30. Bölüm

BÖLÜM 29 BİR YAZ KADAR

Sitare Yazar
yzrsitare

Emir babasının mezarının başında toprağını sıkarken ben uzaktan onu izliyordum. Sabah kendine geldiğinde ilk yaptığı şey Neco'yu aramak olmuştu. Ardından Neco gelmiş ve uzun süre bizden ayrı yerde bir şeyler konuşmuşlardı. Aslı, Neco ile konağa dönerken ben Emir'in yanından ayrılmak istememiştim. Aslında Emir ilk önce bana da Aslı ile gitmemi söylemişti ama ben onun yanından ayrılmamak için inat etmiştim. Garip şekilde bana soğuk bakması canımı acıtmıştı ama sessiz kalıp onunla gelmeme izin vermişti.

 

Babasının cenazesini kaçırdığı ve tüm korkunç anılarını hatırladığı için büyük bir öfkenin içinde olduğunu tahmin ediyordum. Çünkü bakışları çok sert ve ölümcüldü. Sırtımı arabaya yaslayıp öylece onu beklemeye devam ettim.

 

Daha sonra duyduğum sesle olduğum yerde dondum kaldım. Öyle bir çığlık attı ki değil bir başkası kendi ruhu bile bedeninde duramazdı. Hıçkırarak ağlamaya başladı. Adım atmaya korkuyordum.

 

Bıçak darbesi mi bu kadar kanatırdı kalbimi yoksa senin gözyaşların mı?.. Bilmiyorum Emir...

 

Kaç dakika öylece durduk bilmiyorum ama Emir yavaşça ayağa kalkıp bana doğru gelmeye başlayınca ben de olduğum yerde kıpırdandım. Emir yüzüme bakmadan arabaya binince dudaklarımı dişleyip ben de ardından bindim. Şu an acı çekiyor Yonca, ona zaman ver... Kendi kendime söylediğim şeylerle sakin kalmaya çalıştım. Emir gerçekten de şu an çok acı çekiyordu ve gözünün beni görmemesi normaldi. Ama onun acısına ortak olup paylaşmak isterdim. Biraz olsun azalsın diye... Ama bana bakmadı, gözünü bir saniye bile yoldan çekmedi. Ben de ağzımı açıp tek kelime edemedim. Onunla tanıştığımız ilk zamandan beri ilk defa ona karşı bu kadar çekingen hissediyordum. Çünkü ilk defa bu kadar öfkeli görünüyordu.

 

Konağa yaklaşınca kapılar açılmış adamlar arabanın etrafına dizilmişti. Dün bıraktığım gibi hatta daha kalabalık şekilde karşılamıştı konak bizi. Emir arabadan inmeden önce bir saniye kadar yüzüme bakıp ardından sağ elindeki yüzüğe baktı. "Dadımın yanından ayrılma." Tek söylediği bu olmuştu ve sert şekilde arabadan inmişti.

 

Yutkunarak arabadan inip meraklı ve bazılarının kınayıcı bakışları arasında konağa ilerledim. İçeri girince Aslı'nın, Emine Hanım'ın yanında durduğunu gördüm. Kadın çok kötü görünüyordu. Emir'in dadısı da onların yanındaydı. Onlara doğru ilerleyip kalabalığın içinden sıyrıldım. Konağın bahçesine bakan büyük pencerenin önünde dışarıya korkuyla bakan kadının yanına oturdum.

 

"İyi misiniz?" diye sordum.

 

"Öğrendi mi?" Emine Hanım'ın korkuyla sorduğu şey üzerine Aslı'ya baktım. Galiba sorduğu sorunun ne olduğunu ikimiz de biliyorduk.

 

"Geç bile kaldı, yıllarca başka bir kadına anne dedirttiniz masum çocuğuma." Yaşlı dadının kısık ama sert şekilde söylediği şeyle Emine Hanım ağlamaya başladı. Aslı onun kolunu okşarken ben ne yapacağımı bilmiyordum. Aniden patlayan silahla herkes olduğu yerde korkuyla nefesini tuttu.

 

Hepimiz pencereden dışarı bakınca sağ kolunu havaya kaldırmış ateş edenin Emir olduğunu gördük. Bedenim korkuyla titremeye başlarken gözümle etrafı taradım. Resmen Selim'in iyi olup olmadığını merak etmiştim. Çünkü Emir'in öfkesi şu an çok kötü şeylere mâl olabilirdi. Ama Selim, Emir'in arabasının yanından sert ifadesi ile bekliyordu. Tekrar Emir'e çevirdim bakışlarımı. Bahçede toplanan bir sürü insan ona bakıyordu. Sağ eli hala silahı tutarken havadaydı.

 

"Herkes duysun! Babamın katili benim için Serhat Ovalı'dır! Bundan sonraki hayatımda ondan intikam alacağıma yemin ederim!" Tekrar silahı ateşledi. Eli titrememişti bile. Herkes Emir Ağa'ya bakarken ben sevdiğim adama baktım.

 

Gözleri, gözlerimi buldu... O gözlerde aşk aradım... Acı, öfke ve korku vardı... Bana olan aşkını göremedim...

 

**

 

Gözlerimin önünden akıp giden bir rüya vardı. Ve bu rüyada sadece bir figüran gibiydim. Emir vardı, Emin vardı ve onların acıları... Ben neredeydim? Kim beni nereye koymuştu hayatında?.. Kim için ne ifade etmiştim? Benim duygularım kimin için ne kadar önemliydi?

 

Hiçbir sorumun cevabı yoktu kimsede. Ben de hiç...

 

Konak dünden daha fazla kalabalığın içinde kaybolmuştu ve her yandan insan sürüsü akmaya devam ediyordu. Özellikle yeni ağaya biat etmek için gelenler... Emir Bayar'a... Emir Ağa'ya...

 

Buna alışmak ya da bunu kabul etmek neden bana bu kadar zor geliyordu? Onu farklı tanıdığım için mi? Onu tanıdığımda iş adamı Emir Bayar'dı. Daha sonra Emin Işık ile aynı bedeni paylaşan, geçmiş acılarının peşinde olan Emir Bayar'ı tanıdım. Bana aşık olduğunu söyleyen ve yanımda olmak istediğini söyleyen o adamı...

