20. Bölüm

BÖLÜM 19 İRADE SAVAŞI

Sitare Yazar
yzrsitare

 

"Var mı daha ağır yük zamanı çekmek kadar. Yaşama sebebimsin, su kadar, ekmek kadar. Ayrılığın özlemin her şeyin bir hazzı var. Seni anlamak da güzel, seni beklemek kadar." demiş Ömer Hayyam.

 

Onu beklemişim hep bilmeden. Kavuran çölde aradığım şeymiş onun dudakları. Tüm boşluklar bir bir kapanmış gibi aniden. Eksik parçalar sadece onun dudaklarıymış sanki. Öyle bir his...

 

Emir usulca geri çekilip koyu gözlerini gözlerime yöneltti. Yanan bir volkan vardı gözlerinde. Beni de beraberinde yakan bir volkan...

 

"Emir," sesimi ben bile zor duymuştum. Ama o ben söyler söylemez hafif şekilde gülümsedi.

 

"Ne güzel sağladın, burada kalmamı," bir parmağı usulca dudağımın kenarını okşuyordu. "Neden şimdiye kadar bunu denemedik ki?"

 

"Sen her gittiğinde yanında değildim," sesim hala kısıktı.

 

"Evet değildin, ayıp etmişsin," yalandan kızgınlığı ile kısılmıştı gözleri. "Biliyordum böyle büyük bir yangın olacağını,"

 

"Anlamadım,"

 

"Yıldönümü gecesinde, aptal sarhoş halinle suya atladığın zaman," bana söylediği şeyle kaşımı çattım ama bir şey söylemedim. "Boğulmandan korktuğumda dudaklarına nefes üflemek için dokunduğum an, dudaklarının böyle büyük bir yangın yeri olacağını..."

 

"İlk öpücüğüm," hatırladığım an ile kısık şekilde mırıldandım ama beni duymuştu.

 

"Ne!" Yanağımı okşayan parmakları koluma inince gözleri şaşkınlık ama mutluluk ile büyüdü.

 

"Yok bir şey," ayağa kalkmaya çalıştım ama başarısız olunca iyice açılmış bacağım daha da açıkta kaldı. Gözleri bir an aşağı kaymıştı ama çabuk topladı kendini.

 

"Duydum, itiraf et," neşeli yüzü sesine de yansımıştı.

 

"Emir! Neyi itiraf edeceğim ya!" Bu defa yerden destek alıp ayağa kalkmayı başardım. O da benimle beraber kalkmıştı.

 

"Seni ilk öpen ben miyim?" Yüzünü biraz yaklaştırıp sıcak nefesini boynuma üflemişti.

 

Şimdi yalan söylesem nasıl tepki verirdi? Ayrıca şu durumda neden böyle bir konuyu konuşuyorduk?

 

"Sanane,"

 

"O ne demek?"

 

"Sa-na-ne!" Bastırarak söyledim.

 

"Senin o küçük ağzın ne dediğini bilmiyor," eli belimi sarmıştı. "Ya da kiminle konuştuğunun farkında değil,"

 

"Allah Allah, kimle konuşuyormuş?"

 

Aşırı sıcak hava ya!

 

"Kim olduğumu hatırlamak için birkaç dakika öncesini düşün bence," baş parmağı dudağımın kenarına ulaştı ve az önce yayıldığını düşündüğüm rujumu temizledi.

 

Şu an ne yapacağımı bilmiyordum. Bana öyle bakıyordu ki ne söyleyeceğimi de bilmiyordum.

 

"Gerçi ilk hamleyi yapanın sen olduğunu düşünürsek zaten cevap belli... Dans ederken sorduğum sorunun cevabını aldım ben,"

 

"Ben bir cevap verdiğimi hatırlamıyorum, sadece tıbbi açıdan bir müdahalede bulundum,"

 

Küçük bir kahkaha ile karşılık verince yüzündeki o eşsiz gülüşe takıldı gözlerim.

 

"İnşallah tüm doktorlar acil durumda bu şekilde müdahalede bulunmuyorlardır çünkü hastayı kurtarmayı değil öldürmeyi kesin başarırlar,"

 

"Sen de işe yaradı ama," dedim pek beceremediğim bir göz kırpma yaparak.

 

"O an beynimin çalışması durmuş olabilir, işe yaraması tesadüf değil. Ayrıca henüz baş ağrım geçmedi bence devam etmelisin," aniden yüzüme doğru eğildi ama başımı geriye çekip ondan kaçtım.

 

"Çok fırsatçısın Emir Bayar!"

 

"Fırsatları kaçırmam!"

 

Tekrar bana doğru adım attı ama çalan telefon ile duraksadı.

 

"Selim olduğuna eminim," dedim.

 

"Sensör taktı kesin bana, yoksa seninle tüm özel anlarımı nasıl bilir anlamıyorum," dedi telefona bakarken. Haklıydı...

 

"Söyle Selim," gözleri üzerimdeydi hatta bakışı dekolteme kayınca kaşlarını çatıp sinirle baktı. "Ben onun da onun maşasının da hatta yedi ceddini si-" sinirle gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. "Tamam geliyorum, bir gün de denk getirme zaten... Boşver Selim boşver..."

 

Selim onun ne söylemek istediğini anlamasa da ben net olarak anlamıştım. Güzel anların katili Selim ...

 

"Hadi gidelim, henüz işimiz bitmedi," elime uzanıp telefonu cebine koydu.

 

"Planda sıkıntı var mı Emir? Her şey yolunda mı?"

 

"Şimdilik yok, Türkiye'den haber gelir birazdan ama adam beni görse iyi olacak," yürümeye başladı ama kapıdan çıkacakken durup bana baktı.

 

Boştaki eli aniden saçlarıma uzandı ben daha ne olduğunu anlamadan saçlarımı tutan aradaki gümüş tokayı çekmişti. Saçlarım omuzlarıma döküldüğünde derin bir nefes alıp önce baktı ardından bazı tutamları iyice dağıttı.

 

"Emir ne yapıyorsun?" Sinirle sordum. Ama bana cevap vermeden elimi tutup beraberinde götürmeye başladı. "Emir! "

 

"Şş! " Başka bir şey söylemeden ara koridora çıktık. Yanımızdan geçen kadınla adama bakınca odada gördüğüm kadını tanıdım. Ufak bir kıkırdama yapınca Emir bir kaşını kaldırıp baktı.

 

"Aslı ile dedikodu yapmanı yasaklıyorum,"

 

"Ama çok zevkli," başını sallayıp karşılık verdi. Ama yüzü gülüyordu.

