
İngiltere sokaklarında ilerleyen araba geniş bol ışıklı bir caddede yol alıyordu. Arkamızda bize eşlik eden araba bir saniye bile bizi gözden kaçırmamıştı. Emir ile Selim gerginliklerinden bir şey kaybetmeden kendi aralarında konuşmaya dalmışlardı. Geniş arabada Aslı ile ben yanyana, onlar karşımızda oturmuş öndeki şoförün onları duymayacağı bir seste muhtemelen planla ilgili konuşuyorlardı. Eğilip Aslı'ya bir şey sorduğum sırada Emir'in sert bakışları ile karşılaştım. Muhtemelen eğildiğimde daha da belli olan dekoltemden rahatsız olmuştu. Nedense onunla arabaya binmeden önce yaptığımız konuşmadan dolayı gergin hissediyordum. Bana söyleyeceği şeylerin hayalini kurarken üzülme ihtimali beni yiyip bitiriyordu. Belki de güzel şeyler söyleyecekti... Her ne olursa olsun bu gece ikimiz için de dönüm noktası olacaktı.
"Aşırı sert bakıyor ikisi de," Aslı eğilip kulağıma doğru fısıltı ile konuşunca dönüp iki adama baktım. İkisi de konuşmaya dalmıştı ama Emir'in gözleri az da olsa bana kayıyor gibiydi.
"Kıyafet noktasında biraz abarttık mı sence?" diye kısık sesle sordum.
"Ne abartması ya, abartan onlar. Türk erkeği modeli olur kendileri,"
"Yine de bilmiyorum, zaten yabancı bir ortam bana. Şimdi de aşırı gergin hissetmeye başladım," ilk defa böyle bir ortama girecektim ve ciddi manada kötü hissetmeye başlamıştım. Uzun zamandır hissetmediğim bu gerginlik şu an nefes almamı etkiliyor gibi hissediyordum. Astım olmam bunu aşırı hızlandırmıştı.
"Yonca, iyi misin?" Emir bana doğru eğilmiş endişe ile yüzüme bakıyordu.
"Hı hı," başımı sallayıp karşılık verdim.
"Ama rengin attı, nefes almakta mı zorlanıyorsun?"
"Hemen bir hastaneye gidebiliriz," Selim de şimdi endişe ile bana bakıyordu.
"Yonca," Aslı da elimi tutup dikkatle yüzüme bakmıştı.
"Hayır hayır, gerek yok. Bir anda heyecanlandım, bilmediğim bir ortama gireceğim için gerildim," arabanın benim tarafımdaki camı çoktan Emir tarafından açılmıştı.
"Aslı buraya gelir misin?" Emir öne doğru bir hamle yapıp Aslı ile yer değiştirdi. Şimdi hemen yanımda oturmuş elimi kavramıştı. "İşte ben de seni az önce gördüğüm an böyle nefes almayı unuttum,"
Yüzünü bana yaklaştırıp kısık sesle konuşmuştu. "Bazı şeyler gerçekten de kalbe zarar,"
O konuşurken farkında olmadan tüm gerginliğim uçup gitmişti. Koyu gözlerine öylece bakıp kalmıştım.
"Ve şimdi sana bakıp da kaç kişinin benim gibi olacağını düşünürken sinirden elim ayağım titriyor," tuttuğu elimin üzerini yavaşça okşamıştı. Bu adam benim kalbim için kesinlikle zarardı... Yoksa neden bu kadar hızlı atsın?
"Sağol," dedim sessizce. "Gerginliğim sayende geçti ama kalp atışımı hızlandırman pek iyi olmadı," sustuktan sonra ne dediğimi düşündüm. Off!
"Bunu sen bana sürekli yapıyorsun ama," onun da sesi kısıktı.
"Farkında değilim," dedim.
"O daha kötü ya," kocaman bir gülümseme bana sunarken yüreğimde akan şelaleler hızlanıyordu.
"Daha iyi görünüyorsun Yonca," Aslı konuşunca aniden bulunduğum ortamı hatırlayıp ona baktım. "Emir etkisi demeliyiz bence buna,"
"Aslı, sen ve diğerleri," Emir elimi bırakmadan ardına yaslandı. "Neden her anı mahvedip duruyorsunuz hiç bilmiyorum,"
"Yalnız mıyız şu an arabada Emir?"
"İkiniz birbiriniz ile ilgilenip dursanıza," Emir, Selim'e bakıp sorar gibi bir ifadeyle konuştu.
"Konuşmuyoruz biz, küstüm yanımdaki adama," Aslı omuzlarını silkip geriye yaslandı.
"Ben de şu an küs olduğumuzu öğrendim," Selim özlem dolu bakışları ile Aslı 'ya bakıyordu.
"Biz bayadır küsüz Selim, şimdi mi anladın? Sana inanamıyorum," Aslı hayretle konuşurken Emir ile birbirimize bakıp gülümsedik. "Yaklaşık beş yıl falan,"
"O konuşmalarımız nereye gitti Aslı? Nasıl beş yıl ya," Selim hayretle kaşlarını kaldırıp baktı.
"Ne konuştuk Selim ya, senin bana yıllar önce söylediğin aynı şeyi yapmak ve söylemek dışında ne yaptın Selim?" Aslı sinirle sesini yükselterek konuştu.
"Aslı biraz beni anlamaya çalışsan keşke,"
"Seni anlamak için yıllarımı verdim Selim. Anlamıyorum seni ben, gerçekten anlamıyorum. En iyisi konuşmayalım seninle bundan sonra," saçlarını geriye atıp başını camdan dışarı çevirdi. "Zaten susmak dışında yaptığın bir şey yok, sana zor gelmez,"
"Hadi sen hayvansın," Emir'in Selim'e bakışı ve sözü ile aniden şaşırıp kaldım. "Onda sıkıntı yok ama Aslı sen de o kadar okumuş birisin aranızdaki şu sorunu çözemiyorsunuz... Pes!"
Aslı alayla baktı. "Ben insan cinsi dışının dilini anlamıyorum, özellikle az önce kullandığın sıfatın dilini,"
Selim sert şekilde Aslı'ya bakıp yumruğunu dizine koydu. "Bu aralar beni ne kadar şaşırttığını bilsen Aslı var ya!"
