
*** Yonca Deniz ****
Bazı anlarda sözlerim kalbime ne diyeceğini bilemezdi. Bazı anlarda dilim de lâl olup sözcükleri hapsediyordu. Ama bu gece suskun olan sadece bendim. Çünkü ne yapacağımı bilmiyordum. Konağa gelen haberle Emine Hanım başta olmak üzere önüme çıkan herkes acıyla feryat edip ağlıyordu.
Halit Bayar bu kadar sevilen biriymiş demek...
Henüz hastahaneden haber gelmemişti. Henüz ne Emir ne de Selim gelmemişti. Henüz Halit Ağa ölü mü sağ mı kimse bilmiyordu...
Ama her yere çöken kasvetli hava pek de güzel haberler olmadığını gayet net gösteriyordu. Herkes aşağı bahçede beklerken ben de verandada durmuş gergin şekilde adımlıyordum. Emir'e ulaşamamak beni çok huzursuz ediyordu. Neco onun iyi olduğunu arayıp söylese de gözlerimle görüp kendim teyit etmek istiyordum. Ama fiziksel olarak iyi olsa da ruhen iyi olmadığına adım gibi emindim.
Telefonum çalınca korkuyla irkilip hemen elime aldım. Hissetmiş gibi Aslı arıyordu. Yanımızda olmasa da bazı şeyler içine doluyor gibiydi. Onu da çok özlemiştim.
"Alo, Aslı..." Neden sesim titriyordu?
"İyi misin Yonca? Her şey yolunda mı?" Aslı'nın sesi de benim sesimdeki gerginlikten nasibini almıştı.
"Hiçbir şey yolunda değil, çok kötü şeyler oldu Aslı..."
Uzakta olan birisiyle daha ılımlı ve sakin konuşmak gerekirdi. Özellikle bu kişi yakın zamanda yaralanıp ölümden dönmüşse... Ama ben ne yapıyorum? Tam tersini... Ama içimdekileri birisine anlatmazsam patlamak üzereydim.
"Şimdi sakin ol, bir yere otur ve tane tane anlat bana. Derin bir nefes al, içinde biriken şeyleri dışarı sal. Seni dinliyorum." Aslı yanımda olmasa bile sadece sesiyle bana iyi geliyordu. Dediğini yapıp derin bir nefes aldım.
"Emir, babası ile konuşmak istiyordu. Yani benim bilmediğim şeyler dönüyor sanırım. Ama konuşması pek iyi geçmedi galiba, Serhat Ovalı geldi bir de... Emir onunla gitti... Sonra haber geldi, Halit Bayar vurulmuş..."
"Ne!" Şimdi sakinliğini kaybetme sırası Aslı'daydı. "Nasıl ya?! Kim vurdu? Durumu nasıl? Diğerleri iyi mi?" Aslı'nın diğerleri ile özellikle Selim'i kast ettiğini biliyordum.
"Emir ve Selim iyi ama daha haber yok. Yani gelmediler." Cümlem bittiği anda büyük bahçeye hızla giren iki arabayla durdum. "Geldiler Aslı..." Aslı nefesini tutarken ben de tutmuştum.
Arabadan Neco inip Emine Hanım'ın yanına gittiğinde kulağıma ulaşan çığlıkla cevabımı almıştım. "Ölmüş..." Aslı'ya ulaştığını bildiğim sesimi zor duymuştum. Aslı beni duymuştu çünkü derin bir ağlama sesi kulağıma ulaşmıştı.
"Yonca sakin olup Emir'in yanında olmalısın. Ben ilk uçakla geliyorum, sabaha yetişirim. Şimdi kapatıyorum."
Telefon kapanmıştı ama ben bir cevap vermemiştim. Gözlerimden yaşlar akarken bahçedeki acı dolu çığlıkları dinliyordum. Bir yandan da tuzlu göz yaşı ile yanan gözlerim siyah arabadan ağır şekilde inen Emir'e bakıyordu.
Kan vardı üzerindeki gömlekte... Siyah dalgalı saçları dağılıp alnına düşmüştü... Çok yorgundu. Yanında duran Selim ona destek olmak istercesine bir adım kımıldamıyordu ama o da bitik görünüyordu. İkisi de dağılmıştı. Emir annesine bakıp sıkıca gözlerini yumdu, neden onun yanına gitmiyordu? Başkaları annesine teselli verirken o neden soğuk bakıyordu?
Adımlarım beni ona yaklaştırırken, büyük sarı ışığın aydınlattığı yüzüne baktım. O da o an bana döndü... Yorgun bakışlarının arkasındaki kasvetli parıltıyı fark edince karşımdaki kişinin Emir değil Emin olduğunu fark ettim. Ama bitik bir Emin... Her ne yaşanmışsa mahvolmuş duruyordu.
Adımlarımı hızlandırıp önünde durdum. Aynı anda kollarını bana dolayıp beni kendine çekti.
"Siyah üzüm... Her şey açığa çıktı..."
Sesi acı doluydu, yaşadığı şeyin ağırlığı altında eziliyordu. Bana sıkıca sarılırken derdinin büyüklüğü her yanı sarıyordu.
"Emin, şimdi Emir'in annesinin yanında olmalısın. Dikkat çekecek." Geri çekilip dikkatle yüzüne baktığımda beni onaylamaz şekilde bakıyordu. Başımı aşağı yukarı sallayıp ikna etmeye çalıştım.
"O Emir'in annesi değil ki..." Ağlayışların arasında kulağıma ulaşan sözle olduğum yerde çakılıp kaldım. Üzerime tonlarca yük binmiş gibiydi.
"Emin, bunu şu an kimse bilmiyor. O yüzden Emir gibi davran, annesinin yanına git." Selim ne ara gelmişti görmemiştim. Dişlerinin arasından söylediği sert sözleri anlamaya çalıştım. Ama birisi bana her şeyi en baştan anlatmazsa idrak etmem mümkün değildi.
İçinde olduğum şeyi aklım kabul edemiyordu. Ben zaten ne zaman birisi ölse bunu kabul edemezdim. Ölümler bana çok zor gelirdi. Bir varmış bir yokmuş... Buna yüreğim kendini ikna edemezdi. Ve ben öylece kalırdım, bir şey söylemeden öylece...
