9. Bölüm

BÖLÜM 8 DİLEK FENERİ

Sitare Yazar
yzrsitare

***

Holdingden çıktığımda kafamda inanılmaz bir ağırlık vardı. Sebebi sabah yediğim yağmur ve üzerine bahçede esen rüzgârdı. Hasta oluyormuşum gibi hissediyordum. Burnumu çekmeye başladığımda alerji mi yoksa bir mayıs nezlesi ile mi karşı karşıyaydım bilmiyorum? Ben tam olarak ne yaşıyorum ona bile cevabım yoktu buna da o yüzden cevap veremiyordum.

''Aa Yonca, merhaba.'' Sesin sahibi tanıdık gelmişti ve döndüğüm zaman daha önce dergiye gelen Bora'yı tanımıştım. Burada görmeyi beklediğim son insan tam olarak kendisi olurdu. Yüzüme yapmacık bir tebessüm yerleştirip zoraki de olsa gülümsemeye çalıştım.

''Merhaba, Bora'ydı değil mi?'' Onu zar zor hatırladığımı ifade etmeye çalışmıştım. Ya da pek önemsemediğimi.

"Burada seni görmek şaşırtıcı oldu. Ne yapıyorsun, dergide devam etmiyor musun?'' Sanki şaşıran tek kendisiydi.

''Dergide ve burada ortak devam ediyorum. Şu sıralar bir proje ile ilgileniyorum. Peki sen burada mı çalışıyorsun?'' Gerçi burada çalışsa bilirdim ama yine de görünce merak etmiştim.

''Hayır, ben bir arkadaşım ile buluşmaya gidiyordum ama ilerden seni görünce bir selam vermek istedim.''

''Aa anladım,'' derken göz ucuyla kaçacak bir yer arıyordum. İlk gördüğüm andan itibaren bu adama fazla ısınamamıştım. Nedense bana garip şekilde itici geliyordu.

''Vaktin varsa bir yerlerde oturalım mı?'' Sorusu tam anlamıyla duymak istemeyeceğim bir soruydu. Bugün için yeterince aksiyon yaşamıştım ve eve gitmek dışında bir şey yapmak istemiyordum.

''Arkadaşın ile buluşmaya gitmiyor muydun?'' Soruma önce duraksadı ve sonra arkamda bir şeye gözü kaydı. Dönüp baktığımda Emir Bey ile Selim kapıdan çıkıyorlardı. Selim beni görünce hemen gülümseyerek başıyla selam verdi. Onun selamına karşılık verirken Emir Bey'e baktım ama bana hiç bakmadan arabaya yürümüştü. Hem benden bir şeyler isteyip hem de böyle görmezden gelmek ancak onun gibi birisinin yapacağı bir şeydi.

''İptal edebilirim.'' Bora soruma umutla cevap vermişti. Bense bu işten yırtmak için daha keskin konuşmaya karar vermiştim.

''Aslında bugün biraz yorgun hissediyorum ve eve gitsem güzel olacak. Ama başka zaman mutlaka otururuz.'' Sözlerim işe yaramıştı, Bora'nın omuzları kabul ederek düşmüştü.

''Peki öyleyse görüşmek üzere,'' dedikten sonra arkasını dönüp uzaklaştı. Usulca ardıma dönüp baktığımda siyah arabanın çoktan gözden kaybolduğunu gördüm. Bugün ertelediğim şeyi yapmak üzere çantamdan telefonu çıkardım. Uzun süre çalmasına karşılık Emin Işık cevap vermemişti.

**

Yemekten sonra odada oturup ailece çay içiyorduk. Bu bizim için geleneksel bir toplanma şekliydi, beraber zaman geçirip o gün yaşadığımız şeyleri anlatmak iyi hissettirirdi. Ama ben son günlerde ağzı sıkı sıkıya kapalı bir sır torbası olmuştum. Kendim ile ilgili hiçbir şeyi kimseye anlatmıyor, bir başıma içimde yaşıyordum. Anlatsam da bir şey değişecek gibi gelmiyordu.

''İş nasıldı abla?'' Nur bana bakmış ve tüm dikkatlerin üzerime çekilmesine neden olmuştu. Yaşadığım şeyleri anlatmak yerine hedef saptırmam daha çok işime gelebilirdi.

''İnanılmaz güzeldi, sabah bir güzel yağmur yedim ve tüm gün öksürüp önümdeki dosyalara odaklanmaya çalıştım.'' Ardından gülümseyip diğer şeyleri beynimden silmeye çalıştım.

''O yüzden mi halsiz görünüyorsun?'' Annem durgunluğumu fark etmiş olmalıydı.

''Evet, başım çok ağrıyor umarım daha da hasta olmam. En iyisi gidip biraz dinleneyim yarın sabah kötü uyanmak istemiyorum.'' Bu fırsatı kaçırmadan odama kaçıp kapıyı kapattım. Şimdi kendim ile baş başa kalıp bolca düşünebilirdim. En kafa karıştırıcı şeyle başladım. Emin Işık... Hemen daha önce yaptığım gibi sayfasını açıp son günlerde bir şeyler paylaşmış mı diye baktım. Selim'in onun hakkında söylediklerine hala inanamıyordum. Onun hiçbir halinde kötü bir şey görmemiştim ama yine de tanımadığım için içimde bazı şüpheler oluşmuştu. Web sayfasına baktığımda dünün tarihinin atılı olduğu bir yazı gördüm. Belli ki benimle konuştuktan sonra ya da önce yazmıştı.

''Kendim olmak hep zordu, bir başkası ise asla değildim. Ellerimde bir sürü teknem vardı ama üzerinde gidebileceğim denizim yoktu. Acım çok derindeydi, ulaşılması zordu o yüzden tedavisi yoktu. Bir doktor aradım, bulduğumda ise zaman çoktan yok olmuştu.''

