7. Bölüm

BÖLÜM 6 KİM OLDUĞUM SANA BAĞLI

Sitare Yazar
yzrsitare

EMİR BAYAR

"" Karanlık bir kuytuda saklı zihnim ve ruhum. Bana ait olduğunu düşündüğüm her şey benden çok uzakta. Kalbimi parça parça eden ne varsa kendi elimle tuttuğum aynanın tam ortasında."

**

Yatılı liseyi bitirdikten sonra, gerçi ilkokuldan itibaren yatılı okudum, üniversite için yurt dışına gitme kararı almıştım. Ya da zorundaydım çünkü yaşadığım toplum beni kabul etmeyecek kadar beni anlamaktan yoksundu. Kim olduğumu bilmedikleri için bu kararıma önce güldüler sonra da karşı çıktılar. Bana her zaman mesafeli olan Halit Bayar yani babam bu kararımı duyunca hiç tepki vermeden gitmeme izin vermişti. Annem onu kararından vazgeçirmeye çalışmıştı ama o sanki biliyormuş gibi bana yardım etmeye çalışmıştı. Ama gerçekte bana ne olduğunu bilmiyordu gerçi ben de kendime ne olduğunu bilmiyordum ki... Tek bildiğim koyu bir karanlık sadece karanlık... Zihnim dünyadan kopunca bedenim koyu bir karanlığa hapsoluyordu. Ve bu yaşadığım hiç bir acıya benzemiyordu çünkü ortada bir acı yoktu. Ama ruhumda açılan o büyük boşlukta düşerken kalbim parça parça benden kopup gidiyordu. Uykuda olup birisinin seni öldürmesi ve senin bir şey hissetmemen... Elimde silahım düşman karşımda olsa hiç çekinmeden çekerim tetiği ama düşmanın kendisi benim. Kendimi öldürmeyi defalarca denedim ama bu sorunu çözmedi sadece daha çok sorun ortaya çıkardı. Ben de hayal kurmadan yaşamaya başladım artık sadece kendim olarak yaşlanmak ve beynimin içindeki biriyle bu ömrü yaşamak...

Herkes zaman zaman bir başkası olur. Belki hayal kurduğu zamanlardır bunlar... Ama nerede olduğumuzun farkındayızdır.

Peki farkında olmayanlar hayal aleminde mi yoksa karanlık bir dünyada mıdır?

**

8 yaşında bir çocuğu neden yatılı okula verirler? Küçükken benimle dalga geçerlerdi. Babası Halit Bayar buraların en zengini ama oğlu yatılı okulda. Ama babam benim güçlü bir adam olmam için şart olduğunu söylerdi. Sikeyim! Güçmüş biraz sevse belki daha güçlü birisi olurdum.

**

İlk defa 8 yaşındayken zihnim karanlığa hapsolmuştu. Ben uyuduğumu düşünürken yerime başkasının uyandığını anlamamıştım. Ama o güne kadar beni uyutmayan bir kalp ağrım vardı ilk defa o gün geçmişti. Ne olduğunu bilmiyordum ama geçmişti. Emin Işık sayesinde...

Okulun aşağı tarafında bulunan Fırat Nehri'nde gözlerimi açtığımda buraya ne zaman nasıl geldiğimi bilmiyordum. Benim şaşkın halime bakan bir çocuk gözlerini bana dikmiş bakıyordu.

"Buraya gelmek için çok ısrar ettin, gerçi kimse benimle konuşmazdı sen konuşunca çok mutlu oldum."

Konuşan çocuk ailesi olmayan uzak akrabaları tarafından yatılı yurda bırakılan Selim Yener'di.

Ben zihnimin karanlığında gidince ilk onu bulmuştum. Önce o bu durumu anlamamıştı gerçi ben de bilmiyordum. Uyur gezer olduğumu düşünmüştüm. Ama olmadığını anlamam çok uzun sürmedi. Aynı şeyi yaşadığımda gözümü yine okuldan uzak nehrin kenarında açmıştım. Bu defa bana şaşkın bakan Selim merakla sormuştu.