Emin daha fazla inatlaşmadan Emine Hanım'ın yanına gitti. Kadın ona acıyla sarılıp feryat ederken Emin kaşları çatık şekilde kadının omzunu okşuyordu sadece. Ardından ortamın kaosuna daha fazla dayanamayıp başını dik şekilde kaldırdı.
"Annemi odasına götürün! Adamların hepsi toplansın!" Emin'in bağırması ile diğer kadınlar Emine Hanım'ın koluna girip onu ayağa kaldırmıştı. Kadın göz yaşları içinde Emin'e bakıp kolunu tuttu sertçe.
"Kim yaptı Emir? Babanı kim vurdu?!" Sesi sonda öyle çok yüksek çıkmıştı ki olduğum yerde kalbim hızla çarpmıştı.
Emin kadının yüzüne baktı bir süre. Ağzını açıp bir şey söyleyecek gibi oldu ama sustu. "Annemi odasına götürün dedim!" Konağın bahçesinde yankılanan sesle herkes harekete geçmişti. Kadınlar, Emine Hanım'ın koluna girmiş onu eve doğru götürürken bahçeye adamlar dolmaya başlamıştı. Aynı zamanda bahçenin dışında hareketlilik olmaya başlamıştı. Kapının önünde gördüğüm bir asker ile Emin'in yüzüne baktım. O da görmüştü.
"İçeri geç Yonca ve lütfen ortalık sakinleşene kadar odadan çıkma. Hatta ben Neco'ya söyleyeceğim seni bir yere götürecek." Emin'in bastırarak söylediği şeylere itiraz edemedim. Çünkü bakışları normalde olduğundan daha sert bakıyordu. Hem Emir hem değil gibiydi... Başımı sallayıp içeri doğru yürüdüm.
**
Saatler geçiyordu ve yalnız başıma odada öylece durmuş aydınlanmak olan ufuklara bakıyordum. Emin henüz yanıma gelmemişti ve dışarıda neler olduğu hakkında tek bir fikrim yoktu. Aslında gidip bakmak istiyordum ama bir yandan da çekiniyordum. Çünkü yabancı hissediyordum, Emir yoktu ve kendimi çok yalnız hissediyordum. Tüm bu düşüncelerin içinde odamın kapısı iki kere çalınıp usulca açıldı. Çekinerek içeri giren yaşlı kadına baktım. Elindeki baston yardımı ile çok zor yürüyordu. Başındaki beyaz örtünün çevrelediği yüzünde kırışık olmayan yer yoktu. Yaşlı gözleri yarı kapanmış içe çökmüştü. Zayıf bedeni içeri girince ayağa kalktım.
"Gelebilir miyim kızım?" Yaşlı sesi dış görünüşüne zıt daha güçlüydü.
"Lütfen, buyurun." Yatağın karşısındaki koltuğa oturunca ben de yatağa oturup dikkatle ona baktım.
"Seni rahatsız ettim ama görmek istedim."
"Estağfurullah ne rahatsızlığı? Esas böyle bir ortamda ben size rahatsızlık verdim.'' Gerçi kimse benim varlığımın farkında değildi ama yine de kendimi kötü hissediyordum.
"Böyle bir ortamın yaşanacağı gün elbet gelecekti." Yaşlı kadın derin şekilde iç çekip konuşurken ben gözlerimi kısıp ona baktım. Neden şimdi böyle bir şey söylüyordu? "Bu arada ben Emir'in dadısıyım. Elimde büyüdü Emir." Aklıma şimdi gelmişti Emir daha önce bundan bahsetmişti sanırım. Yoksa söyleyen Emin miydi?
"Çok memnun oldum ben Yonca, Emir sizden söz etmişti." dedim. Yaşlı kadının çökmüş gözleri parladı.
"Söylediği kadar güzelsin, inşallah bahtın da güzel olur." Tereddüt ederken bir süre yüzüme baktı sonra devam etti. "Emir zor günler yaşıyor, bundan sonra da kolay olmayacak. Hatta en zor günleri şimdi başlıyor."
"Neden öyle dediniz? diye sordum. Yaşlı kadının aklında neler vardı öğrenmek istedim.
"Çünkü Emir öyle bir kadere mahkum oldu ki... Artık istese de kaçamaz. Her şey açığa çıkıp da üzerine binen dertler onun hayatını çok zorlaştıracak." Yaşlı kadın konuşurken bana bakmıyordu. Kaşlarım çatılınca kırışık yüzünü bana çevirip gözlerime baktı. "O sana anlatacaktır ama ne olur onu yalnız bırakma kızım." Ben onun ne söylediğini anlamaya çalışırken o ayağa kalktı. "Ha bir de dikkat et, anladığım kadarıyla o deli oğlan gelmiş."
"Ne? Kim?" Aklım karışık şekilde ayağa kalktım.
"Emin, onun sağı solu belli olmaz." Kadına şok içinde bakıyordum.
"Siz biliyor musunuz? Ne zamandan beri?" Emir'in bu durumunu çok az kişinin bildiğini düşünüyordum. Bizden başka bilen yok sanıyordum.
"Küçüklükten beri biliyorum kızım. Onu her şeyden korumaya çalışıyorum."
Tam anlamıyla hayatımın şokunu yaşıyordum. "Şu an Emin'in uyanık oluğunu nasıl anladınız?" Onları hemen ben ayırt ediyorum diye düşünürdüm.
"Anlamadım ama eğer Emir burada olsaydı şimdi, babası öldüğü için dünyayı yakıp yıkmıştı." Yaşlı kadın kapıdan çıkmadan önce akan göz yaşlarını sildi. Ben de arkasından öylece bakakalmıştım.
Emir'in dadısı onun durumunu biliyordu. Tabi bu ne şekilde ya da tam olarak kafasında bildiği neydi bilmiyorum ama arada onun ortadan kaybolduğunun farkındaydı. Geçmişle ilgili şeyleri de biliyordu. Gün doğmak üzereyken başımı yastığa koyup gözlerimi kapattım.
Ben bir şey bilmiyordum... Sanki her şeye en yabancı bendim ve kendimi fazlalılık gibi hissediyordum. Sevdiğim adama sarılıp teselli vermek istiyordum ama o çok uzakta bilmediğim bir yerdeydi.
Onun yerine acısını ben çekmek istiyordum...
