
Kollarını bana sıkıca sarmış dudakları saçlarımı esir almıştı. Yüreğimdeki hissettiğim bu ferahlık ve hafiflik ait olduğum topraklarda olduğumu söylüyordu. Başım döndüğü için mi yoksa midem bulandığı için mi Emir'e aşık olduğumu düşünüyorum bilmiyorum ama ona aşık olduğumu kabul ediyorum. Ayrıca ona söylemek istiyorum.
"Emir," kollarının arasından çıkmaya çalışırken adını söyledim. Beni hemen bırakıp başını geriye atarak bana baktı. Gözlerinde yanan bir alev vardı sanki.
"Söyle," kısık sesiyle cevap verdi. Ona cevap vermek istiyordum ama midemden yükselen bir şey vardı. Ağzımı açmıştım ki...
"Offf! Yonca," Emir'in sitemli sesi ve buruşmuş yüzü üzerine kustuğum için olabilir mi? "Uyanma karşılaması pek de iyi olmadı, ben daha farklı bir şey beklemiştim,"
Kendimi biraz rahatlamış hissediyordum ama başım hala dönüyordu.
"Gel buraya," aniden yatak altımdan çekilince kendimi uçar halde buldum. "Ağzımdaki bu iğrenç tat da Emin'in marifeti kesin, bir de senin de içmene izin vermiş. Aklını sikeyim ben onun," sanki biraz sinirliydi. Belki daha da fazla...
"Ben içtim bir kere," ayağıyla bir kapıyı açarken çemkirdim.
"Aferin sana da büyük bir şey başarmışsın," hala beni kucağından indirmemişti.
"Senin yüzünden," diye bağırdım. Bir eli ile beni sıkıca tutarken alttan dizi ile destekliyordu. Bir eli duş başlığını tutup bir şeyler ayarlamaya çalıştı.
"Allah Allah, nasıl benim yüzümden" alayla sordu.
"Gelmedin, bekledim ama gelmedin," üzgün şekilde konuştum.
"Beni mi bekledin?" Koyu gözleri bir an durup bana baktı. Ama ona kızgınım o yüzden güzel cevap vermek istemedim.
"Yoo, ne bekleyeceğim seni işlerimiz aksadı hep, Selim sinirlendi. Bir sürü şey oldu," ben konuşturken yüzünde alay vardı. Aniden başıma suyu tutunca irkildim. Hatta kendimi kucağından atmaya çalıştım.
"Uslu dur, kıpırdanma," uyarı dolu sesiyle konuşurken hala suyu tutuyordu.
"Emir soğuk ya! Bırak," elinden bir türlü kurtulamıyordum.
"Ayılman lazım, üstelik üzerimize kustun,"
"O zaman sen de yıkan," elinden duş başlığını almaya çalıştım. Ama elime vurup buna izin vermedi.
"Islanıyorum zaten farkındaysan," diye sertçe karşılık verdi. Bir yandan da kafama suyu bolca döküyordu. "Nasıl böyle bir hale gelirsin Yonca, ne konuştuk seninle?"
Sorduğu şeyi bir an idrak etmeye çalıştım. Hangi hâl? "Ne hali?" diye sordum.
"Ne mi hali? Yonca farkındaysan sarhoşsun üstelik ben yarı çıplak şekilde sana sarılmış halde uyanıyorum hala soruyor musun?" Suyu biraz ılıtarak dökmeye devam etti.
Ama biz bir şey yapmadık ki! Yaptık mı? Hatırlamıyorum...
"Göründüğü gibi değil, gerçekten," aklıma gelen tek şey bunlar olmuştu.
"Ama gördüğüm de pek iyi bir şey değil," suyu tutarken aniden geri çekip elleri ile saçlarımı geriye attı.
"Bazen gördüklerimiz bizi yanıltır," dedim aklıma gelen ilk şeyle.
"Felsefik şekilde konuşmaya başladığına göre ayıldın sen," o konuşurken gözlerim kaslı vücuduna kaymıştı. Şimdi sular üzerinden böyle akarken görüntü daha da etkileyiciydi.
"Bir şey olmadı dedim sana," sinirle tekrar konuştum. "Gerçekten," ama bakışları yine de şüphe doluydu.
"Seninle bir anlaşma yaptık ve sen bana söz verdin, sana ona dokunmamanı söyledim," sert sesiyle konuşurken suyu kapatmıştı. "Kollarında uyanmanı değil..."
Bana ne demek istiyordu bu pislik! Az önce ona aşık olduğumu düşünüyordum ama artık düşünmüyorum. Hatta ondan nefret etmeye başlayacağım.
"Hiçbir şey bildiğin yok senin!" Bağırıp kollarından ayrılmaya çalıştım. Aniden bırakınca hafif sendeleyip geriye düştüm. Eliyle kolumu yakalayıp düşmemi engelledi. "Bırak!" Bağırıp elinden kurtuldum ama hala temkinli şekilde eli bana uzanmış şekilde bakıyordu. "Aniden bana böyle hesap soramazsın,"
"Günlerce yoktun dedin bana, ben birkaç saat kaybettiğimde neler yaşıyorum Yonca, sen bana günlerce diyorsun," sesi yüksek olmasa da sertti. "Ne yaşadığım hakkında en ufak fikrin yok senin,"
"Anlamaya çalışıyorum, bir yandan seni bir yandan Emin'i ama ikiniz de buna izin vermiyorsunuz." Sinirden ağlamak üzereydim. "Oradan oraya sürüklenip duruyorum, aileme yardım etmek için , saçma bir anlaşma yüzünden!" Bağırıp bir adım geriye attım. Ellerini uzattı ama beni tutmasına izin vermedim.
"Yonca,"
"Bir de sana yardım etmek istedim, hay isteyen aklıma tüküreyim ben! Uyandığına sevinmeme izin bile vermedin!" Ağlamaklı sesle bağırıp banyodan çıktım.
"Yonca, bekle!" Arkamdan bağırıp geldi ama bir an bile ona dönüp bakmak istemedim.
Bu Emir'di işte... Kalbimi kırmak onun için çok kolaydı.
"Yonca," odama girip sertçe kapıyı kapatıp kilitledim. "Sana şu kapıyı sertçe kapatma diyorum!" Sertçe bağırdı.
"Ben de kapatacağım diyorum!" Bağırarak karşılık verdi.
