25. Bölüm

BÖLÜM 24 SIR

Sitare Yazar
yzrsitare

Senin doğman başlattı lan her şeyi!"

 

Selim'in bağırması ile zihnime ve kulağıma dolan şeyi bir süre idrak edemedim. Emir'e nasıl böyle bir şey söylerdi? Yüreği buna nasıl izin verirdi?

 

Emir donmuş şekilde Selim'e bakarken Neco'nun attığı yumruk ile hepimiz kendimize geldik. Selim geriye doğru sendelemişti.

 

"Doğru konuş lan! Senin karşında Halit Bayar'ın oğlu Emir Bayar var. Kimsin lan sen?" Neco, abisine karşı yapılan bu muameleye kayıtsız kalacak biri değildi ve bunu da göstermekten çekinmemişti. Hatta hızını alamayıp yeniden hamle yapacaktı ama Emir tuttu elini.

 

"Çekil Neco!"

 

"Ama abi,"

 

"Çekil dedim!" Emir'in sert ikazı ile Neco yanıma gelip durdu. Elleri titriyordu sinirden.

 

"Canının yandığının farkındayım," Emir sakin şekilde Selim'in yanına gidip durdu. Yediği yumrukla dudağı patlamıştı. "Sevdiğin kadını kaybetme korkusu yaşadığının da farkındayım. Ama benimle ne alakası var lan!" Sona doğru bağırmıştı. "Ne biliyorsun da bana böyle diyorsun?"

 

Selim yutkunup derin bir nefes aldı. Sanki ağzından çıkan şeyle pişman olmuş gibiydi. Bir an bana bakıp yeniden Emir'e döndü.

 

"Ağzımdan çıktı öyle, saçmaladım. Kusura bakma." dedikten sonra bir iki adım atıp geriye yürüdü. "Bazı şeyler ağır geldi. Sadece sana patladım."

 

"Yok öyle kaçmak, ortaya bir bomba bırakıp ağır geldi olmaz. Bildiğin bir şey mi var Selim?" Emir ondan uzaklaşan Selim'e yaklaşıp aralarındaki boşluğu kapattı. Neco yanımda ayağını sinirden sallayıp duruyordu. "Bak ben yeterince şey yaşadım Selim, sen benim bunca yıldır kardeşim oldun. Şimdi bana böyle söylemenin altında bir şey olduğunu biliyorum. Sen hiçbir zaman boş yere konuşmazsın." Emir'in sesi tehdit değil çaresizlik doluydu. Şimdiye kadar bulduğu en ufak umuda sarılan Emir şimdi de umudun peşindeydi.

 

"Özel konuşalım." Selim bana ve Neco'ya bakıp arkasını dönüp yürümeye başladı. "Ben de bazı şeyleri anlamış değilim."

 

"Konuşalım bakalım ama birazdan senin belanı si-" Emir devam etmedi. Az önce Selim'in söylediği şey sinirini tepesine çıkarmıştı.

 

İkisi bizi orada bırakıp gidince, Neco ile birbirimize baktık.

 

"Ne oldu şimdi?" diye sordu Neco. "Ben bir şey anlamadım. Kavgaya mı gittiler konuşmaya mı?"

 

"İkisini de yapma potansiyeli var üzerlerinde ama umarım abartmazlar." dedim. Bu sırada da mutfağa doğru ilerledim. "Bari bir çay koyayım da hararetimizi alsın."

 

"İyi düşündün valla yenge." Neco da arkamdan gelmişti. "Yenge senin şu garip arkadaşın gitti mi?"

 

"Cem'i mi soruyorsun?" Elmas teyze sesimizi duyup mutfağa gelmişti. "Çay yapıyordum."

 

"Ben yapardım zahmet etmeseydin, yemek de hazırdı." Kadının bu mahcup halleri bana garip hissettiriyordu. Asla alışık olduğum bir durum değildi.

 

"Lütfen rahatsız olmayın, alt tarafı bir çay." dedim. Elmas teyze ikna olsa da atıştırmalık hazırlamaya başlamıştı. Ben de çayı koyup beklemeye başladım.

 

"Evet, Cem." Neco kendini bana hatırlatırcasına konuştu. Neden merak ettiğini düşündüm.

 

"Evet, Aslı gidince o da döndü. Bizden önce ayrıldı, Emir beni başka bir yere götürdü." Tabii Emin'di, ama bunu söyleyemedim.

 

"Emir abi de garipti, normalde bu yaşanan şeylerden sonra benim ağzımı burnumu kırmalıydı. Ama sakin nedense..." Neco'nun düşünceli haline gülmeden edemedim. Aslında ona hala dayak yeme ihtimali olduğunu söylemek istedim çünkü Emir bir süre uykudaydı.

 

"O Serhat denen adama da ayrı kıl oldum ben." Neco benimle dedikodu moduna geçmişti. "Selim'in yanında garip davrandı, adamları falan her yeri sarmıştı. Hayır sen hayırdır?.. Lavuk ya, bak sinirlendim yine."

 

"Sakin ol Neco, Emir ve Selim halleder. İşlerine karışmayalım biz." dedim ara bulmaya çalışarak.

 

"O Selim zaten canımı sıkıyor, hastanede şüpheli davrandı. Neden mesela özellikle Aslı Hanım'ın gitmesini istedi? Serhat Ovalı ile özel ne konuştu?"

 

Çayı bardağa koyup masaya geçince o da karşıma oturdu.

 

"Serhat Ovalı ile tanışmaları yeni değil mi sence?" diye sordum.

 

"Bilmiyorum ki yenge, ben onların işlerine biraz uzak kaldım. Ama ben o Serhat denen adama güvenmiyorum." Çayı hüpürdeterek içti. "Oh, mis gibi olmuş."

 

"Neden güvenmiyorsun?" diye sordum. Çaydan bir yudum alınca pek de güzel olmadığını fark ettim. Henüz demlenmemişti, Neco'nun bu ince tavrını bir kenara yazdım.

 

"Bilmiyorum yenge, sonuçta bizim buranın insanı değil. Toprağı, yurdu farklı. Bir de hem Mardin'de hem doğudaki birçok şehirde adı iyi biliniyor. Bana pek de masum işler yapıyor gibi gelmiyor. Tabi Emir abi daha iyi bilir ama..." Neco, Elmas teyzenin masaya koyduğu börek ve kurabiyelere saldırmıştı.

 

"Emir abin güçsüz biri mi?" diye sordum. Bunu merak etme sebebim; Emir'in hastalığı ile ilgili bir şey duyulursa nasıl baş ederdi? Yeterince ona güvenen insan var mıydı çevresinde?

 

"Abimin yeri ve gücü bambaşka yenge." Neco çaydan bir yudum daha alırken, gözleri hayranlıkla açılmıştı. "O iş adamı. Güneydoğu dışında ülkede tanınıyor. Üstelik İngiltere'de de onu bilen çoktu. O baloda gözümle gördüm, zeki ve karizmatik duruşu ile insanların hayran olduğu birisi..."

 

Ben de hayrandım ona... Olmamış çayımı içerken hayran olduğum adamın koyu gözlerini ve siyah dalgalı saçlarını ayrıca aşırı yakışıklı yüzünü düşündüm. Hayran olunmayacak birisi değildi... Ama benim merak ettiğim başka bir şeydi.

 

"Neco, benim merak ettiğim şu; Emir'in etrafında ona koşulsuz güvenen insanlar var mı? Hani ölüme bile, Allah korusun, onunla gidecek kişiler..." Bir dilim börek ağzıma atarken sorduğum soru garip duruyordu. Ama çok lezzetliydi.

