
***
Ofise girip oturduğum anda çevremde meraklı gözler beni sarmalamaya başlamıştı. Derya'nın bakışları meraktan çok kibirliydi ve Cem ıslık çalarak bana göz kırpmıştı. İçimden benim bilmediğim bir şeyleri bildikleri olduğunu geçirirken Hülya Hanım'ın sesi ile kendime geldim.
''Yonca, odama gelir misin?''
Yanlış mı duymuştum, her zaman emir kipi ile konuşan kadın bugün oldukça nazikti. İdamdan önce mahkuma son isteğini soran cellat gibi... Endişelerimi bir kenara bırakıp olan ne varsa öğrenmek üzere ayağa kalkıp Hülya Hanım'ın odasına doğru ilerledim. Üzerimde hala meraklı bakışları hissedebiliyordum ve görmezden gelmeye devam ettim. İçeri girdiğim andan itibaren geri dönülmez bir yolun başında olduğumu hissediyordum ve dört bir yanı okyanus ile kaplı bir ada olduğumu düşünüyordum. Tekneleri kırılmış kaçacak yeri olmayan bir ada... Sessizce beklemek konuşmaktan daha iyi geldiği için beklemeye başladım. Çok beklememe gerek kalmadan cellat konuşmaya başladı.
''Yonca, son günlerde dergimiz adına yaşanan olumlu gelişmeler eminim benim kadar seni de mutlu etmiştir,'' derken bir gözüyle de beni süzüyordu. Hemen başımla onaylayan bir hareket yapıp dinlemeye devam ettim.
''Özellikle de dün Emir Bayar seninle çalışmak istediğini söylemek için aradığında,''
''Ne,'' sözünü kestiğimde beni ciddiye almayarak devam etti. Demek ki benimle konuşmadan önce Hülya Hanım'ı aramıştı.
''Şirket için çok güzel işler yapacağına inanıyor, aynı zamanda dergimizin çalışmaları ve süreç ile ilgili de hala burayla bağlantı içerisinde olacaksın. Sponsor olarak derginin her sayısında onların yeni bir reklamı olacak, sen hem reklam metinleri üzerinde hem de şirket çalışmaları üzerinde yazı yazarak ortak çalışma yürüteceksin.'' deyip neşeyle bana baktı.
''Sanırım bu bir teklif, zorunluluğu yok,'' sesim fazlasıyla kısık çıkmıştı ama beni net olarak duyan Hülya Hanım sertçe yüzüme baktı.
''Bunu sana verdiğim ve yapmak zorunda olduğun bir iş olarak da düşünebilirsin, hala dergi için çalışacaksın ve çağırdığımda burada olacaksın. Sadece belli bir zaman Bayar Holding bünyesinde çalışmış olacaksın ve bu da gayet zevkli ve senin için de geliştirici.''
Keskin sözlerine bağırarak karşılık vermek istemiştim ama bir faydası olmayacağını biliyordum. Ne kadar düşünürsem düşüneyim her yönüyle saçma geliyordu her şey. Ama ne yapmak istediğimi kesinlikle biliyordum. Öfkemi Hülya Hanım'a değil başkasına göstermeliydim.
" Anladım, Hülya Hanım," derken sesimin titremesine engel olamamıştım.
"Eğer izin verirseniz Emir Bey ile görüşmek istiyorum," dedikten sonra yerimden doğruldum. Hülya Hanım'ın buna itirazı olmazdı ve başıyla onay verdikten sonra tehlikeli robota doğru yola çıktım.
**
Beynim alev alınca pek mantıklı düşünmeyen biriyimdir ama bugün nedense kafamda bazı şeyler netleşti. Emir denen bu adam dergiyi kullanarak beni yakınında tutmaya çalışıyordu.
Kaç dakika içinde Emir Bayar'ın şirketinin önündeydim bilmiyorum ama derginin yakın olması iyi bir şeydi. Henüz öfkem geçmemişti ve bu şekilde kavga etmek için ideal durumdaydım.