Gözlerim istemsiz dolmuştu, Emin Işık'ın yazdığı bu yazıda umutsuzluk ve acı iç içe geçmişti ve ayırması imkansızdı. İçine düştüğüm bu karanlıktan çıkmak benim için de imkansızdı. Kaçabilecek hiçbir yerim yoktu tüm yollarım çıkmak sokaktı.

**

Sabah gözlerimi ne kadar açmaya çalışsam da kurtulamadığım bu ağırlıktan dolayı başaramıyordum. Kafamdaki ağrı tüm vücuduma yayılıp olduğum yerde bedenimi yere mıhlamış gibiydi. Dün yediğim yağmur boşa gitmemiş sağ olsun beni hasta etmeyi başarmıştı. Tüm kuvvetimi toplayıp yataktan kalkmayı başardıktan sonra kendime çeki düzen vermem her zaman olduğundan iki kat zamanımı aldı. İşe gitmek için hazır olduğumda içeri giren annem bana baktıktan sonra '' Ay bu halde nasıl seni şirketten içeri alıyorlar hiç anlamıyorum.'' Dediğinde gözlerimi devirip onu duymazdan geldim.

Odadan çıkıp giderken annem seslendi. ''Hafta sonu eski komşuları görmeye gideceğiz unutma söz vermiştin ve senin geleceğini söyledim ona göre.''

Harika dertlerim çok azdı gerçekten yollayın tabi omuzlarım kaldırır benim.

***

Ofisime girdiğimde ayakta zor duruyordum, kendimi masama bırakıp telefonumu elime aldım. Dünden beri Emin Işık'a ulaşmaya çalışıyordum ama telefonu kapalıydı. Gerçekten de onun hakkında söylenen şeyler doğru muydu? Kaçmaya mı çalışıyordu? Ama ben daha farklı şeylerden şüpheleniyordum. Mesela Emir Bayar ve ikisi tek yumurta ikizi olabilir miydi? Çünkü her şey normal bir tek bu saçmaymış gibi. Bir de Allah aşkına bu adamı bir tek ben mi gördüm ya. Kimse mi Emir Bayar'ın bir ikizi olabileceğini düşünmedi. Hele o Selim sanki benimle dalga geçti. Ama beklesin onlar bulacağım ben aradığım soruların cevabını. Taktım ben bunu kafama öğrenmeden de rahat yok bana.

''Hapşuu!'' Üff nasıl hapşurdum ya ciğerim çıktı. Hasta olma Yonca lütfen olma.

''Güzel yaşa.'' dedi kulaklarımdan gitmeyen o tok ses. Kafamı masadan kaldırıp kapıda duran heykele baktım. Koyu lacivert takımının içndeki Emir Bayar kolları bağlı koyu gözleri ile bana bakıyordu. Bir de ne demek ya güzel yaşa? Uzun yaşaya ne olmuştu?

''Teşekkürler, Emir Bey.'' dedim mümkün olduğu kadar ruhsuz şekilde.

''Dünkü yağmur galiba sana iyi gelmemiş.'' dedi. Kollarını çözüp odaya birkaç adım atmıştı. Ben de ayağa kalkıp masanın önüne doğru yürüdüm.

''Yağmur değil de bana belirsizlikler iyi gelmiyor, kafamı yoran şeyleri sevmiyorum.'' dedim. Gözlerini bana dikmiş bakarken ben de ona dikkatle bakıyordum. Söylediklerim onun için bir şey ifade etti mi bilmiyorum ama bakışları hafif kısılmıştı.

''İnan bana çok bilmek de iyi değil, atalarımız ne demiş ''İnsanın başına ne gelirse meraktan gelir.'' dedi. Hafif kıvrılan dudakları ukala şekilde gözümün önündeydi.

''Öğrenmeyi bırakanlar, yirmi ya da seksen yaşında, yaşlıdır. Öğrenmeye devam eden herkes genç kalır. Hayattaki en güzel şey zihninizi genç tutmaktır.'' demiş Henry Ford.'' dedim. Bu kez de benim dudaklarım hafif kıvrılmıştı. Bana bakan ifadesiz yüzü değişmemişti. Hatta tam ağzını açıp bir şey diyecekti ki sesim onu böldü.

''Hapşuu!''

Bir adım geri çekilip elini yüzüne siper etmişti. Yuh sanki ben ağzımı kapatmadım. Medeniyetsiz öküz!

''Neyse sen pek iyi hissetmiyor gibisin istersen bugün eve gidip güzelce dinlen. Yarın akşam sen dahil dergi ekibinin de katılacağı bir program var. Gazeteciler de olacak ve Bayar holdingin 20. yıl kuruluş etkinliği gerçekleştirilecek.'' dedikten sonra beni baştan aşağı süzüp devam etti.

''Özel bir program ona göre hazırlanırsın.'' deyip çıktı. Daha ağzımı açıp tek kelime edememiştim. Bir dakika o adam benim tipimi beğenmeyip mi öyle söyledi. Yuh ama ya! Sanki Paris moda haftası programı.

''Hapşuu!'

''İyi yaşa.'' dedi Selim.

Ben onun ne ara içeri girdiğini bile görmemiştim. Gerçi bu aralar neyi düzgün görüyordum ki.

''Sağol'' dedim. Bir yandan da çantamdan selpak çıkarıp burnumu silmeye başladım.

''Emir haklı, bugün eve gidip dinlen yarın akşama kadar kendini toplamaya çalış. Kesinlikle bu etkinliği kaçırmak istemezsin.'' dedi.

'' Neden normal yıldönümü kutlamalarından ne farkı var ki?'' dedim. Sesimde ise sorumun aksine bolca merak vardı.