"Eee! Ne var ya?"
"O kadar önemli bir planın ortasında şu halimize bak!" Selim'in sabrı taşmak üzereydi.
"İş, plan tabi ya! Dünyayı da kurtar Selim!"
"Olur onu da yaparım, tabi sen ona da bir şey bulursun. Seni uzaylı saldırısından kurtardığıma sevinmezsin ama neden uzaylılar ile bu kadar uğraşıyorum diye kızarsın,"
İkisinin şu haline resmen gülmeye başlamıştım ve Emir de benden farksızdı.
"Selim sen Superman mısın? Uzaylılar ile niye uğraşıyorsun?" Aslı ciddi ciddi kızarak sormuştu.
"Bak ya," Selim saçlarını dağıttı. "Emir planın ortasında biz ne yapıyoruz?"
"Valla Selim bizim planlar genelde kötü sonuçlanıyor bence biz gerisin geri siktirip gidelim," Emir gülerek konuşsa da gözlerindeki kararlılık net şekilde görünüyordu. Şu an Aslı ile ikimizin kafasını dağıtmaya çalıştığı belliydi.
"Kendi adına konuş," Selim ciddi cevap vermişti.
"Tabi sen her konuda çok başarılı bir insansın halledersin," Aslı he he der gibi başını sallamıştı.
"Off! Emir de başarılı hem de çok! İlişki uzmanı hatta," Selim sinirle Emir'e bakarken konuyu ilk açan Emir olduğu için ona öfkesini göstermekten çekinmiyordu.
"Olacağım inşallah," bana bakıp çapkın sayılabilecek bir şekilde göz kırptı.
"İnsanlar en azından çabalıyor, gerçi insan ırkı için geçerli," Aslı camdan dışarı bakarken kendi kendine konuşur gibi yapsa da söylediği sözün sahibi belliydi.
Selim griye çalan gözleri ile sinirle bakıp o da cama döndü. "Katıksız bir hayvan olduğum için zor tabi,"
Derin bir sessizlik oldu...
"Kötü oldu bu," ikisi de susunca Emir'e doğru eğilip kısık sesle konuştum.
"Her zamanki halleri aslında ama artık kötü bir durum olmaya başladı açıkçası," Emir de beni tasdikleyince bugünü geçirdikten sonra onlar için bir şeyler yapmayı planlıyordum.
Kendine bile faydası olmayan ben onlara ne gibi bir katkı sunabilirim pek bilmesem de...
***
Araba lüks bir binanın önünde durunca biz de oturduğumuz yerden kalkmak için hareketlendik. Önce Selim'in sinirle indiği arabadan inmek için hamle yapınca Emir yavaşca koluma dokundu.
"Şey, çok öne eğilme belin ağrır," ona şok içinde bakmıştım. "Off, tamam be! Sadece dekolten fazla görünmesin rica ederim ve lütfen yapacağımız şu önemli işin ortasında dikkatimi dağıtma,"
"Bugün böyle giyindiğime pişman oldum, hazırlanmasaydım keşke," sinirimi bozmuştu iyice.
"Hayır, iyi ki hazırlandın böyle. Sadece bunu gören ben olsaydım keşke," ardından beni beklemeden hızla arabadan inip benim inmemi bekledi.
Dikkatli adımlar ile inip yanına geçtim, o sırada her ne kadar Selim'in üzerine atlayıp onu parçalayacak gibi baksa da Aslı da onun yanına yaklaşıp koluna girmeye hazırlanıyordu. Ne de olsa bugün bu iki beyin kavalyesi olarak burada bulunuyorduk ve görevimizi en iyi şekilde ifa etmemiz gerekiyordu. Emir'in benim için açılan koluna girip kırmızı halının dışarıdan itibaren uzandığı yola doğru yürümeye başladık. Hemen ardımızda da Aslı ile Selim aşırı sessiz şekilde geliyordu.
Kapıdaki korumalar her ne kadar normal bir organizasyonda görevli kişiler gibi dursa da Emir'in söylediğine göre içeri de dahil etraftaki tüm adamlar özel görevli tiplerdi ve gelen kişilerin tehdit olup olmadığı ile ilgileniyordu.
Emir onunla gelen adamların içeri girmesi sıkıntı olacağı için dışarda arabanın içinde kalmalarını söylemişti. Zaten herhangi bir durum olsa da içerisi aşırı kalabalıktı ve bize bir faydaları olmayacaktı. Zaten Emir de ortalığı karıştırmak dışında bir şey yapmayı düşünmüyordu bu gece. Bunu da galiba sadece söz ile yapacaktı.
Işıkların gözlerimizi aldığı alana ilerlerken içerideki kalabalığa baktım.
Abartı olduğunu düşündüğüm halim şu an pek de abartı gelmemişti çünkü içerideki kadınların hepsi aşırı göz alıcıydı. Ve çoğu da benden daha dekolteli şeyler tercih etmişti. Bu yüzden biraz da olsa rahatlamış olabilirim ama yanımda gerilen bedeni hissedince ne olduğunu anlamak için ona döndüm.
"Emir," diye kısık sesle konuşup sinirle baktığı yere döndüm.
"Kolumdasın ulan! Şu yabancı milletinin rahatlığını sikeyim ben,"
"Ne oldu Emir," diye tekrar sordum.
"Çok güzelsin! O oldu," yüzüme baktığında iltifat eder gibi değil de bu duruma kızdığını gösteren bakışları ile bana bakıyordu. "Kusura bakma, öküzlüğüm tuttu,"
"Ne zaman tutuyor senin bu öküzlüğün? Hayır bileyim de ona göre hareket edeyim," hafif alayla sordum.
"Kim sana hayran şekilde bakarsa bende o mod aktif oluyor,"
"Kıskanma modu yani,"
"Adı oysa tamam o mod," dedi gözü ile bir şey ararken.
"Mod falan ne modu," Selim öylece yanımızda dikilip hesap sorar gibi bakıyordu. Galiba Aslı tarafından tek bırakıldığı için sinirini başka yöne veriyordu.
"Sanane lan, hesap mı vereceğim ben sana?" Emir'in gergin sesi ile ben de kolundan yavaşça çıktım. Göz ucu ile bana baksa da bir şey dememişti.
