
"Hoş geldin ya da hoş gittin hoş geldin mi demeliyim?" Cem saçma sapan konuşurken sıkı şekilde sarılmıştı.
"Sus Cem," derken belini çimdikledim.
"Dur kız," benden uzaklaşıp Aslı'ya doğru yaklaştı. Göz ucuyla Selim ve Emir'e baktım, iyi ki şu an gazeteciler ikisini de yeterince meşgul ediyordu.
"Canınız çok yandı mı?" Cem'in sorusu ile gözlerimi devirdim. Yine başlıyor...
"Anlamadım," dedi Aslı. Boşver anlama zaten ...
"Cennetten düşerken canınız çok yandı mı?"
Ben kahkahamı bastırmaya çalışırken Aslı hayran şekilde Cem'e baktı. Ciddi misin Aslı?
"Bunu daha önce duymamıştım," dedi gülerek Aslı.
"Gerçekten mi? Bunu kime söylesem genelde iğrenç derdi," Cem de Aslı'nın beğenmesine şaşırmıştı ama kendini çabuk topladı.
"Bilmem bana tatlı geldi," dedi Aslı mavi gözlerini kırparak.
"Ya hiçbir şey senin kadar tatlı olamaz," Cem yürümüyor resmen koşuyordu.
İnşallah buradan sağ çıkardık bugün. Yavaş yavaş dağılan gazetecilerin arasından gelen Emir ve Selim sakin bir yüz ifadesi ile yaklaşıyordu. Ama Cem bu kapasite ile birazdan kimsede sakinlik falan bırakmaz gibi geliyordu.
"Bak sevgilin de geldi." Cem'in çıkan haberlerden bilgisi olmaması saçma olurdu zaten. "Ama seni affedebilirim."
"Niye?" diye merakla sordum.
"Hayallerimdeki kadını bana getirdiğin için," hülyalı bakışları Aslı'ya kayıp duruyordu.
"Hayır Cem getirmedim!"
"Neyi getirmedin?" Emir'in bana eğilen yüzü ile ifademi toplamaya başladım.
"Pahalı hediyeler isteyip durmuştu."
Emir gülerek Cem'e baktı, başıyla selam vermişti ama Cem ona sinirli bakıyordu. Sebebi onunla içinde bulunduğumuz yalandı. O da kendince beni korumaya çalışıyordu.
"Artık gidebiliriz," Selim yanaşan arabayı gösterirken Cem ile Aslı'ya bakmıştı. Onun selamını kısaca alan Cem'in bakışları sürekli Aslı'ya kayıp duruyordu.
"Ben araba ile geldim, Yonca ile gidelim biz." dedi Cem. Ailem ile ilgili bir şeyler söyleyecekti belli ki... Önden bir şeye hazırlamaktı niyeti.
"Gerek yok, Yonca'yı ben bırakırım." Emir'in otoriter sesi Cem için pek de ikna edici olmamıştı.
"Emir," adını söylemem ile sakince bana döndü. "Ben Cem'le giderim, ona sormam gereken şeyler var."
İlk önce yüzü itiraz edecek gibi baktı ama yüzümdeki ifadeden sonra sesini çıkarmadı. Başını sallamakla yetinmişti. Valizime uzanan Cem gitmeden önce durup Aslı'ya döndü.
"İnsanlar susuzluktan ölecekler,"
"Neden?" Aslı saf şekilde sorunca gülerek baktım.
"Bütün okyanusların ve denizlerin tamamı gözlerinde çünkü."
Böyle bir arkadaşım olduğu için utanmaya yer kalmamıştı bende. Ama Aslı ufak bir kıkırdama ile karşılık vermişti.
"İnsanlar tatlı su kaynaklarını kullanır, senin saydıkların tuzlu sular," Selim'in gergin ifadesi ile söylediği şeyi birkaç saniye düşündü Cem.
"Adamım aşırı detaylı düşünüyorsun, hadi gidelim Yonca," dedikten sonra Selim'e bir omuz hareketi yapıp valizimi çekmeye başladı Cem.
"Görüşürüz," dedim herkese bakarak ama gözüm en son Emir'e kaymıştı. Gideceğim sırada elimi tutup yavaşça kendine çevirdi beni. Kısa bir sarılmanın ardından yanağıma yumuşak bir öpücük bırakmıştı.
"Görüşeceğiz güzelim,"
Arkamı dönüp giderken yüzümün kızardığına emindim. Onun böyle ani hareketleri bir gün beni kalpten götürecek haberi yok...
****
"Anlat bakalım, evde her şey yolunda mı?" Cem arabayı otoparktan çıkarmaya çalışırken sordum. Eve gittiğimde sürpriz bir şeyle karşılaşmak istemiyordum.
"Esas sen anlat,"
"Cem sana daha önce de dedim-"
"Aslı diyorum!" Bağırıp sözümü kesince ona ters şekilde baktım. "Bana onu anlat, neden daha önce tanıştırmadın beni?"
"Cem saçma sapan konuşma! Benim asabımı bozma, insan birkaç dakika gördüğü birinden hemen etkilenmez. Ayrıca belki sevgilisi var," diyerek üste çıkmaya çalıştım. Şu an problemleri olsa da Selim onun bu söylediklerini duysa pek de sevecen karşılık vermezdi.
"Senin gibi birisi ne anlasın ilk görüşte aşk nedir?" Derin bir nefes alıp hülyalı bakışları ile yola baktı. "Var mıdır ya?"
"Cem, sana bizimkiler diyorum... Bir sıkıntı var mı diyorum!" Sinirden sesimi kontrol edememiştim.
"Bağırma kız! Sizinkiler haliyle resimlere sinirlenmişler. Bu arada Yonca," kısa bir an bana bakıp tekrar önüne döndü. "Sen nasıl bir şey olmuştun öyle ya!"
"Sana ne dediler?" Hemen konuyu dağıtma potansiyeli vardı bu çocuğun.
"Emir ile seni sordular direkt, Ayşe teyze özellikle aşırı sorguya aldı beni. Sen de daha önce böyle etkinliklere katılmadığın için garip gelmiştir. Hatırlarsan katıldığın en son balo mezuniyet balosuydu."
"Evet onda da kavalyem senin gibi bir adamdı."
"Kurban ol sen benim gibi adama."
"Beni bırakıp sürekli başka kızlar ile dans edip eğlendiğin için olabilir mi?"
"Olabilir ama yine de konumuz bu değil daha önemli bir şey var." konuşurken yüzü sertleşince ben de gerildim. Çünkü Cem için bu ifade pek takındığı bir ifade değildi.
"Ne oluyor Cem?"
"Bu Bora denen adam..." Aniden içimdeki sıkıntı artmıştı. "İkimiz de aynı gün görmüşüz seni burada."
"Ama Selim sarhoş olduğunu hatırlamadığını söyledi."
"O adamda bir şey var Yonca, gözüm tutmuyor." Cem arabayı kenara çekip bana döndü. "Dergiye geldi sen İngiltere'ye gittikten sonra."
"Niye gelmiş?"
"Seni sordu ben de burada olmadığını söyledim."
"Bana mesaj atmıştı ben de söyledim ama gördüğü gece ya sarhoş değildi ya da tam emin olamadı." dedim.
"Bana öyle gelmedi Yonca, sanki bilerek gelmiş gibi hissettim. Senin daha önce gitmediğini biliyordu. Off... Benden niye başta sakladın zaten hala anlamış değilim Yonca..." Cem'in anlattığı her şeyde kafam biraz daha aydınlandı.
