18. Bölüm

BÖLÜM 17 BAŞKA DİYARDA

Sitare Yazar
yzrsitare

Uçakta, VIP bölümde rahat koltuğa uzanmış telefonumu kurcalıyordum. Aynı zamanda Cem'den gelen mesajlara cevap vermiştim. Bana siniri henüz geçmemişti ama ailem konusunda her şey yolundaydı. Üstelik şimdi de İngiltere'ye gittiğimi bildiği için daha rahattı ama dönüşte yüz yüze konuşacaktık. Eğer ona istediğini vermezsem parolamızı söyleyerek beni yanına gitmeye mecbur bırakacaktı. Resmen bu parola elimi kolumu bağlıyordu.

 

Aslı yanıma gelip de İngiltere'ye gideceğimizi söylediği andan beri heyecanlıydım. Serhat Ovalı'dan gelen bilgiye göre Metin Alakurt ile ilişkili ve daha önce sınırdan silah kaçakçılığı yapan ve hala yaptıklarını düşündüğü adam İngiltere'deymiş. Bu konuda plan yapıp Selim ile ufak bir operasyon yapacaklardı. Gerçi ne yapacaklarını ne ben biliyordum ne de Aslı biliyordu. Aslı ile benim ilgilendiğimiz nokta Emir'in Dr. Gree ile görüşecek olmasıydı çünkü bir daha bu kadar uzun gitmesine katlanamazdım. Ona kızgın olsam da kıyamıyordum. Beni kucağına aldığı andan beri hala konuşmamıştım. Ve şu an yanımda oturan ve elindeki tablete bir şeyler yazıp duran adama bakıp boğazımı temizledim. Küs olduğum kişiler ile konuşmayı seviyordum. Çatlak kafam sağ olsun...

 

"Senin özel uçağın yok mu?"

 

"Hayır," dedi sert şekilde ama dudağının kenarı hafif şekilde yukarı kıvrılmıştı.

 

"Ama kitaplarda ya da filmlerde iş adamlarının hep özel uçağı var,"

 

"Adı üstünde Yonca film ya da kitap," derken bana bakıp gözlerini devirdi. "Bir de onun masrafı, yakıtı ile uğraşamam,"

 

"Sen resmen cimri olduğun için zengin olmuşsun," hayretle konuştum.

 

"Off, Yonca şu an rahat değil misin?"

 

"Rahatım," tabi ki rahattım daha önce ekonomi dışında uçmuşluğum yoktu. VIP sonuçta...

 

"İyi o zaman," deyip tabletine tekrar gömüldü.

 

"Helikopterin de mi yok?" eğilip yeniden merakla sordum.

 

"O var," dedi hafif tebessümle. "Atarız bir gün bir tur," pes edip tabletini kenara bıraktı.

 

"Tamam, unutma ama," dedim heyecanla.

 

"Unutmam, barıştın mı benimle?" diye merakla sorup bir kaşını kaldırdı.

 

"Hayır, hala küsüm," deyip meyve suyumdan bir yudum aldım.

 

"Sen küs olduğun kişilerle konuşmayı seviyorsun galiba," deyip aşırı havalı şekilde göz kırptı. Haklıydı...

 

"Canım sıkıldı, Aslı da zaten hemen Selim'in yanına geçti," başımı çevirip arkada kulaklık takmış uyuyan Neco'ya baktım. "Neco da arkada, yanımda olsa onunla sohbet ederdik. En azından onun sohbeti daha eğlenceli," dedim.

 

"Hmm, ben de özellikle benim yanıma oturdun zannediyordum,"

 

"Allah Allah neden özellikle senin yanına oturayım?" deyip şaşkın şekilde baktım. Dediği azıcık doğruydu ama uykuya dalıp da uyanmaz diye tetikte olmak için yanına oturmuştum.

 

"Ben bilmem, sen bilirsin," dedikten sonra gelen hostesi görünce sustu. Gayet leziz görünen yemek önümüze gelince tüm sohbeti es geçip yemeğe odaklandım.

 

"Güzel mi?" dedi iştah ile yemek yememe bakıp.

 

"Benim için her türlü yemek güzel ama VIP bölümde yemekler ayrı bir güzelmiş," deyip güldüm.

 

"Yonca," kadife sesini duyunca ona döndüm. "Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar huzurlu hissediyorum. Çünkü geç de olsa ailene karşı dürüst olabileceksin," söylediği şeyler yüreğimde duran yumruyu yeniden bana hatırlattı. "Benim için yaptıkların çok kıymetli,"

 

"Karşılıksız yapmadım," ağzımdaki lokmayı yutup bir yudum su aldım. "Senden büyük bir karşılık aldım,"

 

"Yaptığının karşılığını ödemem mümkün değil Yonca, ailene yardım etmek istediğin için kabul ettin ama esas bana yaptığın yardımı bir bilsen," sustu. "İlk defa karanlıkta yalnız olmadığımı hissediyorum,"

 

"Sen karanlıkta değilsin Emir, yaşadığın bu durum bitecek, hatta tekrar bilincini yitirmemen için Aslı ile elimizden geleni yapacağız," konuşurken elini uzanıp tutmuştum.

 

"Her şeyi yapar mısın?" bir kaşını kaldırıp hafif muzip şekilde sorunca sinirle elini bırakıp koltuğumda önüme döndüm.

 

"Hayır tabi ki," diye çemkirdim.

 

"Sadece barışalım diyecektim," derken tekrar elime uzandı. Elimi çekmedim.

 

"Tamam, barışalım," derken tuttuğu elimi tokalaşır gibi yapıp geri çektim. Gülmüştü.

 

"Ye bakalım yemeğini," dedikten sonra tekrar tabletini eline alıp işine gömüldü.

 

"Pişt!"

 

Aslı 'nın sesi ile kafamı kaldırıp öndeki koltuğa baktım. Elindeki çatalda yediğimiz yemeği kaldırıp bana gösteriyordu. "Lezzetliymiş,"

 

Ben de başımı sallayıp gülerek karşılık verdim. Selim ile Emir ikimizin haline gülüp başlarını sallayarak bize bakıyordu.

 

Şimdiye kadar bir tane yakın arkadaşım olmuştu ve başka da kendimi yanında rahat ve bu kadar güvende hissettiğim kişiler olmamıştı. Son birkaç haftadır hayatıma bu kadar hızlı şekilde giren kişilerin bu kadar hayatımın merkezine yerleşeceğine asla inanmazdım. Yanımda gülümseyerek bana bakan adama baktım. Hülya Hanım'ın dosyasını elime verdiği adam ile böylesi bir yola gireceğimi rüyamda görsem inanmazdım. Ama yanımdaydı ve çarpan kalbim bunun rüya olamayacak kadar gerçek olduğunu haykırıyordu.