İçeri çok hızlı girdim öyle ki bana selam veren resepsiyon görevlisine dönüp bakmadım. Ama asansör için yapabileceğim bir şey yoktu mecburen onun hızına uymak zorundaydım. Asansörden inip koridora bakınca midemde garip bir bulantı hissettim, yaşadığım şeyler artık fazla gelmeye başlamıştı. Şimdiye kadar sakin geçen hayatımda yaşamadığım aksiyonu kısa bir zaman diliminde yaşamıştım. Yürüdükçe Emir Bayar'ın kapısı daha yakınıma geldi ve bir el mesafesinde çalınmayı bekliyordu. Nefesimi tutup kapıyı çaldım. Sanki beni bekliyormuş gibi sakin bir ses "İçeri gel," dedi.
Karanlık ve tanıdık odaya her girdiğimde bu garip ürpermeyi yaşıyordum ve yine aynı şey bir an kendini hissettirdi. Ben tam kelimeleri kafamda seçerken emir Bey o anlaşılmaz tavrıyla konuştu.
"Hoşgeldiniz, geç kaldınız ama ilk gününüz olduğu için sorun değil," diye sözlerini tamamlarken sesinde zafer kazanmış bir ton vardı. Bense bu zaferi mağlubiyete çevirmek niyetindeydim.
"Yanlış anladınız Emir Bey buraya işe başlamak için değil reddettiğimi söylemek için geldim." Cümlemi bitirdikten sonra tepkisini ölçmek için dikkatle bu kibirli adama baktım ve sadece dönük bir suratla karşılaştım.
"Yaptığım işten memnun olduğum için ayrıca bir işe ihtiyaç duymuyorum, Hülya Hanım ile çalışmaya devam edeceğim." Kelimeleri tek tek bastırarak söylemiştim.
"İsterseniz önce bir oturalım," derken ifadesiz yüzü değişmedi ve yavaşça toplantı masasının karşısındaki deri koltuğa oturdu. O ana kadar sinirle olduğum yerden kıpırdamamıştım, bu hareketine karşılık başımı dik tutarak karşısına geçip oturdum.
"Böyle bir teklif hemen reddedilmeden düşünülmesi gereken bir teklif o yüzden daha sakin düşünebilirsiniz. Ayrıca dergide çalışmaya devam ediyorsunuz herhangi bir ayrılma söz konusu değil. Sadece çalıştığınız saha genişliyor ve çalışmalarınız artıyor. Ve lütfen kişisel algılamayın yoksa benden korkup kaçtığınızı düşünmeye başlayacağım." O da kelimeleri benim kadar net söylemişti hatta benden daha tane tane...
Bir de ne demek korkmak saçmalık. Tamam azıcık korkuyor olabilirim ama ne alakası var? Off, kendimi garip hissediyorum. Aslında söylediği her şey doğru ben hala derginin çalışanıyım bu iş de yarı zamanlı saha çalışması gibi.
"Emir Bey söylediğim gibi bu işi yapacak çok kişi vardır ve verilecek maaşı hemen kabul edecek kişiler ama ben ikisi de değilim." Deyip bir ihtimal yine de kaçak dövüşmeye çalıştım.
Çaresiz söylediklerimi kabul edip vazgeçmesini bekledim ama o ayak ayak üstüne atıp gözlerini kısarak bana baktı.
"Neden bu işi istemiyorsun, Yonca?"
Bir an şoka girdim, aniden senli benli konuşmaya başlayıp sadece ismimle hitap etmişti. Arayı yumuşatmaya mı çalışıyordu yoksa arkadaş olmaya mı emin değildim. Ama onun bu samimiyetine aynı karşılığı vermek istemiyordum, bu defa daha net sormak istiyordum.
"Peki siz neden benim bu işi almam konusunda ısrar ediyorsunuz?" Sorusuna soruyla karşılık verince ve resmiyetle, dudağının kenarında hafif bir gülümseme belirdi. Konuşmadan önce yerinde hafif doğrulup derin bir nefes aldı.
