
Dönmedi...
"Hayalet görmüş gibi bakma bana," göz kırpıp yaklaştı. Kendime gelmeye çalışırken yüzümü çevirip merdivende şokla bakan Selim ve Aslı 'yı gördüm. "Off ya üzerimdeki kırgınlık geçmedi hala,"
O konuşurken gözlerimi çevirip koyu gözlerine baktım. Bu mümkün müydü? Daha önce olmuş muydu? Eğer olsa Selim ile Aslı böyle bakmazdı.
"Emin," Aslı merdivenden inip bize gelirken seslendi. "Seninle biraz konuşabilir miyiz?"
Kenara çekilip ikisinin arasından çıktım.
"Olur, konuşalım," dedikten sonra terasa doğru yürümeye başladı. Giderken bana gülümseyip eliyle her şey yolunda anlamında bir işaret yapmıştı. Aslı ise düşünceli şekilde arkasından yürüdü.
"Nasıl olur?" Selim yanıma gelmişti, düşünceli şekilde, giden iki kişinin ardından bakıyordu.
"Daha önce böyle bir şey oldu mu?" diye sordum. Selim olumsuz anlamda başını salladı.
"Off, birazdan Metin Alakurt ile görüşmeye gitmemiz lazım, ne yapacağım ben şimdi," sinirli şekilde konuştu.
"Onunla konuşup Emir olarak gitmesini sağlasan," diye bir öneride bulundum. " Daha önce iş konusunda onun gibi davrandı mı?"
"Hayır, hiç olmamıştı," derin bir nefes aldı. "Hiçbir zaman uyanmamazlık yapmadı," elini saçlarına atıp dağıttı. Bir şeyler düşünüyordu. 'Yonca,"
"Efendim,"
"Toplantıya sen de gelsen mi?" yüzünü biraz yaklaştırıp sormuştu.
"Neden?"
"Muhtemelen senin yanında daha kontrollü, eğer sen olursan daha sakin olur," bakışları lütfen der gibi bakıyordu.
"Ya birisi beni görürse," yalanım ortaya çıkarsa benim için kötü olurdu.
"Toplantı şirkette olmayacak, sen dikkat çekmemek için saçlarını toplayıp gözlük falan takarsan," eliyle saçlarımı gösterip bir şeyler yapıyordu.
"Kılık mı değiştireyim yani," kendimi Emin gibi hissettim. Mecburiyetler zordu.
"Zaten toplantıdaki kimse seni tanımaz, maksat dikkat de çekmemen," dedi. Bu halim dikkat mi çekiyordu?
"Tamam," dedim kısaca. Bu da işimin bir parçasıydı. Emin'in yanından ayrılmamam gerekti.
İçeri giren Aslı ve Emin ile gözlerim ikisine kaydı. Aslı aşırı düşünceli şekilde elindeki telefonda bir şeyler ile uğraşıyordu. Daha doğrusu mesaj yazıyordu, belki de Dr. Gree'ye falan ulaşmaya çalıyordu.
"Emin," Selim seslenince Emin bakışlarını ona çevirdi. "Toplantıya Emir olarak katılmak zorundasın,"
"Kendin hallet Selim," eliyle bir işaret yapıp kendini koltuğa attı.
"Emir olmadan olsaydı hallederdim, toplantıyı mecbur bugün yapmak zorundayız herkes gergin," sinirle bir nefes aldı. "Ayrıca neden sen uyanıksın hala?"
"Beni bu kadar sevdiği belli etme Selim'ciğim," Emin'in bu kadar umursamaz olduğuna daha önce şahit olmamıştım. Ya da onu yalvartmaktan özel bir zevk alıyordu.
"Beni çıldırtma Emin," Selim dişlerinin arasından konuşurken Aslı 'ya baktı. Belli ki şu an onun yardımına ihtiyacı vardı. Ama Aslı telefonda yabancı dilde birisi ile konuşmaya başlamıştı.
"Emin," olabildiği kadar yumuşak şekilde adını söyledim. Bana dönen bakışları az önceki umursamaz halinden çıkmıştı. "Beraber gidelim, hemen işleri halledip belki bir şeyler yaparız," söylediğim şeyler hoşuna gitmiş olacak ki gülümsedi.
"Sen olursan olur o zaman," ayağa kalkıp yanıma geldi.
"Abi getirdim istediklerini," Neco neşeyle teras kapısından içeri girince hepimiz ona döndük. Onunla beraber enfes kokular da gelmişti.
"Sağol koçum," Emin uzanıp hemen paketleri aldı. "Aç karnına olmaz, önce güzel bir kahvaltı yapalım,"
Emin masaya yürürken Selim sabır dilenir gibi başını salladı. O ne kadar acele etmek isterse Emin o kadar yavaştı. Mecbur ben de arkasından yürüdüm, mümkün olduğu kadar huyuna gitmek istiyordum. Neco ve Emin oturup kahvaltıya başlamıştı, Emin yanındaki sandalyeyi çekince oraya oturdum. Cebimde titreyen telefonu fark edince elime aldım. Tabi ki bildirimlerin hepsi Cem'dendi.
Cem;
Yaşıyor musun?
Hem de bensiz...
Cem;
Yaşa tabi kafana göre,
Ben kimim ki?
Cem;
Öleyim ben ya en iyisi, şey yazsınlar mezarıma; Birisi vardı en yakın arkadaşı olduğu kişi tarafından unutulunca aklını kaybetti.
Sonra onu bir çöplükte buldular,
Yazdıklarına gülüp ekrana bakarken Emin telefona eğildi.
"Kim," sesi sakin ama şüpheli çıkmıştı.
"Yakın arkadaşım Cem, dergide beraber çalışıyoruz aynı zamanda üniversiteyi de birlikte okuduk," diye açıklama yapıp mesaj kısmına girip cevap yazmaya başladım.
"Abartma tamam mı?"
"Sanki yıllardır görüşmedik, yoğunluktan dolayı sana yazamadım,"
"Ayrıca sana alacağım hediyeleri düşünürken seni ihmal ettim,"
Attığım son mesajın anında etki edeceğini biliyordum. Nitekim de öyle oldu.
Cem;
" Seni seviyorum,"
Onun için yeterli bir cevaptı. Emin boğazını temizleyip çatalı sert şekilde bırakınca ona döndüm. Galiba Cem'in son mesajını görmüştü. İnşallah yanlış anlamamıştır.
"Nasıl arkadaş o ya!"
Yanlış anlamıştı.
"İnsan arkadaşına bu kadar samimi şeyler söylemez bence," yüzüme sertçe bakarken ben de ona inanamayarak bakıyordum. O sırada Selim de masaya oturmuştu, Aslı hala telefon ile konuşuyordu.
"Abi bir filmde gördüm adam en yakın arkadaşım dediği kişinin sevgilisi ile onu aldattığını öğreniyor," Neco ağzında lokma ile konuşurken Emin gözleri fal taşı gibi açılmış ona bakıyordu.