"Emir, Emin senin diğer adın mı?" Hayır değildi ama kendimi ona böyle tanıtmıştım. Bunu neden yapmıştım? Emin de kimdi? Cevap yoktu ama bolca karanlık vardı.

Uzun zaman boyunca Selim ile bir an olsun ayrılmamıştım. Hem en yakınım hem de sırdaşım olmuştu. Ondan sonra uzun zaman karanlık yaşamadım hep kendimde olmuştum hatta tuttuğum günlüklerde hatırlamadığım gün yoktu. Gerçekten uyuduğum zamanlarda Selim beni izliyordu ve saçma şeyler yapmamıştım. Liseye kadar bu böyle devam etti. Artık normal bir insan olduğumu düşünüyordum sadece aile sevgisinden uzak bolca para verilen ama şefkatten yoksun bir insan... Ama yine bir gün hayatımdan eksilen ve yaşamadığım günüm olmuştu. Üstelik kendime geldiğimde üstüm başım kan içinde yüzü kanamış Selim'in kollarında yatıyor halde bulmuştum kendimi. Okulda bir çocuğa haksızlık edildiğini görünce delirmiş ve sonunda böyle büyük bir kavgaya neden olmuştum. Her zamanki gibi arkamı kollayan Selim de benimle yanmıştı. O gün kesin karar aldım uzakta olacak ve tedavi için ne gerekiyorsa yapacaktım.

**

İngiltere'de başlayan yolculuğumda Selim de yanımdaydı. Babam zeki bir öğrenciye burs vererek beni de yalnız bırakmamıştı. İngiltere'ye gittiğimizde Selim ile ilk yaptığımız iyi bir psikolog araştırmak oldu. David Gree adındaki psikoloğu uzun arayışlar sonunda bulunca yaşadığım şeylerin cevaplarını almaya başlamıştım. Doktor David Gree beni uzun süre dinleyip durumumu inceledikten sonra anlamadığım bir ifade kullanmıştı. DKB yani disosiyetif kimlik bozukluğu... Saçma gelmişti ve bir o kadar da imkânsız. Neden ve nasıl böyle bir şey yaşamam mümkündü? Ya da neden ben? Doktor uzun süre açıklamıştı.

"Sana bu durumu en sade şu şekilde açıklayabilirim Emir. Zihnin bölünüp yeni bir kişilik oluşturması. Özellikle çocukluk döneminde büyük travma yaşayan kişilerde görünme olasılığı yüksek. Yaşadığımız bir olayı zihin olarak kaldıramadığımızda bizim yerimize mücadele etmesi için yeni bir kişilik meydana getiririz. Bu kişinin düşünme ve duygu mekanizması senden farklı olduğu için o uyandığında sen uyursun. O uyuduğu sürece sen uyanık olursun."

Onu dinlerken ağrıyan başımı sıkıp içimdeki kişiyi öldürmek istercesine alnıma eziyet ediyordum. Ama ben ne yaşamış olabilirdim ki bu hale geleyim. Hiç bir şey hatırlamıyordum. Doktor düşüncemi duymuş gibi devam etmişti.

"Böyle bir durumda yaşadığın travmayı unutursun çünkü onunla mücadele eden oluşan yeni kişilik. Artık sen o yükü taşımıyorsun." Bunları dinledikten sonra tek bir soru sormuştum.

"Tedavisi var mı?"

"Bu süreç değişken ve böyle vakalarda pek iyileşme görüldüğü kayıtlarda yok. Maalesef intihar ile sonuçlanan vaka sayısı fazla olduğu için tedavi noktasında pek ilerleme kat edildiği söylenemez. Ama senin durumunu takip edip ilaçlar ile daha sakin bir hayat yaşamanı sağlamalıyız. Hayat şeklini yeniden düzenlemeliyiz Emir."

