsın Yonca?" sıcacık gülümsemesi ile sordu.

"İyiyim, galiba," benimse gülümsemem biraz buruktu. Son günlerde yaşadığım şeyler yüzüme yansıyordu.

"Galiba, bu kelime kendimizden emin olamadığımız zaman kullanmayı seçtiğimiz bir çeşit soru işareti. Seni anlıyorum, bazı şeyler fazla gelmiş hissediyorsun," dedi. Dedikleri tam olarak doğruydu.

"Son günlerde her şey çok hızlı oldu. Hayatıma aniden birileri girdi ve kimin hakkında ne düşüneceğimi şaşırdım," dedim. Bitki çayını elime aldım. Çok güzel kokuyordu.

"Emin ile üniversitede tanıştık," bir anda konuya girmesi ile heyecanla ona baktım. Çünkü ben hala sormaya çekiniyordum. " Evet, tanıştığım kişi Emin'di. Üniversitenin bahçesinde bir şeyler ararken ona yaklaşıp kütüphanenin yerini sordum. İngilizce sormuştum ama o bana Türkçe cevap verdi. Onun da Türk olduğunu öğrenince çok mutlu oldum. Cambridge'de kendimi yalnız hissediyordum. Çok neşeliydi, sürekli şakalar yapıyordu ve aradığı şeyi bulduğunda tamamlanacağını söylemişti. Pek bir şey anlamamıştım ama gözlerindeki tutku inanılmazdı." Burada durup bitki çayından bir yudum aldı, bense pür dikkat dinliyordum.

"O günden sonra birkaç gün onu bahçede göremedim ama bir gün kütüphanede ders çalışırken görünce hemen yanına gittim. Ciddi görünüyordu, önündeki kitaba odaklanmıştı. Yanına yaklaşıp seslendim, önce bana bakmadı. Tekrar seslendim bu defa kafasını kaldırıp boş gözlerle baktı. İnanılmaz soğuk ve sert bir ifadesi vardı. Bakışları çok derindi, sanki başka biri gibiydi," o güne gitmişti. O anlatırken Emir'in bakışlarını hatırladım. "Bakışından beni tanımadığı belliydi zaten, hiç bir şey demeden kalkıp gitti. Önce arkasından gittim, konuşmak istemiştim ve endişelenmiştim. Ama sonra ona yaklaşamadan birisi önümü kesti. Selim, yanında koruma misali duruyordu," yüzünde garip bir burukluk oluşmuştu.

"Ondan sonra görüşmedik, uzaktan görsem de yanına gitmedim. Henüz psikolojide birinci sınıftım, bazı şeyleri anlayabilecek seviyede değildim. Sonra bir gün bahçede otururken, tüm neşesiyle Emin geldi. Aynı kişiydi. O an bir şeyler anlamıştım. Hocam David Gree 'nin odasında sürekli görüştüğü Emir Bayar'ın bana kendini Emin olarak tanıttığını fark edince kafamda her şey oturdu. Emir' e gidip her şeyi bildiğimi söyledim, Emin ile arkadaş olduğumu. Hatta ona yardımcı olmak istediğimi... O pek buna sıcak bakmadı hatta bayağı tersledi beni," derin bir nefes alıp gülmüştü. "Ama ben Dr. Gree'nin en gözde öğrencisi olduğum için yanından ayrılmıyordum. Böylece Emin, Emir,Selim ve ben iyi arkadaşlar olduk. Emin'in birisi tarafından takip edilmesi Emir için iyiydi, Selim her zaman yanında olamıyor çünkü," sustu. Mavi gözlerini açık toprak rengi gözlerime dikti. Benden bir söz bekliyordu.

"Nasıl böyle oldu?" diye sordum. Bu soruyu bekliyordu.

"DKB, dissosiyetif kimlik bozukluğu ya da kimlik çözülmesi. Çocukluk çağında ruhsal travma ile ilgili olduğu güvenilir şekilde ortaya konmuş bir hastalık," yavaş şekilde kelimeleri vurgulayarak konuşuyordu. "Temel belirtileri bellek ve kimlikle ilgili. Ağır travma geçiren hasta bunu kaldıramaz ve bununla baş etmesi için değişken ayrı kimlikler gösterebilir. Amnezi dönemleri ya da zaman çarpıtmalarının varlığı söz konusudur. Kişilik uyanınca sen uykuda olursun," tekrar bitki çayından bir yudum aldı. Anlattığı bilimsel şeylerin kafamda oturması için biraz bekledi.