 

****

 

Uçaktan indiğimizde yaz havasının aksine İngiltere semalarında yağmur vardı. Hayatım boyunca çıktığım ilk yurtdışı seyahati sırasında neler olabileceğini düşünürken yağmurla karşılaşmak hafif bir üzmüştü. Ama Selim tarafından ayarlanan araba bizi bekletmeden almıştı ve şimdi lüks geniş araçta otelimize doğru ilerliyorduk. Ben merakla etrafı seyrederken Aslı da bir yandan yıllarca beraber yaşadıkları şehri bana anlatıyordu. Geçtiğimiz sokaklardaki kafeleri gösterirken mutlaka uğramanız gereken yerleri de belirliyorduk.

 

Cambridge olduğunu öğrendiğim bölgede üzerinde Clayton Hotel yazan lüks bir yapının önünde durup arabadan indik. Kapıda bizi karşılayan bir adam hemen yaklaşıp Emir ile tokalaşıp bir şeyler konuştu. İngilizcem pek iyi olmadığı için konuştuklarını pek anlayamadım ama birbirlerini önceden tanıdıkları belliydi.

 

"Emir ile iş yapıyorlar," yanımdan gelen sesle Aslı 'ya döndüm. "Daha önce şirket ile ilgili programlar burada yapıldı,"

 

"Güzelmiş," derken gerçekten de etkileyici olan binaya bakmıştım.

 

"Hadi geçelim," Selim 'in sesi ile hareket edip ilerledik. Bizim arkamızdan başka araçtan inen Neco da bazı kişiler ile konuşuyordu. Belli ki burada da güvenlik ile ilgilenen bazı kişiler olacaktı. Emir artık kırmızı alarm vermiş gibiydi, hiçbir şeyi riske atmak istemiyordu. Son olan şeylerden sonra avukatlar olayı devralmış Bayar Holding'in haklarını savunuyordu. Ama esas darbeyi Emir buradan indirmeyi düşünüyordu.

 

Otele girer girmez açık mavi tonlar her yerde bizi karşıladı. Bekleme alanlarındaki koltuklar bile mavinin değişik tonlarını taşıyordu.

 

"Valizleri odaya çıkarırlar, biz önce bir kahvaltı yapalım," Emir'in sesi ile hepimiz ona bakıp onayladık.

 

Yine mavi rengin hakim olduğu şık bir alana ilerleyip restorana girdik. Oturduğum an ne kadar yorgun olduğumu düşündüm. O kadar da VIP uçtum...

 

Selim kahvaltı siparişini verdikten sonra, hemen eline tableti alıp bir adamın resmini açtı.

 

"Adamımız Dean Hill, daha önce defalarca Türkiye'ye gelmiş. Özellikle Mardin ve Gaziantep'te bulunan birkaç iş adamı ile ortaklaşa iş yapmış. Ama sınırdan geçen şüpheli tırların içinde hep bu adamın şirketine ait bir şeyler var, muhtemelen sınırdan savaş bölgesine kaçak silah götürüyor," Selim anlatırken heyecanla dinlemiştim. Bana uzak olan bu durumlar film gibi geliyordu. Sanki bir yerden James Bond çıkacak gibi...

 

"Peki bu adamın Metin Alakurt ile ilgisini nasıl ortaya koyacaksınız?" Benim aksime pek şaşkın olmayan Aslı normal bir şey soruyor gibi konuştu.

 

"O da Emir'in planı," dedi Selim. Hepimiz Emir'e baktık. Emir ardına yaslanıp boğazını temizledi.

 

"Dean Hill ile tanışıp üstü kapalı Alakurt ile çalışmak üzere olduğumu söyleyeceğim ama en önemlisi Alakurt'un kendi ülkesinin istihbaratına karşı bir Türk'ü seçtiğini yani henüz kim olduğunu bilmediğim İngiliz iş adamını satmak üzere olduğunu ifşa edeceğim," dedi Emir gayet rahat şekilde.

 

"Peki sana nasıl inanacak?" diye sordu Selim.

 

"Ben olsam ben de inanmam, bir yanda yıllardır iş yaptığım adam diğer yanda yeni tanıştığım bir adam. Muhtemelen Türkiye'de olanlardan da haberi vardır. Yani aramızda Alakurt ile sıkıntı olduğunu öğrenmesi zor olmaz," Emir rahat halini hiç bozmadan konuştu. Söyledikleri olumsuz şeyler değil miydi? Yani neden bu kadar rahattı?

 

"Ben bu planın hangi kısmı başarılı olacak anlamadım Emir," Selim sabırsız şekilde konuştu.

 

Emir tam ağzını açmıştı ki kahvaltıyı getiren garsonlar geldi. Masanın donatılmasından sonra hepimiz yemeğe odaklanmıştık ama Selim hala şüpheli şekilde Emir'e bakıp duruyordu.

 

"Kahvaltını yap Selim, sonra gezelim biraz etrafı, Yonca'ya göstermek istediğim yerler var," bana bakıp gülümsedi. "Daha sonra da Dr. Gree ile görüşmeye gitmem lazım,"

 

"Tamam," dedi Aslı.

 

"Seninle konuşuruz sonra o zaman," Selim sorar gibi konuşmuştu. Emir de başını sallayarak onu onayladı.

 

Her zaman olduğu gibi ortamda dönen muhabbeti pek anlamamıştım. Ama bu durumu pek de umursamaya niyetim yoktu, ilk defa çıktığım yurt dışında mümkün olduğu kadar anın tadını çıkarmak istiyordum.

 

**

 

Kahvaltımızı yaptıktan sonra odalara gidip üzerimizi değiştirmiştik. Geniş bir odada Aslı ile ben kalıyorduk, yan odada ise Selim ve onun karşısında tek başına Emir kalıyordu. Hemen karşıdaki başka bir odada ise Neco ve birkaç adam kalacaktı. Henüz net olmasa da en az üç gün kalacağız gibi görünüyordu. Emir bir haber beklediği için kalma süremizin değişebileceğini söylemişti.

**

 

Geldiğimiz yer, Cambridge Üniversitesi içinde bulunan Botanic Garden diye bir yerdi. Şehir kalabalığı ve gürültüsünden uzak bu yer yağmur sonrası müthiş bir havaya sahipti. Doğal havası ve güzel tasarlanmış hali çok hoşuma gitmişti. Bir sürü fotoğraf çekip hem aileme hem de Cem'e göndermiştim. Cem hemen dergidekilere gösterip dergi için bir yazı yazma hazırlığı yaptığımı söylemişti bile. Ne de olsa gittiğimden beri sessiz oluşum onları da meraklandırmıştı. Burada olduğum için kendimi gerçekten mutlu hissediyordum, yalan yoktu bu defa...

