
YONCA DENİZ*******
Bazen sadece bir adım atmak sonsuz adımların başlangıcı olurmuş. Ben Emir ile ona ve aileme yardım etmek için bir anlaşma yapmıştım sadece. Bu anlaşma kimsenin zarar göreceği bir şey olmamalıydı. Ya da Emir'in hayatında tehlikeler böylesi etrafını sarmamalıydı.
Göz yaşlarımı bastırmaya çalışırken kollarımda yatan adama baktım. Şu an Emir'in gittiğine emindim. Beni ve Aslı'yı bulmuş, son anda pes etmişti. Emin'in gözlerini açmasını beklerken önümdeki korkunç manzaraya baktım. Selim üzerindeki ceketi çıkarmış Aslı'nın kalbine yakın bir yere bastırıyordu. Her şey karışmıştı. Emir yere düşerken aynı anda Aslı da yere düşmüştü. Nereden çıktığını anlamadığım Metin Alakurt da yerdeydi. Hızla içeri giren Serhat Ovalı silahı direkt ona doğrultup alnına bir delik açmıştı. Kendimde olduğumu düşünmüyordum. Çünkü silah sesinden bile korkan ben bu kadar şey yaşayıp da normal kalamazdım. Canım yanıyordu.
Tekrar Aslı'ya döndüm. O sırada bir sürü insan içeri giriyordu. Kollarımdaki adam kıpırdamaya başlamıştı. O gözlerini açana kadar ben gözlerimi yumup kendime gelmeye çalıştım. Saatlerdir yaşadığımız şeyler aklıma dolmaya başladı.
Sadece güzel bir akşam yemeği için toplanmıştık. Aslı ile sevdiğimiz adamlar için hazırlanmıştık. Ama o adamların çevresi bizim düşündüğümüzün çok ötesindeydi. Ve kötüler her zaman başka adamların zaaflarını hedef alırlardı. Emir'in ve Selim'in zaafı olmuştuk Aslı ile.
Restoranda bayılmadan önce duyduğum sesin sahibi Bora'ydı. Bunu sallanarak hızla gittiğimiz arabanın içinde gözümü açınca fark etmiştim. Aslı henüz uyanmamıştı ama ben önden gelen sesleri duyuyordum. Adamın birisi "bize yardım etti ama o salağa yardım edecek kimse olmadı." demişti. Bir diğeri de "Yok kıza bir şey olmayacak diye tutturdu, şimdi de kurşun onun sol tarafında. Eski fabrikaya yönlendirme olunca zaman kazanırız." demişti. Başımdaki ağrıdan dolayı söylemeye çalıştıkları şeyleri tam olarak anlayamıyordum. O an hava sıcak olmasına rağmen üşümüştüm... Emir'e bir şey olacak diye deli gibi korkmuştum... Ailem gittikleri yere ulaştı mı diye düşünüp ağlamıştım...
Aslı da kendine gelince ikimizi bu eski binaya getirip bağlamışlardı. Filmlerde gördüğüm o heyecanlı kaçırılma sahneleri aslında ne kadar iğrençmiş onu öğrenmiştim. Başkasının zaafı olmak ne kadar zormuş onu öğrendim...
"Merak etme gelecekler,'' demişti Aslı ama benden daha kaygılı ve daha çok korkuyordu. "Selim'e bir şey olmasın," diye mırıldandığını duymuştum.
Selim için ölmeyi göze alacak kadar seviyordu. Onun için ölecek kadar onu kaybetmekten korkuyordu.
Her şey birbirine girmişti. Ne olanları anlayabiliyor ne de yaşadığımız şeylere tepki verebiliyordum. "Patron buna kızacak," demişti birisi Metin Alakurt'a. Demek ki onun da üstünde birisi vardı ve onun izninden bağımsız hareket etmişti bu adam. Adam değildi gerçi... İnsan bile değildi...
"O kendi meselesine baksın, benim derdim Emir pisliği," demişti Metin Alakurt. Bunları Emir'e anlatmam lazımdı ama Emir en olmadık yerde gitmişti.
Göz yaşlarımı silip kollarımda gözlerini açan adama baktım. Şaşkın ve titreyen gözleri onun kim olduğunu belli ediyordu.
"Emin," dedim kısık sesle. Yavaşça bana bakıp tebessüm etti ama sonra halimi fark etmiş olacak ki kaşları çatıldı.
Kafasını kaldırıp etrafına bakındı ve şokla tekrar bana baktı. Tekrar diğerlerine baktı. "Ne oluyor amına koyayım!" diyerek sinirle ayağa kalktı. Onun ardından ben de yavaşça ayağa kalkmıştım. "Aslı!" Endişe ile bağırarak yerde yatan Aslı'yı kucağına alıp kalkan Selim'e koştu. Selim bir süre Aslı'nın hemen kalbinin yanından akan kana ceketini bastırmıştı, şimdi nazik şekilde kucağına almış yürümeye başlamıştı.
Gecenin karanlığına çıkınca bir sürü adam etrafımızı sardı ve içlerinden yaşlı birisi öne çıktı.
"Kızım," diye acı şekilde Selim'in kucağındaki Aslı'ya yaklaştı. Bu adam babasıydı. "Bana ver," elini uzattı ama Selim öfkeyle adama bakıp önünden geçti.
Sımsıkı sarmıştı Aslı'yı. Değil babası şu an kim gelse onun kollarından Aslı'yı alamaz gibi duruyordu. Ayaklarım beni zor taşırken belimi tutup destek olan Emin'e baktım. Kaşlarını çatmış neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"Kafayı yemek üzereyim Yonca, tabi Emir ile beraber kafayı yediğimiz için bu çoktan gerçekleşti zaten." Konuşurken elimi tutup bana baktı. Sevgilimin ellerini tutarken sevgilim olmayan adama baktım.
Hayatımda daha saçma ne olabilirdi?
"Her şeyi anlatacağım Emin ama önce Aslı'yı hastahaneye yetiştirelim." dedim adımlarımı hızlandırırken.
"Haklısın, hadi," derken o da hızlanmıştı.
Emir'in arabasına yürüyen Selim'e arka kapıyı açtı Neco. Acıyla kasılmış yüzüyle bakıyordu kanlar içindeki Aslı'ya.
"Kızım o benim Selim!" Aslı'nın babası öfkeyle bağırınca Selim bir an durup öfkeyle baktı. Emin çoktan aralarına yürümüştü. Hatta Serhat Ovalı da hemen arkadaydı. Sessizce gelen bu adamın ne zamandır burada olduğunun bile farkında değildim.
"Biliyorum senin kızın! Lanet olsun ki senin kızın! Ve yine lanet olsun ki benim gibi bir adamla karşılaştı!" Selim öyle öfkeyle bağırdı ki herkes suspus olmuştu. Arabaya binince Neco da kapıyı kapattı.
Hemen yanlarına geçip ben de bindim. Selim kucağındaki Aslı'ya sıkıca sarılmış saçlarını öpüyordu. Yanlarına oturduğumu bile anlamadı... Emin ile Neco da binince araba hareket etmişti.