 

Balo salonuna girdiğim an konuk sayısında ciddi bir azalma olduğunu gördüm. Korumaya benzeyen adam sayısı ise artmıştı. Hepsi ise tetikte duruyordu. Emir elimi bırakmadan Dean Hill denen adama yaklaşmaya başladı. Adam da bizi görünce kaşlarını kaldırıp baktı. Önce ellerimize bakmıştı ardından da benim yüzümü inceledi. Emir'in gerildiğini elimi tutuşunun sertleşmesinden anlamıştım.

 

"Kayboldunuz Emir Bey, ben de bir durum oldu zannettim. Malum az önce bir bomba attınız ortaya," adamın konuşma şeklinden pek bir şey anlamıyordum. Sanki bozuk bir ingilizce ile konuşuyor gibiydi.

 

"Sevgilim ile birkaç güzel dakika geçirmek istedim," Emir aşırı havalı ses tonu ile karışık verince bir an duraksadım.

 

Sevgilim mi dedi?

 

"Haklısınız ama benim böylesi bir sevgilim olsaydı birkaç dakika yetmezdi," adamın bakışları beni bulunca Emir sertçe önüme geçti.

 

"Muhtemelen ben senin o birkaç dakikanı , hayata gözlerini yumduğun dakikalara çevirirdim!"

 

"Sakin ol Emir Bayar. Neden Türk erkekleri bu kadar öfkeli hiç anlamıyorum,"

 

"O zaman sen de karşında bir Türk erkeği olduğunu bilerek konuş," aralarında geçen hararetli konuşmaları pek yakalayamamıştım ama Emir'in gerginliği pek de iyi geçmediğini gösteriyordu.

 

"Emir," Selim yanımıza gelmişti. Önce az önceki yokluğumuzu sorgular gibi ikimize baktı ama arkasından kendini çabuk topladı. " Bunu görmek istersiniz diye düşündüm," Türkçe konuşmuştu.

 

"Ver," Emir, Selim'in elindeki tableti alıp baktı. Ben de kolunun kenarından kafamı uzatıp baktım. Bir an gözü bana doğru döndü ama bir şey demedi.

 

Ekranda bir polis baskını vardı ve Metin Alakurt kelepçeli şekilde götürülüyordu. Ardından tableti Dean Hill'e çevirdi Emir.

 

"Alakurt sayende tutuklandı, Türk istihbaratına verdiğin bilgi çok değerliydi," diyerek ekranı izleyen adama baktı.

 

"Ben ciddi bir müttefikimi kaybettim peki benim bundan çıkarım ne olacak?" Adam tableti tekrar uzatırken bir şeyler sordu.

 

"En azından kendi istihbaratın henüz seni bilmiyor bence bu senin için hepsinden önemli," Emir'in kaşları çatıktı.

 

"Başka bir şey var Emir Bayar, eli kolu her yere uzanan birisi var arkanda. Yoksa benimle ilgili bilgileri bu kadar kolay bulamazdın," Adamın sorgulayıcı sesi karşısında Emir'in yüzündeki alay ifadesi arttı.

 

"Senin arkanda olanların benim arkamda olmadığını nereden biliyorsun?"

 

"Senin arkandaki her kimse benim arkamdakinden daha güçlü,"

 

"Arkamda kimse yok!" Emir sert şekilde konuştu.

 

"Tek başına ordusun demek, daha güzel, sınırların imparatorusun. Kuş uçsa , size sorar," her ne dediyse Emir'in bedeni biraz daha kasıldı.

 

" O sınırları koruyan evlatlar var, sen endişelenme... Ayrıca kuşlar uçarken izin isteyecekse o kanatlar neden var?"

 

Ardından cevap beklemeden elimi sıkıca kavrayıp yürümeye başladı. Selim de arkamıza düşmüştü.

 

"Tekrar görüşeceğiz Emir Bayar!" Söylediği kulağıma ulaşınca Emir'e baktım. Alayla dudağının bir kenarı yukarı kıvrılmıştı.

 

"Ne konuştunuz bu kadar? Bir çevirmene ihtiyacım var," dedim biraz yaklaşıp.

 

"Metin Alakurt'un ecdadını si-" boğazını temizledi. "Yani üzerimdeki lekeyi sahibine ilettim," kapıdan çıkarken önümüzdeki büyük siyah aracı gördüm. Aslı içerdeydi, Neco da kapıda bodyguard edası ile duruyordu.

 

"Nereye gittin koşarak?" Kapı açılır açılmaz bağırdı Aslı.

 

"Saat on iki olmak üzereydi, ayakkabımı düşürüp kaçmalıydım," dedim gülerek.

 

Söylediğim şeyi bir süre algılayamadı. Ardından anladığını belli edercesine püh der gibi baktı.

 

"Düştü mü peki ayakkabı?" Ayağımdaki topuklulara baktı, ikisi de yerindeydi. O sırada hepimiz arabanın içine yerleştirmiştik.

 

"Düşürdü ama ben hemen yerine koydum, yani kapı kapı gezip prensesimi aramaya gerek kalmadı," Emir'in bir eli belimin arkasındaydı. Sözleri ile ona bakıp cilveli olduğunu düşündüğüm bir bakış attım.

 

Neden?.. Niye cilve yapmak istedim ben?

 

"Yaa, ne kadar romantik!" Aslı ellerini çırparak bizi izliyordu. "Siz şimdi sevgili misiniz?"

 

"Evet!"

 

"Hayır!"

 

Aynı anda konuşup ben hayır, Emir evet demişti. Bu sırada da araba hareket etmeye başlamıştı.

 

"Anlamadım," Aslı 'nın bakışları ikimiz arasında gidip geliyordu.

 

"Halka soracaklar, referandum sonucuna göre sevgili olmaya karar verecekler," Selim'in müthiş esprisine gözlerimi devirerek karşılık verdim. Planın başarılı olması onu da rahatlatmıştı.

 

"Ne güzel, en azından referandum yapmak isteyecekleri bir ilişkileri var," Aslı konuşurken derin bir iç çekip ardına yaslandı. Ona şok içinde bakıyorduk Emir ile. Selim de şaşkın şekilde bakmıştı Aslı'ya. "Biz sorsak halka, ikimize uzaklaştırma kararı çıkar!''

 

"Anlamadım Aslı, biz derken kimi kast ettin?" Selim, Aslı 'nın ikisi hakkında konuştuğunu biliyordu ama yine de şaşkın şekilde sordu.

 

"Ebemi!"

 

Vay be! Aslı'dan duyduğum en orijinal argo laf ... Ben dahil herkesin gözleri kocaman açılmış Aslı 'ya bakıyorduk.