 

"Yoruldun mu?" Fotoğraf çekmeye devam ederken bana bakan koyu renk gözler ile karşılaştım. Hiç düşünmeden onu da çektiğim fotoğrafın içine dahil ettim. Güldü.

 

"Pek değil," derken çektiğim fotoğrafın içindeki yakışıklı yüze baktım. Emir'in sert bakışları hafif gülüşü ile birleşince ortaya muazzam bir şey çıkıyordu.

 

"Senin resmini çekmemi ister misin?" Diye sorunca hemen başımı sallayıp ona poz verebileceğim bir yer aradım.

 

"Şuraya geç istersen," eliyle gösterdiği alana gidip durdum. "Saçlarını bir omzuna alabilirsin," dediğini yapıp saçlarımı sağ omzuma koydum.

 

Ardı ardına çektiği fotoğraflardan sonra yanıma yaklaşıp ön kamerayı açtı. "Düşündüm de ikimizin hiç fotoğrafı yok," ben cevap vermeden elini omzuma sarıp beni kendine çekti. İki tane çektikten sonra bana dönüp samimi şekilde gülümsedi. "Çok güzel oldu,"

 

"Evet, güzel çıkmış," demekle yetindim. Şu an yüzümün utançtan kızardığına emindim. Kalbim çok hızlı atmıştı az önce.

 

"Kadraja giren kişi sayesinde güzel çıktı," bana bakıp göz kırpınca kalp atış hızım daha da arttı. "Yani benim sayemde,"

 

"Evet, senin sayende," bozulduğumu belli etmeden sinirle cevap verdim. Ufak bir kahkaha ile karşılık vermişti. Hala Emir'in bu gülüşüne alışamamıştım.

 

"Yonca! Emir!" Uzaktan bize seslenen Aslı ile ona dönüp baktım. Selim de sinirli şekilde Aslı'ya bakıyordu. Aralarındaki sorunu hala halledememiş gibi görünüyorlardı. Ben ona doğru giderken Emir de arkadan geliyordu. "Şurada çok güzel bir kafe var, hadi gidelim," elimi tutup beni de beraberinde sürükledi.

 

Girdiğimiz aşırı tatlı kafede hemen frittata, Victoria Cake gibi en çok tercih edilen şeyleri Aslı ile sipariş vermiştik. Emir ile Selim ise sadece kahve istemişti. Aslı neşeyle üniversite yıllarına ait anıları anlatırken zevkle onu dinliyordum. Emir'i tanımadığım zamanlara ait hallerini merak ediyordum.

 

"Ama en komik olay ne biliyor musun?" Aslı, gülüşünü gizlemeye çalışırken biraz daha bana yaklaştı.

 

"Aslı yeter bence bu kadar," Emir'in ima dolu sesi Aslı'yı hiç etkilememişti.

 

"Şimdi biz, üçüncü sınıftaydık galiba, Emir bir kızla konuşuyor tamam mı? Henüz flört aşaması diyebiliriz," Aslı anlatırken dişlerimi sıkmaya başlamıştım. Banane canım geçmiş gitmiş zaman...

 

"Eee," diye karşılık verdim. Aynı anda Emir'e bakınca dudağının kenarının hafif yukarı doğru kıvrıldığını gördüm.

 

"Kız da yabancı böyle taş gibi, İngiliz birisi, adı neydi Emir?" Aslı Emir'e bakınca benim kafam taş gibiye gitmişti. Taş gibi...

 

"Elinin körü Aslı, elinin körü," Emir dişlerinin arasından cevap verdi.

 

"Clara galiba," Selim'in cevabı ile Aslı sinirle ona baktı.

 

"Hatırlarsın tabi sen güzel kadınları," dedi Aslı.

 

"Sordun söyledim Aslı, ne var bunda?" Selim şaşkın şekilde gözlerini açarak konuştu.

 

"Eee, sonra ne oldu?" Diye sabırsız şekilde sordum. Konuyu hemen dağıtıyorlardı.

 

"Ya işte bu adı Clara mı her neyse, bir gün Emir'in bilincinin kapandığı zaman Emin'e denk geliyor. Ben de o sırada kütüphaneye gidiyorum, bir baktım Emin de orada ama önce onu Emir sanmıştım. Tabi sonra sesini duyana kadar," Aslı burada susup kısa bir kahkaha attı. "Kız buna sevgilim falan diye yaklaşmış galiba ama bizim Emin aynen şöyle bağırıyordu, "Ahlaksız kız, benim sevdiğim var! Başım bağlı benim hem de dört yapraklı yoncayla!" kütüphanedeki herkes gülme krizine girmişti," Aslı susunca Emir'e baktım.

 

İkimizin gözleri buluşunca derindeki Emin'e bakmaya çalıştım. Beni görmeden bana aşık o adama karşı içimde bir minnet oluştu. Onunla en son pek iyi vedalaşamamıştık ama şimdi yanımda olsa sımsıkı sarılırdım. Daha sonra Emir'in bakışlarını fark ettim. Onunla tanışana kadar ona yabancıydım hala ne kadar yakınız bilmiyordum.

 

"Ama daha fenası diğer gün Emir olanları öğrenince kıza koştu ama kafasına dökülen bir kova su cevap olarak gelmişti. Kız da, al dört yapraklı yoncanı suladım, demişti." Aslı gülmekten zor konuşuyordu. Selim de gülmesine katılınca bir an ben de boş bulunup gülmeye başladım.

 

"O gün sondu," Emir'in sesi ile gülüşüm soldu. "Ondan sonra hiçbir kadınla iş dışında konuşmadım zaten Emin de izin vermezdi, sana kadar," duyduğum şeyle bir an durup düşündüm. Kast ettiği şey benimle iş dışında konuşuyor oluşu mu? "Çünkü sen iki kayıp ruhu bir arada tutan tek güçsün,"

 

Kayıp ruh...

 

"Bir de-" Emir telefonuna gelen sesle susmak zorunda kaldı acaba ne söyleyecekti?

 

Az önce söyledikleri ben dahil herkesi etkilemiş gibi duruyordu. Aslı samimi gülüşü ile mavi gözlerini bana dikmiş bakıyordu. Selim her zamanki haline kıyasla biraz gergin gibiydi. Gerçi iş ile alakalı olduğunu tahmin etmek zor değil.

 

"Selim," Emir'in sesi ile başını ona döndü. "Neco ile hemen bir araya gelip sana attığım baloya davet edilmemizi sağla,"

 

"Balo mu!" Aslı ile aynı anda seslenip şaşkın gözler ile bakıyorduk.