"Selim Mardin'e geçiyorum. Orası şu an daha yakın." dedi Neco.
"Öyle yap Neco." dedi Emin. Selim şu an transtaydı.
"Aslı," kısık sesle konuşmaya başlayınca sesinin hıçkırıkları arasına karıştığını fark ettim. Selim'i daha önce böyle görmemiştim. "Aç gözlerini ne olur... Aslı ne olur aç gözlerini..."
"Selim bir şey olmayacak, merak etme. Açacak gözlerini." Emin arkasına dönüp bakmıştı bize. Ama Selim onu duymuş gibi değildi.
"Benim yüzümden hepsi benim aptallığım yüzünden... Yanlış yolu seçtim... Benim yüzümden..." Kendi kendine konuşup bir yandan da Aslı'nın saçlarını öpüp kokluyordu.
"Daha hızlı Neco!" Emin sinirle bağırdı önde.
"Abi son hız neredeyse,"
"Götüne turbo tak Neco!" diye bağırdı Emin.
Şu an önde onların kavgasına kulak veremiyordum. Hala akan göz yaşlarım ile Aslı'ya bakıyordum, o an gözlerini açar gibi oldu. Ya da ben hayal gördüm.
"Aslı beni bırakma... Ne olur beni sensiz bırakma." dedi Selim yeniden.
"Sen... Beni uzun zamandır sensiz bıraktın ama..." Aslı'nın sesi ile hepimiz şokla ona baktık.
"Önüne bak Neco!" diye bağırdı Emin.
"Aslı!" Emin ile aynı anda bağırdık.
"Allah benim belamı versin o zaman." dedi ağlayarak Selim.
"Vermesin..." diye kısık ve zor çıkan sesle karşılık verdi Aslı.
"Aslı..." dedi Selim ona biraz daha sarılıp. "Beni bırakmayacaksın değil mi?"
"Selim..." Aslı gücü tükenirken elini kaldırıp Selim'in yüzüne dokundu. Kan olmuştu dokunduğu yer. Daha sonra gözlerini kapatıp eli önüne düştü.
"Aslı! Aslı!" Selim bağırırken ağlaması daha da şiddetlendi.
Uzanıp Aslı'nın nabzına dokundum. Hala atıyordu.
"Neco!" diye bağırınca Emin şokla bana döndü. Şu an nasıl durumdayım farkında değildim. "Eğer uçmazsan seni gebertirim!"
"Hemen yenge." Neco daha da hızlanırken Emin şaşırarak baktı. Sonra dönüp bana baktı, şaşkınlık yerini kırgınlığa bırakmış gibiydi.
Başımı geriye yaslayıp gözlerimi kapattım. Dertler şu an sıraya giriyordu ve ben zamanı gelince hangisini nasıl çözeceğim hiç bilmiyordum. Emin'in bakışları ise hepsinin ötesindeydi. Sağanak yağışın altında şemsiyem olmadan öylece kalmışım gibi... Beni ondan koruyacak tek şey Emir ama o onun içinde hapiste şu an...
**
Neco sayesinde hastahaneye yetişmiştik. Gün doğarken Selim Aslı'yı kucağından indirmeden acil kapısından gelen sedyeye doğru yürüdü. Serhat Ovalı bizden önce haber verdiği için etrafımızda bir ordu toplanmıştı. Öfkeli şekilde yanımıza gelen Aslı'nın babası kızına uzanmak istemişti ama Selim hala sımsıkı sarılmış bırakmıyordu. Doktorlar bile şaşkın şekilde bakıyordu, Selim'in üzeri kan içinde kalmış saçları dağılmıştı.
"Hadi Selim," Emin elini uzatıp dokununca Selim kendine gelip Aslı'yı yavaşça sedyeye yatırdı.
"Dikkat edin," demişti ama hızla uzaklaştı Aslı yanından. Hepimiz öylece bakakalmıştık.
"Yardım edin," Neco bağırınca arkaya dönüp baktım. Yere yığılan adam Aslı'nın babasıydı.
Bir anda herkes ona koşup ayrı bir sedye getirdiler. Ya kalp krizi geçiriyordu ya da yaşadığı acıya dayanamamıştı.
"Bir de sen mi başımıza çıktın Orhan amca ya!" Emin sitemle sedyede giden adamın arkasından konuşurken bana döndü. "Siyah üzüm, iyi misin?"
Evet iyi değildim, nefes almakta zorlanırken dizlerimin bağının çözüldüğünü hissettim. Dayanmam buraya kadardı, kendimi yere bırakırken bir çift el çoktan beni sarmıştı.
"Yonca!" duyduğum son ses Emin'in sesiydi.
**
Kulağıma dolan bir şeyin damlama sesi ve yoğun bir cızırtı sesi kulağıma doluyordu. Başımdaki ağırlık tonlarca gibi geliyordu ve göz kapaklarım bir türlü açılmıyordu.
"Siyah üzüm," kulağıma sevgilimin sesi doluyordu ama o bana böyle demezdi. Yanımdaki o değildi... "Yonca, beni duyuyor musun?"
En sonunda yavaşça gözlerimi açıp, bana doğru yaklaşmış koyu gözlerle karşılaştım. Endişe ve şefkat karışımı bir duygu vardı bakışlarında. Yanımda Emir olsun isterdim ama bu bakışların sahibinin Emin olduğunu biliyordum. Ve bir süre sevgilim olmadan onun bedenindeki Emin ile yüzleşecek çok şeyim olacaktı. Ama aklıma gelen ilk şey Aslı olmuştu.
"Aslı nasıl?" diye sordum yerimde doğrulmaya çalışırken. "İyi mi?"
"Şu an ameliyatta, durumu kritik. Bekliyoruz, sen nasıl hissediyorsun. Astım krizi geçirdin," Emin konuşurken saçlarımı geriye doğru yumuşakça itmişti.
Şu an kendimi düşünwmeyecek kadar endişe içindeydim. "İyiyim," derken ayağa kalkmaya çalıştım ama Emin beni tutmuştu.
"Bekle Yonca, biraz dinlen lütfen."
"Yonca Deniz," içeri giren iki polis ile yataktan kalkmadan oturdum. Elimin üzerindeki serumun iğnesi canımı yakmıştı.
"Benim," dedim üzerimi düzeltirken. Emin ceketi iyice üzerime giydirmişti. Arabadan zorla indirilirken kenara takılıp yırtılan elbise kenarına baktım. Yüzüm kızarırken Emin kenardaki ince örtüyü alıp üzerime koydu. Ona minnetle baktım. Bakışı güven verircesine güçlüydü. Emir olmasa da ona da güvendiğimi hissettim. İki ruh aynı bedende bana güven vermek için varolmuş gibi...
"Olay hakkında size sormamız gereken şeyler var." Yaşı diğerinden büyük olan polis memuru karşıma gelip konuşunca başımı salladım. "Sorulara lütfen dürüstçe cevap verin."