 

"En başta ben varım yenge. Onun dışında tabii ki çok adamı var. Ama herkese nasıl güvenirsin ki? Ayrıca bu iş dünyasında adam satma çok olur. Emir abiyi satmayacak kişiler sadece aşiret adamları olur. Ama onlar şimdi Halit Ağa'ma itaat ediyorlar. Ne zaman Emir abi, ağamın yüzüğünü takar, o gün ardındaki koca aşiret koşulsuz ona itaat eder." Neco hararetle konuşurken resmen heyecanlanmıştı. Aşirete onun da ne kadar bağlı olduğu çok belliydi. Ama bunun dışında Emir'e çok bağlıydı.

 

Ama yine de bu açıklama benim için yeterli değildi. Çünkü Emir o yüzüğü şimdi takmıyordu ve en ufak açığında ona zarar gelebilirdi.

 

"Yenge sen abimi çok mu düşünüyorsun?" dedi Neco imalı bir gülüşle. "Onun için endişe etmeler falan..."

 

"Yani bunun cevabını sana mı vermem lazım Neco? Sanane!" dedim. Ama Neco sadece gülmüştü.

 

"Halit Ağam da arayıp durdu, Emir abi onunla konuşsa biraz rahatlar." Neco bunu kendi kendine söylemişti.

 

Emir bu kadar şey yaşadı ama babası yanına gelmemişti. Emin söylediği şeylerde haklı mıydı? Oğluna karşı bu kadar merhametsiz oluşu kabul edemediğim bir şeydi. Ya da annesi... Emir'e karşı o daha sevgi dolu duruyordu ama her durumda oğlunun yanında değildi... Ya da Emir'in ablaları...

 

Emir çok yalnızdı... Bu zamana kadar koca bir yalnızlık içinde gelmişti...

 

Belki yanında Selim olduğu için bugün ona karşı daha sakindi. Ona güvendiği için yapacağı açıklamaları da önemsiyordu. Ne kadar zaman geçti tam emin değildim ama biz Neco ile gittikçe güzel demlenen üçüncü bardak çayı içerken Emir ve Selim mutfağa girdiler. Emir'in gözü direkt önümüzdeki boş bardak ve boş tabaklara kaydı.

 

"İnsan bize de bir şey bırakır." dedikten sonra eğilip saçımdan öptü ve yanıma oturdu. Onun bu beklenmedik hareketleri her defasında kalbimi hızla çarptırıyordu. Selim de karşıya oturmuştu ve Neco'nun bakışları üzerine dikilmişti. Dudağının sağ kenarında küçük bir yara vardı.

 

"Çay var daha, siz iyi misiniz?" diye sordum. Emir Selim'e baktıktan sonra bana döndü.

 

"İyiyiz, merak edilecek bir şey yok. Ben çok acıktım ya, bir şeyler mi yesek?"

 

"Masayı hemen hazırlıyorum." Elmas teyze, Emir'i duyunca hemen hareketlenmişti.

 

"Neye bakıyorsun Neco? İyi vurmuş muyum diye mi düşünüyorsun?" Selim gözlerini çekmeden ona bakan Neco'ya terslenip geriye yaslandı.

 

"Yok, az vurmuşum diye düşünüyorum. Diğer tarafına daha sert bir yumruk yemek ister misin?" Neco kollarını sıvamaya başlayınca Emir'in ikaz dolu öksürmesi ile tekrar sakince yerine oturdu.

 

"Yorgun hissediyorsan yemekten sonra dinlen biraz, benim şirkete gitmem lazım." Emir yüzünü bana yaklaştırıp o güzel sesi ile konuşmuştu.

 

"İyiyim, senin işin acil mi? Her şey yolunda mı?"

 

"Bazı önemli görüşmelerim var, bir süre bensiz idare etmeye çalış olur mu?" dedi göz kırparak.

 

"Yirmi beş yıldır yanımda sen yoksun." dedim. Ama olsan ne kadar güzel olurdu diye düşündüm.

 

"Ne kayıp ama..." dedi derin bir nefes alıp.

 

Bu adamın her hali çok tatlı olmak zorunda mı?

 

Elmas teyze hepimize çay getirdiği zaman Emir ve Selim çok durgundu. Özellikle Emir'in ara ara sıktığı yumruğu bir şeyler olduğunu gösteriyordu. Neco ve Selim'in atışması ile geçen yarım saat sonra herkesin dağılması ile yine yalnız kalmıştım. Odama çıkıp kısa süre kaldığım ama bu sürede alıştığım ortama baktım. Yatak örtüsü ve nevresim değişmiş ve her yer tertemiz yapılmıştı. Dikkatimi çeken detay ise masanın üzerinde bolca olan fıstık ezmesiydi. Sevgilimin fabrikasına ait ezmeler...

 

Kendime gelmek için aldığım duş sonrası kendimi yatağa bırakıp Aslı'yı görüntülü aradım. İlk çalışta açmıştı.

 

"Beni hemen unuttun, sildin hayatından. Var olmamışım gibi davranıyorsun. Ve beni bornozla mı arıyorsun?"

 

Telefonu açtığı an nefes almadan kurduğu cümleler gülmeme neden olmuştu.

 

"Aslı lütfen, bir gün oldu ayrılalı. Dinlen diye aramadım ayrıca duştan çıktım. Nasılsın?"

 

"Nasıl olayım, kurşun yedim sol yanımdan."

 

"Ha ha, bak bu iyiydi." Yüzüne biraz daha kan gelmişti. Konuşurken enerjisi yüksekti. Onu şimdiden çok özlemiştim. "Seni daha iyi gördüm ama, buna sevindim."

 

"Yaralarım görünen yerde değil zaten, onları görsen halime üzülürdün." Buruklaşan ifadesi çok şey anlatıyordu. Bu kadar çok sıkıntı ve acı yaşamış birini nasıl teselli ederdi ki insan?

 

"Senin üzüleceğim bir halin yok, gördüğüm en güçlü kadın olduğunu yine söylüyorum. Karşılaştığın her şeyde böyle ayakta kalmayı başarmak senin için özel güç falan olmalı."

 

"Şirin ve masum sözlerin için teşekkürler ama biraz sakin bir hayat geçirmeye karar verdim. Aksiyonla falan karşılaşmak istemiyorum."

 

"Baban iyi mi bu arada? Sen baygınken küçük bir kalp spazmı geçirmişti."

 

"İyi maşallah, etrafımda dört dönüp duruyor. Aşırı ilgiden kusacağım yakında. Emin nasıl, Emir uyandı mı?"

 

Şaşkın şekilde baktım Aslı'ya. Emin uyandığında baygındı daha sonra onu yolcu ederken herhangi bir şey söylememiştik.

 

"Emin'in uyandığını nereden anladın?"

 

"Yonca yıllardır Emin'in yanındayım, artık ikisini hemen ayırt edebilirim. Bir sorun olmadı değil mi? Bu aralar bir kopma bekliyorum Yonca, Emin zayıflıyor. Emir baskın geldikçe Emin için daha da daralma söz konusu olacak. Yakında Emir'in zihninde kendine yer bile bulamayabilir."

 

"Merak etme herhangi bir sorun yok, inşallah da olmaz. Ama Emin biraz gergin tabii, Emir ile ilişkimizi öğrendi ve bunu kaldırmak onun için zor oldu."

 

Gün doğumunu benimle izleyememişti... Hayalini yine gerçekleştirememişti... Sana bir anı borçluyum Emin...