''Aslında 5 yıl önceye kadar normaldi ama Emir yönetim kurulunun başına geçince daha farklı oldu ve kesinlikle bunu görmek istersin.'' dedi. Selim ne zaman Emir'den bahsetse garip şekilde gözlerinde hayranlık oluşuyordu. Aralarındaki bağ zannettiğimden daha güçlü olmalıydı.

''Peki nerede olacak Program?'' diye sordum.

''Gölet Marina'da olacak, program gün batımında başlayıp gece yarısı sona erecek.'' dedi Selim.

Pekala dedikleri gibi olsun. Masadaki incelemem gereken dosyayı alıp çantama attım. Evde pineklerken en azından biraz çalışabilirdim.

''O zaman görüşürüz.'' dedikten sonra odadan çıktım. Selim de gülümseyip Emir Bayar'ın odasına doğru yürüdü. Asansöre doğru yürürken tekrar hapşurdum. O sırada yanımdan geçen Ezgi ağzını kapatmıştı.

''Ah ne ağır parfüm.'' sessizce söylesem de duyduğunu umut ettim.

**

Dün gece içtiğim ilaçlar, annemin yaptığı şifalı diye tutturup zorla içirdiği içecekler sağolsun bu sabah biraz kırgınlık dışında iyiydim. Hatta kahvaltımı yapıp yatakta pineklemeye devam ediyordum. Güya çalışırım diye yanıma aldığım dosyayı bir kez bile açmamıştım. Aferin bana. Bir de şu telefonun mesaj sesi olmasa . Bizim dergi grubu akşamki organizasyon ile ilgili konuşuyordu.

Derya

" Akşam kıyafet konusunda çok kararsızım, renk olarak ne giymeliyim ? Fikir verin."

 

Cem

"Tabi ne giydiğin çok önemli sonuçta senin için veriliyor bu davet;)."

 

Derya

"Çeneni kapa Cem , fikirlerini kendine sakla!"

 

Hülya Hanım

"Gençler bu muhabbeti grupta yapmayın, özelde konuşabilirsiniz!"

 

Onların boş muhabbetine katılmak isterdim ama gerçekten çekemem. Telefonun ekranını kapatıp yeniden gözlerimi kapadım. Ama çalan telefon ile gözlerim yeniden aralandı. Arayan Cem' di.

" Alo Cem." dedim

Sesimde hala biraz çatlama vardı.

"Nasıl oldun bakalım yakın arkadaşım olup da selamı bile unutan yakın arkadaşım."

Cem her zaman olduğu gibi sitem etmeyi ihmal etmiyordu.

"İyiyim yakın olduğunu söyleyip de şirkette ilk günleri nasıl geçti diye sormayan yakın arkadaşım." Altta kalır mıyım ben ?

" Tamam tamam pes ediyorum. Peki akşam için nasıl hissediyorsun seni gelip alayım mı ?"

Cem konuşurken burnunu silip yatağa iyice yerleştim.

"Bilmiyorum Cem ya gitmesem mi diye düşünüyorum." Dedim.

"Saçmalama kızım bugün önemli bir gün. Sonuçta sen Bayar Holding içinde dergimizin biricik temsilcisisin. Orada olmalısın." Derken bıkkın bir sesle konuşuyordu.

"Tembellik beni ele geçirmiş durumda hele ki kıyafet ayarla falan Off!" Bunları düşünürken bile yorulmuştum.

"Tamam anladım senin derdini. İyilik Perin Cem bugün yanında , hazırlan yarım saate seni almaya geliyorum."

Telefonu cevap beklemeden suratıma kapatmıştı. Salak yarım saatte bir duş bile alamam, ne biçim arkadaşım var benim?

**

İşin içinde Cem olunca çıtayı çok yüksek tutmamak gerektiğini unutmuşum. Ablası Selin'in minik butiğine beni getirdiğine inanamıyorum. Kapıda durmuştum ve sitemle Cem'e baktım.

" Gerçekten Cem, Selin ablaya geleceğimizi söyleseydin ya . Burda akşam için uygun ne bulabilirim acaba?" Dedim.

Ben konuşurken Cem gözlerini devirmişti.

"Yapma Yonca, bilmiyorsun sen tabi ama ablam arkada atölyesinde gerçekten özel parçalar üzerinde çalışıyor. O da kendini geliştirip sektörde büyümek istiyor. İnanmıyorsan gel kendin gör." Dedikten sonra butiğin kapısını açıp girdi. Şu an yapacak daha iyi bir alternatifim yoktu. Arkasından ben de girdim.

"Hoşgeldiniz, canım Yonca uzun zaman oldu." Diyen Selin abla masadan kalkıp bana sıkıca sarıldı.

"Hoşbuldum abla, çalışmaktan kafam kalkmıyor kusura bakma. Ziyaret edemedim uzun zamandır." Dedim mahcup görünmeye çalışarak.

"Tamam tamam, bu konuşma faslı sonraya kalsın. Ablacığım bu kızın bugün güzellik perisiyim. Senin de yardımın lazım diyelim." Dedi Cem hızlıca. Ardından da akşamki organizasyonu anlattı. Selin abla dinledikten sonra elimden tutup arka kapıdan yeni bir odaya götürdü. Cem haklıymış. Burası butikten tamamen farklı özel bir çalışma atölyesiydi. Cansız mankenlerin üzerinde çok şık elbiseler tamamlanmayı bekliyordu. Selin abla bana şöyle bir alıcı gözle bakıp arkada kalan elbise askılarının arasından bir parça çıkardı.

**

Siyah straplez elbisenin göğüs ve kolları tül detaydı. Dizimin hemen altında biten eteğinin sol tarafında dizimin üzerine çıkan bir yırtmaç vardı.