"Neco, her ortamda saçmalamayı nasıl başarıyorsun?" Selim sertçe Neco'ya bakıp konuşuyordu.
"Selim zaten sana da dargınım, köyde kızlar o kadar seni bekliyordu bir bakıp göz kırpmadın," Neco ayıplar gibi bir el yapıp konuştu.
"Lan ben niye göz kırpayım kızlara?" Selim arkasına bakıp Aslı'yı kontrol etti ama o şu an telefondaki önemli konuşmaya odaklanmıştı. "Seni gebertirim Neco!"
"Ne var ya, köyde kızlar yakışıklı adam mı görüyor, ben varım ama yetmiyorum hepsine Allah Allah," sırıtıp Selim'e baktı. Daha sonra beni hatırlamış olacak ki mahcup şekilde gülümsedi. Bense gözlerimi devirdim.
"Eee Neco, en yakın arkadaşının ihanetini öğrenen adam ne yapmış?" Emin'in sorusu ile şaşkınca ona baktım. Hala kafasında ne düşünüyordu. Hatta yüz ifadesi pek tekin değildi.
"Ne yapacak abi, bütün ecdadını si-"
"Çüş, masada kadın var,'' Emin sertçe uyardı.
"Yani işte abi, insan sevdiğinin ihaneti ile kolay baş edemez," Neco Emin'e bakarak konuştu.
Emin'in gözleri beni bulunca garip bir ifade ile baktı. Şu an mesele kesinlikle Cem değilmiş gibi hissediyordum. Kesinlikle aklında başka şeyler vardı.
"Doğru, sevdiğini kimseyle paylaşamazsın bazen kendinle bile," sesi sona doğru kısılmıştı. Aklımdaki şey gerçek oluyordu. Korktuğum şey de...
"Hadi artık, çıkalım," Selim gergince ayağa kalkıp ikimize baktı. "Emin, önce sana birkaç bir şey söylemem gerek, Neco sen de gel,"
Neco ile Emin bir şey söylemeden ayağa kalkıp Selim ile konuşmaya gittiler. Emin bana hala garip şekilde bakıyordu. O sırada Aslı telefonu kapatıp masaya yaklaştı.
"Aslı," sesim gergindi. "Her şey yolunda mı?"
"Pek değil Yonca, şimdi Dr. Gree ile konuştum durum ciddi," o konuşurken benim kalbim sıkışıyordu. "İngiltere'ye yanına gitmemizi istiyor,"
"Neden Aslı, yani bu ne demek?" korkuyla sordum.
"Emir şu an dönmüyor, eğer dönmezse Emin ev sahibi kişiliği daha da baskılayacak ve Emir bunu daha önce yapmamıştı," derin bir nefes alıp durdu. "Bir şeyler oluyor Yonca, Emir ile Emin arasında bir savaş başladı ve galiba bunu başlatan biz olduk,"
"Ne demek biz başlattık?" Şaşkınca sordum. Onların durumu daha önce başlamamış mıydı?
"Emin'e burada kalması için sebep verdik, hem de çok büyük bir sebep. Sen... Daha önce umutsuzca seni arıyordu ama şimdi sen yanındasın ve bu da Emir'i baskılaması için aşırı geçerli bir neden," dedi.
"Ama Emir güçlüydü yani sen söyledin, zihnini kontrol altında tutabilirdi şimdi ne değişti?"
"Bir şey olmuş olmalı, ciddi bir durum olmasa kendini böyle bırakmaz. Keşke Halit amca ile ne konuştuğunu bilsek ama maalesef bu zor,"
"Selim öğrenemez mi?" diye umutla sordum.
"Selim öğrenebilseydi en başta Emir'in travmasını öğrenirdi ama her şey Emin'de gizli. Şu an o Pandora'nın kutusu..."
Dediği şeyi idrak etmeye çalışırken Emin siyah takım elbise içinde yanıma yaklaştı. Gözleri parlıyordu.
"Nasıl olmuşum, Emir gibi görünüyor muyum?"
"Sen zaten Emir gibisin," dememem gereken sözleri çoktan söylemiş oldum.
"Değilim Yonca, ben Emir değilim!" Sesi yükselince yerimden hafifçe sıçradım."Lütfen bir daha bunu söyleme," daha yumuşak konuşmuştu.
"Yanlış anlama, dış görünüş olarak dedim yoksa tabi ki ayrısınız," zorla gülümsemeye çalıştım. "Ee ben de hazırlanıp geleyim," bir şey söylemesine izin vermeden yukarı çıktım. Aklıma Aslı 'nın söyledikleri hücum ederken sağlam durmaya çalışıyordum. Korku kalbimi esir almıştı. Pisliksin Emir!
***
Arabada arkaya oturmuş gergin şekilde Selim ve Emin'in konuşmasını dinlemeye çalışıyordum. Selim toplantı ile ilgili notları üçüncü kez anlatırken ben topladığım saçımı çekiştirip duruyordum. Bir de taktığım astigmat gözlüğüm vardı. Emin beni tanımayarak dalga geçmişti ama yapacak bir şey yoktu. Hey Allah'ım ya... Niye bu kadar gergin hissediyorum bilmiyorum ama halim kesinlikle aşırı garipti. Ama arada dönüp bana gülen Emin aynı düşünmüyordu. Beni gördüğü andan itibaren halime çok gülmüştü. Kılık değiştirme konusunda onun kadar iyi değildim.
"Ailesinin onu İngiltere'de biliyor olması fikri aşırı saçma olmuş Selim," az önceki halinin aksine gergince konuştu.
"Bunu daha önce de söyledin Emin ama en iyi çözüm buydu," Selim bıkkın şekilde konuştu.
"Evet daha önce de saçmaydı hala saçma , ayrıca senin çözüm bulma şekillerine bayılıyorum aşırı boktan," Emin kravatını çekiştirirken sesi bıkkın çıkıyordu.
"Tamam Emin, sen haklısın şimdi toplantıya odaklan olur mu ve lütfen saçma bir şey yapma," Selim daha fazla tartışmak istemiyordu. Emin cevap vermeden yüzüne baktı ama bakışlarında garip bir ifade belirmişti. Bunu Selim gördü mü bilmiyorum ama ben görmüştüm. Bana dönüp göz kırptı ve yeniden önüne dönüp ardına yaslandı. İçimden bir ses fırtına öncesi sessizlik var gibi geliyordu.
*****
Masada gergin şekilde oturmuş birazdan içeri gelecek adamları bekliyordum. Selim ile Emin kendi aralarında bir şeyler konuşurken Neco da benim yanımda oturup telefonu ile oynuyordu. Güvenlik için burada olduğunu tahmin ediyordum, hatta dışarıda kalan birden fazla adam da bunun için buradaydı. Selim'in gelecek adamlara güvenmediği belliydi. Aniden açılan kapı ile yerimden hafif sıçradım. Emin elime dokunup geriye yaslandı, bu sakin ol demekti galiba.