Polis memuru en başından beri yaşanan şeylerle ilgili soru sormaya başlayınca Emin duvara yaslanıp elini yumruk yaptı. Henüz olayların iç yüzünü bilmediğini o an fark ettim.
Ben her şeyi detaylı şekilde anlattıkça Emin'in kaşları daha da çatıldı ve duyduğu her cümlede sessizce küfür ettiğinin farkındaydım. Yokluğunda olan bu kadar şey haliyle ona ağır gelmişti. Ne Emin ne de Emir kaos içinde uyanmayı seviyordu. İkisi de gitmeyi bu yüzden istemiyordu, geldikleri anda bir sürü derdin içinde buluyorlardı kendilerini.
Polis memuru söylediğim her şeyi not alırken Neco hızla içeri girdi.
"Abi senin kanın sıfır negatifti değil mi?" diye Emin'e sordu.
"Evet," diyerek tereddüt etmeden cevap verdi Emin. Emir ile ilgili her şeye hakimdi. "Ne oldu?"
"Abi, Aslı Hanım için kan lazım acil." dedi Neco.
"Hemen gidelim." Emin kendini toplayıp kapıya doğru yürüdü.
"Her şey yolunda mı Neco?" diye endişeyle sordum.
"Acil kan lazımmış yenge, başka bir şey bilmiyorum." Neco'nun söylediği şeyle Emin dönüp bir kez daha aynı kırgın ifadeyle baktı. Yüreğinde soru işaretleri birikiyordu.
Başımı eğip Emin ile göz temasını kestim çünkü bakışlarındaki hüznü şu an kalbim kaldırmıyordu. Sol gözümden akan sıcaklık ile derin bir nefes alıp dik durmaya çalıştım.
"İyi misiniz?" diye babacan şekilde sordu polis memuru. Emin gitmişti.
"Değilim," dedim. Tek kelime yalan söylemeye takatim yoktu.
"Hemşireyi çağırayım mı?" diye sordu bu defa. Olumsuz anlamda başımı sallayıp gözümden akan yaşları sildim.
Birkaç soru daha sorduktan sonra sorgu bitmişti. Hemen aklıma gelen şeyle polise bakıp sordum.
"Bora Çelik, onu buldunuz mu? Adamlar konuşurken yaralanma gibi şeyler konuştular."
"Hayır, fabrikada yerde bulunan kanın ona ait olduğunu öğrendik ama şu an nerede ya da nasıl olduğunu bilmiyoruz." Polis açıklama yaptıktan sonra ayağa kalkıp çıkmak için hazırlandı. O sırada aklıma Emir'in de sorguya çekileceği geldi ama şu an Emin uyanıktı. Selim de kötü haldeydi.
"Emir'e de soru soracak mısınız?" diye sordum ama polis memuru işimize karışma der gibi bakıp başıyla selam verip çıktı.
"Sanki devlet sırrı sordum." kendi kendime mırıldanırken hemşire içeri girip biten serumu çıkardı.
"Aslı Bergen'in ameliyatı nasıl gidiyor?" diye sordum.
"Hala devam ediyor, şu an bir bilgim yok." dedikten sonra odadan çıktı. Öylece kalmıştım. Biri de bir şey açıklasa ölürdü zaten.
Yarım saat kadar kendime çeki İçimde düzen vermeye çalışıp bekledim ama içimdeki korku büyürken yavaşça yataktan kalkıp odadan çıktım. Ameliyathane işareti sağı gösteriyordu koridorun sonuna gelince döndüğüm an öylece durdum.
Serhat Ovalı'nın yakasına yapışmış öfkeyle bakan Selim'i görünce afalladım.
"Bak işte olana! İçerde hayat mücadelesi veriyor benim sevdiğim kadın! Neyin bedelini ödüyor o? Hani herkes güvende olacaktı?"
Şok içindeydim... Bir adım geri çekilip duvara yaslandım, Selim... Bizim kaçırılmamız ile ilgisi mi vardı? Ya da biliyor muydu? Kalp atışım hızlanırken omzuma değen bir el ile yerimden sıçradım.
"Yonca," Emin'in yumuşak sesi ile ona dönüp baktım. "Berbat görünüyorsun."
"Sağol çok moral verici oldu bu." dedim aklımdaki sahneyi düşünürken.
"Neden burada duruyorsun?" Başıyla az önce benim baktığım yere bakmıştı.
"Şey, Selim ve Serhat Ovalı'nın kavga ettiğini gördüm sanırım. Anlayamadım."
"Selim şu an iyi değil, beyni durmuş vaziyette. Her önüne gelene saldırmak ve bir suçlu bulmak istiyor. Bu yüzden gördüğün şeyler yanıltıcı olabilir." Emin tane tane konuşurken sanki gördüğüm şeyi biliyor gibi tersini kanıtlamaya çalışıyordu. Bu içimde daha da büyük bir şüphenin oluşmasına neden olmuştu. " Hadi gidelim," Ameliyathaneye doğru yürümeye başladık.
Selim bir koltuğa oturmuş, Serhat Ovalı da duvar kenarında ayakta duruyordu. Emin ve benim geldiğimiz yöne bakıp biraz dikleşti.
"Emir Bey," diyerek Emin'in yanına geldi, ikisi ayakta karşılıklı dururken Selim'in yanına gidip oturdum.
"Serhat Bey, yardımınız için teşekkür etmek isterdim ama pek başarılı bir yardım olmadı." Emin'in yüzüne bakınca biraz da olsa Emir'in sert ifadesinin geldiğini gördüm. Keşke şu an o burda olsaydı...
"Emir Bey, her ne kadar yeri olmasa da söylemek isterim ki ben elimden gelen yardımı yaptım." Serhat Ovalı nedense aşırı gergindi ve ara ara gözü Selim'e kayıyordu. Ama Selim şu an kimsenin farkında değil gibiydi.
"Bilmiyorum, yanlış şeyler çok Serhat Bey. Bazı şeyler çok yanlış." Emin konuşurken Selim'e bakıp yeniden ona gergin şekilde bakan esmer adama döndü.
"Her şeyin açıklamasını yapabilirim, aklında en ufak şüphe olsun istemem."
"Şimdi değil sonra Serhat Bey sonra... Sevdiğim tüm insanlar güvende olduktan sonra başkalarının güvenini tehdit edebilirim." Emin başka bir şey söylemeden adamın yanından ayrılıp yanıma oturdu. Serhat Ovalı öylece bakakalmıştı.
Selim başını yavaşça duvara vurunca hemen ona dönüp kısık sesle konuştum. "Selim, sakin ol lütfen. İyi haber gelecek birazdan ve Aslı'nın yanına beraber gideceğiz." Ama beni dinliyor gibi görünmüyordu. Kapattığı gözlerinin kenarından yaşlar aktı.
"Selim," Serhat Ovalı'nın sesindeki acıyı duyunca hayretle baktım adama. Gözleri kapalı sessizce acı çeken Selim'e öyle bir bakıyordu ki... Sanki onun kadar acı çekiyor gibiydi... Neden?.. Adamın göz bebekleri bile titriyordu ve elleri yumruk olmuştu. İki yabancı değillerdi, Serhat Ovalı ve Selim Yener birbirini daha önce de tanıyordu...