"Abartı değil mi sence abla?" Diye sordum bana hayranlıkla bakan Selin ablaya.

"Az bile bu vücuda, keşke bu elbiseyi tasarlarken ilk seni düşünseymişim. Harika oldu. Şimdi de saç makyaj, hadi bakalım yan tarafta arkadaşımın salonuna gidelim." Dedikten sonra ellerimi tutup beni sürüklemeye başladı.

"Uff!" Cem henüz hazırlanmak için gitmemişti. Bana baştan ayağa bakıp sırıttı.

"Harika olmuşsun, fıstık gibi." Dedi alkış çalarak.

"Tamam uzatma Cem , iki saat içinde burda ol. Sakın geç kalma!" Dedikten sonra Selin abla ile butikten çıkıp yan taraftaki salona yürüdüm.

**

Araba Marina' ın önünde durduğunda garip şekilde gerginlik beni ele geçirmişti. Bir de Cem yüzüne biraz geç kalmıştık. Evet kesinlikle bunun benimle alakası yoktu. Kuaför salonunda aldığım cesur kararla alakası hiç yoktu.

Vale yaklaşıp arabadan inmemizi beklerken Cem arabadan inip benim tarafıma gelmişti. Kapıyı açıp hayranlıkla bana baktı. Gerçi ilk gördüğü andan beri bakışı aynıydı.

"Ellerinizi tutmama izin verin Yonca Hanım ." Deyip bana eliniz uzattı.

"Sersem," dedikten sonra elini tutup arabadan indim.

Ana kapıdan geçtikten sonra aşağıya doğru inen merdivenlere geldik. Cem'den mümkün olduğu kadar yavaş yürümesini istemiştim. Çünkü şu topuklu ayakkabı noktasında bir türlü özgüven sahibi olamamıştım. Yanımızdan geçen insanlar bize bakıp yola devam ediyordu. Cem de bugün biraz yakışıklıydı diyebilirim. Takım elbisesi ve geriye fönlenmiş kumral saçları onu günlük halinden farklı yapmıştı. Esas ben günlük halimden çok farklıydım hem de çok. Saçımı yapan kızla Selin ablayı dinlemeseydim keşke. Kendimi Rapunzel gibi hissediyorum. En son saçlarımı ne zaman böyle düzleştirdim hatırlamıyorum. Zaten bu yüzden geç kaldık. Kıvırcık saçlarımı düzleştirmek sandığımdan daha uzun sürmüştü. Şimdi başımdan geriye doğru ahenkle iniyordu. Normal halinden iki kat uzundu. Bir kısmı sağ omzumdan önüme gelmişti. Siyah elbiseyi tamamlayan siyahlık kendini sergiliyordu. Yapılan göz makyajı da biraz abartı olabilir. Açık kahve gözlerimi daha da ortaya çıkarmıştı. Şimdi daha iri ve daha açık kahveydi sanki. Adımlarım merdiven bitince durmuştu.

"Hadi," dedi Cem.

Ama ben karşımda simsiyah takım içinde sırtı bana dönük şekilde duran ve bir adamla konuşan Emir Bayar'ı görünce yürümeyi unutmuştum. Garip şekilde kalbim hızlanmıştı. Bu da ne !

"Bizimkiler şurada hadi Yonca," dedikten sonra Cem kolumu biraz çekip beni yürütmeye başladı.

O sırada Hülya Hanım bizi görmüştü. Hafif elini kaldırıp bizi yanına çağırmıştı. Neden bilmiyorum Emir Bayar, Hülya Hanım 'ı gördüğü için mi arkasını dönüp baktı.

Şimdi göz gözeydik. Garip şekilde hem de. Şaşkınlık vardı yüzünde. Bana baştan aşağı bakmıştı. Saçlarıma özellikle. Ona yaklaştıkça Cem'in Hülya Hanım 'dan önce Emir Bayar'a selam vereceğini anlamıştım. Biz ona yaklaşırken hala bana bakıyordu. Sert, derin ve hafif şaşkınlıkla...

"Merhaba Emir Bey," diyen Cem elini uzattı.

Bunun üzerine Emir Bayar gözlerini benden çekip hafifçe boğazını temizledi.

"Merhaba," dedikten sonra ona uzatılan eli tuttu.

Bense bir şey desem mi diye düşünürken Emir Bayar bana döndü.

"Hoşgeldin, daha iyi misin?" Dedi. Gözleri hala sert bakıyordu. Bir an algılayamadım daha iyi misin derken ne demek istemişti. Kafam bir saniye içinde dank etti tabi. Dün ben hastayım diye şirketten gitmedim mi?

"Hoşbuldum, teşekkürler daha iyiyim." Sesimin net çıkmasına şükür etmiştim. Yüzüne daha dikkatle baktım. Bugün başka bir özenliydi. Geriye fönlenmiş dalgalı saçları ve biçimi kusursuz kirli sakalı ile gerçekten yakışıklıydı. Koyu renk gözleri ve biçimli dudakları yüzünün en güzel yerleriydi. Hop hop Yonca! Adamı ne biçim süzdün yuh!

"Yonca hoşgeldin," diyen Selim beni kendime getirmişti.

"Çok güzel görünüyorsun," derken Selim bir yandan da beni baştan ayağa süzmüştü.

"Teşekkürler," dedim sanki utanır gibi.

"Pekala biz arkadaşların yanına geçelim," dedi Cem. Ben onu bir an unutmuştum. Cevap vermeden ardından yürüdüm. Ben geçerken Emir Bayar göz ucuyla bana tekrar bakmıştı ama hızlıca başka bir adama dönüp konuşmaya başladı.