"Emir Bey neden şirket dışında farklı bir yerde buluşuyoruz?" Kalın sesi ile konuşan adam Metin Alakurt'du. Boyu biraz kısa, saçları dökülmeye başlamış ve kilolu adam sertçe yaklaşıp beklemeden masaya oturdu.
Dikkatle Emin'e baktım ama yüzünde pek bir ifade yoktu şu an nasıl başardı bilmiyorum ama Emir'in ifadesizliği yüzüne yansımıştı.
"Şirket dışında da toplantı yapıyoruz Metin Bey, size özel değil," Selim Emin'in yerine cevap verince adam ona baktı. "Ayrıca şu an şirketin önü gazeteci kaynıyor, biz de güvenip yola beraber çıktığımız lojistik şirketi ile görüşmeden onlarla konuşmak istemedik,"
Emin'in bakışları adamı delip geçecek gibiydi. Adam bir an Selim'e bakıp ardından bana baktı. Kim olduğumu anlamaya çalışıyor gibiydi.
"Bakışlarını çek," Emin'in ani çıkışı ile afallayan adam ona baktı. Ben de gergince yerimde kıpırdadım.
"Ben tek geldim haliyle sizi kalabalık görünce ben de mi adamlarımı getirsem diye düşünüyordum," Metin Alakurt ifadesine biraz alay katıp konuştu.
"Adamların aşağıda zaten Metin, savunmasız numarası yapma, malum gerçek savunmasız olan bir adam öldü," Emin'in sesi aniden yükselince ona baktım. Selim de sertçe bakıyordu. Kafam şu an aymıştı, gerçekten de fırtına öncesi sessizlikti onunki. Dünden beri sakin görünmesi tamamen yalandı, kendini şu ana saklıyordu.
"Anlamadım Emir Bey, bu bizim suçumuz değil. Savaş var orada," Metin Alakurt da sertçe cevap verdi.
"Alakurt Lojistik," Emin sesini yükselterek konuştu. "2012'den beri Türkiye'de en çok tercih edilen Lojistik şirketlerinden birisi, hem güvenilir hem de şimdiye kadar tek bir şoförü zarar görmemiş. Sorum şu Bayar Holdingin ilk deneme taşımasında nasıl şoför ölüyor? Savaş daha önce de vardı hatta daha şiddetlisi,"
Metin Alakurt bir an ne diyeceğini şaşırdı. Daha sonra kaşlarını çatmıştı.
"Emir Bey, şoförün ailesine tazminat verilip, çocuklarına eğitim bursu ve farklı yardımlar yapılacak," Selim Emin'e bakıp sakinleşmesi ifade eden bir ses tonuyla konuştu. Ama Emin'in pek de umurunda değildi.
"Dediğim gibi bu bizim suçumuz değil, üstelik taşıdığımız malınızın ödemesini size yaparız," Adam üstüne basa basa konuşuyordu.
"Ödeme demek," Emin alayla konuştu.
"Arabamıza el konuldu bizim de ciddi zararımız var, sizinle yapacağımız anlaşmaya ciddi para yatırdık," adamın bakışları Emin'in önündeki henüz imzalanmamış anlaşmaya döndü.
Emin'in bakışları pek tekin değildi. Eline anlaşmayı aldı. İlk sayfasını yırttı. Herkes şok olmuştu.
" Emir!" Selim bağırdı ama Emin onu dinlemedi.
"Para ölen bir adamdan daha değerli değil," bir sayfasını daha yırttı.
"Senin yatırdığın para da benim umrumda değil," bir sayfa daha yırttı. Ben ve Selim şok içinde bakıyorduk. Adam ise sinirli şekilde bakıyordu. Ama bakışlarında garip bir şey var gibiydi, göz bebekleri sinsi şekilde oynuyordu.
"Tabi ki benim zararımı ödeyeceksin," son sayfayı da yırtıp kağıtları masaya attı. "Bir insanın hayatını asla para ile karşılaştıramazsın, senin gibi bir adamla anlaşmam ben," ayağa kalkıp eliyle belime dokunup kalkmamı bekledi. Mecburen kalkıp sessizce komutuna uydum.
"Emir, bunu konuşalım önce," Selim'in bakışları ikaz doluydu. Ama Emin onu dinlemedi.
Önden yürümeye başlayınca ben de mecbur ardından yürümeye başladım. Metin Alakurt ile göz göze gelince dikkatle bana baktı, bakışları pek de tekin değil gibiydi. İçim ürpermişti.
"Sonuçlarından korkmuyor musun Emir Bayar?" Adamın tehdit dolu sesiyle Emin durdu. Başını omzunun üzerinden çevirip gözlerini kısarak baktı.
"Ben seni o sonuçlarda boğarım Metin!" Ardından önünü dönüp büyük adımlarla yürümeye başladı. Metin Alakurt ise bu cevap karşısında sadece gülümsedi. Sanki bu cevaptan memnun olmuş gibiydi.
"Emin!" Selim hızlı adımlar ile ardımızdan gelip Emin'in kolunu yakaladı. "Sen ne yaptığını zannediyorsun?"
"Meseleyi hallediyorum Selim'ciğim,"
"Bana bak, ben sana sadece toplantıda otur tazminatı konuş başka bir şeye karışma dedim," sinirle dişlerinin arasından konuştu.
"Sen Emir Bayar'a böyle bir şey yapmasını söyleyemezsin Selim," Emin alayla karşılık verdi.
"Sen Emir değilsin ama," Selim'in sabrı bitmek üzereydi.
"Bak bana, şu an tam da Emir'in ta kendisiyim,"
"Emir olsa şu an böyle fevri davranmazdı," Selim biraz daha yaklaşıp konuştu.
"Eğer benim bildiklerimi bilseydi bence daha fenasını yapardı," Emin'in bakışları Selim'e kitlendi. Selim bir şey demeyince alayla başını sallayıp yürümeye başladı.
Selim'e baktım ama şu an ne düşünüyorsa çoktan aklı dağılmıştı.
"Yonca!" Emin bana seslenince mecbur kafamı çevirip ardından yürümeye başladım.
Az önce neler olmuştu öyle? Tam bir kaos başlangıcı olmuştu. Ve bunu başlatan Emin olmuştu, ne Selim ne de ben bir şey yapabilmiştik. Aslı 'yı arasam iyi olacaktı çünkü bundan sonra daha ne ile karşılaşacağız kestiremiyordum. Emin'in yaktığı bu ateşi Emir söndür müydü yoksa daha da harlar mıydı bilmiyorum.
Tek bildiğim Emin bir savaşı başlatmıştı. Hem de Emir'in adına...
*****
Duş alıp kendimi yatağa atmış tavanı seyrediyordum. Tavan seyretme seansını başlattığıma göre kafamı toplayamadığım ortadadır. Bugün toplantıda olanları düşündükçe içime bir huzursuzluk doğuyordu. Aslı da kliniğe gitmişti, tek başıma öylece kalmıştım. Selim sinirden kudurmuş işleri halletmeye çalışıyordu ama karşı tarafla iletişim kuramuyordu. Emin ise eve gelir gelmez odasına çıkmıştı. Telefonum titrerken düşüncelerden sıyrıldım. Mesaj Emin'den gelmişti.