"Bu Bora'nın komşu çocuğu gibi bana gelmesi yalan!" dedim yüksek sesle. Emin için yaklaştı bana. Ya beni Emin'le gördü ya da Emin'in beni aradığını biliyordu. Gerçi o Emir zannediyor Emin'i...
"Ne diye yaklaştı o zaman?" Cem'in sorusu şu an cevap verebileceğim bir şey değildi. Ona Emir'in hastalığını anlatamazdım.
"Emir ile eskiden kalan bir sıkıntısı var bence." dedim. Bu da pek yalan sayılmazdı.
"Peki bu şerefsiz senin başını ağrıtırsa daha fazla..."
"Merak etme, Emir halleder." bu düşünce son günlerde çok sık aklıma geliyordu.
"Çok mu güveniyorsun Emir'e? Çen aşık mı oldun çen?" tek eliyle yanağımı sıkıp konuşunca eline vurdum.
"Zevzeklik yapma, hadi gidelim eve. Ne ile yüzleşeceksem olsun bitsin."
Yalan yalanı getirip durmuştu. En başta herkese yardım etmek için bir adım atmıştım ama onlarca adım aşağı düşmüştüm. En ummadığım şey, kalbimi alan adamdı. Onun beni böylesine saracağını asla tahmin edemezdim ama işte sımsıkı sarmalamıştı. Üstelik o kadar çok onu saran dertler vardı ki... Yine de beni tüm benliği ile sarmaya çalışmıştı. Onu ilk gördüğüm an girdap gibi hissettiren bakışları çoktan ruhumu yutmuştu ve ben bu bilinmezlikten aşırı memnundum.
****
"Benden sakladığın her şeyi hemen anlat!" annemin sesi kulağımı tırmalarken gözümü hızla sıktım.
Eve girer girmez hasret giderme faslını hızlı yapıp sorgu için içeri alınmıştım. Nur çoktan ona aldığım hediyeleri açmaya başlamıştı. Babam, amcam ile avukatla görüşmeye gitmişti. Benim bu kadar erken geleceğimi bilmiyordu. Şimdi ise annemle baş başa kalmıştım.
"Sakladığım bir şey yok anne ya, dediğim gibi haberim yoktu balo varmış. Emir Bey de orada ona eşlik etmemi istedi."
"Tamam diyelim öyle oldu, peki neden öyle samimi pozlarınız çekilmiş? annemin ikna olması deveyi hendek atlatmak ile eş değerdi.
"Öyle dansa kaldırdı, hemen resim çekmişler. Açısı da biraz garip görünüyor ama o kadar değil yani," yorulmuştum resmen. O sırada kapı çalınca derin bir nefes almış olabilirim.
"Baktım ben," Nur kapıya koştuktan birkaç saniye sonra babam içeri girdi.
Hiçbir şey demeden yanına gidip sıkıca sarıldım. O da bana aynı şekilde karşılık vermişti. Ne zaman kötü hissetsem ona böyle sığınmak iyi geliyordu. Keşke Emir'in de sığınacak bir limanı olsaydı ...
"Hoş geldin kızım," derken sesinden beni ne kadar çok özlediğini anlamıştım.
"Hoş buldum babam," yalanlarla dolu günlerden sonra yeniden güvenli topraklarda hissediyordum kendimi. Gerçi Emir'in kolları da güven vermişti bana hep...
"Bak bana," babam geri çekilince ben de ayrıldım kollarından. Elinin tersiyle yanağımı silince ağladığımı o an anladım. "Ne oldu?"
"Seni üzdüm," diyebildim sadece.
"Hayır, asla öyle bir şey yapmadın. Sen beni üzecek bir şey yapmazsın." keşke baba ama yaptım...
"Ama o resimler,"
"Merak etme, Emir Bey açıkladı."
"Ne!" diyebildim sadece. Emir ne ara babamı gördü de açıkladı.
"Gel otur bakalım," annem ve Nur şaşkın şekilde bakarken içeriye geçip oturduk. Ben merakla gözümü dikmiş babama bakıyordum.
"Amcanla avukattan çıktığımda oraya giren birisi vardı. Adı Selim'di galiba."
"Emir Bey'in en yakını," dedim hemen.
"Evet öyleymiş sanırım o da beni görünce vaktim olup olmadığını sordu. Sonra Emir Bey ile bir kahve içtik." Babam konuşurken hala şok içinde bakıyordum. Havaalanından çıkar çıkmaz ne ara bulmuştu babamı? "Bana iş ile ilgili şeylerden bahsetti ve resimler için özür diledi."
Babama devam etmesi için bakıyordum ama o gözlerime bakıp konuşmuyordu.
"Sonuç," dedi annem benim yerime.
"Delikanlı çocukmuş, bana kızınız sizi utandıracak bir şey asla yapmaz dedi. Ben de tabi ki de öyle dedim. Ama izniniz olursa bir gün sizinle resmi olarak tanışmak isterim dedi."
Büyük sessizlik...
"O zaman siz birlikte misiniz abla?" Nur'un tiz çığlığı ile sessizlik bozuldu ama benim ağzım açık öylece bakıyordum.
Bana sormadan neden böyle bir şey diyorsun Emir?
"Ne şimdi bu Yonca?" annem kaşları kalkmış bana bakıyordu.
"Şimdi herkes sakin olsun. Bir şey olduğu yok, benim çok işim birikti... Acilen yapmam lazım. Nur senin sınavın var haftasonu kalk ders çalış... Baba tekrar özür dilerim şimdi benim gitmem lazım..." Ben hızla kalkıp odama giderken arkamda meraklı gözler bıraktığımı biliyordum. Ama babamın sesini duyunca biraz da olsa rahatladım.
"Bırak şimdi, kızımız doğru olanı yapar." Kızın hep yanlışa batıp duruyor be babam...
**
Hızlı bir duş alıp yatağıma uzanıp telefonu elime aldım. Benden habersiz iş yapmak nedir göreceksin Emir...
"Sen benden habersiz nasıl babamla konuşursun?"
Bir dakika dolmadan mesajımı görüp yazmaya başladı.
"Sana da merhaba güzelim?"
"Emir bir de resmi olarak tanışmak istediğini söylemişsin!"
"Gayri resmi mi tanışmam lazımdı?"
"Emir ciddi ol! Mesele benden habersiz kafana göre hareket etmen. Benimle ilgili şeyleri benden habersiz yapamazsın!"
"Bizimle ilgili..."
"Haklısın... Özür dilerim ama niyetim iyiydi ve sana yardım etmek istedim..."
"Karl Marx der ki "Cehenneme giden yollardaki taşlar iyilik niyeti ile döşenen taşlardır." Başkasının iyi niyetini düşünürken onun hayatına karışma hakkımız olduğunu düşünürüz ama değil Emir! İyiliğimi düşünürken hayatıma benden habersiz müdahale ediyorsun."
Birkaç dakika cevap gelmedi. Tamam biraz abartmış olabilirim ama yine de kendinde bu hakkı görmesi benden habersiz böyle yapması beni sinir etmişti. Ardından telefonum çalmaya başladı. Arayan tabi ki Emir'di. Üç kere çalmasını bekledikten sonra açtım.
"Yazdığın şey harikaydı... Ve bu konu ile ilgili daha fazla seni yormayacağım."
"Ben yeterince onlara bakıp yalan söyledim Emir. Seninle bir anlaşma yapıp sadece onlara yardım etmek için kocaman yalanlar söyledim ve niyetim iyiydi ama söyle yine de bu neyi değiştirir?"
"Haklısın... Düşüncesizce davrandım ama ilk defa bir kadına aşık oldum ve ne yapacağımı şaşırdım..."
Aşık oldum... Hayır, hayır... Bir sözü ile yumuşamamam lazım.
