24. Bölüm

BÖLÜM 23 ŞÜPHE

Sitare Yazar
yzrsitare

Rehbersiz çıktığım yolda gideceğim yeri bile bilmezken, farkında olmadan bir adama güvenmiştim. Bırakıp gitse de yine bana geleceğini bildiğim için yüreğimde bir yer hep huzurluydu. Ama her yokluğunda karşıma gelecek şeylerin sisli oluşu kaybolmuş gibi hissettiriyordu.

 

Mardin'den ayrıldığımız zamandan beri tek kelime etmemişti Emin. Şu an tam olarak nereye gittiğimizi bilmiyordum ama rakım yükseldikçe dağlara doğru ilerlediğimizi varsayıyordum. Özellikle yönümüz Adıyaman tarafıydı. Daha fazla kendimi tutamayıp sordum.

 

"Eğer sessizlik orucun daha sürmeyecekse nereye gittiğimizi öğrenebilir miyim?"

 

"Eğer bu gece gitmezsem bu bilincin içinden, sabah görmek istediğim bir manzara var." Emin beni sinir etmeden hemen açıklama yapmaya başladı. "Nemrut Dağı'nda güneşin doğuşunu görmek istiyorum. En büyük hayallerimden birisiydi, yanımda senle..."

 

En azından az tehlikeli bir yere gittiğimizi fark edince rahatladım ama bir türlü alışamadığım bu durumun sıkıntısı devam ediyordu.

 

"Böyle gitmemiz güvenli mi? Neco ya da diğer adamlar da olsaydı keşke." dedim. Bu kadar olan şeyden sonra yalnız gitmemiz doğru gelmiyordu.

 

"Merak etme, nereye gittiğimizi biliyorlar. Ayrıca sen görmeyeli ne kadar korkak olmuşsun." Kısa bir an bana bakıp güldükten sonra yeniden önüne döndü. "Seni ilk gördüğümde bir kadını kurtarmak için silahın önüne atıldığını hala unutmuyorum."

 

"Ben o zaman silah görmemiştim," dedim. Mayıs günündeki karşılaşmamızı söylüyordu. Gerçekten adamdaki silahı bilmiyordum.

 

"Görsen de atlardın sen, ne de olsa az deli değilsin. Bak Aslı'ya, nasıl atlamış silahın önüne. Peki sen atlar mıydın? Emir'in önüne?" Dikkatle yola bakarken arada bana bakıp duruyordu.

 

Tuzak bir soruydu bu, vereceğim cevaba göre karşıdan hamle görecektim. Yüzüne bakıp gülümsedim ama dudaklarımı birbirine bastırıp cevap vermeyi reddettim. Kısa bir an dudaklarıma bakıp tekrar yola döndü.

 

"Cevap vermeyecek misin?" diye sordu.

 

"Verdiğim cevabı beğenmezsin." dedim.

 

"Eğer aklıma gelen şey ise tabi ki beğenmem. Kendine zarar verme ihtimalin olan hiçbir şeyi beğenmem. Hiç kimse senden daha kıymetli değil Yonca..." Emin'in sesi sevgilimi özlememe neden oluyordu. Boşta olan elini uzatıp elimi tuttu. "Bırak Emir de ben de senin için ölelim ama sen yaşa Yonca."

 

"Sus, öyle söyleme! Ölümden bahsedip durma." dedim korkuyla. Ne kadar da kolay söylüyordu.

 

"Elbet yaşayacağız Yonca, belki en erken ben yaşayacağım. Emir'in zihninden gittiğim anda ölmüş olacağım. Benim tek isteğim o gün gelirse ardımdan benim için üzülmen ama senin sevdiğin hep yanında olacak. Senin için giden kimse olmamış olacak." Elimi bırakıp direksiyonu sert şekilde kavradı.

 

"Emin, bunu şimdi konuşmayalım." dedim. En azından daha sakin bir yerde o böyle sinirli araba kullanmazken daha sağlıklı olurdu.