 

"Yine sarhoş olmuşsun," Selim dişlerinin arasından konuştu. Ama Aslı yüzünü camdan tarafa çevirip ona cevap vermedi.

 

"Neyse kızlar," Emir muhabbetin gidişatından pek memnun olmamıştı. "Selim, birazdan olayın tüm etkisi ülkeye yayılır. Muhtemelen sınırdaki sıkılık artar, eğer benim bilmediğim ve babamın bildiği bir şey dönüyorsa bana ulaşmaya çalışır. Sen hallet..." Emir cümlesinin sonuna doğru başını koltuğa yaslayıp gözünü kapattı. Başı gerçekten de hala ağrıyor gibiydi.

 

"İyi misin?" diye sordum.

 

"Kafam hala çatlıyor, ilk defa Emin'i böyle baskıladım. Beni zorlamaya devam ediyor,"

 

"Bunu nasıl başardın?" Aslı yüzünü şaşkın şekilde Emir'e çevirdi.

 

Emir bana bakıp göz kırptı. Umarım nasıl olduğunu söylemezsin Emir! "Yonca sayesinde," Aslı şimdi şaşkın şekilde bana bakıyordu. "Dikkatimi başka yöne doğru yöneltti,"

 

"Vay be! Harikasın Yonca, ben bunu başaramadım hiç..." Aslı 'nın düşünceli hali ve bunu benim gibi başarma ihtimalini düşününce aniden gerildim.

 

"Olmasın zaten!" Sesimi yükselterek konuşunca herkes bana baktı. Selim ve Aslı garip şekilde bakarken Emir sırıtarak bakıyordu. "Gülme," dedim yüzümü yaklaştırıp.

 

"Kıskandın mı?" Göz kırpıp güldü. "Hem de kendi düşüncenden," resmen konuşması ile yüzüm kızarmıştı.

 

"Ne konuşuyorsunuz siz ya?" Aslı sinirle çemkirdi.

 

"Dünya kupasını tartışıyoruz," Emir'in esprisi kesinlikle Selim'inkinden güzeldi. Ya da benim sevdiğim olduğu için daha komik geliyordu.

 

Sevdiğim...

 

"Arjantin alır kupayı," Selim net şekilde ardına yaslanırken konuştu.

 

"Alır ya," Emir de tasdik etti.

 

"Messi sonuçta," dedi Selim.

 

"Messi adam ya," diye karşılık verdi Emir.

 

"Offf!" Aslı sinirli şekilde bağırdı. "Ne diyorsunuz siz ya!.. Bu arada Emir bu gece uyumamaya çalış, Emin'i baskılaman güzel ama şu durumda sen uyuduğun an uyanır. Tetikte yani bir nevi,"

 

"Anladım, uyumam... Gerçi yanımda birisi olmazsa uyurum ama Selim nöbet tutar başımda," Emir'in sona doğru sesi üzgün çıkmıştı. Ya da öyle çıkarmak için uğraşmıştı. Numaracı...

 

"Olur, sabaha kadar maç izleriz," Selim umursamazca omzunu sallayıp ardına yaslandı.

 

"Hatırladım ya senin Neco ile işin var," Emir aniden telaşlandı. Niyetin belli Emir...

 

"Ne işim var?" Selim düşünceli şekilde sordu.

 

"İşin var, konuştuk ya az önce," Emir az önce kaş göz mü yapmıştı?..

 

"Yaa! Doğru işimiz var," Selim de Emir'in oyununa ayak uydurmaya karar verdi galiba.

 

Harika!..

 

"Ne işi bu?" Aslı umursamazca sordu ama ifadesi pek de öyle söylemiyordu.

 

"Plan hakkında bir şeyler halletmemiz lazım," dedi Selim.

 

"Arada dünyayı da kurtar," dedi Aslı.

 

"Eee ben sabaha kadar yalnız kalırsam uyurum, keşke birisi yanımda olsa," dedi Emir. Dudaklarını mı büzdü o?..

 

"Senin o kafandaki düşüncelerden seni kurtarsam yeter," dedi Selim derin bir nefes alıp.

 

"Sen benim düşüncelerime kurban ol," dedi Aslı.

 

"Film izleyecek birisi olsa güzel olurdu," diye söylendi Emir.

 

"Yeter! Sussun herkes," diye bağırdım. "Sen," parmağım ile Aslı 'yı gösterdim. "Hemen gidip acı bir kahve içip ayılıyorsun," ardından parmağımı Selim'e çevirdim. "Sen Aslı ile ilgilenip iyi olduğundan emin oluyorsun,"

 

"Ama be-"

 

"Sus Selim, yengen konuşuyor," Emir gayet keyifli haldeydi.

 

"Ve sen," bu defa parmağım Emir'e kaydı. Yaa, çok güzel bakıyordu. "Sabaha kadar seni ayık tutacağım," evet bu cümlem her yere gidebilirdi ama niyetim aşırı masumdu.

 

"Lütfen beni ayık tut," Emir'in iması benim kadar masum değildi ama tabi ki düşündüğü gibi bir şey olmayacaktı. Daha sonra gözü uzattığım parmağa kaydı. Elimin arkasındaki kızarıklığı ben de o bakınca fark ettim. Başını duvara vurmaması için koymuştum elimi başının ardına.

 

"İncindi mi?" Gözleri acı çekiyordu sorarken. Hayır anlamında başımı salladım ama usulca elinin arasına alıp yavaşça okşamaya başladı. Emir'in kendi yüzünden benim zarar görme ihtimalinden nefret ettiğini gözlerinde gördüm...

 

Herkes arkasına yaslanıp kararlarımı kabul etti. Şu an itiraz kabul edecek halde değildim çünkü bu gece gerçekten korkmuştum. Aklımda hala Emir'in o çaresiz halleri vardı ve bugün asla gitmesine izin veremezdim.

 

****

 

Otele vardığımızda Aslı ile odaya çıkmıştım. Önce bir duş alıp üzerimdeki tonlarca boyadan kurtulmak istemiştim. Çıktıktan sonra siyah bir tayt ve üzerine kalın askılı uzun bir tişört giydim. Saçlarımı da tepemde topladığım zaman hazırdım. İçeriden sesler geliyordu, Selim hemen gelmiş olmalıydı. Hem kıza beni bekleme diyor hem de dibinde bitip duruyor. Az ayı değilsin Selim!..