 

Ama Emir Ağa'yı tanımıyordum hatta Emir'in bile şu an kendine yabancı olduğuna emindim.

 

Aslı ile oturduğumuz verandada başımı çevirip geniş bahçeye baktım. Tüm gün yoğun kalabalık akşam üstü biraz azalmıştı. Emine Hanım biraz daha kendine gelmişti ve konağın içinde çalışanlara işler veriyordu. Hatta ikimizin yanına gelip özellikle bana bakarak nasıl olduğumuzu bile sormuştu. Dilinin ucuna Emir gelmişti ama nasıl olduğunu sormaya cesaret edememişti. Şoku üzerinden atınca korktuğu şeylerle yüzleşme anının yaklaştığını fark ediyordu sanırım. Ve bu konuda benim elimden ne gelirdi hiç bilmiyordum. Çünkü Emir gün içinde hiçbir yerde görünmemişti. Onu görmediğim her saniye içimdeki tedirginlik daha da büyüyordu.

 

Şu an Emir'in babasının acısını çektiğini biliyordum ama yanında olmak istiyordum. Sarılmak ve acısını biraz olsun paylaşmak... Ama Emir Ağa'nın yanına yaklaşmak göründüğü kadar kolay değildi. Bunu sevmedim... Onun evinde yaşadığımız o eğlenceli güzel günleri çok özledim şimdiden. Neco bile asık suratı ile ortada dolaşıp duruyordu. Selim ise saatlerdir ortadan kaybolmuştu. Aklıma takılınca yüzü asık duran Aslı'ya döndüm.

 

"Selim nerede, biliyor musun?" diye sordum. "Sence Emir ona bir şey yaptı mı? Off ya! Hiçbir şeyden haberimiz yok, sinir oldum.''

 

Aslı benden daha sakin dursa da içten içe gergin olduğunu görüyordum. "Bir şey yaptığını sanmıyorum ama durum Emir için pek kolay değil. Şu an sadece kendini bastırıyor. Babasının cenazesi ve etrafındaki kalabalık tepkilerini sınırlamasına neden oluyor." Aslı'nın mavi gözleri kısılarak bakmaya başladı. "Selim'in bunları gizlemesi pek affedilecek bir şey değil. Çok ağır ve çok zor... Emir şu an nasıl sakin kalıyor onu bile anlamıyorum. Onun gibi öfkeli birisi şu an resmen fırtına öncesi sessizlik yaşıyor gibi. Korkutucu..."

 

Ben de korkutucu olduğunu düşünüyorum...

 

"Bence böyle oturup beklemek yerine gidelim, en azından bir şeyleri öğreniriz." dedim ayağa kalkarken. Aslı da benim gibi düşünmüş olacaktı ki kalktı. Üzerimizde meraklı kadınların bakışlarını hissederken verandadan inip bahçeye çıktık.

 

Gözlerim etrafı tararken gidecek yer arıyordum ama aniden hızlı şekilde gelen birkaç araçla adımlarım durdu. Konakta çalışan adamlar büyük kapıya koşmuştu. Aslı'yı kolundan tutup yavaşça büyük bir ağacın altına, köşeye çektim. Siyah büyük araç önde durmuş diğerleri de arkasına dizilmişti. Arabadan hızlı şekilde birkaç adam inerken, konağın ana kapısından baştan ayağa siyah giymiş Emir çıktı. Buradaydı, üzerini değişmişti ama ben onu yeni görüyordum. Varlığımı hissetmiş gibi başını çevirip bana baktı ama gergin yüzü anında önündeki manzaraya dönmüştü. Aslı ve ben de merakla neler olduğuna bakıyorduk.

 

''Başka bir aşiret mi gelenler?'' diye sordum.

 

''Bilmiyorum ki...'' dedi Aslı dudaklarını büzerek.

 

Arabadan inen uzun boylu orta yaşlı adamı görünce şaşkın şekilde dudaklarım aralandı. Bu adam bana bir yerden tanıdık geliyordu. Tıpkı Emir'in babasına benziyordu. Ama ben onu başka bir yerde görmüştüm. Ama nerede?..

 

Konağın bahçesindeki kalabalık artmıştı, Emine Hanım da acele adımlar ile geliyordu. Arabadan inen adam derin bir nefes alıp kaşlarını çatarak etrafına bakmaya başladı. Bakışları önünde duran Emir'e dönünce buruk şekilde gülümsedi.

 

"Yıllar sonra buraya dönüşüm bu sebeple mi olacaktı? Aslan yeğenimi otuz sene sonra yas içinde mi bulacaktım?" Adamın güçlü sesi Emir'in sert yüzüyle çarpışıp öylece konağın bahçesinde yankılanmıştı. Aslı ile resmen heyecanlı bir filme bakıyor gibi izliyorduk. Arkadaki arabadan inen kişiyi görünce tanıdık yüzüne baktım. Nerede gördüğümü bilmiyordum ama aşırı tanıdık gelmişti. Bu açık kumral saçları nerede görmüştüm?

 

Genç çocuk gözündeki siyah gözlüğü çıkarıp aval aval etrafa bakmaya başladı. Üzerinde garip bir şaşkınlık ve tedirginlik var gibiydi. Bense esas sahneye döndüm tekrar.

 

"Ben de sadece resimden gördüğüm amcamı kanlı canlı görmeyi beklemiyordum." dedi Emir sert şekilde.

 

Oha! Hatırladım, bu adam Ayhan Bayar. Emir'in amcası, daha doğrusu ortadan kaybolan amcası...

 

"Hep kanlı canlıydım Emir, sadece yasaklıydım. Değil mi yenge?!" Adam bağırınca Emine Hanım şaşkın yüzüyle olduğu yerde sıçramıştı.

 

"Ne oluyor ya?!" Yanımda merakla konuşan Aslı'ya bakmadan başımı salladım.

 

"Aynen ondan, ne oluyor?" diye karşılık verdim ben de. Bu sırada Emir kafasını sağa sola oynatıp sinirli şekilde alt dudağını dişledi.

 

Şu ortamda gözüme bu kadar karizmatik görünmesi normal miydi acaba?

 

"Bunu oturarak konuşalım, bu şekilde ayak üstü değil." Emir'in sert sesiyle başını sallayan adam önden yürümeye başladı. Birçok kişi de arkasından... Biz de tam Aslı ile ne yapalım diye birbirimize bakmıştık ki bir sesle durduk.