"Bir de bu kadının babası ile tanışmak beni aşırı gerdi."
Bu kadar eziyet yeterdi. Kıyamadım yine...
"Babam senin için delikanlı çocuk dedi." Söylediğimi duyduğu anda derin bir nefes vermişti.
"Öyle mi dedi? Başka ne dedi?" Erkekler aşık olunca çocuk gibi olur lafı doğruymuş.
"Başka bir şey demedi hemen şımarma." dedim gülmemi tutarak.
"Şımartmıyorsun ki şımarayım."
"Niye yapayım Emir?" Şu hali aşırı tatlıydı ve resmen yanımda olsa yanaklarını sıkardım.
"İnsan sevgilisini şımartır."
"Henüz sana resmi cevap vermedim." diye nazlanmaya devam ettim. Neden yapmayayım ki?
"Gayrı resmi verdin ama,"
"Onu da pek hatırlamıyorum sanki,"
"Sana uzun uzun hatırlatırdım ama toplantıya girmem lazım şimdi. Bu arada seni şimdiden çok özledim Yonca... Senin olduğun bir eve hemen alışmıştım şimdi çok zor olacak. "
"Ee artık bol bol meditasyon yaparsın, "
"O zaman bana bol mesailer, görüşürüz güzelim..."
Ardından telefon sessizliğe gömüldü. Acil bir işin ortasında olduğu belliydi ama yine de bana uzun uzun açıklama yapması mutlu etmişti. Tabi yine de tam affetmemiştim. Biraz daha süründürecektim. Benden habersiz işler yapmamayı öğrenmesi lazım... Ağa olabilir ama bana sökmez...
***
Sabah erkenden dergiye gelmiştim. Girer girmez sanki kraliyet ailesinden birisi gelmiş gibi karşılanmıştım. Tabi ki Derya hariç... Hala birbirimizi pek sevmiyorduk. Hülya Hanım beni öve öve bitirememişti. Holdingin ana sayfasında derginin adı geçtiği andan beri satışlar çok artmıştı. Sponsorluk anlaşması da fazlası ile gelir getirmişti. Ben de şimdi İngiltere'de aldığım notları bir araya topluyordum. Yeni bir yazı yazacaktım. Yonca Deniz'in sayfası bir süre boş kalmıştı.
"Resmen kudurdu." Cem kafasını uzatıp ince sesi ile Derya'nın taklidini yapınca kendimi tutamayıp gülmeye başladım. "İngiltere ona ne katmış ki?"
"Sus tamam, uğraşamam şimdi bir de onunla." dedim bilgisayar bakmaya devam ederken.
"O seninle uğraşıyor ama,"
"Benimle uğraşan herkesle uğraşmak zorunda değilsin Cem. Okulda da yapıyordun bunu," her zaman ve her durumda benim arkamda duruyordu. Kim beni rahatsız etse Cem üç katı rahatsız ediyordu ve sonuçta bana bulaştıklarına pişman oluyorlardı. Hatta istemediğim halde bana ısrarla çıkma teklifi eden bir ülkücü reisinin mekanına solcuları toplayıp baskın bile yapmıştı. Tabi bayağı bir dayak yemişti...
"Yapmaya da devam edeceğim, sen benim bu dünyadaki tek arkadaşım hatta kardeşimsin. Ama bana yalan söyledin..." Bu konu hakkında yüzleşmeden Cem rahatlamayacaktı.
"Cem, yapmak istemezdim ama bu defa başka bir insanın özel hayatı söz konusu... Bunu söylemem doğru olmazdı. "
"Başkasının özel hayatını bana anlatmak zorunda değildin, sadece kendinle ilgili gerçeği de söylesen yeterdi Yonca. "
Bu konuda haklıydı ama benim de ilk defa kendi hayatımı değiştiren bu kararı almada yalnız düşünmeye ihtiyacım vardı. Çünkü yanımda Cem de olsaydı belki de birçok şeyden o da etkilenecekti.
"Beni bu defa affet Cem lütfen..." Ne diyebilirdim ki?
"Babanın borcu bu işin neresinde?" Gitmeme durumumun nasıl etkilediğini sorguluyordu. Aslında bunu Emir ile konuşmam gerekiyor. Sonuçta durumumuz değişti yani aramızdaki anlaşma nasıl olacaktı?
"Orada bir sıkıntı yok Cem, sen beni affet ama artık. "
"Bir şartım var," yüzündeki sinsi ifade bana ne isteyeceğini gösteriyordu.
"Ne?"
"Aslı ile birlikte bir ortam hazırla." Kollarını birbirine dolayıp bir kaşını kaldırdı.
"Cem!" Selim'den dayak yemek istiyordu resmen. "Bak takma Aslı'ya, kızın özel hayatını bilmiyorsun bile."
"Öğrenmek istiyorum işte, Yonca yardım et işte. İlla parola mı söylemem lazım?"
Cem'in dediği ile kaşlarım hayretle kalktı. Bu kadar ciddi miydi?
"Cem sen ciddi misin?"
"Gördüğüm o mavi gözleri unutmam mümkün değil ayrıca psikolog olduğunu öğrendim. Sen ayarlamazsan gider randevu alıp hastası olduğumu söylerim." dediği şeyde ciddi olduğunu görüyordum.
"Tamam Cem, sen bir şey yapma sakın! Bana bırak, " en azından Aslı ile konuşup Cem'in vazgeçmesini sağlardım. Aslı onu kırmadan hallederdi.
"Canımsın," yanağıma sulu bir öpücük kondurup hızla yanımdan gitti. Her zamanki Cem gibi değildi. Bakışları bu defa ciddi bakıyordu.
Kafamdaki meseleyi halletmek için telefonu elime alıp Emir ile en son mesajlaştığım sayfaya girdim.
"Emir, ne yapıyorsun?"
Bir dakika bile geçmeden mesaj geldi.
"Seni özlüyorum, neden şirkete gelmeden dergiye gittin?"
"Uzun zamandır yazım yayımlanmadı ve holding ile ilgili proje yazımı teslim etmem gerekti."
"Sana sormam gereken bir şey var..."
"Açıklamanı kabul ediyorum. Sor bakalım,"
"Hani bizim seninle bir anlaşmamız var ya? Hatta benim salak gibi boş kağıdı imzaladığım ve senin ellerine kendimi bıraktığım anlaşma..."
"Ne güzel dedin öyle... Kendimi sana bırakmak falan..."
"Emir dağıtma!"
"Anlaşma diyorum."
"De güzelim,"
"Bana yüklü miktarda para verdin,"
Bundan sonra ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Ya da nasıl söylemem gerektiğini...
"Yonca, şimdi işim var. Ve sakın bir daha bu konuyu açma. En başında bir iş anlaşması yaptık ve sen ciddi bir fedakarlık yaptın. Onun bedeli bile değil o para. Şimdi de durumumuz farklı ve aramızda yine bunun lafı olmaz. Ayrıca Emin konusunda bana yardımın daha bitmedi ayrıca anlaşma ihlali var..."
Yazdığı uzun mesajı sevgiyle okumuştum. Onun farklı düşündüğünü zaten tahmin etmiyordum ama ondan duymak mutlu etmişti.
"Ne ihlali?.."
"Evimde yanımda olman lazım. "
"Büyük ihlal hatta cezası olmalı, "
"Hadi senin işin vardı, git artık. "
"Tamam ama seni özledim, akşam buluşalım. "
"Tamam."