 

"Dean Hill mi veriyor?" Selim hemen telefonu çıkarmış işe koyulmuştu.

 

"Evet, yarın akşam ve muhtemelen pek de masum bir balo değildir," Emir hala telefona bakıyordu.

 

"Biz," Aslı bana heyecanla bakıp Emir'e döndü.

 

"Muhtemelen kavalye gerekecek bize," Emir bana bakıp cevap verdi. Vay be! İngiltere'de baloya katılacaktım.

 

"İnanamıyorum!" Aslı yüksek sesle konuştu. "Yanımızda bir şey yok, buradaki balolar çok gösterişli olur ne yapacağız? Hemen buradaki eski bir arkadaşımı aramam lazım," Aslı çoktan ortamdan kopmuş telefona gömülmüştü.

 

"Gelen adamların hepsi Orta Doğu ile bağlantılı, muhtemelen silah işi içinde hepsi. Bizi nasıl kabul edecekler?" Selim anında gömüldüğü işinde çalışmaya başlamıştı.

 

"Sen bir yol bulursun," Emir göz kırpıp Selim'e imalı bir bakış attı. Kendi aralarında şifreli bir konuşma geçmiş gibiydi.

 

"Tamam, hallediyorum," Selim elinde telefon ile kalkıp bizden biraz uzaklaştı. Aslı anlık olarak kafasını kaldırıp bakmıştı ama tekrar işine dönmüştü.

 

"Ben sizi otele bırakayım, daha sonra Dr. Gree ile görüşmeye gideceğim," Emir ayaklanırken konuştu.

 

"Ben de geleceğim," dedi Aslı.

 

"Gerek yok, sen Yonca ile otelde kal. Benim başka işlerim de var," dedi Emir kararlı şekilde.

 

"Ama Dr. Gree'yi görmek istiyordum," dedi Aslı kararsız şekilde.

 

"Sonra görürsün," Emir ayağa kalkmıştı.

 

"Adama bir şey deme bak, senden kimi aradığını sakladı diye," Aslı da ayağa kalkınca ben de kalktım.

 

"Aslı, sana bir şey yaptım mı da Dr. Gree'ye yapayım?"

 

"Bana bir şey yapamazsın," meydan okur gibi ellerini belinin kenarına koydu.

 

"Emin misin?" dedi Emir.

 

"Hayır, Aslı'yım," Aslı 'nın kötü esprisi ile ben dahil Emir gözlerini devirdi.

 

"Selim'in ağzını burnunu kırsam senin de canını yakarım bence," Emir bir kaşını kaldırıp konuştu.

 

"Yapamazsın Emir tabi ki," Aslı şüpheli şekilde karşılık verirken kendisi de pek emin değildi.

 

"Yaptığım zaman görürsün,"

 

"Emir, adamı durduk yere neden dövüyorsun?" Gözleri biraz ilerde telefon ile konuşan Selim'e kaymıştı.

 

"Bulurum ben bir neden,"

 

"Off, tamam git kendi başına seninle uğraşılmaz," Aslı pes edip çantasına uzandı. "Hadi Yonca, biz de yarınki baloya hazırlık yapalım anca yetişiriz,"

 

"Tabi anca yetişirsiniz, kraliyet ailesi olarak katılacağız ya," Emir'in alaylı karşılığına istemeden gülümsedim.

 

"Sen de mi Yonca," diye bana sitem etti Aslı. Ben de omuzlarımı kaldırıp indirdim. Ben böyle şeyleri pek de umursamıyordum

 

"Hadi gidelim," Emir'in sesi ile ikimiz de onun ardından ilerlemeye başladık. Telefonu kapatan Selim de yanımıza gelmişti.

 

"Tamamdır," diyerek Emir'in omzuna hafif bir yumruk vurdu.

 

"Harika," diye karşılık verdi Emir. Galiba artık baloya gitmemiz için her şey hazırdı.

 

****

 

Sıcak tonların olduğu otele ait kütüphane kısmında oturmuş Aslı ile kahvemizi yudumluyorduk. Otelde her imkanın olması aşırı iyi hissettiriyordu. Aslında önce bar kısmında oturmak istemişti Aslı ama ben yakın zamanda yaşadığım kötü tecrübe sonrası yine aynı hatayı yapmamak için onu buraya sürüklemiştim. İkimizden başka kimse yoktu çevrede o yüzden geniş rahat koltuklara yayılıp keyif yapıyorduk. Detaylarına hayran kaldığım İran halısını incelerken aklıma gelen soru ile Aslı'ya döndüm.

 

"Selim ile aranız nasıl?" diye sorup Aslı'nın bana bakmasını sağladım. Bakışları duyduğu soru üzerine kırgın bir hal almıştı.

 

"Aslında bazı şeyleri halledecek gibi olduk ama Emin'in iş konusunda yaptığı şeyden sonra Selim iyice gergin bir hale geldi," durup derin bir iç çekti. "Geçen akşam ona her şeyi tek başına halledemeyeceğini söyledim, Emir de halleder biraz kendini düşün dedim,"

 

"O ne dedi?" diye sordum.

 

"Benden önce Emir gelir dedi," Aslı sinirle saçlarını geriye attı. "Bu kadarı da fazla değil mi?"

 

Söylediği beni de şaşırtmıştı. Sevdiği kadın onun için nasıl ikinci planda olurdu.

 

"Peki ya sen? Kendisi ondan sonra peki seni ondan öne alıyor mu?" diye sordum.

 

"Bunu sormaya cesaret edemedim Yonca, yıllar önce beni seçmedi şimdi ona kaçıncı sırada olduğumu nasıl sorarım?" Sesi titretmişti. "Asla benden vazgeçmeyi düşünmüyor ama beni yanında tutmayı da istemiyor gibi değil mi?"

 

"Öyle değildir bence, ben de onun Emir'e bu kadar büyük bir bağlılık göstermesine hayret ediyorum ama bu geçici de olabilir," diye kendimce düşüncemi söyledim.

 

"Nasıl yani?"

 

"Belki onun iyileşmesini bekliyor, daha sonra özgür hareket edecek bence," kafamda düşündüğüm şey tam olarak buydu. "O yüzden şimdi sana karşı cesur olamıyor,"

 

"Haklı olabilirsin ama yine de sözleri ile beni rahatlatmasını bekliyorum işte, ondan bana güven vermesini bekliyorum, onu özlüyorum Yonca," mavi gözlerinden yaşlar akmaya başladı. "İngiltere'de okurken daha rahat hareket ederdi şimdi sanki onu kasan şeyler var ve kendini tutuyor gibi. Eski Selim'i özlüyorum,"

 

Ağlamaklı sesini dinlerken onun için yapabileceğim bir şey yoktu. Sadece yaklaşıp sıkıca sarıldım. Belki Selim ile de konuşabilirdim ama bundan pek hoşlanmayabilirdi.