"Emir küçükken bir travma mı yaşamış?" diye sordum. Başını evet anlamında salladı. "Bununla baş eden Emin ama," diye devam ettim. Yine başını salladı bu defa gülümsemişti. Onu anladığımı biliyordu.

"Peki küçükken neden anlamamış kimse, neden ona yardımcı olmamışlar?" diye sordum.

"DKB genellikle çocuklukta başlar ancak ergenlikten önce tanı konması çok enderdir," diye cevap verdi.

"İkisi için de çok zor olmalı, küçükken ne yaşadıklarının farkında bile değillermiş," dedim. İçimde kocaman bir acı oluşmuştu.

"Evet, çok zor," dedi. O da üzgün görünüyordu.

"Bu hastalığa teşhis koymak zor mu?" diye sordum.

"Fiziksel ve ruhsal muayene, toksikolojik analiz, EEG gibi birçok test gerekli. Emir bunları İngiltere' de detaylı yaptırdı," dedi. Önündeki makarondan bir tane ağzına attı. O alıştığı bir durumla ilgili konuşurken çok rahattı ama ben o kadar rahat değildim.

"Çok değişik bir durum," dedim. Bir anda Nur' la izlediğim film aklıma geldi. Oradaki adamın bir sürü kişiliği vardı.

"Emir'in Emin dışında kişiliği var mı?" diye sordum.

"Sadece Emin, bu da iyi bir şey. Güçlü bir bilince sahip, kontrol mekanizması çok güçlü. Emir kendine hep dikkat eder, düzenli spor ve sağlıklı yaşam önceliği. Alkol ve sigara tüketmez," aklıma yıldönümü etkinliği geldi. Elinde tuttuğu kadehi dudaklarına hiç değmemişti. "Meditasyon yaparak zihnini kontrol altında tutar ama son günlerde bunu yapmakta çok zorlandı. Çünkü Emin aradığını buldu ve onu görmek için Emir'i çok zorluyor. Seni,"dedi.

"Bana da dün anlattı, küçükken benimle tanışmış tabi ben tam hatırlamıyorum," dedim.

"Yonca, bu basit bir tanışma değil. Sen, Emin için varlığının sebebisin. O seni öyle görüyor. Emir'in baş edemediği travmayı yok sayıyor, kendini Emir için bir kalkan olarak görmeyi seçmiyor.On sekiz sene seni aramış. Her uyandığında hangi şehirde ise seninle ilgili bir ipucu bulmaya çalıştı. Kıvırcık saçlı hangi kadını görse gidip bir kere yüzlerine baktı ama seni bulamadı. Serbest gazeteci diye kendisine bir kimlik buldu, gittiği yerde seninle ilgili bir şey bulur diye. İngiltere'deyken Emir bazen gözünü uçakta açıyordu. Emin senin Türkiye 'de olduğunu bildiği için buraya gelmeye çalışırdı," dedi.

Şaşkındım. Bu kadar büyük bir bağlılık beklemiyordum.

"O yüzden seninle tanışmak benim için çok önemli Yonca, ben arkadaşıma yardım edebilmek için yıllardır bir yol arıyorum. Ama Emin kapalı bir kutu, Emir'in travmasına yardımcı olmak istemiyor. Bununla ilgili konuşmuyor. Sadece seni konuşmak istiyor. Belki onu sen ikna edebilirsin," sustu. Dediklerini düşündüm. Yeni yeni anlamaya başladım. Travmayı o biliyor Emir ise bilmiyor.

"Ailesine sormamış mı? Emir'in küçükken yaşadıklarını kimse anlatmamış mı?" diye sordum.

"Bu konuda konuşmam uygun değil, bunu Emir'e sen sorsan daha uygun olur," dedi gülümseyerek.

"Peki iyileşme durumu yok mu? Herhangi bir tedavisi var mı?" Emir için de Emin için de üzgün hissediyordum.

"Tıp literatüründe, bu vakanın tam iyileşme durumu yok maalesef. Belki teşhis konulmadan yaşayan çok güçlü kişiler bir şekilde bilincini korumayı başarıyor olabilir ama tıbbi kayıtlarda hep intihar ile sonuçlanan bir vaka ," sesi titremişti. Benim de içim.