"Sabır Allah'ım sabır! Yonca aç kapıyı konuşalım," sesini yumuşatıp konuştu. "Yonca, lütfen,"
"Medeni kelimeler ağzına hiç yakışmıyor, seninle konuşmak istemiyorum," hala sarhoş hissettiğim için mi bu kadar duygusal oldum acaba?
"Yonca," sesinden anladığım kadarıyla sabrı taşmak üzereydi.
"Emir," Selim'in sesini duyunca derin bir nefes aldı. Cem! Ne konuştu ikisi acaba? Şimdi Cem'i arasam ne kadar hasar ile atlatırdım.
"Selim, ne oldu hemen anlat kafam patlamak üzere," Emir benimle konuşmaktan vazgeçmişti.
"Off, kardeşim pek de iyi şeyler olmadı, gel hadi," Selim konuşurken sesi uzaklaştı. Emir ile gitmişti. Kapının ardında yalnız kalmıştım.
Dizlerimde derman kalmamıştı, kendimi yere bırakıp sırtımı kapıya dayadım. Gözlerimden yaşlar akarken kırık kalbime küfrettim.
"Aptal Yonca," kendime kızmak elimden gelen tek şeydi.
"Bundan korkuyordum işte," korktuğum şey gerçek olmuştu. Emin gidince o aşk ile bakan bakışlar da gitmişti ve Emir hiçbir şey hatırlamadan öfke ile bana bakmıştı. Bunu kaldıramıyorum. Bunu yaşamak istemiyorum. Daha önce aynı yüzde gördüğüm sevgi dolu bakışlar bir anda gidince bunu kabul etmek çok acı veriyor ...
Aptal Yonca...
****
Yatakta bir o yana bir bu yana dönüp sabahı etmiş halde tavanı izliyordum. Dün gece yaşadığım şeyleri her detayı ile hatırlamıyordum. Ama Emir geldikten sonra yaşadığım her şey çok netti. Pislik! Yüzüne bakmak yok onun bundan sonra.
Kalkıp duşa girdikten sonra kendime çeki düzen verdim. Kıvırcık saçlarım ile uzun süre mücadele edip bir şekle sokmayı başarmıştım. Gözlerimde ağrı vardı o yüzden astigmat gözlüğümü de takıp ayaklarımı vurarak aşağı inmeye başladım. Çocuk gibi davranıyordum ama olsun yine de yapmaya devam ettim. Aşağı indiğimde kahvaltı masasında Aslı ile Neco'yu görünce tribimin karşılığı olan adamın olmadığını gördüm. Ama iyi ki yok...
"Günaydın," dedim gülümsemeye çalışarak.
"Günaydın tatlım, kötü görünüyorsun gel kahvaltı yapalım," Aslı yanındaki sandalyeyi çekince oraya geçip oturdum.
"İçki tüm kötülüklerin anası ve hatta babası," dedim hala çatlak çıkan sesimle. Aslı gülümseyip çayından bir yudum aldı.
"Bu konuda haklısın, tabi senin ayrı bir dayanıksızlığın var orası ayrı,"
"Kesinlikle, bu arada diğerleri nerede?" Çekinerek Emir'i kast ettiğimi belli etmemeye çalıştım ama direkt sorsam daha az belli olurdu.
O sırada Neco derin bir nefes alıp üzgün şekilde çayından bir yudum aldı. Ona ne olmuştu?
"Gittiler," Neco üzgün sesiyle konuşunca ona baktım. "Beni arkada bıraktı Emir abi, siktir git dedi bana. Yüzünü bile görmek istemiyorum dedi. Cehennemin dibine git dedi," çayından bir yudum daha alıp dudaklarını büzdü.
"Tamam Necati, abartma. Emir şu an biraz gergin malum iş ile ilgili sorunlar var," Aslı uzlaşmacı olmaya çalışıyordu.
"Ama ben onun güvenliğinden sorumluyum, bensiz niye gidiyor ki ayrıca daha dün ya da ondan önceki gün benimle ne kadar güzel konuşuyordu. Diğer modunu açtı galiba," saçlarını karıştırıp ağzına bir zeytin attı.
Emin ona daha önce arada değişirim ben demişti. Bu halleri onun durumunu bilmeyen için aşırı soru işareti dolu bir durumdu ama yapacak bir şey yoktu.
"Yonca, sen nasılsın dün Emir ile tartışmadın değil mi?" Aslı daldığım yerden beni çekip aldı.
"İyiyim, ne tartışacağız o yabani ile," ani çıkışım ile hem Aslı hem de Neco bana baktı. "Yani ben uyudum hemen,"
Aslı pek inanmış gibi bakmıyordu. Hatta hafif gülüp bana göz kırpmıştı.
"Pekala seninle akşam belki otururuz, benim şimdi kliniğe gitmem lazım," Aslı aniden kalkıp giderken ardından koştum.
"Aslı," kapının önünde durup bana döndü. "Selim ile konuştun mu? Acaba arkadaşım Cem ile ne konuşmuş?" Onu aramadan önce olan biteni öğrenmem lazımdı.
"Bilmiyorum Yonca, Selim şu an iş dışında pek bir şeyi önemsiyor gibi görünmüyor. Benimle de konuşmadı zaten," sesi sona doğru kızgındı.
"Siz aranızı düzelttiniz mi"? Kendi derdime düşünce onu unutmuştum.
"Ne düzelteceğim o yabani ile aramı," az önceki sözümle cevap verince gülümsedim. "İkisi Emir ile anca dünyayı kurtarsınlar,"
Gülüp başımı salladım. Haklıydı...
"Tamam o zaman, görüşürüz," dedikten sonra Aslı'ya sarılıp odaya döndüm.
İlk iş Cem'i arayacaktım ama önce haftaya sınava girecek Nur'a mesaj attım. Saat farkı ve yoğunluğumu bahane edip aramamamın bahanesini sundum. Ama esas amacım Cem'in bizimkilere haber uçurup uçurmadığını öğrenmekti. Ama Cem bir şey söylememişti, sürekli konuştukları halde bir şey dememiş. Hatta sabah arayıp onlara iyi olup olmadığımı sorup ağızlarını aramış. Belli ki bir şeyler bulmak istemişti. Nur'a daha önce dergi için kullanılan İngiltere'ye ait resimleri ben çekmişim gibi atıp biraz olsun dikkatleri üzerimden atmaya çalıştım. Annemin üzerime yönelttiği görücü numaralarını usta hamleler ile def edip elimde bitki çayım ile koltuğa rahatça oturdum. Sırada Cem vardı...