 

"Bir şeyler içelim mi?" Aslı kollarımdan çıkıp istekle yüzüme baktı. "Ya da sadece ben içerim, yanımda gel,"

 

"Tamam, hadi gidelim," bugün onu kırmak istemiyordum.

 

Gözyaşlarını silip hemen ayaklandı. Biz kütüphaneden çıkarken Emir'in adamı olduğunu düşündüğüm birisi hemen, biraz ileriden ardımızdan gelmeye başladı. Etrafında kırmızı yüksek koltukların olduğu özel bar kısmına gelip oturduk. Bizi gören genç barmen gözlerini heyecanla açarak yaklaştı.

 

"Hoş geldiniz güzel bayanlar," az olan İngilizcem ile bize hoş geldiniz dediğini anlamıştım, başımı sallayıp gülümseyerek karşılık verdim.

 

"Bana bir viski, arkadaşıma alkolsüz bir kokteyl lütfen," Aslı akıcı İngilizcesi ile bize sipariş verdi. Tahminimce bana alkolsüz bir şey istemişti. Yoksa Emir'in ikimize de kızma ihtimali vardı.

 

"Yoksa bu güzel kadını içki çarpıyor mu?" Adam elindeki viskiyi Aslı'ya uzatırken tam anlayamadığım bir şeyler söyledi. Güzel kadın kısmını anlamıştım sadece.

 

"Öfkeli bir adamın bizi çarpmaması için içmemesi lazım," Aslı viskisinden bir yudum alırken cevap verdi. Resmen mal gibi bakıp konuşulanları anlamıyordum. Barmen gülüp önüne döndü ve bir şeyleri karıştırmaya başladı.

 

"Ne konuştunuz?" diye sordum.

 

"Klasik barmen soruları ilginç bir şey yok," diye cevap verdi Aslı. "Şuna mesaj atıp kışkırtmak istiyorum, nereye kayboldu?"

 

Aslı telefonu çıkarınca Selim'e yazacağını anladım. Biz kafeden çıktıktan sonra Emir ile birlikte yanımızdan ayrılmışlardı.

 

"Gördüğüm en güzel kadın için en güzel kokteyli hazırladım, endişelenme içinde alkol yok," barmen önüme renkli bardağı uzatırken bir şeyler söylemişti. Pek anlamadığım için Aslı'ya baktım ama o telefona gömülmüş bir şeyler yazmakla meşguldü.

 

"Teşekkür ederim," adama cevap verip uzattığı içeceği aldım. Bir yudum aldığım anda lezzeti karşısında gülümsedim. Adam bunu beklemiş olacak ki o da gülümseyerek karşılık verdi. "Çok güzel," dedim.

 

"İnan bana güzelim sen daha güzelsin," söylediği şeyi biraz anlamıştım ama cevap vermeden Aslı'ya döndüm. Galiba attığı mesaj sonrası Selim aramıştı.

 

"Yonca ile oturuyoruz, sen gelsen seninle de otururuz,"

 

"Hayır sarhoş değilim ama sabrım taştı Selim, sanki her şeyi isteyen benim gibi davranmandan bıktım,"

 

" Selim ne işin varsa onu yap sen, önemli olan iş zaten, Aslı kim ki?"

 

Telefonu kapatıp masaya doğru attı. Bardağı bir dikişte bitirip bir tane daha istedi.

 

"Yavaş yavaş iç Aslı, çarpar," dedim. Ben şimdiye bir bardakla bile sarhoş olmuştum. Ama Aslı daha dayanıklı duruyordu.

 

"Bir şey olmaz, işim var diyor ya! Yanıma çağırıyorum işim var diyor! Sen Emir'i çağırsan ona ihtiyacın olduğunu söylesen yakar yıkar yine gelir," Aslı bardağı alıp tek dikişte bitirdi.

 

Emir ve ben ne alaka? Niye bizi kattı ki? Emir ayrıca neden benim için yaksın yıksın?

 

"Biz ne alaka?" diye sordum.

 

"Siz çok alaka Yonca, çok alaka," biten bardağı uzatıp yeniden dolmasını bekledi. Barmen çocuk bekletmeden bardağı doldurdu.

 

"Sarhoş olacaksın Aslı," dedim telaşla.

 

"İstediğim şey bu zaten," diye hüzünle karşılık verdi.

 

Dakikalar geçerken içimde büyüyen gerginlik ile Aslı'yı izliyordum. Yanımızdan geçip giden bazı kişiler bize bakıp gülmüştü ve muhtemelen kim olduğumuz ile ilgili dedikoduları yapmayı ihmal etmemişlerdi.

 

"Aşk acısı için bir şarkı ister misiniz bayanlar?" Barmen biraz eğilip konuştu.

 

"Harika olur," dedi Aslı.

 

Ardından güzel bir müzik sesi ortamı doldurdu. Aslı anında şarkıya eşlik etmeye başlamıştı. Hatta o sırada bitirdiği bardağa yenisi doluyordu. Şimdiden hafif sarhoş olmuştu ve yanakları al al kızarmıştı. Kafamı çevirip biraz ilerde telefon ile konuşan Emir'in adamına baktım. Şu an bizimle ilgili bilgi aktardığına adım gibi emindim. Her ne kadar otelin içinde olsak da uslu olup odamızda oturmamayı seçmiştik. Ayrıca şu an Aslı fazlası ile yaramaz bir kız çocuğuna benziyordu. Selim'e olan öfkesini gizlemeye çalışırken kendini dağıtmayı seçiyordu. Ama şu an gördüğüm gözlerinden akan yaşları saklayamamıştı.

 

"Aslı, iyi misin?" Kollarımı sıkıca etrafına dolayıp sarıldım.

 

"İyi değilim Yonca, kalbim acıyor," hıçkırıkları arasında konuştu.

 

Bu hali beni çok çaresiz hissettirmişti, Aslı'yı ilk defa böyle savunmasız görüyordum. Her zamanki güçlü ve neşeli kadın maskesini tamamen atmıştı.

 

"Geçecek canım," derken daha da sıkı sarıldım.

 

"Geçmiyor Yonca, geçmiyor,"

 

"Aslı," duyduğum ses ile başımı çevirip arkama baktım. Selim griye yakın gözleri ile hüzünle bakıyordu.

 

Aslı onun sesini duyunca ağlamasını hemen kesmişti ama yüzünü bir süre dönmedi.

 

"Bakmayacak mısın bana?" diye tekrar hüzünle sordu. "Neden sarhoş oldun bu kadar?"