 

Aslı'ya, Selim ile Emir'in yaşadığı gerginliği anlatmak istemedim. Şimdilik iyice iyileşmesi ve kafasına bir şey takmaması gerekiyordu. "Seni daha fazla tutmayayım hadi uyu sen."

 

"Zaten anca uyuyorum, yaptığım tek aktivite. Emin için kolay olmamıştır tabi ki, tahmin edebiliyorum. Onunla konuşma fırsatı bulunca düşüncelerini öğrenirim ama şimdi kapatıp ilaç almam lazım. Çok özletmeden yine ara, öpüyorum."

 

"Sağ ol canım, beni yalnız hissettirmediğin için. Aktivitende başarılar, hemen iyileş. Öpüyorum."

 

Telefonu kapatıp başımı yastığa attım. Islak olan saçlarımı kurutmak için çok eriniyordum, hava sıcak olduğu için kendi kendine kururdu. Bu yatakta uyumayalı çok olmuştu. Gerçi çok da uyumuş sayılmazdım ama nedense çok benimsemiştim. Bana ait gibi geliyordu. Aslı ile konuşup onun daha iyi olduğunu görüp rahatlamıştım. Emir'in gelmesini beklerken galiba biraz kestirebilirdim. Gözlerim de benim gibi düşünmüş olacak ki hemen derin bir karanlığa daldılar.

 

**

 

Yanağıma değen tüy gibi bir şey vardı sanki. Yavaşça tenimi okşuyordu, rahatsız olup geriye çekilsem de yeniden değiyordu. En sonunda onun tatlı kıkırdamasını işitince ne olduğunu anladım. Yavaşça gözlerimi açınca gülerek bana bakan Emir ile karşılaştım.

 

"Beni böyle mi bekliyorsun?" Boynuma doğru eğilip kokumu içine çekip hafif bir öpücük kondurdu. "Üstelik bornozla... Adamı delirtirsin sen." Diğer tarafa da eğilip aynı şeyi yapmıştı. "Gerçi ben zaten deliyim..."

 

"Saat kaç?" Uykulu şekilde yerimde kıpırdanıp ayağa kalkmaya çalıştım. Emir geriye doğru çekilip bana yer açtı. Kalkınca bir bacağım komple açılmıştı. Emir birkaç saniye baktıktan sonra uzanıp eliyle bornozu düzeltti.

 

"Saat sekiz, hadi hemen kalk hazırlan yemeğe gidelim. Yoksa bu gece bu odadan çıkamayacağız." Emir ayağa kalkıp kapıya yöneldi ama eli kapı kulpunda durup yeniden bana döndü. "Gerçi gecenin devamını düşünürüz." Göz kırpıp odadan çıktı. Bense hala uyku sersemi söylediği şeyleri idrak etmeye çalışıyordum. Ne kadar mal bir insanım...

 

Gümüş ince zincir küpeyi de takınca hazırdım. Bir omzu açıkta olan dizimde biten krem rengi bir elbise giymiştim. Saçlarımı biraz şekillendirip yarısını topladım. Birazı da kenarlardan dökülüyordu. Aynada son kez kendime baktıktan sonra çantamı alıp odadan çıktım.

 

Merdivenden inerken Emir'i Neco ile konuşurken buldum. Kısa bir an baştan ayağa beni süzmüştü.

 

"Tamam Neco, yarın yola çıkmadan önce hallederim."

 

Ne yolu?

 

Yanına gidince kolunu açıkta olan omzuma sarıp beni kendine çekti. "Çok güzel olmuşsun ama bornozlu halini tercih ederim."

 

"Az değilsin," dedim omzuna vurup. "Yarın bir yere mi gideceksin?"

 

"Hadi gidelim, çok acıktım. Yemekte konuşuruz."

 

Elimi tutup beni dışarı çıkarırken sessiz kaldım. Belli ki ben uyurken yine bir şeyler olmuştu.

 

Şık bir restorana gelmiştik. Kapıda saygıyla Emir'i karşılayan adamlara bakarsak burada tanınan birisiydi. İkimiz için özel olarak ayrılmış masaya ilerledik, Emir sandalyemi çekip oturmamı bekledi.

 

"Ama bu tavırlar hiç hayra alamet değil Emir. Ayrılık konuşması falan yapmayacaksın değil mi?"

 

Karşıma otururken söylediğim şeye gülmüştü. "Henüz seninle sevgili hayatı bile yaşamadan ayrılmak mı? Sevgilim bu kadar kalpsiz olamazsın."

 

"Esas kalpsiz sensin, madem her şey bu kadar yeni neden beni bugün yalnız bıraktın?" diye sordum dudaklarımı büzüp. Tamam bu tatlı kız halleri bana asla yakışmıyordu.

 

"Kalpsiz mi? Ben mi? Benim gibi bir ahtapotun bir değil üç kalbi varken söylediğin kalpsiz ithamı pek uygun değil." Dudaklarını beni taklit ederek büzmüştü.

 

"Ahtapotların üç kalbi mi var?" diye sordum. Bu bilgi benim için yeniydi.

 

"Hatta dokuz beyni var. Ne kadar mükemmel bir insanım ya!" Geriye yaslanıp kollarını açınca bu haline gözlerimi devirdim. "Ne yalan mı?"

 

"Tamam Emir Bayar en mükemmel sensin, oldu mu?" dedim gülerek.

 

"Oldu ama yalnız başıma mükemmel bir adam değilim yanımda sen olunca tam oluyorum. Sen bana böyle güzel bakınca kendimi mükemmel hissediyorum. Başıma gelen en güzel şeysin Yonca." Uzanıp elimi tuttu. Şimdi bir teklif gelir gibi hissediyordum, yani öyle gidiyordu her şey değil mi? "Bir süre babamın yanına gitmem lazım, benimle gelir misin?"

 

Öylece yüzüne baktım. Ettiği teklif bu muydu? Babasının yanına mı gitmem?

 

"Babanın yanına seninle gelmemi mi teklif ediyorsun?" diye sordum hayal kırıklığı ile.

 

"Bu defa elimi tutup gelmeni istiyorum, sevgilim olarak. Sana ihtiyacım var Yonca,"

 

"Her şey yolunda mı Emir? Bir sorun mu var?"

 

"Bilmiyorum Yonca, henüz bilmiyorum. Ama yanımda olmana ihtiyacım var." Elimi biraz daha sıktı.

 

"Tamam gidelim canım, her ne ile yüzleşeceksen beraber olalım. Ama çok açım şimdi yemek yiyelim mi?" Söylediğim şeyle büyük bir kahkaha attı.

 

"Her durumda aç olmayı başarmana bayılıyorum Yonca, tamam önce yemek yiyelim. Konuşmamıza gece evde devam edelim." Elimin tersine uzanıp küçük bir öpücük kondurdu. "Geç saatlerde yapılan konuşmalar daha güzel oluyor."

 

Çapkın sözlerine cevap vermeyip gülümsedim. Haklıydı, gecenin ilerleyen saatleri hep güzel olurdu...

 

Yemeğimizi yerken basit günlük şeylerden konuşmuştuk. Emir'in İstanbul'a gitmesi de gerekecekti yakında. Ablasının eşi her ne kadar çaba sarf etse de Emir'in orada olması gereken durumlar oluyormuş. Hatta oraya da birlikte gitme planı yapmıştık. Bu sohbet esnasında Emir'in ailesi ile ilgili daha çok şey öğrenmiştim. Büyük ablası Gülsüm Kızan'dı ve eşi Ali Kızan ile on sene önce evlenip İstanbul'a yerleşmişti. Otuz dört yaşındaydı ve sekiz yaşında Burak adında bir oğlu vardı. Diğer ablası Zeliha Ballı'ydı o da Fatih Ballı ile sekiz sene önce evlenmiş ve İzmir'e yerleşmişti. O da otuz iki yaşında beş yaşında bir kız annesiydi. Kızının adı Miray'dı. Emir'in iki eniştesi de iş adamıydı. Özellikle Ali Kızan İstanbul'daki büyük şubenin müdürü olarak başarılı biriydi. Ama her şeyin sahibi Emir olduğu için sürekli kontrol etmesi gerekiyordu. Fatih eniştesi İzmir'de tersane işi ile ilgileniyordu ayrıca ormancılık alanında çalışıyordu.