" Hayatta karşımıza gelen fırsatların kaçırılmaması ve sana güvenen insanların yarı yolda bırakılmaması gerektiğini düşünüyorum."
Konuşurken bir an benimle değilde kendi kendine konuşuyor gibiydi.
" Şirketim dergiye sponsor olduğunda iyi bir adım attı ve ileriki iyi adımlar için beraber çalışmaya devam etmek gerektiğini düşünüyorum ve bu çalışmayı da işine güvendiğim, her iki tarafa da hakim birisi ile yürütmek istiyorum. O yüzden emek verdiğin dergi için ve sonrasında daha da büyüyecek bu dergi için senin olmanı istiyorum." Onun konuşmasını dinlerken cümlelerinde az da olsa samimiyet aradım ama zorunluluktan başka bir şey yoktu ve bu adam kesinlikle çok tehlikeliydi.
"Umarım anlatabilmişimdir," dediğinde hala anlamsızca adamın suratına bakıyordum . Kendimi toplayıp sakince konuşmaya başladım.
"Peki kabul ettiğim takdirde ne kadar bir süre burada olmam gerekecek?" Bu soruyu sorarken kafamda sinsice planlar uygulamaya başlamıştım.
"Çok uzun süreceğini zannetmiyorum, yaz ayları sonunda en geç bitmiş olur yani bir yaz kadar..."
"Bir yaz kadar," diye tekrar ettim sözlerini.
Sonra en geç bitmiş olur sözleri kafama takıldı işin mi biteceğini kast etmişti ya da bilmediğim farklı bir planın mı biteceğini... Ona cevap vermemi beklerken ilk defa duygularını ele vermişti. Ellerini sıkıca ovalarken yüzünde gergin bir ifade vardı ve cevabımın onun için önemli olduğunu görebiliyordum. Söylediklerini kısaca düşününce şimdiye kadar emek verdiğim derginin daha da güçlenmesi hep istediğim şeydi ve benim yüzümden bunun olmama ihtimali kötüydü. Hülya Hanım için ve diğer çalışan arkadaşlarım için ... Bana şart koşulan bu durumla baş edebilirdim ve dergiye zarar gelmesine engel olabilirdim. Her ne varsa bu deli adamın işi benimle gibiydi. O zaman savaş isteyene aynı şekilde karşılık verilmeliydi.
"Peki Emir Bey, bir yaz sizinle çalışmayı kabul ediyorum."
Konuşurken özellikle bir yaz ifadesini vurgulamıştım ve uzun süre onunla çalışmak istemediğimi belli etmeye çalışmıştım.
"Teşekkürler Yonca Hanım, emin olun sizin için güzel bir fırsat olacak. Bir yaz boyunca." Yüzünde rahatlamış bir ifade vardı ve bunu saklayamamıştı. Ona bir an meydan okur gibi elimi uzattım, korkmadığımı ve sonuçlarından kaçmayacağımı anlatmak ister gibi. O ise bir an tereddüt ettikten sonra uzanıp elimi tuttu. Ve ikimiz de aynı anda irkilip göz göze geldik. Kaşlarını çatan Emir Bayar koyu gözlerini açık kahve gözlerime dikip düşünceli şekilde baktı. Hızlıca elimi çekerken hiç tepki vermemişti. Ayağa kalkıp masasına giderken kısık bir sesle konuştu.
"Yarın görüşmek üzere, detayları Selim ile görüşebilirsin."
Bununla beraber konuşmamız burada bitmişti ve kalmak için nedenim yoktu.