Emin:
"Hazırlan siyah üzüm dışarı çıkalım "
Yonca:
"Yorgun değil misin?"
Emin:
"Çok yorgunum, hayat beni ne hale getirdi bir bilsen benim için ağlardın. O yüzden bugün beni mutlu et,"
Mesaja öylece bakakaldım, tam olarak ne söylemek istedi diye düşünürken tekrar mesaj geldi.
Emin:
"Hazırlan bir saate çıkalım,"
Belki de bugün konuşur onu ikna ederdim ya da elime işime yarayacak bir şeyler geçerdi. Rehberden Aslı 'yı bulup aradım.
"Efendim tatlım,"
"Aslı, Emin ile dışarı çıkacağız, sen ne zaman geleceksin,"
"Klinikte bir sıkıntı olmuş ya, şimdi gelemem ayrıca Selim de yanımda yani bizsiz halletmen gerek,''
"Oo ben sizi rahatsız etmeyeyim o zaman,"
"Düşündüğün gibi değil, Selim iş konusunda çok gergin ne yapacağını bilmiyor,"
"Tamam tamam, bir şey demedim. O zaman işiniz bitince haber ver,"
"Tamam, sen de dikkat et, Selim diyor ki Emin, dikkatli olsun farklı birisi gibi davranmasın, ayrıca pislik herif o kadar işi bozdu hala eğlence peşinde, diyor Selim" ardından kıkırdama sesi geldi. Ben de gülümsedim. Selim haklıydı...
"Tamam," dedikten sonra cevap beklemeden telefonu kapattım. Nasıl farklı davranmayacak çok merak ediyorum doğrusu...
Kapı çalınca yerimden kalkıp ayağa kalktım. Emin kafasını uzatıp kocaman gülümsedi.
"Yardıma ihtiyacım var," kapıyı biraz daha açtı. "Odama gelir misin?"
Ona hangi konuda yardımcı olabilirdim ki? Şimdiye kadar kimsenin yardımını istemeyen adam benim yardımımı neden istiyor?
Salak Yonca!
Belli ki seninle yakınlaşmaya çalışıyor. Gergin şekilde ona doğru adımladım. Beni beklemeden arkasını dönüp yürümeye başladı. Emir'in büyük odasına girince bir kez daha karşımda yüzü olduğu halde onu özlediğimi hissettim. Bu çok kötü bir durumdu. Ne kadar zaman geçerse geçsin buna alışmam mümkün değildi. Odaya girdiğim an öylece kalakaldım. Emin bana sırtı dönük şekilde üzerinde hiçbir şey yokken öylece duruyordu. İlk defa Emir 'in vücudunu böyle görüyordum. Beli yakından bakınca daha inceydi ve yapılı kasları sırtını aşırı seksi gösteriyordu. Yavaşça bana döndü. Şimdi üstsüz şekilde kolları belinin iki yanında bana bakıyordu. Nerdeyse tüysüz vücudunda sayamadığım kadar baklava gözümün önünde öylece duruyordu. Yutkunmadan edemedim. Gözlerim kalbinin üzerindeki dövmede kaldı.
"Çok mu beğendin Emir'in vücudunu?" Sesi vereceğim cevaba göre öfkelenecek gibiydi.
"Dövmeyi sen mi yaptırdın?" Sorusuna soruyla yanıt verip aklının karışmasına neden oldum.
"Sence," dudakları yukarı doğru kıvrılırken sordu.
"Ancak sen böyle bir dövme yaptırırsın," biraz daha yaklaşıp yakından baktım. Daha önce Emir şelalede meditasyon yaparken uzaktan görmüştüm.
Çok güzel bir dört yapraklı yoncaydı. Özel bir işçilik ile yapıldığı belliydi. Kalbine doğru inen dalın üzerindeki yonca yaprakları hafif gölgeli gibi duruyordu. İstemsizce ellerim yoncaya dokunmak üzere havaya kalktı. Dokunduğum an Emin gerilmişti.
"Çok güzel,"dedim.
"Sen daha güzelsin,"
"İngiltere'de uyanık olduğum bir zamanda yaptırdım, seni unutmamak için. Yüzünü bile hatırlamıyordum ama hep benimleydin, Emir her ne kadar çıldırsa da umursamadım tabi. Sildirdiğinde yeniden yaptıracağımı bildiği için karışmadı," ellerini elimin üzerine koydu. Bir an olduğumuz durumun farkına varınca garip bir ürperti hissettim.
"Senin simgen gibi bir şey desene," dedim.
"Senin bendeki simgen, kalbimdeki kişiyi simgeliyor," dedi. Yüzü çok yakındı. Derin bir nefes alıp geriye çekildim.
"Ne için yardım istemiştin?" diye sordum.
"Hangisini giysem bilemedim," başıyla yatağın üzerindeki tişörtleri gösterdi. Bu haline gülmeden edemedim.
"Gerçekten de çok zor bir işmiş, ben olmasam ne yaparsın,?
"Sen olmasan olmazdım muhtemelen," beni gülerek söylediğim şeye ciddi şekilde karşılık vermişti. "Daha önce de söyledim senin için uyanıyorum başka da bir amacım yok,"
Net şekilde söylediği sözler ile bir an yutkundum. Onu ikna etmem hiç kolay olmayacaktı.
"Mavi olan," diye parmağında tişörtü işaret ettim. Ardından hemen arkamı dönüp odasından çıktım.
Emir'in çalışma odasına girince gözlerim istemeden etrafta dolandı. Şu an hem vardı hem yoktu. Gözlerim hem onu görüyor hem de görmüyordu.
"İlk defa seninle rahat şekilde eğleneceğiz," neşeyle güldü.
"Kendimi biraz gizlesem iyi olur, birisi tanırsa kötü olur, " dedim.
"Hiçbir kamufle bu güzelliği örtemez," konuşurken bir yandan da Emir'in çalışma odasının içindeki bir kapıya yürüyordu. Belli ki onun yatak odasıydı.
Gitmek yerine neden onun ardından yürüyorum hiç bilmiyordum. Onun odasına girse de hala o değildi.
Siyah renklerin hakim olduğu odaya girince hiç şaşırmadım. Bu evde onu yansıtan oda burasıydı. Büyük yatağın karşında iki kişi için karşılıklı konulmuş koltuk ve önünde büyük bir sehpa vardı. Duvarda büyük bir televizyon ve yine siyahın hakim olduğu büyük bir dolap vardı. Emin ilerleyip dolabın kenarındaki masaya yaklaştı.
"Bunlar ne ya, nerde bu adamın pahalı parfümleri," eline aldığı parfüme bakarken ben de dikkatle baktım. Sentetik kokulardandı. Aklıma bir anı geldi.
"Parfümün güzel ama ağır geldi, alerjik astım var bende ondan. Burnum kaşındı,"
Yıldönümü gecesi...