 

"Ona ne zaman aşık oldun?" Bana bakmadan sorduğu soru ile gergin şekilde nefes almaya başladım. Gözümü kapatıp sesini dinlesem bunu soran Emir gibi gelirdi ama bana bakan gözler yabancı gibiydi. "Evde onunla kalmaya başlayınca mı?"

 

"İnsan aşık olduğu zamanı nasıl bilebilir? Emin ben bunu şimdi konuşmak için kendimi hazır hissetmiyorum. Lütfen böyle yapma, son zamanlarda pek iyi şeyler yaşamadım. Sadece huzura ihtiyacım var." Yüzümü cama çevirip uzayan ovaları seyretmeye başladım. Rol yapmıyordum, gerçekten yorgun ve üzgündüm. Aklımın bir köşesinde Aslı varken, Emir şu an gitmişken ve güvenliğimiz yokken aşktan konuşmak saçma geliyordu.

 

"Ben sana aşık olduğum zamanı biliyorum mesela. Çok küçüktüm, sonra on sekiz yıl boyunca aşkımı aradım. Her uyandığımda beni ayakta tutan şey bir gün seni bulmaktı." Konuşurken sesi uzaklara dalmış gibiydi. Dönüp ona baktığımda bana bakmadan yola odaklandığını gördüm. Dalgın şekilde kendi kendine konuşuyor gibiydi. "Ama en üzücü olan ise seni bulduğum yerde kaybetmek oldu... Emir'e karşı kaybettim... Yine de bir şansım var mı Yonca? Mesela sevdiğin adamın yüzü bende olunca bana sarılır mısın? Ya da o bir daha gelmeyecek olursa beni de sever misin?"

 

Ona öylece bakıp gözümden akan yaşlara izin verdim, sözlerinin içimi yaralamasına engel olmadım. Ben bu yola çıkarken acı çekmeyi göze almıştım sanırım. Şimdi tam sırasıydı...

 

İkimiz de sustuk, ikimiz de yola bakıp tek kelime etmedik. Sarı ve yeşil ovalar aktıkça yavaşça gözlerim kapanıyordu. İki gündür uyumadığım için vücudum artık dayanmıyordu. Ne olursa olsun Emin'e de güvenmem gerektiği bilinciyle gözlerimi kapatıp kendimi uykuya teslim ettim. Şimdi rüyamda yapacağım konuşmanın provasını yapabilirim.

 

**

 

Yüzüme hafif rüzgar vuruyordu ve ben toprak kokusunu hissediyordum. Yanağıma değen yumuşak bir şey gıdıklanmama neden oluyordu ve başımı sağa sola sallasam da yine de yüzüme değen bu yumuşak şeyden bir türlü kaçamıyordum. Kulağıma özlediğim adamın ufak kıkırdama sesi geliyordu. Yavaş yavaş gözlerimi açıp baktığımda o siyah o parlak gözlerle karşılaştım. Önce sevgilimi yani Emir'i gördüğümü düşündüm ama bakışlarındaki farklılığı anladığım anda karşımdaki kişinin Emin olduğunu fark ettim, yine de tebessüm ederek kafamı koyduğum yerden yavaşça kaldırıp baktım.

 

Kalın sesiyle "Günaydın siyah üzüm,'' dedi. Ona aval aval bakmam eğlendirmiş gibi görünüyordu.

 

"Geldik mi?" diye sorup etrafa baktım. Sarı ve sıcak atmosfer etrafımı sarınca gerinip koltuktan kalktım. Emin elimi tutup çıkmam için yardım etmişti.

 