"Görüşmek üzere," diyerek hızla odadan çıktım. O ana kadar görmediğim Selim Bey holde bir masada oturup dosyaya bakıyordu. Beni görünce başıyla selam verip içten bir gülümseme ile karşılık verdi. Ben ise zoraki gülümsedikten sonra kendimi hızla asansöre attım ve kolumu çimdikleyip verdiğim kararın gerçek olduğunu teyit ettim. Çünkü her şeyin rüya olmasını diliyordum ve neyin içine düştüğümü bilmeden bir karanlığa yürüyordum. İş için tanıştığım yabancı bir adam hayatımda zorunluluğa neden oluyordu ve her şeyden öte istemediğim bir karar aldırıyordu. İşin garip tarafı ise bu kararı o da zorunlulukla alıyor gibiydi. Allah aşkına birisi bana her şeyi anlatabilir miydi? Yoksa karşıma çıkan ilk duvara kafamı vurmak için tereddüt etmeyeyim. Dışarı çıkınca temiz havayı bolca içime çektim sanki bu oksijene bu aralar bolca ihtiyaç duyacak gibiydim o yüzden fazla miktarda depolamaya çalıştım.
**
Akşam yemeği sırasında aileme her şeyi anlatmaya karar vermiştim. Olayları olabildiği kadar sadeleştirip dergi ile bağlantılı tuttum. Yaz sürecinde sınırlı olacak işten bahsedip umursamaz görünmeye çalıştım. Babam dergi için çalışmamı takdir edip olayın üzerinde fazla durmadı annem de aynı şekilde iş durumum ile ilgili fazla yorum yapmadı. Aslında onunla Bora konusunda konuşmadığım için biraz küskün davranıyordu. Ama bunun üzerinde duracak değildim .
"Abla bak bugün sizin dergiyi aldım ve kapağına inanamadım," Nur'un uzattığı dergiyi alınca bugün basıldığını tamamen unuttuğumu hatırladım. Kapaktaki Emir Bayar resmini görünce bir an garip bir duygu hissettim. Biraz ürperme ve bolca öfke .
" Abla bu sayı sayesinde satışlar fırlamıştır, şu adama baksana," diye parmağını Emir Bayar'ın yüzüne tuttu.
"Normal bir insan işte Nur, abartacak bir şey yok," dedikten sonra yemeğimi yemeye devam ettim. Ama göz ucuyla yanımda duran dergiye bakmaya devam ediyordum. Kapağın üzerinde yazan yazı göz alıcı derece büyüktü.
" GENÇ VE BAŞARILI İŞ ADAMI EMİR BAYAR"
Genç ve başarılı kısmı doğruydu ama karanlık ve tehlikeli kısmı eksikti. Yarın ya da daha sonraki günlerde başıma neler geleceğini düşününce sırtımdan bir ürperti geçti. Nasıl davranmam gerektiğine hala karar verememiştim. Beni kovması için hata mı yapmalıyım yoksa aşırı başarılı olup hemen oradan ayrılmalı mıyım? Ya da aşırı kuruntuları bırakıp sadece olaya iyi tarafından mı bakmalıyım? Ama ne kadar düşünürsem düşüneyim bu olayda iyi bir taraf göremiyorum ki. Annem masadaki dalgın halimi fark etmiş olmalıydı.
"Yonca, hafta sonu biraz gezmeye gidelim diyorum ne dersin ?" Sesini duyunca aniden kafamı anneme çevirmiştim. Aslında teklifi fena değildi her şeyi bir süreliğine unutup komşuculuk oynayabilirdim. Biliyorum ki annemin niyeti buydu ve genellikle bu olurdu.
"Geçenlerde gelen Hatice'yi hatırlıyor musun? Eski komşular ile bir araya gelelim dedi, beni kırma sen de gel." Her zamanki gibi haklıydım. Kafamı boşaltmaya karar vermiştim.
"Tamam, gelirim," derken göz ucuyla yeniden derginin kapağına baktım. İçindeki resimleri bilmiyordum, Cem çekimi yaptıktan sonra bakmamıştım. Aslında biraz merak etmiyor değildim ve sanırım birazdan odamda inceleyebilirdim.
