
🍀🍀🍀🍀YONCA DENİZ🍀🍀🍀🍀
Emir ile Selim odadan çıkınca etrafı izleyen Aslı'ya baktım. O da benim kadar yorgundu. Emir dün akşam aniden yola çıkmamızı söyleyince o yorgunlukla kendimizi arabada bulmuştuk. Günlerce bir savaşta gibi oradan oraya koşup duruyorduk.
"Nasılsın kızım," Emine teyzenin sesi ile ona döndüm. Emir annesine benzemiyordu, daha önce babasını gördüğüm için tıpkı babasına benzediğini düşündüm. Annesi minyon tipli zayıf bir kadındı. Ama güzel bir ifadesi vardı. Yaşlanmış olsa da zarif halini hala koruyordu.
"Teşekkür ederim iyiyim, siz nasılsınız?" diye sordum. Sıcak bir tebessümle ile yüzüme bakıyordu.
"İyiyim güzel kızım, oğlum arkadaşları ile buralara gelmiş daha da iyi oldum," derken sesi de sözleri kadar samimiydi. Sanki içinde büyük bir özlem vardı. Belki de Emir sık gelmiyordu.
"Çok güzelmiş buralar," dedikten sonra kafamı pencereye doğru çevirdim.
"Gezdiniz mi etrafı ? Aslı kızım isterseniz Necati'yi çağırayım tekne ile nehirde gezinti yapın," derken ayağa kalkmıştı.
"Olabilir aslında Emine teyze," Aslı yorgun olmasına rağmen dinç şekilde karşılık verdi. Onun bu enerjisini kıskanıyorum. Bana bakıp göz kırpınca ben de olumlu anlamda başımı salladım.
Emine teyze odadan çıkınca ben de ayağa kalkıp etrafa bakınmaya başladım. Odayı dolduran telefon sesini duyunca Aslı'ya baktım. Çalan onun telefonuydu, o konuşmaya başlayınca ben de pencereye doğru yürüdüm. Fırat Nehri'nin çok güzel bir manzarası vardı. Kocaman konağa nerdeyse sıfır mesafedeydi. Geldiğim andan beri etrafı dikkatle izlemeye çalışmıştım. Kesinlikle ihtişam dolu bir yerdi.
Ama karşımda duran adam her şeyden daha ihtişamlı geliyordu. Ya da beynim öyle olduğunu düşünmek istiyordu.
Emir, Selim ile konuşmasını çabuk bitirmişti. Buluşan gözlerimiz birbirine neden böyle kilitleniyor bilmesem de aklıma gelen ihtimaller beni korkutuyordu. Kalbimin benden habersiz bir yola çıkma ihtimalini düşündükçe kendime kızıyorum. Emir ise eskisi gibi davranmıyordu, hem bakışları hem de sözleri değişmişti. Dün akşam söylemek istediklerini keşke duyabilseydim. Hatta geçen her dakikada ona olan güvenimin arttığını ve artık korkmak yerine en ufak şeyde ona sığınmak istediğimi söyleyebilseydim. Bu duyguyu ne zaman hissetmeye başladım bilmiyorum ama sabah arabada gözlerimi açıp onun sesini duyduğumda içimdeki garip duygudan sonra anladım. Hatta ondan korkmamın onu bu kadar kızdırdığını görünce ona haksızlık ettiğimi düşündüm. Bugün ona gerçek hissettiğim şeyleri söylemek istiyordum.
Bana bakan sert ifadesine karşılık gülümsedim. Buna şaşırıp öylece bakakaldı. Yüzünde merak oluşunca daha da gülümsedim. Yanıma doğru gelecek gibi oldu ama konağın bahçesine giren araba dikkatini dağıttı. Galiba babası gelmişti. Babasına doğru yürüyünce ben de odaya dönüp yerime oturdum. Aslı konuşmasını bitirmişti. Ardına yaslanmış karşı duvardaki tabloları izliyordu. İçimdeki merak beni aniden ele geçirdi. Birkaç gündür sormak istediğim şeyleri sormak için uygun bir zamandı.
"Aslı," dedim kısık sesle. Ama hemen bana döndü. "Seni ilk gördüğüm andan itibaren çok sevdim biliyor musun?" Gülümsedim. O da bana gülümseyerek baktı.
"Ben seni daha görmeden önce sevmiştim ne yalan söyleyeyim. Ama görünce daha fazla sevdim," derken elimi tuttu.
"Kaç gündür hareketli zamanlar geçirdik, senin enerjin yüksek ama bazı zamanlar üzgün ifadeni görmek beni üzüyor," derken yüzüm asılmıştı.
Söylediklerim üzerine gülümseyip yüzünü çevirdi ama derin bir nefes alıp ardına yaslanıp tekrar bana baktı.
"Selim ile aramdaki durumu ima ediyorsun galiba," deyip bekledi. Bu aralar çevremdeki herkesin zeki olduğunu kabul ediyorum.
"Aslında beni ilgilendirmez ama işte insan birlikte olduğu arkadaşları arasındaki durumdan etkileniyor," deyip mahcup şekilde gülümsedim.
"Haklısın," deyip o da güldü. "Uzun zaman önceydi," deyip daha da güldü. Bir masal anlatmak üzereydi. Ardıma yaslanıp dikkatle dinlediğimi belli ettim.
"O ikisi ile tanıştığımda hayatıma resmen renk gelmişti. Emir ile ilgilenmek alanımda bana fayda sağlarken iyi bir arkadaş ile de karşılaştığım için mutluydum," Emir'den bahsederken samimiyetle gülümsedi. Onu ne kadar çok sevdiği belliydi. "Ama Selim farklıydı, onun Emir'e olan korumacı tavrı ve düşkünlüğü ona hayran olmamı sağlıyordu," bir es verip derin bir nefes aldı. Ben de dikkatle bir kelimesini bile kaçırmamak için dinliyordum. "Zamanla onun da bakışları arkadaşlıktan farklı bakmaya başladı. Birbirimize açılmamız çok sürmedi. Artık iki aşık olarak birlikte zaman geçirmeye devam ettik. İkimiz de Emir için elimizden geleni yapmaya devam ediyorduk. Onun yalnız olması ikimizi de üzüyordu ama Emir'in kimseye ihtiyacı olmadığı için bize kızıp duruyordu. Gerçi Selim onu pek yalnız bırakmıyordu beni bıraksa da onu asla bırakmıyordu," yüzündeki ifade buruk bir hal aldı.
"Devam etmek istemezsen anlarım," dedim. Galiba anıları hatırlamak pek iyi gelmemişti. Ama kafasını olumsuz anlamda salladı.
"Ben de Emir'i çok önemsiyorum, o benim için çok kıymetli ama sevdiğim adamı yanımda istemem çok doğaldı. Bunun için bazen tartıştığımız bile oluyordu. Ama Selim asla bu durumdan taviz vermedi. İkimiz de ne kadar sevsek de o her zaman en başa Emir'i koydu. Bir gün Halit amca Emir'i Türkiye'ye çağırdı. Onun da başka çaresi olmadığı için mecbur kabul etti. Ben Selim'e benimle kal dedim, kalmasını istedim. Masalımızın sonu kötü bitsin istemedim. Ama o iki saniye bile düşünmedi, Emir'i seçti," gözleri dolunca sustu. Bense ne diyeceğimi bilmiyordum. Anlattıkça yaşadığı şeylerin ne kadar zor olduğunu düşündüm. Hatta içten içe Selim'e kızgın hissettim.