**
Ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum. Uyku uyanıklık arasında zihnim dalgalanırken saçlarımda gezinen bir şey hissettim. Böcek olma ihtimali düşüktü ama korkuyla gözlerimi açıp gördüğüm koyu gözler ile duraksadım. Kendiliğinden dudaklarımda oluşan buruk gülümsemeye engel olamamıştım.
Çünkü Emir gelsin istiyordum... Onun yüzünü taşıyan başka birini değil...
Emin yorgun şekilde gülümserken saçlarımı okşamaya devam etti. Başımı yastıktan kaldırmak istemiyordum.
"Siyah üzüm..."
"Nasılsın? Herkes iyi mi?" diye aklıma gelen ilk şeyi sordum.
"Galiba bu sorunun cevabı pek de iç açıcı değil." Başını çevirip pencereye baktı birkaç saniye. Sonra yeniden yüzünü bana çevirmişti. "Gün doğuyor ama konağa gittikçe karanlık çöküyor gibi. Ama benim canımı esas sıkan şey kıyamet böyle kopmuşken senin bunun ortasında olman. Galiba Emir Bey'in sevgilisi olmak haddinden fazla sorumluluk bindirdi omuzlarına."
İnce bir laf kondurması yapmasına kulak asmadan kalkıp sırtımı yatak başlığına koydum. "Ben en başından beri bir kıyametin ortasında değil miyim zaten? Emir ve Emin'in kıyameti..."
"Ama en önemlisi kıyamet sûrunu üfleyen sensin sanırım." Emin'in kaşlarını çatarak söylediği şeyle derin bir nefes aldım. "En başından beri her şeyin merkezinde sen vardın Yonca. Emir için, benim için... Biz senin yörüngende kaybolmuş iki ruhuz sadece."
Emin gözlerini çekip ayağa kalktı. Benden herhangi bir cevap beklemediği gayet açıktı. O sadece içinde olduğumuz durumların merkezinde olduğumu söylerken bundan memnun olmadığını dile getiriyor gibiydi. Kapıya doğru yürürken durdu.
"Bugün çok zor bir gün. Halit Bayar'ın cenazesi öğle namazında kalkacak. Aşırı kalabalık olur, sen Aslı ile birlikte kalıp bir yere ayrılma. Benim bugün Emir Bayar olmak gibi kutsal bir görevim var." Başka bir şey söylemeden çıktı.
Sanırım Aslı gelmişti ve benim de rol yapmam gereken bir gündü. Emir buradaymış gibi davranmam gerekti. Baktığım adamın Emir olduğuna inanmam gerekti.
**
Aslı'nın elini tutarken başımı omzuna yaslamış öylece oturuyordum. Büyük salonda ağıt yakan kadınlara bakarken içimde gittikçe büyüyen bir acı vardı. Aslı'yı ilk gördüğümde kendime hakim olamayıp uzun süre ağlamıştım. Hem onu özlediğim için hem de yaşadığım tüm şeyleri artık kaldıramadığım için... O da sessizce göz yaşlarımın bitmesini bekleyip sadece sıkı şekilde bana sarılmıştı.
"İyisin değil mi? Yaran nasıl?" diye kısık sesle sordum.
"İyiyim canım merak etme. Esas ben sizin için endişe ettim. Neler olmuş öyle Yonca?" Aslı, Neco'nun havalaalınından gelene kadar anlattığı şeylerle resmen şoka girmişti. Ve hala ikimiz de tam o olarak ne olduğunu bilmiyorduk.
Emin ve Selim birazdan kılınacak cenaze namazı ile ilgileniyordu. Ve sabahtan beri koşuşturup durmuşlardı. Çevre illerden ileri gelen aileler gelmeye başlamıştı ve Emin ciddi bir durumun içindeydi. Anladığım kadarıyla herkes yeni ağaya biat edip eski ağaya vefa göstererek veda ediyordu. Emir şu an burada olmalıydın sevgilim...
"Biraz dışarı çıkalım mı?" dedim. Ortamın havasına daha fazla tahammül edemedim.
"Olur, hadi çıkalım." Aslı ayağa kalkınca kalabalığın arasından dikkatli adımlarla çıktık.
Bahçede de aynı kaos ortamı devam ediyordu. Konağın çalışanları oradan oraya koşturup su dağıtıyordu. Aslı ile daha önce geldiğimizde gittiğimiz alt bahçeye indik. Burada kimse yoktu ve koşuşturan insanları şimdi karşıdan görüyorduk.
"Kim yaptı Yonca, biliyor musun?" Aslı aklını kurcalayan şeyi sorarken sesinde korku vardı. "Tamam, Emir'in babası hep ürkütücü bir adamdı ama onu öldürmek isteyecek kadar birisine ne yapmış olabilir?"
Aklıma Emin'in söylediği sözler gelmişti. O Emir'in annesi değil... Her ne var ise pek de iyi değildi ve yaşlı dadının söylediği şeyler içimde büyük bir korku oluşmasına neden oluyordu. "Bilmiyorum Aslı, Emir ile konuşmadım ki. Serhat Ovalı ile konuşmak için gitti ve sonra Emin olarak geldi. Acaba Serhat Ovalı mı?.. Ama neden?" Kendi düşüncem ile kaşlarımı çattım. Emir en başından beri o adamdan pek hoşlanmıyordu.
"Selim nerede Yonca? Tüm bu olayların içinde o nerede? Ne olduğunu o biliyordur, onunla konuş." Aslı kendi bunu yapmak istemiyordu. Çünkü kırgın ayrıldığı için onu görmek istemediğinin farkındaydım. Ya da hala aşık olduğu için...
"Selim de bir garip, Emin ile arasında bizim bilmediğimiz bir mesele var gibi. İmalı şeyler söyleyip duruyor Selim.'' dedim düşünceli şekilde. En azından benim gözlemim öyleydi. "Ortalık biraz sakinleşince oturup konuşalım." Aslı'ya dönüp elini tuttum. "Beni en çok üzen şey Emir'in babasının yasını tutması gereken bir zamanda ortadan kaybolmuş olması."
"Geri geldiğinde ciddi anlamda kötü olacaktır. Yaşadığı şeylerin zirvesi oldu bu artık." Aslı'nın söylediği şeyi onaylarken duyduğum çılgık ile konağın bahçesine döndüm.