Ardından telefonu kapatıp masaya bıraktım. Emir bana karşı samimi yaklaşıp ona yaklaşmamı bekliyordu ama ben hala kabuğumu kıramıyordum. Ben de onu özlemiştim ama bunu onun gibi cesurca söyleyemiyordum. Hatta aklıma gelen şeyi duysa bana çok kızardı. Onun akşam istediği buluşma eminim baş başa bir buluşmaydı. Ama benim aklımda daha başka bir şey vardı. Başka türlü Cem'in elinden kurtulamazdım.
******
"Şimdi biz tam olarak nereye gidiyoruz Cem?"
Akşam buluşmak için Aslı'ya haber vermiştim ve o da zevkle kabul etmişti. Zaten Selim ile aralarında yaşanan gerginlikten dolayı kendini kötü hissettiğine emindim. Yalnız kalmasını istemiyordum tabi bu durum en çok Cem'in hoşuna gitmişti.
"Rahat hissedeceğimiz, kasılmayacağımız bir yer..." Cem ara ara aynaya bakıp saçını kontrol ediyordu.
"Bugün abartma tamam mı? Zaten Aslı'nın sevdiği var diye biliyorum, o yüzden saçma sapan davranma." dedim endişe ile.
Emir'e olduğumuz yeri haber verince muhtemelen tek olmadığımı anlar ve Selim ile gelme ihtimali yüksek olurdu... Selim ile Cem arasında havaalanında ufak bir soğukluk geçmişti ve şimdi de benim yüzümden büyüyecek diye endişe ediyordum. Aslı umarım sen her şeyi halledersin...
"Sevgilisi var mı?" diye sordu Cem. O yoktu.
"Hayır, "
"O zaman sıkıntı yok." dedi neşeyle ıslık çalmaya başlarken.
Tamam, ben aradan çekiliyorum...
Üniversitenin karşısındaki alana gelince durduk.
"Nereye geçeceğiz?" dedim arabanın kapısını açarken.
"Buraya," kafası ile önümüzdeki boş araziyi gösterdi. Kaldırım kenarından itibaren yolun kenarında kalıyordu. Karşıda gelip giden tramvay ve ellerinde kitapları ile üniversite ya da lise gençleri koşturup duruyorlardı.
"Boş arazi Cem."
"Bekle şimdi," derken arkadaki araca baktı. Kırmızı ve üzerinde çiçekler olan eski minibüsten bir amca indi. Daha sonra küçük tahta bir masa ve etrafına tabureler dizmeye başladı. Hatta Cem hızla arabadan inip yardıma koşmuştu.
Birkaç dakika sonra bir iki masa bu şekilde hazırdı. Ve amca çoktan tezgahına geçip hazırlık yapmaya başlamıştı. Aynı anda da minibüsten eski bir şarkı sesi yükselmeye başlamıştı.
"Hadi konum at Aslı'ya." Cem adama yardım etmeye başlarken seslendi bana. Yakın arkadaşım olsa da bazen onun yeni yanlarını görüyordum ve bana göstermediği bu yanları çok tatlıydı.
Aslı ile Emir'e konum atıp taburenin birine yerleştim. Tabi Emir hemen arayıp olduğum yeri sormuştu. Onu yol kenarında falan beklediğimi düşünmüştü. Özellikle yalnız olmayacağımızı öğrenince biraz bozulmuştu ve bunu göstermekten çekinmemişti. Henüz resmi olarak sevgili olmayı hala becerememiştik.
Yaklaşık yirmi dakika sonra Aslı gelmişti. Arabasını boş arazinin köşesine park edip gülerek bize yürümeye başladı.
"Buradan geçip giderdim ama bu şekilde oturmak aklıma gelmemişti. " dedi etrafına bakarken. "Herkese selam,"
"Hoş geldin." dedim sarılırken.
"Hoş geldin, sen gelir gelmez haziran akşamına okyanusların serinliği geldi." dedi Cem abartı bir sesle.
"O zaman kışın ortasında buluşunca dondururum sizi." Aslı, Cem'in soğuk esprilerine aynı soğuk espri ile karşılık verince şok ile ikisine baktım.
"Yani kışın da görüşmeye devam edeceğiz," Cem umutla sorar gibi konuştu.
"Ne yiyoruz?" Aslı sadece gülüp başka bir şey sordu. Şimdi içim biraz daha rahatlamış olabilir. Çünkü Cem'e yüz vermeye devam ederde astarını da isterdi benim arkadaşım.
"Aykut amcanın köfteleri meşhurdur, birazdan hazır olur."
Aslı benim yanıma otururken Cem de onun yanına oturmuştu. Emir'in tek gelmesi gereken durumlar vardı... Ama uzakta duran siyah arabadan inen Emir tek değildi. Selim hemen yanında bize doğru geliyordu. Sanki ikisinin de yüzünde bir gerginlik vardı. Emir yaklaştıkça yüzündeki ifade yumuşamıştı ve gözlerime bakan gözleri gülümsüyordu.
"Herkese iyi akşamlar," dedikten sonra eğilip huy edindiği şekilde yanağıma yumuşak bir öpücük bıraktı. Ardından hemen yanıma oturdu.
"Hoş geldin," dedim sesim kısılırken. Hala alışamadım bu duruma...
"İyi akşamlar," Selim de tek yer olan Cem'in yanına oturmuştu. "Neden burada oturuyoruz?" dedi gergince. Aynı anda da etrafa bakınıyordu.
"Güzelmiş burası," Emir bana bakıp göz kırptı ama aynı zamanda etrafa bakmayı da ihmal etmemişti.
O an kafam dank etti. Kabak gibi ortada oturuyorduk aslında. Emir için özellikle şu sıralar güvenlik çok önemliydi ve biz öylece açık alanda oturuyorduk.
"Köftesi harika, ortamı da eğlenceli bence,'' dedi Cem. Selim'in söylediği şeye alınmış olabilirdi ama o güvenlik için söylemişti kesin.
"Ben sevdim burayı." Aslı direkt Cem'e bakıp söylemişti. Bu durum Cem'in hoşuna giderken Selim pek de memnun durmuyordu.
"Ben düşünemedim, böyle açıkta oturmak sorun mu?" Emir'e doğru eğilip sadece onun duyacağı şekilde sordum.
"Hayır," Emir eliyle öne gelen saçlarımı arkaya doğru götürdü. "Sen sevdiysen sorun değil, güvenliği sağladım zaten," söylediği şeyden sonra hemen etrafa bakındım.
Az önce Emir'in arabasının durduğu yerdeki diğer arabayı fark etmemiştim. Ama içinde oturan Neco'yu görünce hemen gülümsedim. O da beni görmüştü ve başıyla selam verdi.
"Sadece o değil, etrafta birçok adam var." dedi Emir. Benim baktığımı görmüştü. Ona şaşırmamayı öğrenmem lazımdı... "Sen keyfine bak, bugün neden bu kadar güzelsin?"
O sırada baştan ayağa beni süzmüştü. Ama normal giyinmiştim bugün. Sabah sıcak gelmişti hava, üzerime dizimin altında biten kalın askılı krem bir elbise giymiştim. Her zamanki gibi makyaj bile yapmamış, saçlarımı dağınık bırakmıştım.
"Aksine aşırı bakımsızım bugün."dedim şaşkın şekilde.
"Hakaret sayarım." dedi abartılı bir sesle. Bu hali aşırı tatlıydı. Sahi Emir eskiye göre ne kadar da tatlıydı?
"Öhö öhö!" Cem dikkat çekmek için ayı gibi öksürünce Emir ile birbirimize aşırı yakın olduğumuzu fark edip geriye çekildim.
"Su iç." Emir sertçe Cem'e bakıyordu. Az önceki sözümü geri alıyorum, Emir sadece bana tatlıydı. Çoğu zaman bakışları başkasına ölümcüldü...