Dün, Emin'in ölmek istediği zaman beni gördüğünü söylediğini hatırladım. Ölmek istemişti. Peki Emir?

"Emir, ölmek istemiş mi?" diye sordum.

"Bunu defalarca istediğini hatta yapmaya çalıştığını biliyorum. Ama Selim var, iyi ki o var," sesi titremişti.

"Selim'le Emir biliyor mu? Yani Emin'in beni aradığını? Onlara anlattın mı?" diye sordum.

"Hayır, Emin ile aramdaki güven ilişkisinin bozulmasını istemedin. Emin bana güvenmezse her şey daha da zorlaşır. İyi ki bana güveniyor yoksa seni bana göndermezdi. Ama artık diğerleri de bilmeli," son cümleyi söylerken düşünceli görünüyordu.

"Yonca, " heyecanla konuşmuştu. Ona baktım. "Emir 'e ve Emin'e yardım etmek ister misin? " diye sordu. Sesinde umut vardı.

İsterdim. Gerçekten elimden bir şey gelecekse isterdim. Böylesi bir hayatı tek başına yaşamak zordu. Kimse bunu hak etmez. Emir de hak etmiyor. Ona yardım etmek isterdim. Bir şekilde hayatına dahil olmuştum, küçük olsam da hatırlamasam da dahil olmuştum. Ve Emin bana gelmeye devam edecekti. Bunun sonuçları nasıl olur kestirmek zordu.

"İsterim," dedim. Gülümsedi. Derin bir nefes aldı. Ne kadar mutlu olduğunu görebiliyordum.

"Sen gerçekten de Emin'in aradığı dört yapraklı yoncasısın," dedi. Elimi tuttu. Dediğini dün de Emin bana söylemişti. Ümidi, inancı, aşkı ve şansı olduğumu...

"Emir ile konuşmamız lazım Yonca, beraber holdinge gidelim. Oradadır. Onun da sana ihtiyacı olduğunu bilmesi lazım. Bir doktordan çok sana ihtiyacı olduğunu belki," dedi.

Bundan pek emin değilim. Emin beni ne kadar görmek istiyorsa Emir de o kadar görmek istemiyor. Bu şekilde ikisine nasıl yardımcı olabilirim bilmiyorum.

**

Holdingin önünde durmuş ihtişamlı binaya bakıyordum. İçimde birazdan nasıl bir şeyle yüzleşmek zorunda kalacağımı bilmediğim korkular var. Aslı benimle gelirken, sabah kendini süs havuzunda boğmaya çalışan danışanın ailesi gelmişti. Onlarla görüşüp hemen gelecekti. Onu beklemek yerine önden geldim. Beklese miydim acaba?

"Yonca," bu ses şu an duymak istemediğim tek ses olabilirdi. Arkama döndüm. Bora 'nın işi gücü yok muydu? Ben bu adamı görmek zorunda mıydım?

"Merhaba," dedim zoraki bir gülümseme ile.

"Selam, senin yanına geliyordum ben de," dedi.

"Hayırdır," başka bir şey demek istemedim.

"Dün Ayşe teyze, annemle konuşurken duydum, galiba bir sıkıntınız varmış ," dedi.

İşte şimdi sinirden köpürebilirim. Anne, sana demiştim. Her şeyi hemen neden anlatırsın ki?

"Önemli bir şey değil, kadınlar işte abartmayı seviyorlar," dedim. Umursamaz görünmeye çalıştım. Bir yandan da yürümeye başladım. Holdinge girip bu adamdan kurtulmak istiyorum.

"Lütfen Yonca, ben yabancı sayılmam," ne, af buyur! "Size yardım etmeme izin ver," ısrarcı olacak gibiydi.

"Yardıma ihtiyacımız yok, ben hallederim," sinirli konuştum, yüzümü dönüp giderken kolumdan tuttu.

"Kendi başına bu kadar borcun altından kalkamazsın, izin ver ben yardım edeyim," dedi. Kolumu tutmasından çok rahatsız olmuştum.

"Benim sorunum bu, kimseyi ilgilend-"

"Çek o elini," cümlemi tamamlayamadım. Bora, Emir'i görünce elini çekip bir adım geri gitti. Yüzüne baktım. Koyu gözleri daha da kararmıştı. Koyu saçlarının her teli sinirle titriyor gibiydi. Bu bakış kesinlikle Emir'di.

