26. Bölüm

BÖLÜM 25 AĞABEY

Sitare Yazar
yzrsitare

İnanmıyorum, sensin."

 

Gergin şekilde ayağa kalkıp karşımdaki kişiyi tanımamış gibi baktım. Tanımasam daha iyiydi. Hayır ben değilim! diye bağırmak istemiştim.

 

"Pardon, çıkaramadım." Saçma şekilde söylediğim söz Erhan'ı gülümsetmişti. Bu ülkücü reisi nereden çıktı ki?

 

"Üniversiteden hatırlamadın mı?" Bana birkaç adım yaklaşıp dibime girince geri çekildim ama çarptığım şeyle durmak zorunda kaldım. Kafamı çevirince karşısındaki adama ölümcül bakışlar atan Emir ile karşılaştım.

 

"Ben seni hatırlamadım." dedi Emir sertçe. Umarım gerginlik büyümeden biterdi çünkü birazdan çiftler içeri girecekti ve herkesin bakışlarının bizim üzerimizde olması iyi olmazdı. Şimdiden birkaç meraklı akraba bakmaya başlamıştı.

 

"Ben de zaten Yonca'nın beni hatırlayıp hatırlamamasını sormuştum." dedi Erhan kollarını önünde birleştirirken.

 

"Önemi yok yani seni hatırlayıp hatırlamamasının." dedi Emir sertçe. Bu sırada da uzanıp elimi tutmuştu. Erhan'ın gözü elimize kayınca hafif gülümsedi.

 

"Senin burada ne işin var lan!" Cem'in sesi ile Erhan arkasını döndü. Onu görünce gülümsemesi genişlemişti.

 

"Vay Cem, hala Yonca'nın etrafındasın demek."

 

"Ben onun yanından hiç ayrılmadım esas senin ne işin var burada?" Cem meydan okurcasına konuşunca Emir şüpheli şekilde bana baktı. Erhan'ın kim olduğunu merak ediyordu.

 

"Kız tarafı hiç misafirperver değil, benim kardeşimle nişanlanıyor Ece. Senin kuzenin olduğunu burada öğrendim Yonca." Duyduğum şeyle şok olmuştum.

 

"O asker senin kardeşin mi?" diye şaşkınca sordum.

 

"Aksi mümkün mü?" dedi Erhan.

 

"Ne saçma bir söz, bunu nereden anlayacağız?" diye sordu Emir.

 

Haklıydı?

 

"Damadı görünce abisinin yakışıklılık ve karizmasını aldığını hemen anlarsınız." dedi Erhan. Bu çocuk hep bu kadar itici miydi?

 

"Hadi Yonca, biz oturalım." Belli ki Emir'in de en az benim kadar tahammülü kalmamıştı. "Yoksa ailenin gözünde pek de iyi birisi olmayacağım." Son cümlesini kulağıma eğilip kısık sesle söylemişti.

 

"Aynen biz oturalım." Emir'i çekip giderken Cem hala sert şekilde Erhan'a bakıyordu. Bu şekilde gitmemiz Erhan'ı bozmuştu ama sesini çıkarmadan hızla o da ilerledi.

 

Bizimkilerin gözünden uzak bir yere geçip oturduk. Emir'in sandalyeyi sertçe çekip oturması ile devam eden gerginliği ile bir kez yutkundum. Cem de gelip masamıza oturmuştu, o da sinirle ayağını sallıyordu.

 

"Anlat.'' Emir'in bana bakmadan etrafi süzerek söylediği şeyle hafifçe arkama yaslandım. "Atlamadan ve hiçbir şeyi değiştirmeden."

 

"Şey..."

 

"Hayır öyle değil, gerçek haliyle." Tereddütle başladığım için gayet net şekilde sözümü kesmişti.

 

"Aslında çok da önemli değil, üniversitede bana çıkma teklif etmişti ve ben de kabul etmemiştim. Bu kadar..." dedim hızla. Emir'in bir kaşı kalkmıştı.

 

"Yaklaşık yedi kere..." diye atladı benim geri zekalı arkadaşım.

 

Emir bu defa kaşlarını çatarak bizden uzakta duran ve ara ara bana bakan Erhan'a baktı. "Peki onu yedide durduran ne olmuş?" diye sordu.

 

"Adam toplayıp bir güzel dövdüm." dedi Cem.

 

Dayak yiyen sendin ama canım ya...

 

"Aferin iyi yapmışsın, galiba bugün de ben yapacağım." Hala delici bakışlarını Erhan'ın üzerine göndermeye devam ediyordu.

 

"Emir geçmiş gitmiş zaman, rahatlasan mı? diye sordum.