**

Servis yapılan yemekleri iştahla yemiştim. Gerçi ben nerede yemek varsa iştahı açılan biri olarak durumumu yadırgamamıştım. Ama bazıları öyle düşünmüyordu.

"Yonca buraya sadece yemek yemek için gelmiş gibisin," dedi Derya gıcık bir ifadeyle.

"Yemek var sonuçta neden yemeyeyim?" Diye sordum. Ağzımdaki son lokmayı yutmaya çalışırken.

"Tabi Derya ruju bozulmasın diye garip şekilde ağzını açmaya çalışmak yerine aç kalmayı tercih ediyor," dedi Cem gülerek.

Derya ona sadece sinirle bakıp cevap vermemişti. Bense ardıma yaslanıp etrafıma dikkatle bakmaya başladım. Kıyafetimin abartı olacağını düşünmekle hata etmişim. Çevremdeki kadınları görünce en sade benim diye düşünmüştüm. Derya bile kırmızı mini elbise içinde çok hoş olmuştu. Emir Bayar'ın sekreteri olan Ezgi de bugün ultra mini beyaz elbisesi içinde seksi şekilde duruyordu. Davetli iş adamlarının kavalyeleri de aynı şekilde baloya gelmiş gibilerdi. Gözlerim Emir Bayar'ın olduğu yöne doğru kaydı. Ayakta durmuş elindeki alkol bardağı ile karşısındaki adam ile konuşuyordu. Gerçi bir yudum bile içmemişti, sadece ciddi şekilde konuşmaya devam ediyordu. Bense iç çekerek önümdeki çeşitli içeceklere baktım. Özellikle kırmızı şarap çok çekici görünüyordu.

"Sakın Yonca! Gözünü çek o şaraptan. Ne kadar dayanıksız olduğunu unuttun mu? Uğraşamam seninle." Cem konuşurken ben de içimi çekmiştim. Evet biliyorum. Bir kadeh bile beni sarhoş edebiliyor. Ama her zaman değil bence. Off yine saçmaladım. Ne zaman içmeye kalksam aklıma birkaç sene önce olan olay geliyor. Cem ve arkadaşları ile bir mekanda eğlenirken ben abartıp birkaç kadeh içmiştim. Sonrası rezillik! Kimin üzerine kustuğumu hatırlamıyorum ya da kendimi çimlerin üzerine atıp yüzmeye çalıştığımı da . Cem o gece beni eve öyle götürmek istemediği için ayılmam için uzun süre uğraşmıştı. Bol da sövmüştü.

Emir Bayar yanındaki adamla konuşmayı bitirmiş kadehini Selim'e uzatmıştı. Ardından konuşma yapacağı kürsüye doğru yürümeye başladı. Boğazını temizledikten sonra gözleri ile etrafı hızla taramaya başladı.

"Fotoğraf çekmeyi unutma Cem," diye uyaran Hülya Hanım'a Cem başını sallayıp kamerasını çıkardı.

Bir an Emir Bayar ile göz göze gelmiştik. Bakışlarını okumak zordu, ifadesi ise hiç bir şey anlatmıyordu.

''Her yıl olduğu gibi bu yıl da siz sevgili dostlarımla, Bayar Holdingin 20. yıl kuruluşunu kutlamak benim için büyük onur.'' diye başladı sözlerine. Hafif bir tebessüm yerleşmişti şimdi yüzüne.

''Birlikte ne kadar büyüdüğümüzü görmek beni ne kadar mutlu ediyor bilemezsiniz. Burada sizlerle beraber olmanın mutluluğu dışında benim için kıymetinin ve sevgisinin büyüklüğünü anlatamayacağım kişi de şimdi karşımda. Benim için bu gecenin en kıymetli anı. Hoşgeldin baba.'' dedikten sonra alkışlar eşliğinde kürsüden inip yürümeye başladı. O sırada mekanın kapısında birkaç koruma eşliğinde yaşlı bir adam giriyordu. Yapılı bir adamdı ve ağaran saçları ile kırışan yüzü yaşlı olduğunu gösteriyordu. Emir Bayar babasının yanına gidince elini öpmüş ve babasına sarılmıştı.

''Vay be, Halit Bayar yıldönümlerine ya da herhangi bir şey için buraya gelmezdi. Gerçekten önemli bir gün olmalı.'' diye düşünceli şekilde konuşmuştu Hülya Hanım.

''Belki 20. yıl olduğun içindir, baksanıza bayağı da kalabalık. Gelen iş adamlarının sayısı da fazla.'' dedi Derya. O da merakla etrafı süzüyordu.

Emir Bayar'ın babası sert ifadeliydi. O ifadeyi kimden aldığı belli oldu. Çok az tebessüm eden yaşlı amca Emir Bayar'ın anlattıklarını dinliyordu. İşin ilginç yanı Emir Bayar'ın ilk defa böyle bir ifade ile konuştuğuydu. Sanki övgü isteyen küçük bir çocuk babasına bakarak bir şeyler anlatıyordu. Ama babası pek de umursuyor gibi durmuyordu. Selim, Emir Bayar'ın yanına yaklaşıp kulağına bir şeyler anlatınca birlikte başka bir yere yürümeye başladılar. Kapıya baktığımda hafif bir şok yaşamıştım. Bora'nın burada ne işi vardı? Gerçekten ama! Yanında da esmer tenli çatık kaşlı bir adam vardı. Ve Bora'nın saygılı duruşuna bakılırsa arkadaşı değildi. Bak ya yine merakım beni kıvrandırmaya başladı. En iyisi ben bir lavobaya gideyim. Aniden masadan kalkınca herkes bana bakmıştı.

''Lavobaya gidip geliyorum.'' dedikten sonra minik adımlarla çelenklerin arka tarafına doğru yürümeye başladım. Ayaktaki adamlara yaklaşınca Selim'in sesini işitmiştim.