Yemekten sonra çay içmek için bizimkilerle oturmaya devam ettim ama televizyonda oynayan diziyi pek anladığım söylenemezdi. Çünkü bir şeyi anlamak için o şeye odaklanmak lazım ve benim beynim uzun zamandır odak noktasını kaçırmış durumda. Uzun zamandır durduğum yerde değilim ve uzun zamandır beklediğim kişiye ulaşamıyorum. Bugün kendimi tutamayıp meşhur serbest gazeteci Emin Işık'a cevapsız çağrı bırakmıştım. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum sadece merak ettiğim için belki. En son öylece çekip gitmesi ve sorularımın cevapsız kalması kafamı kurcalayıp duruyordu. En azından tek bir soruya cevap verebilirdi. Emir Bayar'a olan benzerliğine...
Bardağımı alıp mutfağa gittiğimde annemin arkamdan geldiğini fark etmemiştim.
"Canını ne sıktı bakalım , kaç gündür neden bu kadar dalgınsın?"
Annemin sorusu ile ona döndüm, şefkatli gözleri bir annenin sıcaklığını taşıyordu. Kimse anlamasa da gözünden bir şey kaçmazdı. Annem her zaman iyi bir gözlemci olmuştur ve şimdi de fark etmişti.
"İyiyim anne, sadece yorucu geçiyor bu aralar. Şimdi de yeni bir yere gidip gelmem gerekecek. Haliyle stresli hissediyorum." Ona elimden geldiği kadar yük olmayacak şeyler söylemek istedim çünkü dahası onu her zaman huzursuz ederdi. Belki hissetmişti ama üzerime gelmek istemiyordu.
"Tamam kızım ama söz ver zor gelirse bırak gitsin tamam mı?" Sesi öylesine şefkatliydi ki yüreğim ferahladı.
"Tamam annem merak etme sen," dedikten sonra masada duran dergiyi alıp odama geçtim.
**
Sayfalarda onunla yaptığım röportaj dışında diğer çalışmalar ve projeler yer alıyordu bunları biliyordum ama resimler benim için yeniydi. Masasında oturup yan baktığı resimde gözleri karanlık ve derindi. Pencerenin yanında durduğu resim daha aydınlık ve hüzünlüydü. Koyu gözleri bir şeyler anlatmak için bakıyor ama suskunluğa sığınıp kaçıyor gibiydi. Ben neden bu kadar düşünüp duruyorum diye kendime kızmaya başlamıştım ki telefonumun titreşimini hissettim. Ve şoka girdim.
"Özür dilerim, geçen seni yalnız bırakıp acele gittiğim için,"
Emin Işık açıklama yaparken olabildiği kadar masum ve sevecen konuşmuştu. Telefonu açtığım anda söylediği sözler bunlardı , cevap vermemi beklemeden ekledi.
"Bu arada merhaba nasılsın?" Sesinde eğleniyor gibi ton vardı.
"Merhaba, şaşırdım bir an kusura bakma," dedikten sonra kendimi toplamaya çalıştım. Kalbim hızlı atıyordu ve sakinleşmesini diledim.
"Şaşırman doğal haklısın yani, ben de olsam deli gibi arada giden gelen birisine şaşkınlıkla yaklaşırdım." Daha sakin çıkmıştı sesi. En son olanları hızla kafamda atıp tutmuştum. Kafeden açıklama yapmadan acele gittiğinde merak etmiştim ve şimdi olanları sorabilirdim.
"Geçenlerde acele gittin, merak ettim açıkçası hatta seni rahatsız eden bir şey mi yaptım diye düşünüp durdum." Bir şeyler anlatmasını umuyordum çünkü bazı soruların cevabının onda olduğunu hissediyordum.
"Evet, haklısın bazen acil işim oluyor. Uzun süre gitmem gerekiyor ve ne zaman geleceğime emin olamıyorum."
Söyledikleri biraz garip gelmişti.
"Hayatını daha planlı yaşayabilirsin sanırım. Yani o olgunlukta olduğunu düşünüyorum." Biraz olsun daha net olabilmesini umarak neşeyle söylemiştim sözleri.
"Pek planlı olduğum söylenemez, uzun zamandır rastgele yaşıyorum. O yüzden yaşadığım her an kıymetli olduğu için hızlı ve eğlenceli geçirmeye çalıyorum." Konuşurken o da neşeli bir ton takınmıştı.