 

"Sevgilim senin geçmişine takılmıyorum, adamın şu an sana bakışına takılıyorum ve kafamı adamın kafasına gömmek istiyorum." Emir'in zoraki gülerken söylediği tehdit dolu cümleler Cem'i güldürmüştü.

 

"Ben de yanındayım, bu herif Yonca'yı az rahatsız etmedi." Cem'in sözleri ile Emir kızarırken ben sinirle masanın altından Cem'in ayağına vurdum. "Kızım ne vuruyorsun ya!? Yalan mı?"

 

"Cem K. hemen susmazsan ağzına da vuracağım." dedim dişlerimin arasından.

 

"Yok yok, devam et Cem. Adamın ağzını ve burnunu kırmam için sebebim biriksin." Emir'e hayretle baktım.

 

"Hani geçmişe takılmıyordun Emir? Şu an yaptığın tam olarak geçmişe takılmak." dedim önümdeki çerezleri yemeye başlarken. "Hayret taze, oysa bizde olsa bayat olurdu kesin."

 

Emir de uzanıp ağzına fıstık attı. "Aynen tazeymiş, ayrıca geçmişe takılmıyorum güzelim. Ben adamın seni rahatsız etmesine takılıyorum. Badem de ye." Uzattığı bademi alıp ağzıma attım.

 

"Emir, canım fıstık ezmesi çekti, yanında var mı?" Saçma soruma bakıp gözlerini kıstı.

 

"Sevdiğin için arabaya koymuştum, alıp gelebilirim. Ama konuyu değiştirme şekline hayranım sevgilim." Ağzına bir fıstık daha attı.

 

"Öyleyimdir, ayrıca beni düşünüp arabaya koyduğun için kalbim bir ufak çarptı."

 

"Ufak mı? Ben kalbimin çarpıntısından bazen seni bile duyamıyorum." Emir'in eğilip kulağıma fısıldadığı sözler gülümsetmişti.

 

Aramızdaki sadece ikimizin anlayabileceği bu iletişim şeklini seviyordum. İlk günden itibaren Emir ile sorunsuz bir iletişim kurma biçimine sahip olmamıştık. Patron çalışanken de şu an sevgili olarak da hep bir laf atışması içinde buluyorduk kendimizi. Ama bizi bu şekilde çok seviyordum.

 

"Abla poz verin!" Nur'un aniden ortaya çıkıp bağırması ile far görmüş tavşan gibi kaldım. Ama Emir kolunu omzuna atmıştı çoktan. "Harika!"

 

"Beni de çek Nur!" diye bağırdı Cem.

 

"Cem abi, sen yalnızsın yine de çekmemi ister misin?" Nur kamerayı kaldırıp açı ayarlamaya başladı.

 

"Bu acıttı Nur'um. Daha acısız bir ölüm şekli bulabilirdin."

 

"Tamam tamam hadi birlikte çekilelim." Nur ve Cem ikisi kameraya poz verirken içeri gelin ve damat girdi.

 

Allah'ım gözlerim kanadı... Ece her zaman şatafatı severdi ama bu kadar da olmazdı. Giydiği kendinin iki katı kabarık elbise ve garip rengi ile işlemeleri biraz şaşırtıcıydı. Sarıya boyanmış klasik gelin saçı ise beni ağlatacak cinstendi. Ama yine de yüzüme samimi bir gülüş yerleştirip alkış çalmaya başladım. Emir ise elindeki telefona bir şeyler yazıp duruyordu. Göz ucuyla bakmaya çalışırken bunu fark edip ekranı bana çevirdi. Selim ile konuşuyordu.

 

"Geçti mi merakın?" diye sordu gülerek.

 

"Yoo, ne merakı? Sadece sıkıldın mı diye düşündüm." dedim hem gerçek hem de yalan söyleyerek.

 

"Tabi tabi kesin öyledir, bana da geçmişe takıldım diye kızıyorsun." dedi sitemle.

 

"Şimdi ile geçmiş farklı Emir, ben senin geçmişine takılsam ne kadar mantıklı?" Cem ile Nur aramızdaki muhabbet ile ilgilenmiyordu.

 

"Aynen sevgilim, Clara ile ilgili hiçbir şeyi kafana takmadın sen." Emir kolayı kafasına dikerken boğulsun istedim.

 

"Sen şimdi ne diye onun adını yanımda anıp duruyorsun Emir?" Kaşlarımı çatıp söylediğim şeye utanmadan gülmüştü. "Daha biz sevgili değilken Bora'ya nasıl davrandığını unutmadım." Emir duyduğu isimle bardağı sertçe masaya bıraktı. "Bu arada Emir, bizi kaçıran adamlar onun yaralandığını söylemişlerdi. Sen bir şey öğrendin mi? Polisler onu bulamamış."