 

"Sen o kızsın!" Az önceki çocuk, gözlüğü kumral saçlarına takmış yanımda duruyordu. "Seni ünlü birisi sanmıştım. İnanamıyorum! Gerçekten de sensin, kıvırcık saçlarından tanıdım." Çocuk konuşurken Almanya'dan gelip bozuk Türkçe ile konuşan kişilere benzeyen kişiye şaşkın şekilde bakıyordum. "Beni tanımadın mı? İngiltere'de baloda... Ben Sam Berk, sana demiştim ya! Bir tarafım Türk diye." Ben onun bir tarafı neresi diye düşünürken bir çift alev almış gözle karşılaştım.

 

Emir sabahtan beri ilk kez bir duyguyla bana bakıyordu. Evet aşırı kızgın ve öldürücü bakıyordu ama bakıyordu. Yanımda bana merakla bakan çocuğun bir tarafını kırmak istiyor gibi bakıyordu hatta. Ne güzel bakıyordu...

 

Onu bu kadar özlemiş olmam normal miydi?

 

Daha sonra bakışlarını benden çekip yanında duran Neco'ya bir şeyler söyleyip hızlı adımlarla konağa ilerledi.

 

Bu kadar mıydı? Ben arkasından bakarken yanımda Aslı ve Sam adlı garip çocuk bir şeyler konuşuyordu ama ben arkasını dönüp giden Emir'e bakıyordum. Şu an hayatında neler oluyordu? Neden benden böyle uzak duruyordu?..

 

"Seni de hatırladım sarı saçlı mavi gözlü kadın ama kıvırcık kadar dikkat çekmiyorsun." Sam adlı çocuk Aslı ile konuşurken pek de kimse tarafından dikkate alınmıyordu.

 

"Ben seni hiç hatırlamıyorum." dedi Aslı net ve sert şekilde. Çocuk bozulsa da bir şey dememişti. Bense giden Emir'in ardından bakarken içimde yanan bir yeri durdurmaya çalışıyordum.

 

"Yenge," Neco'nun sesiyle önüme gelip duran adama baktım. Biraz daha iyi görünüyordu. "Emir Ağam seni götürmemi istedi."

 

Duyduğum şeyle kalp atışım hızlandı. "Nereye?" diye telaşlı şekilde sordum.

 

"Sizi dün bıraktığım eve yenge. Şimdilik orada olmanı istedi." Keşke bunu bana gelip kendisi söyleseydi.

 

"Emir gelecek mi?" diye umutla sordum. Normalde olsa Yonca ortalığı birbirine katardı ama bugün çok melüldüm.

 

"Bilmiyorum yenge, şimdilik seni oraya götürmemi istedi. Aslı Hanım siz de geleceksiniz."

 

Sam herkesin yüzüne sırayla bakarken ortamın kaosuna alışmaya çalışıyordu sanırım. En azından ben bir kaosun içinde hissediyordum. Aslı ile başımızı sallayıp Neco'nun arkasından ilerlemeye başladık. Sam bize bir şeyler demişti ama şu an onu duymuyordum.

 

Ben sadece Emir'i duymak ve dinlemek istiyordum. Yanıma gelecekti, biliyorum. Gelirdi, ne olursa olsun gelirdi...

 

**

 

Güneş batarken nehrin üzerinde alevler yanıyordu. Oturduğum yerde ayaklarımı kendime çekip başımı arkaya yasladım. Uzaktan gelen serçe seslerine karışan bir ses daha vardı ama ne olduğunu tam olarak bilmiyordum.

 

Neco bizi dün kaldığımız eve getirip ardından hemen dönmüştü. Aslı ile ne yapacağımızı bilmeden etrafa bakınca Selim ile karşılaşıp şok içinde kalmıştık. Belli ki Emir geldiğinde büyük bir yüzleşme olacaktı.

 

Selim bizimle pek konuşmamış önceden hazırlık yaptığı olta takımını alıp nehir kenarındaki kayığa ilerlemişti. Biz ise eve girip kendimizi oyalamaya çalışmıştık. Bir şeyler hazırlayıp yemiştik. Aslı babası ile konuşurken ben de annem ve Nur ile konuşmuştum. Emir'in babasının vefatını sebebini farklı söylereyerek anlatmıştım. Buraya gelmeyi düşünmüşlerdi ama şimdilik onları gelmemeye ikna etmiştim. Ama annem müsait zamanda Emir ile konuşma sözü almıştı.

 

Daha ben onunla düzgün konuşamadım be anne...

 

Sıcaktan bunalıp serin bir duş sonrası güneşi batırmaya çalışıyordum. Karşıya baktığımda saatlerdir nehirde olan Selim'in hala balık tuttuğunu gördüm. Tutuyor muydu yoksa öylece duruyor muydu emin değildim. Ama iyi değildi, bundan emindim...

 

"Kafasına kesin güneş geçti." Aslı sinirle konuşurken yanımdaki koltuğa oturdu. Gözü uzaktaki Selim'deydi. "Hayır, sen yıllarca adama gerçeği söyleme. Neler yaşadı Emir! Gel şimdi de sakince balık tut! Oldu olacak rakı sofrası kuralım!"

 

"Aslı, psikolog olan sensin. En iyi sen bilirsin ama Selim şu an pek iyi değil. Saatlerdir kolunu kıpırdatmadan öylece duruyor." dedim. Aslı beni dinlerken gözünü Selim'in üzerinden çekmemişti.

 

"Farkındayım, sakladığı bu sırrın bedeli ne olur onu hesaplamaya çalışıyor. Çünkü Emir hala sessiz ve ne yapacağını kestiremiyorum. Onu biraz sakinleştirmen mümkün mü Yonca?" Bana umutla bakıyordu ama Emir benim yüzüme bile pek bakmamıştı bugün.

 

"Olumsuz." dedim sessiz şekilde. Ben dudaklarımı büzünce Aslı da benim gibi büzmüştü. "Neden normal adamlara aşık olmadık biz? Neden bu kadar zor ilişkimiz?"

 

"Ben aşık falan değilim, kendi adına konuş. İlişkim falan da yok." Aslı'nın yersiz çıkışına sadece göz devirdim. Kesin öyleydi, kesin aşık değildi. "Ne?! Bana inanmıyor musun?"