''Serhat Ovalı, üretimdeki ham madde eksiğimizi kapatmak için daha önce de görüştüğümüz Mardinli iş adamı.'' diye açıklama yapıyordu Selim. Bense ilginç bir şey olmadığını düşünüp hızla ilerlemeye başladım.

''Yonca!'' dedi bir anda Bora.

Hay tüküreyim!

Yavaşça dönüp zoraki tebessümle başımı eğdim. Selim az önceki adamla biraz ileriye gitmiş konuşmaya devam ediyordu. Emir Bayar ise gidecekken gitmemiş öylece bana bakıyor gibiydi.

''İnananamadım ya, sen misin diye uzun uzun baktım. Harika görünüyorsun.'' dedi Bora sırıtarak.

Emir Bayar ise gözlerini Bora'ya dikmiş bir elini cebine atarken kesinlikle öfkeli görünüyordu.

''hmm, teşekkürler.'' dedim. Şu an mümkün olduğu kadar hızla uzaklaşmak istiyordum.

''Ben de bizim şirket adına geldim. Serhat Bey de patronumun ortağı, o yüzden ona eşlik etmiştim. Ama seni görmek çok güzel bir süpriz oldu.'' dedi hala otuz iki diş sırıtıyordu ve beni baştan ayağa süzüyordu. Ben ve Emir Bayar dışında tek sırıtan oydu şu an.

''O zaman ona eşlik etmeye devam et, bak yalnız kaldı adam.'' dedi Emir Bayar. Bu çıkışını beklememiştim Bora da beklememiş olacak ki şaşkınlıkla bakmıştı. Ama bozuntuya vermeden boğazını temizledi.

''Ah, evet haklısınız, görüşürüz Yonca.'' dedikten sonra uzaklaştı.

Ben de hafiften uzaklaşmaya çalışırken engel yedim.

''Nereye gidiyorsun?'' Tok sesiyle konuşan Emir Bayar dikkatle bana bakıyordu.

''Lavobaya gidecektim.'' dedim hafif bir çekinme ile.

''Geç kalma.'' dedi hatta ne dediğine şaşırmış gibi hızla devam etti.

''Yani birazdan dilek fenerleri uçurulacak, kaçırma istersen.'' dedikten sonra hızla uzaklaştı. Nee! dilek feneri mi?

**

Göletin karşısında insanlar ellerinde tuttukları dilek fenerleri ile bekliyordu. Öncesinde nereden yükseldiğini anlamadığım yüzlerce dilek feneri göğe yükselmeye başlamıştı. Hayranlıkla bakarken Cem'in yanıma geldiğini görmemiştim.

"Al bakalım, dileğini yazıp uçur." Dedikten sonra elindeki feneri bana uzattı.

"Çok değişik daha önce herhangi kuruluş yıldönümünde böyle bir şey yapıldığı görmemiştim. Emir Bayar farkı." Cem konuşmaya devam ediyordu bir yandan da kamerasını çıkarmış resim çekmeye başlamıştı.

Elimde tuttuğum fenere bakarken gözlerimle Emir Bayar'ı aradım. Uzak bir köşede gitmeye hazırlanan babası ile konuşuyordu. Fenerler pek umurunda değildi. Gece boyunca da zaten dalgın gibiydi. Canlı müzik devam ederken iş adamları ile konuşup durmuştu. Ona takdim edilen plaketi alırken kısa bir konuşma yapmış tekrar babasının yanına gitmişti. İlgimi çeken ise şirketin kurucusu olan Halit Bayar'ın tek kelime konuşmamış olmasıydı

"Ne diledin?" Dedi Selim.

Geldiğini görmemiştim. Ona dönüp gülümsedim. O da elinde bir dilek feneri tutuyordu.

"Henüz bir şey dilemedim." dedim gülümseyerek.

"Sen diledin mi?" diye sordum. Her şey gibi bunu da merak etmiştim.

"Evet diledim, hatta birkaç dilek diledim bu sene," dedi.

"Bu senenin diğer senelerden farkı ne?" diye sordum.

"Bilmem bu sene farklı gibi geliyor, sanki Emir için farklı şeyler olacak gibi. Kendim için de bir şeyler istemiş olabilirim," dedi. Yüzünde hafif buruk bir ifade vardı. Feneri yakıp havalandırmıştı.

"Bir dakika kendin için bir şeyleri sanki bu sene ilk kez istemiş gibisin," dedim. Yüzümde oluşan şaşkınlığı gizlememiştim.

"Evet kendim için ilk kez bir şey istedim," dedi.

"Neden bir hayatın yok gibi konuştun. Sanki her şeyin ona bağlı gibi," dedim. Bu sırada da uzakta başkalarını yolcu eden Emir Bayar'ı göstermiştim. O da kısa bir süre ona bakıp bana döndü.

"Doğru bildin Yonca, tüm hayatım ona bağlı. Sekiz yaşından beri ondan başkasına bağlı olmadım," dedi. Gözleri yükselen dilek fenerlerine bakıyordu.

"Evet uzun süreli bir arkadaşlık ama ne bileyim, senin ailen eşin dostun vardır herhalde," dedim. Yüzünü yavaşça bana çevirdi. Griye yakın yeşil gözleri perdelenmişti. Yanlış bir şey deyip demediğimi düşündüm.

"Ailem de eşim dostum da sadece Emir," dedi. Bu defa sesi biraz sert çıkmıştı.

Belli ki burası ince bir sınırdı. Geçmemem gerektiğini düşünüp sustum. Elimdeki kağıda bakıp dileğimi düşündüm.

