
Yeryüzünde biten her aşk için, gökyüzünde bir melek ağlar...
G. Mazzini
❤️❤️❤️
31 Aralık 2022
"Masa on beş sipariş vermek için bekliyor!" Restoran sahibi sesini yükselterek Eliza'ya seslendi. O sırada diğer masanın siparişini götüren Eliza başıyla onaylayıp hızlandı.
"Dört elim ayağım var zaten!" diye içinden geçirmişti. Yılbaşı gecesinde böyle yoğun çalışacağını düşünmemişti. Diğer çalışan aniden rahatsızlanınca mecbur onun yerine kalmıştı.
Burada işe başlayalı dört ay olmuştu. Üniversite son sınıfa geçince ileride bölümü ile ilgili iş bulmak zor olacağı için daha okulu bitmeden orta seviye bir restoranda yarı zamanlı işe girmişti. Gastronomi okuduğu halde garson olarak çalışması ise tam bir şanssızlık olsa da ileriye dönük her şeyin güzel olacağını hayal etmeye devam ediyordu. Hem para kazanmak onun için önemliydi. Okul bitip de yurttan çıkacağı gün gidecek bir yeri olmayacaktı. Anne ve babası öldükten sonra üç yıl teyzesinde kalmıştı ama hem kuzenleri ile iyi anlaşamadığı hem de maddi sıkıntı çektikleri için okul bitince dönmek istemiyordu. Ya da onlar Eliza'nın dönmesinin istemiyor dense daha doğru olurdu. Zaten annesi ile teyzesi eskiden pek görüşmüyorlardı. Eliza ise mecburiyetten onlarla kalmak zorunda kalmıştı. Hayatını kurmak için beş ayı kalmıştı...
Siparişi verdikten sonra diğer masaya doğru yürüdü. Zor bir gece olacağa benziyordu. Telefonundan gelen titreşimler ise üst üste gelen mesajların haberini veriyordu. Yakın arkadaşları bugün yeni yıla onunla girmek istiyorlardı ama Eliza orta seviye bir restoranda, ucuz içki kokularının yayıldığı kalabalık içinde girecek gibiydi. Siparişi aldıktan sonra hızla mutfağa gidip istenilen şeyleri iletti. Daha sonra sırtını duvara verip anlık oluşan boşluğunun tadını çıkarmak üzere telefonunu eline aldı. Az önce gelen titreşimler grup sohbetinden gelmişti.
Nehir:
Eliza acil durum! Büyük sıkıntı var!
Elizaaaaa!
Tolga:
Ne oluyor kızım ya? Ne acil?
Pişt...
Nehir:
Yurt ikinci dönem söylenmeyen bir sıkıntıdan dolayı geçici olarak kapanacakmış,
Şimdiden kampüsteki diğer yurda alımlar başlamış.
Odalar sekiz kişi olacakmış.
Tolga:
Oha! Eliza o kadar kalabalık ile kalamaz ki.
Elizaaaaa!
Mesajları okuyan Eliza şaşkın şekilde telefona bakıyordu. Dili tutulmuştu. Şu an gidecek yeri yoktu ve sekiz kişi ile hayatta kalamazdı. Üç kişi ile bile zor kalırken diğer türlüsünü düşünemiyordu. Küçüklüğünden beri kimse ile kolay kolay fiziksel temas kuramadığı için hayatı yeterince zordu zaten. Şimdi de bu kadar kız ile birlikte hayatta kalamazdı. Telefon titremeye devam etti.
Nehir:
Eliza, birikimin ne durumda benim ailem de yardım ederse eve çıkalım mı?
Tolga:
Aaa çok iyi fikir, ben de benim odadaki öküzlerden bıkmıştım.
Hep birlikte mutlu mesut yaşarız;)
Nehir:
Sen bir sus Tolga ya, pislik fikirlerin senin olsun.
Elizaaaaa!
Yüzünde hem gülümseme hem şaşkınlık ile mesajları okuduktan sonra kısa bir cevap vermeye karar verdi.
Eliza:
Şu an konuşamam bir saat sonra molada yazarım,
Telefonu kapatıp cebine koydu, gözlerini sıkıca yumup yaklaşan yeni dertlerini düşündü. Bazen hayatta anne ve babasını kaybetmekten başka derdi olamaz gibi gelirdi ona. Gerçi tüm dertlerinin temelinde de bu yok muydu sanki? Yalnız başına karar vermek çok zordu ve bazen canı çok yanıyordu.