"Onu seviyorum, onun da beni sevdiğini biliyorum ama bunu anlamıyorum bu kadarını kaldıramıyorum. Gurursuz gibi ardından geldim buraya çünkü onsuz yapamadım. Ama beş yıldır ona acımadan ondan uzak durdum. Bazen sarhoş olup kapıma dayansa da onu kovdum ama ondan uzak durmak zor olmaya başladı Yonca, ne yapacağımı bilmiyorum, ne yapayım?" dudaklarını büzüp sordu. Bense anlatmasına o kadar dalmıştım ki bir an sorusuna afalladım.
"Kalp söz konusu olunca insan her zaman ne yapacağını bilemez," derken kendimi düşündüm. Şu sıralar benim kalbim ne anlatıyordu? " Ama konuşup karşılıklı ne hissettiğinizi ya da ne düşündüğünüzü söylerseniz vereceğim tavsiyeden daha iyi olur," gülümseyerek son cümleyi söyledim.
"Sen ne yapardın? Birine aşıkken aynı zamanda kırgınsan ne yapardın? diye merakla sordu.
"Kırgınlığımı geçirmesini isterdim," hiç düşünmeden cevap verdim. "Çünkü bu ayrı olmaktan daha kolay olurdu," diye devam ettim. Beni dinlerken yüzünde aydınlanmış bir ifade vardı. Sanki dünyanın en iyi tavsiyesini verdim. Ben olsam öyle yapardım galiba.
"Haklısın öyle yapayım ama Selim ya benden vazgeçmişse?" Yüksek sesle korkarak konuştu.
"Bu imkansız ," kapıdan gelen sesle ikimiz de irkilip döndük. Selim griye yakın gözleri ile Aslı 'ya bakıyordu. Yüzünde az önce duyduklarını anlamaya çalışan mutlu bir ifade vardı. Aslı aniden başını bana çevirip utangaç şekilde baktı. Galiba şu an ikisini yalnız bırakmam iyi olacaktı. Ayağa kalkarken Aslı kaş göz işareti yapsa da dinlemedim. Selim'e gülümseyip odadan çıktım. O da bana aynı şekilde bakmıştı. Umarım aşk her şeyin üstesinden gelirdi.
Dışarı çıktıktan sonra gözlerim otomatik olarak onu aradı. Onun topraklarında onu tanımak istiyordum. Ama nerede olduğunu bilmediğim için öylece gezmeye başladım. Nehre doğru yaklaşıp karşımdaki masmavi sulara baktım.
"Sen Emir'in arkadaşı mısın" duyduğum kalın ses ile arkama döndüm. Emir'in babasını tanıyordum. Daha önce yıldönümü programında görmüştüm. Ama sesini ilk defa duyuyordum. Ürkütücüydü.
"Evet, merhaba," dedim hızlıca. Heyecanlanınca sürekli hızlı konuşuyordum. Ama adam suratıma bakıp hiç bir şey söylemeden uzaklaştı. Yuh! Emir'in medeniyetten uzak ilk halleri aklıma geldi. Babasına çekmiş galiba, yüzü de benziyor zaten. Ama son günlerde biraz değişmiş olabilir. Medeniyete yavaş yavaş adım atıyordu.
Kendi kendime konuşurken nehre biraz daha yaklaştım. Tanıdık bir koku burnuma doluyordu. Tanıdık bir his vardı içimde, sanki bir köşeden tanıdık birisi çıkacak diye hissediyordum.
"Siyah üzüm," duyduğum ses ile arkamı döndüm. Şaşkınlık ile gelen adama baktım. Gözlerine ve ifadesine baktım.
Emin!
"Emin, sen misin?" diye tereddütle sordum.
"Doğru bildin benim," deyip gülümsedi. Aniden dibime gelip kollarını etrafima doladı. "Peki sen niye burdasın?" Başını boynuma doğru eğip sordu. Burada olduğu için şaşırmamıştı, belli ki ilk değildi. Ama benim burada olmama şaşırmıştı. Benden ayrıldı ama elleri hala kolumda bana bakıyordu. Ne demem gerekti? Keşke Selim ya da Aslı burada olsaydı. Onlar da tam konuşacak zamanı buldu. Beceriksizce gülümsedim.
"Şey, uzun hikaye," derken gözlerimi kaçırdım.
"Özetle," dedikten sonra yüzümü çevirmemi bekledi. Galiba gerçeği biraz çarpıtıp anlatmak en doğrusuydu.
"Maaşı yüksek bir işe ihtiyacım vardı, Emir Bayar'ın kişisel asistanı olmak iyi bir iş o yüzd-"
Attığı kahkaha ile sözüm yarım kaldı. Ama gülüşü pek de samimi değildi. Allah'ım Emir'in yüzünü böyle görmeye bir türlü alışamadım. En iyisi ikiz kardeş olarak ikisini düşünmek yoksa kafayı yerim.
"Yonca," kaşları çatıldı. "Artık yalan yok demiştik, ben sana dürüst oldum o yüzden sen de dürüst ol. O pislik Emir'e uyma sen. Seni yanında tutma sebebini çoktan anladım ben, sana gitmemem ve senin benden gerçeği öğrenmen," susup gözlerime baktı. Küçümsenmeyecek bir zekası vardı. Hayran kaldım. "Ama benim için bir önemi yok, yanımdasın ama sorun şu ki sadece benim yanımda değilsin. Emir de sana yakın bunu sevmedim, hiç sevmedim," oflayıp kafasını salladı. Kendisini kendisinden kıskanıyor gibiydi.
"Aslında söylediklerin tam olarak öyle değil, gerçekten aileme yardım etmek zorundaydım. Bazı şeylerin sebebi farklı," gözlerini gözlerime dikerek beni dinliyordu.
"Ne oldu, bana neden anlatmadın?" diye sordu.
"Anlatırım sonra, ne oldu bu arada az önce Emir babası ile konuşmaya gitmişti her şey yolunda mı?" merakla sordum.
"Onun babası ile konuşmasının sonu pek iyi olmaz," düşünceli şekilde cevapladı.
"Neden?" diye sordum.
"Boşver ," göz kırpıp elimden tutup beni de beraberinde götürmeye başladı. "Tek misin yoksa ekibin diğerleri de burada mı?" Sesi oldukça neşeliydi.
"Aslı ile Selim'i soruyorsan buradalar, aslında Mardin'e gitmiştik ama ne olduysa Emir buraya gelmek istedi," dedim. Elimi bırakıp durdu, sakalını kaşıdıktan sonra düşünceli şekilde etrafa bakındı. Sonra aradığını bulmuş gibi bir noktaya odaklanıp gülümsedi. Onun baktığı yere bakınca bize doğru gelen Selim'i gördüm. Onun da bakışları Emin'in üzerindeydi. Galiba o benden önce onun kim olduğunu anlamıştı. Gerçi Emin'in yüzündeki alaylı gülümseme onun farklı biri olduğunu yeterince anlatıyordu.
"Neden uyandın ?" Selim sertçe sordu.
"Kalbimi kırıyorsun bebeğim, bir gün de günaydın de beni görünce ," Emin neşeyle cevap verdi.