Selim gözünü hiç açmadan öylece durmaya devam etti ve sonunda Serhat Ovalı pes edip yanımızdan ayrıldı.
"Ne oldu?" Emin eğilip sessizce sormuştu.
"Garip," dedim sadece. Tam anlamıyla her şeyi idrak ettiğim söylenemezdi. Yaşadığımız her şey o kadar sisliydi ki net şekilde karar veremiyordum. "Her şey çok garip."
"Endişe etme Yonca, her şey yakında çok güzel olacak." Başımı çevirip bana güven vermek istercesine bakan adama gözlerimi diktim. Emin farklıydı, o her zaman rahat ve umursamazdı. Peki onu böyle yapan şey bizden daha çok şey bilmesi miydi? Emir'in travmasını bildiği için mi rahattı?
Bizim görmediğimiz birçok şeyi o görüyor ve biliyordu. Emin Işık, Emir'in etrafında dönen kara bulutların nereden geldiğini biliyor gibiydi ve en üzücü şey ise hiçbir şey yapmıyor oluşuydu. O sadece önünde yaşanan filmi heyecan içinde izliyor ve sonunu bekliyordu...
Ameliyathanenin kapısı açılır açılmaz hepimiz olduğumuz yerden kalktık. Selim en önce...
"Nasıl?" diye sordu, sesindeki acıyı çok net hissediyordum.
"Kurşunu çıkardık ama çok kan kaybetti, şimdi yoğun bakıma alıp bekleyeceğiz. Güçlü olmasını umalım..." Yaşlı doktorun yaptığı açıklama yeterince rahatlatmamıştı ama şu an nefes alıyordu ve hala umut vardı.
Doktor gidince yönümüz ameliyathanenin kapısına döndü, çıkarılıyordu bizim tatlı psikoloğumuz. Mavi gözleri kapalıydı... Açık olan diğer mavi gözler yaşlıydı...
Bugün acının rengi maviydi... Ne sağlıkta ne de hastalıkta kavuşamayan o gözler...
Selim hızla götürülen sedyenin yanına gitti, elleri titriyordu. "Bak bana, aç gözlerini..."
"Selim," Emin onu kenara çekip yolun açılmasını sağladı. "Kendine gelmen lazım hemen."
İkisinin haline bakıp gözümdeki yaşı sildim. Emin sıkıca sarıldı Selim'e. İlk defa böyle savunmasız ve acı doluydu ikisi de... Şu an Emir de olsa aynı şeyi yapardı, kardeşi saydığı kişinin acısını sonuna kadar paylaşırdı.
"Kızım!" Orhan Bergen'in sesiyle arkamı dönüp iki adam tarafından tutulan adama baktım. Tabi ona da gelen bir cevap olmamıştı...
Aslı yoğun bakım ünitesine götürülürken biz de olduğumuz yerden hareket edip arkasına düştük. Ama önümüze duran adamla adımlarımız durdu. Orhan Bey pek de iyi bakmıyordu, Selim ile ikisi karşı karşıya gelince direkt yakasına yapıştı.
"Bunun hesabını vereceksin Selim! Kızımın bu halinin hesabını vereceksin! Eğer o gözlerini açmazsa sen de gözlerini kapatmaya hazır ol!" Emin ile birbirimize bakıp aralarına girip girmeme konusunda tereddüt yaşadık. Ama Emin bana sakin olmam gerektiğini anlatırcasına başını sallayınca biraz kenara çekildim.
"Sorun değil Orhan Bey, o gözlerini açmazsa benim de kapatmamak için sebebim kalmaz..." Selim bitkindi... Sesi de yüzü kadar bitkindi ama sevdiği kadının uyanmasını beklerken ayakta durmaya çalıyordu.
"Ne halde görmüyor musunuz?" diye bağırdım. Dayanamamıştım, Selim şu an en çok acı çekenlerden biriydi. Daha fazla acı çektirmeye ne gerek vardı? "Ne kadar perişan, şimdi kavga etmenin zamanı mı?"
"Orhan Bey," Emin benim ani çıkışım sonrası araya girmeye kendini mecbur hissedince adamın kolunu tuttu. "Lütfen sakin olun, daha yeni bir kalp spazmı geçirdiniz. Sakince oturup Aslı'nın uyanması için dua edelim. Kavga etmeniz onun uyanmasını sağlamayacak." Emin'in sözleri Orhan Bey'i biraz daha sakinleştirmişti. Selim'den uzaklaşıp yoğun bakımın olduğu yere ilerledi.
"Emin," Selim şu an daha sakindi ve kendini toplamaya çalışıyordu. "Seninle konuşmam lazım."
Emin bana bakıp yeniden Selim'e döndü. "Tamam, Yonca sen de istersen Orhan Bey'in yanına git. Çantan da Neco'da, söyle versin. Aileni araman lazım."
Emin'in söyledikleri ile kendime gelip bizimkileri hatırladım. Dünden beri benden haber alamamışlardı. Başımı sallayıp onların yanından uzaklaştım. Yoğun bakım ünitesine gitmeden kenarda duran ve etrafına tetikte haliyle bakış atan Neco'ya seslendim.
"Buyur yenge," derken hemen yanıma gelmişti.
"Neco bana bir süre öyle seslenme." dedim sıkıntıyla. Emin'in ilk duyduğu anda verdiği tepki aklıma geldikçe içim sıkılıyordu.
"Ama yenge Emir abi kızar."
"Emir abin yok Neco! Kızacak kimse de yok! Hatta söylemeye devam edersen bizzat Emir abin kızacak." Ben sinirle ve sesimi biraz yükselterek konuşurken Neco da şaşkınlıkla bakıyordu.
"Ama abim burada, az önce kan verdi hatta. Üstelik bana ne zamandır sana yenge dediğimi bile sordu. Tamam bu biraz garip geldi ama abimi sorgulamak bana düşmez."
"Ne?"
Emin bana belli etmese de kendince bir iç savaş vermeye başlamıştı. Yakında ona verecek hesabım vardı ve onu ikna etmeye yetecek bir açıklamam olması gerekiyordu. Gerçi böyle bir durumda hangi açıklama onu ikna ederdi ki? Şahsen ben olsam ben de ikna olmazdım. Sanki karşımda mal var!..
"Sen ne istemiştin yenge?" Neco ben cevap vermeden boş boş duvara bakınca yüzümün önünde elini sallayıp sordu.
"Bana yenge dememeni istemiştim Neco ama şimdilik çantamı ver bana lütfen." Neco birkaç saniye boş boş yüzüme baktı ama hemen kendine gelip çantamı getirmeye gitti.
Nur'dan ve Cem'den mesaj gelmişti ama bunları benden önce Emir görmüştü sanırım. Cevap vermemişti sadece görüldü atmıştı. Benim nerede olduğumu bilmezken ne hissetti acaba?