Doktor konuşurken sesi uzaktan gelmeye başlamıştı. Tedavi yok ve yeni bir hayat biçimi var...

"Ama Emir elimizden geldiği kadar kişilik ile anlaşmak zorundayız yaşadığın olayı hatırlamaya yardım edecek ve belki iyi olmanı o yeni kişilik sağlayacak."

Çok güzel şimdi de hayatımı çalan bu boktan yalan kişilik ile arkadaş olacaktım.

Yeni bir sürece başladıktan sonra doktorla düzenli görüşmeye başladım. Günü gününe yaşadığım şeyleri takip edip herhangi bir kopma ya da hatırlamama durumum olup olmadığını takip ettik. Sağlık durumumu üst düzey kontrol mekanizması ile takip ediyordum. Spor yaparak vücudumu güçlendirmeye çalışıyordum hatta yakın dövüş öğrenip olası bir bilinmezliğin içinde kalırsam hazırlıklı olmaya çalışıyordum. Bu süreçte tek ve en büyük destekçim Selim'di. Üniversiteyi okurken bir yandan bana göz kulak oluyor bir yandan da geçmişe dönük araştırma yapıyordu. Küçükken yaşadığım bir travmanın izlerini arıyordu ve bulabildiği pek bir şey yoktu. Zaman geçtikçe yeni hayatımı kabul edip ona göre yaşamaya başlamıştım. Öncelikle Emin Işık'ı kabul edip, İngiltere sokaklarında kendimi yabancı birisine böyle tanıtmıştım, hayatımı onunla yaşamaya programlamıştım. Uyandığı zaman görebileceği notlar yazarak onu tanıdığımı ve uzlaşmak istediğimi belirtmiştim. Her şeyden önce hayatımı zorlaştırmamasını ve bana yardım etmesini istemiştim. İçimden siktir git desem de ona bunu yazmamıştım. Belki duymuştur ne de olsa aynı kulaklara sahibiz. Aynı şekilde Selim de onunla tanışıp aynı şeyleri anlatmıştı. Beni tek rahatlatan bu yeni kişiliğin herhangi bir olumsuz alışkanlığa sahip olmamasıydı. Tek yaptığı gezmek, fotoğraf çekmek ve eğlenmekti. Çektiği fotoğraflar için odamın bir köşesine pano bile kurmuştu. Bazen o panoya benim için notlar da bırakıyordu. Hayatıma karışmayacağını ama hapis olduğu karanlıkta kalmak istemediğini özgür olmasına izin vermemi istiyordu. Bu ise doktoruma göre tehlikeli bir istekti. Ne kadar çok gerçekte kalmaya alışırsa gitmek zor olacaktı ve ben geri dönemeyecektim. O yüzden sakin yaşamaya alışıp elimden geldiği kadar onu gerçek dünyadan uzak tutmaya çalıştım. Ailem ile çok az görüşüp durumumu öğrenmemeleri için her şeyi yaptım. Kimse bilmese de babamın sevgisinden mahrum büyümüştüm ve bunun bir nedeni olduğunu düşünmüştüm. Ve şimdi durumumu öğrenip bana karşı daha da uzak durursa buna dayanamazdım. Yedi yılın sonunda hayatımı kendi ellerimde tutmak için daha kontrollü ve daha güçlüydüm. Bu mücadelem beni soğuk bir adam yapmıştı. Nerdeyse gülmeyi unutmuş öfke ile atan bir kalbe sahip olmuştum. Durumumdan dolayı insanlar ile bağ kurmak istemediğimden çevremde arkadaşım diyebileceğim birileri yoktu. Kadınlar da ilk önce dış görünüşümden etkilenip bana yanaşsalar da soğuk bir makina olduğumu anlamaları ile uzaklaşmaları çok uzun sürmüyordu. Yanımda Selim'den ve doktorumun öğrencisi olan Aslı 'dan başkası yoktu ve sanırım ben de kimseyi istemiyordum. Ama babamdan gelen sert bir arama sonucu hayatım yine altüst olmak üzereydi. Artık emekli olmak istiyordu ve huzurla Fırat Nehri'nin yanındaki evinde günlerini geçirmek istiyordu. İşlerin başına geçmemi istemiyor emrediyordu. En küçük ve tek erkek çocuğu olarak bunu benden istemeye hakkı vardı. İki ablam evlenip yuvadan uçmuştu ve kendi hayatlarını kurmuştu. Babama benden başka yardım edecek kimse yoktu ve ne kadar kaçmak istesem de benim de başka şansım yoktu.