"Şu günlerde kritik işlerle ilgileniyoruz Emin, Emir'e ihtiyacım var," Selim dişlerinin arasından konuştu.
"Mardin'de mi bu kritik işler?" Emin alayla sordu. Selim kaşlarını çatınca gülerek karşılık verdi.
"Konuşalım seninle, Yonca Aslı da seni arıyordu," Selim, Emin'in koluna girip onu bir yere yönlendirmek isteyince Emin kolunu sertçe çekti.
"Cık, sen git," bana dönüp gülümsedi. "Madem Yonca ile buradayız ki bunun hesabını sana ayrı soracağım, ama şimdi onunla gitmek istediğim bir yer var," elimden tutup beni çekiştirmeye başladı. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum ama Emin'in suyuna gitmem gerekti. Her ne kadar Selim'in yüzü sert baksa da o da farkındaydı o yüzden sesini çıkarmadı. Şimdi iş zamanıydı, Emir'in yanında bulunma sebebim ve birisini ikna etmem gereken şeyler vardı. Oyuna başlamam gerekiyordu.
Emin ile kıyı kenarına doğru giderken aniden durup birisine baktı. Neco beraber geldiği adamlar ile bir yerden çıkıyordu. Neco çekingen şekilde Emin'e bakıp baş selamı verdi çünkü karşısında Emir olduğunu düşünüyordu. Ama Emin gülerek elini sallayıp Neco'yu yanına çağırdı.
"Vay be, özlemişim seni Neco," deyip yanına gelen adama sarıldı. Tabi Neco fazlasıyla şaşkındı.
"Abi kaç gündür bana sert davranıyorsun nasıl özledin?" çekingen şekilde konuştu.
"Ya oğlum ben sana daha önce demedim mi, arada ben böyle mesafeli olurum ama sen bakma gerçek duygularım değil bunlar," gülerek konuştu. Neco bunu duyunca gözleri parladı. Ardından Emin'e sıkıca tekrar sarılıp konuştu.
"Abim benim ya , kurban olurum," sesi duyguluydu.
"Tamam Neco, öküz gibi de abanma yeter," Emin elinden kurtulup derin bir nefes aldı. Halleri çok komikti.
"Abi valla korktum hep böyle olursun diye," Neco hala azar yeme ihtimali varmış gibi tetikteydi.
"Oğlum öyle şey olur mu hiç, arada benim şerefsiz modumu açıyor birisi hep bundan dolayı bunlar," Emin gülerek konuşurken ufaktan müdahale etmem gerektiğini düşündüm. Çünkü ne olursa olsun herkes Emir'i görüyordu. Emin'in bu kadar rahat olmasına izin veremezdim.
"Emir, sen bana bir şey gösterecektin hadi gidelim," diye yüksek sesle ani bir giriş yaptım. Tabi ki ona böyle seslenmem hoşuna gitmemişti ama sesini çıkarmadı. Yüzü asık şekilde önden yürümeye başladı. Nehrin kıyısında büyük bir ağacın altına gelince yüzüme baktı. Bakışları kırgındı.
"Benim adım Emin, bana bir daha öyle seslenme," üzgün şekilde konuştu. Şu an onun suyuna gitmem gerekliydi.
"Öyle tabi ki ama onun hayatını zorlaştırmadan bizim için bazı şeyleri kolaylaştırabiliriz," yavaşça ve sevecen şekilde konuşmaya çalışmıştım.
"Bizim için?" gözleri heyecanla parlarken sordu.
"Sen ve ben, beni aradığını ve bulduğunu söyledin, şimdi ve sonrasına bakman gerekmez mi?" diye sordum. Resmen onunla flört ederek konuşmuştum. Bundan rahatsız hissettim ama Emin gözleri kocaman açılmış heyecanla bana bakarken doğru yolda olduğumu düşündüm. Ama gerçek olan bir şey vardı o da bu işin hemen bitmesiydi yoksa üzülen çok kişi olacaktı. Galiba başta da ben. Neden Emir'in yüzü karşımdayken böylesi konuşmak kolay gelmişti ve neden bunu istediğimi sorgulamaya başlarsam işin sonu pek iyi olmazdı.
"Haklısın, şu an için her şey önemsiz sen yanımdasın ve ilk tanıştığımız yerdeyiz," yüzünü benden çekip etrafa baktı. "Yıllarca burada seninle beraber bu nehri izlemeyi bekledim ben, sulara bak Yonca," ellerimi tutup beni nehrin kenarına biraz daha çekti. Ardıma geçip kollarını belime sarıp başını da omzuma koydu. Heyecanla sulara bakarken yüzümün kızardığına emindim.
"Çok güzel," dedim, başka bir şey söylemeden sulara bakmaya devam ettim.
"Sen daha güzelsin, bu dünyada gördüğüm her şeyden daha güzelsin. Senin güzelliğini anlatmaya benim varlığım yetmez Yonca," usulca kulağıma doğru konuşmuştu. Kalbim dört nala gidiyordu.
"O kadar da güzel değilim," gülümseyip yüzümü ona çevirdim. Kollarını etrafima dolamış yüzümüz birbirine yakın öylece duruyorduk. Emin daha da yaklaşınca aniden geri çekildim. Emir ile anlaşmamız aklıma geldi, asla temas yoktu. Aniden kollarından ayrılıp etrafa bakıyor gibi yaptım. Anlaşmayı ihlal edersem karşılığında başıma ne gelir kestiremiyordum.
"Çok güzel buralar, nerede tanıştık seninle?" Hızlı hızlı sordum. Halime gülümseyip başını salladı.
"Tam karşıda," parmağını uzatıp karşı kıyıdaki kayalıkları gösterdi. "Ben başıma gelen şeyin ne olduğunu tam bilmiyordum, korkup ağlarken küçük bir kız gördüm. Arkada yanındaki çocuklar ile oynuyordu. Koşarak yanıma geldi, nefes nefese kalmıştı bana "ağlama, neden ağlıyorsun?" dedi. Sendin, daha sonra bir gün yine aynı yere geldin, zaten seni aynı yerde bekliyordum. Bu defa benimle de oynamak istedin, üstelik bana masal bile anlattın. Ben sonra ne zaman uyansam o kayalıklarda seni bekledim Yonca. Seni aradım her yerde. Dört yapraklı yoncamı aradım," gözleri çok güzel bakıyordu. Onun Emir olduğunu düşünüp bu sözleri ondan duymayı umduğumu hissettim birden. İşte şimdi içimdeki duyguları anlıyordum. Bunları duymak beni mutlu etmişti, sadece söyleyen kişinin Emir olmasını istiyordum. Ama yine de Emin'e gülümsedim. Onu üzmemem gerekti.
"Benim dışımda senin için başka önemli bir şey yok mu? Mesela Emir'in yaşadığı travm-"
"Yok!" Sertçe sözünü kesti. Gözlerinde ani bir öfke belirince susmam gerektiğini düşündüm. Galiba ateş hattına çok yaklaşmıştım.
"Özür dilerim, ben sadece merak ettim söylemek zorunda değilsin," sesim kırgın çıkmıştı. Yüzümün de aynı olduğuna emindim. Bir de ilk defa Emin bana karşı bu kadar sert tepki vermişti. Galiba beklemiyordum.