"Gerginim zaten Emir, sordum öyle... Adamımız karşıda," göz ucu ile ileride kırmızı bir panonun önündeki adamı göstermişti.
Uzun boylu ve lacivert takım giyen adamın yaşı büyük duruyordu. Yanındaki genç kadın aşırı cüretkar giyinmişti ve adamın koluna dokunup duruyordu. Adam ise önündeki insanlar ile konuşup arada yanındaki kadına gülümseyerek bakıp elindeki kadehten içiyordu.
"Dean Hill," diye kısık sesle mırıldandı Emir. "Sen Aslı'nın yanına geçebilirsin, ben birazdan geleceğim," eliyle Aslı'nın olduğu köşeyi gösterince başımı sallayarak yürümeye başladım.
Ben giderken Emir yine birisine küfür edip sinirle başını sallamıştı. Aslı 'nın yanına gidince kalabalıktan uzak ama herkesin daha net görüldüğü bir yer olduğunu fark ettim. Ama biz biraz daha gizli kalıyorduk ve bu yeri Emir'in seçtiğine adım gibi emindim.
"Aşırı lüks değil mi?" Aslı elindeki kadehten bir yudum alırken bana bakıp sordu.
"Evet, filmlerde gördüğüm ortamlara benziyor," dedim. Hatta okuduğum masallar aklıma gelmişti. Tamam on sekizinci yüzyıl baloları havası yoktu ama İngiltere'de bir baloda aklıma başka ne gelebilirdi. Gece saat on ikiden önce ayakkabımı düşürüp kaçmalıydım...
"Zaten bak, film yıldızı da var," Aslı 'nın gösterdiği yere heyecanla baktım. "Sanırım bir dizide oynamıştı kadın, kim bilir kimin gizli sevgilisi olarak geldi?"
Gerçekten de kadını ben de görmüştüm ama film mi dizi mi tam hatırlamadım. "Demek ki zenginlerin bağlantısı pek de masum değil," dedim. Tam Cem ile dedikodu yapma ortamı vardı. Hemen birkaç resim çekip ona atmalıydım.
"Muhtemelen buradaki kimse masum değil," dedi bilmiş şekilde.
"Sen benim gibi şaşırmıyorsun böyle şeylere?" Aklıma Mardin gelmişti. Silah seslerini duyduğumda ben yerimden hoplarken Aslı daha soğukkanlıydı.
"Biraz ailevi durumlardan dolayı bazı şeylere şaşırmamayı öğrendim," sustu. Bu düşünce onu iğrendirmiş gibi bir ifadesi vardı. Daha fazla sorup huzursuz etmek istemedim. Ama yüzündeki düşünceli ifade onun hakkında çok az şey bildiğimi düşünmeme neden oldu.
"Aa, şu kadın," aniden modunu değiştirip konuşurken baktığı yöne baktım. "Biz üniversite son sınıftayken okulun meşhur profesörü ile adı çıkmıştı," gülerek anlattığı olayı dinlerken ben de gülmeye başladım.
Aslı bana etrafımızdaki birçok kişi ile ilgili dedikoduları anlatırken ben Emir'i izliyordum. Az önce Selim ile birlikte, Dean Hill ile görüşen bir adam ile görüşmeye başlamıştı. Henüz Dean Hill ile hiç konuşmamıştı hatta adam gözleri ile ona baktığı halde yanına bile yaklaşmamıştı. Niyeti belliydi.
Daha önce konuştukları planı uyguluyordu, Metin Alakurt'un kendi ülkesini seçip yabancıları satacağı dedikodusunu yayıyordu ve kendi ile yaptığı işte kendi gizli meselesine nasıl paravan olmak zorunda kaldığını itiraf ediyordu. Üstelik güvendiği her kimse onun da arkasında her şeyi kusursuz hallettiğine emin gibiydi ve hiç tereddüt etmiyordu. Onu tanıdığım ilk günden beri hakkında düşündüğüm en önemli şey buydu...
Emir kararlarını uygularken asla tereddüt etmiyordu. Ya her şeyi uzun uzun düşünüp hataya yer vermeyecek şekilde planlıyordu ya da sonucu ne olursa olsun pişman olmamayı öğrenmişti.
"Affedersiniz," önümde dikilip dikkatle bana bakan adamla gözümü Emir'den çekip ben de ona döndüm. Aslı da benimle bakmıştı. Balodaki insanların aksine daha spor bir görüntü çiziyordu. Açık kumral saçları dağınık şekilde alnına dökülmüş, ela gözlerine gölge yapıyordu. "İmza almak için sizi rahatsız etmiştim,"
Ne dediğini pek anlamamış şekilde adama bakıyordum.
"Birine benzettiniz galiba," Aslı benim yerime adama cevap vermişti.
"Öyle mi? Oysaki ünlü bir mankene çok benziyor, adınızı öğrenebilir miyim?" Son söylediği şeyi anlamıştım.
"Adım Yonca," diye boş bulunup Türkçe cevap verdim, tam ingilizce yeniden söyleyecektim ki adam şaşkın şekilde bakıp konuştu.
"Türk müsün?" Çok da akıcı olmayan bir Türkçe ile karşılık verince Aslı da benim gibi şaşkın şekilde baktı. "Gerçi bu kadar güzel bir kadının Türk olmasına şaşırmadım,"
"Türk müsün?" diye sordum.
"Babam Türk, annem yabancı bu arada ben Sam,"
"Memnun oldum Sam, Türkçeyi güzel konuşuyorsun," dedim.
"Biraz kırık ama," güldü Aslı. "Ben de Aslı,"
"Çok memnun oldum, haklısınız babam benim konuşmamı pek beğenmez ama küçükken ingilizce konuşmaya başladım o yüzden Türkçem pek gelişmedi," açıklamasını dinlerken komik konuşma şekline gülmemek için kendimi zor tutuyordum. "Burada mı yaşıyorsunuz yoksa başka bir şey için mi İngiltere'desiniz?"
"İş için," dedi Aslı.
"Doğru gerçi bu balo da bir nevi iş adamları toplantısı gibi bir şey, o zaman... Yalnız değilsiniz," Sam konuşurken etrafına bakınmıştı ama yakınımızda kimse yoktu. Ama eğer tam karşıya baksaydı öfke ile bakan Emir ve Selim'i görebilirdi.