Gerçek mi?
Benim için olabilir mi? Sırf ben rahatsız olmayayım diye parfümünü değiştirmişse beni umursuyor demek mi?
Beni önemsiyor mu?
"Hu hu burda mısın?" Emin elini sallayıp yüzünü yaklaştırdı. Daldığım düşüncelerden çıkıp yüzüne baktım. "Yoksa benim yanımda başka erkekleri mi düşünüyorsun?"
Emir başka birisi miydi?
"Hayır öylesine daldım, ben de hazırlanayım çıkalım,"
"Kılık değiştirmene gerek yok, seni kimsenin tanımadığı bir yere götüreceğim,"
Başımı sallayıp odadan çıktım. Aklım da kalbim kadar karışmıştı. Ayrıca nasıl kılık değiştirilir pek bilmiyorum. Yine de odaya gidince saçlarımı toplayıp kalın çerçeveli bir gözlük taktım. Bu halim beni pek farklı göstermese de en azından biraz değişiklik olmuştu. Aşağı inince Emin bakıp güldü.
"Sen kimsin Yonca nerede?" Sabah yaptığı espriyi tekrar yapmıştı.
"Çok komik," yüzümü buruşturup yanından geçtim.
"Rahat ol, kimsenin seni tanımayacağı bir yere gideceğiz," dedi.
Ama ben yine de rahat değildim, Antep'de gidilecek kaç mekan vardı ki? Bir de Cem her yeri ezbere biliyordu ve gitmediği mekan yoktu. Onunla karşılaşmak tam bir facia olurdu. İçinde bulunduğum durumu hayatta açıklayamazdım.
"Hadi gidelim, bu kadar süre uyanık kalmanın tadını çıkarmak istiyorum, bir de sen yanımdasın," elimi tutup kendisi ile beraber sürükledi. "Neco!"
"Efendim abi," Neco'nun nerden çıktığını anlamadım. Kapının arkasında mıydı? İkimizin eline bakıp bir şey söylemeden yüzünü Emin'e çevirdi.
"Koçum sen bizi takip et arkadan, mekanda da yanındaki adamlar ile ardımızı kolla," dedi Emin. Belli ki güvenliğimizi ihmal etmiyordu.
"Tamam abi, sen merak etme, o iş bende" dedi Neco sırıtarak.
"İşte sıkıntı orda da neyse," Emin arabaya geçerken elimi bıraktı. Şoför koltuğunun yanına geçip oturdum. Arabaya binip kapıyı kapattı. "Yonca, bu geceyi hiç unutmayalım," gözlerime kısa bir an bakıp cevap beklemeden önüne döndü.
Neden unutmayalım?
******
Gece kulübü gibi bir yerin önünde durup arabadan indik. Şehrin merkezinde bulunan bu yerin çevresinde ev yoktu ama tarihi binalar vardı. Daha önce buraya hiç gelmemiştim. Bizim Cem ile gittiğimiz yerler farklıydı. Kapıya gelince bekleyen adam hemen baş selamı ile önümüzü açtı.
"Emir, hoş geldin kardeşim," biz içeri girince mekanın girişinde bir adam bizi karşıladı. Yüzünün her yerinde piercing vardı ve açıkta olan kolları da dövme kaplıydı.
"Hoş buldum, kardeşim," adama sarıldıktan sonra bana baktı. "Bu Atlas, yakın arkadaşım,"
Emir ile ortak arkadaşları mı vardı?
"Aynen, o kadar yakınız ki yüzünü senede bir görürüm," Atlas elini bana uzatırken konuştu.
"Yonca," deyip elini sıktım. Cem'i özlemiştim onları görünce. Benim en yakın arkadaşım...
"Yoğunuz oğlum ne yapalım," Emin gülerek cevap verdi.
"Tabi sen meşgul bir iş adamısın , oğlum," Atlas alayla güldü.
Gerçekten de ortak bir arkadaşı paylaşıyor gibilerdi. Bu adam sadece Emir'i biliyordu. Demek ki Emin de onunla tanışmış arkadaş olmuştu.
"Hadi hadi, bugün kafamı ütüleme," Emin elimi tutup yürümeye başladı. Atlas elimize dikkatle bakmıştı. İçimdeki gerginlik artıyordu. Resmen Emir Bayar bir kadınla el ele mekana gelmişti, inşallah birisi resmimizi falan çekmezdi yoksa bunu Emir'e nasıl açıklardım bilmiyorum.
İçerisi dışarıya göre serindi ama sıcak renkler ve hareketli ışıklar insanın içini ısıtıyordu. Yüksek olmayan müzik sesi kulağa hoş geliyordu. Emin insanların pek görmediği bir locaya bizi oturtmuştu. Karşıdaki barın önünde Neco ve birkaç adam durmuş etrafı izliyordu. Ben bunun Selim'in talimatı olduğunu düşünmeden edemedim. Şu an iş konusunda gergin olsa da Emir'in güvenliğini her şeyden çok önemsiyordu.
"Atlas kimin arkadaşı?" diye sorunca bana baktı. Kastettiğim şeyi anlamıştı.
"Aslında Emir 'in sayılır, yani kamufle olmak istemediğim bir gün buraya gelip sarhoş oldum. Tabi parayı Emir'in kartıyla ödeyince onun için öyle kaldım. Bu durumu pek sevmiyorum ama en azından eğleniyorum,"
"Peki Emir durumu biliyor mu?" diye sordum.
"Biliyor, hatta bir gün o da gelmiş buraya yani ortak arkadaş Atlas bizim için," diye açıkladı. Başımı sallayıp etrafı izlemeye devam ettim. Biraz ilerde hafif şekilde dans eden kişiler vardı. Canlı müzik çok güzeldi, renkler ile aşırı uyumluydu.
"İçer misin?" Emin'in sesi ile ona döndüm. Karşımdaki yabancı hissettiren adama baktım çünkü beni hiç tanımıyordu. Emir olsa bu soruyu asla sormazdı. Hatta içmeme asla izin vermezdi. Ama bu gece asilik yapmak gerginliğimi biraz olsa alsın istiyordum. Belki de dönmediği için ona kızgın hissediyordum ve inadına bir şeyler yapmak istiyordum. Elimi bardağa attım ama bir an öylece kaldım. Emir bana kızardı... Ama şu an ben de ona kızgınım. Hem de çok... Bardağı alıp kafama diktim. İğrençti.
Emin bana gülümserken göz kırptı. Ardından biraz daha yaklaşıp kulağıma doğru eğildi.
"Senin için bir şarkı söyleyebilir miyim?"
Olumlu anlamda başımı salladım. Çünkü içtiğim her neyse anında dilimi uyuşturmuş gibi hissediyordum.
"Seni biraz yalnız bırakacağım, birazdan görüşürüz," dedikten sonra yanımdan kalktı. Oturduğumuz locanın karşısındaki alana doğru gitti. Orda olan kişiler onu görünce sevinçle sarıldılar. Belli ki önceden tanışmışlardı.