"Merak etme Yonca, kötü şeyleri merak etme, sen sadece güzel şeyleri duymayı hak ediyorsun," daha yumuşak daha sevecen bir sesle konuşmuştu.
"Ooo kimler uyanmış?" Ağaçların ardından çıkan Aslı 'nın sesi kendisinden önce gelmişti. Emin de ben de arkaya döndük. Önde Aslı arkada Selim bize doğru yürüyordu.
"Uykum hafiftir benim," Emin göz kırpıp Aslı'ya kısaca sarıldı. "Ben de kimleri kimlerle yanyana görüyorum?" Emin bu defa ima ile sormuştu. Selim'e bakarak güldü. Selim ise sertçe gözünü devirip bir şey söylemedi.
"Emine teyze sizi arıyor, bir şey olduğunu anlamasın bence gidelim," Aslı ikimize bakıp konuştu.
"Olur gidelim bakalım annem olmayan ama annemmiş gibi davranacağım kadının yanına," Emin konuşturken beni de kolumdan hafif çekmişti.
"Dikkatli ol Emin, hareketlerin göze batıyor," dedi Selim. Sesi sert çıkmıştı.
"Merak etme bebeğim, alışkınım bu durumlara," Emin umursamaz şekilde yürümeye devam etti. Mecbur ben de arkasından. Aslı ile Selim'e bakıp başımı olumsuz anlamda salladım. ilk denemem başarısız olmuştu.
****
Masaya oturmuş fazla aç olmadığımız halde önümüzdeki lezzetli şeylerden yiyorduk. Gerçi benim için fark etmese de diğerleri de aynı iştahla yemeye devam ediyordu. Bir kişi hariç. Emin durgun şekilde önündeki tabağa bakıp bir şeyler düşünüyordu. Karşımızda masanın başında oturan Halit Bayar, sert şekilde yemek yerken pek bize bakmıyordu. Az önce işle ilgili bazı sorular sormuştu, onlara da Selim cevap vermişti. Emin pek bakmamıştı. Normalde neşeli hâli Halit Bayar içeri girdiği andan itibaren gitmişti. Emine Hanım arada sırada oğluna bakıp önüne bir şeyler koyup duruyordu. Ama Emir'in aksine Emin annesine karşı aynı samimiyeti göstermiyordu. Gerçi teknik olarak o Emin'in annesi olmuyordu.
"Emir, işle ilgili konuşmamız gereken durumlar var," Selim bakışlarını Emin'e dikip konuştu. Tabi Emin ona bakmak yerine bana bakınca şaşırıp öylece kaldım. Ne düşündüğünü merak ediyordum. Selim boğazını temizleyip Emin'e bakmaya devam etti. Bu sırada Halit Bey ve Emine Hanım da ikimize bakıyordu.
"Tamam, konuşalım," Emin aniden masadan kalkıp kapıya doğru yürümeye başladı. Ama hem sesi hem de bakışları pek hayra alamet değildi. Aslı ile birbirimize bakıp sessizce yemeğe devam ettik. Galiba kıyamet kopsa biz yine yemek yemeye devam edebilirdik.
****
İşimizi bitirmiş bir saattir kapıda Emin ile Selim'in gelmesini bekliyorduk. Her ne konuşuyorlarsa pek halledilir bir mesele değil gibiydi.
"Sence kavga mı ediyorlar?" diye sordum Aslı 'ya. O da yanımda gergin şekilde bekliyordu.
"Genelde yaptıkları şey, olabilir," dedi düşünceli şekilde.
"Peki kim yener," gülerek sordum.
"Muhtemelen Selim," derken o da güldü.
"Sevdiğini kayırıyorsun," dedim. Dediğim şeye güldü.
"Hayır, karşındaki Emir olsa yenilirdi ama Emin dövüş konusunda pek iyi değil," dedi. Bu beni şaşırmıştı.
"İkisi de gerçekten farklı birisinin yapabildiğini diğeri yapamıyor," diye mırıldandım. Kendi kendime konuşuyordum.
"Fiziksel olarak farklılar ama bilinçlerinin birleştiği bir nokta olduğunu düşünüyorum," dedi Aslı. Sesi düşünceliydi.
"Ne demek bu?" diye sordum.
"Örneğin, Emir İngilizceyi ana dili gibi konuşuyor. Ama aynı şey Emin için de geçerli. İngilizceyi öğrenen Emir, derslere onun yerine pek Emin'in girdiğini görmedim. Uyanınca zaten seni arayıp duruyordu yani öğrenmesi mümkün değil. Aynı şekilde işletme üzerine konularda da uzman. Bu gösteriyor ki Emin ile ikisinin ortak kullandığı bir alan var zihinde," diye açıkladı. Başımı sallayarak karşılık verdim. Söyledi çok mantıklı gelmişti.
"O zaman bu alanı genişletip tüm zihni ortak kullanmalarını sağlamak mümkün mü?" diye sordum.
"Her şeyi hızlı şekilde öğreniyorsun Yonca, evet Dr. Gree'nin de yapmak isteği aynen buydu. Ev sahibi kişi ile alter kişiliği birleştirmek. Bu sayede anıları birleşecek ve bundan sonra tek insan olarak devam edecek Emir," derken gözü arkamdaki bir noktaya kaymıştı. Ben de bakınca Emin ile Selim'in sinirli şekilde geldiğini gördüm.
"Kafayı gömüp bayıltacağım ben bu adamı ya, Emir'e ihtiyacım var," Selim sinirle saçlarını karıştırıp konuştu. Hemen arkasında gelen Emin gözlerini devirmişti. Allah'ım Emir'in yüzünde bu hareketleri görmek çok garip hissettiriyordu.
"Dene istersen buradaki tüm adamlar da sana kafayı gömsün," Emin alayla karşılık verdi. "Hadi gidelim artık ben sevmiyorum burayı," elimden çekip arabaya doğru yürümeye başladı.
"Gidelim tabi," Selim sinirle yürümeye başladı. Aslı da omuzlarını silkip yürümeye başladı. Garip şeyler yaşamaya başlamak üzere olduğumuzu düşünüyordum. Arabaya binmeden önce konağın üst kattaki penceresine gözüm kayınca Halit Bayar'ın sert şekilde baktığını gördüm. Gözü Emir zannettiği Emin'in üzerindeydi. Ama Emin bir an bile bakmadı hatta orada olduğunu biliyor gibi özellikle kafasını kaldırmadı....
****
Arkada bana sırıtarak bakan adam kendimi pek rahat hissetmememi sağlıyordu. Yola çıkmadan önce Emin beni de çekip direkt arkaya oturmuştu. Bu yüzden Selim direksiyona geçmişti ve Aslı da yanındaydı. Onlar gayet sessiz şekilde giderken biz arkada konuşup durmuştuk. Emin sürekli bir şeyleri merak ediyordu. En sevdiğim rengi, yemeği ya da gezmek istediğim yerleri...
Ben de aynı soruları karşılık olarak soruyordum ve o da zevkle cevap veriyordu.
"Sen pizza yapmayı biliyor musun?" diye sordu.
"Yapabilirim sanırım birkaç defa denemiştim," dedim.
"Harika yarın yapalım o zaman," diye sevinçle karşılık verdi.