"Sipariş hazır," mutfaktan gelen sesle düşüncelerinden çıkıp masaya götürmek üzere siparişi aldı.
Masa on beşin siparişini bırakırken sırtını döndüğü kapı açılınca bir an soğuk bir hava hissetti. Kapının açılmasına yorup ardına bakmadan siparişi verip yürümeye başladı.
Ardından gelen rüzgarın sebebi ise başkaydı. O görmese de birçok bakış rüzgarın sebebine dönmüştü. Adımlarını sert şekilde atan adam hiç tereddüt etmeden arkadaki masaya yürüdü. Baştan ayağa siyah giymişti, hava buz gibiydi ama üzerinde takımdan başka bir şey yoktu. Ayrıca üşüdüğüne dair bir işaret de yoktu. Bazı masalardaki kadınlar yanlarında başka erkekler olmasına rağmen yürüyen adama bakmışlardı. Bu kadar yakışıklı bir erkeği daha önce görmediklerini düşünmüşlerdi. Hatta buraya uygun bile değildi, kolundaki saat bile dünyada tek onda varmış gibi duruyordu. Ve bu da gerçekti... Adam ise etrafına hiç bakmadan sert bakışları ile onu bekleyen adamın olduğu masaya oturup ayak ayak üstüne atıp geriye yaslandı. Onun oturduğunu gören adam az öncekinin aksine daha çok terlemeye başladı. Çünkü lüks binaya değil de böylesi orta seviye bir yere çağrılmışsa pek de iyi bir şey beklemiyordu onu. Bu onların dünyasında bilinen bir şeydi, eğer gözden çıkarılmışlarsa ve başlarına pek de iyi bir şey gelmeyecekse başlangıcı bu şekilde olurdu.
"Geçen gün gece kulübünün gelirleri ile ilgili dosya geldi önüme," adam hiç beklemeden konuşmaya başladı. "Geliri diğer kulüplere göre daha azdı, ama sana bir sır vereyim mi?" Adama doğru eğilip gözlerini kıstı. "Diğer kulüplere gelenlerden daha çok insan gelip çıkmış senin işlettiğin kulübe," adam tekrar ardına yaslandı. Diğer adam terlemeye devam ederken nasıl cevap vereceğini düşündü.
"Hoş geldiniz, ne alırsanız?" Eliza'nın sesi ile terleyen adam ardına yaslanıp derin bir nefes aldı. Hatta bir an Eliza'ya bakıp kızı süzdü. Kısa siyah dalgalı saçları ve yemyeşil iri gözleri ile ona bakan kıza bir an içinde bulunduğu durumu unutup sapıkça bakmıştı. Çünkü ruhu kirli insanların ne durumda olursa olsun hatta cehenneme doğru yürüyor oluşu bile pislik yapmalarına engel değildir.
"Şefin en güzel yaptığı yemek olsun," adam sertçe karşısındaki pislik adama bakıp konuştu. Eliza'ya bakmamıştı bile. Eliza da ona bakmadan not alıp yanlarından ayrıldı. Ama adamın sesi üşümesine neden olmuştu.
"Az önceki sorunun cevabını söyleyeyim mi, Atıf ? Az önceki pislik bakışın," Atıf konuşan adama bakınca içinde bulunduğu durumu hatırladı. Az kalmıştı, sayılı zamanlarını yaşıyordu. "Öğrenemem mi zannettin? Gece kulübünün altında zor durumda olan kızları pislik düşüncelerine alet etmeni öğrenemem mi zannettin? Giren çıkan insanların gece kulübüne değil, senin gizli işlettiğin fuhuş yerine geldiğini öğrenemem mi zannettin?" Adam susup geriye yaslandı. Atıf artık terlemeyi bırakmış morarmaya başlamıştı.
"E-efendim gerçekten benim ilgim yok," Atıf titreyerek konuştu ama karşısındakinin adam alayla karışık bir bakış ile karşılık verdi.
"Atıf bir sus da yemek yiyelim," delici bakışlarına zıt dudakları yukarı doğru kıvrılmıştı. Genelde pek gülmeyen biriydi ve gülüşü ise tehlikeli olurdu. Yaklaşık on dakika korku dolu gözleri ile adama bakan Atıf tek kelime etmedi.
"Buyrun efendim, siparişiniz," Eliza masaya gelip yemekleri bırakmaya başladı. Atıf bu defa kıza bakmazken gergince önüne konan yemeğe baktı. Açıkçası önünde duran yemeğin ne olduğu ile ilgilenmiyordu. Başına gelecek şeyler şu an yemekten daha ciddiydi.