 

"Sen bana bakana kadar sana bakmayı düşünmüyorum," dedi Aslı, gözlerini silip bana yüzünü döndü.

 

"Ben sana bakıyorum Aslı, eğer gözlerime bakarsan görürsün," Selim bir adım atıp iyice yaklaştı Aslı'ya.

 

"Kalbinle bak Selim, kalbinle," elini kalbinin üzerine koymuştu. "Beni artık sevmiyor musun?"

 

"Bütün olasılıklar içinde en olmayacak soruyu sordun..." Selim acı çeker gibi çattı kaşlarını.

 

"Bizimle ilgili bir olasılık söyle Selim, tutunacak bir şey..." Aslı yalvarır gibi konuşunca içimde bir yer yandı.

 

Ama Selim ona sadece bakmakla yetindi.

 

Yapma Selim.... Sustu...

 

Aslı hayal kırıklığı ile başını sallayıp hızla uzaklaşmaya başlayınca öylece kaldım. Gerçi bana gerek kalmadan Selim hızla ardından gitmişti ve biraz ilerde sarhoş şekilde sendeleyen Aslı 'yı belinden yakalamıştı. Aslı ise onu itmeyecek kadar şu an ona ihtiyaç duyuyordu.

 

Şu an Aslı ile Selim'in ilgilenmesi benim ilgilenmemden daha önemli olduğu için olduğum yere oturup kokteylimi içmeye devam ettim.

 

"Ne oldu az önce?" Bana doğru eğilen barmene dönüp ne söylediğini anlamaya çalıştım. Başıyla gidenleri gösterdiği için onları sorduğunu düşünmüştüm.

 

"Önemli değil," dedim ama yanlış şekilde söyledim galiba çünkü çocuk gülmeye başladı.

 

"Çok tatlısın güzelim, nereden geldin sen?" söylediği şeyi anlamıştım.

 

"Türkiye," diye cevap verdim. Hala yabancı bir ülkede olduğuma inanamıyordum ve üstelik bir yabancı ile yarım yamalak olsa da konuşuyordum. Bu durum aşırı hoşuma gittiği için sürekli gülüp duruyordum. Ama karşımdaki çocuk bu durumu yanlış anlamış olacak ki bana daha da yaklaştı.

 

"Türk kızlarının bu kadar seksi ve güzel olduğunu bilmiyordum," çocuk konuşurken müzik sesi kısılmıştı söylediğini net olarak duysam da ne dediğini tam anlayamamıştım.

 

"Türk erkeklerinin de yumruğu çok güzeldir, denemek ister misin?" Aniden yanımda hissettiğim beden ve ses ile kalakaldım. Dönüp bakınca gözlerinde oluşmuş ateşi net şekilde görmüştüm. Kısaca bana bakıp tekrar çocuğa döndü.

 

Çocuk afallamış şekilde bakarken sert şekilde yutkunup geriye doğru yürüdü.

 

"Emir," diye seslenince az önceki bakışlarını biraz yumuşatarak baktı.

 

"İçki içtin mi?" diye sert şekilde sordu. Hemen olumsuz anlamda başımı salladım. "Güzel, peki bu adamla baş başa ne yapıyorsun?"

 

"Yalnız değildim ki, az önce Aslı ile Selim vardı ama gittiler," derken biten kokteyle üzüntüyle baktım. Bir bardak daha olsa çok güzel olurdu.

 

"Sen de odana gidebilirdin, niye lavuğun tekiyle kalıyorsun yalnız?" Kaşları çatılmıştı.

 

"Ya sanki bir şey yaptım! Oturuyordum güzel güzel," ben de sinirlenmiştim.

 

"Adam sana seksi ve güzel dedi Yonca, beni delirtmeye mi çalışıyorsun?" konuşurken dişlerini sıkmıştı.

 

"Tam anlamamıştım az önce, öyle mi söyledi?" diye sordum saf saf.

 

"Hoşuna mı gitti?" sinirle saçlarını karıştırıp başını biraz eğerek sordu.

 

"Ne alaka ya, tam anlamamıştım diye öyle söyledim ayrıca niye kızıyorsun bana bu kadar ?"

 

"Kızdığım sen değilsin Yonca, neyse Aslı nasıl? Selim pek iyi değil diye mesaj attı," az önceki haline nazaran daha sakin şekilde konuşmaya başladı ve yanımdaki kırmızı yüksek koltuğu çekip oturdu.

 

"Galiba Selim ile aralarında problem var, ilk defa onu böyle gördüm. Dayanamıyordu,"

 

"Farkındayım, Selim'in hatası... Beni dinlemedi ve sonuçları şu an ikisinin de canını yakıyor," Emir kendi kendine konuşur gibiydi.

 

"Hangi konuda seni dinlemedi?" diye merakla sordum.

 

"Aşkta tercih olmaz dedim ona, aşkını tercihlerin arasına değil başına koy dedim ama dinlemedi. Selim farklı biri, bazen onun kafasının nasıl çalıştığını anlamıyorum ben," Emir konuşturken bir yandan başını sıkmıştı masaj yapar gibi.

 

"Önceliğine seni koyuyor her zaman," dedim.

 

"Maalesef, bunu ona yapmamasını söylesem de pek dinlemiyor. Ama mesele sadece ben değilim,"

 

"O zaman kov onu," dedim pat diye.

 

"Onsuz ben de yapamam Yonca, sekiz yaşından beri yanımda Selim. Benden büyük ama her zaman ben onun büyüğü gibi hissediyorum ya da o öyle hissettiriyor. Koparamayacağımız bir bağ var aramızda," konuşurken gözlerime daha dikkatle bakmaya başladı.

 

"Aranızdaki bağı takdir ediyorum ama Aslı çok üzgün, Selim en azından biraz daha ona öncelik vermeli," dedim.

 

"Bence de," dedi.

 

"Bir şey içer misiniz?" Az önceki barmen çocuk çekinerek sordu Emir'e bakıp.

 

"Hayır," sertçe karşılık verdi Emir. "Hadi Yonca, geç oldu. Yarın çok işimiz var," Emir elimi tutup yavaşça kalkmamı sağladı.

 

"Oysa yarın balo için aşırı hevesliydi Aslı, şimdi büyük bir baş ağrısı ile uyanacak," derken elimi çekmemiştim.

 

"Merak etme, Aslı yarın her şeyi unutur," gülerek karşılık verdi.

 

Asansöre binince elini bırakıp saçlarımı geriye doğru attım. Biraz sıcaklamış olabilirim. Emir yüzünde hafif gülümsemesi ile bakarken saçlarımdan açılan boynuma doğru baktı. Ardından gözlerime çıkan bakışları her zamanki haline göre daha parlaktı. Ne düşündüğünü tahmin etmemeye çalıştım... Aklıma gelen şeyle heyecanlanıp ona biraz daha yaklaştım.