Resmen adamı parçalamak ister gibi bakıyordu Emir çünkü konuşmamız gittikçe uzamıştı ve bundan rahatsız olduğu her halinden belliydi. Bu kadar önemli bir işin ortasında onu daha fazla sinirlendirmek istemediğim için harekete geçmeye karar verdim.
"Evet, beraber olduğumuz beyler hemen karşıda, istersen biz seni meşgul etmeyelim," dediğim zaman Sam, Emir'in bakışları ile karşılaştı ve düşündüğüm gibi anında yutkunmasına neden olan o ifadeyi görüp hemen bize döndü.
"O zaman ben sizi yalnız bırakayım, çok memnun oldum hem de çok..." Uzanıp elimi tutunca geri çekemedim ve Emir'in delici bakışları altında Sam'ın elimi öpmesine müsaade ettim. Aynı şekilde Aslı 'nın da elini öpüp geri çekildi. "Bu arada diğer adım Berk, umarım tekrar karşılaşırız,"
Ardından dönüp yanımızdan uzaklaştı.
"Resmen kovdun çocuğu, ne güzel konuşuyorduk. Daha babası nereli falan soracaktım," Aslı eline bir kanepe alıp yerken dudağını büzdü.
"Eğer Emir ile Selim'in bakışını görsen sen de kovardın," dedim.
"Gördüm zaten,"
"İnadına mı yaptın yoksa?"
"İnat değil ama onlar işle ilgilenip duruyorlar. Biz iki insan ile muhabbet etmeyelim mi? Tatlı çocuktu sonuçta zararı mı var bize" Aslı 'yı dinlerken ben de bir şeyler atıştırmaya başladım.
"Zararı yok ama yine de önemli bir işleri var, yok gibi davranamayız," dedim. Bugün Aslı nedense fazla umursamaz görünüyordu.
"Hep işleri var zaten, hele Selim... İş dışında bir dünya yok adama, sinirim geçmiyor Yonca hele dün gece aklıma gelen bir şey var. Düşündükçe öfkeleniyorum," konuşurken bile sesinden ne kadar sinirli olduğu belli oluyordu.
"Neyi hatırladın," diye sordum biraz yaklaşarak.
Bir süre susup Selim'e doğru baktı. Şimdi Emir de o da tekrar yanlarındaki adam ile konuşmaya başlamışlardı.
"Asansöre bindikten sonra, galiba beni odaya çıkarırken... Ona ne zamana kadar diye sordum. Ne zamana kadar bekleyeceğim seni? Kısık sesle mırıldanıp bir şeyler dedi Yonca," bana baktığında gözlerinin dolduğunu gördüm.
"Ne söyledi?" diye korkarak sordum.
"Artık bekleme, dedi " şimdi sol gözünden bir damla yaş düşmüştü. Ben de içimde kırılan bir şeyin sesini duymuştum.
"Belki yanlış duymuşsundur," dedim ama hemen başını sallayıp inkar etti.
"Duydum Yonca,"
"Peki ne değişti? Emir'in evinde ya da daha sonra hep seni sevdiğini söyledi değil mi?"
"Sevgisini inkar etmiyor Yonca, yanımda olmayı kabul etmiyor," kadehi kafasına dikip üzgün şekilde baktı bana.
"Başka bir şey vardır, ona engel olan bir durum belki," ben de anlamaya çalışıyordum.
"Artık onun engelleri benim içimde aşılmaz engeller oluşturuyor, vazgeçiyorum ondan," o kadar net şekilde söylemişti ki şaşkın şekilde dönüp baktım.
"Ne vazgeçmesi?" Söylediği şeyin ne kadar mümkün olabileceğini sorguladım. "Sevince öylece vazgeçilebiliyor mu?"
"Sevgi seni mutlu etmek yerine acı veriyorsa vazgeçersin,"
Kendimi düşündüm. Vazgeçer miydim? Emin'in sevgisi acı vermeye başlarsa ikisinden de vazgeçmek zorunda kalır mıydım?
Yoksa sevginin sıcaklığı, acının soğukluğunu görmezden gelmeme neden olur muydu? Bana doğru yaklaşan adama baktım. Gözlerinde bana hep baktığı soğuk ifadesinin yerine sıcak bir ifade vardı. Gerçi son günlerde bana hep güzel bakıyordu.
"Kimdi az önce konuştuğun adam?" Tabi sesi bakışları kadar sıcak değildi.
"Kimse değil,"
"Yonca'yı bir mankene benzetmiş, imza istedi," ben ne kadar konuyu uzatmamak istesem de Aslı buna izin vermemişti.
Emir'in burnundan gelen sert gülme sesine bağlı aldığı nefes pek de tekin değildi. Dişi ile alt dudağını ısırıp başını sallayarak bana baktı. Ne düşündüğünü anlamak imkansızdı. Elini uzatıp tutmam için öylece beklemeye başladı.
"Benimle dans eder misin?" söylediği şeyle, yükselen müziğin sesini ve etrafta dansa başlayan insanları gördüm.
Galiba balo başlıyordu... Ya da Emir'in bakışları birazdan başlıyacak bir şeyin sinyalini veriyordu...
Elini tutup beni pistin ortasına götürmesine izin verdim. Eli tıpkı bir tüyü tutar gibi nazik ve yumuşaktı. Başı ile ileride Aslı 'nın yanına doğru giden Selim'e bir işaret vermişti. Ardından beni yumuşak şekilde tutan el aniden sertçe belimden kavradı.
Kendi etrafımda refleks ile dönüp elimi omzuna koydum sertçe. Üniversite yıllarında kızları tavlamak için dans kursuna giden Cem, beni de yanında sürüklediği için birkaç numara öğrenmiştim. Ama şu an tango yapacak seviyede değildim yine de Emir'in hareketlerine uymaya çalıştım. Ayrıca onun tango biliyor olması ve daha önce bu dansı kiminle yaptığını düşünmemeye çalışarak, bizi görenlerin kenara çekilip bize alan açtıklarına odaklanmaya çalıştım.
"Manken demek," sert şekilde elimi tutup kendine biraz daha yaklaştırıp kulağıma doğru konuştu.