 

"İnanıyorum Aslı." dedim ve devam etmedim. Çünkü Emir'in siyah lüks aracı hızlı şekilde alana giriş yapmıştı. Başımı çevirip bakınca Selim'in de kıyıya doğru hareket ettiğini gördüm.

 

Heyecanlanmıştım, garip şekilde hem de. O benim sevgilimdi, neden böyle olmak zorundaydık? Sinir beynime doğru çıkarken Emir'e doğru ilerledim. Araçtan çıkmış kapıyı kapatırken bana bakıyordu. Siyah gömleğinin üst düğmelerini açmış kolunu da bileğinin üstüne katlamıştı. Siyah dalgalı saçları dağılmıştı. Yorgundu hem de fazlasıyla...

 

Hızlı adımlarla yanına vardığımda hiç düşünmeden ayaklarımın ucunda yükselip boynuna sarıldım. Bu hareketimi yadırgamamış aynı saniye o da kollarını belime sarmıştı. İkimiz de olması gereken yerdeydik, sıfatlardan arınmış sadece Emir ve Yonca olarak birbirimizin kollarındaydık. Aramızda görünmez bir bağ vardı ve bunun ikimizi sarıp sarmaladığını hissediyordum. Asla parçalanmayacak bir ip...

 

Yavaşça geri çekilip yüzüme gelen saçlarımı geriye doğru, yavaşça itti. "İyi misin?" diye sordum. Ama içimden sorduğum sadece bu değildi. Bana ihtiyacın var mı? Neden yanında olmama izin vermiyorsun? Canın çok yanıyor mu? ..

 

Gözlerini kapatıp açtı. "Daha iyi günlerim olmuştu." Sesini duymak bile kalbimin atışını hızlandırıyordu. Koyu renk gözlerine bakmayı özlemiştim. "Zamana ihtiyacım var şimdilik."

 

"Yanındayım, ne zaman konuşmak istersen buradayım. Acını paylaşmak için, derdini paylaşmak için hep yanındayım." dedim. Uzamış sakalını okşarken üzgün bakıyordu gözleri. Elimi tutup avuçlarına hapsetti.

 

"Biliyorum, ne olursa olsun yanımda olur musun? Ne karar verirsem vereyim..." Bakışlarını benden kaçırdığı zaman içimde bir yer sızlamıştı. Ama nedenini anlamadım.

 

"Yanındayım..." dedim. Ama sesimdeki korku ona çok net şekilde ulaşmıştı. Başını sallayıp cevap vermedi. Gözü arkamda bir noktaya değmişti. Yüzünde anbean artan öfkeye şahit oldum.

 

Yanımdan geçip yürümeye başladığı zaman arkamı dönüp ben de yürümeye başladım. Selim kıyıya çıkmış o da Emir'e doğru yürüyordu. Ne yapacağımı düşünürken Aslı kolumdan tutup beni kenara çekti. Bakışları durmamız gerektiğini söylüyordu, bugün birbirlerini öldürseler bile susmamızı söyler gibiydi...

 

Haklıydı, Selim'in vereceği hesap ikisinin de canını çok yakacaktı...

 

"Emir," dedi Selim tereddütle. "Her şeyi en başından sana anlatmama izin ver." Selim konuşurken Emir'in yüzünde oluşan acının arttığını görmek benim de içimi çok acıtıyordu.

 

Emir, Selim'e birkaç adımla biraz daha yaklaştı. Kolumu sıkan elin sahibi de şu an aşırı korkuyordu. "En başından beri bana karşı nasıl bir ihanet içinde olduğunu mu anlatacaksın? Ya da yıllardır gözümün içine bakıp, çektiğim acıları gördüğün halde buna nasıl devam ettiğini mi?" Sesinde herhangi bir duygu olmaması kelimeleri daha da ürkütücü yapıyordu.

 

"Bak Emir, ben yetimhanede ya da daha sonra yatılıya geldiğimde sadece kimsesiz yalnız bir çocuktum." Selim sesini yükseltmeden ılımlı şekilde konuşmaya çalışıyordu. "Bir yaşında annesinden koparılmış bir çocuk ne bilir? On yaşıma kadar da geceleri kimsesizlikten ağlayan bir çocuktan başkası değildim. Sonra senin yanına geldim, seni tanıdım hem de kardeşim olduğunu bilmeden." Selim elini Emir'e doğru uzattı ama Emir aniden bir adım geri gitti. Selim'in griye çalan mavi gözleri hüzünle kısılırken eli boşlukta kalmıştı. "Sana bağlandım, yaşadığın her acı benim acım oldu. Sana yardım etmek için her şeyi yaptım. Hepimizin bu durumda olmasının nedeninin baban Halit Bayar olduğunu da bilmiyordum. On beş yaşımda öğrendim, Serhat Ovalı beni bulup her şeyi anlattı ve ben o zaman öğrendim. İntikam istedim, kabul ediyorum ama bu şekilde değil... Senin asla zarar görmeni istemedim."

 

Aslı'nın gözlerinden akan yaşlar bende de mevcuttu. Böyle bir durum asla beklemediğimiz ve bize çok ağır gelen bir şeydi. Emir'e de ağır geliyordu, yumruk olmuş eli titriyordu.

 

"Sen ne anlatıyorsun Selim? Lan biz seninle zaten kardeş gibiydik, ben aradım. Ben yıllarca başıma gelen şeylerin sebebini aradım! Ama sen sustun, soframıza oturdun, babamın karşısında durdun! Bana anlatsan birlikte bir yol bulamaz mıydık? İntikammış! Sizin intikamınızı sikeyim! Öldü lan! Öldü benim babam!" Emir sonda bağırırken Selim'in yakasını kavradı. "Benim suçum neydi lan?! Nasıl sustun Selim?! Yonca, Aslı kaçırıldı az kalsın senin sevdiğin kadın ölüyordu! Nasıl sustun?! Hepimizin hayatı toptan sikilirken sen nasıl sustun?!"

 

Selim'in yüzü öfkeyle kasılırken, Emir'in ellerini yakasından kurtarıp geri itti. Aralarında artan gerilim Aslı ile beni de geriyordu. Ama şu an elimizden bir şey gelmiyordu.