 

Gelin ve damat dansını tamamlamış oyun havasına geçmişlerdi. Nur her an kalkmam için üzerime atlayacak gibi bakıyordu. Ama ben biraz daha Emir'e yaklaştım.

 

"Öğrendim, eski fabrikaya gittiğimde gördüğüm kanın sana ait olma ihtimali beni mahvetmişti. Ama uyandığımdan beri ortadaki kaosun her ayrıntısını öğrendim. Bora'yı oradan birisi aldırmış anladığım kadarıyla. Muhtemelen sizi kaçıran şerefsizin işidir." Emir konuşurken gözleri etrafı tarıyordu. Sinirli bakışları arada Erhan'ın üzerinde duruyordu.

 

"Her şeyi o mu yaptı sence? Yani Metin Alakurt," diye sordum. Yüzüme bakmasını istiyordum.

 

Koyu gözlerini bana çevirdi. Kesinlikle başka şeyler vardı ve Emir bunları usta şekilde saklıyordu. "Sevgilim, buraya doğru bileziklerini sallayarak ve beni baştan aşağı süzerek gelen kim?"

 

Emir'in söylediği şeyle salınarak gelen amcamın eşi yengeme baktım. Evet kaos geliyordu.

 

"Canım Yonca," Filiz yengemin abartılı sarılmasına zıt şekilde karşılık verdim. Derdi başkaydı, bakışları Emir ve aramda gidip geliyordu. "Hoş geldiniz." dedi Emir'e bakarak.

 

"Hoş buldum." dedi Emir, resmi şekilde.

 

"Galiba Yonca'nın patronuymuşsunuz, buraya gelmeniz ne kadar da ince bir davranış." Yengemin imalı sözleri sinirimi bozmuştu.

 

"Eee, yenge amcamla barışmışsın." dedim. Dikkatini üzerime çekmek istiyordum ve düşen yüzünü görünce bunu başardığımı fark ettim. "Tabii yaşınız başınızı almış insanlarsınız, bu saatten sonra ayrılacak değilsiniz." Yengem bana şokla bakarken Emir ve Cem gülmemek için kendilerini tutuyordu. "Hayır amcam genç gösterse de sen biraz yaşlı gösteriyorsun, amcamın üzerine atlar bir sürü kadın mazallah."

 

Yengemin yüzü renkten renge girerken daha fazla dayanamayan Cem kahkahayı bastı. Söyleme ihtimalim olan şeylere karşı daha fazla riske girmek istemeyen yengem başıyla selam verip hızla yanımızdan ayrıldı. Tekrar yerime otururken Emir gülerek bana bakıyordu.

 

"Sen çok fena bir kadınsın sevgilim." dedi kulağıma doğru eğilip. "Allah kimseyi senin eline düşürmesin, canına okursun mazallah." Sonda beni taklit etmişti.

 

"Teveccühünüz efendim." dediğimde gülerek karşılık vermişti. "Eğer müdahale etmesem senin yedi sülaleni sorgular üstüne bir de kendi yedi sülalesini sana anlatırdı."

 

"Eğer yedi sülalesi içinde sen varsan zevkle dinlerim." dedi göz kırpıp. Kabul ediyorum, bu adamın ağzı iyi laf yapıyor.

 

"Abla! Hadi gel, herkes seni bekliyor." Nur aniden elimden tutunca kendimi ayakta buldum.

 

"Nur, ben oynamak istemiyorum ama." Kendi kendime boşuna direniş göstermiştim. Kendimi pistte bulmam beş saniye falan sürmüştü.

 

Kuzenlerim etrafıma dizilirken ben uzaktan gülümseyerek beni izleyen Emir'e bakmaya çalıştım. Cem ona bir şeyler anlatıp duruyordu ama o dikkatle bana bakıyordu. Oynamaya başladığım anda etrafımda diğerleri dönerken ben ortada kalmıştım. Müziğin ritmine bakmadan kafama göre oynarken sadece eğlenmeye odaklanmıştım. Bir an kendimi çok kaptırıp çevremde olan biteni fark etmedim bile. Mesela Emir ne ara yerinden kalkmıştı? Etrafi hızla tarayıp baktım ama içeride yoktu. Oyun oynayarak ve yanımdakilere çaktırmadan uzaklaşmaya başladım.

 

Dışarı çıktığımda Emir'i göremedim. Biraz yürüyüp sahile doğru inince taşların üzerinde sırtı dönük şekilde oturan sevgilimi fark ettim. Ayaklarımdaki topuklu yüzüne zorlanıyordum, bir çırpıda çıkarıp elime aldım. Rahatsız eden nemli havaya karşı esen serin rüzgâr rahatlatıcıydı. Emir'e yaklaşmama birkaç adım kala sesini işittim.