Benim şu an onun nerede olduğunu bilmediğim gibi o da bilmezken benim içime batan bıçaklar onun da içine batıyor muydu?..
Önce annemi arayıp şarjımın bittiğini ve her şeyin yolunda olduğunu söyledim. O da bir süre amcam ve yengem hakkında dedikodu anlattı, henüz barışma yoktu ama bunun için mücadele vermeye devam edeceklermiş. Bir süre de bana dikkatli olmam konusunda öğüt verdikten sonra nihayet rahatlamış halde telefonu kapattı.
Şimdi zor olan Cem ile konuşmaktı. Sakin bir köşeye çekilip küçük bir koltuğa oturdum. İlk çalışta açmıştı.
"Alo, Yonca! İyi misin canım? Sana ulaşamadım."
Ama ona cevap veremedim. Yaşadığım her şey aniden yüreğime dolunca ağzımdan bir hıçkırık kaçtı.
"Yonca!"
Daha da şiddetli sallanmaya başladı omuzlarım. Şu an ona ihtiyacım vardı ve sarılmak istiyordum. Daha önce Emin ile olmak da huzur verirdi ama Emir'in yanımda olmasını istiyordum. İkisi de yoktu. Ağlarken sesim titriyordu. Nefes almaya çalışıp kısık sesle parolamızı söyledim.
"Nerede olduğunu söyle bana, hemen konum at!"
Neredeyse çoktan hareketlendiğini ve yola çıkmaya hazırlandığını tahmin ediyordum. Ama ona uzaktım, Mardin'deydim.
"Uzağım sana.." dedim ağlamamı bastırmaya çalışırken.
"İstersen uzayda ol Yonca, hemen konum at bana." deyip telefonu kapattı.
Ona konumu atıp sakinleşmeye çalıştım. Tekrar mesaj atıp Selin ablanın elbiselerinden de getirmesini isteyince daha da endişesi artmıştı.
Aniden gelen ağlama isteğim biraz daha rahatlamamı sağlamıştı. Yüreğimde korku vardı, ben sevdiğim insanları kaybetmekten hep korkmuşumdur...
Küçükken oyuncak bebeğimi de kaybedince ağlardım ben. Annem bulup getirse de onun yokluğunda hissettiğim acı hep içimde bir yerde kalırdı.
Şimdi de aynıydı, Emir kayıpken içimde bir yerde hep acısı var...
Kendime gelip yoğun bakımın önüne gittim. Orhan Bey bir köşede oturmuş öylece yere bakıyordu. İlk gördüğüm zaman heybetli ve dik duruşu olduğunu düşündüğüm adam birkaç saat içinde çökmüştü sanki. Adımlarım onun yanına gidince sessizce oturup eğdiği başına baktım. Varlığımı hissetmiş gibi kafasını kaldırıp yaşlanmış mavi gözlerini bana dikti.
"Aslı'nın arkadaşı mısın?" Kalın ve sert sesi bu soruyu sorarken güçsüzdü.
"Evet," dedim başımı sallayarak. "Merak etmeyin iyi olacak. Buradan beraber gideceğiz."
"Biliyor musun kızım? Aslı benimle neredeyse aylardır tek kelime konuşmadı." Benimle değil de boşluğa bakarak konuşan adamı dinlemeye başladım. "Konuşkan bir kızdı hep, küçükken bıcır bıcır konuşur oraya buraya koşar etrafı birbirine katardı. Ama büyüdüğü zaman benim karanlık dünyamla tanıştı ve benden uzaklaşmaya başladı..." Orhan Bey derin bir nefes alıp kısa bir süre bana baktı. "Sonra annesi bana yapılan bir saldırıda ölünce benden nefret etti, hep kaçtı benden. Yurtdışında okumaya gitti, sonra okul bitti yine gelmedi. Onu özlüyorum..."
Daha sonra sustu ve gözlerini kapattı. Aslı için tek sebebin Selim olduğunu düşünmüştüm. Ama babasından da kaçtığını şimdi fark ediyordum. Hatta ardında bıraktığı acılardan kaçtığını...
"Aslı güçlü bir kız," dediğim sırada bana bakmaya başladı. "Hem bedenen hem de ruhen... Size kızgın olsa da bir gün geçecek. Siz ona dürüst oldukça o da size daha çok yaklaşacaktır." Selim ve Orhan Bey arasında her ne geçmişse bunun Aslı üzerinde etkisinin büyük olduğunu düşünüyorum. Birçok yandan acı çekiyordu Aslı.
Karşıdan gelen Emin ve Selim yavaş adımlarla yaklaşıp yanımızda durdular. Ayağa kalkıp Emin'in olduğu taraftaki koltuğa oturdum. Gözünün ucuyla bana bakıp tekrar önüne döndü ama bakışları bundan memnun olduğunu gösteriyordu. Sevgilimin bedeninde yabancı bir adam olsa da ona yakın olma isteğimi bastırmıyordum. Çünkü hala Huş ağacının kokusu burnuma doluyordu ve hala kendimi tanıdık topraklarda hissediyordum.
"Orhan Bey," Selim boğazını temizleyip sakin bir sesle karşısında onu yok sayan adama bakıp konuşmaya başladı. Emin'in yüzüne bakınca aşırı sakin olduğunu gördüm, belli ki Selim'in söyleyeceği her neyse o bunu biliyordu. "Aslı yakında uyanacak merak etmeyin," derken adamın öfkeli bakışından tereddüt etse de sonra devam etti. "Sizden ricam o uyanınca kabul etmese de onu İstanbul'a götürebilir misiniz?"
Şaşkın şekilde Selim'e ardından Emin'e baktım ama ikisinin de yüzü çok netti.
"O uyanınca onunla vedalaşıp bir daha karşısına çıkmayacağımı söyleyeceğim." Selim konuşurken zorlanıyordu ve ben de onu dinlerken anlamak için zorlanıyordum. "Hep istediğiniz gibi Orhan Bey..."
Emin'in yüzüne baktım ama o karışma der gibi başını sallayınca sessiz kaldım. Selim ne yapmaya çalışıyordu?
"Sana güvenmiyorum Selim." dedi Orhan Bey sert şekilde. "Senin hayatında benimkinden daha büyük bir karanlık var. Yeraltı dünyası seni benden daha çok tanıyor, bunu yakın zamanda fark ettim. Sen beni de kızımı da kullandın. Bunu şimdi kızım içerde canıyla savaşırken daha net anlıyorum." Orhan Bey'in eli yumruk olmuştu. Ben de onu dinlerken ellerimi sıkmaya başladım. Bu adam ne anlatıyordu?
Elimi kavrayan sıcak bir dokunuşla dönüp Emin'e baktım. Gözleri güven vermek istercesine bakıyordu ama içimde büyüyen bir korku vardı. Selim ile Emin... İkisi bir şey yapmaya çalışıyordu.