Ambulans gelmişti ve cenaze herkesin acısını açığa çıkaracak şekilde öylece görkemli konağın önünde duruyordu. Tüm bu görkemi ve gücü yanına almadan gidiyordu Halit Bayar. Ve ardında kim bilir ne fırtınalar bırakıyordu?..
**
Her yerde o kadar çok insan vardı ki ilk defa bu kadar kalabalık bir cenaze görmüştüm. Binlerce insan var gibiydi. Aslı ile daha fazla kalabalığa dayanamayıp benim için önceden hazırlanmış odaya çıkmış ön bahçeye bakıyorduk. Önünde oturduğum pencereye biraz daha eğilip arabalara baktım.
"Mardin, Adıyaman, Hakkari... Diğer plaka hangi ile ait bulamadım." dedim. Onlarca lüks araç yan yana dizilmişti. Aslı da benim gibi eğilip baktı.
"Sanırım Şırnak," dedi durgun şekilde. Cenazeden beri benden daha kötü görünüyordu. Her ne yaşadıysa kafasında bir şeyler olduğu belliydi. Rahatsız şekilde yerinde kıpırdanıp mavi gözlerini yorgun şekilde bana dikti. O da tüm gece uyumamıştı.
"Cenazede dikkatimi bir şey çekti Yonca. Selim ile Emin arasında bir şey geçti daha sonra Selim sert şekilde Emin'in kolunu tuttu. Diğerleri bunu gördü mü bilmiyorum ama ne olduğunu çok merak ediyorum.''
Ben de meraklanmıştım ama ortalık öyle karışmıştı ki birini bulup da soramazdık. "Keşke Neco'yu bulsak onunla konuşurduk." Ben daha çok kendi kendime konuşurken Aslı söylediğim şeyle gözlerini kıstı. "Dışarı mı çıkalım?" Sorum ile başını salladı.
"İçerde oturup kalmayalım hem Emin'i görürüz belki. Cenazede uzaktan gördüm, zaten herkes etrafını sarmıştı. Ulaşmak mümkün değildi." Aslı'nın dediklerine ben de katılıyordum. Emin'in etrafında büyük bir kalabalık vardı hep. Herkes Emir Bayar ile konuştuğunu düşünüyordu ama aslında olay çok farklıydı. Ama en azından Emin'in farklı davranmaması beni biraz olsun rahatlatmıştı. "Ayrıca ortada bir cinayet var ve bununla ilgili tek kelime edilmiyor. Bence hemen birisiyle konuşmamız lazım." Aslı ayağa kalkınca ben de kalktım.
"Tamam, haklısın. Gidelim bakalım. Belki birisini bulur sorarız." dedim. Aslı odadan çıkarken arkasından çıktım.
Aşağı indiğimizde salondan gelen ağlama sesine Kur'an okuyan kadının sesi karışıyordu. Dikkatle bakınca köşede bitkin şekilde duran Emine Hanım'ı gördüm. Sanki etrafında olan biten hiçbir şeyin farkında değil gibiydi. Çok acı çektiği yüzünden net şekilde okunuyordu. Yanına gidip teselli vermek istedim ama bir işe yaramayacağını bildiğim için vazgeçtim. Onlarca kişi özel olarak hazırlanan yere yemek taşırken biz Aslı ile dışarı çıktık. Erkekler için alt konak açılmıştı ve orası da aşırı kalabalık duruyordu. Etrafta koşturan insanlar vardı. Nereye gideceğimizi bilmez haldeyken kapıda gördüğüm Neco ile oraya ilerledim. Aslı da hemen arkamdaydı.
"Neco," dedim. Bir yandan da gözlerim Emin'i arıyordu. "Her şey yolunda mı? Neler oluyor, Emir nerede?"
"Yenge valla hiçbir şeyin iyi olduğu falan yok." Neco konuşurken sesi kırık çıkıyordu. Uzun süre ağladığı için gözleri kızarmıştı. "Emir Ağam cenazeden sonra ileri gelen aşiret liderleri ile toplandı. Hepsi sıradaki başın belli olmasını istiyor. Halit Ağamın parmağından çıkan yüzüğü takmasını bekliyorlar."
"Takacak mı?" diye korkuyla sordum. Şu an Emir burada yoktu ve herkes onun iradesini yok sayıyordu.
"Başka çaresi yok ki yenge. O takmazsa liderlik başka bir aileye geçer. O da hiç iyi olmaz, yıllarca Halit Ağamın kurduğu her şey yerle bir olur. Emir Ağam buna izin vermez." dedi sert şekilde.
"Sen şimdiden ona Ağam diyip duruyorsun Neco. Çoktan kabul etmişsin." dedim sitemle.
"Öyle yenge, benim için hep öyleydi. O zaten Ağa olarak doğdu. Zaten onun olan gücü bugün herkesin önünde resmi olarak üzerine alacak."
"Cenaze yeni defnedildi, insanlardaki nedir bu acele?" Aslı sertçe konuşurken etrafına bakıyordu. "Yıllarca sevip saydıkları kişiyi bir anda unutup hemen başkasını istiyorlar."
"Çünkü korkuyorlar.'' Selim'in sesiyle arkamızı dönüp öylece kaldık. Ama Selim griye çalan mavi gözlerini sadece parlak mavi gözlere dikmişti. Yüzünden özlem akıyordu... "Düzenlerinin yerle bir olmasından korkuyorlar. Gücü elinde tutan kişinin güçlerini almasından korkuyorlar."
"Şu an kimin iradesi karar veriyor Selim? Doğru mu bu?" Neco yanımızda olduğu için üstü kapalı sormuştum. Ama Selim ne olduğunu çok iyi anlamıştı.
"Şu an en doğru karar bu bugün için Yonca. Çünkü yarın Emir uyanınca muhtemelen kıyamet kopacak." Selim'in sert bakışı ile ben de kaşlarımı çatmıştım.
"O ne demek Selim?" Neco benim önüme geçip elleri yumruk olmuş şekilde sordu.
"Kızları Emir'in özel evine götür demek Neco. Emir Ağa'nın emri." Neco bunu duyunca hemen kendini toplamıştı. "Akşam Emir ile geleceğiz."
Emin ile geleceğiz... demek istemişti. Kafamı salladım.