 

"Oyun sarmadı mı?"

 

"Benim olduğumu nasıl anladın?"

 

"Aklımı başımdan alan kokun sağ olsun." dedi bana bakıp.

 

"Parfüm kullanmıyorum ama ben, nasıl kokumu bu kadar yoğun alıyorsun?" Yanındaki bir taşa oturup sordum. Gerçekten de, alerjik astımım olduğu için parfüm kullanmamaya çalışıyordum.

 

"Bilmem," dedi dikkatle yüzüme bakarken. "Hindistan cevizi ve o yağmurdan sonra gelen toprağın kokusunu alıyorum senden. Huzurlu ve insanı içine çeken..." Elini uzatıp saçlarımdan çıkan bir tutamı okşamaya başladı. "Sen olmasan bu dünyada güzel olan tek bir şey olmazdı biliyor musun?"

 

"Bugün neden bu kadar duygusalsın bakalım? Bu defa kesin ayrılık konuşması yapacaksın." dedim sahte bir şokla.

 

"Sen de benden ayrılmaya amma meraklıymışsın Yonca Hanım. Esas bunu ikidir dile getiren sensin, hayır varsa bir derdin inkar etmeden söyle." Elimden tutup taştan kalkmamı sağladıktan sonra beni yanına çekip belimi sardı. Şimdi ona üstten bakarken insanı kıskandıran uzun siyah kirpiklerine baktım uzun süre.

 

"Aşırı romantik hallerine bir türlü alışamıyorum, ne zaman böyle konuşmaya başlasan sen misin diye ufak bir düşünüyorum." Kirli sakalını okşarken elim çenesinde durdu.

 

"Varmış benim içimde de romantik bir adam demek ki. Sen ortaya çıkmasını sağladın ama, içimden sürekli bu mükemmel kadına iltifat etmek geliyor." Eli yavaşça belimi okşuyordu. "Bu mükemmel kadına hep yakın olmak ve bu mükemmel kadınla yalnız zaman geçirmek istiyorum."

 

"Bu aralar yalnız kalamadık bir türlü, hep bir aksiyon hep bir kalabalık..." Kafamı çevirip oyunun temposunun arttığı nişana baktım. "Seninle gittiğimiz yerde de yalnız kalamayız değil mi?"

 

"Aşiretten nefes alırsam seni kaçırırım merak etme." Elimi tutup dudaklarına götürdü.

 

"Bu arada neden buraya geldin? Sevmedin mi ortamı?"

 

"Telefon görüşmesi yapmam gerekti güzelim, daha sonra da biraz oturup ayın denizin üzerindeki görüntüsünü izlemek istedim." Konuşurken gözlerini benden ayırıp yeniden sulara baktı.

 

"Canını sıkan bir telefon görüşmesi miydi? Bakışların durgun bakıyor." diye sordum. Emir genelde sert bakardı, bakışlarını düşünceli gördüğüm nadir zamanlar olurdu.

 

"Soru işareti olan bir görüşme diyelim ama şimdi bunu düşünme sen. Hadi gidelim, ailen yokluğumuzu fark etmiştir." Emir ayağa kalkıp elimi tuttu. Bir süre birbirine sımsıkı sarılı ellerimizi izledi, ardından yürümeye başladık. Salona girince aileme saygısından elimi bırakacağını biliyordum ama şu an sonsuza kadar ellerimi tutmak ister gibiydi.

 

Salona girdiğimizde annemin bakışları direkt beni bulmuştu ve yokluğumuzun hissedildiği bakışlarından anladım. Klasik annemin kınama bakışı...

 

Sahnede kendini kaptırmış oynayanların ortasında Cem vardı. Kuzenim Mert ile garip hareketler yaparak maharetlerini gösteriyordu. Bu sırada bizi görünce aniden koşup yanımıza geldi. Emir ile beni tutup piste çekince olumsuz anlamda hızla başımı salladım. Çünkü Emir'in ona yabancı bir ortamda oyun oynayacağına asla ihtimal vermemiştim. Ama Emir beni şokta bırakan bir hareket yaparak Cem'in ardından yürümeye başladı. Dönüp bana göz kırpınca karşımdaki kişinin Emin olma ihtimalini düşündüm ama hayır, Emir'di.

 

Pistte kalabalık azalınca yakın kuzenler ve Emir kaldık. Hemen karşımdaydı... Onunla en son İngiltere'de ateşli bir tango yapmıştık. Şu an çalan çifte telli ona hiç uymasa da her şeyde olduğu gibi bu durum da ona yakışıyordu. Hızlı hareket etmiyordu, kolları ritmik şekilde hareket ederken aynı zamanda yüzündeki mimikler buna eşlik ediyordu. Bazı hareketlerinin arasında bana yaklaşıp tekrar uzaklaşıyordu. Bu an Emir ile benim aramda şimdiye kadar yaşayabileceğim güzel anlardan birisi olmuştu.