"Afiyet olsun," Aykut amca dürümleri getirince herkes iştahla önüne döndü. Emir önce bana uzatıp sonra kendisi almıştı.
"Çok lezzetli," Aslı aldığı ilk lokmada yediği köfteye bayılmıştı.
"Demiştim." Cem gözlerinden kalpler çıkararak bakıyordu resmen.
"Haklıymışsın çok sevdim." Aslı büyük bir ısırık daha aldı.
"Bana takıl, seveceğin daha çok şey gösteririm sana." Cem yavaş mı olsan!
"Ben takılayım, ne gösterirsin abine?" Selim griye yakın gözlerini Cem'e dikmiş gülerek sordu. Ama gülüşü pek de içten değildi daha çok katil kobraya benziyordu.
"Neler var bende bir bilsen," dedi Cem.
"Ne var işte ben de onu soruyorum." dedi aynı gerginlikle Selim.
"Sen bugün biraz agresifsin sanki dostum." Cem henüz Selim'in neden böyle yaptığını anlamadı sanırım. Ya da anladı bilerek yapıyor. Her türlü de yanlış yapıyor...
"Bence susalım yemeğin tadını çıkaralım," diyerek araya girdim. İkisi de susunca derin bir nefes alıp köftemden bir ısırık daha aldım. Pis Aslı... Suratındaki ufak gülüş ile yemeği yiyordu. Anladı tabi kıskanıldığını.
"Sevdin mi?" diye sordu Emir. Ağzım dolu olduğu için sadece başımı sallayarak onayladım. Halime güldü. "Bir tane daha söyleyeyim mi?"
"Hayır, yeter şimdi."
"Tamam, afiyet olsun." Önümdeki ayranı açıp uzattı.
Resmen şımartılıyorum...
"Şımardım." dedim bir lokma daha alırken.
"Sen beni şımartmıyorsun, ben yapayım bari." dedi gülerek.
"Sen yap."
"Ama arada da sen yap." dedi göz kırparak.
"İnşallah," dedim bir lokma daha alırken.
Diğerleri de yemeğe dalmıştı. Bizim sessiz konuşmamız ile ilgilenmiyorlardı. Arada bakışları birbirlerine çarpıyordu. Cem'in bu bakışları hiç hayra alamet değildi...
Aykut amcanın minibüsünden eski bir melodi yükselmeye başladı. Gözlerini bana dikmiş bakan adama bakıp tebessüm ettim. O sırada yanımızdaki eski tenekeden ateş yükselmeye başlamıştı. Haziran sıcak olsa da akşamları hala serin bir esinti vardı. O yüzden ateşin sıcaklığı rahatsız etmedi.
Gündüzüm seninle
Gecem seninle
Beyhude geçti bu
Ömrüm derdinle
Eski şarkıların bu tadı başka hiçbir yerde yoktu. Hele şu atmosferin güzelliği..
Aşkını bir sır gibi
Senelerdir sakladım
Geceleri rüyada
İsmini sayıkladım
Emir'in dudakları kımıldıyordu, şarkıya eşlik ediyordu. Gözleri sevgiyle bana bakarken ben de izledim koyu gözlerini... Emir'in gözleri çok güzeldi...
Aşkını bir sır gibi
Senelerdir sakladım
Geceleri rüyada
İsmini sayıkladım
Emir'in eli arkama uzanıp belimi sardı. Hem hafif hem de yakıcıydı tutuşu...
Sevgilim saçların
Zannetme, solmaz
Dünyada sevenler
Bahtiyar olmaz
Her şey aşırı romantik giderken Cem hönkürerek şarkıya eşlik etmeye başladı. Artık pek de romantik bir ortam yoktu onun yerine yüksek sesle şarkıya eşlik etmeye başlamıştık.
Aşkını bir sır gibi
Senelerdir sakladım
Geceleri rüyada
İsmini sayıkladım
Çevreye toplanan gençler de şarkıya eşlik ediyordu. Hatta bazı kızlar... Onlar kime bakıyor dikkatle?..
Aşkını bir sır gibi
Senelerdir sakladım
Geceleri rüyada
İsmini sayıkladım
Resmen bir sürü kız gözleri ile yemişti Emir'i. Sen de niye bu kadar yakışıklı bir adamsın Emir? Bazıları da Selim'i işaret ediyordu. Sahi biz böyle tipteki adamlar ile ulu orta neden oturduk ki?
Telefonum titreyince gelen mesaja baktım.
Neco
"Yenge bir durum mu var? Etrafa neden sinirli bakıyorsun, birisini mi gördün?
"Kimi göreceğim Neco? Şu kızları görmüyor musun? Yiyecek gibi bakıyorlar. "
"Ha, sen Emir abiyi kıskandın. İstersen gelip yakışıklılığım ile dikkatlerini dağıtabilirim."
"Ne kıskanması Neco! Sadece rahatsız oldum. Off! Neyse hadi görüşürüz.''
Sinirlenmiştim, kıskanmak falan nereden çıktı?
"Kiminle konuşuyorsun?" Emir'in göz ucuyla telefonuma baktığına emindim. Okuyup okumadığından emin olmasam da kim olduğunu görmüştür.
"Neco,'' dedim.
Bir şey mi var anlamında göz kırpınca omuzlarımı silktim. Gülerek önüne döndü. Telefon tekrar titreyince bıkkın şekilde baktım. Belli ki bizi beklemekten sıkılmıştı Neco. Ama mesaj atan o değildi. Aniden hissettiğim ürperme ile derin bir nefes aldım. Emir Köftesini yerken Cem'in anlattığı yersiz şakaları dinleyip bana ayıp olmasın diye ona katlanmaya çalışıyordu. Selim ise gergin şekilde gülerek Cem'i dinleyen Aslı'yı seyrediyordu. Çantanın kenarından telefonu görünmeyecek şekilde elimde tutup mesajı açtım.
Bora
"Selam Yonca,"
"Sürekli ülkeler arası yolculuk yapmak yormuştur seni, arkadaşların ile eğlenmek hakkın tabi. Ama bana da biraz zaman ayırırsın belki..."
Kafamı telefondan kaldırıp gergin şekilde etrafıma baktım. Etrafta toplanan kalabalık içinde onu görmem pek olası değildi. Ama yine de dikkatle baktım... Köşedeydi... Onu gördüğüm an yüzünde oluşan gülümseme ile bana bir baş selamı verip hızla gözden kayboldu. Oturduğum yerde biraz daha dikleşip başımı uzattım. O sırada Neco da arabadan inmişti.
"Yonca," Emir dikkatle bana bakıyordu. "Ne oluyor güzelim?" O sırada Neco da bize iyice yaklaşmıştı.
Bora'nın meselesi kesinlikle benimle değildi, o Emir ile geçmişe ait bir husumetin peşindeydi ama sürekli benim etrafımda dönüp duruyordu.
"Gördün mü?" diye sorduğumda sert şekilde kaşları çatıldı.
"Kimi?" sesi normalden yüksekti ve o sırada etrafa göz gezdirdi. Selim de fark etmişti.
Durum her ne olursa olsun Emir'den saklamak iyi bir fikir olmayacaktı o yüzden telefonu ona uzatıp mesaja bakmasını sağladım. Eline alıp hemen bakmıştı. Aynı anda kaşları daha ne kadar çatılırsa o kadar çatıldı.
"Ben bu adamın belasını sikerim!"
Aslı ve Cem de başını kaldırıp baktılar Emir'e.
"Mesele ne Emir?" diye sordu Selim ama Emir cevap vermek yerine ayağa kalkıp sinirle saçlarını dağıttı. Vicdansız...