"Neler yapıyorsun, anlat bakalım." Sorusuna ne diyeceğimi bilemedim ve özellikle son günlerde yaşadığım şeyleri anlatma konusunda emin değildim. Ama birileri ile paylaşmak istiyordum ve bana bir fikir vermesini umuyordum. Sonunda dayanamayıp anlatmaya başladım.
"İşler yoğun ve karışık bu aralar, bir şirket ile dergimiz arasında iş anlaşması oldu. Ve ben bu anlaşmadan dolayı bir süreliğine istemediğim bir yerde çalışmak zorundayım." Sözümün burasında durup derin bir nefes aldım. O sırada karşımdaki sesin değiştiğini hissettim.
"Emir Bayar'ın yanında mı çalışacaksın?" Soruyu çok sert sormuştu ve bunu nasıl anladığını merak etmiştim.
"Nasıl anladın Emir Bayar olduğunu?"
Bu sorum üzerine daha sakin şekilde cevap verdi.
"En son bana onunla ilgili soru sormuştun aklımda kalmış yani tahmin ettim. Ama istemiyorsan çalışmak zorunda değilsin." Son cümlesi daha keskin çıkmıştı. Durumun garip bir hal almasını istemiyordum o yüzden daha uysal olmaya karar verdim.
"Hayır halledilebilir bir durum, belki bir süre zaten sonra kendi işime devam ederim." Beni dinlerken masaya düzenli aralıklarla çarpan bir ses duymuştum. Sanki parmakları ile masada sert bir ritim tutuyor gibiydi.
"Demek belli bir süre , anladım sıkıntı yaşamaman için yapabileceğim bir şey olursa haber ver mutlaka." İmalı gelen sözlerinin ardından ne söylemem gerektiğini düşünürken devam etti.
"Pekala Yonca, kendine dikkat et seni en kısa zamanda görmek isterdim ama zamanı bilmediğim için bir şey diyemiyorum."
Açıklaması çok saçma gelmişti, bir insan nasıl olur da görmek istediği kişiye bu şekilde bir açıklama yapardı.
"Her zaman görüşebiliriz Emin, artık çalıştığım yeri biliyorsun istediğin zaman gelebilirsin." Belki ona cesaret vermeliyim diye bunları söylemiştim. Tepkimi bilmediği için benden uzak duruyor diye düşünmüştüm.
"Mutlaka geleceğim, iyi geceler." Telefon sessizliğe gömüldü, cümlesini bitirince benim iyi geceler dediğimi duymadan kapatmıştı.
Yatağımın üzerinde tavana bakıp düşünüyordum. Emin Işık ile Emir Bayar arasında bir ilişki arıyordum. Çünkü ikisi de birbirini tanıyor gibiydi ve pek sevmedikleri de belliydi. Sadece bunu açıklayacak bir şey bulamıyordum.
Her şey çok yeni ve çok karanlıktı.
**
Aynanın karşısında hazırlanırken yeni bir iş yerine gitmenin stresi sarmıştı. Kıyafet noktasında şimdiye kadar pek dikkatli değildim ve çalıştığım yer de bunu takmayı gerektirecek bir yer değildi. Ama şimdi farklıydı büyük bir holdinge gidecektim ve kıyafet kısmında kesinlikle yetersizdim. Uzun süre düşünmek yerine resmi olsun diye buz mavisi gömleğim ile bol paça açık renk pantolon giydim. Kıvırcık siyah saçlarımı yarım toplayıp sadece bir maskara sürmeyle hazırlanmamı bitirdim. Hızla çantamı alıp evden çıktım ama kapıda mayıs ayı sürprizi ile karşılaştım. Bulutlar gökyüzünü kaplamıştı ve yağmur yağmak üzereydi. Hızla tramvaya gitmek için yola koyuldum çünkü pastırmaya dönmek istemiyordum.