 

Çok uzun sürmeyen oyunumuzun ardından oturup, insanların dedikodu malzemesi olmaya başlamıştık ki, nişan yüzüklerinin takılmaya başlaması ile insanların odağı değişti. Gecenin sonuna geldiğimizde derin bir oh çekip ayağımdaki topukluyu çıkardım. Bazı kuzenlerim ile fotoğraf çektirip, gözlerimle Emir'i aradım. Ama son bir saattir susmayan telefonuna bakmakla meşgul olmalıydı. Dışarı çıkıp etrafa bakınmaya başladığımda sevgilimi arabaya yaslanmış şekilde başını ovarken buldum.

 

Yine Emin uyanmaya çalışıyordu...

 

Hızlı adımlarla yanına gidip eline uzandım. "Emir, iyi misin canım?"

 

Gözleri kısık şekilde bakıp derin bir nefes aldı. "Onu bir şekilde bastırmayı başarıyorum artık Yonca ama acı çekmemi engelleyemiyorum. Tabii senin kollarında olsam daha az acılı olabilirdi..." Elimi sıkıp beni biraz kendine çekti.

 

"İstersen şimdi hemen gidelim." dedim elinin üzerini okşarken.

 

"Gidelim mi?" diye sevinçle sordu. Şu an burada olmak istemediği çok belliydi. Uçarak uzaklaşma potansiyeli vardı yüzünde.

 

"Gidelim sevgilim, ailemle vedalaşıp daha sonra çıkalım." Ona söylediğim hitap hoşuna gitmişti ve anında yüzüne yansımıştı.

 

"Tamam sevgilim," dedi beni biraz serbest bırakmıştı. Bunu sevmediğimi fark ettim. Yedi yirmi dört ona sarılarak yaşayabilme potansiyelim olduğunu fark ettim.

 

Yavaş yavaş herkes dağılırken biz de annemle babamın olduğu tarafa ilerledik. Birkaç dedikoducu göz hemen bizi radarına almıştı. Cem ile Nur da atışarak yaklaşıyordu. Babam ikimizi fark edince sevecen şekilde yanına ulaşmamızı bekledi.

 

"Baba, bizim artık gitmemiz gerek." dedim. Emir'den önce benim söylemem daha uygun olurdu. "Emir'in işleri yoğun, dönmesi gerekiyor."

 

"Senin de gitmen gerekmiyorsa burada kalıp biraz tatil yap." Babam ikimizin birlikte gitme fikrine pek sıcak bakmamış gibiydi ama kapıyı da açık bırakıyordu.

 

"İş beklemez baba,"

 

"İstersen kalabilirsin Yonca, dinlenmek istersen yani," Emir sözümü kesip aşırı isteksiz şekilde konuşunca gülümsedim. Babam bile fark etmişti, o da daha fazla üstelemedi.

 

"Gidin kızım, Emir oğlum buraya gelerek bile beni mutlu etti. İşleri daha fazla aksamasın." Babamın samimi hitabı beni mutlu ettiği kadar Emir'i de çok mutlu etmişti.

 

İlk defa kalabalık ailemin içine katılmıştı ama aşırı derecede iyi idare etmişti. Emir için bu durumun zor olduğunun farkındaydım, kendi ailesi ile samimiyeti olmayan bir adam benim ailemle zaman geçirmişti. Her ne kadar saçma olsa da sorulan sorulara akıllıca cevaplar vermişti. Bana verdiği değeri herkesin önünde fazlasıyla göstermişti. Onunla buraya gelmemin ne kadar doğru bir karar olduğunu bir kez daha göstermişti.

 

Annem ile kısa ama meşakkatli bir vedanın ardından zorla verdiği atıştırmalıkları alıp arabaya koyduk. Nur kaldığı yerde o kadar bunalmıştı ki neredeyse Cem'in gazı ile arabaya atlayıp tatilin geri kalanını yanımda geçirecekti. Cem de bize katılabileceğini söylemişti ama Emir'in ölümcül bakışları ile, yıllık izni öncesi dergideki son işlerini halletmeyi tercih etti. Ama yine de birlikte kısa bir tatil yapmak için sözleşmiştik. En sonunda herkesle vedalaşmayı bitirip saat gece yarısını geçerken yola çıktık.