"Emir Bey ben sadec-"

"Sen sadece fazla karşıma çıkıyorsun," dedi sinirle. Bora'nın konuşmasına izin vermemişti.

"Yonca benim arkadaşım, sadece bir şey konuşuyorduk," dedi Bora. Uzlaşmacı bir ses takınmıştı. Ama Emir'in uzlaşma yapmak gibi bir niyeti yoktu.

"Arkadaşlar birbiri ile konuşurken bu kadar rahatsız bir ifade takınmaz, bence sen onun arkadaşı olup olmadığını gözden geçir," sözleri de gözleri kadar keskindi. "Tabi tek başına ," bana döndü. "Gidelim," dedi.

Hiç bir şey söylemeden ardından yürüdüm. Bugün konuşacak çok şey vardı. Şimdi susabilirdim. Bora'yı sinirli ifadesi ile dışarda bıraktık. İçeri girince Ezgi hemen Emir'i karşıladı. Ama o sadece bir baş selamı verip asansöre yürüdü. Ben de arkasından. Kapı açılınca ikimiz de bindik. Onuncu katın düğmesine bastı.

"Problem nedir?" Sert gözlerini bana dikmişti. Hangi problemi soruyordu? Biraz sonra konuşulacak Emin mi yoksa başka bir şey mi? "Bora denen adam, neyden dolayı yardım etmek istiyor?" dedi.

Demek duymuştu. Sanane desem çok kızar mı? Çünkü bu konuşulacak en son konuydu. Tamam benim için çok önemli ama şimdi değil.

"Önemli bir şey değil ya" dedim.

"Öyle mi?" Gözleri hala çok sertti. Asansör onuncu katta durdu. Kapı açılınca hemen yürüdüm.

"Alo Selim, hemen bir şeyi öğrenmeni istiyorum," Emir arkamda bana bakarak telefonla konuşuyordu. "Yonca ile ilgili, ailevi bir mesele de olsa öğren," dedi.

"Sen ne yaptığını zannediyorsun?" Yüksek sesle konuştum. Telefonu kapatıp cebine koydu.

"Sorduğumda söyleseydin,"dedi.

"Özel hayatım seni ilgilendirmez," dedim.

"O Bora denen adam da özel hayatını bilecek kadar yakın değil ama sana yardım teklif etmek için işini bırakıp geliyor," dedi.

"Belki yakın nerden biliyorsun?" Ellerimi belime koymuştum.

"Bakışlarına bakınca , holdingin duvarını ondan daha çok kendine yakın bulduğunu anlayabiliyorum," sesi ukalaydı.

"Hah, ne kadar zekisin," alayla güldüm. Sinirimi oynatmıştı. Emin ile ne kadar farklıydı. Siyah ile beyaz kadar farklıydı. Yüzleri bile şu an farklı geliyordu. İnanamıyorum!

"Yonca, " Selim'in sesine döndüm. Bakışları gerçekten her şeyi öğrenmiş gibi bakıyordu. Yuh ama! Gerçekten mi? CIA ajanı mısın Selim?

"Öğrendin mi?" Emir , Selim'e dönüp sordu. Bense kafamı hayır anlamında salladım. Ama Selim, Emir'in sözüne karşı gelemeyecek gibi duruyordu. En sonunda dayanamadım.

"Babamla amcam dolandırıldı, bir milyondan fazla borçlandık, evimiz ipotek, her an elimizden gidebilir oldu mu?" Sesim sinirden titriyordu.

"Off, kötü olmuş ya," dedi Selim şaşkınlıkla. Tabi ki de bilmiyordu. Sazan gibi atladım. Aferin Yonca!

"Odaya geçelim," deyip yürüdü Emir. Biz bunları zaten niye böyle ayak üstü konuştuk anlamıyorum. Allah'tan bizden başka kimse yoktu.

Odaya girince sinirle ikisinin de yüzüne baktım. İkisi de bana yalan söylemişti. Selim'in bakışları soru işareti doluydu. O benim her şeyi öğrendiğim farkındaydı. Emin ona dün gece söylemiş olmalıydı.

"Sana sorduğumda da güzelce anlatsan hemen keşke ," dedi Emir.

"Peki siz bana yalan söylerken iyi mi?" Ben de patladım. Selim başını hayır der gibi sallamıştı ama çok geçti. Emir bir an Selim 'e bakıp bana döndü.