Selim ile ne konuştuklarını bilmediğim için doğal şekilde giriş yapıp ardından çirkeflik yapmayı planlıyordum. İlk çalışta açtı.
"Önce beni dinle, sakın konuşma!" Evet güzel bir giriş yapmıştı gerçi şu an bu işime gelirdi. "Hadi ben beni geçtim, bir şekilde senin ağzına tükürürüm aramızda hallederiz ailen duymaz. Peki Bora 'yı ne yapacaksın?"
Oha! Ben onu hatırlamıyorum ama garip şekilde aklımdaki silik anıdaki kavga kime aitti? O mu yoksa!
"Bora mı dedin sen?"
"He gülüm Bora dedim, hatta ağzı kan içinde yerde yatan Bora desem daha da güzel olur," Cem hızlı şekilde konuştukça ben de hızlı şekilde dün gece olanları hatırlamaya çalışıyordum. Ama her şey bölük pörçüktü.
"Cem daha düzgün anlat ya, hatırlamıyorum pek bir şey," bıkkın şekilde bir nefes verip konuştum.
"Önce sen bana düzgün cevap ver, Yonca sen ne yapıyorsun? Söyle bana güzelim anlat hadi. Gittiğin gün ya da gitme numarası yaptığın gün ağlayıp bana sarılırken bir şeyler sakladığın belliydi ama neden buradasın Yonca? Üstelik babanın borcunu nasıl ödedin?" Cem aklına gelen ilk soruları sormuştu ama eminim daha çok sormak istediği şey vardı.
"Cem, şimdi sana söyleyecek tek bir şeyim var, ben iyiyim," sesim yine çatlamıştı.
"Ama ben iyi değilim, dünden beri düşünmekten kafayı yedim Yonca," Cem geri adım atmaya niyetli değildi.
"Beni dinle, sana söz yüz yüze konuşacağız ama önce bana yardım etmen gerek," sesimi olabildiği kadar yalvarır gibi çıkarmaya çalıştım.
"Off, tamam söyle hadi," bu da iyiydi şimdilik.
"Annemler haftaya sınavdan sonra amcamlara gidecekler zaten, sen o zamana kadar onların etrafında ol. Bora bir şey söylerse ya da annesi duyarsa bizimkilere yetişmeden halletmen gerek, hadi ulaşsa da bir şekilde kafalarını karıştırman gerek," hızlı şekilde tek nefeste konuştum.
"Peki ben gerçeği ne zaman öğreneceğim," diye imalı şekilde sordu.
"Şu an için net bir tarih veremiyorum Cem K." Biraz olsun dikkatini dağıtmak istiyordum.
"Bir şartım var," dedi Cem. Evet geliyordu büyük bir istek.
"Söyle," dedim.
"Hayallerimdeki kadını bana bulacaksın," dedi.
Yuh!
"Cem senin hayalindeki kadın ancak uzaylı olur, nasıl bulayım ben?"
Bana daha önce anlattığı kadın profili bu dünyada olamayacak kadar farklı biriydi.
"Banane, bulacaksın," ısrarla konuştu.
"Tamam sen kriterlerini tekrar yazıp at bana, ben düşüneyim ona göre,"
"Tamam, uzun uzun yazarım ben," dedi neşeyle.
"Ama önce dediğimi yap Cem, lütfen,"
"Tamam güzelim, sen de dikkat et kendine lütfen," derken sesi samimiydi.
"Tamam," dedikten sonra telefon sessizliğe büründü.
Baş aşağı düştüğüm rüyalarımda olduğu gibi düşmeye devam ediyordum. Tebrik edilmesi gereken bir sorun halletme mekanizmam vardı.
Arkama yaslanıp elime kumandayı aldım, herkes gitmişti ve yalnız başıma yapacak bir şey bulamıyordum. Elime aldığım kitabın aynı sayfasını üç defa üst üste okuyunca pes edip bırakmıştım. En azından televizyonun sesi düşüncelerimi bastırırdı. Kanallar arasında gezerken terastan giren Neco ile gözlerim ona döndü. Hala üzgün görünüyordu, oflayarak yanıma oturup ekrana bakmaya başladı.
"Hala üzgün müsün?" diye sorup kanallar arasında gezmeye devam ettim.
"Çok," dertli şekilde iç çekip ardına yaslandı. Gündüz kuşağı bir programda durup Neco'ya döndüm.
"Üzülme bu kadar, Emir'in siniri geçer kısa zamanda," teselli vermek ister gibi koluna dokundum.
"Geçmez onun siniri, en son daha farklı bir olaydan sonra kovdu beni," bana bakıp üzgün şekilde iç çekti. Aklıma Selim'in söylediği sözler geldi, Emin uyanıkken keşke sorsaydım. Ama belki Neco cevap verir.
"Ne oldu o zaman?"
"Ya bak şimdi," hemen bir dizini kırıp bir ayağını altına alarak bana döndü. "Emir abi bir akşam ben bahçede gezerken bana seslendi, yanına çağırdı. İşte dedi hadi rakı keyfi yapalım. Ben de kabul ettim hemen güzel bir masa kurduk, oh mis! Kafalar güzel bizde tabi, şarkılar, türküler havada uçuyor," sonra duraklayıp bana bakınca devam etmesini ister gibi kafamı salladım. "Ya bizim gereksiz çocuklardan birisi de bizi videoya almış, sabah işte Emir abiye gösterdi. Ben Emir abinin yanağını falan öpüyorum o da bana sarılmış bu kadar yani, kötü bir şey var mı bunda? Sonra kovdu işte beni, Selim çağırınca affetti diye hemen koştum geldim zaten Halit Ağa dönmezsem beni kesin vururdu,"
Neco anlatırken ben de gülmeye başlamıştım. Muhtemelen o anları yaşayan Emin'di. Ama işte olan Neco'ya olmuştu.
"Siz Emir'le kuzensiniz değil mi?" diye gülmemi bastırarak sordum.
"Evet, Emir abi dayımın oğlu olur," koltuğa iyice yerleşti.
"Bu arada Selim sanki Emir'den büyük gibi ona neden abi demiyorsun da Emir'e diyorsun?" diye sordum. Bu durum daha önce de dikkatimi çekmişti.
"Evet, Selim üç yaş büyük Emir abiden. Benden de dört yaş büyük," sırıtarak cevap verdi.
"Ee, o zaman tam tersi olmalı,"
"Emir abi, Halit Ağa'nın oğlu. Yani ondan sonraki ağamız, isterse benden on yaş küçük olsun yine de abi derim," ellerini kaldırıp kesin şekilde konuştu.