Mikrofonun önüne oturduğunda bir süre yüzüme baktı. Ardından kocaman gülümsemesi ile mikrofona yaklaşıp söylemeye başladı.
We found each other
(Birbirimizi bulduk)
I helped you out of a broken place
(Kırık bir yerden çıkmana yardım ettim)
Şarkıyı ingilizce söylemesini beklememiştim ama o kadar güzel söylüyordu ki...
You gave me comfort
(Bana rahatlık verdin)
But falling for you was my mistake
(Ama sana aşık olmak benim hatamdı)
Bu kısımda eli ile kendini göstermişti. Hatta başını eğip özür diler gibi bakmıştı.
I put you on top, I put you on top
(Seni üste koydum, seni üste koydum)
I claimed you so proud and openly
(Seni çok gururlu ve açıkça iddia ettim)
And when times were rough, when times were rough
(Ve zamanlar zor olduğunda, zamanlar zor olduğunda)
I made sure I held you close to me
(Seni kendime yakın tuttuğumdan emin oldum)
So call out my name call out my name
(Bu yüzden adımı seslen adımı seslen)
Sadece onun adını söylememi ister gibi bakıyordu. Belki de bu şarkıyı bu yüzden söylemişti.
Call out my name when I kiss you so gently
(Seni nazikçe öptüğümde adımı seslen)
I want you to stay
(Kalmanı istiyorum)
I want you to stay, even though you don't want me
(Beni istemesen de kalmanı istiyorum)
Kalmak isteyen oydu... Gitmek istemiyordu...
Girl, why can't you wait?
(Kızım neden beklemiyorsun?)
Şarkının güzelliğine kendimi kaptırmışken başım da dönmeye başladı. İkinci kadehi içmemem gerekti. Ama her zamanki gibi yine yapmıştım. Hatta bana yaklaşan ve görmemem gereken birisini görüyordum.
Bora!
Şaşkın şekilde önümde bana yaklaşan adama baktım, o sırada Emin şarkıyı durdurmuştu galiba. Ona doğru dönünce çatık kaşları ile bana yaklaşan adama baktığını gördüm. Aynı saniye hızla ayağa kalkıp yürümeye başladı. Hatta eliyle birisine işaret verdi. Ben ne olduğunu anlamadan önümde Neco koca gövdesi ile durmuştu. Arkasında kalınca saklanmak yerine daha da başımı kaldırıp önümdeki adama bakmaya çalıştım. Sarhoş olmaya başlamıştım.
"Yonca," Bora'nın şaşkın sesini duyunca ne diyeceğim bilemedim. "Sen ne zaman İngiltere'den geldin?"
Ne söyleyeceğimi bilmiyordum, acaba bayılma numarası mı yapsaydım? Bir kol belimi sarınca bu fikirden vazgeçtim. Hafif huş ağacı kokusu...
"İyi misin?" Kulağıma gelen sesle yakınımdaki yüze döndüm, Emin sevecen şekilde bana bakıyordu. Ama yüzünü dönüp bana bakışına ters delici bakışlar ile Bora'ya baktı.
"Merhaba Emir Bey, ben de Yonca'yı görünce çok şaşırdım hatta ikinizi görünce daha çok şaşırdım diyebilirim," Bora şu an bir şeyleri test eder gibi soruyordu. Emin beni biraz geriye alarak bir adım öne çıktı.
"Bora bence sen gördüğünü hafızandan sil, yoksa ben silmek zorunda kalırım," Emin'in sert çıkışı bir an Bora'yı afallatsa da yüzüne bir alay yerleştirip bir adım Emin'e yaklaştı. Bir dakika, Emin Bora'nın ismini nerden biliyordu?
"Emir Bey, kötü bir şey söylemedim, anlayamadım neden bu şekilde konuştuğunuzu,"
"Senin ağzından çıkan hiçbir laf bana iyiymiş gibi gelmiyor Bora, bence şansını zorlama," Emin elimi tutup yürümeye başladı.
"Demek hatırladın, ben de İngiltere'de yaşananları bir tek ben hatırlıyorum zannettim, sarhoş falan olduğunu düşünmüştüm, ya da farklı bir şeyin etkisinde olduğunu falan" Bora alayla konuşunca Emin'in çenesi kasıldı. İkisi daha önce karşılaşmış mıydı? Ama Bora onu Emir sanıyordu ve her ne yaşadılar ise bu kişi Emin'di galiba. Başım döndükçe algılarım yavaşlıyordu.
"Yonca'nın yanına bir metre bile yaklaşma anladın mı?" Emin ne ara elimi bıraktı ve Bora'nın yakasına yapıştı anlamadım."İngiltere'de yaptığın pislikleri buradaki insanlara da yapamazsın!"
Hiç de iyi şeyler olmuyordu...
"Madem her şeyi biliyorsun da şimdiye kadar neden bana yabancı gibi davrandın ?" Bora bağırdı.
"Sen yabancı değil orospu çocuğusun!" Emin öfkeden delirmiş gibiydi. Atlas ve Neco onu tutmaya çalıştılar ama nafile çabaydı?
Neler oluyor? Kafasına sert şekilde kafayı gömüp geri çekildi. Bora burnundan kanlar akarken yerde yatıyordu. Emin ise gözü dönmüş şekilde ona bakıyordu. İlk defa onu böyle görüyordum, ilk defa bu kadar korkutucu görünüyordu. Emir 'in Emin hakkında bilmediği çok şey vardı hem de tehlikeli...
"Yonca!" Bu ses... Bir sen eksiktin!
Cem!
"Bir dakika neler oluyor sensin dimi?" Aniden bana sarılınca afalladım ama onu çok özlemiştim ben de sarıldım. "Yonca sen ne zaman geldin ya da bir dakika gitmedin mi yoksa?"
"Ayrıl önce," Cem'i üzerimden alan Emin sertçe uyardı.
"Emir Bey, siz bir dakika. Kafam allak bullak oldu," dönüp adamların gördüğü Bora'ya bakıp tekrar bize döndü. "Neler oluyor burda ya!"
"Cem, sakin ol ya. Anlatacağım sonra söz ama şimdi değil," şu an en mantıklı verebileceğim cevap buydu. Hatta sarhoş şekilde kelimeler ağzımda birbirine giriyordu.
"Üstelik sarhoşsun Yonca! Neden içki içtin sen?" Eli kolumu tutunca hafif beni sarstı.
"Elini çekip konuşamaz mısın sen?" Emin eliyle bizi yine ayırdı. "Ayrıca Yonca söyledi, sonra anlatacak,"
"Hayır şimdi anlatacak, her ne oluyorsa tek tek anlatacak!" Cem sesini yükselterek konuşunca Emin kaşlarını çattı.
"Cem, ben anlatırım," ortamı yumuşatan ses gelince derin bir nefes aldım. Selim her zamanki gibi tam zamanında gelmişti.
"İyi, anlat sen ona uzun uzun," Emin elimi tutup yürümeye başladı. Ama Cem yeniden tuttu.