 

"Git sen ya, ben idare ederim," içeri girince Aslı 'nın elleri kolunda Selim'e dik dik baktığını gördüm. Neco da rahatça koltuğa uzanmış ayaklarını sehpaya uzatıyordu. "Bir de Neco gelmiş, ee dördüncüyü de bulalım okey atarız,"

 

"Yonca yenge var, olur bence," Neco'nun bakışları beni buldu.

 

"Emir'in yanına gideceğim ben,"

 

"Anladım yenge," onun da kaşı gözü ayrı oynuyordu bugün.

 

"Ne anladın Neco ne anladın!" diye çemkirdim. Tabi ki cevap veremedi...

 

"Yonca, bunu alabilirsin," Selim oda kartını uzatmıştı. Kartı aldıktan sonra kapıya yöneldim ama aklıma gelen şeyle durup diğerlerine döndüm. "Güzel film var mı yanınızda?"

 

"Ben tatillerde hep yanımda taşırım yenge, al flaş bellekte var," Neco'nun uzattığı belleği aldım.

 

"İnşallah güzeldir filmler Neco," dedim.

 

"Sayısı çok zaten, içinden seçersiniz,"

 

"Buraya tatile mi geldik Neco?" Selim kaşları çatık bakarken sehpayı ortaya çekip televizyona doğru hizalıyordu.

 

"Kısmen tatil yani," dedi Neco rahat tavrıyla. İkisinin atışması bu gece daha çok sürerdi.

 

Ben odadan çıkarken Aslı hala sinirli şekilde Selim'e bakıyordu ama Selim odaya gelen atıştırmalık ve kahveyi hazırlıyordu. Galiba onlar da film gecesi yapmayı düşünüyorlardı.

 

Elimdeki kartı okutup odaya girince Emir'in sesini duydum. Telefonla konuşuyordu galiba.

 

"Hayır baba, kiminle bağlantı kurduğunu ya da kimlerle iş birliği yaptığını öğrenirsem bu gücü kimden aldığını da çözerim," odaya girince duştan yeni çıkmış sadece altında bir havlu sarılı olan adamla göz göze geldim.

 

Bu ne rahatlık! Ama yüzündeki yumuşak ifade bir saniye bile silinmeden bana bakmaya devam etti. Dört yapraklı yonca dövmesinin üzerinde hala su damlaları vardı. Böyle de bir görüntü olmaz ama!

 

"Aklında birisi varsa söyle baba, sadece zamanı kısaltırsın ama ben ne olursa olsun bulurum," ardından karşıdan gelen sesi dinleyip telefonu kapattı.

 

"Güzel mi?"

 

"Ne güzel mi?" diye saf saf sordum.

 

"Vücudumu yedin bitirdin, güzel mi? O sırada yanıma yaklaşmıştı.

 

"Bakmadım bir kere, gözüm dövmeye kaydı o kadar," yaklaşma ya!

 

"Bunu uzun zaman önce yaptırmış Emin. Her ne kadar kızsam da şimdi çok daha anlamlı geliyor," hemen önümde durmuştu. Başımı kaldırıp ıslak saçlarının alnına düştüğü güzel yüzüne baktım. Gerçekten de neden bu kadar yakışıklı ki!

 

"Hadi git üzerini giy," hızla yanından uzaklaşıp büyük televizyonun önüne yürüdüm.

 

"Sana güzel bir görüntü sunuyordum," çocuk gibi mızmızlanınca istemeden güldüm.

 

"Yani sonuçta ilk defa gördüğüm bir görüntü değil," dedim belleğin takılacağı yeri ararken.

 

"Kimi gördün böyle!" sinirlenince sesi direkt yükseliyor bu adamın.

 

"Seni," dedim dönerek.

 

"Anlamadım,"

 

"Emin diyorum, daha önce bana güzel bir görsel show sundu diyorum,"

 

"Piç herife bak! Benim vücudumla sana hava atmış," ellerini nemli saçlarının arasından geçirdi.

 

"Üzerini giy artık," çünkü karşımdaki görüntü şu an mantıklı düşünmeme engel oluyordu.

 

"Tamam," dedi ama giderken hala Emin'e saydırıyordu.

 

Koltukların önüne baktığımda bir sürü atıştırmalık olduğunu gördüm. Önceden benim için hazırlamıştı. Ben de belleğin yerini bulduktan sonra takıp açılmasını bekledim. Ekranda gördüğüm filmler arasında gezinmeye başladım ama bir terslik vardı.

 

"Bunların hepsi erotik film mi!" şaşkın şekilde bağırmıştım. Neco!

 

"Olsun bunu da izleriz," Emir'in kulağımın dibindeki sesi ile yerimden zıpladım. "Ayık kalmak için yani,"

 

"Kendin izle o zaman," kapıya doğru yürüdüm, açıp çıkacakken kolumdan yakaladı. Aynı anda Neco da kapıya vurmak üzereydi.

 

"Bekle Yonca, şaka yaptım," dedi Emir.

 

"Abi pardon ya, yanlış flaşı vermişim," Neco elinde başka bir flaş bellek ile mahçup mahçup bakıyordu.

 

"Bir yerine girsin o bellek Neco!"

 

Emir bağırınca Neco hızla içeri girip televizyondaki belleği değiştirdi.

 

"Abi özür dilerim," dedikten sonra hızla çıktı.

 

"İzlediği şeylere bak, terbiyesiz herif!" Emir söylediği şeyin aksine hiç de sinirli durmuyordu.

 

"Allah Allah, az önce izleriz diyordun," kapıyı kapatıp arkamdan gelirken söylendim.

 

"Laf olsun diye söyledim yani ayık kalmak amaç,"

 

"Demek ayık kalmak için böyle şeyler izliyorsun?"

 

Elime kumandayı alıp film taramaya başladım. Koltuğa oturunca o da hemen dibime gelip oturdu.

 

" Ayık kalmaya çalıştığım zaman pek olmadı, daha önce böyle bir şey yaşamadım ki. Yani onu baskılamak çok zordu, ilk defa başardım, sayende..."

 

"Meditasyon yaparken onu baskıladığını düşünmüştüm," derken izlemekten asla sıkılmayacağım Aşk ve Gurur filmini açtım.

 

"Hayır, meditasyon yapma amacım zihnimi berrak hale getirmek. Yorulan zihnimi biraz olsun dinlendirmek,"

 

"İzleyen için de dinlendirici bir görüntü," elime bir elma alıp ısırdım.

 

"Ooo, cesur sözler," o da eline bir elma almıştı. O sırada Elizabeth ekranda görünmeye başlamıştı.

 

"Şelaleyi kast ediyorum," dedim ekrana dönüp. "Sesi bile insanı dinlendiriyor,"

 

Birkaç dakika hiç konuşmadan filmi izlemeye devam ettik. Ya da sadece ben izliyor olabilirim...