"Biraz garip geldi bana, " diye düşünceli şekilde karşılık verdim. Sonuçta kuzendi ikisi, Emir ise ondan sadece bir yaş büyüktü. Aralarındaki bu hiyerarşiyi anlamıyordum.
"Böylesi uygun, hep böyle süregelmiş. Daha önce Seyit Bayar varmış yani Emir'in dedesi şimdi de Halit Ağa. Sonra da ne olursa olsun Emir Ağa olacak," televizyonun sesini açarken kendi kendine konuşur gibi karşılık vermişti. Acaba Emir'in sağlık durumu bilinse ona yine de böyle saygı duyarlar mı merak etmeden duramadım.
"Tüh, yazıklar olsun!" Neco aniden bağırınca hızla ona baktım.
"Ne oldu Neco?"
"Bak bak, adam kadını bırakıp gitmiş üstüne bir de başkasından çocuğu olmuş, adamın anası da gelin oğlumu evinde tutamadı diyor," Neco hararetle anlatınca televizyon ile konuştuğunu fark edip ekrana baktım. Trajikomik bir aile hikayesiydi.
"Kadına bak ya," ben de sinirle Neco'ya eşlik ettim. "Sen önce oğluna bir bak,"
"Adam da gelmiş pişkin pişkin daha karımı seviyorum ama bir hata yaptım diyor," Neco sinirle ekrana el kol yapıyordu.
"İşte erkek milleti, kısa özeti gibi," sinirle çıkıştım.
"He valla topu şerefsiz, haysiyetsiz,"
"Utanmaz şu hale bak,"
"Kadın nasıl çaresiz ağlıyor, kendi ailesi de sahip çıkmamış," üzgün şekilde konuştum.
"Onun ailesinin de gelmişini geçmişini si-"
"Neco!" Sert sesle ikimiz de aniden arkamızdaki adama baktık. Emir öfkeyle Neco'ya bakıyordu.
"Abi," hemen kendini toplayıp ayağa kalkan Neco hazır ol vaziyette Emir'in önünde durdu. Bu kadar da abartı bence...
"Neco, ben sana evde kal derken evin güvenliği ile ilgilen dedim otur kadın programı seyret demedim," Emir bir elini cebine koydu.
"Abi, ilgileniyorum tabi şey,"
"Ben çağırdım ne var," ani çıkışım ile Emir bana baktı. Ona küstüm ama Neco'yu savunabilirdim. "Tek başıma canım sıkıldı, herkes beni bırakıp gidince yalnız kaldım. Üstelik ne yaparsam sonunda azar yediğim için masum şekilde televizyon seyredeyim dedim," seri şekilde konuştuktan sonra yerimden kalkıp mutfağa doğru ilerledim. Sinirlenince bir şeyler yemek iyi gelirdi.
"Bahçeye bak Neco," Emir'in kendini gülmemek için zor tuttuğu sesi kulağıma gelince gözlerimi devirdim. Ciddiye alınmamıştım.
"Tamam abi," Neco'nun sesi gelince ardından bana yaklaşan adım seslerini işittim. Onu görmezden gelecektim. Kırgınlığım hala geçmemişti.
"Ne yapıyorsun?" duymayı özlediğim kadife sesi ile hemen ardımda olduğunu hissettim. Yutkunup olağan sesim ile cevap verdim.
"Tost,"
"Bana da yapar mısın?" dedi, sesi bu defa yanımdan gelmişti. Başımı çevirince hemen sağımda bana baktığını gördüm. Bir dudağı yukarı kıvrılmıştı.
"Elmas teyze yapsın sana," Allah'ım sesim tripli çıkıyordu. Hafif gülme sesi gelince öfkeyle yüzüne baktım.
"Bahçede meyve topluyordu o, işi uzun sürer. Açım ben, sen yapsan olmaz mı?" sert bakışlarının ardında farklı parıltılar vardı.
Peki, bir tost yapmak onunla barıştığım anlamına gelmez. Başımı sallayıp onun için de tost ekmeği aldım elime. Bana gülümseyip masaya geçince derin bir nefes aldım. Yanımda olunca istemsiz geriliyordum. İki dakika kadar süren sessizliğin ardından tereddütlü sesini işittim.
"Yonca, özür dilerim,"
Doğradığım domatesi bırakıp Emir'e döndüm. Elleri masasının üzerinde birleşmiş, koyu gözleri ile bana bakıyordu.
"Gerçekten, özür dilerim. Benim için bazı şeyler çok zor, bazen tepkilerimi kontrol edemiyorum,"
Evet, tam bir öküz oluyorsun!
"Dün gece de beklemediğim bir durumdu," gözleri benden cevap bekler gibi bakıyordu.
"Ben de beklemiyordum," diye konuşmaya başladım. "Senin yanında olmayı kabul ederken korkuyordum ve bu korkum boşa değilmiş,"
Aniden masadan kalkıp yanıma geldi.
"Yonca, korkman gereken ben değilim, sana daha önce de söyledim. Anlat hadi Emin sana bir şey mi yaptı? Neden bana dün ondan korktuğunu söyledin?" Peş peşe soruları sorarken ben dün geceyi düşündüm. Her şey parça parçaydı. Neden öyle söylemiştim?
"Tam hatırlamıyorum, sarhoştum,"
"Eğer balkonda duran şişeden içtiysen hatırlamaman normal," alayla konuşunca ona olan sinirim aklıma geldi.
"Ama senin söylediklerini gayet iyi hatırlıyorum," diye çemkirdim.
"Onlar için özür dilerim, ama senin daha dikkatli olman gerekirdi,"
"Ha, hala ben mi suçluyum?" sinirle sordum.
"Hayır, tam olarak öyle değil ama en azından Emin'i daha çok kendinden uzak tutabilirsin," ellerini kollarının etrafına dolamıştı. "Bu mümkün değil gerçi,"
"Ne demek o?" merakla sordum.
"Ben bile senden," durdu. Yüzü garip bir hal almıştı.
"Sen bile ne? Ne söylemek istiyorsun?"
"Yonca,"
"Efendim,"
"Galiba tostlar yanıyor,"
Aniden tost makinesinde unuttuğum tostlara koştum. Kapağı kaldırınca siyahlaşmış ekmekler ile karşılaştım.
"Offf ya! Senin yüzünden," diye suçlayıcı şekilde Emir'e baktım. Zaten her şeyin suçlusu oydu. Yanan tostların da...