 

"Doktor ile görüşmen nasıldı?"

 

"Doktor yaşıyor hala,"

 

"Dalga geçme Emir," gülüşüne hayran olmamaya çalışarak konuştum.

 

"Merak etme, daha iyi olacağım ama bir süre Emin'in gelmesine izin vermemem gerek, tekrar gelişi sonucunda gidişi yine uzun sürebilir,"

 

"Neden öyle olmuş peki, yani sen neden geç gelmişsin ya da o geç gitmiş?" Asansör durunca ikimiz de indik.

 

"Senin yüzünden," eli omzuma düşen bir tutam saçı geri itti. Kalbim anlık tekledi...

 

"Nasıl?"

 

"Sen dünyanın merkezisin, Emin oraya çekilip duruyor ve beraberinde de beni... Ama ben bu durumdan şikayetçi değilim galiba," gözleri çok güzel bakıyordu.

 

Çok güzel şeyler söylüyordu.

 

"Yani ben-"

 

"Sen beni merkezinde tut Yonca, gitmeme izin verme..."

 

Arkasına dönüp uzaklaşmaya başladı, ben odanın kapısı önünde durup öylece ardında kaldım.

 

Gitmeme izin verme ...

 

***

 

"Ya Yonca, neden içmeme izin verdin ki?" Aslı sabahtan beri en az elli defa aynı soruyu sormuştu. Baş ağrısı ile uyandığında önce hiçbir şey hatırlamamıştı ama sonra aklına gelen şeyle saçını yolup durmuştu.

 

"Selim ile ne oldu? Hatırlıyor musun?" diye sordum merakla, elimdeki ağrı kesiciyi uzatmıştım.

 

"Hatırlamamaya çalışıyorum, Off!" İlacı ağzına atıp bir yudum su içti. Sonra yatağa bakıp kafasını ağlayarak yastığa gömdü.

 

"Ne yaptın?" diye tekrar sordum.

 

"Selim'i yatağa atmaya çalıştım galiba Off!" boğuk sesi ile bağırdı, başı hala yastığa gömülü konuşuyordu.

 

"Peki başarılı oldun mu?" diye sorarken gülmemi engelleyememiştim.

 

"Gülme Yonca, zaten kendime kızgınım. Neden bu hale geldim ben ya?"

 

"Sabrın taştı, dayanamadın belki," dedim.

 

"Öyle olsa bile bu yaptığım pek bana yakışmadı. İkimizi böyle bir durumda bırakmamam lazımdı," başını yastıktan kaldırıp konuştu. "Zaten susup duruyordu, bana cevap vermedi. Pislik!"

 

"Düşünme artık, hadi kalk balo için heyecanlıydın dün o kadar," derken üzerindeki örtüyü çektim.

 

"Yaa! Balo, ben onu unuttum," hızla ayağa kalkıp telaşla üzerini toplamaya başladı. "Bir arkadaş var, konuştuk kıyafet getirecek. Buranın makyözü de odaya gelip bize saç, makyaj yapacak," telaşla konuşurken bir yandan da bir şeyler aramaya başladı. "Nerede bu telefon?"

 

Yastığını altındaki telefonu görünce alıp ona uzattım. Şu hali aşırı tatlıydı.

 

"Teşekkürler, oha! Üç defa Selim aramış," saçlarını geriye atarken gülümsemesini bastırmaya çalıştı. "Ama dönmeyi düşünmüyorum," daha çok kendi kendine konuşur gibiydi.

 

Kendi telefonumun sesini duyunca cebimden çıkarıp baktım. Emir arıyordu.

 

"Efendim," ben kulağıma götürüp konuşurken Aslı dikkatle dinlemeye başladı.

 

"Uyandınız mı?"

 

" Evet, çoktan," dedim.

 

"Aslı iyi mi ?"

 

"Evet çok iyi," derken Aslı'ya göz kırptım. Bunu soran muhtemelen Selim'di.

 

"Sevindim, biz şimdi Selim ile otelden çıkıyoruz halletmemiz gereken işler var. Ama Neco orada bir şey olursa hemen ona söyleyin bir de akşam saat sekizde hazır olun, sizi alıp geçeceğiz," Emir'in hızlı konuşmasını dinlerken sanki karşımda beni görüyor gibi başımı salladım.

 

"Tamam," derken Aslı da bana yaklaşmıştı.

 

"Tamam, akşam görüşürüz," dedikten sonra telefonu kapattı.

 

"Ne diyor, Selim yanında mı?" Aslı merakla yaklaşıp beklenti ile yüzüme bakıyordu.

 

"Selim ile çıkıyorlarmış, bizi akşam alacaklarmış," dedim telefonumu tekrar cebime koyarken.

 

"Üç kere aramış, dördüncüyü arasa eline mi yapışır sanki," kendi kendine konuşurken aşırı tatlı görünüyordu.

 

"O zaman kahvaltı yapalım birlikte, " dedim.

 

"Vaktimiz yok, zaten öğle olmuş odaya söyleyelim bir şeyler,"

 

"O kadar süre hazırlık mı yapacağız Aslı?" diye hayretle sordum.

 

"Yonca ikimiz için birkaç model elbise getirecek arkadaş, belki tadilat falan gerekir. Hadi hadi," beni sürüklerken itiraz kabul etmediğini gayet net ifade etmişti.

 

Aslı'ya teslim olmaktan başka çarem yoktu...

 

*******

 

Aynadaki görüntüye bakarken kıpkırmızı olmuştum. Gerçekten bu kadar fazlaydı.

 

"Aslı, bu dekolte çok fazla ve bacak kısmı çok kısa," diye şikayet ettim. Üzerimde kırmızı, ince askılı ve göğüs dekoltesi geniş bir elbise vardı. Ön tarafı aşırı kısaydı ve geriye doğru yere kadar uzanan bir eteği vardı. Arkadaki etek kısmını öne doğru alıp bacağımı sarmak istemiştim.

 

"Hayır, aşırı güzel oldun. Hatta o kadar hoş görünüyorsun ki gözlerimi senden alamadım az önce," Aslı bana hayranlık ile bakıyordu.

 

Onun da üzerinde mavi gözleri ile aynı renk bir elbise vardı. Benimkine göre daha az dekolteliydi üstelik onun bacak kısmı daha uzundu.

 

"Seninki gibi boyu biraz daha uzun olsaydı keşke," dedim önünü çekiştirip.

 

"Tatlım senin bacakların aşırı güzel, ben senin kadar güzel olmazdım bu elbise ile," makyajı tamamlanmış sarı saçları ahenkle geriye düşüyordu.