"Şefin en güzel yemeği bu mu?" Adam konuşunca Eliza yüzünü ona çevirdi.
İlk defa bakıyordu adamın yüzüne.
Siyah renk göz yok diye düşünürdü ama adamın gözleri siyahtı ya da o kadar koyu kahveydi ki siyah gibi görünüyordu. Kirli sakalı yüzünde kusursuz şekilde duruyordu ve sert çehresi garip şekilde ürkütücü gelmişti. Masanın üzerindeki ellerinde siyah deri eldiven vardı ve içerisi sıcak olduğu halde adamın eldiveni çıkarmamış olması garip gelmişti Eliza'ya.
Adam da kıza ilk defa dikkatli bakmıştı. Gördüğü yeşil iri gözler bir an onu afallatsa da duruşunu bozmadan dikkatle baktı. Kısa dalgalı saçları kulaklarının hemen altında omuzlarına dökülüyordu ve küçük yüzü yaşının pek de büyük olmadığını belli ediyordu. Vücudu zayıf olsa da hatları dikkat çekiciydi. Şimdiye kadar gördüğü hiçbir kadın gibi değildi, seksi ya da şatafatlı... Ama sadeliğin mükemmel gösterdiği bir yüzü vardı. Adam öyle düşünmüştü.
"Evet efendim, tadına bakarsanız lezzetli olduğunu düşüneceğinize eminim," diye açıkladı Eliza.
Sesi adamın kulaklarına değdikçe masum tonun güzelliğini hissetti.
"Peki lezzetli olduğunu düşünmezsem?" diye sordu adam. Oyun oynamayı severdi, ama şu an sadece karşısındaki kız ile konuşmak istemişti. "Damak tadım her yemeği lezzetli bulmuyor,"
"Burada en çok tercih edilen yemek bu, ama isterseniz farklı bir şey de getirebilirim," Eliza tedirgin şekilde konuşuyordu. Çünkü restoran sahibi ağır adımlarla yaklaşıyordu. Belli ki bir durum olup olmadığını merak etmişti.
"Ne mesela?" adam merak ve alayla karışık şekilde konuştu. Eliza ne diyeceğini bilemez halde kalmıştı.
"Bir sorun mu var?" Eliza patronunun sesi ile derin bir nefes alıp bir adım geriye gitti. Ama adamın siyah gözleri hala onun üzerindeydi.
"Hayır yok, küçük hanım ile yemek hakkında sohbet ediyorduk, siz bölmeseydiniz," adam sert şekilde karşılık verince restoran sahibi şaşkın şekilde başını sallayıp uzaklaşmaya başlayınca Eliza da onunla yürümeye başladı. "Affedersiniz küçük hanım,"
Adamın sesini duyan Eliza duraklayıp iri yeşil gözlerini ona çevirdi.
"İsminizi öğrenebilir miyim?" siyah gözleri delip geçecek gibi bakıyordu. Eliza bir an şaşkın şekilde baktı. Adını neden öğrenmek istediğini düşündü. Ama bir daha görmeyeceği bir adama ismini söylemekten çekinmedi.
"Eliza," dedikten sonra cevap beklemeden yürüdü. Adamın ise bir dudağı yukarı doğru kıvrılmıştı.
"Eliza," diye sessizce tekrar etti.
"E-efendim," bir an karşısında unuttuğu adamı fark edince sinirle başını çevirip çirkin suratlı adama baktı.
"Şu yemeği yemek istiyorum, sen de bu sırada cenazene hazırlan," dedikten sonra yemekten yemeye başladı. Hoşuna gitmişti...
Eliza mutfağa gittiğinde az önceki garip bakışları olan adamı düşünmemeye çalıştı. Ne de olsa buraya hep garip insanlar gelirdi. Bu yılbaşı gecesinde de sarhoş tipler mekana dolmuştu. Belli ki adam da onlardan biriydi. Şu an daha önemli bir işi vardı. Telefonunu çıkarıp arkadaşları ile kurduğu gruba girdi.
Eliza:
Nehir, benim birikimim şu an ev için yeterli değil, üstelik okul bitince kredi borcu için de para birikimi yapıyorum, ne yapacağımı bilmiyorum, Tolga senin bildiğin ucuz bir ev var mı?
Tolga:
Valla yavru kuş, benim ucuz ev mantığım biraz riskli yine de istersen...