"Ne yalanı? " diye sordu.

"Emin Işık 'ın kim olduğu yalanı," dedim.

Sessizce, öfkeli gözlerini bir anlığına bana dikip Selim'e döndü. Ortada dönen şeyden haberi olmadığı belliydi.

"Ne biliyorsun?" diye sert şekilde bana sordu. Ama gözleri Selim'e bakıyordu. Hem de çok sert. Selim ise gözleri ile bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

"Her şeyi," dedim.

"Ne demek her şeyi," bana döndü. Gözleri kızgındı.

"Emin'in senin içindeki bir kişilik olduğu ve ikinizin aynı bedeni paylaşan farklı kişiler olduğunuzu," dedim hızlıca. Emir'in gözleri koyu bir girdap gibi bakıyordu. Hatta korkup bir adım geri gittim. Selim de gerilip , Emir'e yaklaşmıştı. Bir şey yapacağından korkmuş gibiydi.

"Herkese selam," odayı Aslı 'nın neşeli sesi doldurdu. Hepimiz ona dönmüştük. Emir hala aynı öfke ile bakıyordu. Selim büyük bir şaşkınlıkla donmuş gibiydi. Aslı ise kocaman gülerek bize bakıyordu. "Neden hepiniz bu kadar gerginsiniz?" diye sordu. Ardından masaya geçip oturdu. Eliyle beni de çağırmıştı. Ondan cesaret alıp hemen yanına gittim.

"Ne demek bu Aslı?" Emir sert bir şekilde sormuştu.

"Ne, ne demek Emir?" diye karşılık verdi Aslı.

"Onunla her şeyi sen mi konuştun?" diye sordu Emir.

"Hmm, pek sayılmaz işin bilimsel kısmını konuştuk diyelim," dedi Aslı.

"O ne demek?" Emir masaya karşımıza oturdu. Selim de hala yüzünde garip ifadesi varken Emir'in yanına oturdu.

"Her şeyi anlatan Emin'di," dedi Aslı. Emir sertçe Selim'e baktı.

"Dün yine Yonca'ya gitmiş Emir, akşam konuştuk ama ne söylediğini anlatmadı ben de Yonca'ya ulaşamayınca," Selim daha fazla devam edemedi. Çünkü Emir'in bakışları pek hayra alamet değildi.

"Emir," Aslı 'nın sesi net ve sertti. "Artık önemli olan bu değil. Önemli olan artık senin için iyi şeylerin olacak olması," dedi Aslı. Belli ki Emin ile benim aramdaki durumu anlatacaktı.

"Ne demek istiyorsun Aslı, daha açık konuş," Emir'in sabrı tükenmek üzereydi.

"Tamam, şimdi dikkatle beni dinle," Aslı geriye yaslanıp hepimize baktı.

"Sana anlatmadığım küçük detaylar var, öncelikle Emin'in on sekiz yıldır aradığı ve gitmemek için benimle iş birliği yapmaktan kaçındığı şeyi bulduk," gülümsemişti. "Şey değil de bir kişi diyelim," Emir 'in kaşları çatılmıştı.

"Bu küçük bir detay mı Aslı? On sekiz sene!" Emir ellerini masanın üzerinde birleştirmişti. Duyacağı şeylere hazırlanmaya çalışıyordu.

"Yani, haklısın tabi ama ben on sekiz senedir onun yanında değilim. Toplasan on yıl yapma-"

"Kim aradığı?" Emir, Aslı 'nın sözünü sert bir şekilde kesti. Aslı da ufaktan geriliyordu.

"Sakin ol Emir," Selim sessizce uyarı tonunda konuştu. Ama Emir Aslı 'nın gözüne sertçe bakıp cevap bekliyordu.

"Yonca, onu arıyordu," dedi bir çırpıda Aslı.

Emir gözlerini bana çevirdi. Sorar gibi bakıyordu. Anlamıyordu.

"Henüz kimlik çözülmesini yeni yaşarken neler olduğunu algılamaya çalışırken onunla karşılaşmış. Sonra varlığını onu bulmaya adamış," diye devam etti Aslı.

"Sen bunu biliyor muydun?" Emir dişlerinin arasından konuştu.

"Evet," dedi Aslı.

"Ben neden bilmiyorum?" Emir'in sesi hiç de tekin değildi.