Türkiye'ye dönüşte doktorumun talimatlarına göre yaşama kararı almıştım. Zaten yakın arkadaşım ve Dr. Gree'nin öğrencisi olan Psikolog Aslı Bergen Türkiye 'de her zaman benimle ilgilenmeye devam edecekti.Son zamanlarda kendimden geçmemiştim ve bolca yol kat etmiştim. Bunun verdiği rahatlama ve bu hayat şekline alışma sonucunda baş edebileceğimi bildiğim bu durumu kabullendim ve şirketin başına geçmek üzere Gaziantep'e geldim.

İlk başlarda kendini yenilemekten uzak kalan holding ile ilgilendim. Yurt dışı bağlantılarımı kullanarak yabancı pazarda da etkili olmaya çalıştık. Fıstık değerli bir üründür , birçok şeyin ham maddesi ve sofraların tadıdır. Ben de elimden geldiği kadar çaba gösterip işleri büyütmeye gayret ettim. Bunun yanında inşaat alanında yapılan yatırımları arttırıp iş ağımızı daha da genişlettim. Bir ayağım da İstanbul'da büyük şubedeydi. Beş yıl içinde yaptıklarım benim yaşımda birisi için zor ve zahmetli görünebilir. Ama iş dışında bir hayatı olmayan ve her anını benim gibi tetikte yaşayan birisi için zor değil. Her şey yolunda gidiyordu ve artık Emin Işık'ın gelişleri de Selim sayesinde kontrol altındaydı. Kendine serbest gazeteci diye bir ad takmış kafasına göre gezip eğleniyordu.

Pislik !

Çok nadir olarak ortaya çıkıyordu ve bu benim işimi bir nebze de olsa kolaylaştırıyordu. Evimde onun için notlar yazan bir köşe yapmıştım. Onu kızdırmamak adına kabul ettiğimi gösteren ve uzlaşma içinde olduğumu gösteren notlar... O da bu konuda bana yardımcı oluyordu ve kendini dış görünüş olarak saklayıp bana zarar vermemeye çalışıyordu. Ama benim ondan istediğim yardım gitmesi olurdu çünkü hayatımda kaçırdığım her an zamanımı kısaltıyordu. Selim sayesinde her şey daha kolaydı, ikimiz arasında daima köprü görevi oluyor ve aynı zamanda şirket işlerinde her şeye yetişiyordu. Ona minnettardım ama bir şey hariç.

Bir gün elinde bir dosya ile çıkıp geldi.

'Emir, uzun zamandır şirketi hareketlendirecek bir şey yapmadık. Gazete ve televizyon reklamları hariç farklı bir reklam teklifi aldık. Bölgesel satış yapan bir dergi."

Bense bunun gerekli olduğunu düşünmüyordum. Özellikle son günlerde kafamda bazı sorular varken. İsimsiz aldığım tehdit içerikli mektup bu soruların başında geliyordu.

"Bir gün hesap vereceksin!''

Mektupta yazan tek cümle buydu ve Selim ile ne kadar uğraşırsak uğraşalım bir cevap ve kişi bulamamıştık. Böyle bir dönemde dergi falan uğraşmak istemiyordum.