Nehir:
Yine pislik düşünceler geldi bu malın aklına, seni atacağız gruptan ha!
Eliza:
Yılbaşı gecesinde derdimize bak ya, Off! Neyse yarın konuşalım Nehir, halletmeye çalışalım.
Eliza cevap beklemeden telefonu kapatıp cebine koydu. Sıkıntılar üzerine gelmeye başlamıştı. Derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. Halledecekti ama ufak bir zaman lazımdı. Belki daha fazla...
Gelen şıngırtı sesi ile hemen içeriye doğru yürümeye başladı. Restoran sahibi hemen ona kaş göz edip ses hangi masadan geldiyse bakmasını istemişti. Eliza sesin geldiği masaya gidince ağlayan bir çocuğu susturmaya çalışan kadına baktı. Annesi olmalıydı, masanın kenarına düşmüş cam parçaları vardı. Belli ki bardak düşmüş çocuk da bundan korkmuştu. Çocuğun ağlama sesi diğer müşterileri rahatsız ettiği için oflayarak ağlayan çocuğa bakıyorlardı. Aslında çocuk beş yaşlarında vardı ama yine de annesini dinlemeden ağlamaya devam ediyordu. Eliza çocuğa yaklaşıp herhangi bir yerinin kanayıp kanamadığına baktı. Ağlamasının sebebi yaralanması olabilirdi ama bir şey yoktu. Belki sadece korktuğu ya da bardağı kırmış olabileceği için ağlıyordu. Daha fazla rahatsızlık olmasın diye Eliza olaya atmaya karar verdi.
"Şey efendim acaba," Atıf az önceki halinin üzerine daha da kötü halde oturuyordu. Çünkü hiçbir şekilde geri dönüşü olmadığını biliyordu. Karşısındaki adamın şimdiye kadar kimseye merhamet etmediğini öğrenmişti.
"Atıf bir sus ya, zaten şu ağlama sesi başımı şişirdi. Sırf seni öldürmek için böyle bir yerde oturmak bile ne kadar zor, bir de konuşup durma," adam alayla konuşurken az önce kulağını rahatsız eden ağlama sesinin gittiğini fark etti. Başını hafif kaldırınca gördüğü görüntü bir an durup bakmasına neden oldu.
Eliza eline aldığı bir mendil ile sihirbazlık yaparak karşısındaki çocuğu gülme krizine sokmuştu. Az önceki ağlamasının aksine neşeyle kahkaha atması çevredeki kişilerin de dikkatini çekmişti. Gerçi Eliza'nın yaptığı şeyler daha çok dikkat çekiyordu. Bir ara elindeki para gülen çocuğun kulağının arkasından çıkmıştı. Ayrıca eline aldığı peçeteyi önce yırtmış daha sonra sağlam şekilde avucundan çıkarmıştı. Bununla birçok kişi şaşırmış aynı anda alkış bile çalmıştı. Eliza bunları yaparken aynı zamanda iri yeşil gözleri ve tatlı yüzü ile de komiklik yapmıştı. Oyununu bitirdikten sonra herkese doğru eğilip selam vermişti.
"Mutlu seneler," dedikten sonra mutfağa doğru ilerledi.
"Mutlu seneler, böyle bir yerde oturmak çok da kötü değilmiş," adam dudağının kenarını hafif yukarı kıvırırken konuşmuştu. Atıf terlerken karşısındaki adamın ne söylediğini bile anlamıyordu. Ardından adam aniden kalkıp elindeki mendili masaya bıraktı. İlerideki adamları çoktan hesabı ödemişti. "Hadi Atıf seni öldürelim, bak sayende biraz eğlendim bu gece," ardından yürüyüp restorandan çıktı. Atıf ise öylece kalmıştı ama iki tane adam aniden gelip koluna girince ayakları tutmasa da onlarla gitmeye başladı. Birazdan acımadan öldürülecekti.
******
Eliza yorgun şekilde mutfağın karşısındaki odada oturmuş yeni yıla girmeyi bekliyordu. Aynı zamanda anne ve babasının ölüm yıldönümü olduğu için göz yaşları akarken buruk bir gülümseme ile yeni yılda neler yaşayacağını düşünüyordu. Mesaisi şu an bitmişti ve yarım saate Tolga onu alıp yurda bırakacaktı. Gece geç dönmesini istememişti. Gerçi Eliza onun sarhoş olmasının muhtemel olduğunu düşünürken onu nasıl götüreceğini merak ediyordu ama Tolga beklemesini söylemişti. Yeni yıla girmeye on beş dakika kalmıştı. Dışarı çıkıp öyle beklemeye karar verdi. Mutfaktan çıkıp arka çıkışa yöneldi, giderken mutfakta çalışanlara selam verip yeni yıllarını kutladı. Üzgün olduğu zamanlarda insanlara gülümsemeye çalışmak ona hep zor gelmişti.