"Umarım açıklama beni ikna eder yoksa sen bittin Yonca," tehdit eden sesini duyunca midem bulandı. Başım dönüyordu zaten, bir de herkes bana kızıp duruyordu.
"Sözlerine dikkat et," Emin yüzünü çevirip Cem'e baktı.
"Emir, ayrıca senin de hareketlerini anlamadım garip davranıyorsun," Cem konuşurken Selim gergince ona yaklaştı. Her şeyin içine ettiğimiz bir gece olmuştu. Emin cevap vermedi,
beni kolumdan tutup götürürken arkama baktım, Cem'in bakışlarında kırgınlık vardı. Evet kırgındı... Ona yalan söylediğim için kırgındı...
Ben de kırgındım... Herkese karşı, beni bıraktıkları mecburiyetlere karşı...
*****
Koltuğa uzanmış saçlarımı okşayan Aslı'ya bakıyordum.
"Her şey birbirine girdi Aslı, Bora, Cem hepsi..." devam edemedim. Hala sarhoş hissediyordum ve aklım dağınıktı. Bir de yalanım ortaya çıktığı için ayrı kötü hissediyordum.
Cem üç defa aramıştı ama Selim henüz gelmediği için cevap vermedim. Ne konuştuklarını bilmiyordum.
"Sakin ol canım, bekle Selim gelsin ne yapacağımıza karar veririz,"
"Bu arada Selim neden geldi gece kulübüne?" diye sordum. Bu aklıma daha önce neden gelmemişti?
"Klinikte konuşurken bir şey fark ettik, Emir'in eline geçen mektupla ilgili babası ile bir olay yaşadığını bundan dolayı kaçtığını ve dönmediğini düşündük. Selim de Emin ile konuşup meseleyi anlamayı istiyordu o yüzden arkanızdan geldi," dedi Aslı.
"Peki Emir gelmeyecek mi?"
"Gelmesi lazım, Dr. Gree onunla görüşmek istiyor. Sen de gelmesini istiyorsun değil mi?" Sorusu ile başımı kaldırıp ona baktım.
"İstiyorum, karşımda canlı kanlı dursa da o değil, çok kötü bu Aslı, bu çok kötü bir hastalık," sona doğru kendimi tutamayıp ağlama başladım. Hatta hüngür hüngür ağlarken Aslı'ya sıkıca sarıldım.
"Şss sakin ol, geçecek uyanacak Emir, merak etme," sesi teselli ediciydi.
"Gelsin Aslı ne olur gelsin,"
"Yonca," Emin'in sesine döndüm. "Ağlama , bu yüzden ağlama," gözleri doldu. Kırgın bakıyordu...
"Emin, seninle konuşalım mı" Aslı beni kenara oturtup konuştu.
"Konuşmayalım Aslı, bugün kimseyle konuşmak istemiyorum," Emin kısık sesle konuştu. Ardından yürüyüp uzaklaşmaya başladı.
"Seni duydu Yonca," Aslı konuşunca aklım başıma geldi. Resmen gitmesini istemiştim ve duymuştu. Hemen ayağa kalktım, gerçi ufak bir sendelesem de umursamadım.
"Konuşmam lazım," dedim.
"Dikkatli ol Yonca, daha önce konuştuğumuz gibi, asla onu öfkelendirme," onun uyarısını dinlerken başımı sallayıp merdivenlere yöneldim. Hala başım dönüyordu ve hafif sallanıyordum.
Odaya girince Emin'in kapısını kapalı olduğunu gördüm, Emir'in odasının kapısı açıktı. İçeri girince ayakta pencereden dışarı baktığını gördüm.
"Emin," dedim tereddütle. Bana döndüğünde gözlerindeki öfkeyi gördüm.
"Emin mi? Şu an başkası yanında olsun isterdin değil mi Yonca?" Sesi sertti.
"Hayır, sen varsın başkasına gerek yok," aklımı toplamaya çalışıyordum.
Başını salladı. Yüzü üzgün bakıyordu şimdi.
"Yalan yok dedik unuttun mu? Az önce Emir için ağlıyordun Yonca, şimdi yalan söyleme,"
"Öyle değil," net şekilde konuşmaya çalışıyordum. "Sadece onun için endişelendim, çünkü uyanmadı,"
"Hiç uyanmasa mesela, sonsuza kadar?" Yaklaşarak konuştu. Sesinde gizli bir tehdit var gibiydi. Ya da şu an ben pek iyi değildim.
"Emin,"
"Söyle Yonca, sonsuza kadar benimle kal de bana," ellerini kollarıma koydu.
"Bu imkansız, sonunda uyanacak Emir," dedim tereddütle. Ne yapacağımı bilmiyordum. Aslı 'yı çağırmak istedim.
"Uyanamayacak olsa, benimle kalır mıydın? Gelir miydin benimle her yere ?
"Emin, lütfen böyle yapma," sesim ağlamaklıydı.
"Yonca, hikayemizi hatırlıyor musun?" Elleri kolumu okşuyordu. Başımı evet anlamında salladım. "Fırat'ın dibindeki canavarın istediği dört yapraklı yonca sensin, peki ben kimim?" Yüzünü yaklaştırarak sordu. Bilmiyordum, başımı salladım. "Ben o canavarım Yonca, seni isteyen canavar!"
Kalbim atmayı durdurdu. Tanıdığım Emin değildi karşımdaki adam. Başka birisiydi. Ama korkutucu bir adam...
Emir ne olur bana geri dön...
Korkuyorum...
"Seni bırakmak istemiyorum Yonca, ne olursa olsun," aniden üzerindeki tişörtü çıkardı. "Bak buraya," elimi tutup dört yapraklı yonca dövmesinin üzerine koydu. "Bu sadece bir dövme değil, bu benim varlığımın simgesi, senin simgen," elimi sıkıyordu.
"Emin, böyle yapma," sesim ağlamaklıydı. Artık kendimi tutamayacak seviyeye gelmiştim. Bana bakınca bir an durup geri çekildi.
"En iyisi bir şeyler içmek," odadan çıkıp gitti, ben ne yapacağımı düşünürken tekrar odaya girdi. Üstsüz haline bakmamaya çalışıyordum ama pek mümkün olmuyordu. "Hadi gel," elimi tutup balkona doğru yürüdü.
Emir'in odasının balkonu büyük bahçesinin diğer tarafını gösteriyordu. Buradaki ağaçlar benim odamdan görünenlerden daha büyük gibiydi. Bazılarında ışıklar vardı ve çok güzel bir görüntü sunuyordu. Emin balkondaki koltuğa oturup beni de yanına çağırdı. Çaresiz gitmek zorunda olduğum için ses etmeden yanına oturdum. Uzaklığımı sevmemiş gibi beni kendine doğru çekip elindeki şişeyi kafasına dikti.
"Sarhoş olmaya mı çalışıyorsun?" diye sordum.
"Senin gibi mi?"
"Ben sarhoş değilim," diye itiraz ettim.