Etrafa dikkatlice baktığımda buranın Nemrut Dağı Kamp Alanı olduğunu fark ettim. Tabii Nemrut Dağı yukarıdaydı, kamp alanı daha aşağıda kalıyordu. Buraya gelen insanlar gün doğumunu görmek için gece yarısından sonra dağa çıkıp beklemeye başlıyorlardı. Kaldıkları yer de aşağıda ve birçok imkanının olduğu güzel bir alandı. Emin de bakışlarımı fark edince konu ile ilgili kısa bir açıklama yapmıştı. Herhangi bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sorup ardından arabanın bagajına doğru yürüdü. Hemen onun ardından gidip baktığımda ne ara hazırladığını bilmediğim birçok şey olduğunu gördüm. Belki de ben derin uykuda yolculuk yaparken bir yerde durup onları almış da olabilirdi ama kıyafet, yiyecek şeyler, battaniye ve daha birçok şey sanki daha önceden hazırlanmış gibiydi. O an bu Emir'in fikri miydi yoksa Emin bunu başka bir zamanda mı hazırlamış düşünmeden edemedim. Ama daha sonra yaşadığım o kadar şeyden sonra biraz da olsa nefes almak adına tüm düşüncelerden sıyrılıp sadece Emin'in beni götürdüğü yere yürümeye başladım. Belki kısa da olsa bu zaman dilimi uzun şeyleri konuşmaya ya da uzun acılarımızı kendi yüreğimizde halletmek için bize yeterli bir zaman sağlardı.

 

Emin çok güzel bir alanda beyaz, içinde birçok şeyin olduğu bir karavan ayırmıştı bizim için. İçine girdiğimde gördüğüm lüks karşısında çok şaşırdım. Ona şaşkın baktığımı görünce ne var anlamında bir kaşın kaldırmıştı.

 

"Ne ara hazırladın bunları?" diye sordum.

 

O da bana geniş tebessüm ile karşılık verip "Bence benim hakkımda artık şaşırmamayı öğrenmen lazım siyah üzüm." dedi. "Çünkü konu sen olduğunda benim yapamayacağım hiçbir şey yok... Eğer konu sensen Yonca benim bu dünya üzerinde yapamayacağım hiçbir şey yok... Sadece sen bunun farkında mısın değil misin onu bilmiyorum ama eğer istersen Yonca ben senin için kendimden bile vazgeçebilirim."

 

Söylediği her kelime yalan olamayacak kadar yüreğinin derinliğinden geliyordu. Belki benim için kendisinden gerçekten vazgeçerdi. Ama bunu yaparken ne kadar çok acı çekeceği titreyen sesinden, inip kalkan nefesinden ve sıktığı yumruğundan belliydi... O an bir karar verdim, kendi içimde Emir uyanana kadar Emin'i üzmeyecektim. Uzanıp elini tuttum.

 

"Bugün kimse kimseden vazgeçmesin Emin." dedim.

 

Bunu duyduğu anda gözleri sevinçle parlamıştı. Belki de benden ufak da olsa bir umut bekliyordu, belki de söyleyeceğim bir kelime yürüyeceği yolda ışık olacaktı. Soy ismi gibi... Ama şu an ona verebileceğim tek şey geçireceğimiz zaman içerisinde güzel anılar bırakmaktı. Eğer Emir bir gün Emin'in bilincini de kendi bilincine katarsa güzel anılar sadece kalsın ikisi içinde. Belki bencil bir kadınım ama ikisini de benim sevdiğim adam gibi düşünebilirdim, ikisine de sevgilim gibi davranabilirdim. Bu iki adam birbirini çok kıskanacak belki ama ne de olsa ortada tek adam var değil mi? Yani herhangi bir kavga olmayacaktır,tabi emin değilim sinirlenip ikisinden birisi yumruğu yüzüne geçirebilirdi ama bugün kendime kafa izni veriyordum.

 

Elimi yüzümü yıkadıktan sonra aynaya bakıp biraz da olsa topladığım yüzüme baktım. En azından insan içine çıkmaya uygun görünüyordu. Az önce de gelen mesajla Aslı'nın güvenli şekilde İstanbul'a ulaştığını öğrendim, onun için çok mutlu hissetsem de ayrılmış olmak üzüyordu. Ama bir süre buralardan uzak olması belki de onun için daha iyi olurdu. Ayrıca benim akıllı arkadaşım Cem ciddi ciddi İstanbul'a Aslı'nın yanına gitmeyi düşünüyordu. Selin abla bahane gibi, o kadar ciddi olacağını düşünmemiştim ama gerçekten bu defa hareketleri de sözleri kadar netti. Her şeyi akışına bırakıp olanları göreceğiz artık.