Selim, Aslı'ya dönüp yine özlem dolu şekilde baktı. Yarasının olduğu noktaya daha uzun bakmıştı. Aslı'nın bu sırada nefes alışverişinin hızlandığını fark ettim. O da özlemişti...
İkisi de tek kelime etmeden birbirine arkasını döndü. Acı çekiyorlardı ve bunu engellemek için ikisi de tek bir adım atmıyordu.
Neco'nun açtığı kapıdan girip Aslı'nın girmesini bekledim. Ardından araba hareket etmişti.
"Neco, Halit Bayar'ı kim vurdu?" diye sordum. Dikiz aynasından bakınca Neco'nun kaşlarının çatıldığını gördüm. "Dün geceden beri kimse bir şey söylemiyor?"
"Ben orada değildim yenge ama duyduğuma göre Serhat Ovalı'nın adamlarından birisi vurmuş. O da tutuklanmış zaten." Neco sinirle konuşurken direksiyona vurmuştu. "Yalan kesin! Ama yakında kokusu çıkar, Emir Ağam bunu böyle bırakmaz."
"Gelirse bırakmaz." dedim sessiz şekilde ama Aslı beni duymuştu. Onun da yüzünde benim yansımam olan öfkeli bir ifade vardı.
Geri kalan kısa yolculukta kimsenin sesi çıkmamıştı. Fırat'a sıfır mesafede masaldan çıkmış bir yeri andıran evin önünde durdu araç. Ağaçların arasına saklanmış ahşaptan ve taştan ev, nehrin gerisinde çok güzel bir görüntü sunuyordu. Şu anki ruh halime iyi gelmişti.
"Yenge benim konağa geri dönmem lazım, Emir Ağam burayı daha önceden hazırlattığı için ihtiyacınız olan her şey var." Neco konuşurken arkasını dönüp bize baktı.
"Tamam Neco, arada bize olanları haber ver." Neco söylediğim şeyle başını sallarken arabadan indik. Aslı etrafa bakarken tebessüm etti. Bu sırada Neco geldiği yöne dönmüştü.
"Bitirmiş demek ki..."
"Sen burayı daha önce gördün mü?" Eve yürürken aşırı hoşuma giden manzaraya bakıyordum. Dalgalı Fırat tüm ihtişamıyla akıyordu. Ve ağaçların yaprakları salınarak ona eşlik ediyordu.
"Resmini görmüştüm ama o zaman yarımdı. Emir son üç yıldır kendi elleri ile uğraşıp yapıyordu burayı." Evin verandasına girerken şaşkın şekilde eve baktım. "Tabii en iyi mimarlarla çalıştığına eminim ama her yerde onun dokunuşu var."
"Çok güzel gerçekten de, neden böyle gizli bir yerde ev yapma ihtiyacı hissetti acaba?" Evin kapısı açıktı. Direkt beyazlarla kaplı Fırat'a bakan, boydan boya camdan oluşan salona girdik.
"Bazen kaçmaya ihtiyaç duyuyordu. Burası da kaçmak için ideal bir yer galiba." dedi Aslı.
Yumuşak koltuklara otururken gülümsedim. "Ailesine on dakikalık mesafe kaçmak mı oluyor?" Aslı da karşımdaki koltuğa oturdu.
"Bilmem, belki de sadece konakta olmak istemiyor. Uzağa gitmese de kendisini herkesten izole ediyor burada. Ayrıca çok huzurlu bence, öyle uykusuzum ki şurada dalıp gidebilirim." Aslı konuşurken gerçekten de gözlerini kapatıp mayışmaya başlamıştı. Her ne kadar klimanın altında uyuması pek doğru olmasa da sesimi çıkarmadım. Evi keşfe çıkmak için yanından ayrıldım.
Tek katlı bir evdi ve arkada geniş iki odası ve sağ tarafta önünde geniş bir teras olan bir mutfağı vardı. Evin her yeri beyaz ve mavi tonlarındaydı. Özellikle geniş mutfağı çok hoşuma gitmişti. Ahşap masa takımı terasta çok hoş duruyordu. Etraftaki geniş yapraklı ağaçların gölgesi güneşten korunma sağlıyordu. Akşam buranın çok güzel olacağına emindim. Mutfaktan çıkıp koridorun sonundaki odaya girdim.
Kocamandı ve her yerin beyaz oluşu aşırı ferah bir hava katmıştı. Başımı kaldırıp ahşap tavan ve sarkan sarmaşıkları görünce tebessüm ettim. "Sen Tarzan mısın Emir?" Resmen kendine doğal bir ortam yapmıştı. Ama çok hoşuma gitmişti. Beyaz dolabın boydan aynasının önüne gelince dağılmış yüzüme baktım. Dünden beri mahvolmuştum. Bu hengamede bir duş almak aklıma bile gelmemişti. Valizim konakta olduğu için üzerimi de değişemezdim. Acaba arayıp Neco'dan istese miydim? Gerçi Aslı'nın büyük çantası yanındaydı sanırım, ondan gerekli şeyleri alırdım. Hissettiğim açlıkla mutfağa gidip bir şeyler hazırlamaya karar verdim. Belki Emin ile Selim de gelince yerlerdi.
Son bir saattir mutfakta uğraşıyordum. Emir muhtemelen benimle buraya gelmeyi düşündüğü için dolabı doldurmuştu. Fazlasıyla zengin bir görüntü sunuyordu. Gün batmak üzere olduğu için geniş terastaki masaya tabak ve bardakları dizmiştim. Nehrin ferah esintisi şimdiden çok güzel hissettirmeye başlamıştı. Burada olmak üzerimdeki gerginliği fazlasıyla almıştı. Emir de boşuna buraya gelmiyormuş demek. Kesinlikle kaçmak için ideal bir yerdi. Fırındaki tavuğu kontrol edip piştiğine emin olunca kapattım. Ardından derin bir uykunun içinde olan Aslı'yı uyandırmak için salona yöneldim. Ben birkaç saat uyuduğum için yine de ayakta duruyordum ama o geceden beri gözünü kırpmamıştı. Yanına gidince koltukta iyice büzüşmüş halde yattığını gördüm. Klimadan dolayı üşümüştü sanırım.
"Aslı, hadi uyan canım. Bak akşam oldu. Annem bu saatte yatmayın deli olursunuz derdi, kalk hadi." Söylediğim şeye gülerken Aslı da tebessüm ederek gözlerini açtı.