"Ama Emir olayı iyi tarafından değerlendir, kendini ne kadar açık gösterirsen düşmanına daha yakın olursun. Sana daha kolay ulaşır ve soruların cevabı bulunur. Hatta senin bu durumunun ardında yatan şeylere bile ulaşabiliriz." Selim'in bu düşüncesini bana da mantıklı gelmişti. Düşman her kimse ona açıkça meydan okumak iyi bir fikir gelmişti.

''Tamam o zaman yarın bir görüşme ayarla detayları da sen hallet," dedikten sonra içine atladığım denizden habersiz arkama yaslanmıştım.

**

İçimde sabahtan beri geçmeyen o garip his gece yatarken daha da bastırıyordu. Neden bilmiyorum o gece yıldızlar el birliği ile boğazımı sıkıyordu ve yatakta dönüp duruyordum. Yavaş yavaş uykuya dalıyor gibiydim ama bu uykudan çok bir sahnenin değişmesi gibiydi. Yeşil yaprakların düştüğü bir ağacın altında ağladığımı görüyordum. Ellerime batan tırnaklarım avucumda acıya neden oluyordu. Tuzlu göz yaşı yanaklarımı sıcak havada yakarken bir ses duyuyordum.

"Neden ağlıyorsun?"

Ağladığım için utanarak gözlerimi silip sese bakınca siyah kıvırcık saçlı yanakları güneşte kızarmış küçük bir kız görüyordum. Sonrası karanlık...

** 

Kendime geldiğimde siyah cipin içinde Selim elinde ilaçla bana su uzatıyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışırken Selim anlatmaya başladı.

"Sanırım gece Emin Işık ortaya çıkmış çünkü evinde kameraları izleyince geceden sende bir gariplik olduğunu anladım. Sabah erken evden çıkmış tabi kılık değiştirerek. Onu ararken şirkete yakın bir yerde kalabalığın içinde gördüm. Birisine yardım etmeye çalıyordu kim olduğunu bilmiyorum ama uzun süre izleyip yüzünde garip bir ifade belirdiğini gördüm. Neyse ki kendine geldin."

Selim konuşurken kendime gelmek için derin nefes alıp veriyordum ve hızlı atan kalbimi sakinleştirmeye çalışıyordum.

"Gece kameradan beni izlediğini bilmiyordum," dediğimi görmezden gelmişti.

"Bazen duşta bile izliyorum."

Yuh! 

"Sapık mısın Selim? Bana farklı bakıyorsan söyle ona göre davranayım." demiştim hala kendime gelmeye çalıştırken.

"Hayır değilim, olsam da tipim değilsin." Dedi Selim. Yüzünde alaylı bir ifade vardı. Şuan ki durumu unutmuştuk.

"Allah Allah neymiş senin tipin?"dedim.

"Sarışın seviyorum ben."dedi umursamaz biçimde.

"Şimdi holdinge gidelim Emir, dergiden birisinin geleceğini söylediler önce ben ilgilenirim ve sen de arkadan gelirsin."

Daha ben bir şey söylemeden Selim harekete geçiyordu. Onun en sevdiğim özelliği buydu, beni hiç yormuyordu.

Her şeyin böyle kolay bir şekilde halledilmesini isterdim. Ama hayatın hep bir noktasında zorluklar ile mücadele etmek gerekirdi savaşı kazanmak için. Bense büyük savaşların büyük kahramanı olmaya adayım.