"Tamam Yonca, haklısın benim yüzümden yandı," bana cevap verirken bezginlik ile nefes verdi.
"Aa, noldu burada?" Elmas teyze dumanın olduğu mutfağa korkuyla girmişti.
"Çok özür dilerim," diye kısık şekilde konuştum. Suçlu Emir'di ama deliller beni gösteriyordu.
"Elmas teyzem sen bize yeniden yap olur mu? Gel Yonca," Emir bileğime uzanınca ona doğru yürüdüm. Ama tabi ki tutmasına izin vermedim.
"Hemen yaparım, Yonca kızım sen de üzülme bir şey olmaz," derken samimi şekilde gülümsedi. Bana kızım diye seslenmesi iyi hissettirmişti.
"Sen en baştan bana olan biteni anlat bakalım," bileğimi bana inat tutan adamın arkasından oflayarak ilerledim. Her şey onun istediği şekilde olmak zorunda tabi...
**
Elmas teyzenin yaptığı harika tostu yerken bir yandan da çayımı içiyordum. Emir'e hala kızgın olduğum için pek yüz vermeden havuza bakıp şelalenin sesini dinliyordum.
Ona Emin uyandığı andan itibaren olan şeyleri anlatmıştım tabi bazı şeyleri eksik... Yani sonsuza kadar burada kalmak için onu seçmemi istemesi gibi detayları... Emir anlattığım her şeyde biraz daha sinirlenip küfür etmişti. Özellikle barda şarkı söyleme kısmı onu aşırı sinirlendirmişti. Sonrası bende de bulanık olduğu için devamını Selim zaten anlatmıştı. Cem konusunda rahattı, sebebi biraz da benim yakın arkadaşım olmasından dolayıydı. Onunla konuşup durumu halledeceğimi söylemiştim, ayrıca aileme de söylemeyecekti. Ama Bora kısmı aşırı germişti onu. Özellikle İngiltere'de Emin ile arasında ne geçtiğini öğrenmesi şarttı. Şimdiye kadar ilk defa gördüğünü düşündüğü adamla geçmişten gelen bir husumeti vardı. Bu konuda Emin'e iyi bir küfür etmişti. Bora'nın bana olan tavırları ayrıca sinirini bozmuştu. Şimdiyse çayımızı içerken susmuştuk.
Emir çayını içerken kaşlarını çatmış uzakta bir yere bakıyordu, belli ki aklında bir şey vardı.
"Ne düşünüyorsun?" diye sordum.
"Dün gece Aslı ile konuştum," yüzünü bana çevirip aniden konuşmaya başlayınca buna memnun olduğumu hissettim. "Emin'in beni bu kadar zaman baskılaması yeni bir durum, neden böyle olduğunu konuştuk ben de şimdi onu düşünüyorum,"
Aklıma babası ile görüşmesi geldi, sonuçta Emin ondan sonra uyanmıştı. Ve muhtemelen Emir uykuya falan da dalmamıştı.
"Baban ile görüştükten sonra oldu ne olduysa, ciddi bir sorun mu var?" diye sordum çekinerek.
"Var gibi ama babam konuşmadı, direkt beni azarlamayı seçti," gözlerini aniden kapatınca hatırladığı bir anıdan rahatsız olduğunu düşündüm.
"Üzülme,"elimi uzatıp uzun damarlı eline dokundum. Ona kızgınlığımı bir kenara bırakıp şu anın heyecanını yaşayabilirdim. "Babalar kızsa da çocuklarına dayanamaz, sana kıyamaz"
Gözleri ellerini tutan ellerime kaydıktan sonra gözlerime çıktı. "Yonca, ben onun bana bu yaşıma kadar kıyamadığını hiç görmedim. Başkalarının yanında beni hep yüceltti ama baş başa kalınca bir kez bile gözlerime bakmadı. Saçlarımı okşayıp da bir gün oğlum demedi,"
Sustu...
Emir ilk defa bana kendini böyle açıyordu. Sert ifadesi gidip yerini üzgünlüğe bırakınca ona öylece baktım. Onun kalbini şimdiye kadar hiç sorgulamamıştım. Acı çeken yanını bana göstermemişti ama şimdi sanki karşımda küçük bir çocuk vardı. Bir an bakışları çok tanıdık geldi, yıllar evvel görmüşüm gibi...
"Her şey güzel olacak Emir, sen iyi ol inan her şey güzel olacak," dedim şefkatle. Ellerini biraz daha sıktım.
"İnanıyor musun?" diye sordu.
"Sana inanıyorum," dedim gülümseyerek. "Sen olmayınca kendimi güvende bile hissetmediğimi anladım Emir,"
Dudakları samimi şekilde yukarı kıvrıldı. "Bana güveniyor musun?" diye sordu.
"Güveniyorum," dedim. Onun samimi gülümsemesine aynı karşılığı vermiştim.
Aniden sandalyesini bana yaklaştırıp kollarını etrafima doladı. Öyle sıkı sarılmıştı ki bir an nefessiz kaldım. Önce afallasam da daha sonra bende ellerimi beline koyup karşılık verdim. Huş ağacı kokusu burnuma dolarken yüreğimdeki hissettiğim bu duygunun tadını çıkarmaya başladım.
"Teşekür ederim Yonca," sıcak nefesi kulağıma çarparken bana daha da sıkı sarıldı. "Barıştık mı?" muzip şekilde sorduğu soruya kaşlarımı çattım.
"Hayır," derken geri çekilip kollarından ayrılmıştım.
"Neden ya, güzel güzel konuşturken noldu yine?" dedi üzgün şekilde. Bu haline saatlerce gülebilirdim.
"O ayrı bu ayrı, o gece dediğin şeyi hala unutmadım," dedim tripli şekilde.
"Kıskandım," dedi aniden.
"Ne?" şaşkınlıktan ağzım bir karış açık sordum.
Elleri kolumu okşamaya başladı.
"Benim kollarımdasın ama seni saran ben değilim," yüzü o kadar güzel bakıyordu ki! Söylediği sözler rüya gibi geliyordu. Emir mi söylüyordu bunları? Bir an nefesimi tuttuğumu fark edip aniden bıraktım içimde dolan havayı. Cevap vermek istiyordum ama nedense şu an donmuş gibi duruyordum.
"Abi," Neco'nun heyecanlı sesi ile ikimiz de yüzümüzü ona çevirdik. Tabi Emir öfkeyle...
"Hay ben senin abine," sabır dilenir gibi başını sallamıştı.