"Yani bana gelen danışmanlara akşam üstü uyuyup uyumadığını öncelikle sormalı mıyım?" diye uykulu sesle sordu.
"Kesinlikle," dedim gülerek. Yattığı yerden doğrulurken o da gülüyordu. Bir şey daha söyleyecekti ama duyduğumuz araba sesiyle durdu. "Emin ile Selim mi geldi?" diyip salondan verandaya çıktım. Onlar gelmişti. Selim sinirli şekilde inerken Emin daha rahat tavırla inip arabanın bagajını açtı. Valizimi ve çantamı getirmişti. Buna biraz sevinmiştim. Demek ki tekrar konağa gitmemi istemiyordu. Şu anki ortamda buna kesinlikle razıydım.
"Her şey yolunda mı?" Selim merdiveni çıkarken arkamdaki bir noktaya bakıyordu. Muhtemelen Aslı'ya... Ondan bir cevap gelmeyince ben karşılık verdim.
"Bizde yolunda sizde nasıl?"
"Bok gibi!" diyip içeri geçti Selim. Ben ona şokla bakarken Emin yanıma gelip durdu.
"Sen ona aldırma, yakında birisi ağzını sıçacağı için şimdiden geriliyor." dedi gülerek.
"O ne demek?" Aslı sormuştu.
"Valla benlik bir durum yok, ben bana düşeni yaptım fazlasıyla. Babam olmadığı halde bir evlat olarak her şeyle ilgilendim." Valizi içeri götürürken sağ elindeki özel işlemeli yüzüğe baktım.
Bayar aşiretinin simgesi...
"Ama Emir olmadığın halde onun yerine karar vermişsin." Başımla parmağındaki yüzüğü işaret ettim.
"Başka çaresi yok siyah üzüm, ben takmasam da mecburen tadacaktı. Bu yüzük onun esareti bundan kaçamaz." Emin'in sesi olduğundan daha sert çıkıyordu. İçeri doğru giderken başını çevirdi. "Eşyalarını buraya indirelim, konağa gitme bir süre. Emir uyanınca o da bunun doğru karar olduğunu düşünecektir. Tabii her ne kadar ben Emir değilim ama seni korumak zorundayım."
"Konakta sıkıntı mı var?" Aslı ile arkasından giderken sordum.
"Bazı aşiretler Halit Bayar'ı öldüren kişinin tutuklanan adam olmadığını söyleyip durdu. Kendilerince beni yani Emir'i intikam için gaza getirmeye çalıştılar. Bir nevi kan davası başlatmak istiyorlar." Emin valizi bırakıp mutfağa yöneldi. Aç olduğu mutfakta derin bir nefes almasından belliydi. Terasa geçip Selim'in yanına oturdu. Selim hala öfkeli bakıyordu, Emin ona alayla bakıp tekrar bana döndü. "Tabii bu Bayarları zora sokmak için istedikleri bir şey. Liderliği ele geçirmek istiyorlar. Onun için Yonca, bu yüzüğü Emir takmak zorundaydı. Korumak zorunda olduğu büyük bir aşiret var. Kaçamaz, uyandığı zaman ki bu yakında, güçlü olmak zorunda. Ben bugün acılı olduğumu iddia ederek bir nevi kaçtım. Emir ise uyandığı vakit hem acısı ile yüzleşecek hem de onu alt etmek isteyen liderlerle. O yüzden bu gece kafamı dağıtmak istiyorum."
Emin her zamanki rahat halindeydi ama yine de üzerinde bir farklılık var gibiydi. Aslı ile göz göze gelince onun da dikkatle Emin'e baktığını gördüm. Aynı şeyi düşünüyorduk.
"Ben senin kafanı zevkle dağıtırım Emin." dedi dişlerinin arasından Selim.
"Sen beni değil kendini düşün Selim, Emir uyanınca seni sağ bırakır mı hiç bilmiyorum."
"O ne demek?" Aslı saklayamadığı bir endişeyle sorunca Selim sert şekilde Emin'e baktı.
"Çok açım, şu güzel kokan yemeği yesek daha sonra ben kafayı bulana kadar içerken anlatırız." Emin bardağa su koyup kafasına dikti.
"Her şeyi konuşacağız." Selim ise net şekilde ikimizin yüzüne bakıp konuştu.
Evet, her şeyi öğrenme vakti bu geceydi. Ve umarım öğrendiğim şeyler bana ağır gelmezdi.
**
"Ne?!" Bağırarak ayağa kalktığımda Emin yüzünü buruşturarak bakarken Selim bilmem kaçıncı kadehini kafasına dikiyordu. "Emir'in annesi aslında başkası, daha doğrusu Halit Bayar tarafından alıkonulmuş ve Emir doğduktan sonra onunla kaçarken Fırat'ta boğulup ölmüş. Serhat Ovalı ve sen Emir'in annesinden dolayı onun abisi oluyorsunuz. Emir yıllarca bu acı ile hasta olduğunda öylece sustunuz mu?" Ben hızlı şekilde konuşurken nefes de almayı unutmuştum.
"Benim bu hikayede rolüm sadece seni bulmaktı Yonca. O yüzden bana hiç kızma. Şu yanımda oturan ve yıllarca Emir'e ihanet eden andavala söyle." Emin'in de rahat şekilde kadehe uzanması sinirimi bozmuştu.
"Ben Emir'e ihanet falan etmedim, her zaman onu korumak için yanındaydım. Tamam Halit Bayar, annemi bizden aldığı ve ölümüne sebep olduğu için cezasını çekmesini istiyordum ama kardeşimi her zaman korudum ben." Selim sertçe konuşurken bize bakmaya çekiniyordu. Kadehinden bir yudum daha aldı.
"Yıllarca ondan travmasını saklaman ve Serhat Ovalı'nın yüzünden yeni bir travmaya maruz kalmasına neden olarak mı?" Aslı'nın imalı ve sert sesiyle Selim ona döndü.