"Evet manken," geri attığı adıma uyarak ben de attım adımımı.
"Bu karşımdaki kadına büyük haksızlık," beni de kendisi ile az önceki hareketine kıyasla yavaşça döndürdü. "Tabi bu söylediği onun belasını si-"
Gözlerini kapatıp sözünü tamamlamadan derin bir nefes aldı. Bir kolumu baştan sona okşayıp geriye doğru adım attı.
"Anladığım kadarıyla güzel olduğumu söylüyorsun," sağ bacağımı sol bacağının yanından biraz ileriye doğru uzattım.
"Sadece güzel mi?" Aniden belimi saran eli bacağımı tutunca şok ile ona baktım, öne doğru itmişti. "Bu bacağı kimsenin öyle görmesine izin veremezdim,"
"Başka ne o zaman," omzunu biraz daha sert kavradım.
"Sen bambaşka bir şeysin Yonca," müziğin ritmi artınca bir ayağım kaymıştı ve geriye doğru düşer gibi oldum.
Ama çoktan üzerime doğru eğilip sırtımdan sıkıca sarıp yeniden kendisi ile beraber kaldırdı beni.
"Ayrıca bu dekolteyi de kimse görmesin," bakışları tutku ile öne kaymıştı.
"Maço bir adamsın," dedim gülerek.
"Evet, öyle bir adamım ayrıca kıskanç ve sahiplenici biriyim," kendi etrafımızda bir tur daha döndük.
"Beni mi sahipleniyorsun? Doğru mu anladım?" Müziğin ritmi yavaşlayınca biz de yavaşladık.
"Hep zeki bir kadın olduğunu düşündüm, şıp diye anladın," beni kendine yaklaştırıp boynuma doğru eğildi. "Ayrıca akşam seni gördüğüm andan beri sayende delirdim,"
Aniden elimi tutup beni etrafımda bir tur döndürdü. "Neden delirdin ki?" Masum şekilde sordum.
"Bu kadar güzel olman delirtti diyelim," yeniden eli ile belimi sarıp kendine çekti.
"Sadece bugün mü?" Bir kaşımı kaldırıp sordum.
Sanki etrafımdaki herkes kaybolmuştu. Zaman bile durmuş olabilirdi. Onun adımları benim adımlarını izlerken koyu gözlerine baktım. Bir karanlık geçerken o gözlerden, etrafında dönmemi sağladı. Yine sert şekilde eli belimi kendine çekti. Boşta kalan elimi sıkıca kavrayıp başını boynuma yaklaştırıp nefesi kulağıma çarparken konuştu.
"İtiraf ediyorum, ben seni galiba ilk gördüğüm andan beri ufak ufak delirdim ve sanırım şu an patladım," müzik devam etse de biz durmuştuk. " Gerçi, her zaman deli bir adamdım galiba ve Yonca bu deli adamın elini tutar mısın?"
Söylediği şey mecazi bir şeydi çünkü şu an zaten elimi tutuyordu. Kalbim atmayı durdurmuştu... Emir...
"Bana bir şey teklif ediyorsun..." Bir türlü o kelimeyi söyleyememiştim.
"Sevgilim olmanı..."
Ama o söylemişti. Hem de çok güzel bir şekilde... Nereden nereye... O karşılaşıp robot dediğim duygusuz adamın kollarında ... Sevgi ile bakan bakışları...
Ve Emin değil. Konuşan Emir... Sevgilisi olmamı isteyen Emir...
Nefes almayı unutmuştum bir an. Aniden derin bir nefes alıp gözlerimi koyu gözlerine diktim. Dudaklarımın kenarı yukarı doğru kıvrılırken engel olamadım. Bunu gören Emir de çok güzel gülümsemişti.
Sözsüz şekilde, sanki gözlerimiz ile konuşmuştuk.
"Emir," yok artık! Selim nereden çıktın ya?
"Yok arkadaş, benim bu her güzel anlarımın katili olanların tek tek katili olacağım,"
"Tövbe de," söylediği şey şaka da olsa düşüncesi bile beni korkutmuştu.
"Bakıyorum da hemen endişelendin," bir kaşını kaldırıp yüzüne yerleşen sıcak gülümseme ile konuşmuştu.
Şu an cevap vermek yerine sadece onun gibi sıcak bir gülümseme ile karşılık verdim. Herhalde onun için hep endişeleniyordum.
"Bu konuşmalarınızı sonraya bıraksanız," Selim'in ısrarla araya girmesine karşılık Emir öfkeyle ona baktı. "Şu an önemli bir işin ortasındayız ve adam seninle konuşmak istiyor," başıyla uzaktan bizi seyreden Dean Hill'i gösterdi.
"Beklese iş olmaz mı?" Emir bana bakarak konuşurken içimde atlar dört nala gidiyordu. Aslı 'nın Selim için söylediği her şeyin önüne işi koyuyor oluşunun Emir için geçerli olmadığını gördüm. Ya da beni önemsiyor ve beni işinin önüne koyuyordu.
"Emir, biz Türkiye'den bunun için gelmedik mi?"
Emir şimdi sadece bir eli ile belimi tutup diğerini cebine koymuş, gergin şekilde konuşan Selim'e bakıyordu.
"Şu an fark ediyorum ki, başka bir şey için gelmişim esas," kısa bir an bana bakıp göz kırptı. "Ama bu konuşmayı daha sonra devam ettirebiliriz. Müsaadenle," yavaşça belimi bırakıp başını sallayarak yavaşça yanımdan uzaklaşmaya başladı.
"Müsaade senin," kocaman gülümsemesini sunup önüne döndü.
İkisi giderken ben de kaçıncı kadehi içtiğini bilmediğim Aslı 'nın yanına gittim.
"Harika dans ettiniz," sesi üzgün çıkmıştı.
"Uzun zaman sonra dans ettim, açıkçası düşününce şu an utandım," gerçekten de az önce farkında değildim ama kalabalığın içinde dans etmiştim. Nedense Emir'den başka bir şey düşünmemiştim. "Şey," söyleyeceğim şeyleri düşünürken durakladım.
"Ne?" Aslı merakla bakıp sordu.