"Abi, Selim acil televizyonu açsın ama önce sakin olsun diyor," elindeki telefonu kenarda tutup hızla konuşunca Emir'in kaşları çatıldı.
"Benim telefonum nerede?" eliyle cebini yokladı ama telefonu yanında değildi. " İnşallah bu güzel anı mahvetmenize değer bir şeydir yoksa bitirdim ikinizi de," ayağa kalkarken öfkeyle dişlerinin arasından konuştu.
Güzel an mı? Allah'ım...
Bence de inşallah değer bir şeydir yoksa seni Aslı'ya şikayet ederim Selim.
Emir odaya girince hemen kumandaya uzanıp bir haber kanalını açtı. Ardından girip kendimi koltuğa bırakıp ben de ekrana bakmaya başladım. Neco da gelip ayakta Emir'in yanında durmuştu. İlk başta herhangi bir gariplik var mı anlamadım ama ekrandaki kucağında çocuğu ile ağlayan kadının altındaki yazı ile şoka girdim.
"Bayar Holding sahibi Emir Bayar'ın şüpheli sevkiyatı"
Ben daha ne olduğunu düşünürken Emir televizyonun sesini biraz daha açtı. Kadının ağlayan sesi kulaklarıma dolmuştu.
"Ben eşime gitme dedim ama o bu çok önemli Emir Bey'i yarı yolda bırakmam dedi. Bir de hızlı şekilde gitmesi gerekiyormuş yolda çevirmeye yakalanmaması gereken saatlere dikkat etmeliymiş. Savaş olan yere niye hızlı gitmesi gerekir bilmiyorum ama onun ölümü ile mahvoldum kimse de bizi umursamıyor,"
Kadın konuştukça Emir'in boynundaki damarlar belirginleşiyordu. Elleri ise çoktan yumruk olmuş öfkesini gizlemeye çalışıyordu. Ama bu pek mümkün değildi...
Kadın ekrandan gidince ayrı bir yazı ekrana düştü.
Emir Bayar'ın şirketinin şüpheli sevkiyatı, o arabada Suriye'e ne götürüldü?
"Alakurt, senin başının altından çıktı bu?" Emir dişlerinin arasından konuşurken elini alnına götürüp öfkeyle ovmuştu.
"Abi emret, bitirelim işini bu pezevengin," Neco heyecanla Emir'e doğru bir adım attı. Ama Emir'den ses çıkmıyordu. Şu an muhtemelen içinden sayıp sakinleşmeye çalışıyordu.
"Emir," içeriye giren Selim ile hepimiz ona döndük. O saniye Emir Selim'i yakasından tutup kendine çekince olduğum yerde afallayıp öylece kaldım.
"Hani güvenilirdi bu adam, ben yokken işlerin bu hale gelmesine nasıl izin verdin Selim?"
"Emir sakin ol," Selim sessizce karşılık verdi.
"Ne sakin olacağım lan! Belki de en başından beri benimle uğraşan düşman bu lavuk!" Emir bağırarak konuşuyordu.
"Konuştuk seninle, anlaşmayı iptal edip ona diklendiğin için misilleme yapıyor," göz ucuyla Neco'yu göstermişti. Emir bunun üzerine biraz daha sakinleşip Selim'i bıraktı.
"Neco, sen gidip bu Metin Alakurt' u araştır, elimize işimize yarayacak bir şey bulmamız lazım," Emir'in otoriter sesini duyan Neco hemen başını sallayıp dışarı çıktı.
"Tüm bunlar sırf Emin anlaşmayı yırttı diye olmaz Selim," Emir koltuğa kendini bırakırken bir yandan da Selim'e bakıp konuşmaya başladı. "Bu adamın derdi başka, eğer derdi anlaşma olsaydı sabahtan beri ona ulaşmaya çalışmamı görmezden gelmezdi. Bu adam üzerime çamur bulaştırıp kendini aklamaya çalışıyor,"
"Neyden kendini aklamaya çalışacak?" diye sordu Selim. O da Emir'in hemen karşındaki tekli koltuğa oturmuştu.
"Muhtemelen pislik çeviren kendisi ve bu sevkiyat onun için bahane oldu, her ne bok karıştırıyorsa benim üzerime atıp içinden sıyrılacak," Emir az önceki haline nazaran daha sakindi. Mantıklı düşünmeye başlayıp bulmacayı çözmeye uğraşıyordu.
"O zaman üzerimizdeki bu okları ona yönlendirmek için onun açığını ya da pisliğini bulmak zorundayız," dedi Selim düşünceli şekilde. "Bizim çocuklar kısa zamanda bir şey bulabilir mi Emin değilim, Halit amcadan yardım istesek mi?"
"Babamı karıştırma şimdi," Emir sert şekilde karışıklık verdi.
"Emir, sınırdan geçen tüm şeyler aşiretlerin bilgisinde, belki de Halit amca bu adamla ilgili biliyordur bir şeyler," Selim düşünceli şekilde konuştu.
"Lan bilse ya da umursasa şimdiye kadar aramaz mıydı?" Emir öfkeyle bağırdı. "Televizyonda son dakika diye geçen haber ona nasıl ulaşmasın, imkanı yok!"
"Biliyordur muhtemelen de belki sana bırakıyor, karışmak istemiyordur," dedi Selim.
"Tamam işte bana bıraksın ben hallederim, zaten aşireti kendi şirket işime karıştırmam ben," Emir telefonunun kenardaki sehpada olduğunu görünce uzanıp aldı. "Her zaman ikisinin ayrı olduğunu bilsin herkes,"
Telefonda bir numarayı çevirirken kaşları çatıktı. Daha sonra telefonu kulağına götürüp bir saniye kadar gözleri gözlerim ile buluştu. Az önceki haline kıyasla gözleri yumuşak şekilde bakmıştı.
"Alo," karşıdan gelen sesi bir saniye dinleyip devam etti. "Sizin sözünüze güvenip yola çıktığım için pişman oldum," konuştuğu kimse onu dinlerken bakışları öfkeli bir hal almıştı.
Selim'e baktığımda o da sert bir ifadeyle Emir'e bakıyordu. Emir'in kiminle konuştuğunu merak ettiği belliydi.
"Bundan sonrası benim işim, ama illa yardım etmek istiyorsanız belki bana bir ipucu bulabilirsiniz," Emir meydan okur bir şekilde konuşmuştu. Sonrasında karşısındaki her ne dediyse dudağının kenarı yukarı doğru kıvrılmıştı. "Tamam bekliyorum," dedikten sonra telefonu kapatıp sehpaya attı.