"Neco, uyuyor musun?" Emir'in sesi de yüzü kadar tehditkardı. "Etrafımızda kuş uçsa haberim olacak dedim sana!"
"Yakınınızda tehlikeli kimse yoktu abi." Neco haklıydı, uzaktan görmüştüm Bora'yı.
"Emir," dedim uyarıcı bir ses tonuyla çünkü Cem garip şekilde bakıyordu. Ona söylediğim yalanlar yetmez gibi şimdi de etrafımda tehlike olduğunu düşünüyordu. An itibariyle koruyucu Cem modunu açmıştı. Hemen yanıma gelip hafifçe koluma dokundu. "Her şey yolunda," dedim sessizce.
Emir ve Selim birkaç adım uzaklaşıp kendi aralarında hızlıca bir şeyler konuştular. Ardından yeniden bana döndü Emir.
"Hadi gidelim, " diyerek elime uzandı. Sıcak eli elimi kavrayınca kendimi güvende hissetmiştim.
"Seni bırakayım Aslı," Selim adamlara bir şeyler söyledikten sonra Aslı'ya dönüp konuşmuştu.
"Gerek yok ben giderim." dedi Aslı.
"Bırakırım ben yalnız gitme."
"Gerek yok dedim Selim. " Aslı çantasını eline aldı.
"Benimle gelmek ister misin?" Cem benim yanımdan Aslı'ya doğru yaklaşıp sordu. Vay! Hemen de beni sattı, tabi yanımda Herkül gibi bir adamım vardı...
"Olur, " Aslı kabul edince Selim şok içinde baktı. Tamam ben de kabul ediyorum Aslı resmen inadına yaptı.
"Gidelim o zaman," Cem arabaya doğru yürümeye başlayınca Aslı da arkasından yürümeye başladı. "Yonca, konuşalım sonra seninle." Cem'in sorgusu olacaktı sonra.
"Görüşürüz, " diyerek Emir ile bana elini sallamıştı Aslı.
"Düzelt şu bakışını. " Emir sertçe Selim'e bakıp konuştu. Gerçekten de gözlerinden alev çıkıyordu.
"İnadına yapıyor Emir." Selim'in bir eli yumruk olmuştu.
"Neyi inadına yapacak Selim, senden kaçıyor. Anlamıyor musun?" diye araya girdim. Emir de Selim de bana bakıyordu. "Sevgin de sevgisizliğin de zarar veriyor ona. Hem yanında olmaya çalışıp hem de uzak duramazsın. Hem sevip hem de onu sevgisiz bırakamazsın." Nefes nefese konuşmuştum. Selim gözlerini kısıp dinlemişti beni.
"Bilmediğin şeyler var Yonca." diye karşılık verdi Selim.
"Umurumda değil eminim Aslı'nın da değil... Hiçbir şey bir kadına böyle davranmanın bahanesi olmaz. Oyuncak mı kadınlar?" Sona doğru sesim biraz yükselmişti.
"Sevgilim haklı, sus Selim. Sinirlendirme adamı." Emir'in söylediği şeyle biraz donakaldım.
Sevgilim...
"Görüşürüz, iyi akşamlar. " Selim sinirli şekilde yanımızdan ayrıldı.
"Adama bak, hem suçlu hem güçlü. " Emir onaylamaz şekilde Selim'in arkasından bakıp başını salladı. "Hadi gidelim biz de, sen niye öyle bakıyorsun?"
"Nasıl bakıyorum?" diye sordum ama aklımda hala sevgilim sözü yankılanıyordu.
"Gözlerinden kalpler çıkıyor, " yürürken elimi de hafif çekmişti.
"Hiç de bile," dedim dudaklarımı büzüp.
"Yonca bakma şöyle, geç arabaya. Yeminle zor tutuyorum kendimi."
Ben yolcu tarafına geçip otururken o da hızla şoför tarafına geçmişti. Bugün bu adam aşırı tatlıydı ama...
"Selim'e söylediğin şeylerde çok haklıydın, tam bir eğitimcisin." Emir'in son söylediği kelime üzerine düşünceli şekilde baktım.
"Ben sana öğretmen olduğumu hiç söylememiştim." dedim. Gerçi daha önce evime de gelmişti bu adam, neden şaşırıyorsam...
"Seninle ilgili pek çok şey biliyorum ve bunları öğrenmek pek zor değil. " derken güzel yüzünü bana çevirip göz kırpmıştı. "Ama düşüncelerini bilmemek bazen zorluyor. "
"Neyi merak ediyorsun?" diye sordum.
Kalabalık bir trafiğe denk gelmiştik.
"Neden mesleğini yapmıyorsun?" diye sordu ve gerçekten de bunu samimi şekilde sormuştu. Benimle ilgili şeyleri merak ettiği belliydi.
"Son sınıfta sınava pek iyi hazırlanmamıştım ve puanım iyi değildi. Kontenjan da az olunca atanamamıştım. Daha sonra da babamın arkadaşı aracılığıyla dergiye girdim, yazmayı çok sevdiğim için çalıştığım yeri de çok sevdim. Zaten sana da o yüzden boyun eğdim ya..." gözlerimi devirip baktım.
"Asla boyun eğecek bir kadın değilsin." demişti hemen. "İstersen sana okul açayım,"
"Yaa! Gerçekten mi? Ama kalsın şimdilik okul... Bazen ben de kendime şaşırıyorum, ailem için hiç düşünmeden teklifini kabul etmem..." sustum.
"Sadece ailen için mi?" diye sordu. Arabayı bugün özellikle yavaş kullanıyordu.
Değildi... Sadece onlar için değildi... Emir'e yardım etmek istemiştim. Ama başta ikna eden o değildi. Yüreğimde hissettiğim acımanın sahibi Emin'di. Onun çaresizliğini görmüştüm önce. Onun çırpınışları etkilemişti beni önce.
"Emir," dedim kısık sesle.
"Söyle güzelim, "
"Emin," dedikten sonra sustum.
"Ne olmuş ona?" diye sertçe sordu.
"Öğrenirse..."
"Neyi?"
"Bizi... İkimizi, üzülür mü?" Neden onu hiç düşünmeden hareket etmiştim. Resmen her yerde resmimiz çıkmıştı. Uyanırsa bunları öğrenmesi uzun sürmezdi. Emir'in adamlarından bile hemen öğrenirdi.
"Bu durumdan rahatsız mı oldun?" canı sıkılmıştı ve bunu belli ediyordu.
"Garip hissediyorum Emir, senin yüzünle bambaşka birisi karşımda oluyor. Devrelerim yanıyor ve ne yapmam gerektiğini bilmiyorum..." derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım.
Araba durmuştu ve sitenin arka girişindeydik. Daha önce geldiğinde de beni burada beklemişti.
"Yonca," dedi yumuşak bir sesle. "En başında seni zor bir durumun içine soktum. Şimdiye kadar kendi başıma uğraştım bu durumla, uzun süre kabul edemedim. Anlamsız ve imkansız geldi sürekli... Sana da aynı hissettiriyor, anlıyorum. " sıcak avucu yanağımı sardı. "Üstelik sana karşı da her zaman kaba davrandım, galiba ikinizi kıskandım..."
"Ne! Nasıl kıskandın?" Şaşkın şekilde sordum.
"Emin'in benden bağımsız böyle hareket etmesi falan... Senin de benden daha fazla şey bilmen... Ne bileyim kendimi dışlanmış hissettim." Oy Allah'ım nasıl tatlı!
"Ya sen kendini mi kendinden kıskandın?" Elimle yanaklarını tutup sıktım. Evet koskoca Emir Bayar'ı böyle çocuk gibi sevmem komikti ama çok tatlıydı ben ne yapayım?