 

**

 

Gecenin karanlığında akan arabanın içinde ayaklarımı kendime çekip Emir'e doğru döndüm. Giydiğim kot kısa şorta göz ucuyla bakıp yeniden önüne döndü. Mersin'de bu şekilde giyinmek asla sorun değildi ama gideceğimiz konakta bakışlar nasıl olurdu emin değildim. Gerçi Emir bir şey söylememişti.

 

"Emir, kıyafetim uygun değil mi?" diye sordum.

 

"Sen ne giyersen giy çok güzelsin sevgilim, neyin içinde rahatsan da onu giy." Üstten üç düğmesi açık beyaz gömleğinin kolları yukarı katlanmış ve kol kasları aşırı çekici şekilde önüme serilmişti. "Beni dinliyor musun?"

 

"Dalmışım." Söylediğim şeyle kısa bir kahkaha atmıştı. "Ama söylediğin şeyi duydum tabii, istersen değiştiririm üzerimi ama. Sonuçta ailenin olduğu yer daha kapalı bir toplum gibi duruyor."

 

"Ben kapalı değil, cahil derdim." Emir'in sinirli şekilde söylediği şeyleri dikkatle dinlemeye başladım. "Küçükken hep yatılı okuduğum için haliyle ortama uzaktım. Büyüdüğüm anda yeniden çıkıp gittim, son beş yıldır da kendi işimle meşgul olduğum için insanların ilerlemek yerine nasıl gerilediğine geç şahit oldum. Konağa gittiğim her zaman toplumun yozlaşmış haliyle yeniden karşılaşıp duruyorum. Babamın insanlar üzerindeki etkisini ve ağa adı altında hükmetmesini asla doğru bulmuyorum. Ya da kadınların, erkeklerin hükümlerine göre yaşamasını da doğru bulmuyorum. Kapalı olan toplum değil, tamamen zihinlerinin içi kapalı."

 

Anlattığı her şeyi hayranlıkla dinlemiştim. "Peki baban bu konuda ne düşünüyor, senin bu düşüncelerin onun için de mi aynı?" diye sordum.

 

"Aynı olsa, üzerindeki lakabı insanlara hükmetmek için kullanmaz. Ayrıca o insanların cehaletini seviyor, aydınlanmış insanları istediği yere çekemez. Parmağındaki yüzüğü gücünün simgesi olarak görüyor. O yüzden benim düşüncelerim onun kabul edeceği şeyler değil." Arabanın hızını düşürmüştü. Arada bana bakıp tekrar yola dikkat ediyordu.

 

"Emir, o yüzüğü sen takmak zorunda kalırsan peki... Ne yapacaksın?" Bir gün onun da karşı karşıya kalacağı bir durum olacaktı.

 

"Bilmiyorum ama asla hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Ben babam değilim, karşılarında olan Emir Bayar beklemedikleri birisi olur o kesin... Ya da hiç olmaz, kendi hallerinde ne yaparlarsa yapsınlar." Emir'in daha önceki düşünceleri bu değildi. Fikrinin değiştiğini fark ettim.

 

"Ama öylece her şeyi bırakacak mısın?" diye sordum. "Bu kadar kolay mı?"

 

"Kolay değil ama beni başkası olmaya itecek bir durum bu Yonca. Düşünsene şimdi kendime ait bir dünyam var ve kuralları ben koyuyorum. Ben bu dünyayı sıfırdan inşa ettim. Peki aşiretin yüzlerce yıldır kadim hale gelen kuralları ne olacak. Başlarında olan liderin o kuralların koruyucu olarak görüyorlar. Sen hiç kuralları yıkan ağa gördün mü?" Uzanıp kısık seste müzik açtı.

 

"Peki kendi kurallarını insanlara öğretemez misin? Yavaş yavaş..." diye sordum. Bir yandan da onu sinir etmek için bacaklarımı onun bacaklarının üzerine uzatıp sırtımı kapıya verdim. Manzaram çok yakışıklıydı. Direksiyonu tutmayan elini getirip bacağımı okşamaya başladı. O an onu sinir etmek yerine memnun ettiğimi fark ettim.

 

"İnsanların zihninde kökleşmiş yapıları yıkmak zor sevgilim. O yüzden dua edelim, Allah babama uzun ömürler versin, benim de kafam rahat etsin. Şu başımdaki kara bulutlar dağılsın istiyorum, seni alıp dünyayı gezmek istiyorum. Hatırlıyor musun? Benimle röportaj yaptığında hayalimi sormuştun."

 

Dergi için onunla ilk çalıştığım zamanı kast ediyordu. "Hatırlıyorum, sen de zamanı gelince gerçekleştirmek istediğin bir hayalin olduğunu söylemiştin. Bir yere gitmek istediğini aynı zamanda..."