 

Karavandan indiğimde küçük bir masa iki sandalye koymuş ateş yakmaya çalışan Emin'i gördüm. Resmen ateşi ilk bulan insanlar gibi davranıyordu şu an ama daha profesyonel... Onu gördüğümde aklıma bir anı geldi, hastanede Selim'in Serhat ovalı'nın yakasına yapıştığı sahne... Ben gördüğümde acaba Emin de benimle beraber görmüş müydü ya da sonradan mı gelmişti tam hatırlayamıyorum ama nedense onun çok fazla şey bildiğini düşünüyorum. Eğer konuyu Emir ve benim üzerimden saptırabilirsem bu konuda onun ağzından laf almak istiyordum. Emir geldiğinde ona söylemem gereken ciddi şeyler vardı, onun ardından bilmediği büyük sırlar dönüyordu.

 

"Buldun mu ateşi?" diye sordum. Başını kaldırıp boş boş yüzüme baktığında söylediğim şeyi anlamadığını fark ettim. Yanına gidip oturdum. "Ateşi bulmaya çalışan insanlar gibi dikkatle üflediğini görünce o yüzden sordum."dedim.

 

"Bugün de komik tarafın üzerinde." dedi.

 

Ama onun üzerinde bir yorgunluk vardı, yorgunluğun sahibi aslında Emin'den çok Emir gibiydi. Çünkü onun günlerdir neler çektiğini az çok tahmin edebiliyordum. Henüz daha bedeni dinlenmeden Emin tekrar onun bedenini yormaya devam ediyordu. O yüzden şu minik kaçamakta mümkün olduğu kadar Emir'in vücudunun dinlenmesi için uğraşacaktım.

 

" Ee ne yiyoruz?" diye sordum.

 

"Sucuk aldım." dedi tereddütle. "Ama başka istediğin bir şey varsa hemen halledebilirim."

 

"Hayır, sorun yok." dedim.

 

"Aslında seni kuş sütü ile beslemek isterdim, dünyanın en lezzetli yemeklerini yedirmeyi ve daha önce kimsenin tatmadığı şeyleri ilk senin tatmanı isterdim." Susup bir süre yüzüme baktı. "Bu dünyada sadece beni sevmeni isterdim..."

 

"Tek kalbim var." dedim uzanıp elini tutarken. Önce afalladı, belli ki konuşmamı beklemiyordu. "Kahretsin ki tek kalbim var... Bu bedende iki kişi yaşıyor." Diğer elimle yüzünü tuttum. "Ama ben bedenimde tek kalp taşıyorum ama biliyor musun Emin ben aynı iki adama aşığım. Eğer ömrüm boyunca sadece seni görseydim de sadece sana aşık olurdum. Ya da sadece Emir'i görsem sadece ona aşık olurdum." Elimin üzerini okşarken dikkatle yüzüme bakıyordu. O koyu gözler bir saniye bile başka yere bakmıyordu. "Emin, sizin ruhunuz bir, bedeniniz bir aslında kalbiniz de bir... Sadece ayrı anılar biriktirip başka şeyler düşünüyorsunuz. Emin ne senin ne de Emir'in ruhu kaybolmadı... Ben aynı anda ikinizin de ruhuna sarılıyorum." Aniden sıkıca sarıldım üzerine atlayıp. "Emin bana kızma lütfen, aynı bedende toplanmış böylesi iki muhteşem adam benim tüm benliğimi ele geçirdi."

 

"Ne!" diye şok olmuş şekilde bağırıp geri çekildi Emin. "Sen benimle Emir'i, Emir'le beni mi aldatıyorsun?" diye söylenip yanağımı acıtmayacak şekilde sıktı.

 

"Hayır! Öyle değil, bırak ya!" diye bağırıp elinden kurtulmaya çalıştım. Ayağa kalkıp kaçmaya başladım ama o da kalkıp peşime düştü.

 

"Nasıl peki? Resmen ikimizi de elinde oynatıyorsun Yonca Hanım." Ben karavanın etrafında koşarken o da peşimden gelip aynı zamanda bağırıyordu.