"Hayır Orhan Bey, yanılıyorsun. Ben o yetimhaneden çıkan ne olduğu belirsiz çocuktan başkası değilim. Sevdiklerimi kullanacak kadar da şerefsiz değilim." Selim onunla aynı mavi renk gözlere bakarken samimi şekilde konuşuyordu. Bunu her hareketinden anlayabiliyordum. "Hatta sevdiklerim için nelere katlandığımı bir bilsen şaşar kalırsın. Şimdiye kadar bana çok yardımın dokundu, minnettarım ama bundan sonra adımı bile unutabilirsin. Çünkü ben öyle yapacağım." Ardından Selim hızla yanımızdan ayrıldı.
Öylece durmuş bakıyordum, Emin boğazını temizleyip beni de elimden tutup ayağa kalktı.
"Ben doktorla konuşayım Orhan Bey." Beni de beraberinde götürürken durup arkaya döndü. "Ayrıca, Selim yetimhaneden çıkmış kimsesiz bir çocuk değil Orhan Bey. Onun kimin en yakını olduğunu bilseniz kızınızdan bir saniye ayrılmasına izin vermezdiniz." Adam da benim gibi anlamaz gözlerle bakarken yürümeye devam ettik.
"Emin, ne demek istedin? Selim kimin neyi?" diye merakla sordum.
"Bilmem, havalı bir çıkış yapmak için öyle söyledim. Elbet onun da bir anası ve babası vardır. Hatta kardeşi, abisi falan." Emin gayet rahat şekilde açıklama yapıp umursamaz görünüyordu. Onun gerçek mi rol mü bu hallerini anlamıyordum.
"Ciddi misin?"
"Ciddiyim hatta adım kadar eminim." Onun bu fazla da zeka gerektirmeyen esprisine gözlerimi devirip karşılık verdim.
"Nereye gidiyoruz?" diye sordum alt kata giden merdivene yönelirken.
"Sana bir yerden kıyafet falan alalım, bir şeyler de yemen lazım. Ben de kan verdim, sevgili Emir'inin bünyesi fazla iyi değil galiba, başım dönmeye başladı." Emin'in imalı sözlerine şimdi karşılık vermem doğru değil gibi geliyordu. Çünkü sinirini hiç saklamadan gösteriyordu.
"Cem elbise getirecek, arkadaşım."
"Onun ne işi var burada?" diye kaşlarını çatarak sordu ama yönümüzü kafeteryaya çevirmişti.
"Aradığında kendimi tutamayıp ağladım, o yüzden artık çok geç. Çünkü Cem beni o halde duyunca durmaz artık." dedim. Sesim üzgündü. Emin durup dikkatle yüzüme baktı.
"Çok korktun mu? Sana bir şey yaptılar mı? Gerçi doktor iyi olduğunu söyledi ama yine de sen söyle bana. Sana herhangi bir anlamda zarar veren oldu mu?" Emin bunu sorarken karanlık bir sesle sormuştu. Emir'in bile böyle baktığını görmemiştim.
"Hayır," dedim hemen. Hatta rahatlaması için gülümsemeye çalıştım. Gözü ceketin altından görünen elbisemin yırtılan yerine kayınca öfkeyle karardı bir kez daha.
"Arabadan indirilirken oldu, kenara geçti. Başka bir şey değil." Hızla açıklama yapıp aklına başka bir şey gelmesine engel olmaya çalıştım. Çünkü bakışları normal değildi. Daha sonra sakince rahatlayıp tekrar yürümeye başladı.
Kafeteryaya girince direkt köşede oturan Neco ve Selim'i gördüm. Zaten hemen onların yanına ilerledik. Emin benim için köşedeki sandalyeyi çekip önüne oturmamı sağladı. Bu sayede kıyafetimi de kapatıyordu. Selim bizi görmüştü ama masaya bakmaya devam etti. Gömleği kan lekesi ile doluydu, ellerini yıkamıştı ama orada da sanki kan varmış gibi bakmaya devam ediyordu.
"Neco," Emin'in sesi ile hemen dik duruşa geçti Neco. "Hadi bakalım yengen ile bana tost yaptır." Emin yenge kelimesini benim yüzüme bakarak bastırmıştı.
"Hemen abi," diyerek resmen uçtu Neco.
"Ne yapıyorsun ya?" dedim dik bir şekilde bana bakan Emin'in yüzüne bakıp.
"Ne yapıyor muşum?" Emin'in sesinde sinirimi bozan bir alay vardı. "Yengesi değil misin? Ben öyle anladım ya da bilmediğim şeyler varsa anlatabilirsin."
"Emin." dedim bastırarak. "Şimdi bunları konuşmanın zamanı değil." Başımla Selim'i gösterdim. O pek bizi umursuyor gibi görünmüyordu gerçi. Aklıma gelen şeyle sinirlenip Selim'e baktım tekrar. "Selim, sen az önce ne demek istedin? Aslı'nın gitmesi ve onu bir daha görmek istememek falan. Aklını mı kaçırdın?"
"Çoktan kaçırdım," dedi durgun sesle Selim.
"Toplu kaçırdık," dedi daha enerjik bir sesle Emin.
"Ne diyorsunuz ya! Ben anlamıyorum." diye ikisine de bakıp sinirle konuştum. Ama ikisi de beni pek umursamış gibi durmuyordu.
"Az önce ne duyduysan o Yonca. Farklı bir şey yok.." Selim'in griye çalan gözlerine bakıp dediğinde ciddi olup olmadığını düşündüm.
"Onu gerçekten bırakacak mısın?" diye sordum. İnkar etmesini istiyordum.
"Evet,'' dedi net bir sesle.
"Neden?"
"Çünkü savaş başlıyor Yonca ve benim savaştaki halimi görmesini istemiyorum. O zaman canı daha çok yanacak." Selim'in ne söylediğini anlamaya çalışırken o daha fazla bir şey söylemeden kalktı. Hızlı adımlarla uzaklaşırken Emin'in yüzüne baktım. Ben hayatımda bu kadar umursamaz birini görmedim!
"Emin,"
"Efendim,"
"Olanlar hakkında fikrin var mı?" Birisi bir şey söylemezse kafayı yiyecektim. "Ben bulmaca çözmede hiç iyi değilim."
"Bilmem, bu benim savaşım değil. Ben tarafsız alandayım." Emin ellerini kaldırıp teslim hareketi yapmıştı.
Bu sırada Neco elinde tostlarla gelip masaya bıraktı. "Buyur abi,"
"Al yengesi," Emin ilk önce benim önüme tostu iterken imalı şekilde laf sokmaya devam ediyordu. "Ayrıca Neco, yengen kuru kuru yemesin. Yengene çay da getir."
"Hemen abi,"
"Kes şunu Emin,'' diyip sinirle baktım.
"Yenge kelimesini mi sevmiyorsun yoksa bunu diyenin ben olmamdan mı rahatsız hissediyorsun." Emin'in bakışları da sözleri kadar deliciydi. Şu an ona cevap verecek halde değildim. Dediğinde haklıydı.