 

"Sen görmedin! Annemin ardından kalan enkazı görmedin Emir! Daha sütten kesilmemiş bebeğini bırakan bir kadının ardından kendini asan acılı adamın oğlu olmadın! Serhat abim bana gösterdi hepsini, neler çektiğimizi, insanların bize nasıl muamele ettiğini, hiçbirini görmedin!" Selim bağırırken Emir'in öfkesi artarak katlanıyor gibiydi. "Hepsinin sebebi Halit Bayar! Ben susmayıp da ne yapacaktım? Ben neler yaşadım biliyor musun?"

 

"Bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Bundan sonra hiçbir şey sikimde değil! Def ol git! O katil abini bulup bunun hesabını soracağım ve beraberinde senin de, ona yardım eden ne kadar kişi varsa gelmişini geçmişini sikip atacağım!" Emir eve doğru yürürken hepimiz donup kalmıştık. Selim hala her şeyi konuşmadıkları için yumruğunu sıkıyordu. Söylemek istediği şeyler hala var gibiydi. Emir aniden durup omzunun ardından Selim'e baktı. "Ama bir şeyde haklıymışsın Selim, benim doğmam başlatmış her şeyi..." Başka da bir şey söylemedi, içeri girip gözden kayboldu. Öylece kalmıştım.

 

"Selim,'' Aslı kolumu bırakıp öne doğru yürümeye başladı. Benimse sevgilimin yanına gitmem gerekiyordu ama ilk defa buna çekiniyordum. Biraz yalnız kalsa ona iyi gelebilirdi ama ben yalnız kalmak istemiyordum. Selim hızlı şekilde arkasını dönüp giderken Aslı da peşinden gitti. Ben ise arkamı dönüp olmak istediğim yere ilerledim.

 

Mutfaktan sesler geliyordu. İçeri girip oraya ilerledim. Emir birkaç içki şişesini alıp, mutfak terasında nehrin üstüne denk gelen yere oturmuştu. Sessiz şekilde yanına ilerleyip bağdaş kurarak yanına oturdum. Ben de onun gibi karanlık sulara bakmaya başladım. Evin ışığı arkadan vururken suyun üzerinde görüntüler oluşuyordu. O sustukça ben de sustum. O içtikçe benim içim acıdı ama sessiz şekilde bekledim. Kaç dakika geçti bilmiyorum ama sonunda kulaklarıma sesi doldu.

 

"Ben, hayallerimde gördüğüm kişinin sen olduğunu düşünürdüm... Senin çocukluğunu hatırlıyorum ama büyük birinin kıvırcık saçlarını da seninle bağdaştırmıştım. Ama sen değilmişsin. Beni doğuran kadın başkasıymış biliyor musun Yonca?" Dönüp bana baktı, cevap beklemediği belliydi. Öyle şaşkın bakıyordu ki yaşadığı her şeyin bir rüya olmasını diliyor gibi... "Sordum, anneme sordum... Narin Söğüt kim dedim.. Her şey yalan desin istedim, babam bunu yapmamış olsun dedim... Ama sustu Yonca, sessiz kaldı... Ne dedi biliyor musun?"

 

"Ne dedi?" Sessiz şekilde dudaklarımdan dökülen soruya buruk bir tebessümle karşılık verdi.

 

"Sen benim oğlumsun, seni asla öz evlatlarımdan ayırmadım..." Sol gözünden akan yaşla derin bir nefes aldım. "Öz evlatlarımdan ayırmadım dedi... Duydun mu Yonca?" Ağlaması şiddetlenmişti. Uzanıp boynuna kollarımı dolayıp kendime çektim. Şimdi kollarımda ağlarken içli sesi kulağıma doluyordu.

 

"Hepsini duydum sevgilim, her şeyi duydum... Çok üzgünüm, tüm bunları yaşadığın için çok üzgünüm..." Sarılıp kollarımda saklarken söyleyecek başka bir şeyim yoktu. Tüm bunları yaşamış birisine ne diyebilirdim ki? Hangi kelime onu teselli ederdi? Şu an yaşadığı şeyleri empati kuramayacağım kadar ağırdı. Ne yapacağımı bilmiyordum.

 

"Kalbim ağrıyor, ne yapacağımı bilmiyorum. Kime ne diyeceğimi bilmiyorum! Hesap soracak kimsem bile yok! Öldü babam Yonca! Hesap sormak istesem cevap veremez!" Bağırması kalbimin üzerinde kayboluyordu. "Zihnime dolan korkunç anılar her yanıma batıp kanatıyor! Nefes alamıyorum!"

 

Başka bir şey söylemedi, dakikalar geçti gitti ama o öylece kalbimin üzerinde durdu... Nefes alışverişi düzene girince yavaşça başını kaldırıp önündeki karanlık nehre baktı. Gözlerini benden saklıyordu sanki. Oysa ne çok görmek istiyordum.

 

"Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Çok fazla üzerime gelecek herkes, en garip şey ise yüzünü bile görmediğim amcam yıllar sonra çekip geldi." Tekrar konuşmaya başlayınca susup bekledim. "Ne tür saçma şeyler dönüyor hala bilmiyorum. Yıllar önce insanların hayatı mahvetmiş babam. Şimdi neyi düzeltmeye gücüm yeter onu da bilmiyorum. Bir bok bildiğim yok!"

 

"Kendine bu kadar yüklenmeyi bırak artık. Değiştiremeyeceğin şeyler yüzünden kendini fazlasıyla harap etmen doğru değil." Geri çekilince elini tuttum. Gözlerimiz buluşmuştu sonunda. Onu ne kadar özlediğimi gözlerimden görsün istiyordum. "Bundan sonrası önemli Emir, bundan önce yaşanmış hiçbir şey senin sorumluluğunda değil unutma."

 

Sessizce beni dinlerken dolan gözlerindeki yaşı geriye atmaya çalışıyordu. Kendini ne kadar zorladığını görüyordum.

 

"Şimdi beni dinle ve düşünmeyi bırak. Ilık su ile bir duş ve güzel bir uyku sana iyi gelecek. Hadi gel." Ayağa kalkıp elimi uzattım. Birkaç saniye durunca geri çevireceğini düşündüm ama elimi tutup ayağa kalkınca gülümsedim.