"Galiba Emir bana, çıkma teklifi etti az önce," hızla ağzımdan çıktı kelimeler. Ben Aslı'nın şaşkınca gözlerini aralayıp bakmasını beklerken gayet sakin şekilde bakıp hafif gülmesi sinirimi bozmuştu. "Dediğimi duydun mu?" Belki sarhoştu.
"Gayet net duydum,"
"Şaşırmadın mı?"
"Neden şaşırayım Yonca? Geç bile kaldı Emir, uzun zamandır seni sevdiğinin farkındayım zaten. Sadece Emir bunu kendine geç kabul ettirdi," ardından sıkıca sarılıp başını omzuma yasladı. "Tebrik ederim canım, onun bu durumuna aşk ile de ona çok iyi geleceksin,"
"Ama henüz bir cevap vermedim yani tebrik etmek için erken," geri çekilip yüzüne baktım.
"Sen cevap vermesen ne olur sanki, bakışların çok şey anlatıyor ve bakışların aşırı aşık bakıyor," hafif kızarmış yanakları ve iri mavi gözleri yüzümde geziyordu.
"O kadar da değil ya," şu an utançtan kızardığıma emindim.
"Tam da o kadar, hatta daha fazla," elini omzuma koyup şefkatle okşadı. "Yonca, bundan rahatsız olma. Sen ve Emir birbirine aşırı uygun iki ruh gibisiniz. Ama tek sıkıntı Emir'in ruhu kayıp, onun ruhunu bulması için senin aşkın lazım ona..."
"Peki Emin," diye sordum. Söylediği şeyler beni korkutuyordu.
"Ne olmuş Emin'e," şu an kesin sarhoştu yoksa sorduğum sorunun altında yatan şeyi hemen anlardı.
"Aslı eğer uyanırsa ve bu durumu öğrenirse ne tepki verir? Resmen biz Emir ile arkasından iş çeviriyor gibi görüneceğiz," psikolog olan oydu ve ben bazı şeyleri ondan daha çok düşünüyordum.
"Aslında bu Emin'in korkuları arasındaki şey zaten," mavi gözlerini bana çevirmişti. "Seni şimdiye kadar Emir'den gizlemesinin nedeni ondan kıskanması zaten,"
"Tam olarak anlamadım," dedim.
"Şöyle düşün Yonca, aynı bedeni paylaşan iki kişinin aynı kadına aşık olması ne kadar zor? Emin bunun farkında ve bunu sürekli bana söyleyip duruyordu. Ama haklısın, bunu hemen öğrenmemeli çünkü öfkelenmesi demek, kestiremeyeceğimiz şeylerin olması demek," sesi düşünceliydi.
"Bence hiç öğrenmemeli,"
"Bu pek mümkün değil," dedi umursamazca.
"Neden değil?" Bu kadar kendinden emin konuşması sinirimi bozmuştu.
"Yonca, siz az önce Emir ile gayet ateşli bir dans yaparken bence çoktan birçok magazin sayfasına resim verdiniz," başıyla ilerideki kadınları gösterdi. Gülerek kendi aralarında tuttukları telefona bakıp bir şeyler yapıyorlardı.
"Ama resmimizi izinsiz çekemezler, alıp silelim," dedim öfkeyle.
"Çok geç canım bu kadınlar magazinci, işleri bu. Buradaki her iş adamının resimlerini çekip hızla dünya ile paylaşırlar. Emir ile seni tanımasalar bile bu kadar harika görünen bir çiftin kim olduğunu merak edip her yere resminizi yaymışlardır. Yani şu an Türkiye'de Güneydoğu'lu meşhur iş adamı Emir Bayar'ın gizemli sevgilisi başlığı atılmış olabilir," benim üzgün suratıma ters şekilde gülüyordu.
"Desene sabah olduğunda ailem her şeyi öğrenecek," derin bir iç çekip olacakları düşündüm. Resmen ailemden uzakta bir şeyler çeviriyor gibi görünecektim. Bittim...
"Proje kapsamında bir etkinliğe katıldığını falan anlatırsın," Aslı bile konuşurken söylediğine inanmamış gibiydi.
"Ya tabi kesin inanırlar, sen benim annemi tanımıyorsun," bazen ben bile annemi tanıyamazken, olacakları kestirme çok güçtü.
"Neyse ya takma kafana, hallolur," canı sıkkındı Aslı 'nın. O yüzden o bu haldeyken daha fazla benim sorunum ile ilgilenmesini istemiyordum.
Bu durumu Emir ile konuşup daha sonra hallederdim. Yani inşallah...
"Güzel bayanlar," ikimiz de Neco 'nun sesi ile arkamıza döndük. Resmen bir koruma edası ile ellerini kollarına dolamış öylece duruyordu, hatta aşırı gergin şekilde.
"Neler oluyor Neco?" diye sordum.
Neco aşırı havalı bir şekilde tek kaşını kaldırıp etrafı kolaçan edip bana baktı.
"Emir abi yanınıza gelmemi istedi yenge,"
Neco'nun söylediği şey ile öylece bakakalmıştım. Aslı ise gülmesini tutmadan bana bakıyordu.
"Neco, sen ne dedin?" diye şaşkınca sordum.
"Emir abi yanınıza gelmemi istedi dedim," diye açıklama yapıp yeniden etrafa bakınmaya başladı.
"Ondan önce bir şey dedin Neco," dedim kaşlarımı çatarak. "Bana Yonca diyebilirsin, neden yenge dedin?" Kendimi garip hissetmiştim. İlk defa birisi bana yenge demişti.
"Böylesi daha uygun yenge," hala çatık kaşları ile etrafı tararken bana cevap veriyordu.
Neco ile daha önce de konuştuğumuzda, onun için saygı ve üstünlük göstergesi olan şeylerde istisna yapmıyordu. O yüzden bana öyle hitap etme desem de Emir'e olan saygısından dolayı ve az önceki halimizi gördüyse farklı davranmayacağını bildiğim için pes ettim.
Ama biz henüz sevgili değildik yani ben cevap vermedim. Ama şimdiden herkes biz birlikteymişiz gibi davranıyordu. Gerçi biz Emir'le bir süredir birlikte gibi davranıp hareket ediyorduk sanki. Sanırım Emir'in çevresindeki insanların böyle düşünmesi tesadüf değildi. Bu düşünce midemde bir kramp hissetmeme neden olmuştu.