 

Ailesi ile ilgili her şeyi merakla dinlerken onun sıcak bir ailenin özlemini çektiğini hissettim. Ablaları ve diğer tüm akrabalarını çok seviyordu ama bu yaşına kadar öyle yalnız gelmişti ki hiç sevilmediğini düşünmüştü. Zamanla kendisi de mesafeli ve sert birisi olunca haliyle ailesinden uzaklaşmıştı. Ama onlardan bahsederken gözlerinin içi parlıyordu. Onlara olan sevgisi çok rahat görünüyordu. Uzun zamandır sert şekilde etrafını saran kabukları şimdi çatlamaya ve içeri ışık sızdırmaya başlamıştı.

 

Garson bizim için kırmızı şarap açmaya gelince tereddütle Emir'e baktım. İçince hemen gittiğimi Emir de biliyordu.

 

"Yanında ben varım, bu gece sapıtabilirsin güzelim." Kadehini kaldırıp beni bekledi.

 

"O zaman olacaklardan sorumlu değilim." dedim kadehimi elime alırken.

 

"Tüm sorumlulukları seve seve üzerime alabilirim."dedi kadehime kadehini vururken. Aynı anda dudaklarımıza götürüp içtik. Özel bir şarap olduğu belliydi.

 

"Bu arada Emir, Selim ile ne konuştuğunu anlatmadın. Babanın yanına neden gideceğimizi de. Ayrıca garip şekilde neden bu kadar sakin olduğunu da..."

 

Beni dinlerken sadece tebessüm ediyordu. "Sakin mi duruyorum? Güzel, bu bana lazım olacak." Kadehini tek dikişte bitirmişti.

 

"Anlamadım," dedim.

 

"Hatırladığım şeyler, çevremde olan bitenler... Bulmacanın bazı ipuçları elimde sanırım. Tüm olan her şeyin kilit noktası babam, her ne olduysa ya da her ne yaptıysa bununla ilgili. Selim de bazı şeylere ulaşmış, Serhat Ovalı ile babamın bir husumeti olduğunu düşünüyor. Hastahanede de onun için adamın yakasına yapışmış ama şimdilik bir şey öğrenememiş." Demek ki benim gördüğüm şey bununla ilgiliydi. Ben de Selim'in günahını aldım boş yere.

 

"Bu yüzden gidip, her şeyin merkezinde olan babanın yanında olmak istiyorsun." dedim.

 

"Hayır sevgilim, her şeyi yerle bir etmek için gidiyorum."

 

Dudaklarındaki tehdit dolu gülüş ve sesindeki tehdit niyetini açıkça belli ediyordu, beni bile ürkütmüştü.

 

"Ne demek o Emir?"

 

"Sen o güzel kafanı yorma bunlar için, sadece elini tutmama izin ver çünkü beynim patlamak üzere şu an." Elimi tutup biraz fazla sıktı. Kaşları çatılmıştı. "Hadi eve gidelim." Ayağa kalkarken hafif başım dönmüştü. Bir kadehle bile sarhoş olmayı başarmak bir tek bana özeldi sanırım.

 

"Başın çok mu ağrıyor? Emin mi gelmek istiyor?"

 

"Sanırım ama bu defa o pisliğe izin vermek gibi bir niyetim yok. Sevgilim sadece bana ait, o şerefsizin bunu öğrenmesi lazım."

 

Emir kendi kendine küfür ederken bu haline gülmeden edemedim. Bu adam sinirlenip kendi yüzüne yumruk falan da atabilirdi.

 

Arabadan inip eve yürürken hafif sallanıyordum. Emir evin etrafında duran birkaç adama bir şeyler söyledikten sonra hızla yanıma yaklaştı.

Beni kucağına aldığı anda tepki bile verememiştim.

 

"Sadece bir kadehle bu hale gelmen çok etkileyici sevgilim." Emir kulağıma doğru fısıldarken ben ona daha da sokuldum.

 

"Ben sarhoş değilim bir kere, sadece biraz başım döndü o kadar."

 

"Hı hı, aynen ondan."

 

Kapı açılma sesinden sonra merdivenden çıkmaya başlamıştık. Emir beni taşırken hiç zorlanıyor gibi durmuyordu. Tabii ben zayıf bir insandım ama yine de bu kadar rahat olması aşırı havalıydı. Gözlerimi açıp Emir'in girdiği odaya bakınca pek de benim odama benzemediğini gördüm.

 

"Burası benim odam değil." diye itiraz ettim.

 

"Buraya daha fazla yakıştığını gördüm daha önce."

 

Hangi zamanı kast ediyordu anlayamadım. Odaya girince ilk önce banyoya ilerledi. İçeri girince yavaşça yere inmemi sağladı ama bir kolu belime sarılıydı. Suyu açıp yavaşça yüzümü ve boynumu yıkadı. Bu ferahlatmıştı.

 

"Duş almak ister misin?" Dudaklarının konuşurken boynuma değdiğini hissediyordum. Alev almış gibi yanıyordu. "Ama yalnız değil tabi."

 

"Hayır!" Ellerimle göğsünden itip uzaklaştım. "Kendi duşunu kendin al, ben seni bekliyorum." Banyodan çıkarken biraz daha iyi hissediyordum.

 

"Tüh! Büyük olay kaçırdın ama sen bilirsin. Sonra bir gün gelip benden beraber duş almayı istersen ben kabul etmem ama ona göre."

 

Arkamdan gelen sesini duysam da cevap vermedim. Bugün yaramazlığı üzerindeydi Emir'in...

 

Daha önce Emir'in odasını dikkatli gezmemiştim. Zaten burada bulunduğumda pek kendimde değildim. Şu an daha iyi hissederken etrafı incelemeye başladım. Yatak odasının dışında kalan kütüphaneye ilerleyip çalışma alanına baktım. Kocaman bir kütüphaneydi. Resmen kalbim çarpmaya başlamıştı, Emir'den istesem bana hepsini hediye eder miydi acaba?

 

Bölüm bölüm ayrılmış kitapların içinde tarih kitabı da çok fazlaydı. Özellikle Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim ile ilgili çok fazla kitap vardı. Onlara hayran olduğu çok belliydi. Bunun dışında çok fazla Batı Klasiği vardı. Benim okuduğum kitaplardan çok fazla kitap vardı. Kitapları incelerken en sondaki rafa ulaştım. Burada bazı resimler ve arkada da bir albüm vardı.

 

"En sevdiğim," Albümü elime alırken sevinçle gülümsedim. Çünkü eski resimlerin olduğu bir albümdü. Çalışma alanından yatak odasına ilerlerken banyodan çıkan Emir'le karşılaştım. "Ama Emir ya!" Üstsüz şekilde ne zaman karşıma çıksa garip oluyordum. Dört yapraklı yonca dövmesi olan göğsü inip kalkarken sular damlıyordu.

 

"Ne ama?" dedi saçını havluyla kurulurken.