**

Holdinge geldiğim zaman Selim çoktan dergiden gelen kişiyi karşılamıştı. Odamda oturan bu iki kişinin sesini alabiliyordum. Yaklaştıkça neden bilmiyorum ama bu kız sesi bana çok tanıdıktı. Zihnimde çalan bir çan sesini andırıyordu. Yıllar önce duymuşum gibi... Odaya girdiğimde siyah kıvırcık saçlarını görünce yine o tanıdık his içime geldi. Kadınlar konusunda şimdiye kadar pek şanslı olmadım ve sebebi tabi ki bendim. Genellikle kimseyi kendime yakın hissedemediğim için bir ilişkim olmamıştı. Ama bu kız garip şekilde kendini yakın hissettiriyordu. Ama söylediği kendini bilmiş sözler daha önce pek duyduğum sözler değildi. O yüzden burada olmayışıma laf söyleyip röportajı Selim ile yapma fikrine ciddiyetle karşılık verdim.

''Olabilir çünkü Selim Bey bu şirkete en az benim kadar çaba harcayan birisi,'' ben sözlerimi bitirince kıvırcık saçlı kız bana döndü.

Zihnim aniden karıncalanmaya başlamıştı. İçimde garip bir his vardı. Bu açık kahve gözleri daha önce görmüş müydüm? Hiçbir kadına bakarken böyle bir his içime gelmemişti. Birçok güzel kadın görmüştüm ama neden bu kız hepsinden güzel duruyordu. Üzerine giydiği narçiçeği elbise çocukluğumun kokusunu taşıyor gibiydi... Ona bakarken yüzümdeki ifadeyi koruyup karşılık vermiştim. Elimden geldiğince uzak ve soğuk olmaya çalışmıştım. Bu benim kendimi koruma yöntemimdi.

Tanışma faslı ve iş ile ile ilgili görüşmeden sonra Yonca Deniz kaçmak ister gibi gitmişti. O gittikten sonra düşünceli şekilde arkasından bakarken Selim dikkatimi kendine çekti.

"Sabah Emin Işık'ın yardım ettiği kız buydu Emir."

Bu beni şaşırtmıştı, demek tanıdık gelen bu his bu yüzdendi.

"Tesadüfe bak sen," derken bir yandan da kızın yüzünü düşünmeye devam ediyordum. Bilmediğim bir şeyin içine sürüklendiğimi hissettiğim o anlardan birini yaşıyordum.

** 

O gece yatakta dönüp durdum ama en sonunda pes edip kendimi Emin Işık'ın panosu önünde buldum. Notlara baktığımda Yonca Deniz ile ilgili bir şey bulamadım.

Sadece yeni yazılmış 2 Mayıs tarihi vardı yani bugünün. Onun için önemli bir şey olmuştu.Nereye sakladığını bilsem telefona da bakardım ama bir türlü bulamadım. Beynimde düşünceler beni kemirirken çalan telefonum ile kendime geldim. Cevap yoktu ve benim için şaşırtıcı değildi yine o tehdit içeren aramalardan biriydi. Her kimse onu unutmamı istemiyordu ve hatırlatma gereği duyuyordu. Selim ne kadar araştırsa da numaranın sahibine ulaşamamıştı. Etrafım sarılmış ortada nefessiz kalmış gibiydim ve gemilerim hep yanmış gibi hissediyordum.

**

Sonraki gün açılış için vakıfta konuşma yapmaya giderken onu gördüm. Güneş ışığında parlıyordu ve daha önce gördüğümden daha canlı. Ama bugün ona karşı daha çok öfke hissediyordum. Emin Işık onu tanırken benim tanımıyor oluşum canımı sıkıyordu. Çantasından beni dehşete düşüren bir şey düşmüştü. Emin Işık şimdiye kadar kimse ile yeniden iletişime geçme gibi bir şey yapmamıştı. Neden kartını Yonca Deniz'e vermişti? O tanıdık hissin sebebini şimdi anlıyordum ve kesinlikle Emin Işık, bu kızın peşindeydi. Ya da onunla bağlantılı bir şey arıyordu. Kürsüde konuşmamı yaparken gözlerim onu bulmuştu. Selim ile konuşurken ailem hakkında sorduğu soruyu duymuştum ve biraz ona cevap vermek ister gibi biraz da insanlara gerçeklerden farklı bir şey söylemek istediğim için fıstık salkımı anımı anlattım. Gözleri merakla beni izliyordu ve belli ki benim onu merak ettiğim gibi o da beni merak ediyordu. Aniden kürsüye çarpan bir şey ile insanların dikkati dağılıp bir panik havası oluştu. Bu defa her kimse çok yakınımdaydı. Kaçmasına izin vermek istemiyordum ama bu kalabalıkta bulmak çok zordu. Atılan şey taşa sarılmış bir nottu.