"Yonca," büzüşmüş dudakları ile konuşmaya çalışınca daha da sıktım. Ama elime hafifçe vurup çekmemi sağladı.
"Ne vuruyorsun be?" elimi ovaladım ama hemen uzanıp dudaklarına götürdü hemen.
"Sen de benim yanağımı sıkıyorsun," dedi elime yumuşak bir öpücük kondurup.
"Ben gideyim artık," elimi çekip çantama uzandım. Yüzündeki ifadesi biraz sertleşmişti.
"Rahatsız olduğun bir durum mu var Yonca?" diye sordu.
Vardı... Bazen aklıma gelen Emin'le içimde bir sızı oluyordu. Saçma biliyorum ama ona ihanet ediyorum gibi düşünüyordum. Galiba ben yavaş yavaş kafayı yiyordum...
"Birisi görür diye telaş ettim, gideyim ben artık." dedikten sonra hemen kapıyı açtım.
"Yonca," seslenince durdum. "Seni özlüyorum, ne zaman geleceksin? Ev sensiz beni boğuyor."
Şu an her şeyi bırakıp onunla gitmek istedim ama pek mümkün değil...
"Haftasonu Nur sınava girdikten sonra annemler Adıyaman'a gidecek. Yaz sonuna kadar yoklar, o zaman tekrar konuşalım olur mu?"
Gözleri anında ışıldamıştı.
"Tamam güzelim." Ardından kapıyı kapatıp hemen bahçe kapısına yöneldim. Ben girer girmez o da hareket etmişti.
İkimiz de dünyayı umursamadan yaşamak istiyorduk sanki... Emir benim yanımda her şeyi unutuyordu ve sadece zaman ikimize ait o andan ibaretmiş gibi davranıyordu. Umarım bize acı verecek zamanların içine sürüklenmezdik...
***
"Anne uzun elbisemi de koy valize!"
Nur'un sesi gelirken aynada son kez baktım kendime. Açık mavi renginde fazla dar olmayan dizimin biraz üzerinde biten kalın askılı bir elbise giymiştim. Saçlarımın dalgalarını biraz daha belirginleştirip geriye doğru bıraktım ve hafif bir makyaj yapıp hazırlığımı tamamladım. En son da küçük bir incisi olan kolye taktım.
Annemler birazdan yola çıkıyordu ve bir haftadır adını resmi olarak koyamasak da sevgili olduğum adamla yemeğe çıkacaktım. Son üç gündür Emir ile telefonda görüşmüş yüz yüze gelememiştik. Emir iş için İstanbul'daki şirkete gitmişti ve daha iki saat önce gelmişti. İş konusunda ne kadar yoğun bir adam olduğunu son günlerde daha net görmüştüm. Özellikle İngiltere'ye gidip gelmesi bir sürü işin birikmesine neden olmuştu.
Gerçi onunla çalışmaya başladığım ilk zamanlarda programının hep yoğun olduğunu görmüştüm ama yine benimle az ilgilenmesine sinir olmuştum. Neyse birkaç gün idare edebilirdim... Telefonum titreyince aynanın önünden ayrılıp telefona uzandım.
Emir
"Beş dakika içinde kapıdayım sevgilim."
Evet aşırı tatlı olup tek kelimesi ile gönlümü alıyordu.
" Tamam, iniyorum birazdan."
Soğuk mu cevap verdim acaba? Hala adama iki güzel laf etmeyi beceremedim. Ne kadar odun birisi varmış benim içimde... Oysa çok özlemiştim...
Odadan çıkınca koridora dizilmiş eşyalara baktım.
"Anne bir yıllığına mı gidiyorsunuz?" diye sordum. Çünkü bu kadar eşya asla iki aylık olamazdı.
"İşte teyzen malzeme istemişti. Salça, kurutmalık... Mersin'de ne gezsin?"
Konuşurken bir yandan da hala valize eşya koyuyordu.
"Bir de nişan için herkese üç farklı kıyafet koyduk." Nur küçük valizini salona getirirken cevap verdi. "Sınavım da güzel geçti, iki günde de istediğim neti yaptım. Artık bol eğlence..." derken kollarını açıp oynamaya başladı. Bir yıldır yorulmuştu, eğlenmek hakkıydı artık.
"Tadını çıkar..." dedim gülerek. Babam salonda telefon ile konuşuyordu. Ona bakıp gülümsedim.
Emir ile konuştuktan sonra bir daha konuyu açmamıştı canım babam. Annemi de uyarmış kararlarımı sorgulamamasını istemişti, tabi annem bulduğu her boşlukta beni sıkıştırıp durmuştu. Şimdi de işine ara verip baştan ayağa süzdü beni.
"Daha canlı şeyler giysene kızım." elini beline koymuştu.
"Seviyorum böyle giymeyi anne." dedim babamın yanına giderken.
"Önemli olan bir başkası seviyor mu?" Nur'un gülerken söylediği şeyi duydum ama cevap vermedim.
Babamın yanına gidince direkt sarıldım. Nişana gidene kadar onları göremeyecektim ve bu defa benim sahte gidişimin aksine onlar gerçekten gidiyordu.
"Dikkatli ol kızım." dedi bana sarılırken.
"Siz de dikkatli gidin, haber verin ulaşınca. " dedikten sonra ayrıldım.
"Cem yanında olsun sürekli," dedi babam imayla. Kısaca Emir ile fazla takılma diyordu. Aslında Emir'i sevmişti ama kız babası sonuçta yine de rahatsız hissediyordu.
"Tamam merak etme sen." dedikten sonra yanağını öpüp anneme yürüdüm.
Sıkıca sarılıp "Herkese benden selam," dedim.
"Şu çocukla tanışmak istiyorum Yonca," dedi annem benden ayrılırken.
"Tamam tamam," diye geçiştirip Nur'a sıkıca sarıldım.
"Sakın çok eğlenme, kıskanırım." dedim.
"Bol bol resim atarım, sen İngiltere'ye gittin ben kıskandım mı?" diye sorunca içimdeki sızı kendini yeniden hatırlattı.
Bu huzursuz duyguyu kolayca atamazdım içimden. Gitmiyordu...
Aşağı iner inmez siyah araca yaslanmış baştan ayağa siyah giymiş ve tüm karizması ile bana bakan adama gülümsedim. Ama yüzü benim aksime pek de sevecen değildi. Yaklaştıkça beni baştan ayağa süzüp en son gözlerimde kaldı bakışı. Gözleri sert bakıyordu.
"Hoş geldin, " dedim gülümseyerek ama herhangi güzel bir karşılık almadım. "Neyin var?"
"Neyim mi var?" derken şaşkınca baktı. "Bir şeyim yok, hatta olduğunu düşündüğüm şeyler de yok."
"Emir bulmaca mı çözüyoruz?" diye sordum hayretle. Başını aşağı yukarı salladı.
"Günlerdir seni görmedim, çok özledim... Aşağıdayım sevgilim diyorum tamam diyorsun..." Aslında en başta anlamam gerekirdi.
"Tamam kızma haklısın..."
"Hala tamam diyor ya!" Özenle yaptığı saçlarını dağıtınca aşırı karizmatik olduğu gerçek.
Elleri yukarı çıkmışken hızla uzanıp beline sarıldım. Huş ağacı kokusunun hafif tonunu alırken daha da sıkı sarıldım. Donup kalmıştı... Başımı kaldırıp bana şaşkın ama heyecanla bakan yüzüne baktım.
"Sen ne kadar uzunsun ya, boyun kaç?" Konumuzla alakasız soruma güldü.