 

Odaya girip önden banyonun kapısını açıp suyu hazırladım. Arkamı döndüğümde üstündeki gömleği çoktan çıkarmış altındaki pantolonla kalmıştı. Kalbinin üzerindeki dört yapraklı yoncaya iki saniye kadar bakıp başımı çevirdim. Hala oradaydı ama değişen çok şey var gibiydi...

 

Emir duşa girince telefonumu alıp yatağa oturdum. Birkaç dakika önce Aslı mesaj atmıştı.

 

Aslı

 

"Yonca, ben Selim ile gidiyorum şimdilik. Babam da arayıp duruyor. Belki sabah giderim bilmiyorum. Ama Selim pek iyi değil, onun yanında olmak istiyorum..."

 

Bu kadar şeyde Selim'in suçu büyük olsa da Aslı ona kıyamamıştı. O da benim gibiydi ne olursa olsun sevdiği adamın yanında olmayı tercih ediyordu. Belki de doğru olanı yapıyordu çünkü Selim için bir süre çok büyük sıkıntılar olacaktı. Emir bunu gayet net şekilde belli etmişti. Aslında bana göre verdiği tepkiler aşırı bile değildi. Umarım bunun arkasından daha büyük bir olay patlamazdı.

 

"Yonca, telefonumu verir misin?" Emir'in sesi ile arkamı döndüm. Duştan çıkmıştı ve sadece siyah bir havlu ile duruyordu. Onun bu görüntüsü benim tüm kanımı kaynatmaya yetiyordu ama hemen başımı çevirip yanımdaki telefonu uzattım. Emir hızlı şekilde bir şeyler yazıp birine mesaj attı. Ardından telefonu yatağa atıp dolabın önüne ilerledi. Sanırım bundan sonrası daha fena görüntülerdi, o yüzden usulca ayağa kalkıp odadan çıkmaya başladım. "Neden gidiyorsun?"

 

Bu soruyu beklememiştim. Olduğum yerde durup baktım. "Üzerini değişeceğin için çıkıyorum. Daha rahat edersin diye düşündüm." dedim. Ama yalandı, ondan daha fazla etkilenmemek için kaçıyordum. Malum pek de uygun bir zaman değil.

 

"Rahatsız değilim, senin rahatsız olduğun başka bir şey mi var?" Adımları bana yönelirken üzerime gelen adamla öylece durdum. Kokusu gittikçe yoğunlaşıyordu.

 

"Hayır, neden olsun? Aksine bu görüntüyü ömür boyu izleyebilirim." dedim gülümseyerek. Bazı şeyleri de içimde tutmayayım yani...

 

"Bilmem," Emir aramızdaki mesafeyi kapatıp saçlarıma uzandı. "Belki Emir olduğum içindir." Yüzündeki ifade garipti. Bakışları sert ama çok şey anlatıyor gibiydi.

 

"O ne demek?" diye sorarken aramızdaki sıfır mesafe umurumda değildi artık. Sesindeki ima daha çok aklımı meşgul etmişti. "Ne söylemek istiyorsun Emir?"

 

"Belki Emin olsa daha rahat olurdun, onunla olmayı tercih ederdin. Onun kollarında olmak benimkinden daha iyi olurdu senin için." Emir'in dudaklarından dökülen kelimeler birer birer kalbimi parçalarken dolu gözlerimle ona bakıyordum. Neden bana bunları söylemişti?

 

"Şu an saçmalıyorsun?" dedim dişlerimin arasından. Daha da çok şey söylemek istiyordum ama kelimeler dudaklarıma ulaşmıyordu. Gözlerim gözlerine kitlenmişti. Orada başka bir şey arıyordum, söylediklerine ters başka bir şey... Bu kırıcı konuşmayı burada bitirecek bir şey... "Ne söylediğinin farkında değilsin, acın taze Emir. Seni anlıyorum ama sözlerine dikkat et."

 

"Ne söylediğimin farkındayım, her uyandığımda onunla ne yaşadığınızı bilmemek bana ağır geliyor. Her defasında onunla benden daha samimi oluyorsun Yonca, bana düşünecek başka bir şey bırakmıyorsun." Yakınlığımız şimdi pek de heyecanlı gelmiyordu. Daha çok öfkeli hissediyordum. Elimi kaldırıp dört yapraklı yonca dövmesi üzerine koydum. Ani dokunuşum ile irkilmişti.

 

"Şu an kafanda her ne kuruyorsun sil Emir! Ben hiçbir zaman Emin ile düşündüğün gibi samimi olmadım. Aynı bedene sahip olsanız bile benim için asla aynı değildiniz." Sesim normalden daha yüksekti. Beni yanlış tanımış olması kalbimi kırmıştı. "Ben bakışlarınızı gördüğüm an kim olduğunuzu bildim. Senin yüzüne bakarken seni özledim ben! Senin uyanmanı bekledim, şimdi kalkıp bana ne söylüyorsun?!" Göğsünün üstündeki elim yumruk olmuştu. Sert şekilde bir kez vurdum. Sert bakışları üzerimdeyken bundan hiç etkilenmemişti. "Ben Emir Bayar'a aşık oldum! Emin benim için bambaşka birisi, aşık olduğum adamla arama giren biri sadece!" Bir kez daha vurdum. Bu defa daha sert. Aniden iki bileğimi kavrayıp beni kendine çekti. Bedenlerimiz birbirine çarparken elleri sertçe belimi sarmıştı.

 

"Biz farklı iki kişiydik Yonca, asla aynı kişi olmadık asla aynı ruha sahip olmadık. Düşüncelerimiz, zevklerimiz, kalbimiz bile... Her şeyimiz farklı..." Emir'in kısık sesi bedenimi titretiyordu. Dudakları dudaklarıma çarpıyordu. "Ama sevdiğimiz kadın aynı olmak zorunda mıydı?" Söylediği son söz bu olmuştu. Sert şekilde dudaklarıma kapanan dudakları konuşmayı bırakmış şehvetli bir dansa başlamıştı.

 

Karşı gelmeye gücüm yoktu, onun bu tutkusuna engel olamazdım. İçimde yanan yangın buna izin vermiyordu. Beni de beraberinde yatağa doğru ilerletirken izin verdim. Nefessiz kalana kadar dudaklarını çekmedi. Sanki yaşadığı her şeyi şu an bende yakıyordu. Sırtım yatakla buluştuğunda üzerime doğru eğilip, tişörtümün ucunu ellerine alıp yukarı doğru sıyırmaya başladı. Durmalı mıydık bilmiyordum, sonunda nasıl hissederdik bilmiyordum ama engel olmadım. Üzerimdeki pijamayı da bir çırpıda çıkarıp odanın herhangi bir köşesine atmıştı. Tekrar dudaklarım ile buluştuğunda onun da üzerindeki havlu çoktan yeri boylamıştı.