"Emir, sakin ol. Bana güvenmesi lazımdı. Alter kişilik psikoloğa güvenmezse kendisini asla açmaz, asla sana yardımcı olmaz. Şimdiye kadar bu kadar uysal ve seni zor durumda bırakacak bir şey yapmadıysa sebebi bana güvenmesi," Aslı'nın sesi sona doğru kısıldı. Emir'in bakışından ben de korkmaya başlamıştım.

"Ben onun güvenini sikeyim! Bu kadar zaman ne yapmaya çalışıyor diye kafamı patlattım. Daha dün seninle konuştuk Aslı! Sana sordum neden son zamanlarda beni zorluyor dedim ? Ama sen beni geçiştirdin," Emir bağırıyordu. Derin nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. "Şu an her şey çok saçma, her şey," deyip gözlerini kapattı. "Sana da güvenip Emin'i kontrol altında tutacağını düşündüğüm aklımı sikeyim Selim!" Masaya sertçe vurup Selim'e döndü. Selim ise şu an susma hakkını kullanıyor gibiydi. Bense Emir'in öfkesinin sınırını bilmediğim için olduğum yere pusmuş öylece duruyordum. Tekrar gözlerini kapattı. Kesinlikle içinden sayıyor gibiydi.

"Emir, beni dinle," Aslı daha kontrollü bir sesle konuşmaya başladı. "Sende amnezi söz konusu, travmatik anılarını hatırlamadan, bastırılmış belleğini açığa çıkarmadan iyileşemezsin," dikkatle Emir'e bakıyordu. Emir gözlerini açıp ona baktı. Selim ve ben de dikkatle Aslı 'yı dinliyorduk. "Unutulmuş travmatik anılar bedendeki abse gibidir. Nasıl iyileşme için absenin boşaltılması gerekiyorsa, travmatik anının açığa çıkması ve yasını, acını yaşaman lazım," şefkatle Emir'e baktı.

"Peki Dr. Gree o da mı biliyordu?" diye kısık sesle sordu Emir. Aslı evet anlamında başını salladı. Emir derin bir nefes aldı.

"Dr. Gree disosiyasyonla, birliği çoğullaşmış zihnini yeniden bütüncül ve entegre haline getirmeyi amaçladı. Ama Emin buna izin vermedi. Çünkü korkuyor. Kaybolmaktan, Yonca'yı görememekten," Aslı bir es verdi. Hepsi bana bakmıştı. Emir koyu gözlerini gözlerime sabitledi. Bir şey arar gibi. Emin'in ne bulduğunu düşündüğü gözlerimde onun bulduğunu arar gibi...

"Ama bizim amacımız belli Emir, alter kimlikle ev sahibi kimliği birleştirmek. Ve bunu Emin hazır olursa, isterse yapabiliriz. Sana şimdiye kadar söylemedik çünkü ne Dr. Gree ne ben Emin'i ikna edemedik. Ona verdiğimiz sözü de tutup en azından bize güvenmesini sağlamak zorundaydık. Şimdi işler değişti. Her şeyi Yonca'ya o anlattı. Belki de Yonca tarafından ikna edilmeye hazır," dedi Aslı. Şimdi susmuştu. Emir 'in konuşmasını bekliyordu.

Emir'in gözleri masasının üzerindeki elindeydi. Yavaşça başını kaldırıp bana baktı. Birkaç saniye bir şey söylemedi.

"Nasıl bu kadar sana bağlı olabilir?" Bana bakıp sordu ama cevabı ben bilmiyordum. Yerime Aslı cevap verdi.

"Birisi başkası için varlık sebebi olursa mümkün. Emin'in annesi, babası ya da herhangi biri yok. Kimse yok. Sadece Yonca ve zihninde sana ait anılar var. Ama o seni yok sayıp sadece Yonca'yı önemsiyor," Aslı da konuşurken bana bakmıştı.

"Artık uslu durmayacağını söyledi, dün gece," Selim konuşunca hepimiz ona döndük.

"Ne demek o?"diye sordu Emir.

"Yonca 'ya yalan söylediğimiz için sinirliydi Emir, artık oyunun kuralını değiştireceğini söyledi," dedi Selim.

"Bunu bana şimdi mi söylüyorsun?" Emir öfkeyle bağırdı.

"Önce Yonca ile konuşmak istedim, dün ne söylediğini öğrenmem lazımdı Emir," dedi Selim.

"Off Allah'ım Off," Emir başını tutuyordu.