"Bence pek ayık da sayılmazsın," parmağı ile burnuma dokunup güldü. "Ama bu halin aşırı tatlı,"
"İçebilir miyim?" elindeki şişeyi gösterip sordum.
"Biraz ağır bu çarpar Yonca," olumsuz anlamda başını salladı ama ben uzanıp elinden şişeyi aldım. İçtiğim an ağzıma gelen tatla yüzümü buruşturdum.
"Iyy iğrenç," kusacak gibi hissetmiştim.
"Sana söyledim siyah üzüm," gülüyordu.
"Senin de içmemen lazım," resmen dilim zor dönüyordu.
"Neden," diye sordu.
"Emir içki içmez, sağlığına dikkat ediyor," dedim.
"O pislik sağlığı falan umursamıyor, sarhoş olup da bilincini kaybetmekten korkuyor. Ben uyanırım diye yani," kafasına şişeyi bir kez daha dikti.
"Sen korkmuyor musun peki?" Sarhoş olursa gideceğini kast ediyordum.
"Bugün korkmuyorum, gitmek istiyorum," yüzünü yaklaştırıp konuştu.
"Neden," şaşkınca sordum, kafam gittikçe daha çok dönüyordu.
"Sen beni istemiyorsun," parmağının tersi yanağımı okşuyordu.
"Hayır, öyle bir şey demedim ben,"
"Emir gelsin diye ağlıyordun ama," itiraz etti.
"O gelsin tamam ama sen de kal, mesela seni Emir'in içinden çıkaralım sen de kal ," parmağı yanağımı okşadıkça mayışıyordum. Kafamı omzuna yasladım.
"İmkansız siyah üzüm, ikimizden birisini seçmen lazım," sesi ninni gibi geliyordu.
"Seçemem ki çikolata mı seçiyorum, gerçi ben çikolata da seçemem. Bazen fındıklı olsun diyorum ama bakıyorum fıstıklı da güzel duruyor, offf fıstık ezmesi çekti canım. Emir bana versene..." Sesim kısıldı galiba uykuya dalmak üzereydim.
"Tamam siyah üzüm, uyanınca Emir'e söylersin, bu arada fındıklı çikolata daha lezzetli," sonra ses kesildi. Başımı koyduğum omuz gitmiş gibi hissettim. Ama ayaklarım yerden kesilmişti. Bedenimi saran ahtapotlar var gibiydi. İnşallah beni yemezler...
Sırtım yumuşak bir zeminle buluşunca rahatladığımı hissettim. Ama daha sonra ahtapot yeniden bana sarıldı. Hem de sıkı sıkı... Huş ağacı kokusu az da olsa burnuma geliyordu.
"Bari gitmeden önce kokunu içime çekmeme izin ver siyah üzüm, canavarı başka bir şey sakinleştiremiyor..." Kısık şekilde duyduğum son sesti, sonrası sessizlik...
*****
Sıcaktan bunalırken nefes alışverişim hızlanmaya başlamıştı. Kafamdaki dönme hissi biraz azalmış gibiydi ama midem hala bulanıyordu. Bir daha içmeye tövbe etmem gerekti. Hayır huyumu biliyorum ben, yine aynı şeyi yaşayacağım kesin...
Beni saran ahtapot kol daha da sıkmaya başlayınca bunun insan kolları olduğunu anladım. Yoksa huş ağacı kokusu ahtapotta ne gezsin?
Geri çekilmeye çalıştım ama kollar daha da sıktı.
"Benimle kal," duyduğum mırıltı ile gözlerimi aralamaya çalıştım ama sanki göz kapaklarım birbirine yapışmış gibiydi. Yeniden sıcak kolların arasından çıkmaya çalıştım. Ama bırakmadı. O an gözlerimi açtım. Yaşadığım şeyleri düşündüm, en son Emin yanımdaydı ama bu kapalı gözler kimindi? İçimdeki son umut parçasına sığınarak konuştum.
"Emir, uyan! Beni duyuyor musun?"
Sesimi duymuş gibi kıpırdanıp daha da sıkı sarıldı. Boğulmaktan önceki son anlardaydım galiba.
"Benimle kal," sesi yalvarır gibi geliyordu. Emir miydi?
Uyanmış mıydı?
"Emir, sen misin?" diye sordum heyecanla. Gözlerini açıp bana baktı.
"Emir," dedim tekrar sorar gibi. Çok korkuyordum sonsuza kadar gitmesinden. Midem de bulanıyordu zaten!
Tekrar kalkmaya çalıştım ama aniden bana sarılıp kendine doğru çekince üzerine doğru düştüm. Yüzlerimiz birbirine çok yakındı. Bakışları şaşkın ve sertti.
Bu Emir'di!
Tekrar kalkmaya çalışınca bana izin verdi, geri çekilip kirpiklerimin altından ona baktım. Başım dönmüştü.
"Ne oluyor burda?" Sert şekilde sorduğu soru karşında bir an afalladım. Tam da Emir'in soracağı bir soruydu.
"Emir, uyandın," öyle rahatlamıştım ki yüreğimden tonlarca yük kalkmış gibiydi. Gözlerim dolmaya başlayınca içimden yükselen duyguları tutmamaya karar verip hepsini saldım. Ben ağlamaya başlayınca Emir şaşkın şekilde bana bakıyordu. İyi ki Emir'di...
"Yonca," dedi sesindeki şaşkınlık ile. Galiba o da şu an ne olduğunu anlayamıyordu.
"Hiç u-uyanmayacaksın sandım pislik! Çok korktum," bağırarak konuşurken bir yandan da hüngür hüngür ağlıyordum. Aniden beni kendine çekip sıkıca sarıldı.
"Şss, sakin ol buradayım," sesi teselli vermek ister gibi yumuşak çıkıyordu. Az önceki sert hali gitmişti.
"Pislik," dedim tekrar ama sesim daha yumuşak çıkmıştı.
"Geçti güzelim, ağlama," kadife sesini duyunca kalbim teklemişti. Bir an dediğini idrak etmeye çalıştım. Geçti dedi ... Geri çekilip koyu gözlerine baktım.
"Geçti mi? Artık günlerce kayıp olmayacaksın değil mi?" burnumu çekerken sordum. Gözleri şaşkınlık ile büyümüştü.
"Yonca, ne oldu ne demek günlerce?" Konuşurken elleri iki yanağımı kavramıştı. Alev alev yanıyordu...
"Emir, gitme korkuyorum. Ben Emin'den çok korkuyorum. Ne olur artık gitme," tekrar gitmesi ve bir daha dönememe ihtimalini düşününce o kadar korktum ki tekrar sıkıca sarıldım. Kollarımdan kayıp gitmesini istemiyordum.
"Korkma geldim ben, bırakmam seni, asla bırakmam," sıcak nefesi saçlarıma dolarken dudaklarını hissettim.
Uyandığın için teşekkür ederim Emir...
*******
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.12k Okunma |
65 Oy |
0 Takip |
31 Bölümlü Kitap |