 

"Üzerine bir şey giy, niye böyle çıkıyorsun vicdansız! Benimki de kalp!" Kesin hala alkolün etkisi altındayım yoksa böyle cesur sözler benden asla çıkmaz.

 

"Evet bana ait bir kalp." Emir yaklaşıp aramızda mesafe bırakmayacak şekilde elini belime koydu. Belinden düşen damlalar siyah eşofmanını ıslatıyordu. "Sen baya baya benden etkileniyorsun, özellikle sarhoşken aşırı cesur olman da cabası. Yonca esas sen bana şu an o toprak rengi gözlerinle bakarken ne yaptığını biliyor musun? Esas vicdansızın kızı sensin!" Emir gülerek sıkıca sarılıp saçlarımdan öpmüştü. Daha sonra ayrılıp yatağın üzerindeki tişörtü üzerine geçirdi. "Albüm mü bakacağız?"

 

Emir'in sorusu ile kendime gelip elimdeki albümü hatırladım. "Sünnet resmini bulup seninle dalga geçmeyi düşündüm."

 

"O yok canım ya," dedi elimden tutup beni yatağa doğru götürürken.

 

"Sünnet olmadın mı?" diye şaşırarak sordum.

 

Yatağa yanıma otururken küçük bir kahkaha atmıştı. "Göstermemi ister misin?"

 

"Emir pisliksin!" Koluna vurdum ama benim canım daha çok yanmıştı.

 

"Sünnet resmimi dedim ya, başka yerde onlar. Sen ne anladın acaba? Çok fesatsın Yonca." Gülmesini bastırmaya çalışırken benimle dalga geçtiğini biliyordum.

 

"Sen çok fena bir adamsın, hadi buradaki resimleri göster bana."

 

"Daha herhangi bir fenalığımı görmedin ama neyse, gel bakalım."

 

Albümü ikimizin arasına çekip açarken yanağımdan makas almıştı. Onun bu doğal halleri en sevdiğim yanıydı.

 

Siyah beyaz resimler ile başlayan albüm çok eskiye dayanan anılar barındırıyordu. Emir'in anne ve babasının düğün resmi vardı en başta. Emine Hanım'ın gençliğine bakınca Emir'in kesinlikle babasına benzediğine emin oldum. Çünkü annesi ile benzer hiçbir yanı yoktu. Ama babasının gençliği Emir'e benziyordu. Sadece gür bıyıklar Emir'e biraz uzaktı. Daha sonra bir sürü resim daha gösterdi Emir; dadısı, Selim ile fotoğrafları hatta Neco bile... Her resim ayrı güzeldi, Emir'in çocukluğu çok tatlıydı. Siyah dalgalı saçları küçükken de uzundu. Bakışları hem sert hem masumdu. Aynı zamanda tanıdıktı.

 

"Seni hatırlıyor gibiyim Emir, kesin seninle karşılaştık biz." dedim. Emir ile Selim'in olduğu bir resme bakıyordum. Selim'in saçları ve o griye çalan gözleri o gün de havalı şekilde bakıyordu.

 

"Hayatıma çok eskiden girdiğine ben de eminim. Çok önceden mühürlenmiş kalbim senin tarafından." dedi saçlarımı okşarken.

 

"O yüzden mi Clara mı nedir, o kızla sevgili oldun?" diye sordum pat diye. Sahi ben o kıza niye bu kadar takmıştım?

 

"Sen onu mu kıskanıyorsun?" Gülmesini bastırmaya çalışıyordu.

 

"Hayır ne alaka? Sadece samimiyetine inanmıyorum o kadar. Hiç de yıllarca beni beklemiş gibi durmuyorsun." dedim.

 

"İşte bunda yanılıyorsun, ben seni beklediğimi bilmeden beklemişim." Yaptığı saçma açıklamaya gülüp ayrı bir resme baktım.

 

"Aynen canım öyledir, bu kim Emir?" Eski olduğu belli olan resmi Emir'e doğru çevirdim. Resimde babasının yanında ondan daha genç bir adam duruyordu. Onunda Emir gibi dalgalı saçları vardı. Siyah beyaz olan resimde bile parlayan gözlerinin renkli olduğu anlaşılabiliyordu.

 

"Amcam... Ayhan Bayar..." Emir bir süre durgun şekilde resme baktı.

 

"Bir amcan olduğunu bilmiyordum."

 

"Ben de uzun süre bilmiyordum, senden farklı sayılmam." dedi resmi eline alırken.

 

"Neden?" diye sordum.

 

"Ben doğmadan önce gitmiş ya da gönderilmiş galiba. Kimse hakkında konuşmaz, nerede olduğunu ne yaptığını bilmiyorum. Hatta yaşıyor mu ondan bile emin değilim." Emir eline birkaç resim daha alıp dikkatle baktı.

 

"Neden gönderilmiş?" diye sordum.

 

"Aklî dengesi yerinde değilmiş sanırım. O dönemde onun için deli demişler, dedem de aşiret için uygun birisi değil diye başka bir yere göndermiş. Ama daha sonra ortadan kaybolmuş."

 

Emir düşünceli şekilde anlatırken kafamda bulanık anılar birikmeye başladı.

 

"Emir, senin rahatsızlığını aşiretin öğrenmesi bu yüzden mi tehlikeli? Amcan gibi aklının yerinde olmadığını mı iddia ederler?" diye sordum.

 

Emir albümü alıp kenara koydu. Elimi tutup beni biraz kendine çekmişti. "Şu an babamın kontrolünde olan binlerce dönüm arazi, binlerce hayvan ve inşaat sektörü ile ilgili hayli büyük işler var. Bunun dışında Güneydoğu'da olan her işin kontrolü onun elinden geçer, en az bir defa. Ben ne kadar istemesem de her ne kadar nefret etsem de babamdan sonra bu işleri yönetmek zorunda kalacağım. Çünkü gücü herkese kolayca veremezsin, herkese zarar verebilir. İşte ben bu konumdayım Yonca, eğer hakkımda farklı dedikodular çıkarsa ben de babam da büyük zarar görürüz. Hatta çevremizdeki birçok kişi de bizimle aynı kaderi yaşar. Emir Bayar maalesef görünmez ipler ile bağlı, bir gün insanlar benim hakkımda olumsuz şeyler konuşursa o ip benim urganım olur."

 

Duyduğum son sözler uzanıp elimle ağzını kapattım. "Hayır Emir, öyle söyleme. Sana zarar gelmeyecek, sen zeki bir adamsın. Üstesinden gelirsin değil mi?"

 

Avucumun içini öpüp yavaşça elimi indirdi Emir. "Merak etme, sorun olmayacak. Sana sadece durumu özetlemek istedim."

 

"Bu sadece özet miydi?" dedim gülerek.

 

"Evet özetti asıl film daha derin olacaktır." Uzanıp beni kollarına çekti. Şimdi kucağında oturuyordum, iyice yerleşip başımı koynuna koydum. Çok rahattı. "İstersen sana başka bir film daha gösterebilirim." Yavaşça belimi okşamaya başlamıştı ve bu benim için aşırı rahatlatıcıydı. Şimdiden mayışmaya başlamıştım. "Hatta filmi öyle heyecanlı yaparız ki oscar dahi alabiliriz." Kulağıma doğru fısıldarken eli saçlarımı geriye alıp boynumu okşamaya başlamıştı. Benim gözlerim kapanırken Emir boynuma küçük bir öpücük kondurmuştu.

 

"Ne dersin sevgilim, oscarlık bir performans gösterelim mi?" Emir'in sesi uzaktan gelmeye başlamıştı. "Yonca, uyudun mu? Harikasın sevgilim, filmin en heyecanlı yerinde bunu yapman da harika. Ama bekle sen bunun rövanşını senden çok fena alacağım."