"Ben yıllarca hep onun arkasında durdum. Abim Serhat bana hep onun da ceza çekmesi gerektiğini söylerken ben hep Emir'i savundum. Çünkü yaşanan her şeyde en masum hep oydu. En kötü şeyleri hep o yaşadı ama bu defa ben de şaşırdım. Yani Halit Bayar'ın ölmesi beni de şoka uğrattı." Selim'in son cümlede sesi azalmış soru işareti dolu bir hal almıştı. "Kurşunu kimin sıktığını bile görmedim, Serhat abimin adamlarından birisi itiraf etmiş ama bilmiyorum. Abime ulaşamıyorum, resmen ortadan kayboldu." Selim kaşlarını çatınca yerime oturup onaa doğru eğildim. Yüzümde öfke vardı.
"Sen," Selim sesimi duyunca kaşlarını kaldırarak bana baktı. "En başından beri Emir'i pisliğin içine ittin. O Serhat denen adamı bilerek Emir'in hayatına soktun. Mardin'e gittiğimizde rol yapıp Emir'in tehdit edilmesine göz yumdun. Onu koruduğunu söyleme sakın. Senin yüzünden biz kaçırıldık, Aslı ölümden döndü! Bu mu korumak?!" Sonda bağırmam ile Selim elindeki kadehi bırakıp ayağa kalktı. Aynı sinirle ben de kalkmıştım. Aslı ve Emin şaşkın şekilde ikimize bakıyordu.
"Hiçbiri benim irademle olmadı, ben sadece Halit Bayar'dan intikam alacağım günü bekledim. Kimse zarar görmesin diye elimden geleni yaptım." Aslı hakkında söylediğim şeyle öfkesi artmıştı.
"Hayır! Elinden geleni falan yapmadın! O kötü kalpli katil abinin arkasında durdun!" diye bağırdım. Söylediği hiçbir şey beni ikna edemezdi.
"Abim de bir sürü acı çekti, onun fedakarlıklarını tahmin bile edemezsin Yonca. Bizim hepimizi bu hale getiren Halit Bayar'ın ta kendisi." Bana bağırmamak için kendini çok zorlasa da sesindeki öfkeyi bastıramıyordu.
"Şimdi Selim'ciğim hikayeyi bir tek sizin taraftan dinlemek doğru değil. Bakalım Halit Bayar ne diyecek?" Emin ayağa kalkıp kolumu tuttu. Sakinleşmemi söylüyordu.
"Ölü bir adam mı konuşacak?" Selim bir kaşını kaldırıp sordu.
"Bazen ölüler de konuşur Selim, bak var olmayan ben bile konuşuyorum." Emin'in son cümlesi ile aniden kasılmıştım. "Hadi gel Yonca gidip biraz dinlenelim. Sen de sakinleş, Selim biraz da Aslı'ya hesap versin." Emin kadehinde kalan içkiyi de alıp kafasına dikti. Bu sırada Aslı'ya baktığımda öfkeyle Selim'e baktığını gördüm. Elimi tutan Emin'e uyup onunla terastan çıktım.
"Gerçek mi bunlar Emin? Benim aklım almıyor kesinlikle. Söylediğiniz her şey imkansız geliyor, hiç mi Emir için üzülmüyorsun?" Beyaz yatak odasına girdiğimde arkamı dönüp hemen dibimde olan Emin'e bağırdım. Bu kadar yakın olmasını beklemiyordum. Yutkunup sertçe bakmaya devam ettim. "Neden Emin? Neden onun bu kadar acı çekmesine göz yumdun?"
"Daha önce de söyledim Yonca, ben var olmak zorunda bırakıldım. Emir eğer bu acıyı kaldıramayıp benim üzerime attıysa ben de onun yerine sakladım işte. Bu kadar..." Gözleri yüzümün her zerresini ezberlemek istercesine bakıyordu. "Ben sadece artık Emir gibi davranmak istemiyorum. İzin ver artık bugün kendim olayım. Bir gece Emin Işık olup sana güzel bir veda edeyim."
"O ne demek?" Kaşlarımı çatıp bana aşırı yakın olan adamdan uzaklaşmadım. Aynı anda hem Emir gibi hissediyordum hem de değil gibi... "Ne vedası?.."
Elini yavaşça kaldırıp yanağıma dokundu. Aldığı alkolün etkisiyle bakışları durgundu. "Hissediyorum siyah üzüm, bir kara delik gibi Emir'in zihnine akıyorum. Her defasında daha güçlü gelsem de zihnen daha hızlı parçalanıyorum. Yok oluyorum Yonca, kayboluyorum..." Emin'in sesindeki acı yüzüne yansıyordu. Bir şey daha söyleyecek oldu ama vazgeçip kollarını bana sardı. "Yarın nasıl bir gün olacak bilmiyorum Yonca her an gidecekmişim gibi... Ama bu gece sana veda etmeme izin ver. Gerçek bir veda..." Emin geri çekilip yüzüme bakınca bir kapının kapanma sesi geldi. Aslı ile Selim dışarı mı çıkmıştı acaba?
"Emin ben," Devam etmedim. Daha doğrusu edemedim. Emin'in aniden dudaklarıma kapanan dudakları konuşmama engel olmuştu. Sert değildi ama kesinlikle arzu doluydu. Beni yatağa doğru geri geri yürütürken ani giden irademi yeniden yakalamaya çalıştım.
Beni öpen Emir'in dudaklarıydı ama o değildi... Bir gün önce beni öpen adamla şu an beni öpen adam farklı hissettiriyordu. Şu an tam olarak hissettiğim şey Emir'e ihanet ediyor oluşumdu. Sırtım yatakla buluşunca elimi Emin'in göğsüne koyup itmeye çalıştım. Emin geri çekildi ama gözlerindeki kararmaya anbean şahit olmuştum. Üzerindeki gömleği hızla çıkarırken geri gittim.
"Emin, dur lütfen!" Sesimi yükseltip beni dinlemesini istedim. Ama tekrar dudaklarıma kapandığında bir eliyle yanağımı tutmuştu. Canım yanıyordu. Üzerime ağırlığını verip bacaklarımın arasına girmeye çalışması ile sertçe çırpınıp geri çekilmeye çalıştım. Dudakları sertçe boynuma kaymıştı. Canımı yakacak şekilde ısırıp ardından dili ile okşamaya başladı. "Emir'i seviyorum Emin! Sen o değilsin, lütfen dur artık!" Sabrımın sonunda daha yüksek bağırmam ile dudakları boynumda durdu. "Lütfen dur, sevdiğim adama ihanet etmek istemiyorum." Gözümden akan yaşlarla sesim kırık çıkıyordu.