"Kimdi o?" Selim merakla sordu.
"Serhat Ovalı," dedi Emir arkasına yaslanıp. "Kefil olduğu kişinin pisliğini temizlemek için biraz yorulması lazım,"
"Yardım eder mi sence?" diye sordu Selim.
"Ondan yardım isteyen yok, varsa bir pislik eminim o da çok masum değil. Bakalım kim kimi yakacak?" Emir dizlerine eli ile vurup ayağa kalktı. "Bana bir ip ulaşsın ben ucundan yakalayıp diğer tarafta kim varsa beraber düşüreceğim," ardından odadan çıkıp merdivene yöneldi.
"Ne var bunun kafasında ya," Selim saçlarını dağıtıp koltukta geriye yaslandı.
"Selim," dedim yavaşça. Gözleri bana döndü. "Dün gece benden sonra barda neler oldu?"
"Cem ile konuştuk, sana güvendiği için seninle konuşmayın seçti beni pek dinlemedi,"
Canım arkadaşım. ..
"Ama Bora kısmı açıkça canımı sıktı, galiba onun esas meselesi Emin ile. Onu öğrenmemiz lazım," dedi Selim.
"Benimle ilgili bir şey söyledi mi?" diye sordum.
"Sarhoştu zaten, ne konuştuğunu bilmiyordu. Sen olup olmadığını anladı mı bilmiyorum ama yine de güven olmaz, adam sadece Emir'e öfke kusup durdu. Muhtemelen İngiltere'de ne oldu olduysa," dedi Selim. "Ama kafamı kurcalayan başka bir şey daha var,"
"Nedir?" diye sordum.
"Bu Bora sana daha önce mi yaklaştı" düşünceli şekilde sordu.
"Oldu biraz, annemin eski komşusunun oğluymuş," dedim. Dizlerimi kendime çekip koltuğa biraz daha yaklaştım. "Kadınlar güya kendi arasında görücü muhabbeti falan yapmışlar. Bora ile öyle tanıştık yani dergiye geldi,"
"Görücü mü?" Selim hayretle sordu.
"Kime görücü geldi?" Neco terastan ne ara içeriye girdi görmedim.
"Yonca'ya," dedi Selim gülerek.
"O ne demek lan?" Emir aniden gelince şaşkınca baktım. Bunlar ne konuşuyor?
"Yonca'ya görücü gelmiş," Neco ellerini ağzına kapatıp dedikodu anlatır gibi konuşunca yanımdaki yastığı alıp attım.
"Saçmalama, ne alaka şimdi?" dedim sinirle.
"Ee Selim dedi," diye kendini savundu Neco.
"Ee bana da Yonca dedi," masum şekilde konuştu Selim.
"Eskiden olmuş bir şey ayrıca tam olarak da öyle değil," dedim öfkeyle.
"Bana sadece annenin bir arkadaşının oğlu olduğunu söyledin," Emir kaşları çatık şekilde bana bakıyordu.
"Off! Bunaldım ya, öyle zaten nereye çektiniz konuyu!" sinirle konuşup ayağa kalktım.
"Nereye?" diye sordu Emir.
"Şelaleye! Mahsuru var mı?" deyip beklemeden çıktım.
"Atarlı valla ha," giderken Neco'nun sesini duymuştum ama dönüp bakmadım.
Terastan inip direkt havuzun kenarından yürüyerek şelaleye ulaştım. Haziran sıcağında üzerime gelen suların serinliği iyi hissettirmişti. Ama nedense daha fazlasını isteyip aniden suya girip büyük taşa doğru belime kadar gelen suda yürümeye başladım. Taşın üzerine çıkıp ayaklarımı suya sokarak öylece oturmaya başladım. Su biraz soğuktu....
Aklıma Emin ile yaşadığım anlar gelince istemeden gülümsemeye başladım. Bazı şeyler onunla çok kolaydı ama bazı şeyler de çok zordu. Emir uyandığı andan itibaren bana soğuk davranmış gibi hissediyorum. Gerçi az önce kendini bana açmıştı ama yine de aramızda kocaman bir mesafe var gibiydi. Onun Emin gibi olmasını beklemek yapacağım en büyük yanlıştı ve ben o yanlışa düşüp duruyordum. Ayaklarımı suya vurarak suların etrafa dağılmasını sağlayıp çocuk gibi oynamaya başladım.
"Eğlenceli mi?" Emir'in sesi ile dönüp önümde elleri belinde bana bakan adama baktım. Yüzündeki ifade yumuşaktı ve dudakları hafif şekilde yukarı kıvrılmıştı.
"Sen gelene kadar eğlenceliydi," dedim suları biraz daha ileri atarak. Bu halime daha çok güldü.
"Ben de gelebilir miyim?" diye sordu, parmağı ile taşı göstermişti.
"Hayır, ikimiz sığmayız zaten," dedim çemkirerek.
"Ama Emin ile sığmıştınız," alayla karşılık verince biraz mahçup hissettim.
"Sen nereden biliyorsun?" diye sordum. Eliyle benim odamın balkonunun köşesini gösterince kamerayı gördüm. "Bizi mi izledin?"
"Hayır, daha çok bilincini yitiren kendimi izledim ama ekranda sen de vardın hatta fazlasıyla," sesi az önceki alaya göre daha ciddiydi. "Senin benim bedenimin yanında güzel durduğunu gördüm... Hatta yan yana olunca ne kadar eğlenebileceğimizi... Bana ne kadar güzel baktığını... Ama bunların hiçbirini benimle yaşamamış olmana içerledim ve üzüldüm,"
Kulaklarım doğru mu duyuyordu? Bunları söyleyen Emir miydi? Peki bu atan benim kalbim miydi?
"Şey Emir," dedim ama devam edemedim çünkü ne ara suya düştüm anlamadım. Kalkmaya çalışınca aniden kayıp kendimi suda bulmuştum. Burada da sakarlığımı kullanıp efsane bir an yaşadığım için kendimi tebrik etmem lazım. Aniden suya giren Emir beni kolları ile sarıp taşa çıkardı. Kendisi suyun içinde önümde duruyordu.
"Ahtapot hizmeti önemle verilir," dedi gülerek. Ben de onun sözüne gülerek karşılık verdim.
"Az önce söylediklerin," dedim düzensiz nefesimle. "Gerçek miydi?"
"Ben yalan söylemem Yonca, " dedi sert şekilde.
"Asla mı?"