 

"Film seyretmek için buradayız," dedim imayla.

 

"Sen filmi seyret ben seni, bir mahsuru var mı?"

 

"Neden birlikte film izlemek istedin o zaman?" dizimi kırıp koltukta ona doğru döndüm. Bakışları bundan memnun olduğunu gösteriyordu.

 

"En başta niyetim buydu ama bir türlü önümde duran güzellikten başka ilgi çekici gelmedi hiçbir şey," söylediği şeyle yanaklarım kızarmış olabilirdi. Gülümsemesi genişledi.

 

Aklıma gelen görüntü ile yüzümdeki gülüş soldu ve Emir anında fark etmişti.

 

"Emir," sesim de yüzüm gibi ciddiydi şimdi. "Seni öyle gördüğümde neler hissedeceğimi şaşırdım," ben konuşurken onun da yüzü gerildi. "Seni bunları konuşarak huzursuz etmek istemiyorum ama ilk defa içinde bulunduğumuz şeyin gerçekliğini daha net kavradım. Daha önce sen olurken daha sonra karşımda Emin oluyordu. Sanki senin ikizin karşıma çıkıyor gibi ama bu akşam..." devam edemedim. Sesim çatlamıştı.

 

"Gördüklerin seni korkuttu mu?" sesi kısıktı.

 

"Çaresiz hissetmek korkuttu,"

 

"Bunu anlatmak çok zor Yonca, yaşadığım şeylerin ne olduğunu uzun süre kendim bile anlamadım ve bunu sana anlatmak daha da zor," derin bir nefes alıp ardına yaslandı. Yüzü bana dönüktü.

 

"Farkındayım, o yüzden seninle ilk tanıştığımda beni gıcık ettin ve robot gibi davranman sinirimi bozdu,"

 

"Robot mu?" şaşkın şekilde bir kaşı kalkmıştı.

 

"Öküz robot," kaşları çatılınca hemen masum şekilde gülümsedim. "Yani içimden dedim birkaç defacık,"

 

"Allah Allah, bilseydim keşke hakkımda neler düşündüğünü," sesi sert olsa da bakışları öyle değildi. "Gerçi bir de ahtapot diyorsun bana,"

 

"Beni suyun içinde sıkıca sarmaladığından beri ahtapotsun sen,"

 

"Aklıma geldikçe senin o hallerin," başını salladı.

 

Evet yıldönümü gecesi pek de güzel bitmemişti. Allah'tan babası o halimi görmemişti yoksa daha da rezil olurdu Emir.

 

"Emir,"

 

"Hmm,"

 

"Baban," dediğim an kaşları sert bir hal aldı ama derin bir nefes alıp devam ettim. "Senin durumun hakkında bir şey bilmiyor mu? Yani çocukken sendeki durumu fark etmedi mi hiç?"

 

Elindeki elmayı tabağa bırakıp ardına yaslandı. Belki bu konu hakkında konuşmak istemezdi, saygı duyardım ama onun çocukluğunu merak ediyordum. Ekranda Darcy ve Elizabeth vardı.

 

"Belli bir yaştan öncesini hatırlamıyorum, yedi ya da sekiz yaşında yatılı okula gitmiştim," gözleri durgun şekilde anılara daldı.

 

"Çok küçük bir yaş Emir," elimi kaslı koluna koydum.

 

"Evet küçük... Çok küçük... Küçük Emir o yaşta oyunlar oynayıp akşamları annesinin kollarında uyumak isterdi ama yurt odasında örtünün altında saklanıp uyurdu," onun bu hali yüreğimi yakmıştı. Ben onun yaşlarında aile şefkati içinde yüzüyordum.

 

"Hamza abi vardı, beni hafta sonu alıp konağa götürürdü. Babamın elini öptükten sonra bir daha da yüzünü görmezdim. Ama bir hafta onu göreceğim diye heyecanla bekler dururdum. Annem sevdiğim yemekleri yapar, derslerimi anlatmamı isterdi. Bir de Yıldız annem vardı, dadım... En son gittiğimizde seni tanıştıramadım," evet Emin uyanmıştı. "Şimdi çok yaşlı ama aklı hala cin gibidir, benim çocukluğumu en iyi o bilir belki bendeki hastalığı bile fark etmiş olabilir ama hiçbir şey söylemedi. Her zaman şevkatle ilgilendi benimle. Ama ben hep babamı bekledim Yonca, beni kucağına alıp saçlarımı okşamasını... Önce haftada bir konağa giderken sonra iki hafta sonra da ayda bire çıktı," yutkunması canımı acıttı. " Beni görmek istemiyordu, neden bilmiyorum ama beni görmeye dayanamıyordu. Neyse ki sonra yurda Selim geldi de kendime yakın bir arkadaş buldum. Gerçi benden üç yaş kadar büyüktü ama okula gitmemiş daha önce o yüzden benimle aynı sınıftaydı. Babam daha sonra onun da eğitim masrafını karşıladı, zaten ondan sonra da hep yanımdaydı," derin bir nefes alıp gözlerini yumdu, anılara dalmıştı... "Nehrin ardında uzanan yeşil ovalarda koşmayı çok severdim. Kargalar inip kalkarken onları kovalamak beni çok mutlu ederdi. Benimle beraber koşan atlar vardı ve hep kaybolmak isterdim. Belki de Emin bu yüzden geldi, ben kaybolmak istediğim için..."

 

"Emir," gözlerimden akan yaşı sildim.

 

"Söyle güzelim," gözlerini açarken eli kolumu okşamıştı.

 

"Seninle ben küçükken karşılaştık mı? Gördüğüm çocuk Emin miydi yoksa sen miydin?" Nedense aklıma gelen anıda Emir var gibi geliyordu. Emin ile tanıştığım yer pusluydu.

 

"Rüyalarımda gördüğüm bir yüz var, bir ses duyuyorum bazen. O sensin Yonca, evet ikimiz küçükken karşılaştık," bir eli yavaşça yanağımı okşamaya başladı.

 

"Ben de hatırladım," sertçe elini yanağımdan ittim, kaşları şaşkın şekilde kalkmıştı. "Beni suya iten çocuksun sen!"

 

"Ben mi!"

 

"Evet sen, ben oynamaya gelmiştim Eceler ile... Sonra gıcık bir çocuk beni suya itti, sendin kesin!" ellerim belimde duruyordu.

 

"Nereden biliyorsun ben olduğumu? Belki başkası!" onun da eli beline gitmişti. O da benim gibi gülmesini tutuyordu.