Emin hala boynumda soluklanırken eli yanağımdan kaydı. "Aynı beden değil mi sana dokunan, neden ihanet ettiğini düşünüyorsun?"
"Aynı kalp ve aynı zihin değil Emin, dokunan tenlerin aynı olması değil ruhların aynı olması gerek. Sen benim sevgilim değilsin." Söylediğim şeyle üzerimden kalkıp yatağa bıraktı kendini. Bana değil tavana bakıyordu.
"Varlık sebebim, ilk defa bana varoluşumu sorgulattın. Demek ki ben senin için değil sadece Emir için varolmuşum. Acısına gölge olmak için..." Emin gözlerini kapatınca yanında doğrulup yüzüne baktım. Alkolün de etkisi ile iyice kendini bırakmıştı ama yüzündeki acı gülümsemesi olduğu yerde duruyordu. "Bu hikayede bu kadar acıyı benim çekeceğimi bilsem yıllarımı bir acıyı arayarak geçirmezdim. Ama yine de senin için değdi siyah üzüm... Yine olsa yine aynı şeyi yapardım... Senin için aynı acıları çekerdim..." Emin sustu... Son cümlelerini söylemiş bir rahatlama ifadesi ile sustu... Zaten o an daldığı derin uykunun belirtisi olan derin nefes alıp verme sesi gelmeye başlamıştı.
Yakın bir süre sonra benim sevgilim gözlerini açacaktı...
Yataktan kalkıp odadan çıktım. Üzerim biraz dağılmıştı, kendime çeki düzen verip salona girdim. Aslı beyaz koltuğun üzerinde oturmuş karanlık nehri izliyordu. Uzaktaki ilçenin ışıkları muazzam bir görüntü sunuyordu. Yansıyan ışıklar ahenkle dans ediyordu.
"Selim gitti mi?" diye sordum. Masadan bir bardak su alıp Aslı'nın yanına oturdum. Hala kalp atışlarım çok hızlıydı.
"Gitti, her zaman yaptığı gibi gitti." Aslı bana bakmadan konuşuyordu.
"Bir şey mi oldu?" diye sordum.
"Çok şey olmadı mı sence Yonca? Ben de tüm bu olanların Selim'in suçu olduğunu söyledim. Kabul etmekte zorlandığı için kaçmayı tercih etti. Emin ne yapıyor?" Aslı daha fazla Selim hakkında konuşmak istemiyordu.
Aklıma az önceki anlar gelince derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. "Uyudu, muhtemelen birkaç saat içinde Emir uyanacak." dedim.
"Artık uyanması gerek, her şey birbirine girmiş durumda. Sen de biraz dinlen Yonca, yarın daha zor bir gün olacak gibi duruyor." Aslı haklıydı başımı sallayıp kalktım.
Emin'in getirdiği valizimi alıp banyoya girdim. Bir duş alıp rahatlamam gerekti. Getirdiğim elbiselere bakınca kendime kızdım. Cenaze olacağını bilmediğim için yanıma hep kısa saçma şeyler almıştım. Hatta Emir ile güzel zamanlar geçirmeyi hayal edip seksi bir gecelik bile koymuştum valize. Ama sonuç büyük bir hayal kırıklığı... Yarın giymek için en uygun birkaç parça bir şeyi kenara koyup duş almak için banyoya girdim. Çıktıktan sonra beyaz geceliği üzerime almıştım. Giyecek başka bir şeyim yoktu ve en azından birkaç saat rahat bir uyku çekmek istiyordum.
Emin'in uyuduğu odaya girince karşısındaki büyük koltuk uyumak için ideal gözükmüştü. Şimdi yatağa yatarsam Emir uyandığında yanlış anlayabilirdi. Gözlerim yorgunlukla kapanırken sabah her şeyin iyi olmasını dileyerek kendimi uykuya teslim ettim.
***
Sabah duyduğum dalga sesleri ile gözlerimi araladım. Gün yeni doğuyordu. Başımı kaldırıp Emir'e bakınca, inşallah oydu, hala uyuduğunu gördüm. Olduğum yerde doğrulup boynumu terleten saçlarımı tepemde topladım. Güneş usulca Emir'in yüzüne vurmaya başlayınca gözlerinde ufak titremeler olmaya başladı. Koltuğa kolumu koyup uyanmasını beklemeye başladım. Yüzünde huzursuz olduğuna dair emareler vardı. Birkaç dakika içinde yavaşça, koyu gözleri aralandı. Önce tavana baktı ardından odada gezinen gözleri beni buldu. Nerede ve neler olduğuna dair hiçbir şeyin farkında değil gibiydi.
Emir uyandın mı sevgilim?" diye sordum.
Boğazı kurumuş gibiydi, konuşmadı. Birkaç defa sertçe yutkundu. Ardından yaşadığı şeyleri hatırlamış gibi yüzünden ufak şok ifadeleri geçmeye başladı.
Korkuyla bana baktı, ayağa kalkıp yatağa doğru ilerledim.. Elimi uzatıp yanağını tuttum.
"Geçti sevgilim, geçti... Merak etme..."
"Neler oluyor?" diye sordu.
Ona bakarken muhtemelen üzgün ifadem onu huzursuz etmişti.
Elini kaldırıp saçlarıma dokundu, birkaç saniye sonra kaşları çatık şekilde sağ elindeki yüzüğe baktı. Koyu gözleri daha da koyulaşmıştı.
Ne diyeceğimi bilmiyorum ama yerimde rahatsız şekilde kıpırdanıp en azından kendine hızlı şekilde gelmesi için bir şeyler söylemeye başladım.
"Emir son iki günde çok kötü şeyler oldu ve hiçbirinde sen yoktun. Emin senin yerine bir sürü karar aldı. Artık geri çevirebilir misin bilmiyorum. Üzgünüm sevgilim, elimden bir şey gelmedi."
Beni dinlerken yüzü acıyla kasıldı ve gözlerini kapattı. Göz yaşları yanağından süzülüyordu.
"Baba ölürken bile irademi hiçe saydın. Hayatım mahvolurken yoktun şimdi giderken de beni mahvoluşun ortasında bıraktın gittin..."
**
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.12k Okunma |
65 Oy |
0 Takip |
31 Bölümlü Kitap |