 

Sert hareketlerinin altında büyük bir arzu yatıyordu. Her dokunuşu bedenimi ateşe veriyordu. Parmaklarının ucunda başımı döndüren bir şey vardı. Üzerimdeki sütyen ve iç çamaşırı yeri boylamıştı. Benim aklım darmaduman haldeyken Emir benden hızlıydı. Dans eden bedenlerimiz asırlardır birbirini özlemiş gibi hareket ediyordu.

 

"Çok güzelsin..." Kulaklarımın dibinde kısık sesini duymak bedenimi daha da aleve vermişti. "Her zerren çok güzel..."

 

Sonrası daha büyük bir yangın... Onu aniden öyle büyük bir acı ve zevk karışımı ile hissettim ki dudaklarımdan büyük bir çığlık koptu. Ama Emir'in dudaklarıma kapanan dudakları ile bu ses onun dudaklarında hapsoldu. Acıdan akan göz yaşlarım yanaklarımı ıslatırken ilerleyen dakikalar yerini büyük bir zevke bıraktı. Şimdi ise küçük çığlıklarım zevkten oluyordu.

 

Odayı dolduran sesler gecenin içinde kaybolup gitti. Geriye ise bitmiş ve tükenmiş iki beden kaldık. Bu halde olmak hem de böyle bir zamanda aklıma asla gelmezdi. Ama olmuştu, Emir'in kollarında nefes alıp verirken birbirine ait olmuş bedenlerimiz yangından yeni çıkmış, soğumaya çalışıyordu.

 

Emir'in nefes alış verişinin derinleştiğini fark edince başımı çevirip baktım. Uykuya dalmıştı ve yüzünde uzun süredir görmediğim huzurlu bir ifade vardı. Omzundaki yükler biraz olsun azalmıştı, belki de o yüzden huzurluydu. Bilinmezlikler biraz olsun aydınlandığı içindi belki de...

 

Onun huzuru bana da ulaşınca gözlerimi kapattım. Günlerdir içimde oluşan huzursuzluk biraz olsun dağılmıştı. Güvenli kollara bırakmıştım kendimi.

 

Gözlerime vuran ışıkla rahatsız olup yatakta kıpırdamaya başladım. Sağa sola dönünce yanımın boş olduğunu fark ettim. Zorlukla da olsa gözlerimi açıp birkaç saniye boş boş baktım. Emir yoktu, yatakta tektim. Doğrulup sırtımı yatak başlığına dayarken kasıklarımda hissettiğim ani ağrıyla yüzümü buruşturdum.

 

"Normal sanırım,'' derken ayağa kalkmaya çalıştım. Yine sert bir acı hissetmiştim. Birkaç saniye hareketsiz durup ağrının geçmesini bekledim. Biraz daha iyi hissedince, üzerime bir şeyler giyip odadan çıktım.

 

Salona doğru ilerleyince baştan ayağa siyah içinde olan Emir ile göz göze geldim. Benim yüzümde geniş bir tebessüm vardı, onun ise sert diyebileceğim bir ifade...

 

"Günaydın," dedim. Yanına ilerleyip karşısında durdum.

 

"Günaydın, nasılsın?" diye karşılık verdi. Ama kaşları hala çatıktı.

 

"Biraz ağrı hissediyorum ama geçer yakında. Normal böyle hissetmem." dedim. Ben ona inat gülümseyerek bakıyordum. Bana da öyle baksın istiyordum ama inatla farklı bakmaya devam ediyordu. Dudakları hafifçe oynadı, ardından kapandı. Bir şey söylemeye çalışıyordu.

 

"Ağrın geçince Neco seni götürsün." Gözlerini benden kaçırarak söylediği şeyi anlamak için iki saniye bekledim.

 

"Anlamadım, nereye götürsün?" diye sordum. Nedense kalbim sıkışmaya başlamıştı.

 

Emir bu defa gözlerime baktı, kaşları yine çatılmıştı. "Antep'e, evine..."

 

"Bu ortamdan mı gitmemi istiyorsun? Sen yanıma sonra mı geleceksin?" Hızlı şekilde sorularımı sorarken onun değişmeyen ifadesi sinirimi bozmaya başlamıştı.

 

"Yanımdan gitmeni istiyorum..."

 

Duyduğum şeyle öylece kaldım.

 

"Ne?.."

 

"Gitmeni istiyorum Yonca, ikimiz de yıpranmadan gitmeni istiyorum." Bu kadar acımasız sözleri nasıl söyleyebilirdi?

 

"Bana bak Emir! Saçma sapan şeyler söyleyip benim canımı sıkma. Acın var anlıyorum ama benim canımı acıtmayı bırak. Eğer başka bir şey varsa lafı dolandırmadan söyle!" Benim bağırmam onun ifadesini asla değiştirmiyordu. "Ne yapmaya çalışıyorsun?!"

 

"Emin gitti, o gidince her şey onunla gitti..." Gözlerinde hırçın dalgalar vardı. "Ben yanıldım hem de bu defa çok kötü... Sana aşık olan oydu, onun duygularını ben sahiplendim ama o duygularını da alıp gitti." Ağzından çıkan her kelime zihnime bir bıçak gibi batıyordu. Her kelime kalbimi paramparça ediyordu. İdrak edemiyordum, duyduklarım gerçek değildi. Olamazdı...

 

"Emir, biz seninle..." Kelimeleri bulmakta zorluk çekiyordum. "Dün gece olanlar, onlar gerçekti." Tek diyebildiğim bu oldu.

 

"Duygularımı anlamak istedim ama haklıydım, hepsi gitmişti." Daha fazla dayanamadım, Emir'in son kelimesinden sonra odada bir ses yankılandı. Benim elim acırken Emir'in sol yanağına attığım tokatla başı yanına düşmüştü. Yüzünde hafif bir tebessüm oluşunca benim içimdeki acı daha da arttı.