Onun savaşı benimleydi ve şu an savaşacak güce sahip değildim. Beni çiğ çiğ yerdi ve bakışları bunda haklı olduğumu gösterir nitelikteydi. Onu umursamıyor gibi yapıp tostumu yemeye başladım. Halime göz devirip gülmüştü. O da farkındaydı bizim yüzleşmemiz henüz değildi.
Yaklaşık iki saat kadar kafede oturup kendime gelmeye çalıştım. Cem'in gelmesine de az kalmıştı. Nasıl bir hızla araba kullanıyor bilmiyorum ama normalde dört saat sürecek yolu iki buçuk saatte gelmeye çalışıyordu.
Aniden yanımıza gelen Neco ile yerimden irkildim.
"Abi Aslı Hanım uyandı," Neco'nun söylediği şeyle ikimiz de hızla yerimizden kalkıp yukarı çıkmaya başladık.
Yüreğimin üzerindeki yük şimdi kalkmıştı ve şimdi rahat nefes aldığımı hissettim.
Yoğun bakım ünitesine yaklaşınca Selim ve Orhan Bey'i dışarıda buldum. İçerideki doktorlar muayene ederken onlar endişeli şekilde izliyordu. Biz de yaklaşınca kenara çekilip bize yer verdiler. Yorgun görünüyordu ve teni çok solgundu. Çok kan kaybettiği o kadar belliydi ki... Yavaşça başını çevirip bize doğru baktı. Varlığımızı hissetmişti... Yüzünde oluşan yorgun gülümsemesi ile elini kaldırıp bize parmağı ile iyiyim işareti verince hepimiz neşeyle güldük. Ama Selim gülerken gözünden akan birkaç damla yaşı da silmişti. Onun da yüzündeki rahatlamayı ve dudağından dökülen şükürleri görüyordum.
İçeriden çıkan doktor hepimize bakıp o duymak istediğimiz sözleri söyledi. "Şimdilik hayati tehlikeyi atlattı. Ama bolca dinlenip özenle bakılması gerekiyor."
"Merak etmeyin doktor bey, bir şey sorabilir miyim?" Orhan Bey'in soracağı şeyi tahmin edebiliyordum.
"Buyurun," dedi doktor.
"Uçakla yolculuk için ne zaman hazır olur? Hatta onun için ambulans uçak hazırlatıyorum." dediği zaman burukça ona baktık. Aslı'yı İstanbul'a götürecekti.
"Durumuna göre hareket edebiliriz. Ambulans uçakta olursa daha güvenli olur. Belki bu gece çıkabilir." Doktor açıklamasının ardından baş selamı verip yanımızdan ayrıldı.
"Orhan Bey acele etmeseniz," dedi Emin ama Orhan Bey'in bakışı ile susmak zorunda kaldı.
İçeriden çıkan bir hemşire bize gülerek yaklaşıp "İçeri bir kişi girebilir." dedi. Ama Orhan Bey dışında hareketlenen kimse olmamıştı.
Şu an herkes yaklaşan ayrılığın burukluğunu yaşamaya başlamıştı. Onun iyi olması her şeyden önemli ama daha sonrası içimi karartıyordu. Çünkü Aslı olmadan ben ne yapacaktım? Ben böylesi bir kaosun ortasında o olmadan ne yapacaktım? Emin ile Emir arasında tek başıma köprü olabilir miydim? Tek başıma bu yükün altından kalkabilir miydim?
Orhan Bey'i izlerken karşımdaki duygusal görüntü içimi sızlatmaya başladı. İkisinin de gözlerinden akan yaşlar ve kavuşan elleri uzun süredir yaşadıkları hasreti ve kavuşmanın verdiği mutluluğu gösteriyordu. Özlem ikisinin de yüreğinden taşıyordu. Aslı her ne kadar babasına kızgın olsa da ona karşı öfkeli görünmüyordu. Şimdilik ateşkes yaptıkları belliydi. Onları dolu gözlerle izliyordum.
"Ağlama siyah üzüm." Emin elini kaldırıp yumuşak şekilde yanağımı sildi. "Onlarınki uzun zamanın hüzünlü buluşması." Başımı kaldırıp Emin'e baktığımda o da hüzünle karşımızdaki manzaraya bakıyordu.
"Mutluluk göz yaşları bunlar, o yüzden ağlıyorum." dedim ama içimdeki hüzün tam tersini söylüyordu.
Tekrar bakınca Aslı'nın kaşlarını çatıp öfkeyle babasına baktığını gördüm. Orhan Bey odadan çıkınca onun da yüzündeki öfkeyi görmüştüm. Açık kapıya bakıp içeri girmeye yeltendim ama arkamdan gelen sesle durdum.
"Yonca!" Cem gelmişti. O sırada da Aslı elini kaldırıp Selim'in yanına gelmesini istedi. Selim içeri girerken telaşla bana yaklaşan Cem'e doğru adımladım. "Yonca, neler oldu böyle?"
Cem ile sıkıca sarılmış, dolan gözlerle bakıyordum ona. "Çok kötü şeyler oldu Cem." dedim sadece.
"İyisin değil mi?" Berbat halime bakıp endişe ile beni süzdü.
"Ben iyiyim ama Aslı..." Başımla yoğun bakımın olduğu tarafını gösterdim. Cem adeta nefesini tutarak dönüp içerideki kişiyi görmeye yöneldi. Gördüğü an nefes almayı bırakmıştı sanki.
Cem Aslı konusunda o kadar ciddiydi ki şu an bunu gözlerinden çok net görebiliyordum.
Emin Cem'e bakıp şüpheli gözlerle süzdü. Çevremdeki herkese karşı tetikte gibiydi.
"Neler oldu Yonca?" Cem, Aslı'nın haline bakarken sordu. Uykuya dalmıştı ve Selim şefkatle elini tutmuş okşuyordu. Emin ile göz göze gelince her şeyin ne kadarını anlatmam gerektiğini düşündüm.
Emin gözlerimden geçen şeyleri görmüştü ve güven vermek istercesine başını salladı.
"Cem, konuşalım." Emin benden önce harekete geçip Cem'in kolunu tutmuştu. Yeterince şok içinde olan Cem tereddüt etmeden Emin'in onu götürdüğü yere ilerledi. Tabi o şu an gittiği kişinin Emir olduğunu düşünüyordu.
Ve ben Emir'in şu an burada olmasını çok istiyordum...
Cem'in getirdiği kıyafetleri giyip ikisinin oturduğu geniş alana doğru yürüdüm. Emin'e ben gelmeden pek bir şey anlatma demiştim ama beni dinlememiş olma ihtimali yüksekti. Keza onlara yaklaştığım anda Cem'in şokla bakan bakışlarını görünce bir şeyler söylediğini anladım.
"Yonca," Cem nefes almayı unutmuş gibi görünüyordu.
"Cem önce sakin ol ve,"
"Aslı'nın babası mafyaymış, resmen düşmanları saldırmış." Cem hızla sözümü kesip duyduğu şeyleri nefes nefese anlatmıştı. O sırada Emin'e baktım, bana göz kırpıp çaktırma der gibi baktı. "Ama benim anlamadığım neden Mardin'deyiz şu an?"