"Emir, Yonca yardımcı olmak istiyor," dedi Aslı. Herkes tekrar bana baktı. Acaba bir şey dese miydim? "Emin , Yonca 'ya gitmeye devam edecek, asla vazgeçmez. Biz de bu durumda Yonca sayesinde onunla anlaşmaya çalışacağız," diye açıkladı Aslı.

"Onun Yonca'ya gitmesi pek iyi olmayacak yalnız. Emir artık eskisi kadar serbest değil. Üstelik çevresine bir güvenlik çemberi oluşturmak zorundayız," dedi Selim. Mümkün olduğu kadar Aslı 'ya bakmamaya çalışıyordu.

"Ne çemberi, ne oluyor Emir?" Aslı şaşkın şekilde sormuştu.

"Tek derdim Emin değil maalesef Aslı, çevremde beni alaşağı etmek isteyen kişiler de var. Ve Allah kahretsin ben kim bunlar bilmiyorum!" Emir öfkeyle bağırdı.

"O yüzden Emin her uyandığında, Emir'in güvenliğini tehlikeye atıp kontrolsüz davranabilir. Yalnız Emir değil, Yonca'ya da zarar verebilir," Selim'in son cümlesinden herkesin yine bakışlarını beni buldu. Emir'in gözlerinden geçen karanlık ürkütücüydü.

"Ne yapacağız o zaman ?" diye sordu Aslı. Bir dakika süren bir sessizliğin ardından Emir bana baktı.

"Şu an tek yolu var, Yonca Emin'e gelecek," dedi sert şekilde .

"O ne demek?" diye sordum. Ağzımı ilk kez açmıştım. Bugün konuşmayı arzulasam da uzun uzun sustuğum bir gün olmuştu.

"Benimle yaşayacaksın," dedi Emir. Gözlerim fal taşı gibi açıldı.

"Tabi bu yardımın karşılıksız kalmayacak, hemen iki milyon alacaksın,"dedi.

"Ne," şaşkınlıktan ağzım kapanmamıştı. "Bu imkansız," dedim. Selim de Aslı da şaşkınlıkla Emir'e bakmışlardı.

"Başka yolu yok, Emin senin de benim de hayatımızı riske atacak şeyler yapabilir," dedi.

"Hayır yapmaz, o öyle birisi değil," dedim.

"Onu ne kadar tanıyorsun Yonca, sana bir saplantısı var farkında mısın?" dedi. Sesi sertti.

"Yine de böyle olmaz, nasıl seninle yaşarım? Aileme ne derim?" dedim.

"Ailene yardım etmiş olacaksın, derginin benim şirketimle anlaşmalı bir projede büyük ödül kazandığını söylersin. Yurtdışındaki eğitimi kazandığını ve üç ay İngiltere'de olacağını söylersin," dedi Emir. Sesi daha yumuşaktı. Beni ikna etmek istiyordu. Ona yapacağım yardıma karşılık aileme de yardım etmek istiyordu..Ama bu çok zordu, bu şekilde bir yardım olacağını düşünmemiştim.

"Ama aynı şehirdeyiz , nasıl yalan söylerim? Birisi beni görürse?" diye sordum.

"Emir şehirden uzak bir eve yerleşecek Yonca, güvenli bir yer. Birçok işini dahi oradan halledecek, sen de güvende olacaksın," dedi Selim.

Aslı 'ya baktım, ondan yardım istiyordum ama o bu duruma sıcak bakıyor gibiydi.

"Şu an tehlikede değilim ben , yanılıyorsunuz." dedim.

"Henüz değilsin Yonca, Emin seni bırakmıyor, düşmanım da beni, ve bil bakalım ikimiz de aynı kişiyiz," Emir'in sesi de gözleri kadar karanlıktı.

İçimde şimdi bir korku vardı. Birisine yardım etmek istemiştim ama bu şekilde olmasının beklememiştim. Aileme de yardım etmek istiyordum ama o da bu şekilde değildi. Aslı 'ya baktım tekrar. Gözleri güven verici şekilde bakıyordu.

"Üç ayda Emin ikna olacak mı?" Aslı'ya sormuştum.

"Belki bir günde bile ikna olabilir ama mümkün olduğu kadar onunla zaman geçirip onun seni anlamasını ve senin onu anlamanı sağlamalıyız," dedi Aslı.