"Asla!"
"O zaman sen," dedim tereddütle.
"O zaman ben," dedi yüzünü biraz daha yaklaştırıp. "Şu an sen Emir'sin değil mi?"
"Yonca, beni kızdırma tabi ki Emir'im," dedi sert şekilde. Elleri belimi sarmıştı ama pek yumuşak bir dokunuş olmamıştı.
"B-bunları söyleyen genelde Emin oluyor da," dedim dudaklarım titrerken. Üşümüş müydüm yoksa heyecanlı mıydım?
"Ha yani Emin yanında olsun istiyorsun," bir kaşını kaldırıp alaylı şekilde konuştu. Ciddi miydi yoksa değil miydi anlamamıştım.
"Ne alakası var ya?" dedim ellerim bana uzanmış kollarına dokunurken.
"Onu ben bilmem sen bilirsin artık, baksana bana bakıp da kim olduğumdan emin olamıyorsun," elleri belimi biraz daha sıkmıştı.
"Oluyorum, sadece dediklerin beni şaşırttı o kadar," dedim inatla.
"Üşüdün sen, çık artık. Üzerini değiştirmen lazım,"
"Hayır, üşümedim... Çıkmıyorum!" Tutmuştu yine inat damarım.
"Hadi Yonca," elleri belimi kendine doğru çekince bir an afalladım ama inat edip geriye kaçmaya çalıştım.
"Ya bırak! Sanane çıkmıyorum,"
"İyi, sen bilirsin," dediği an kendimi kucağında bulmuştum.
"Emir, bırak!" Kucağında debelenirken bir yandan da bağırıyordum.
"Geçti artık, çık dediğimde çıkacaktın. Kıpırdanma, uslu dur kız!"
Havuzun kenarından terasa doğru yürüdüğünü fark edince daha da çok mücadele etmeye başladım.
"Emir, içeride Selim ile Neco var!"
"Sus artık kafamı şişirdin," beni hiç takmadan dan diye içeri girdik.
Tabi ki anında üç kişinin yüzü bize dönmüştü. Selim, Neco ve Elmas teyze... Şimdi de dört oldu çünkü Aslı da içeri girmişti. Hepsinin yüzünde önce bir şaşkınlık oluştu ardından da gizlemeye çalıştıkları gülüşleri ...
"Emir, Serhat Ovalı arıyor," Selim gülüşünü gizlemeye çalışırken telefonu Emir'e uzattı.
Allah'ım rezil oldum....
"Aç hoparlöre ver," dedi Emir sesi biraz zorlanarak çıkmıştı.
"Bırak beni Emir," dedim yine sinirle.
"Rahat dur, kıpırdama,"
"Pardon, bir şeyi mi böldüm?" Karşıdan gelen ses ile kıpkırmızı olup öylece donup kaldım. Neco ağzını kapatmış kısık kısık kahkaha atıyordu. Selim de ağzını kapatıp gülüşünü gizlemeye çalışıyordu. Hatta Aslı bile...
Artık daha fazla bu duruma katlanamayınca kafamı Emir'in omzuna gömüp derin bir nefes aldım. Huş ağacı kokusu biraz olsun iyi gelmişti.
"Dinliyorum, Serhat Bey," dedi Emir sert bir sesle.
Karşıdaki adam boğazını temizleyip birkaç saniye bekledi. "İşinize yarayacak bir şeyler buldum, şimdi size atacağım kişinin ismi Metin Alakurt ile daha önce bir karanlık bir işe bulaşmış ama üstü kapatılmış. Bundan sonrası sende,"
"Tamamdır," dedi Emir.
"Bir teşekkür yok mu?" Serhat Ovalı alayla karışık şekilde konuştu.
"Yok, bu yanlış kişiye kefil olup onun yaptığı pisliğe ufak bir karşılık," konuşurken sırtımdaki eli yavaşça değdiği yeri okşamıştı.
"Gerçekten de Halit Bayar'ın oğlusun, görüşmek üzere," dedikten sonra telefon sessizliğe büründü.
"Adam beni babama benzetirken övdü mü sövdü mü belli değil," dedi Emir umursamazca.
O sırada diğerleri kendini sıkmayı bırakıp kahkahayı koymuştu.
"Susun lan!" Emir bağırınca herkes susmuştu. "Hadi Yonca, üzerini değiştir," dedi yumuşak şekilde. Ben de başımı kaldırıp inmeye yeltendim. Yavaşça beni yere indirince ayağımı hızla Emir'in dizine geçirdim.
"Ahh!" Emir dizini tutup dişlerinin arasından bir ses çıkardı. Diğerleri şimdi daha da yüksek sesle konuşuyordu.
"Pislik! Sana beni bırak dediğimde bırak ," dedikten sonra merdivene yöneldim. Sinirden kuduruyordum.
*****
Yatağın üzerine oturmuş saçlarımı resmen koparır gibi tarıyordum. Güzel başladığımız her şeyin sonu Emir'le beraberken bir şekilde kötü bitiyordu. Ya da ikimiz de inatlaşıp keçi gibi birbirimize girip geri adım atmıyorduk. Yine aynı şeyi yaşadığımız için hiç şaşırmıyordum. Kapının tıklanma sesi geldikten sonra Aslı yavaşça kafasını uzattı.
"Gelebilir miyim?" dedikten sonra başımı sallamam ile birlikte odaya girdi. "Nasılsın?"
"İyiyim," dedim ama hala az önceki sinirli halim sesime yansımıştı.
"Çok tatlı görünüyordunuz az önce," dedi tebessümle.
"Aslı sen de mi ya?" dedim sitemle.
"Ama ciddiyim, ben ilk defa Emir'i böyle görüyorum. İlk defa içinden geldiği gibi rahat davranıyor ve bir o kadar da mutlu," dedi elimi tutup.
"Rezil etti beni, mutlu olur tabi," hatırlayınca yine sinir olmuştum.
"Öyle düşünme, seninle olunca sınırları kalkıyor daha özgür davranıyor ve bu çok güzel," dedi.
Omuzlarımı silkip bunu umursamadığımı gösterdim. "Sen neden gelmiştin?"
"Valizini hazırla diyecektim," dedi gülerek.
"Neden, bir yere mi gidiyoruz?" dedim merakla.
"Evet, geç kalınmış ve çoktan gitmen gereken yere gidiyoruz," göz kırptı. "İngiltere'ye..."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.12k Okunma |
65 Oy |
0 Takip |
31 Bölümlü Kitap |