 

"Bilemedim ya," diye söylenirken dağınık topuz olan saçlarımdan dökülen bukleler ile oynadım.

 

"Şu an kusursuz görünüyorsun Yonca, ayrıca geç kaldık zaten,"

 

Haklıydı... Elbise için resmen üç saat uğraşıp her yanını düzeltmişti arkadaşı. Saçımı beğenmeyip iki kere yapılmasına neden olmuştu Aslı. Ve şimdi saat sekizi biraz geçiyordu ve Emir ile Selim ikinci defa aramış bizi lobide beklediklerini söylemişti. Resmen ikisi bir operasyon içindeyken biz ne ile uğraşmıştık?

 

"Tamam hadi inelim, gerçekten de çok uzun sürdü," derken minik çantamı elime alıp giydiğim topuklu ile dengede durmaya çalıştım. Aslı bu halime gülerken kendisi gayet profesyonel şekilde yürümeye başladı.

 

Odadan çıkıp asansöre giderken bizi gören iki adam şaşkınlık ve hayranlık ile bakakalmıştı. Bu durum Aslı tarafından gurur verici olsa da ben aşırı utanmıştım. Aşağı indiğimizde açılan kapı ile derin bir nefes alıp dışarıya adım attım. Aslı ile birkaç adım atmıştık ki iki kişi konuşmasını bırakıp bize doğru döndü.

 

Selim lacivert takım elbisesi içinde aşırı karizmatik dururken Emir baştan aşağı siyah takımı ile göz alıyordu. Önce sakin bakan ifadesi beni baştan ayağa süzdükten sonra sertleşmişti. Selim şaşkın şekilde yutkunup Aslı'ya bakarken, Aslı mümkün olduğu kadar onu umursamamaya çalışıyordu. Emir ile göz göze gelince bakışlarından geçen karanlık ve derin bakışı görmüştüm.

 

"Hazırız," yanlarına varınca Aslı neşeli sesi ile konuştu.

 

"Hayır, değilsiniz," Emir konuşurken hala sert bakışları ile bana bakıyordu.

 

"Hazırız işte, görmüyor musun?"

 

"Kıyafet giymeyi unutmuş Yonca," Emir sertçe Aslı'ya bakıp yeniden bana döndü.

 

"O ne demek Emir?" hayretle sordum.

 

"Diyorum ki," biraz bana yaklaştı, bu sırada sertçe yutkunmuştu. "Kıyafetin tam olarak üzerinde değil, parçaları eksik kalmış. O yüzden hemen değiştirip geliyorsun,"

 

"Emir, çok güzel oldu Yonca," Aslı itiraz eder gibi karşılık verince Emir bir an gözlerini yumup yeniden açtı.

 

"Ben kötü mü olmuş dedim? Dedim ki parçaları eksik kalmış," yüzü biraz daha yaklaştı. "Yonca, dekoltesi çok bunun lütfen başka bir şey giy,"

 

"Emir saçmalama, kıyafetime de karışmazsın artık," dedim sitemle. "Ayrıca geç kaldık, farkında mısın bilmiyorum ama sizin önemli bir operasyonunuz var,"

 

"Sorun bu zaten, sen böyleyken ben nasıl odaklanayım? Odak noktamı şaşırttın şu an," gözleri baştan ayağa süzmüştü beni.

 

İçim titredi ...

 

"Emir, önemli bir organizasyon sonuçta, basit olamazdık sizin yanınızda," Aslı artık bıkkın şekilde konuşuyordu.

 

"Bu şekilde de olmak zorunda değilsiniz," Selim ikimize hitaben konuşsa da gözleri Aslı'ya bakıyordu.

 

"Sen hiç karışma !" Aslı aniden Selim'e bakıp hafif yüksek sesle karşılık verdi. Selim aniden kızarıp öfkesini içine atmaya çalıştığı yüz ifadesi ile baktı. Ama bir şey söylemedi.

 

"Hadi artık gidelim, ikiniz de aşırı abarttınız," daha fazla burada ayakta dikilmek istemediğim için yürümeye başladım. Emir ufak bir şokla dönüp kalsa da ardından hemen bana yetişti.

 

"Bari bir şal falan at omzuna, bir de otururken üzerine koyacak bir şal alalım yanımıza," az öncekinin aksine sesi aşırı yavaş ve sakin çıkmıştı.

 

"O zaman bu elbiseyi giymenin ne anlamı kalır?" diye hayretle sordum.

 

"Hayır aşırı anlamlı olur, mesela benim gördüğüm güzelliği benden başkası görmemiş olur," o ikna edici ses tonu ile konuşurken ben duyduğum şeyleri sindirmeye çalışıyordum.

 

"Aşırı maço bir düşünce," diyerek sakin şekilde karşılık verdim.

 

"Sadece kıskanç bir erkek diyelim," dedi.

 

O sırada otelden çıkmış önümüze gelen arabaya doğru yaklaşmıştık. Aniden dönüp ona baktım.

 

"Neden beni kıskanıyorsun?" diye sordum. "Bunu daha önce de söyledin," kameradan Emin ile beni gördüğü zamanı anlatırken de aynı şeyi söylemişti.

 

Kıskandım... Demişti.

 

Kollarımdasın ama seni saran ben değilim... Demişti.

 

"Evet söyledim," dedi yüzünü biraz yaklaştırıp. Eli belimin yanından kapının koluna uzanmıştı. "Sebebini gecenin sonunda söylesem olur mu? Yeterince aklımı bulandırdın daha fazlasını şu an kaldıramam,"

 

"Ben ne yaptım ya?" diye sordum. Bu sırada gülmemi bastırmaya çalışıyordum. Kalbimin atışını duymamaya çalışıyordum.

 

Kafasını sağa sola gülerek salladı. "Ben de bir bilsem seni ilk gördüğüm andan itibaren bana ne yaptığı keşke..." Gözleri dudaklarıma kaydı.

 

"Emir, geç kalıyoruz," Selim'in sert sesi ile Emir başını kaldırıp baktı. Aslı çoktan arka koltuğa kurulmuştu ve Selim sinirle ayakta bizim binmemizi bekliyordu. Ne ara geldiler bilmiyorum ama Neco da arka arabada bazı adamlar ile oturuyordu ve hepsi ikimize bakıyordu.

 

"Gidelim bakalım," tekrar gözleri beni buldu. "Sabır Allah'ım sabır,"

 

Her zaman sinirle söylediği bu sözü ilk defa ızdırap dolu bir sesle söylemişti.

 

Bu gece herkes için sabır gerektiren bir gece olacağa benziyordu....

 

******

 

 

Bölüm : 09.02.2025 21:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...