 

Duyduğum son şey buydu, sanki bir şeyler daha söylemişti. Ama yumuşak zeminle buluşunca kendimi bırakıp alnıma konan öpücükle derin bir uykuya daldım.

 

**

 

Sabah uyandığımda yatakta tektim, gözlerimi açtığımda Emir'i aramıştım ama yoktu. Benim yattığım tarafın yanı ise hiç bozulmamıştı. Gece yalnız mı yatmıştım?

 

Yalın ayak kalkıp evin içinde dolanmaya başladım, birkaç odaya bakıp boş olduğunu görünce kendi odama gittim. Balkona çıkıp direkt şelalenin altına bakınca aradığımı buldum. Emir üstsüz şekilde büyük taşın üzerinde yoga pozisyonunda zihnini dinlendiriyordu. Emir'in en sevdiğim görüntüsü olabilirdi...

 

"Pişt yakışıklı!" Bağırmam ile aniden kafasını kaldırıp bana baktı. "Hepsi senin mi?"

 

Söylediğim şeye küçük bir kahkaha atıp başını geriye attı. Ne muazzam bir görüntü ama...

 

"Yenge bana mı dedin?" Neco'nun sesi ile eğilip balkonun altına baktım. Bu burada ne arıyor?

 

"Sana niye desin Neco? Hayvan mısın?" Emir'in sesi Neco'nun ufak bir öksürük krizine girmesine neden olmuştu. Tabi ben de kendimi tutamayıp gülmeye başlamıştım.

 

"Abi yok, öyle demek istemedim yani şakasına..." Emir öyle bir bakmıştı ki Neco susmak zorunda kalmıştı.

 

"Ben şimdi sana şakasına... Neyse, git Neco. Gözümün seni görmeyeceği bir yere git." Emir ayağa kalkınca havalı vücudu gözlerimin önüne serildi. Neco balkonun altından çıkınca onu net şekilde görmüştüm. Hızla uzaklaştı.

 

"Ne işi vardı onun orada?" diye sordum.

 

"Ne bileyim, kendince beni koruyormuş. Ayrıca senin bu halde balkonda ne işin var?"

 

Dün giydiğim elbisenin askısı iyice düşmüştü. Alt tarafı da biraz yukarı çıkmış, dağınık saçlarımla aşırı şüphe uyandıran bir haldeydim.

 

"Ne varmış halimde?" Bir ayağımı demirlere dayayıp öne eğildim. Kesinlikle Emir'i delirtmek falan istemiyordum, niyetim masumdu. Ama Emir'in bakışları pek de masum bir durumda olmadığımızı gayet net belli ediyordu.

 

"Yonca," Taşın üzerinden ayrılıp suyun içine girdi. Su beline kadar geliyordu. "Dün gece uyuyup beni fena bir halde bıraktın zaten bence sabah sabah şansını zorlama."

 

"Zorlarsam ne olur?" Kesinlikle kaşınıyorsun Yonca.

 

"Bekle orada!" Emir aniden sudan çıkınca küçük bir çığlıkla odaya koştum.

 

Acaba kapıyı kitlesem mi? Daha da çıldırırsın diye... Düşündüğüm şeyi yapıp kapıyı kilitledim, aynı anda Emir de yukarı çıkmıştı. Kapının kolunu indirdiği an kilitli olduğunu görünce ettiği küfrü duydum.

 

"Yonca kapının arkasından çekil!"

 

Yatağa doğru giderken Emir'in yapacağı şeyden korkup kulaklarımı kapattım. Aynı saniye büyük bir gümbürtü ile kırılan kapıdan içeri Emir girdi. Vücudu ıslaktı ve gözleri hiç iyi bakmıyordu.

 

"Sen benimle oyun mu oynuyorsun?" Cevap veremeden aynı saniye kendimi yatakta buldum. Ellerimi tutup başımın üzerinde sabitleyince kımıldayamadım.

 

"Emir,"

 

"Ne oldu az önceki cesur Yonca'ya?"

 

"Ya ben ne yaptım ki?" dedim masum şekilde.

 

Aniden yanağımı ısırınca küçük bir inleme kaçtı ağzımdan.

 

"Zaten sorun da bu ya... Bilmeden öyle şeyler yapıyorsun ki... Beni delirtiyorsun." Islak göğsünden omzuma damlalar düşüyordu. Üzerime doğru biraz daha eğildi. "Ve Yonca inan bana sonum olacaksın."

 

Eğilip dudaklarını boynuma bastırdığı anda dışarıdan adım sesleri geldi.

 

"Emir," Selim'in sesi de adım seslerini takip etmişti.

 

"Kapıyı çalmayı bilmiyor musun Selim?!" Emir bağırarak üzerimden kalkıp beni de kaldırdı.

 

Her güzel anın katili Selim...

 

"Çalacak kapı mı kalmış Emir, kapıyı niye kırıyorsun?" Özellikle içeri girmeyip kapıda durmuştu. Düşünceli Selim.

 

"Ben onu unuttum." Emir başıyla bana işaret edip sebep olduğum şeyi gösterir gibi baktı.

 

"Ben mi dedim kapıyı kır diye?!" Sitemle çemkirdim.

 

"Kapı kırdırtacak şeyler yapıyorsun ama." dedi saçlarını karıştırırken.

 

"Emir hadi aşağı gel, işle ilgili konuşmamız gereken konular var." Selim'in uzaklaşan adım seslerini işitince Emir özlemle bana baktı. Kesinlikle kendini zor tutuyordu.

 

"Neyse önemli olan niyetti, elbet faaliyet zamanı da gelir." dedikten sonra yürümeye başladı.

 

"O ne demek ya?" Arkasından bağırdım.

 

"Zamanı gelince sen bittin demek güzelim." Arkasını dönmeden söylediği şeyle olduğum yerde dondum.

 

O atan benim kalbim mi?

 

**

 

Duş alıp üzerime rahat bir bol kot ve kalın askılı bir tişört giydim. Kıvırcık saçlarımı tepemde toplayıp masadaki fıstık ezmesinden alıp kırık kapıdan çıktım.

 

Resmen kapıyı kırmıştı, hem de tek seferde... Bazen Emir'in gücü korkutucu olabiliyordu...

 

Deli gücü bu olsa gerek ve sanırım kendim için endişe etmem gerekecek durumlar olabilirdi...

 

Aşağı inerken çalan telefonumun sesi ile duraksadım. Annem arıyordu. Telefonu kulağıma götürürken Emir ile göz göze geldik. Havalı şekilde göz kırpınca ufak bir tebessümle karşılık verdim.

 

"Efendim anne,"

 

"Yonca, ben seni aramasam ailen olduğu aklına bile gelmiyor. Biz ne halde neler yaşıyoruz merak bile etmiyorsun!"

 

Annemin kulağımı delen sesi telefonu biraz uzaklaştırmama neden olmuştu. Emir'in yanına oturunca hemen uzanıp belimi sardı ve kendine doğru çekti.

 

"Nur ile mesajlaşıp haberleri alıyorum anne. Mesela amcam ile yengem barışmış ve nişana gitmek için hazırlık yapıyormuşsunuz." Emir saçlarıma küçük bir öpücük kondurmuştu. Selim önündeki dosyalardan başını kaldırmadan çalışıyordu.

 

"Evet barıştılar, amcan kalın bir bilezik almış hediye. Hayır o kadar para kaybettiler nasıl almış anlamadım üstelik babanın aklına hiç gelmez böyle şeyler."