Şansım tramvaya kadar yaver gitti ama indiğimde aynı durum söz konusu değildi. Saçlarım kafama yapışmıştı ve gömleğim de nasibini almıştı. Koşarak geldiğim için ayakkabımdan sıçrayan sular pantolonun arkasında izler bırakmıştı. Bayar Holdinge adım atar atmaz meraklı gözlerin odağı olmuştum. Garip halime bakan girişteki Ezgi küçümser gibi bir halde yanıma yaklaşmıştı.
"Hoş geldiniz Yonca Hanım, size odanıza kadar eşlik edeyim," dedikten sonra önüme düşmüştü bile.
En azından burada dergide olduğundan daha özel muamele görüyor gibiydim. Geçici bir süre olsa da tadını çıkarabilirdim. İşin en garip yanı şu an karşımdaki odaydı ve neden Emir Bayar'ın odasının hemen çaprazında duran oda benimdi? Hala elimle saçlarımı havalandırarak kurutmaya çalışırken şaşkın şekilde odaya bakıyordum. Kahve tonlarında olan oda sade ve çok ferahtı. Ortada duran masa zarif ve zevkliydi. Bir kitaplık ve masanın önünde duran iki koltuktan başka eşya yoktu. Ve kafamı arkaya çevirince Emir Bayar'ın odasını çok net görebiliyordum. Ama şaşırmamam gerekirdi değil mi? Ne de olsa Emir Bayar ne isterse o oluyordu. Acaba saçma sapan şeyler yapıp ilk günden kendimi kovdurtsam mı?
"Kolay gelsin," dedikten sonra Ezgi hızla uzaklaşıp odadan çıktı.
İlk iş günümde hiç bir şekilde açıklama yapılmaksızın öylece tek kalmıştım. Sinirle masanın başına geçip çantamı koltuğa bıraktım. Yağmurun etkisi gitmişti ve mayıs güneşi yeniden kendini göstermeye başlamıştı. Islak saçlarımı ellerimle havalandırıp kurutmaya çalışırken kısık bir öksürük sesi duydum.
"Merhaba, erkenden işinin başında seni görmek güzel , " Emir Bey samimi ama aynı zamanda mesafeli bir tonda konuşmuştu. Giydiği lacivert takımın içinde heykele benzeyen bir şekilde durup kapıda bana bakıyordu. Sanki gece hiç uyumamış gibi yorgun bir ifade vardı gözlerinde.
"Teşekkürler, Emir Bey yapmam gereken şeyler hakkında bilgi almayı umarak erken geldim ama gördüğünüz gibi yalnız kaldım." Holdinginin sorumsuz ve umursamaz olduğunu ima etmeye çalışmıştım ama bu pek karşımdaki kişinin umurunda değilmiş gibiydi. Ya da ben öyle düşünüyordum.
" Evet, Selim Bey bilgi verecek daha önceki çalışmalar ile ilgili düzenlemeler gerekli, derginizde basılacak projeler ile ilgili." cümlesini tamamlamasını bekledim ama devam etmedi. Bir süre dikkatle bana bakmıştı ve aniden gözlerini indirince arkadan gelen sesi duydum.
"Hoşgeldiniz Yonca Hanım," Selim Bey'in yüzü samimi ve rahattı.
Ona gülümseyip"Hoş buldum,'' dedikten sonra elinde tuttuğu hoş bukete baktım.
Kırmızı gül ve beyaz karanfilden oluşan harika bir buketti.
"Bu size gelmiş, aşağıda getiren sizi arayınca ben aldım ." Biraz mahcup şekilde buketi bana uzattı ama kimin bana çiçek göndermek istediğini düşününce biraz şaşırmıştım.
Eğer gözlerim yanılmadı ise Emir Bayar da şaşkın şekilde bukete bakmıştı. Buketi elime alınca üzerinde kocaman bir yazının olduğu zarf vardı.
Zarfta " Emin Işık'tan" yazıyordu. Özellikle belirtmek ister gibi ismini kocaman yazmıştı ve çiçeği gören herkesin görmesi mümkündü. Emir Bayar da ismi görmüştü ve Selim Bey ile birbirlerine bakmışlardı. Kafamda büyüyen soru işaretleri daha da artmıştı. Bir şey söylemeden yüzünü dönüp çıkan Emir Bey'in arkasından bakarken Selim Bey'in sesi ile kendime geldim.