Nereye gitsem kaçamazdım artık. Emin beni bulmuştu ve bana gelmeye devam edecekti. Emir 'in hayatını tehlikeye atsa bile umursamazdı. Ama beni karşısında görürse daha farklı olabilirdi. Ailem şu an ne yapacağını bilmez haldeydi. Onlara bir faydam olacaktı. Bu da çok önemliydi. Benden de önemliydi. Belki de en önemli olan şeydi.

"Tamam,"dedim. "Dediğiniz gibi yapalım," ama sadece Emir' e bakmıştım. Gözleri hafif kısıldı. Ne düşünüyordu hiç bilmiyorum. Yüzünü Aslı 'ya çevirdi.

"Aslı, klinikte ayda ne kadar kazanıyorsun?" diye sordu. Hepimiz şaşırmıştık. Ama Emir gayet ciddiydi.

"Yani elli bin falan herhalde, niye sordun?" Aslı mavi gözlerini Emir'e dikti. Selim de dikkatle bakıyordu.

"Güzel, sana ayda yüz bin vereceğim. Kliniği kapat, sen de Yonca ile birlikte benim yanımda kalacaksın," dedi. Dudağı kıvrılmış gülümsüyordu.

"Saçmalama Emir, benim danışanlarım var, her gün bana geliyorlar," dedi şaşkınlıkla Aslı.

"Selim, hemen bir pankart hazırla. Üzerinde de "Bu doktor yalancıdır, herkesi daha da delirtir," diye kocaman harflerle yaz. Kliniğin duvarına as," dedi Emir.

"Emir, kendine gel, şakanın sırası değil," dedi Aslı. Selim de bir ona bir diğerine bakıyordu. Ama Emir çok ciddiydi. Yapacak gibi duruyordu. Belki başka şeyler de yapabilir gibi düşünmüştüm. Birkaç saniye derin nefes aldı Aslı.

"Tamam Emir, senin istediğin gibi olsun. Ama önce danışanlarım ile görüşüp işlerimi halledeyim," yüksek sesle konuştu Aslı.

"Hay hay," Emir başını salladı.

"Ayrıca, Melike'nin maaşı, faturalar ha bir de güvenlikçi maaşı da ellerinden öper," dedi alayla Aslı.

"Hiç merak etme," dedi Emir. Selim hafif gülerek ikisine bakıyordu.

"İnsanı çıldırtırsın sen, dedi Aslı.

"Sağ olsun doktorum önce çıldırttı beni," dedi Emir.

Aslı çantasını alıp ayağa kalktı.

"Gidip işlerimi halledebilir miyim şimdi?" diye sordu.

"Lütfen, istersen şirketten birisi bıraksın," dedi Emir.

"Gerek Yok," deyip sinirle çıktı Aslı.

"Emir, neden onu zorladın?" diye sordu Selim, Aslı 'nın arkasından.

"Emin uyanınca, Yonca'yı karşısında benim yanımda bulunca ne kadar öfkelenecek tahminin var mı Selim, o yüzden yalnız olmaması lazım. Yonca onu tek başına kontrol edemez, o psikolog değil. Emin ile iletişim kurmak için Aslı da yanında olmak zorunda, ayrıca Aslı da bunun farkında yoksa hemen ikna olmaz o. Yalnız iyi masraf kitledi," dedi Emir. Hafif şekilde gülümsemişti ama yüzü düşünceliydi.

"Haklısın, ama bununla yırttığına şükret," dedi Selim.

"Seninle de daha dünü konuşacağız Selim," dedi Emir. Sesinde gizli bir tehdit vardı.

" Ben gidip evin güvenliği için çağırdığım adamlarla görüşeyim,"deyip ayağa kalktı Selim. Kaçmaya çalıştığı belliydi. Emir sadece başını salladı.

O da gidince ikimiz kalmıştık. En iyisi ben de gitmeliyim. Detayları Selim bana anlatırdı. Aslı da yanımda olacağı için şimdi daha rahattım. Ama Emir'in yanında rahat olamıyordum.

"Ben de gideyim, Selim'le detayları görüşürüm," dedim. Ayağa kalkıp giderken elimi tuttu. Koyu gözlerine baktım.

"Önce gerçek anlaşmamızı yapalım, sonra gidersin," dedi.

İşte şimdi gerçekten korkmam gerekti.

 

 

Bölüm : 05.12.2024 19:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...