"Yarına kadar ayık kalabileceğini sanmıyorum Emin, plan yapmayın boşuna," Selim dikiz aynasından bakıp sertçe konuştu. Haklıydı. Emin gece uyursa muhtemelen Emir uyanırdı.
"Selim, kalbimi kırıyorsun ama gitmemi istiyor gibi konuştun," Emin sahte bir üzüntü ile karşılık verdi.
"Gerçekleri söylüyorum Emin, ayrıca Emir ile çok işimiz var giden her an zarar," Selim dişlerinin arasından konuştu.
"Neyse, şimdilik eski günlerdeki gibi takılalım," Aslı kafasını çevirip bize gülümserken konuştu.
"Cık," Emin alayla karşılık verdi. "Eskiden Yonca yoktu ama şimdi var. O yüzden siz ikiniz takılın ben Yonca ile takılırım," dedi.
"Emin, seninle konuştuk dışarıda olmanız pek güvenli değil," Selim direksiyonu sertçe tutarken sert bakışları ile konuştu.
"Anladım zaten Selim, istersen kızı bir de eve kitle," dedi Emin. Buradaki kız galiba ben oluyordum. "Zaten hala ikinize de sinirliyim, şerefsiz Emir resmen kızın zor durumda olmasını kullanmış hele sen Aslı nasıl izin veriyorsun böyle bir şeye," Emin sertçe konuşurken Selim de Aslı da susmuştu. "Ben onunla konuş diye sana gönderdim sen resmen Emir beyimiz iyi olsun diye onu kullanıyorsun," derin bir nefes alıp ardına yaslandı.
"Emin, ben ikinize de yardım etmek istiyo-"
"Sen ve diğerleri benden kurtulmak istiyorsunuz," Emin sertçe Aslı 'nın sözünü kesti.
"Emin," yumuşak bir sesle seslendiğimde direkt bana döndü. Bakışları anında yumuşamıştı. " Kimse öyle bir şey düşünmüyor biz sadece çaresizce ikinizin de hapsolduğu karanlığı biraz da olsa ikiniz için aydınlatmak istedik," dedim. Söylediklerim bakışlarının buğulanmasına neden oldu.
Aslı ve Selim de söylediğim şeyden sonra birbirine bakmıştı. Aslı ile göz göze gelince bana içten bir şekilde tebessüm ederek başını salladı. Galiba aferin demek istedi.
"Sen yanımda ol yeter tüm karanlıklar aydınlanıyor," derken elimi tuttu. "Senin sesinin tınısı kalbimin ritmini değiştiriyor," gözleri çok güzel bakıyordu. Bir an nerede ve kimlerle olduğumuzu unuttum. Kalbimin ritmi artmaya başladı. Yüzüm de kızarmış olabilir. Araba aniden fren yapınca kendime geldim.
"Çüş! Oha! Yavaş olsana Selim," Emin elimi bırakıp bağırdı.
"Çevirme var, son anda gördüm, bağırma lan!" Selim sinirle dişlerinin arasından konuştu.
"Yola bakmazsan görmezsin tabi, anca sen yanındakini dikizle," dedi Emin.
"Emin, beni delirtme," Selim öfkeyle konuştu. Aslı da hafif gülümseyerek pencereden dışarı bakıyordu.
"Hep beraber delirelim, bana uyar," Emin bir kahkaha atıp ardına yaslandı. Polis kontrol için yaklaşırken Selim sabır dilenerek camı indirdi. Yeterince hareketli bir başlangıç yapmıştık.
****
Evin önüne gelince Emin bir an durup çevresine baktı çünkü buraya gelene kadar sadece bana dikkat etmişti.
"Yonca'yı eve bıraksaydık önce, neden buraya geldik?" Emin şüpheyle sordu. İşte şimdi hapı yutmuştuk. Galiba Selim ona bu kısmı açıklamayı unutmuştu sadece iş için Emir'in yanında olduğumu düşünüyordu. Ve bağırması bunu doğruladı.
"YONCA EMİR'LE Mİ KALIYOR?" o bağırınca yüzümü buruşturup Selim'e baktım. Selim ise kafası ile bana ve Aslı 'ya inmemizi işaret etti. İlk defa Emin'i böyle öfkeli görüyordum. Bu hali belki Emir'de görsem bu kadar etkilemezdi ama Emin olunca garip gelmişti. Değişik şekilde korku hissettiriyordu. İlk defa Emir'in geri dönmesini istedim. Ben Emin'i nasıl ikna edecektim ki? Hızla arabadan inmeye çalıştık, Emin bana baksa da dönüp bakamadım. Muhtemelen bana da çok öfkeliydi.
****
Aslı ile terasta oturmuş Elmas teyzenin getirdiği çayı içiyorduk. Aslı kısa bir konsültasyon yapıp Emin ile nasıl konuşmam gerektiğini anlatmıştı. Aslı konuşup anlatmıştı ama ben ne kadarını anlamıştım emin değilim. Galiba yine aklıma geleni söyleyecektim.
"Yonca, benimle gel," Emin aniden arkamdan gelip seslendi. Aslı' ya baktım.
"Git hadi, net ol," diyerek cesaretlendirici bir gülümseme gönderdi. Ama ben pek cesur hissetmiyordum.
Merdivenden çıkınca önce sola doğru baktı. Sinirle bir nefes verdi.
"Bir de yanındaki odayı vermiş piç herif!" Elini saçlarına atıp dağıttı. Odaya girip direkt daha önce girdiğim renkli odaya geçti. Ben de mecbur arkasından... Aniden durup bana döndü. Dip dibeydik.
"İşi anlarım, ailene yardım etmesini anlarım hadi beni konuşturmak istemesini de anlarım ama Yonca aynı evde kalmak nedir ya!" Yüzünden bir sürü duygu geçip durmuştu. "Deli mi bu adam? Neden aynı evde yan yana odalarda kalıyorsunuz?"
"Tek ben değil, Aslı da burada," hemen yalnız olmadığımız detayını söylemek istedim.
"Ama ikinizin odası yan yana," alayla konuştu. "Üstelik niye seni yanında istiyor bu adam ya valla bak ağzını burnunu kıracağım ama benim de canım yanacak , Off!" Bir an duraksayıp düşündü. Galiba gerçekten de kendi kendini dövmeyi düşünmüş olabilir. Sakinleşmesi için bir şeyler yapmam gerekiyordu.
"Senin için buraya gelmeyi kabul ettim," dediğim işe yaramıştı. Aniden dönüp şaşkın ama mutlu bir şekilde baktı. " Çünkü sen uyandığında benim yanıma gelmeye devam edecektin ve ben bunu gerçekten seviyorum ama Emir'in etrafında tehlikeli şeyler oluyor. O yüzden kimsenin güvenliğinin tehlikeye atmadan seninle kolayca zaman geçirmeyi düşünmüştüm," bir çırpıda söyleyip tepkisini beklemeye başladım. Söylediklerim onu mutlu etmiş gibiydi ama bir yandan da şüpheli bakıyordu.
"Gerçekten benim için mi yoksa Emir'in travmasını öğrenmek için mi?" Tek kaşını kaldırıp sordu. Şu an profesyonel şekilde yalan söylemem gerekiyordu.