Evet Emin'in anlattığı masalın en can alıcı sorusuydu. Bu masal kaçırılma ve Emir'in düşmanlarını kapsamıyordu. Tabi bu durumu bu şekilde anlatması beni biraz memnun etmiş olabilir.
"Çünkü," diye bu kısma ben atladım. "Biz bu sabah Mardin'e gezmeye gelmiştik ama kötü şeyler oldu."
"Kızım niye kafanıza göre hareket ediyorsunuz? Emir senin haberin var mıydı?"
Emin'e baktım ama o böyle hitap edilmesi alışıktı. O yüzden yüzünde mimik bile oynamadı. "Aslında bana haber vermek için aramışlar ama toplantıdaydım." Emin aşırı profesyonel şekilde yalan söylerken ağzım açık ona bakıyordum.
"Durumu iyi değil mi?" Cem'in endişeli sesini Aslı için ne kadar samimi düşünceler beslediğini bir kez daha
gösteriyordu.
"İyi, daha da iyi olacak inşallah." dedim içten şekilde.
"Görmeye gidelim mi?" Cem ayağa kalkıp beklentiyle yüzüme baktı.
Emin ile ben de kalkıp yoğun bakıma doğru yürüdük. Ama oraya gidince az önce normal odaya alındığını ve daha iyi olduğunu öğrendik. Odanın bulunduğu ikinci kata gidince açık kapının olduğu yere yaklaşıp içeride kim olduğuna baktım. Emin arkamda kalmıştı ama Cem benimle beraber durdu. Odadaki sesler net geliyordu, bu yüzden içeri girmedik.
"Özür dilerim çaresiz ve güçsüz bir adam olduğum için,'' Selim'in sesi acı doluydu.
"Sen öyle bir adam değilsin ki, sen sadece karışık bir adamsın. Ve bu da seni güçsüz yapmaz." Aslı'nın sesini duyduğum için çok rahatladım. Sesi güçsüz olsa da iyi geliyordu.
"Ben kötü bir adamım..."
"Hayır değilsin," Aslı inat ediyordu.
"Eğer iyi bir adam olsaydım sevdiğim kadının gitmesini istemezdim,"
"Ne,"
"Git Aslı, benim olmadığım ve benim yaptığım şeylerin üzerine gelmeyeceği bir yere git. Bundan sonra asla seni görmeyeceğim ve tüm hayatından çıkacağım..."
"Selim, bu halde yapılmaz bu... Asla yapılmaz..."
"Böylesi daha gerçek bir ayrılık Aslı..."
Gözlerim dolu öylece kalmıştım, Cem de aynı hüzünlü ifadeyle bakıyordu. Selim aniden karşımda belirince ona nasıl baktıysam artık başını yapma der gibi sallayıp hızla uzaklaştı. Cem'i kapıda bırakıp Aslı'nın yanına koştum. Yatağına doğru eğilip canını yakmamaya özen göstererek sarıldım.
"Yonca..." Ağlarken sesi kısık geliyordu.
"Geçti canım," dedim saçlarını okşarken.
"Geçmiyor Yonca, geçmiyor. Canım daha az yanmıştı kurşun yediğimde. Ama bir daha beni görmeyeceksin dedi, neden Yonca?" Hıçkırıkları arasında konuşmaya çalışıyordu. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum ve sadece saçını okşamayla yetindim.
Bu sırada Emin çoktan hemşireyi çağırmıştı, sakinleştirici yapınca anında etkisini gösterdi. Sessizce uykuya dalıp yanağından akan yaşlar öylece kaldı. Arkamda sessizce iç çeken Cem'e dönüp baktım. Yüzünde acı çeken bir ifade vardı. Emin de aynı şekilde acıyla bakıyordu. Ve benim de öyle baktığım ve onların aynası olduğum gerçekti.
**
Başarılı şekilde ambulans uçağa götürülen Aslı'ya bir kez daha gülümseyip el salladım. Gecenin ortasında durumu stabil olan Aslı'nın çıkmasına izin vermişti doktor. Orhan Bey hiç beklemeden hazırlıklara başlamıştı. İstanbul'da özel bir hastaneye götürülüyordu ve bir daha ne zaman karşılacağımız belli değildi.
"İstanbul'da onun yanına sürekli giderim merak etme," Cem'in sesi ile dönüp baktım.
"Sen ne alaka?" diye sordum.
"Ablam, İtalyan bir modacının yarışmasını kazandı. İstanbul'da beş ay eğitim alıp İtalya'ya gidecek. Ben de giderim İstanbul'a yanına. Hele de Aslı oradayken kalırım belki..."
Selin abla adına çok sevinmiştim ve hayallerine kavuşmasına mutlu olmuştum. Ben de keşke hayallerime kavuşsam. "Çok sevindim Selin abla için." dedim.
"Umarım hemen iyi olur," dedi yanımda duran Emin. O da yakın arkadaşından ayrılıyordu. Mutsuz olması normaldi.
"Selim nerede? Niye gelmedi?" diye sordum. "Veda bile etmedi."
"O etti vedasını daha başka bir şey söylemez." dedi Emin. Uçağa bindirilen Aslı'ya bakıyordu.
"Öyle veda mı olur? Son kez ellerini tutup sarılsaydı keşke ya da daha güzel sözler..." dedim.
"Bazı vedalar sessiz olur Yonca, bazı vedalar uzaktan yapılır çünkü yakına gelirse acısı ikisini de yakar..." dedi derin bir nefes alıp.
Dönüp sevdiğim adama baktım... Dalgalı saçları dağılmıştı ve yüzündeki yorgun ifade yakışıklı ifadesini yine de bozmuyordu.
"Daha bakacak mısın? İstersen sonraya sakla yüzüme bakmayı," Emin konuşurken göz kırptı.
Ona sevgilimin yüzüne bakıyorum demek istedim ama şimdi susmam daha iyiydi.
"Hadi gidelim," Cem arkasını dönüp yürürken kapısını kapanan uçağa baktım bir kez daha.
"Tamam," dedim arkamı dönerken ama bileğimi kavrayan el ile durdum. Emin'e bakıp sorar gibi baktım.
"Sen git Cem, Yonca benimle gelecek." Emin'in sesinde itiraz kabul etmez bir ton vardı. Cem normal olarak sevgilimin dediği şeyi garipsemedi ve bana kısaca sarılıp yanımdan ayrıldı.
"Nereye gidiyoruz? Antep'e mi dönüyoruz?" diye sordum. Gözlerini kısarak bakıp çarpık şekilde gülümsedi.
"Hayır şu an itibariyle seni kaçırıyorum ve sormam gereken hesabı sormaya götürüyorum."
Tek kelime edemeden elimi tutup yürümeye başladı. Yaklaşan hesap sorma geliyordu.
Sevgilimin yüzünü taşıyan adam neden onunla sevgili olduğumun hesabını sormaya götürüyordu beni...
***
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.12k Okunma |
65 Oy |
0 Takip |
31 Bölümlü Kitap |