 

"Hayalim, dünyayı gezmek sevgilim. Her şeyden uzaklaşıp dünyayı gezmek. Ama şimdi hayalim biraz değişti." Bacağımı biraz sert sıktı. "Yanımda seninle gezmek. Huzurun olduğu bir yere gitmek."

 

"Neresi mesela?" diye sordum. Ayaklarımı çekmek istemiştim ama Emir izin vermedi.

 

"Bilmem kalbimiz nereye gitmek isterse orası olur." dedi gülümseyerek.

 

"İtalya, Milano'ya gidelim mi? Ben orada kaybolmak istiyorum." dedim hevesle. "Ama tabii bunu Cem ile yapacaktık ama, seninle de yaparım."

 

"Yalnız oraya gidersek kayıp olmayız çünkü ben Milano'ya daha önce gidip uzun süre kaldım. Yani her yerini biliyorum." Havalı şekilde göz kırpınca yine kalbim teklemişti.

 

"Bir şey de iyi olma Emir ya! Her şeyi neden biliyorsun ya da bende önce yapmış oluyorsun ki? Sinir oldum." Bu defa bacaklarımı çekip koltuğun üzerinde topladım. Emir halime gülerken bir yandan da dikiz aynasına bakmaya başladı. "Bir şey mi oldu?" diye sordum. Ben de arkamı dönüp bakmaya çalışınca bize çok yakın olan hemen ardımızdaki aracı gördüm.

 

"Bir şey yok sevgilim, Neco ile Selim arkamızdakiler. Bir yerden sonra beni yakalamalarını söylemiştim, tam zamanında yetişti Neco."

 

"Sana çok bağlı, çok da saygı duyuyor Neco." dedim bize selektör yakıp duran Neco'ya gülerek.

 

"Evet, her ne kadar kızıp dursam da en güvendiğim kişi." dedi Emir. "Tabii, Selim'den sonra." diye eklemişti.

 

"Aslında ben Selim'e kızgınım, Aslı'nın üzülmesine neden oldu. O kadar acısının içinde bir de gitmesini istedi. Çok acımasız davrandı." Emir beni dinlerken sağ elini uzatıp elimi eline hapsetmişti.

 

"Kızmakta haklısın ama onun açısından düşün Yonca. Ben de çok korktum, ikinize bir zarar geleceğini düşünüp kafayı yedim. Hele sen... Selim için Aslı'nın burada olması aklının dağılması demek. Vurulması da son nokta oldu, onu koruyamadığı için kendini suçladı. Üstelik hala kafamızı kurcalayan şeyler var yani bazı şeyler bitmedi. O yüzden en güvenli yer olan babasının yanına gitmesini istemesi çok normal." Emir'in haklı olduğu yerler vardı ama yine de kabul etmediğim şeyler çoktu.

 

"Sen de mi aynı yapardın? Tehlikede olmayayım diye beni yanından gönderir miydin?" Emir'e biraz yaklaşıp nazlı bir edayla sordum. Yandan bir bakış atıp çarpık bir gülüş yerleştirdi yüzüne.

 

"Hayır, sen benim yanımda hatta kollarımda güvendesin. Çünkü sen benim yanımda olmazsan ben ve kalbim güvende olmaz." Onun bu romantik sözleri kalbimi eritecek cinstendi.

 

"O zaman beni yanından ayırma sevgilim çünkü sensiz ben de ne yapacağımı bilemem." Uzanıp kirli sakalının biraz uzadığı yanağına sıkı bir öpücük kondurdum.

 

"Bunun daha ayrıntılı halini sonra alabilirim değil mi?" deyip göz kırptı.

 

"Düşünürüz artık, izninle ben biraz uyuyacağım canım. Sen dikkatli sür tamam mı?" Koltuğu biraz geriye yatırıp gözlerimi kapattım. Kısık gülme sesi kulağıma doluyordu.

 

"Uykucu ve obur sevgilim."

 

"Sensin o..." dedim. Yine gülmüştü.

 

**

 

Vücuduma bir serinlik vururken kulaklarıma suyun dalga sesi geliyordu. Gözlerimi alan bir aydınlık yoktu, sanırım henüz gün doğmamıştı. Hafif şekilde araladığım göz kapaklarımın ardından önüme baktım. Şafak vaktiydi, henüz güneş doğmamıştı. Arabanın kaputuna yaslanmış sırtı bana dönük şekilde duran Emir önündeki nehri izliyordu. Kafamı kaldırıp dikkatle tanıdık gelen yere baktım. Daha önce Emin'in uyanıkken beni getirdiği Fırat kenarındaki yerdi.