"Her ikisi için de," kaşları çatıldı ama dürüst olmak istiyordum. "Sen söyledin, benden başka kimsen yokmuş gibi düşünmeme neden oldun. Emir'in çektiği acılar yaşadığı bu sıkıntılar ve içinde bulunduğu dünyanın eğer hasta olduğunu öğrenirse ona zarar vereceğini öğrendim. İkinize de yardım etmek istedim olmaz mı?" Biraz yaklaşıp gözlerinin içine baktım. Orada Emir'i arıyordum ama yoktu. Nereye gitmişti bilmiyorum ama yoktu.
"İkimize de yardım edemezsin Yonca, eğer bana yardım edersen senden gitmemek için her şeyi yaparım ama Emir'e yardım edersen sonsuza kadar seni kaybederim. Hangisini seçeceksin?" Bir adım yaklaşıp yüzümüzü birbirine daha çok yaklaştırdı. Gözleri bir an dudaklarıma kayıp ardından gözlerime çıktı.
"İkiniz için de yapabileceğim bir şey yok mu Emin?" Sessizce sormuştum ama beni duymuştu. Biraz daha yaklaştı. Sıcak nefesi dudaklarıma çarpıyordu. Dudaklarımız neredeyse birbirine değiyordu. Neden uzaklaşamıyorum?
"Yok," konuşurken dudaklarımız bir birine değmişti.
"Ya ne yapıyorsunuz? Oo-" Aslı aniden girince hızla geri çekildim. Emin sertçe nefes verip Aslı 'ya baktı. "Pardon, yanlış zamanda geldim galiba?" Ellerini kaldırıp sormuştu.
"Dünyaya mı?" Emin alayla karşılık verdi.
"Bunu daha önce duymuştum," Aslı gözlerini devirip konuştu. Allah'ım yüzüm yanıyor, az önce neredeyse beni öpüyordu. Anlaşmayı hatırla Yonca, bir daha böyle bir şeye izin verme sakın! Ama karşımdaki kişinin Emir olduğunu düşünmeye çalışınca kendimi kaybediyorum.
"Neden geldin? Ayrıca kapı icat edildi, çalmayı deneyebilirsin," Emin ellerini göğsünde birleştirip konuştu.
"Medeniyet dersin için teşekkür ederim ama Selim aşağıda ve aşırı gergin galiba kötü bir haber aldı. İstersen bak bir, belki yardımın dokunur," Aslı susunca Emin'in kaşları çatıldı. Hiç bir şey söylemeden yürümeye başladı. Biz de hemen ardından ...
"Ne demek güvenlik sağlanamadı, bunu Lojistik firması sağlar," Selim sinirle telefondaki kişiye cevap veriyordu. Bizi yanına gittiğimiz halde görmemiş gibiydi. "Tamam, seni daha sonra arayacağım," sinirle telefonu kapatıp koltuğa attı.
"Ne oluyor," Emin sertçe sorunca bir an gözlerinden geçen Emir'in ifadesini gördüm. Keşke uyansaydı.
"Git uyu Emin, Emir 'e ihtiyacım var," Selim dişlerinin arasından konuştu.
"Emir yok, ben varım söyle şimdi," Emin Selim'in üzerine yürüyüp yakasının kavradı. Selim sertçe elini itip karşısına dikildi.
"Şu an tartışmanın zamanı mı?" Aslı şaşkınca sordu. "Ne oldu Selim?" Selim, Aslı 'yı duyunca yüzü daha sakin bir hal aldı.
"Suriye'ye giden arabaya saldırı olmuş, şoför ölmüş şimdi Alakurt Lojistik ile görüşüyorum ama onlar da güvenlik bizimle alakalı değil diyor," sinirle saçlarını karıştırdı.
"Onlarla mı anlaştınız, sen mi yönlendirdin?" Emin Selim 'e yaklaşıp sesini biraz kısarak sordu.
"Bunu sonra konuşuruz, henüz anlaşmanın son imzası atılmadı ama acil görüşme yapmamız lazım," Selim uyarır gibi konuştu.
"Ne zaman?" Emin sert bir ifade ile sordu. Şu an karşımda Emir varmış gibiydi ama öyle hissettirmiyordu.
"Yarın, yani sen uyuduktan sonra," dedi Selim. İkisi arasında konuşulmayan ama hissedilen bir durumlar var gibiydi.
"İyi, yarın Emir'ciğin halletsin bakalım sen nasıl toplayacaksın Selim. Malum bazı şeylerin sorumlusunun sen olduğunu da biliyorsundur," göz kırpıp koltuğa oturdu. Selim tam bir şey diyecekti ama telefonu çalınca susup dışarı çıktı.
"Ne demek istedin Emin? Selim ile ilgisi ne ?" Aslı da koltuğa oturup merakla Emin'e sordu. Bense masasının kenarındaki sandalyeye oturdum. Bir şey anlamamış olmam normal miydi?
"İş bağlayan o sonuçta adamları iyi araştırmamış belli ki," dedi Emin. Yüzü öfkeliydi.
"Ama tüm sorumluluk onda değil sonuçta ," Aslı itiraz eden bir sesle konuştu.
"Aman Aslı boşver, sevdiğini savunma modunu açmışsın sen, şu an ölen bir adam ve ardında kalan üzgün bir aile var önemli olan bu" Emin gözlerini kapatıp konuştu. Galiba uykusu gelmişti. Ya da Emir uyanmaya çalışıyordu. Umarım çalışıyordur. Lütfen geri dön Emir, herkesin sana ihtiyacı var.
Aslı huzursuzluğunu atamayınca odadan çıkıp terasa doğru yürüdü. Ben de öylece oturduğum yerden Emin'in yüzünü incelemeye başladım. Söylediklerinin üzerine yüzü üzgün bir hâl almıştı. Ben de tanımadığım ölen adama karşı üzüntü hissediyordum. Emin huzursuz şekilde kıpırdadı. Ne düşündüğünü merak ediyordum.
Yüzüne bakmaya başladım.Uzun kirpikleri resmen yanağında gölge yapıyordu. Kirli sakalı yüzünde kusursuz şekilde dururken biçimli dudakları dikkat çekiyordu. Dudaklarına bakarken az önce yaşadığımız anı hatırladım. Resmen beni öpmek üzereydi. Hafif yutkunup başka bir yere bakmaya başladım.
"Bitti mi beni süzmen?" Kafasını kaldırıp göz kırptı.
"Seni süzmüyorum," umursamaz şekilde konuşmaya çalıştım.
"Peki öyle olsun," ayağa kalkıp elini uzattı. "Arka bahçeyi gezdin mi?" diye sordu. Daha önce görmemiştim.
"Hayır," dedim.
"O zaman gel, seni harikalar diyarına götüreyim," eli hala tutmam için bekliyordu. Tutup ayağa kalktım. Umarım bir delikten düşüp de kayıp olmayız. Hele de yanımda Emin varken.
****
Balkondan baktığımda burada bu kadar ağaç çeşidi olduğunu düşünmemiştim. Ama elma, kiraz, nar ve daha farklı çeşitte meyve ağaçları vardı. Yazın meyvelerinden kirazlar dolgun şekilde ağaçlarda duruyordu. Hala toplayan olmamıştı. Tabi ben de kiraz sever birisi olarak dalından kopardığım kirazları mideye indirmekle meşguldüm. Az önce Emin bekle deyip ilerideki ağaçların arasına dalmıştı. Adım seslerini duyunca başımı kaldırıp kucağında topladığı meyvelerle bana gelen adama baktım. Kocaman gülümsemesi yüzünde en tanıdık gelen şeydi. Bu gülümseme Emin'in imzası gibiydi. Yaklaşınca kucağında duran şeylerin çağla olduğunu anladım. Onu da çok severdim.