"Şansa ihtiyacım var , bir yaz kadar," yazıp kağıdı katladım. Ardından dilek fenerini yakmak için çakmak aradım ama yanımda yoktu. Selim ise yanımdan gitmişti. Cem'e bakındım. O da bir masada güzel bir kadının karşısında maymunluk peşindeydi.

Ama çok bakınmama gerek kalmadı. Birisi çakmağı açıp ateşi önüme uzatmıştı. Kafamı kaldırdım gözlerine baktım. Bu koyu gözlerde kim bilir ne sözler vardı ama ben tek birini dahi duyamıyordum. Emir Bayar dilek fenerini elimden alıp bir şey demeden yaktı. Ben daha bir şey demeden bana uzatmış göğe bırakmam için ellerime koymuştu. Dilek fenerini alıp karanlık göle doğru ellerimi kaldırdım. Dilek feneri şimdi usulca yükseliyordu. Yüzlerce fenerin içine karışmaya çalışıyordu. Yüzümü fenerden ayırıp ona baktım. O da yükselen fenere bakıyordu. Ona bakmaya devam ettim. Yüzüne yansıyan ışıklar öylesine güzel gösteriyordu ki onu. Hop hop Yonca uçtun yine! Başını çevir! Ama başımı çeviremiyorum. Sonra bana döndü . Yüzünde yumuşak bir ifade vardı. Gözlerinin içinde hafif bir titreme vardı.

"Umarım dileğin gerçek olur," dedi. Hala ona baktığımı anlayıp gözlerimi hızla kırptım.

"Evet, umarım," dedim. Sesimde benim de şaşırdığım bir heyecan vardı.

"Sen de dilek diledin mi?" dedim pat diye. Sana ne Yonca !

"Ben uzun zaman önce dilek dilemeyi bıraktım," dedi. Bana cevap vereceğini düşünmemiştim. Ama neden vermesin ki. Birlikte çalışıyoruz sonuçta. O kadar da resmi olmaya ne gerek var.

"Ama bu kadar dilek feneri uçuyor, içinde Emir Bayar'a ait bir tane olabilir," dedim.

"Dileklerim gerçek olmadığı içindir belki," dedi. Gözlerini benden çekip yükselen fenerlere bakmıştı. Herkesin neşe çığlıkları kulağıma çok uzakmış gibi geliyordu. Tek bir şey görüyor gibiydim. Allah'ım bu gece neden bu kadar masalsı hissediyorum.

"Yonca," dedi bir ses masalımın içine edip. Emir Bayar da benimle birlikte sese dönmüştü. Ne var Bora ne var!

"Merhaba tekrardan," dedim yapmacık bir gülümseme ile.

"Ya şimdi benim gitmem gerek ama önce seni göreyim dedim, bu halin hafızama kazınsın," deyip çirkin şekilde gülmüştü. Ya da bana öyle geliyordu. Yanımdaki adamın ise duruşu değişmemiş sadece Bora'nın gözlerinin içine bakmaya devam ediyordu.

"Anladım teşekkürler, görüşürüz öyleyse," dedim. Elimi uzatmıştım, şu konuşma faslı uzasın istemiyordum. Uzattığım eli sıktıktan sonra aklına yeni gelmiş gibi Emir Bayar'a dönmüştü. Şimdi elini ona uzatıyordu.

"Görüşmek üzere Emir Bey, her şey harikaydı. Bayar Holdinge yakışır şekilde," deyip sırıtmıştı.

Emir Bayar bir an bile tereddüt etmeden Bora'nın elini tuttu. Hatta nasıl tuttu bilmiyorum Bora bir gözünü kıstı. Sert bir tokalaşmaya benziyordu.

"Görüşürüz,' dedi tok sesiyle.

Bora elini çekince hafif ovalamıstı. Gülümsemeye çalışıp bana başıyla selam verip uzaklaştı.

"Ne gevşek herif bu, arkadaşın mıydı?" dedi bana bakıp. Gözleri sertti.

"Pek sayılmaz annemin bir tanıdığının oğlu," dedim aceleyle. Baş göz etmeye çalıştıkları kısmı atlayabilirdim.

"Anladım," dedi.

O sırada müzik sesi yükselmiş eğlence dozu artmaya başlamıştı. Başımla bizimkilere bakınca Cem eliyle beni çağırmıştı.

"Eğlenmene bak," dedi Emir Bayar. Yanımdan uzaklaşırken. Öylece ardından bakakaldım.

**

"Hayır dedim Yonca ," dedi kızgınlıkla Cem. Üçüncü kez elim kadehe gidiyor ama her defasında engel oluyordu.

"Bak bir kadeh , bir şey olmaz söz veriyorum," derken sesim yalvarır gibi çıkmıştı.

"Bak Yonca sonra seninle uğraşmak istemiyorum, lütfen," derken hala kadehi benden uzaklaştırmaya devam ediyordu.

Etrafıma bakıp iç çektim. Derya çoktan üç kadehi devirmişti bile. Yaşlı olan insanlar gitmiş gençler eğlenmeye devam ediyordu. Hülya Hanım da uyku saatini çoktan geçirdiğini söyleyip az önce gitmişti. Gözlerim etrafı taradı. Selim ve Emir Bayar'ın sekreteri Ezgi bir şeyler konuşuyordu. Emir Bayar ise telefonu ile konuşup elindeki kadehe bakıyordu. Ne garip adam. Gece boyunca birkaç kez bana bakmıştı ama gözlerini hemen çekmişti. Tabi ben genellikle onu izlediğim için bakışlarını kaçırmamıştım. Niye bakıyorsun adama Yonca?

"Hemen geliyorum,"diyen Cem bir kadına doğru gitmeye başladı. Şu akşam bari rahat dur Cem.