 

Küçük bir kahkaha atınca Emir merakla bana baktı. Şu an annemin neye üzüldüğünü ona asla söyleyemezdim.

 

"Gülme kız! Hemen hazırlan sen de nişana geliyorsun. Herkes seni soruyor, kendini göstermen şart."

 

"Ya anne, ben gelmesem lütfen. Sevmiyorum öyle ortamları." Emir saçlarımı okşamaya başlarken başımı biraz omzuna yatırdım.

 

"Konuşma Yonca, haftasonu buradasın. İstersen yalnız gelme." Annem bir süre durduktan sonra devam etti. "Yani müsaitse Emir Bey de gelsin."

 

Vay vay, anneme bak aniden nasıl da kibarlaştı.

 

"Emir Bey de mi gelsin?" Sorum karşısında Emir heyecanla yüzüme bakmaya başladı. Ne anladı acaba? Kıyamam. "Ama çok meşgul o, gelemez ki."

 

"Hiç işim gücüm yok." Emir'in ani çıkışına Selim şokla bakmıştı. Önündeki dosyalara bakınca Emir'in söylediği şey resmen ona hakaretti. "Yani Selim halleder."

 

"Tabii, benim işim yok zaten. Senin işlerini de hallederim." Selim dişlerinin arasından öfkeyle konuşurken annemin sesi tekrar kulağımı çınlattı.

 

"Neyse bahane üretme, hem Cem de gelecek. Birlikte gelin işte."

 

Ardından telefon kapanmıştı. "Kadına bak ya! Resmen her şeyi ayarlıyor insana seçim hakkı tanımıyor." Kendi kendime sinirle söylenirken Emir kulağıma doğru eğildi.

 

"Müstakbel annem beni de mi çağırıyor?"

 

"Gelmek zorunda değilsin, ayrıca müstakbel ne ya?" Söylediği şey her ne kadar hoşuma gitse de belli etmedim.

 

"Gelmek zorundayım, çağırdı beni de ayıp olur gitmezsem. Hem sana sürekli görücü bulup duran annenin bir yerde de umudu kesmesi lazım." Bilmiş şekilde konuşurken ayak ayak üstüne atmıştı.

 

"Bak sen! Sen nereden biliyorsun görücü adaylarını?" Soruyu sorduğum an kullandığım çoğul ekiyle dudaklarımı dişledim.

 

"Lar, demek... Ben de sadece bir kişi düşünmüştüm ama durum daha da vahimmiş. O yüzden Yonca Deniz birlikte gidiyoruz ve herkes sevgilin kimmiş öğreniyor."

 

Çaresiz kabul ettim ama başına geleceklerden habersiz Emir kendine çok güveniyordu. Benim yamyam aile ortamına girince de bu kadar havalı kalabilecek mi göreceğiz...

 

**

 

Tüm vücuduma yayılan o rahatsız edici nem Mersin'e geldiğimi bir kez daha hatırlattı. Her zaman olduğu gibi tüm yol boyunca uyumuş şimdi de, bagajdan valiz çıkaran Emir'e bakıp denizin kokusunu soluyordum. Annemlerin kaldığı pansiyona gelmiştik. Teyzemlerin evi aşırı kalabalık olduğu için pansiyon ayarlanmıştı ve Emir de bizimle kalacak yarın nişandan sonra ikimiz Emir'in babasının yanına, konağa gidecektik. Gergin zamanlar öyle başlayacaktı ama şimdi hiçbir şey düşünmeden biraz eğlenebilirdik.

 

"Çok yardımseversin sevgilim sağ ol."

 

"Öyleyimdir." dedim ama ufak bir alın fiskesi yemiştim. "Kadına şiddet!"

 

"Hayat müşterek diyoruz ama bütün eziyeti ben çekiyorum. O kadar yol geldik tamamında uyudun üstüne üstlük yardım da etme! Ayrıca ne kadar gergin olduğumu biliyor musun? Birazdan ailen ile resmi olarak tanışacağım."

 

Emir'in gergin hali ve sözleri beni gülümsetmişti.

 

"Ay kıyamam sana ben, Emir Bayar sevdiği kızın ailesi ile tanışırken heyecan mı yaptı? Benim robotum bayağı değişmiş." Uzanıp yanağını sıkmak istedim ama Emir geri çekilmişti.

 

"Güzelim iki dakika dur, baban bakıyor." Emir'in sözü ile geri kaçıp pansiyonun balkonundan bakan babamla göz göze geldik. Gerilme sırası bendeydi. "Ne oldu Yonca Deniz, sesin gitti." Emir dalgayla gülüp yanımdan ayrıldı.

 

O an korkudan çok özlem duyduğumu fark ettim. Ölümle burun buruna gelmiştim belki de onları bir daha göremeyecektim.

 

"Yonca, neden ağlıyorsun?" Emir'in sorusu ile yanağıma akan ıslaklığın farkına vardım. "İyi misin güzelim?"

 

Babam bu sırada aşağı inmiş bana doğru yürüyordu. Onu görünce kendimi tutamayıp koştum. Emir şaşkın şekilde bakmıştı arkamdan. "Seni çok özledim baba." dedim ağlayarak.

 

"Tamam kızım sakin ol, görüşmeyeli ne kadar oldu? Hem sen bu kadar duygusal değildin." Babamın sesini duymak daha da duygulandırmıştı. "Tamam tamam, sakin ol."

 

Babamdan sulu gözlerle ayrılıp derin bir nefes aldım. Bu sırada Emir yanıma gelip durmuştu. Babama elini uzatıp sevecen şekilde gülümsedi. "Merhaba efendim."

 

Babam birkaç saniye Emir'i süzüp uzatılan eli tuttu. "Hoş geldin Emir." Sesi net ve samimi çıkmıştı. Bir an oğlum demesini bekledim ama bunun için aşırı erken olmakla birlikte babam için kolay değildi. Hatta buraya bir adamla gelmeme izin vermesi bile onun için büyük gelişmeydi.

 

"Hoş buldum, nasılsınız?" Emir'in aşırı saygılı duruşu gülümsetmişti. Şirket sahibi ve büyük bir ağanın oğlu babamın karşısında resmen mum olmuştu. Bununla daha sonra dalga geçecektim.

 

"İyiyim evlat, seni de iyi gördüm. Umarım buraya gelmek işlerini engellemez." Babamın samimi başlayan sözleri sona doğru iğneleyici bir hal almıştı. Bu esnada bana da dik şekilde bakmıştı.

 

"Sorun değil, burada da ufak bir işim vardı. Ayrıca Yonca'nın iş konusunda yardımı sayesinde daha kolay hallediyorum."

 

Emir'in babamla harika konuşması araya beni de katması mutlu etmişti. Aynı şekilde babamın da bakışları bundan memnun olduğunu gösteriyordu.

 

"İyi bakalım, hadi gelin. Annen seni bekliyor Yonca." Babamın sözü ile pansiyona doğru ilerledik. Ben önden yürürken babam ve Emir arkadan geliyordu.

 

İçeri girdiğim an annem minik bir çığlıkla üzerime atladı. Ben de onu özlediğim için sıkıca sarıldım, aramıza Nur da girince ekip tamamdı. Bu sırada arkamda durup bize sevgiyle bakan Emir'i hatırladım. Geri çekildiğim an Emir öne gelip elini anneme uzattı.

 

"İyi günler ben Emir," diye kısaca kendini tanıttı. Bugün çok tatlı bu adam ya.

 

Annem her zamanki bakışıyla Emir'i baştan aşağı süzüp elini tuttu. Yüz ifadesi beğendiğini gayet açık şekilde belli ediyordu. "İyi günler oğlum, ben Yonca'nın annesi Ayşe. Nasılsın?"