 

"Hayır saçları senin gibi dalgalıydı çocuğun, çok tatlıydı. Tam bir esmer şekeriydi..." aniden elleri belimi kavrayıp kendine çekti beni.

 

"Esmer şekeri?" dedi sorar gibi.

 

"Evet, şeker gibi çocuktu güzel koyu renk gözleri vardı," yüzlerimiz birbirine yaklaştı.

 

"O günden göz mü koydun bana sen ?"

 

"Sen koymuşsun ya da Emin. Yıllardır peşime düşmüş," söylediğim şey ile kaşları çatıldı.

 

"Yonca," sanki ilk defa bu ses tonunu ondan duymuşum gibi hissettim.

 

"Yüreğinin kapılarını benden başkasına açamazsın! Bu ben bile olsam..."

 

Bu sözüyle deli olduğunu düşünebilirdim ama o an anladım ki bu iki adam birbirinden farklı, birbirini kıskanacak kadar da aşık...

 

"Şu an nasıl bir irade savaşı verdiğimi bilemezsin," nefesinin sıcaklığı dudaklarıma çarpıyordu. Son bir adım... " Tutmasam kendimi, ateş alsa bu gece..." dudağı dudağıma değmişti. Kalp atışım öyle yüksekti ki...

 

Aniden boğazdan bir ses duydum, hırıltı gibi...

 

"Emir!"

 

Başını tutmuştu. Gözleri sımsıkı kapalı parmağı alnına baskı yapıyordu. Boynundaki damarlar çıkmıştı ve burun delikleri büyümüştü.

 

"Emir!" Kollarına sarıldım ama kaskatı kesilmiş gibiydi. Aniden durdu...

 

Hızlı şekilde inip kalkan göğsü sakinleşmeye çalışıyordu. Gözleri boşluğa bakıyor gibiydi, karşımdaki adam kimdi?

 

"Emir," dedim kısık sesle.

 

"Yonca," gözleri beni buldu. Öyle bir baktı ki göz bebeklerinin alev aldığını düşündüm.

 

"Söyle," dedim.

 

"Emin sana... Ben o hikayedeki canavarım mı dedi?" Çatık kaşları şok içinde bana bakıyordu ve ben de aynı ifadeyle bakıyordum.

 

"Sen nasıl?.." Emin'e ait bir an hatırlamıştı.

 

"Neden Emin'in anısını biliyorum şu an?..''

 

****

 

Dördümüz elimizde kahve ile oturmuş Cambridge manzarasını izliyorduk. Otelin terası bizim için hazırlanmıştı. Galiba bu gece kimse uyumayacaktı.

 

"İyice ayıldın mı sayın doktor?" Emir Aslı ile Selim'i acil çağırdığında bizim kız henüz ayık değildi.

 

"İyiyim ya amma abarttınız," saçlarını savurup arkasına yaslandı.

 

"Amma abarttık mı! İki gündür sarhoş olduğunun farkında mısın?" Selim kahvesini yudumlarken sesi sakindi ama sinirini bastırdığı belliydi.

 

"Babam gibi davranmayı kes Selim," Aslı aynı sakinlikle karşılık verdi.

 

"Karşında baban olsa böyle yapmazdın bence," dedi Selim.

 

"Evet daha beterini yapardım,"

 

"O zaman onun yanında olsan daha rahat edersin," Selim bakışlarını gök yüzüne çevirmişti. Bazı yıldızlar net şekilde görünüyordu.

 

"Buna sen mi karar veriyorsun?" Aslı'nın sesi şimdi daha sertti. "Babamın mahkûmiyeti seninkinden daha mı az?"

 

Söylediği son cümlede herkes susmuştu. Üçünün arasında benim anlamadığım bir bakışma geçti. Yine sırlar...

 

"Neyse," Emir'in sesi ile garip hava dağıldı. "Şu an burada toplanma nedenimiz çok önemli," evet çok önemliydi. "Emin'e ait bir anı gördüm, sanki ben yaşamışım gibi,"

 

"Bu kadar önemli bir şeyi şimdi mi anlatıyorsun Emir?" Aslı şaşkın şekilde bağırdı.

 

"İkiniz," Emir'in parmağı ikisi arasında gidip geldi. "Susmayı deneseydiniz hemen söylerdim,"

 

"Hemen detaylı şekilde anlat," Aslı şu an psikolog kimliğine bürünmüştü. Umarım Emir her detayı anlatmaz.

 

"Az önce, Yonca ile konuşurken aniden aklıma bir görüntü düştü. Bu benim daha önce yaşamadığım bir andı, nasıl oldu Aslı?"

 

"Bilinçte parçalanma olmuş gibi görünüyor, onu baskıladığın zaman olmuş olmalı. Gelmesine engel oldun ama onun bilincinden sana kayma yaşanmış. Alter kimlik ev sahibi kimliğin baskısından çatlayarak kurtulmuş belli ki,"

 

"Ne anlamam lazım Aslı?" Emir saçlarını karıştırıp alnına düşmesine neden oldu. "İyi bir şey mi kötü bir şey mi söyledin?" Ben de gerilmiştim.

 

"İyi bir şey Emir, Dr. Gree'nin yapmak istediği şey bu... İki kimliği senin bilincinde bir araya getirmek ve bunun ilk adımı bugün olmuş gibi görünüyor,"

 

"İyileşmeye mi başlıyor?" benim heyecanlı sesim ikisinin konuşmasını böldü. Emir gülümseyerek bakıp elimi tuttu.

 

"Bu bana uzun zamandır imkânsız geliyordu ama artık iyileşme başlıyor Yonca," Aslı'nın neşeli sesi yüreğimi ferahlatmıştı. "Ama yine de kolay bir süreç değil, bundan sonra Emin'in uyanması ne zaman olacak ya da ne kadar sürecek önemli. Eğer bir çatlak söz konusu ise bunu ne kadar genişletiriz ya da Emin'in anılarına ne kadar ulaşırız bilmiyorum. İzin vermeyebilir, özellikle de Emir'in çocukluk travmasına ulaşmamıza engel olabilir,"

 

"Zaman içinde hepsi olacak," Emir konuşurken bana bakıyordu. Bana güvence vermeye çalışıyordu.

 

"Bence de olacak," ben de aynı umutla ona cevap verdim.

 

Ellerimi saran ellerine bakınca hissettiğim sıcaklık tanıdık bir histi. Sanki hep hayatımın bir köşesinde vardı ama bana uzaktı... Şimdi onunla yan yana olunca geç kalmış bir sevgiliye bakıyor gibiydim. Aynı bedende olduğu halde benden gitmesini istemiyordum.