 

"Ben öyle bir şey yapmıyorum, esas ikiniz beni rahat bırakmıyorsunuz!"

 

Son anda elinden kaçmaya çalışsam da aniden beni yakaladı, bir elini bacaklarımın altından geçirirken diğeri ile benim kavrayıp beni kucağına alınca küçük bir çığlık attım.

 

"Emin ne yapıyorsun? Bırak ya!"

 

"Söyle söyle! bir daha söyle, ikiniz de esas beni rahat bırakmıyorsunuz desene."

 

"Ne yalan mı? Bir yanda sen uyanır uyanmaz peşime düşüyorsun, diğer yanda Emir Bey beni yanından ayırmıyor. Ne yapacağım ben ikinizin arasında?" dedim kucağında çırpınırken.

 

"Sen sadece benim yanımda kalsana. Boş ver o pislik adamı, onun derdi travmasını öğrenmek. Sana olan sevgisinin gerçek olduğunu düşünmüyorum Yonca."

 

Duyduğum şeyle şok içinde durup öylece baktım, öyle garip bir histi ki, bunu söyleyen sevdiğim adamın yüzünde başka bir adam...

 

"Hayır öyle değil Emin." dedim. Ama sesi çok netti. "Öyle değil yanılıyorsun." dedim ama aniden içimde ufak bir sızı olmuştu.

 

"Yonca sana olan sevgisi gerçek olan tek kişi benim, on sekiz yıldır seni arıyordum. Yonca, doğduğum andan itibaren o adamın zihninde yer bulduğum andan itibaren... Peki ya Emir, sadece travmasını öğrenmek için seni yanında tutmadı mı? Seni sevdiğini düşünüyorsun Yonca, o kadar kısa bir zamanda bunların gerçek olduğunu düşünmüyorum. Az önce söylediğin şeylere de katılmıyorum. Bence sevginin sahibi benim, aynı yüze sahip olduğumuz için Emir'i de sevdiğini düşünebilirsin ama ben Emir'in seni sevdiğine inanmıyorum."

 

Hiçbir şey söylemeden öylece yüzüne baktım. Çevrede geçip giden bize kıkırdayan İnsanları bile görmedim bir an. O donuk ifademle kucağında öylece ona baktım. İçinde çırpınıp durduğumuz bu olaylar belki de bazı şeyleri görmemi engelledi.

 

Emin söylediği şeylerde haklı olabilir miydi?

 

Ama gözlerinde gördüm ben Emir'in, bana olan samimi sevgiyi. Ama kalbinin derinliklerini bilmiyordum. Eğer bunlar gerçekse kırılan kalbimin parçaları şimdiden ruhuma batmaya başlamıştı...

 

Emin hiçbir şey söylemeden yavaşça beni kucağından indirdi. Suskunluğum onun da canını sıkmıştı, hiçbir şey söylemeden yavaşça beni masaya götürüp sandalyeye oturttu. Bu konuşma yüzleşme değil de daha çok bir şeyleri fark etme gibiydi. Şimdi, fark ettiğim şeyleri düşünme sırası bendeydi. Yüreğimde iç muhasebe yapıp aklım ve mantığım arasında bir savaş vermem gerekiyordu.

 

Emir'i seviyordum onun da beni sevdiğine inanıyordum ama yüreğime şüphe tohumları atan bazı ihtimaller korkutuyordu. Şimdilik sessiz olup yüreğimde oluşan karanlığı görmezden gelmem gerekiyordu. Emin de bunun farkında olup hiçbir şey demeden öylece yanıma oturdu, önündeki malzemeleri doğramaya başladı. Mutlu görünmüyordu, bana bazı şeyleri fark ettirdiği halde bundan çok memnun olmuş gibi görünmüyordu. Aksine düşünceli ve durgundu. Onun kafasında neler dönüyor bunu anlamak benim için o kadar zor ki... Benden habersiz dönen bir film var ve ben izlediğim halde hiçbir şey anlayamıyordum...

 

**

 

Bölüm : 02.05.2025 18:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...