Yanımdan geçen garsonla göz göze gelince elindeki tepsiye baktım. Sanki ondan istemişim gibi hemen önüme bir kadeh koymuştu. Off ya ! Bugün herkes beni sınıyor. Ama çok da güzel duruyor. Ne yapsam bir yudum alsam mı. Ne olur alsam? Salak salak kadehe bakmayı bırakıp elime aldım. Bir yudumdan bir şey olmaz belki birkaç yudum daha.

**

Ne ara önümde boş üç kadeh duruyor . Kim içti bunları ? Deprem mi oluyor? Bu karşımdaki çirkin kız kim?

"Yonca , " beni duyuyor musun?

Kimdi bu Derya mı? Evet o galiba, yoksa kimin sesi bu kadar çirkin olur?

"Yonca, sana inanmıyorum!" Peki bu kimdi? Oo yakışıklı arkadaşım Cem. Peki ben neden içimden konuşuyorum. Dilim mi uyuştu?

"Derya neden içmesine izin verdin? Hem de üç kadeh içmiş," dedi Cem. Sesindeki telaşı duyabiliyordum.

"Ne olacak şimdi ya saçma sapan davranırsa , Off Yonca ya!" Cem konuşmaya devam ediyordu ama ben çok uzaktan duyuyordum. Az önce uçan fenerleri düşündüm ne güzel uçtular. Ben de uçsam keşke kuş gibi. Yüzedebilirim balık gibi. Aaa evet balık gibi. Arkama baktım hala deprem oluyordu. Siyah göl ne güzeldi. Hem çok sıcakladım. Mayom yok ama olsun bu kıyafetle de yüzebilirim.

"Derya sen Yonca'yı tut, herkes gidiyor yavaştan zaten. Hülya Hanım telefonunu düşürmüş onu görevliden alıp geliyorum. Off Derya sende sarhoş gibisin. Ne yapacağım ikinizle!" Cem kızgın kızgın konuşurken Derya kıkırdıyor gibiydi. Salak kız!

"Nereye?" bana bağırıp kolumu tutmaya çalışmıştı. Ama ben çok sıcakladım. Bir an önce suya atlamalıyım. Evet bir an önce... Deprem hala devam ediyor. Ama yine de gölün kenarına ulaşmayı başardım. Gölün içinde deprem yoktur bence. Atladım. Arkamdaki Derya'nın çığlığını da umursamadım. Ayağımdaki topuklu çok sıkıyordu. Ama şimdi yürümedigim için daha rahattı. Off serinledim. Su buz gibi... Evet gerçekten soğuk. Yalnız bayağı karanlık. Şimdi de dibe batıyor gibiyim. O kadar da derin değildi bence. Ama üşüdüm. Sanki boğazım da yanmaya başladı. Nefes alamıyorum. Boğuluyorum gerçekten boğuluyorum. Ellerimi çırptım ama ise yaramadı. Ben balık değilmişim. Yoksa neden suda boğulayım. Ama şimdi gözlerim ışıkları seçemiyor. Kapattım bence . Çünkü karanlık çok karanlık. Neyse uykum var en iyisi uyumak.

Ama dur, bu belimi saran ne? Sarmaşıklar beni sardı . Galiba boğup öldürecekler. Köpek balığı da olabilir. Ama başımı yasladığım yer sanki daha sert. Ama sıcak da... Dur ellerim ile yoklayayım. Pürüzsüz ve sıcak. Belimi sıkan şey sanki ele benziyor. Sıkıca kavramış. Ayakları da bacaklarımı sarıyor gibi. Ahtapot olmalı bu. Sonra başım yeniden suyun üzerine çıktı. Ama hala nefes almakta zorlanıyordum. Sonra tüm vücudum sudan çıktı. Ama yine de yerde değildim. Sanki havada hareket etmeye devam ediyordum. Kollarını bana dolayan neyse sıkıca bana sarılmaya devam ediyordu.

"Yonca ," dedi. Aaaa konuşuyor. Kulağımın dibindeki endişeli ses tıpkı Emir Bayar gibi konuşuyordu.

"Yonca," dedi tekrar aynı endişeli ses.

"Suyu çok mu yuttu acaba?" Bu ses yakın arkadaşım Cem galiba.

Sırtım sert zeminle buluştu ama bir el hala başımın altındaydı. Sonra el kayboldu. Hafifçe göğsüme basılmaya başlandı.

"Yonca," dedi tekrar.

Yeniden bir baskı daha oldu. Sonra baskıyı burnumda hissettim. Sanki iki parmak burnumu sıkmıştı. Sonra iki parmak dudaklarımı araladı. İçinde bir şey var mı diye ağzımı yokladı. Üff midem büyüdü kusabilirim. Sonra parmaklar çıktı ama dudaklarıma başka bir şey kapandı. Neydi bu? Sıcak hem de ıslak. İçime bir hava ilerledi. Sıcak bir nefes. Sonra dudaklarımı serbest bıraktı. Üşümüştüm. Ama bir kez daha dudaklarım kapandı. Bu defa sıcak rüzgar daha sertti. Daha fazla dayanamadım. İçimden dışarı akmak isteyen suyu bıraktım. Ani bir kafa hareketiyle yan dönmüştüm. Ağzımdan su akarken bir el sırtımı sıvazlıyordu. Ama su bitse de ben kusmak istiyordum hala içimde beni rahatsız eden şeyler vardı. Başımı çevirdim. Bir kolu başımın altındaydı. Islak dalgalı saçları alnına düşmüştü. Siyah gömleği kaslı vücuduna yapışmıştı. Endişeli gözleri sert bakıyordu. Neredeyse üzerime kapanmış Emir Bayar bana niye böyle bakıyordu?

Daha doğrusu Emir Bayar niye üzerimdeydi?!

 

Bölüm : 05.12.2024 10:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...