 

"Alakurt'un avukatları bir güne kalmaz çıkarırlar şerefsizi," daldığım yerden Selim'in sesi ile çıktım. Elindeki tablette bir şeylere bakıyordu.

 

"Çıkarsınlar, önemli olan pisliğinin ortaya çıkması," Emir rahattı.

 

"Benim kafama takılan bir şey var," Aslı elindeki kahveyi masaya bıraktı. "Bu adamın temiz olmayan sevkiyatı ortaya çıktı ama sen de onunla çalıştın, nasıl senden şüphelenmedi kimse?" Aslı'nın sorduğu soru benim de aklıma gelmişti. Ne olursa olsun onunla birlikte çalıştığı için insanlar ondan da şüphe duymaz mıydı?

 

"İnsanlar en başta şüphe duydu benden ama gözden kaçırdığınız bir şey var," Emir, Selim'in elindeki tableti alıp masaya koydu.

 

Birkaç sayfa açıp birinde durdu. Birkaç saat öncesine ait haberde Metin Alakurt'un birçok şirketi kendine paravan edip onların mallarını taşırken silah kaçırdığı ortaya çıkmıştı. En başta da Bayar Holding'in adı vardı.

 

"Ama onunla ortak çalışmadığınız nasıl kanıtlandı?" diye merakla sordum.

 

"Birincisi Dean Hill onun görüşmelerini Türk istihbaratına gönderdi, ikincisi de Türkiye'de bir dostumuz aleyhimize olan şeyleri lehimize çevirmekte yardımcı oldu," Selim'in açıklamasını dinlerken Aslı'nın gerildiğini hissediyordum. Sinirle kalkıp gittiğinde de anlamasam da Selim'in söylediği bir şeye sinirlendiğini anlamıştım.

 

"Ona belli etmek zorunda değildin, zaten görmezden gelmeye çalışıyor," Emir konuşurken sesinde uyarı vardı.

 

"Biliyor sonuçta, ondan saklamaya gerek yok," dedi Selim.

 

"Diğer sakladığın şeyleri de söyle o zaman Selim," Emir'in kalkan kaşı göz dağı veriyordu.

 

"Emir," Selim'in uyarı dolu sesini duyan Emir gerilip yerinde doğruldu. Beni işaret etmesinden rahatsızlık duymuştu.

 

"Ne Emir lan! Şu kızın kaç senedir ne kadar acı çektiğini görüyorsun,"

 

Neler oluyordu? Sessiz kalıp anlamaya çalıştım ama yüzüm merakla ikisi arasında gidip geliyordu.

 

"Ben çekmiyor muyum lan! Başka çarem mi var?" Selim ayağa kalkıp bağırdı.

 

"Seçmeseydin bu yolu Selim, sana söyledim yıllar önce. Birçok şeyi böyle halletmek zorunda değiliz dedim," Emir de ayağa kalkmıştı.

 

"Keyfimden mi seçtim Emir? Hepsi senin içindi... Senin durumunu öğrenseler diri diri parçalarlar seni!"

 

"Selim! Sen bu yolu sadece benim için seçmedin. Yeraltı dünyasına hükmeden kişilerle birlik olmak istedin, bu kişinin de Aslı'nın babası olması senin tercihin,"

 

Dondum kaldım... Yeraltı dünyası... Aslı'nın babası...

 

"Gidelim Yonca," Emir elimi tutup beni kaldırdığında hala şok içinde Selim'e bakıyordum.

 

"Emir," yürürken dönüp yanımdaki uzun boylu adama seslendim. "Emir, az önce neler oldu? Ben bir şey anlamadım,"

 

"Boşver güzelim, o güzel kafanı yorma bizim saçma işlerimize,"

 

"Emir!" Sesim yükselince durdu. "Bir şeyleri geçiştirme. Az önce her ne iş çeviriyorsanız bir kadının üzülmesine neden oldunuz, şimdi boşver deme. Ayrıca benden bir şeyleri gizleyip durma! Sinirimi bozma!" elini bırakıp hızla ayrıldım yanından.

 

"Yonca!" arkamdan koştu. "Nereye gidiyorsun?"

 

"Odama,"

 

"Ama bu gece yanımda kalacaktın," sesi yalvarır gibi gelmişti.

 

"Sabah oldu neredeyse, bir şey olmaz," arkamı dönmeden odaya koşup kapıyı açtım ve hızla kapattım.

 

"Şu kapıyı kapatma sertçe," kapının ardından gelen sesini umursamadan yatağa uzanan Aslı'ya yaklaştım.

 

"Aslı," sesimi duydu ama tepki vermedi. Yanına oturup saçlarını okşadım. "İyi misin canım?"

 

Mavi gözleri yavaşça bana döndü. "Kaçtığım her şey beni bulup duruyor,"

 

"Anlatmak zorunda değilsin," dedim saçlarını okşamaya devam ederken.

 

"Küçüklüğümden beri bir kafesin içinde büyümüş gibi hissediyorum. Ne zaman üniversite için buraya geldim o zaman özgür olurum diye düşündüm ama kafesin sadece boyu uzamış. Hala ayaklarımda zincirler var,"

 

"Bunun Selim ile ilgisi var mı? Yani babanın işleri," aralarındaki sıkıntı bundan kaynaklı olabilirdi.

 

"Bundan birkaç yıl önce, iş ile ilgili bir durumda babam Emir'e yardım etti ama Selim ile ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Ama belli ki var yoksa şimdi nasıl yardım alsın?" sesi sinirliydi.

 

"Sana uzak durması sence baban ile ilgili olabilir mi?" Selim kapalı bir kutuydu, bizim bilmediğimiz şeyler vardı.

 

"Alakası yok bence, ayrıca bir anlamı da yok artık,"

 

"Ne demek o?"

 

"Bizden bir şey olmaz demek, artık hayatımı yaşayacağım. Hatta kendime hoş bir sevgili yapıp hayatın tadını çıkacağım," bunları söylerken o kadar netti ki itiraz etmek yerine öylece yanına uzandım. Sonuçtan bu onun hayatı, kalbinin ne istediğini en iyi o bilir. Ne onu ne de Selim'i sorgulamak bana düşmez.

 

Aslı gözlerini kapatınca benim de içim geçmişti. Bir saat bile olmadan acele şekilde çalan telefona gözlerimi açtım. Nur arıyordu. Şu an Türkiye'de saat erkendi ve neden beni arıyorlardı?

 

"Alo," sesim biraz çatlaktı.