"Bir hareketlilik var," Aslı 'nın sesi ile içine düştüğüm düşüncelerden sıyrıldım.
Etrafa baktığımda içeriye giren siyah takım elbiseli korumaya benzeyen adamlara baktım. Kulaklarından gelen sesler vardı, ellerini kulaklarına götürüp bir şeye dokunarak konuşuyorlardı. Gözlerim Emir'i aradı. Hala Dean Hill ile konuşuyordu. Elinde tuttuğu telefonu adama gösterip bir şeyler anlatıyordu. Her ne anlatıyorsa adamın yüzünde artan gerginlik ifadesi pek de iyi şeyler olmadığını gösteriyordu. Ardından Selim ile konuşan siyahi bir adam hızla Dean Hill'in yanına gelip kulağına doğru eğildi. Her ne söyledi ise adam hızla dönüp baktı. Ardından hızla bazı talimatlar verip adamın seri hareketler ile yanından uzaklaşmasına neden oldu.
Balo devam ediyordu ama etrafta kol gezen bir gerginlik vardı. Kimileri farkındaydı kimileri de farkında olduğu halde umursamadan eğlenmeye devam ediyordu.
Selim bize doğru gelirken benim gözüm Emir'e kaymıştı ama o yerinden kımıldamamış Dean Hill ile konuşmaya devam ediyordu. İkisi de birbirine sert şekilde bakıyordu. Aniden içime bir korku düşmüştü. Her ne plan yapmışlarsa ya kendilerine zarar verecek bir şeyse... Ama Emir sert baksa da kendinden emin olan duruşundan taviz vermiyordu.
"Her şey yolunda mı?" Selim yanımıza gelince ilk sorduğum şey bu olmuştu. Aslı da az önceki haline kıyasla daha ciddi duruyordu.
"Şimdilik bir sıkıntı yok ama Türkiye'den haber gelene kadar tetikte olsak iyi olur, ayrıca Emir sizin otele gitmenizi istiyor," dedikten sonra Neco'ya baktı.
"Hemen," Neco talimatı almış gibi başını sallayıp bir adım önümüze gelmişti.
"Biz de sizinle dönsek," diye sordum. Nedense içimde bir sıkıntı vardı.
"Yonca en iyisi şimdi gitmeniz," Selim kelimeleri itiraz kabul etmez net şekilde söylüyordu.
Ama benim içimde artan bir korku vardı ve buna engel olamıyordum. "Ya işler istediğiniz gibi gitmezse,"
"Emir o yüzden gitmenizi istiyor," Selim nedense olacak olumsuz şeylerin bize zarar vermesini engellemeye çalışıyordu.
"Peki ya siz?" Aslı endişeli gözler ile Selim'e bakıyordu. Her ne kadar şu an ona kızgın olsa da endişe duyuyordu. Selim onun gözlerindeki bu bakışı yakalamıştı. Hoşuna gittiği belliydi ama yüzünü ifadesiz tutmaya çalışıyordu.
"Biz hallederiz ama bir şey olmayacak, her şey bizim kontrolümüz altında," Selim konuşurken Emir uzaktan gergin şekilde bakıyordu. Hala gitmemiş oluşumuz canını sıkıyor gibiydi.
Yüzündeki ifade sertti ve kaşları aşırı çatılmıştı. Hatta eli alnına gidip de sıkar gibi yaptığı an korktuğum şeyin olmak üzere olduğunu düşündüm.
Emin uyanmaya çalışıyordu...
"Hadi gidelim artık," koruma edası ile bize yol gösteren Neco'ya bakıp yeniden Emir'e baktım.
Dean Hill ona alayla bakarken yüzünde zorunlu bir gülümseme vardı. Acı çektiğini gizlemeye çalışıyordu. Onun bu bakışını görmüştüm... Uzun zaman önce henüz onunla çalışmaya başlamadan önceydi. Yetimhane ziyareti...
Aynı bakışları görmüştüm. Şu an o gün kadar belli etmese de boynunun kenarındaki damarlar belirginleşmişti.
Aslı önden yürümeye başlarken beni de beraberinde götürmeye çalışıyordu ama ben arkamı dönüp duruyordum.
Ya şimdi Emin uyanırsa! Emir böylesi bir günde ve bu kadar plan yapmışken her şey mahvolurdu.
"Araba kapıda," Selim konuşurken aynı zamanda telefonuna gelen mesaja bakıyordu. Dudaklarının kenarı yukarı doğru kıvrılırken beklediği haber gelmiş gibiydi.
Ardından bize son kez bakıp yanımızdan ayrıldı. Aslı benden önde yürüyordu ama ben hala Emir'e bakıp duruyordum.
Tam kapıdan çıkacakken son kez Emir'e dönüp baktım. Dean Hill'e bir şey söyleyip hızla yanından uzaklaşmaya başladı. Eli başına gitmişti. Yüzü kızarmaya başlamıştı.
Acı çekiyordu... Emin uyanıyordu...
Kalbim hızlanırken, çıkmaktan vazgeçip hızla arkamı döndüm. Aslı'nın seslenmesine dönüp bakmamıştım. Neco da gitmemem için durdurmaya çalışmıştı ama ben yine de bazı kişilerin bakışlarına rağmen hızla yürümeye başladım. Ayağımdaki topuklu ayakkabıya lanet ediyordum.
Emir uzun bir koridorun başından sağa dönüp gözden kaybolmuştu. Döndüğü yere doğru koşar adım gidip etrafıma bakındım ama kimse yoktu. Koridorun sonuna doğru ışık azalıyordu ve birkaç oda vardı.
"Yardımcı olabilir miyim?" Yabancı bir garsonun sesi ile dönüp baktım. Adam telaşlı halime bakıp endişelenmiş olabilirdi. Şu an için ona meseleyi anlatacak kadar İngilizceye sahip değildim ayrıca anlatmasam daha iyi olurdu.
"Hayır, teşekkür ederim," dedikten sonra koridorun içinde ilerledim. Adam da umursamadan yoluna devam etmişti.
"Emir," diye çok bağırmadan seslenip kapıların ardından bir ses bekledim ama gelmedi.