"Bu dosyada önemli çalışmalar var ve düzenlenip web sayfası üzerinde etkili şekilde sunulsun istiyor Emir Bey," konuşurken bir dosyayı da masaya bırakmıştı.
"Dergi ile de ortak bir çalışma olacağı için reklam olacak sayfaların düzenlenmesi ve tasarlanması lazım ," sözlerinin ardından dönüp bana baktı şaşkın halimden dolayı o da biraz düşünceli görünüyordu.
"Evet, hallederim bir süre üzerinde çalıştıktan sonra tasarım için Cem'den yardım alırım ," sözlerimin ardından yeni masamın kenarında durup dosyayı elime aldım.
Çalışmak için can atıyor gibi görünüyordum ve elimdeki buketi umursamaz şekilde masaya bırakmıştım. Selim Bey düşünceli şekilde masaya baktıktan sonra odadan ayrıldı ve kapıyı yavaşça kapadı. Artık yalnızdım ve dosyayı elimden bırakıp buketteki zarfa uzandım. Açınca ikiye katlanmış bir kağıt olduğunu gördüm ve uzun bir yazı vardı.
"Yeni işinde bu çiçeğin sana uğur getirmesini diliyorum. Güne mutlu başlayıp tebessümün bol olsun istedim. Seni üzen şeyler olursa her zaman yanında olduğumu bil istedim. Savaşta bol şans dilediğimi ve senin tarafında olduğumu bil istedim.
EMİN IŞIK"
Her ne kadar ilk cümlesi güzel başlasa da sonrası kafa karıştırıcı bir yazıydı. Herhangi bir savaşa girdiğimi bilmiyordum ya da yanımda birine ihtiyaç duyacak kadar ciddi bir şey olduğunu. Acaba olayı yanlış mı değerlendirdim diye düşünmeye başladım. Bu savaş benim değilde Emin ile Emir arasında olabilir miydi? Bunun cevabını kimden alabilirdim? Daha aydınlık olan Emin'den mi, daha karanlık olan Emir'den mi?
Kafamı hızlı şekilde salladıktan sonra kağıdı katlayıp zarfa koydum. Şimdi bir iş yapıyordum ve ona odaklanmak zorundaydım. Masadaki dosyayı elime alıp içini incelemeye başladım. Son beş yıla ait Bayar Holdingin çalışmalarını kapsıyordu. Emir Bayar işin başına geçtiği andan itibaren yapılan çalışmaları. 25 yaşında işin başına geçmeden önce ne yaptığını merak etmiştim. Yurtdışında mıydı acaba? Ya da başka bir şehirde...
Bunları unutup işime bakmaya karar verdim. Ama dosyada yazan çalışmaların hangi sırada olması gerektiğini anlamamıştım. Selim Bey'e sorsam iyi olur diye düşündüm. Usulca kapıdan çıkınca kendi odasında mı yoksa Emir Bey'in odasında mı emin olamadım. Ama tam karşımda koridorun sonuna bakınca Emir Bey'in odasının kapısını açık gördüm ve içerde ikisi var gibiydi. En iyisi ikisi de oradayken sormak diye düşündüm. Gerçi bu aralar düşüncelerim hep yanlış yönde karar veriyordu. Neden bilmiyorum tereddüt ederek odaya yaklaştım içerde yüksek olmayan ama kapıya biraz yaklaşınca duyulacak bir ses vardı. Merakıma engel olamadığım için başıma bir iş geleceğini biliyorum ama şeytana uymada benim gibisi yoktu. Yaklaşınca ses daha da belirginleşti.
"Sonuçları umurunda değil Selim, bu kıza fazla tahammülüm yok tek istediğim o Emin Işık denen yalanın onunla ne ilgisi var bul!"
**
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.12k Okunma |
65 Oy |
0 Takip |
31 Bölümlü Kitap |