"Burada olmayı hak etmiyorsun!"

Her kimse iş ile ilgili olabileceğini düşünmeye başlamıştım. Ama somut bir şey yine yoktu elimde. Bir yandan da dergiden çekim yapanları düşündüm ama Selim çoktan müdahale etmişti. Uzaktan bakınca Yonca Deniz'in garip bakışları ile karşılaştım ve gözleri korkmuş merak etmiş bakıyordu. Nedense ben de onu en az onun kadar merak ediyordum.

Biraz daha bekleyip görmeye karar verdim ve bu sürede dergideki sayıyı erteleme kararı aldım. Böylece Yonca Deniz'i yakından tanıma fırsatı bulacaktım.

Aslında süreç pek de benim istediğim gibi gitmemişti. Yetimhane ziyareti sırasında ağlayan bir çocuk görmem ile o korkunç baş ağrısı gelmişti. Kaçacak bir yer ararken o kızın tanıdık sesi zihnimde yankılanmıştı.

"İyi misiniz?"

Ben kesinlikle bu sesi tanıyordum ve kesinlikle bu kız ile karşılaşmıştım. Sadece zamanını bilmiyordum. Hızla ondan kaçtıktan sonra artık kendimde değildim. Uyandığımda evimde yatağımda yatıyordum. Selim ile konuştuğumda Emin'i aradığını ve son anda Yonca Deniz ile buluştuğunu öğrenmişti. Panosuna yazdığı kocaman yazı bunu kanıtlıyordu.

"Yonca Deniz'den uzak dur!''

Sonunda anlamıştım, bu kız ile ikisinin bir bağlantısı vardı. Ne kadar sinir bozucu olsa da gerçek buydu. Yapacağım tek şey vardı. Zor da olsa ikisi arasındaki bu şeyi bilmemekten nefret etsem de bu kıza yakın olmak...

**

Dergi sahibi ile yaptığım anlaşma sayesinde Yonca Deniz'in yanımda çalışmaya başlamasını sağlamıştım. Bu konuda acele etmiştim çünkü hiç olmadığı kadar Emin Işık ortaya çıkmak istiyordu. Onu engellemek için bu kızın kim olduğunu öğrenmek zorundaydım.

**

İlk iş gününde yanına gitmek için kendimi zorladım, gece kaybettiğim zamanın öfkesini bu kızdan çıkarmak istiyordum. Odasına yaklaşınca kıvırcık siyah saçları yağmurda ıslanmış o kıza arkadan baktım.

İçimde tek soru vardı "kimsin?"

İlk iş günü hakkında konuşurken elinde çiçek ile gelen Selim'e baktım. Çiçek üzerinde yazan Emin Işık yazısını görmek zor değildi. İşte şimdi öfkeme hakim olamayabilirdim. Tek yaptığım odadan kaçmak oldu. Sinirden ellerim yumruk olmuş pencereden dışarı yağan yağmura bakıyordum. Yağmur dinerken öfkemin dinmesini bekledim ama boşunaydı. İçeri gelen Selim'e dönüp tüm nefretimle bağırdım.

"Sonuçları umurunda değil Selim, bu kıza fazla tahammülüm yok tek istediğim o Emin Işık denen yalanın onunla ne ilgisi var bul!"

 

Bölüm : 05.12.2024 09:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...