 

"Neden Emir, neden?" Sesim kısıktı. Dermanım kalmamıştı. Ben kötü bir kabusun içindeydim ve hemen uyanmam lazımdı. Ama hala kabusun içinde acı çekmeye devam ediyordum.

 

"En başta anlaştığımız gibi, bir yaz kadar... Öyle demiştim... Yaz bitti, Emin gitti ve anlaşma şimdi bitti..." Daha sonra arkasını döndü bana.

 

Öylece kaldım, ellerim tutunacak bir yer arıyordu ama öylece bırakmıştım. Her şeyi bırakmak istedim, tutmak acı veriyordu. Bırakmak istedim...

 

Keşke hiç tutunmasaydım ona, keşke ellerini hiç tutmasaydım. Hiç tanımasaydım onu, hiç güvenmeseydim... Yalan olsun her şey isterdim, yalan söyledim diyip kucaklasın... Ama yapmadı, arkasını bile dönmedi...

 

Bu çok fazlaydı, çok acı... Daha fazla duramazdım, daha fazla buna katlanamazdım... Bu kadar aşağılanmayı kaldırmazdım. Hızla yatak odasına gidip eşyalarımı toplamaya başladım. Elime gelen her şeyi valize atıyordum. Telefonumu elime alıp Cem'e mesaj attım. Konumumu ve acil durumda aramızda kullandığımız parolayı yazdım. Koşulsuz hızlı şekilde yanıma geleceğini biliyordum.

 

Dakikalar sonra elimde çantam ile çıkıp kapının önündeki merdivene oturdum. Evde benden başka kimse yoktu. Daha doğrusu Emir yoktu... İleride arabanın içinde bekleyen Neco'yu gördüm ama ona dönmedim. Ne yapacağımı o da bekliyordu. Benim sessizliğime ayak uydurdu. Yine dakikalar hızlı şekilde aktı ama benim için zaman durmuş gibiydi.

 

Emir neredeydi?..

 

Gözlerim etrafı üzgün şekilde tararken, daha önce Selim'in bindiği küçük teknede gördüm onu. Sırtı bana dönüktü ve sallanan teknenin içinde hareketsiz duruyordu. Zaman durdu o an... Zamanı o durdurdu ikimiz için... Biz bu sabahta kaldık, artık ömür boyu ne kadar zaman geçerse geçsin biz bu zamanda kaldık...

 

Onun beni aşağıladığı bu sabahta... Duygusundan emin olmak için benimle birlikte olduğu bu gecede... Zaman burada durdu... İkimize de kıydın Emir...

 

Ben dalgın şekilde ona bakarken Neco kapısını açıp dışarı çıktı. Dönüp kısa bir an baktım ama o sigarasını yakıp içerken Emir'e bakıyordu. Arabanın içinden yüksek sesle bir şarkı çalmaya başladı.

 

Niye çattın kaşlarını

Bilmiyom yar suçlarımı

Ölürsem ben saçlarını

Yolma gayrı, yolma leyli, leyli

Yolma leyli, leyli, yolma leyli, leyli

Yolma leyli, leyli yar

 

Hepimiz suçluyuz, herkes suçlu...

 

Ben yandım aşkın narına

Meyletmem dünya malına

Ölürsem ben mezarıma

Gelme gayrı, gelme leyli, leyli

Gelme leyli, leyli, gelme leyli, leyli

Gelme leyli, leyli yar

 

Yandık, hem de cayır cayır yandık... Artık hiçbir okyanus bu yangını söndüremez...

 

Bir garibim, düştüm dile

Gerçeklerde olmaz hile

Zalımlar elinden bile

Alma beni, alma leyli, leyli

Alma leyli, leyli, leyli

 

Hıçkırarak ağlarken bunun son ağlamam olduğunu biliyordum. Bu sondu, artık asla onun için göz yaşı dökmeyecektim. Aklıma dahi getirmeyecektim. Adını bile anmayacaktım... Kendime son kez izin verdim, son kez dakikalarca ağladım...

 

Derin nefesler alıp verirken biraz daha kendime gelmiştim. Önüme uzatılan su bardağını görünce kafamı kaldırıp Neco ile göz göze geldim.

 

"Biraz iç yenge, iyi gelir." Bardağa vurup yere düşürdüm. Paramparça olmuştu, tıpkı kalbim gibi...

 

"Bana bir daha öyle hitap etme, gerçi bir daha görmeyeceksin." Öfkeyle ayağa kalkıp çantamı aldım. Cem'in gelmesine az kalmıştı, öyle tahmin ediyordum. Ama yine de burada beklemek istemiyordum.

 

"Yenge nereye gidiyorsun?" Neco arkamdan seslenince ona dönmedim.

 

"Başlarım yengene! Bana öyle deme dedim!" Hızlı adımlarla çıkışa giderken kendimden nefret edeceğim bir şey yaptım. Arkamı dönüp Emir'e baktım. Sırtı yine bana dönük ayaktaydı. Aniden yaptığı şeyle ayaklarım tökezledi.

 

Kendini Fırat'ın dalgalı sularına bıraktı. Bir saniye bile tereddüt etmemişti...

 

O sularda kaybettiği şeyleri bulabilir miydi? Ben orada değildim, beni artık bulmasının imkanı yoktu...

 

Arkamı dönüp hızlı adımlarla çıkışa ilerledim. Artık sona gelmiştik. Onun yanına ilk geldiğim gün gözümün önüne geldi. Bilinmez bir yola girmiştim ve bilmenin bedelini ağır ödemiştim.

 

Emir Bayar ve Yonca Deniz bilinmez bir problemi çözerken kendilerini kaybetmişti. Bizi bir araya getiren kader itinayla ayırmıştı.

 

Yüzümde kuruyan yaşlarla üzerime uçuşan tozları umursamadan hızlı şekilde yürümeye devam ettim. Güneş tepemde yakıyordu ama yanan yüreğimin yanında buz gibiydi...

 

Dakikalar ilerledi, karşıdan hızlı şekilde gelen Cem'i gördüm, dizlerim dermanını yitirince kendimi yere bıraktım. Dizlerimin altındaki toprak, gözlerimin rengindeki toprak kuruydu.

 

Onu yeşertecek kadar göz yaşım vardı ama ben artık ağlamayacaktım...

 

**********************************************************************

 

 

Bölüm : 19.10.2025 20:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...