 

"Abla!" sesi kulağımı delip geçmişti. Aniden sesini duyunca telefonu uzağa doğru tuttum. "Sen ve Emir Bayar..." heyecandan tutulmuş sesini duyunca gözlerim kocaman açıldı.

 

"Nur, ne diyorsun?"

 

"Şu resimlere bak," o sırada telefonuma gelen resimleri açtım. Tabi ondan önce Cem de bir sürü mesaj atmıştı. Bu gece dans sırasında çekilmiş resimlerdi. İkisi bayağı samimiydi. "Sen oralarda ne yapıyorsun kız?" araya annemin sesi de girince takım tamamlanmıştı.

 

"Bir şey olduğu yok, bir iş etkinliğine gelmişti beni de davet etti bu kadar..." uykulu halimle ancak bu kadar şey aklıma gelmişti.

 

"Bizim niye haberimiz yok?" anne yapma ama! Sanki ben yaşayacağım şeyleri biliyordum da siz kaldınız...

 

"Hızlı oldu anne,"

 

"Sana bakışları çok fena ablaaaa,"

 

"Nur, şimdi hiç sırası değil canım," gerçekten de değildi ve kendim cevapları bulamamışken kime ne anlatacaktım?

 

"Baban gelmeni istiyor Yonca," annemin söylediği şeyle bir an duraksadım. "Para önemli değil, hallederiz bir şekilde diyor," ben onları çoktan unutmuştum. Borçlar ya da para mevzusu... Emir'e bunu söylesem ne derdi acaba?

 

"Anne bunu sonra konuşalım," uykusuz ve gergindim. Daha fazla konuşmak istemiyordum.

 

"Yonca," babamın sesini duyunca telefon kulağımda öylece kaldım.

 

"Efendim baba,"

 

"Nasılsın güzel kızım?"

 

Her zaman bana güzel kızım derdi. Samimi ve yüreğinden gelerek...

 

"İyiyim baba,"

 

"Yonca, seni özledim eve gelir misin?" Bu sözü son nokta olmuştu. Magazinde resmimin çıkması onu pek mutlu etmemişti. Şu an beni kırmak istemiyordu, sadece güzel bir dille dönmemi istiyordu. Belki de sorguladıkları daha çok şey vardı ama şimdilik susuyorlardı.

 

"Tamam baba,"

 

Diyecek başka da bir sözüm yoktu. Şimdiye kadar beni bir kez bile kırmamıştı babam. Ben onu nasıl kırabilirdim?..

 

****

 

"Güneydoğulu iş adamının gizemli sevgilisi..." Emir'in ellinci kez okuduğu haber sonrası artık sabrım kalmamıştı.

 

"Emir, bu kadar ilginç olan ne?" annemler ile konuştuktan sonra direkt Emir'in yanına gelip durumu anlatmıştım. O da herkese dönmüş gibi yapmamın iyi olacağını söylemişti.

 

"Gizemli sevgili ismi sana yakışmış," sırtını yasladığı koltuğa iyice yayılıp tablete tekrar baktı. Bu defa kaşları çatıldı. "Kim çekti bu fotoğrafı amına koyayım! Dekolteni özellikle göstermiş... Neco!" ben daha ne olduğunu anlamadan kendi kendine tribe girip bağırmıştı.

 

"Buyur abi," hemen içerde olan Neco koşup geldi.

 

"Bana bu fotoğrafları çekeni bul hemen! Hatta yayımlayanı da..."

 

"Tamam abi," Neco hızla arkasını dönüp gidecekken durdu. "Abi, ben bunları nereden bulacağım?"

 

"Neco! Selim'e git söyle,"

 

"Hemen abi," koşarak çıktı zavallı...

 

"Emir, mesele bu mu şimdi?" diye gergin şekilde sordum.

 

"Bu Yonca... Şu an senin bu seksi fotoğrafların kimin elinde ve kim çekti bulup belasını sikmem lazım,"

 

"Emir, aileme yalan söyledim. İşin içinde yüksek miktarda para var. Sen durmuş ne söylüyorsun!" iyice sinirimi bozmuştu.

 

"Yonca,"

 

"Ne,"

 

"Bana güveniyor musun?" tableti bırakıp bana doğru eğildi. Aksi mümkün değildi.

 

"Güveniyorum,"

 

"O zaman bir gün daha burada gezmenin tadını çıkar. Yarın gidince her şeyi halledeceğiz," elimi tutup avucumun içine yumuşak bir öpücük kondurdu.

 

****

 

Uçağın inmesine çok az zaman kalmıştı. Emir bu süre zarfında işleri ile ilgilenip bir sürü toplantı ayarlamıştı. Üzerine gelen en ufak çamurda onu yüz üstü bırakmaya hazırlanan şirketler son yaşanan olaydan sonra yeniden onun etrafında toplanmaya çalışıyordu. Ben de aileme dönüp şirkette çalışmaya devam edeceğimi söylemiştim. Daha doğrusu Emir'in isteği bu yönde olmuştu. Ailem konusunda da endişe duymamamı ve kolayca halledeceğini söylemişti. Tabi henüz benim ailemi tanımıyordu. Kendi bilirdi...

 

Uçaktan inip havaalanı çıkışına yürürken arkadan ek bir valiz geliyordu. Belki hediye vererek gözlerini boyayıp biraz yumuşatabilirdim.

 

"Hazır mısın?" Emir benim yanımda yürüyordu.

 

"Ne için anlamadım?"

 

Dış kapıya yaklaştığımız an yüzüme patlayan flaşlara bakınca ne olduğunu anladım.

 

"Emir önceden neden söylemiyorsun?" kısık sesle konuşmaya özen göstererek sordum.

 

"Habersiz görünmemiz lazım," dedi bilmiş şekilde.

 

"Sen pek de öyle görünmüyorsun?" Kendisi her zamanki gibi şaşırmamıştı ve havalı şekilde yürüyordu.

 

"Alış bunlara güzelim, ben Emir Bayar'ım..."

 

Ona gözlerimi devirip baktıktan sonra kendimi flaşlardan uzak tutacak bir yer aradım. Birçok kişi benim üzerime gelirken Neco engel olmuş hepsini Emir'e yönlendirmişti. Aslı ile kenardan giderken karşımda beni bekleyen Cem ile duraksadım. Canım arkadaşım... Beni yalnız bırakmamıştı... Ama gözleri bana bakmıyordu. Tam yanımdaki Aslı'ya bakıyordu... Gözlerinden kalp mi çıkıyordu onun?..

 

Şimdi bir de Cem ile uğraşmam gerekti. Hele Selim fark ederse Cem'in bittiği gündü...

 

****

 

 

Bölüm : 21.03.2025 20:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...