"Bak bunlar da çok güzel olmuş," Emin başıyla almamı işaret etti. Birkaç tane alıp teker teker ağzıma attım. Harika bir yerdi.
"Buranın bu kadar büyük bir bahçe olduğunu tahmin etmezdim," başımla etrafı gösterdim. "Balkondan bakınca küçük bir kısmı görünüyor bir de şelale dikkatimi çekmişti," biraz daha aşağıda kalan şelaleye baktım. Aklıma burada kaldığım ilk gece gelmişti. Sabahına ise meditasyon yapan Emir'i düşündüm. Saçma bir şekilde onu özlediğimi hissediyordum. Karşımda duruyordu ama o değildi. Belki de en başında ikisini farklı şekilde tanıdığım için böyle düşünüyordum. Ama şimdi kamufle olmayan Emin'e baksam da Emir'i göremiyordum. Bakışları farklı hissettiriyordu.
"Emir'i burada gördün mü?" Emin'in sesini duyunca daldığım düşüncelerden sıyrıldım. Başıyla şelalenin önündeki büyük taşı göstermişti. Gördüm desem ne tepki verecekti acaba?
"Burada meditasyon yaptığını biliyor musun?" Soru sorarak biraz da olsa hedef şaşırtmayı umdum.
"Birbirimiz hakkında birçok şeyi biliriz," dedi. Ama Emir onun beni aradığını bilmiyordu. "Sen hariç," düşüncelerimi duymuş gibi cevap verdi.
"Neden beni ona söylemedin?" diye sordum.
"Seni benden önce bulurdu, ne de olsa onun zamanı benden bol," ilk defa benden gözlerini kaçırıp konuşmuştu.
"Bu kötü mü olurdu?" Sorduğum soru aslında saçmaydı. Şu an da her türlü her şey kötü değil miydi?
"Kötü olurdu Yonca seni benden önce görseydi kalbim için kötü olurdu, sen benim karanlık dünyamda gördüğüm ilk kişisin, ışıksın bana ," konuşurken gözleri dolmuştu. Galiba koyduğu ışık soy isminin nedenini anlamıştım. İsmini neden Emin koyduğunu da merak ettim.
"Ben sana aşığım Yonca," dedi bir anda.
Kalbim tekledi.
Emir'in yüzünde başka bir adam bana aşık olduğunu söylüyordu.
Ama Emir değildi.
Gözleri başka bakan bir adamdı.
Konuşamadım, şimdiye kadar onun için ne kadar önemli olduğumu söyleyip durmuştu ama bu farklı bir şeydi. Ama en üzücü kısmı belki birazdan uyuyup kaybolacaktı ve Emir hiç bir şey hatırlamadan sevgisiz bir şekilde bana bakacaktı.
Kalbim acıdı.
"Bir şey söylemeyecek misin Yonca?" Kucağındaki çağlalar yere düşmüştü. Elleri kollarımı tutup hafif şekilde okşadı. Ben hala üzgün şekilde yüzüne bakıyordum. Onu kırmak istemiyordum çünkü bu onun için muhtemelen pek iyi olmazdı. Hele ki onun nasıl bir bilince sahip olduğunu tam olarak bilmiyorken.
"Emin," dedim sadece. Sesim kısıktı ve tereddüt doluydu. Gözleri bunu anlamıştı.
"Tamam, en iyisi şu an bir şey söyleme daha sonra söylersin," sesi biraz kırgın çıkmıştı. Dönüp yürümeye başladı.
"Zamanın kısıtlı değil mi ? Öyle söylemiştin, cevabımı geç duymaktan korkmuyor musun?" Sesimi duyunca durdu. Yüzüme bakarken yanaklarından düşen bir damla yaşla şok oldum.
"Duymak için gelmeye devam etmem lazım, şimdi söyleme sana gelmem için bana sebep vermeye devam et Yonca, ta ki gelmem için sebep kalmazsa o gün bana cevabını söyle," dedikten sonra ardını dönüp şelaleye doğru yürümeye başladı.
Öylece kaldım ardında. Gitmeyi düşünüyor muydu? Ya da böyle bir ihtimal varsa onu ikna etmek için ne yapabilirdim? Bunun onun kalbini çok kıracağı belliydi. Göz yaşı bunu göstermişti. İstemsiz şekilde adımlarım ardından gitmeye başladı. Daha önce Emir'i üzerinde otururken gördüğüm büyük taşa çıktı. Suyun içinden geçerken beline kadar ıslanmıştı. Ayakta durup bana döndü ve o geniş gülümsemesi ile ellerini uzattı.
"Hadi gel," Güneş batarken gölge düşen yüzüne baktım. Çok güzeldi. Sert hatları daha yumuşak bakıyordu. Sanki az önce konuştuğumuz her şeyi unutmuş gibiydi ya da öyle davranıyordu.
Düşünmeden suya girip belime kadar battım. Taşa yürüdükçe daha da batıyordum ama kafama ulaşmamıştı. Taşın yanına gelince Emin elimden tutup yanına çekti. Şimdi büyük taşın üzerinde ayakta el ele birbirimize bakıyorduk.
"Çevrede adamlar var, görüp yanlış anlamasınlar," derken etrafıma bakındım.
"Bakmazlar onlar bu tarafa, Emir'in bu bölgeye gelmelerini yasakladığını biliyorum," yüzünde sıcak gülümsemesi ile konuşuyordu. "Ayrıca haklısın, yanlış anlamamaları lazım,"
"Ne demek istedin?" diye sordum.
"Seninle Emir arasında bir şey olduğunu düşünmelerini istemiyorum," sesi biraz sertleşmişti. "Çünkü şu an yanındaki Emir değil benim, onunla bu kadar yakın olmayacağın için yanlış anlaşılır. Onunla bu kadar yakın olmazsın değil mi?" Kaşları çatıldı.
Keşke olsaydım. Oha Yonca! Yine aklına neler geldi senin?
"Olmam tabi, neden olayım soğuk birisi zaten Emir pek kimseye yakın olmaz," derken onunla aramdaki yakınlaşmaları hatırladım. Aslında pek yakınlaşma gibi değildi ama kalbimin hızını arttıracak kadar yakındı. Daha sonra aklıma gelen düşünce ile donakaldım. Ben Emin'in yanında böyle hissetmiyorum. Aynı yüze sahip olsalar da aynı duyguları hissedemiyorum.
"Yonca, ne düşünüyorsun?" Emin'in sesi ile ona baktım.
"Şey, öylesine suyu düşündüm. Şelale çok güzel ve bur-"
"Aaa!"
Kendimi suda bulunca aniden çığlık attım. Az önce nasıl olduğunu anlamadan Emin ile beraber kendimi suda bulmuştum.
"Eğlenceli mi?" Emin kolları bana sarılı kulağıma yaklaşıp sordu.
"Ya ne demezsin, çok eğlenceli. Az kalsın boğuluyordum," bağırdım. Ama şelaleden gelen suların altında olmak çok güzeldi.