"Bir doksan beş" dedi ellerini iki yanağıma koyarken.
"Aramızda otuz santimden fazla varmış," dedim gülerek. Eğilip yanağıma sert bir öpücük bıraktı.
"Aklımı dağıtmaya çalıştığının farkındayım ve bunda da başarılı oluyorsun." dedi uzanıp elimi tutarken.
"Hiç öyle bir niyetim yok hadi gidelim geç kaldık. Bizi beklemesinler," dedim dudağımı ısırıp. Ben Emir'e söylemedim... Olduğu yerden bir milim bile kıpırdamamıştı.
Yüzümde samimi olduğunu düşündüğüm bir sırıtma ile baktım. "Aslı'ya bir de Selim'e mesaj attım yani araları belki biraz düzelir." Hala sertçe bakıp kımıldamadan duruyordu. "İyi olsunlar diye,"
"Yonca biz dört kişi ilişki içinde falan mıyız? Baş başa kalmak istiyorum artık!"
"Tamam merak etme, bugün son hem bizimkiler gidiyor bugün. Yani seninle eve gelebilirim..." dediğim an gülümsedi. Tamam ikna damarını bulmuştum. Hemen birkaç adım atıp yanıma yaklaştı.
"Bu gece gelecek misin?" diye sordu bir kaşını kaldırıp.
"Geleyim mi?" diye sordum.
"Gel..."
"Tamam..."
Elimi çekip arabaya doğru yürüdü. Şimdilik bir akşam kalabalık randevuyu kabul etmişti.
"Ama neden böyle davrandığını anlıyorum Yonca," kapımı açıp bekledi. "İkimizin baş başa resminin çekilmesinden korkuyorsun ve Emin'in görmesinden..."
Haklıydı... Henüz buna hazır değildi Emin. Kırılacaktı...
"Şimdilik bir şey demiyorum ama o piç herifin yüzüne benden uzak durursan sana kızarım Yonca." Koyu gözleri şaka yapmadığını net şekilde belli ediyordu.
"Hadi gidelim," dedikten sonra arabaya bindim. Bunu daha sonra konuşmalıydık, ben Emin ile yüzleştikten sonra...
***
Lüks restorana girince ileride bizim için ayrılan masada oturan Aslı ve Selim'i gördüm. Selim koyu lacivert takımı içinde Aslı da benim elbiseme benzer beyaz bir elbise içinde çok iyi görünüyordu.
"İyi akşamlar, " dedim masaya geçip. Aslı'nın yanına oturdum o da bana sarılıp yanağıma küçük bir öpücük bırakmıştı.
"Hoş geldiniz," dedi Selim ikimize bakıp ama Emir'e ayrıca başı ile selam da vermişti.
"Nerede kaldınız ya?" diye sitem etti Aslı.
"Biraz trafik vardı. " dedi Emir.
"Son zamanlarda Antep'in trafiği fena." dedi Selim.
"Çok göç aldı doğudan, bir de Suriyeliler..." dedi Emir.
"Ee yeni serbest sanayi bölgesi açılırsa daha da artar nüfus. " dedi Selim.
Aslı ile beraber şaşkın şekilde bakıyorduk ikisine. Böylesi bir akşam yemeğinde konuşulacak konu harikaydı. İkisi de bakışımızı fark edince aynı anda "Ne!" dedi.
"Yok bir şey ya, siz devam edin. Şirket işleri falan devam edin," dedi sinirle Aslı. Selim direkt boğazını temizlemişti ve kesinlikle şu an cevap vermeye korkuyordu.
"Aslında İstanbul'daki işleri sana anlatmam lazım Selim, " dedi Emir. Ben de gergin şekilde gözümü dikip bakınca arkasına yaslanıp masumca gülümsedi.
"İyi akşamlar, Emir Bey," duyduğum kadın sesi ile hemen kafamı kaldırıp kendinden önce parfüm kokusu gelen kadına baktım. Fabrikada gördüğüm kadındı. Pelin mi ne...
"İyi akşamlar, Pelin Hanım." dedi Emir. Ciddi ifadesine bürünerek.
"Ne tesadüf, ben de arkadaşlarım ile yemeğe çıkmıştım." kadına bak! Resmen bizi yok sayıp gözünü Emir'e dikmiş yiyecek gibi bakıyordu.
Zaten ilk gördüğüm an sevmemiştim bu kadını.
"Afiyet olsun," dedi Emir resmi şekilde. Arada bana bakıyordu, nasıl bakıyorum bilmiyorum ama yüzünde ufak bir korku vardı.
"Toplantıyı bekliyorum aslında size sunmam gereken raporlar birikti," hala gitmiyordu.
"Yakında yapacağım ama acilse Selim'e iletebilirsiniz." dedi Emir. Bu defa Aslı'nın sert bakışlarının odağı olmuştu.
Kadın bir an Selim'e baktı ama yüzü düşünce gülümsemeye çalışıp "Sorun değil, toplantıda hallederiz," dedi.
"Peki, size afiyet olsun," dedi Emir. Aferin kibarca kovmuştu.
"Size de," dedikten sonra bozulduğunu belli etmemeye çalışarak yanımızdan gitti.
"Ne gıcık kadın," Aslı kulağıma eğilip konuştu. Ben de olumlu anlamında başımı sallamıştı.
"Bir şey mi oldu?" diye sordu Emir.
"Diyoruz ki bir lavaboya gidelim," dedi Aslı kalkarken. Öyle bir şey demedik ama olsun.
"Siz sipariş verin biz gidip gelelim." dedim ben de ayağa kalkarken. Emir başını sallayıp beni onayladı.
İkisini işle ilgili sohbete dönerken bırakıp yürüdük. Lavabo oturduğumuz yere uzak bir yerdeydi. Köşeyi döndükten sonra ara hole girip en sondaki kapıdan girdik.
"Sinir etti beni kadının bakışı," dedim elimi yıkarken.
"Haklısın, gözü ile yedi Emir'i." Aslı rujunu tazelerken söylediği şeyi duyunca öfkeyle baktım. "Yani lafın gelişi, sen de amma kıskanç çıktın ya,"
"Sanki sen değilsin," dedim.
"Olacak bir durum yok." dedi ruju çantaya atarken. "Hadi gidelim, " arkamızı dönüp çıkacakken içeri giren biriyle duraksadık. Geçip yol vermeyi düşündük ama yol istiyor gibi durmuyordu.
Aslı ile birbirimize bakıp aynı anda gitmek için hareketlendik ama aynı anda arkamızdaki kabinler açılmıştı ve iki kişi çıkmıştı. Kadın oldukları belliydi ama hareketleri çok çevikti. Ne olduğunu bile anlamadan ağzıma kapanan bezle kalakaldım. Nefes almamaya çalıştım ama astım krizimi tetikleyen bir anda istemsizce kocaman bir nefes almaya çalıştım. O anda ciğerime kadar yakan bir kokuyu soludum. Keskin bir tat ağzıma dolduğu an başım dönmeye başlamıştı. Direnmeye çalışsam da arkamda beni tutan kişi çok sert şekilde tutuyordu. Gözümü sağa kaydırıp Aslı'ya bakmaya çalıştım ama çoktan baygın şekilde birinin kolunda lavabodan çıkarılıyordu. O an benim de gözüm kararmaya başladı. Dizlerim tutmuyordu ve kendimi bıraktığım an birisi belimi sardı. Tanıdık bir koku aldım o an ama kimindi bilmiyorum... Son kez bir ses duydum karanlığa gömülmeden...
"Endişelenme Yonca..."
********************************
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.12k Okunma |
65 Oy |
0 Takip |
31 Bölümlü Kitap |