 

"İyiyim teşekkür ederim, siz nasılsınız?"

 

Onların kendi arasındaki tanışma sürerken Nur da Emir'i süzüyordu. Bana dönüp yaptığı el işareti beğendiğini gösteriyordu ve bu hareketi Emir'in gözünden kaçmamıştı. Nur utanıp arkama geçince onun bu haline güldüm, normalde cadılık yapar ama utanacağı tutmuştu.

 

"Yonca," Emir'in bana dönüp yaklaşması ile bizimkilerin yanından uzaklaştım. "Benim şimdi gitmem lazım, halletmem gereken işler var.''

 

"Buraya gerçekten iş niyetiyle mi geldin sen?" diye sordum. Sadece benim için gelmiş olabileceğine inanmıştım.

 

"Senin için geldim sevgilim ama işlerimi de halletmem normal değil mi?" Bizimkiler konuştuğumuzu görünce yavaşça uzaklaştılar. Annem Emir'i süzerek gitmişti resmen.

 

"Tamam hallet bakalım, bol bol enerji depola. Bizim ailenin nazarına hazırlıklı olman lazım." Söylediğim şeye gülmüştü.

 

"Merak etme dua okur gelirim." Bizimkilerin gittiğinden emin olunca eğilip yanağıma küçük bir buse kondurdu. "Akşam nişanda çok güzel olma."

 

"Tamam yüzüme siyah boya sürerim." dedim. Gülmüştü.

 

"O bile güzelliğini saklayamaz." dedikten sonra yanımdan ayrıldı.

 

Evet, şimdi gidip bizimkilerin ahiret sorularını cevaplamam ve kaldığım ateş hattından sağlam çıkmam gerekti.

 

**

 

Üzerimdeki elbiseyi düzeltip topuklu ayakkabıma uzandım. Bir bacağımı açıkta bırakan yaz gecesine uygun tüllerin olduğu açık mavi bir elbise giymistim. İnce askıları ve hafif göğüs dekoltesi ile gayet uygun bir seçimdi. Hem çok iddialı değildi hem de aşırı sade...

 

Dağınık topuz saçlarım ve sade makyajımın da bitmesi ile tamamen hazırdım. Emir'in işi uzadığı için hala gelmemişti. Pansiyonun arkasında sahile yakın bir yerde olacak nişana direkt gelecekti.

 

Aşağı inince Nur ciyaklayarak yanıma geldi. "Abla nasıl olmuşum?" Yaşına göre biraz abartı olan kırmızı elbisesi yakışmıştı.

 

"Güzel olmuşsun canım ama biraz fazla abartılı değil mi?"

 

"Hayır gayet sade bence. Sen Ece'nin nişan elbisesini görürsen, abartılı nasıl olur anlarsın."

 

Nur'un gülerek söylediği şeyin gerçekliğini tahmin edebiliyordum, Ece hep abartılı şeyler giyerdi zaten. Arabaya binerken gideceğimiz kısa mesafe için benzin yakmaya gerek olmadığını düşünmüştüm. Ama iki dakika sonra mekana gelmiştik. Ahşap detaylı mekan ışıklar ve süslerle donatılmıştı. Bunu Ece'nin istediğine adım kadar emindim.

 

"Canım benim, teyzem çok güzel olmuşsun." Serpil teyzem gelinin annesi olduğunu belli eden kombini ile bana sıkıca sarıldı.

 

"Sağol teyze, sen de çok güzel olmuşsun. Asla yaşını göstermiyorsun." Söylediğim şeyi önce pek anlamadı ama ardından gülümseyip kocasına "bak görüyor musun?" bakışı attı. Belki de daha önce bir tartışma yaşamışlardı.

 

"Yonca abla fıstık gibisin," Ece'nin kardeşi Mert ıslık çalarak yanıma geldi.

 

"Sağ ol canım, sen de koca delikanlı olmuşsun." dedim spor bir takım giymiş kuzenime.

 

"Yani artık yirmi olduk, olsun o kadar. Kız Nur sen de yakıyorsun."

 

Nur da etrafında dönerek karşılık vermişti. Herkes kendi arasında kıyafet ve gelenlerin dedikodusunu yapmaya başlayınca yanlarından uzaklaştım. Gözüm Emir'i arıyordu ama henüz gelmemişti.

 

İnsanlardan uzak bir köşeye gidip sahile bakmaya başladım.

 

"Bu yalnız güzel bayana eşlik edebilir miyim?" Cem'in sesi ile dönüp bana gülümseyerek bakan arkadaşıma sıkıca sarıldım.

 

"Ne zaman geldin?"

 

"Yeni geldim, uçaktan inip direkt senin o çirkin kuzeninin nişanına yetişmeye çalıştım."

 

Gerçekten de üzerindeki kırışmış beyaz gömleğini bile değişmemişti. "Antep'ten buraya uçakla mı geldin?"

 

"Şakacı seni," yanağımı sıkınca geri kaçtım. "İstanbul'dan geliyorum."

 

Aklıma gelen şeyle ufak bir gerildim. "Ne yaptın orada?"

 

"Ablamı götürdüm, evine yerleştirdim."

 

"Anladım,"

 

"Bir de Aslı'nın yanına gittim." Çekinerek söylediği şeyle dik şekilde baktım.

 

"Ne yaptın?"

 

"Ziyaret etmek istedim ama şok oldum Yonca." Alnını ovalamıştı.

 

"İyiydi en son konuştuk."

 

"Evet iyi ama beni şok eden başka bir şey." Cem hatırladığı anıyla kaşlarını çattı. "Bir hapishanede yaşıyor Yonca, aradım önce. Yanına gideceğime hem sevindi hem üzüldü. Konum attığı saraya gittim. Evet resmen saraydı, ama her yeri adamlar tarafından korunan bir saray. Adım atmak mümkün değildi Yonca, Aslı gibi özgür ruhlu bir kadın orada nasıl yaşasın?"

 

Cem'in söylediği şeyler pek şaşırtıcı gelmemişti. Orhan Bey'i gördüğüm an nasıl bir adam olduğunu anlamıştım. Tekin bir çevresi olmaması gayet normaldi.

 

"Herkesin hayatı çok kolay değil maalesef, Aslı da hiç kolay bir hayat yaşamıyor. Tehlikeli bir çevrede sanırım şu an."

 

"Evet ya... Ama iyiydi, her şeye rağmen sıcacık bakıyordu mavi gözleri. Benden çok o bana destekleyici konuştu. Bataklığın içinde açmış bir çiçek gibiydi."

 

Cem'in sözleri o kadar içten ve samimiydi ki... Bunu asla inkar edemezdim. Cem aşık oluyordu, olmaması gereken birine hem de...

 

"Ben içecek bir şeyler alayım? İster misin sen de canım?" Cem ayağa kalkarken olumsuz anlamda başımı salladım. "Tabi seni mutlu edecek kişi yok burada..."

 

Alaylı sözlerini duymazdan gelip başımı dışarı çevirdim. Gerçekten de beni mutlu edecek kişiyi bekliyordum. Gelmesi gereken şeyler vardı...

 

"Yonca,"

 

Bana seslenen kişiye dönüp baktım. Önce kim olduğunu hatırlamadım ama sonra o meşhur ülkücü yüzüğünü görünce şokla baktım.

 

"İnanmıyorum, sensin."

 

Çok güzel, şimdi tam zamanıydı. Emir kapıdan giriyordu...

 

 

Bölüm : 19.05.2025 22:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...