 

Etrafa göz gezdirince biraz ilerde Neco'nun bir bankın üzerine bir şeyler koyduğunu gördüm. İlerden elinde poşetlerle gelen Selim de telefonla konuşuyordu. Her ne kadar yattığım yerde rahat olsam da kapıyı açıp arabadan çıktım. Sesimi duyan Emir bana doğru dönüp güzel gülümsemesini huzuruma sundu. Ardından kollarını açıp güvenli göğsüne çekip sıkıca sarıldı.

 

"Eve gitmeyecek miydik?" diye sordum başımı kaldırıp.

 

"Gideceğiz ama önce kendime geleyim, sevgilim uyuduktan sonra ne halde olduğumdan habersiz horlamaya başladı. Başım şişti." Yüzündeki yalancı ifadeye güldüm.

 

"Ben horlamam bir kere tamam mı? Sen kendine bak." dedi çemkirerek.

 

"Ben kendime bakamam ama sen bana bakabilirsin, örneğin her gece horlayıp horlamadığımı anlamak için yanımda uyuyabilirsin. Belki ben de seni kontrol ederim. Olmaz mı?" Konuşurken eliyle yanağımı okşamıştı.

 

"Kulağa çok hoş geliyor, her türlü birimi uykusuz kalsın diyorsun." dedim.

 

"Belki bazı gecelerde ikimiz de uykusuz kalabiliriz. Hatta sabaha kadar..." Eğilip kulağıma fısıldadığı son cümleye gülümsedim. Yanaklarımın kızardığına emindim.

 

"Yeter artık, gelin de bir şeyler yiyelim. Akşama kadar sizi bekleyemeyiz." Selim'in bağırması ile Emir sinirle döndü.

 

"Ne kıskanç adamsın lan! İki dakika rahat vermiyorsunuz." diye bağırdı Emir.

 

"İki dakika mı? Biz akşamdan beri bir şey yemedik. Ama sen sevgilim uyanmadan yemek yok dediğin için ve Yonca Hanım da uyanık olduğu için bir şeyler yiyebiliriz diye düşündüm." Selim'in kulağımı tırmalayan sitemli sesine güldüm.

 

"Hadi gidelim, ben de çok acıktım." derken Emir'in elini tutup beraber yürümeye başladım.

 

"Zıkkım yiyin Selim, sen değil sevgilim." Emir önce yüksek sesle sonra kısık sesle eğilip konuşunca küçük bir kahkaha atmıştım. "Hayır ben ne kadar ertelemeye çalışırsam o kadar acele ettiriyorsunuz." Masaya otururken Emir hala şikayet ediyordu.

 

"Neyi ertelemek istiyorsun?" diye sordum. Bu sırada Neco önüme çay koymuştu. "Teşekkürler."

 

"Sanki erteleyince sorun ortadan kayboluyor?" Selim önündeki kahvaltıdan yerken alaylı sesiyle Emir'e bakıp konuşunca alttan Emir tarafından bacağına bir darbe almıştı. "Daha yavaş vurabilirsin!"

 

"İnsan biraz empati kurar Selim. Ne kadar odun ve duygusuz bir insansın. Ayrıca ben bu kadar gerginken nohut mu aldınız?" Emir çocuk gibi söylenirken Selim, Neco ve ben onun bu tatlı haline gülerek bakıyorduk. "Ben şimdi bunu nasıl rahat rahat yiyeyim? Ne kadar bencil insanlarsınız siz ya!"

 

Ben de bir an önüme bakıp sabahın köründe iştahla nohut ve soğan yiyen Selim ve Neco'ya baktım. Daha önce de ciğer yediklerine şahit olduğum bu adamlara artık şaşırmamam gerekirdi.

 

"Emir," dedim sessizce. Bakışlarını yumuşatarak bakmıştı. "Sen neden gerginsin? Bana bir şey söylemeyecek misin?"

 

"Babama sormam gereken bir soru var ama karşılığında hiç beklemediğim tepkiler alabilirim. Şiddet içerikli olması ihtimal..." Saçlarını dağıtırken oflayarak bana cevap vermişti. Bu sırada Selim de rahatsız şekilde yerinde kıpırdanarak Emir'e bakmıştı.

 

"Nasıl bir soru bu? Yani işle mi ilgili yoksa özel bir şey mi?" diye sordum merakla.

 

Emir kirli sakalını kaşıdıktan sonra dirseğini masaya koyup dikkatle bana baktı.

 

"Babama, benden başka bir oğlu olup olmadığını soracağım. Bir ağabeyim var mı cevap vermesini isteyeceğim."

 

Boş gözlerle Emir'e baktım. Selim ve Neco da kollarını birbirine dolayıp arkasına yaslanmıştı. Emir'in gerginliği şimdi ikisinin de üzerindeydi.

 

 

Bölüm : 04.06.2025 13:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...