Önüme gelen ilk kapıyı açıp içeri bakınca, Aslı 'nın gösterdiği okullarındaki hoca ile karşılaştım. Yanındaki adam ile aşırı samimi şekilde sarılmıştı. "Özür dilerim," dedikten sonra kapıyı kapatıp yoluma devam ettim. Açıkçası şuan ki endişeli halim bu dedikoduyu umursamaya müsait değildi.
Sağdaki bir kapıyı daha açacakken koridorun sonundaki kapıdan bir ses geldi. Sanki birisi yumruğunu duvara vurmuş gibi ... Emir...
Hızla ilerleyip kapıyı açtım. İçeriye bakınca kimseyi görmemiştim.
"Emir," diye seslenip bekledim.
"Yonca," duyduğum sesin içindeki acı ile kalbim yerinden çıkacak gibi olmuştu. Etrafıma bakınca büyük dolabın arkasından uzanan siyah ayakkabısını gördüm.
Hızla ilerleyip baktığımda önümdeki manzara ile şok oldum. Emir yere çöküp başını duvara koymuş, yumruk yaptığı elleri uzattığı bacağının üzerindeydi. Onu ilk defa böyle görüyordum. İlk defa böylesi acı çeken yüzü ile karşılaşmıştım. Boynunun kenarındaki damarlar çıkmıştı ve dudaklarını ısırmış şekilde bana bakıyordu. Anında yere, yanına çöktüm.
"Emir," yumruk yaptığı ellerini tutup yüzüne doğru eğildim. "Emir, bana bak! Sakinleşmen lazım,"
"Yonca," sesi zor çıkıyordu. "Gelmek istiyor,"
"Gidelim mi Emir? Hemen Neco'ya haber vereyim," ayağa kalkmaya çalıştım ama bileğimi tutup izin vermedi.
"Gidemem, adam benden şüphelendi tekrar yanına dönmem lazım," durup derin bir nefes aldı. "Haber gelmek üzere, o zamana kadar gidemem," susup tekrar dudaklarını dişlerini arasına aldı.
"Ne yapabilirim?" diye endişe ile sordum.
''İyiyim dedim uzak dur benden!'' demişti daha önce. Yetimhanede... Öyle sert karşılık vermişti ki korkmuştum ondan.
"Yanımda kal," diye konuştu dişlerinin arasından. Bu defa elimi tutan oydu.
Sımsıkı tutuyordu elimi...
"Hep böyle acıyor mu canın?" Ne ara ağlamaya başladım bilmiyorum ama çatlak çıkan sesim ve yanağımdan akan yaşlar ile sordum.
"Uyurken geldiğinde hissetmiyorum ama böyle zorla gelmeye çalışınca ölüyorum," başını aniden duvara vurunca küçük bir çığlık attım.
"Emir! Yapma," ama dediğimi duymamıştı bile. Muhtemelen şu an kafasının içinde yaşadığı acı, fiziksel acıyı hissettirmiyordu.
"Yonca, dayanamıyorum," sesi de dayanamadığı belli ediyordu.
Ben de dayanamıyordum, ilk defa onu böyle çaresiz ve acı çeker şekilde görüyordum. Başını tekrar vurmaya yeltendi ama bu defa refleks ile elimi başının arkasına koyup duvara vurmasını engelledim. Öyle hızlı çarptı ki canım çok yanmıştı ama şu an kendimden çok onu düşünüyordum.
" Gitmeme izin verme," sesi yalvarır gibi çıkmıştı. Şu an ne yapacağımı bilmiyordum. Selim muhtemelen Emir'in yokluğunda işi halletmeye çalışıyordu. Yoksa çoktan onu aramaya başlardı.
"Yonca, lütfen yardım et," elimi biraz daha sıktı. Ağlamam daha da artmıştı. "Gitmeme i-izin verme güzelim," onun da sol gözünden bir damla yaş gelince benim için son nokta olmuştu.
Düşünmedim... Aklını dağıtacağım tek bir şey aklıma gelmişti. Ya da şu an ikimiz de böyle acı çekerken tek bir şey yapabilirdim...
Yangını daha da harlamak... Beraber yanarsak belki durulurdu ruhu....
Dudaklarına kapandığım an kalbim atmayı bıraktı. Son sürat akan şelaleler durup gerisin geri gitmeye başladı. Sanki çöllere sağanak yağmur yağmaya başlamıştı. Dünya dönmeyi bırakmıştı...
Ellerimi sıkıca tutan elleri gevşemişti. Şu an öyle bir haldeydim ki gözlerimi açmaya cesaret edemiyordum. Hareket etme kabiliyetimi kaybetmiş gibiydim. Öylece dudaklarına yapışmış şekilde duruyordum. Elleri daha da gevşedi. Onun huş ağacı kokusu burnuma dolarken ben de yavaş yavaş gevşiyordum.
Kaç saniye ya da dakika öyle kaldık bilmiyorum ama bana asırlar gibi gelmişti.
Yavaş yavaş zihnim kendine gelince kendimi geri çekmeye başladım. Bu sırada da gözlerimi açıp ne ile karşılaşacağımı bilmediğim adama baktım.
Gözleri... Öyle koyu bakıyordu ki kara delik gibi içine çekip yok ediyordu. Az önce belirginleşen damarları gitmiş ve yüzü daha sakin bir hal almıştı.
Onun Emin olmasından korkarak bakıyordum ama değildi. Onun Emir olduğuna emindim. Sadece o bu şekilde bakabilirdi çünkü. Bir tek onun gözleri böyle girdaptı...
Ne yapacağımı ve söyleyeceğimi bilemez halde ona bakarken aniden hafif şekilde ensemi kavrayan elleri ile kalakaldım. Beni kendine çektiğinde onun içinde patlayan volkanı hissetmiştim.
Dudaklarımda hissettiğimiz bu volkan ikimiz için yeni bir başlangıcın habercisiydi. Artık aramızdaki duvarlar yıkılırken sınırlar dağılmıştı.
Emir'in iradesi buraya kadardı ve ben iyi ki onun kalması için bu yöntemi seçmiştim.
Hayatımın en güzel düşüşünü şu an bu adamın kollarında yaşıyordum...
*****
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.12k Okunma |
65 Oy |
0 Takip |
31 Bölümlü Kitap |