"Ben izin vermem," Emin kollarını daha sıkı sardı. Şu ikimizin haline bakan deli derdi.
Kendimi tutamayıp kahkaha atmaya başladım. Önce bu halimi anlamasa da ardından ona da bana katıldı. Güneş kaybolurken ikimizin kahkahası evin etrafını sardı.
*****
Duştan çıktıktan sonra aşağı indim ama kimse yoktu. Aslı, biz şelaleden çıkmış o halde eve girdiğimizde çoktan gitmişti. Elmas teyzenin söylediğine göre Selim çıkınca o da ardından çıkmış. Belli ki onu yalnız bırakmak istemedi ya da Emin'in söylediği şeylerden dolayı canı sıkılmıştı. Emin de odasına çıkıp duş alacağını söylemişti ama henüz o da inmemişti. Her ne kadar Haziran ayında olsak da soğuk sudan dolayı üşümüştüm ve akşamları burası ayrı bir serin oluyordu. Sıcak bir bitki çayı alıp terasa doğru geçtim. Bir yandan da Emin'in gitmiş olabileceğini düşünüyordum. Çünkü yorgun ve uykulu görünüyordu. Yani her an Emir gelebilirdi ve onu pek iyi haberler beklemiyordu.
Adım seslerini duyunca kafamı arkaya çevirdim. Yüzündeki sıcak gülümseme ile gelen kesinlikle Emin'di. Galiba henüz uykusu gelmemişti. Ama içimde büyüyen bir huzursuzluk vardı.
"Ne yapıyorsun, siyah üzüm?" diye sorup yanımdaki koltuğa oturdu. Elimdeki bardağı gösterip gülümsedim. "Afiyet olsun,"
"Sen nasılsın?" diye sordum. Aslında uykusu ya da farklı bir durumu olup olmadığı merak ediyordum.
"İyiyim ama biraz kırgınlık hissediyorum, acaba Emir hasta mıydı?" Sona doğru kendi kendine konuşur gibi sormuştu. "Suya girdiğim için mi ya da..."
"Ateşin var mı?" sorarken elimi alnına koydum. Hafif var gibiydi. "Boğazın ağrıyor mu?"
"Biraz," küçük bir çocuk gibi dudaklarını büzünce dayanamayıp güldüm. "Komik mi hasta olmam?"
"Hayır ama tepkilerin komik olabilir," dedikten sonra ayağa kalktım. "Sana da bitki çayı getireyim ama içeri geç esiyor burası," mutfağa doğru gidip az önceki bitki çayından hazırlamaya başladım ama içine biraz da limon sıktım.
Elimde bardakla mutfaktan çıkınca kapıyı açan Selim ve Aslı ile karşılaştım. Yüzlerindeki gergin ifadeyi görünce adımlarım durdu. Tam bir şey diyecektim ama Aslı sinirle merdivenlere yönelip yukarı çıkmaya başladı.
"Her şey yolunda mı?" tereddüt ederek sormuştum ve cevabının pek de iyi olduğunu düşünmüyordum.
"Hiçbir şey yolunda değil," Selim sinirle konuştu. "Lütfen bana Emir'in uyandığını söyle şu an ihtiyacım olan tek şey,"
Olumsuz anlamda başımı sallayınca sinirle bir nefes verdi.
"Kafayı gömüp bayıltacağım en sonunda o olacak. Hayır yine de Emir'e vurmuş olacağım," sinirle konuşurken önden yürümeye başladı.
Elimdeki bitki çayını unutmuştum soğumasın diye ardından çabucak yürüdüm ben de. Odaya girince gördüğümüz görüntü karşısında Selim ile birbirimize baktık. Emin koltuğa uzanmış gözleri kapalı şekilde duruyordu. Uykuda olup olmadığını anlamak için Selim yaklaşıp seslendi ama ses yoktu. Hafif şekilde dokundu yine de herhangi bir hareket olmadı. Şu an derin bir uykudaydı.
"Çok şükür," diye sessizce mırıldandı Selim. "Uyanır Emir birazdan ya da en geç sabah. Ben bir duş alıp dinleneyim çünkü yarın çok stresli geçecek," dedikten sonra merdivenlere yöneldi.
Kimse onun bu halini pek de önemsemiş gibi değildi ya da Selim odasına çıkarmayı düşünmemişti. Elimde bitki çayı ile öylece kalmışken ne yapacağımı düşündüm. Bir de hastaydı...
Yanına yaklaşıp önce yastığını düzelttim en azından yattığı yer rahattı. Daha sonra odama çıkıp üzerine örtmek için bir şeyler bulup getirdim. Tüm bunlar olurken derin uykusuna devam etmişti. Yüzü uyurken çok masumdu. Acılardan arınmıştı. Elimi alnına götürüp ateşine baktım. Daha da artmış gibiydi. Elmas teyzenin odasına gidip temiz bir bez ve sirke isteyince hemen getirip verdi. O da Emir zannettiği Emin'e bakıp endişe ile bana yatmamı söyledi, kendisi sabaha kadar ilgilenmek istedi ama ben izin vermedim. Henüz uykum yoktu bir süre ateşinin düşmesi için bekleyebilirdim. Aslında biraz yalandı aşırı yorgun olduğumu inkar edemem ama onu burada böyle yalnız bırakmak istememiştim. Emir'in uyandığın görmek istiyordum özellikle bu gidip gelme olayı aşırı soyut kalıyordu zihnimde sanki gözümle görürsem daha da inanırım gibi geliyordu.
İki saat boyunca ara ara sirkeli su ile alnını ovalamıştım. Şu an ateşi biraz düşmüştü. Ama derin uykusu devam ediyordu. Arada hafif kaşlarını çattığı anlar olmuştu ama tekrar eski haline dönmüştü.
Yarım saat önce Aslı 'nın yanına gitmiştim, uyumadığını odasının balkon kapısının açılıp kapanmasından anlamıştım. Ama konuşmak istemediği için Selim ile ilgili konuşmamıştık. Sadece sabah Emir'in uyanmış olduğundan emin olmak istemiştim. Aslı da sabah uyanır diyince tekrar başında beklemeye başlamıştım. Emir'in uyanmasını istiyordum. Bir yanım onu özlüyordu. Emin'in yattığı koltuğun karşısındaki koltuğa uykulu şekilde uzandım.
Şu an gözleri kapalı adam kimdi bilmiyordum.
Emir olmasını istiyordum.
Geri dönmesini istiyordum.
Daha fazla uykuya dayanamayıp gözlerimi kapattım.
*****
Kulağıma gelen fısıltıları duyunca gözlerimi araladım. Elmas teyze birisine bir şeyler anlatıyordu galiba. Üzerime örtülmüş örtüyü atıp ayağa kalkmaya çalıştım. Sıcaktan terlemiştim. Etrafıma bakınca mutfaktaki sesin kaynağını gördüm. Elmas teyze önündeki uzun boylu adamla konuşuyordu. Uyanmıştı...
Sonunda Emir gelmişti.
Ayağa kalkıp direkt onlara doğru yürümeye başladım. Beni fark edince yüzünü çevirdi. Kocaman gülümsemesi ile bana baktı. Bu bakışlar...
"Günaydın, siyah üzüm,"
Emin!
Nasıl ?
********
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.12k Okunma |
65 Oy |
0 Takip |
31 Bölümlü Kitap |