Soğuk hava yüzüne çarpınca derin bir nefes alıp biraz da olsa ferahladığını hissetti. Başını kaldırıp sonsuz karanlığa sızan sarı tonu görünce yağmaya başlayan karı fark etti. Yeni yıla girmeye çok az kalmıştı. Karanlık sokağa bakınca sokağın sonunda sarhoş şekilde şarkı söyleyen bir grup evsiz gördü. İçinde biraz korku oluşunca arka duvara biraz daha yanaştı. Onu görmelerini istemiyordu ama içeri girmeyi de istememişti. Derin nefes almaya devam ederken burnuna gelen sigara kokusu ile rahatsız hissedince başını çevirip az önce çıktığı kapıya baktı. Garip suratı ile sigara içen adamın bakışları pek de ayık değildi. Sarhoş şekilde yalpalayarak bir iki adım atıp duvarın kenarında duran Eliza'yı fark etti. Yüzünde pis bir sırıtış olunca Eliza kendini kötü hissetmişti. Hızlıca kafasında olasılıkları geçirip düşünmeye başladı. Sokağın ilerisindeki sarhoş adamları düşününce o tarafa gitmemesi gerektiğini düşündü. Restoranın önüne doğru gitmek için mecbur adamın önünden geçmesi gerekiyordu ayrıca arka kapıdan da giremezdi. Bağırsa da sesini kimsenin duymayacağını düşündü çünkü yeni yıla dakikalar kalmıştı ve herkes ön tarafa toplanmış eğlenceyle şarkıya eşlik ediyordu. Şu an hiçbir çıkar yolu yoktu ve adam sallanarak yüzünde mide bulandıran bir ifade ile ona yaklaşıyordu. Ama Eliza yine de her şeyi göze alıp öne doğru birkaç adım attı.
"Nereye ya, hemen gitme biraz eğlenelim," adam aniden kolundan yakalayıp iğrenç kokan nefesi ile yüzünü yaklaştırıp konuştu. Eliza'nın anında midesi büyümüştü.
"Dokunma! Bırak kolumu" öfkeyle bağırıp kolunu çekmeye başladı ama adam daha da sıkmıştı. Şu an böylesi bir adamın teması Eliza'yı delirtmek üzereydi. Midesi bulanıyordu. "Bırak!" Tekrar bağırdı.
"Bağırma boşuna fıstık, duymaz kimse seni," adamın iğrenç nefesi yüzüne vurdukça kusmak istiyordu.
Eliza çırpındıkça adam daha da kuvvetle sıkıyordu ve kolu şimdiden uyuşmuştu. Gözleri kararıyordu. Adam aniden onu iki kolundan tutup duvara doğru yaslayıp üzerine doğru ağırlığını verince Eliza bir çığlık attı. O kadar kuvvetle bağırdı ki boğazı yırtılıyor zannetmişti.
"Dokunma bana!" Kollarını oynatamadıkça içindeki korku büyüyordu.
Yeni yıla girmeye on dakika kalmıştı.
Kimse onu duymuyordu... Çığlığı tekrar ıssız geceye karıştı. İlerideki sarhoş adamlar ise daha çok bağırarak şarkı söylüyordu, onu duymamıştılar ya da duymazdan gelmişlerdi. Belki de bu adamlar birlikteydiler.
Eliza tekrar çığlık attı, adam ona her dokunduğunda daha da çok çığlık attı. Adamın pis nefesini boynunda hissedince aniden öğürme isteği duydu.
"Dokunma! Çek elini!"
Yeni yıla girmeye sekiz dakika kalmıştı.
"Dokunma!" Çığlığı artık güçsüz bir hal almıştı artık göz yaşları artmaya başlamıştı. Adamın elleri kolunu bırakıp beline gidince Eliza tekrar bir çığlık attı. Kaçmaya çalışacak derman yoktu ayaklarında.
Yeni yıla girmeye yedi dakika kalmıştı.
"Aaa!" Son çığlığını atıp yere çöktü. Nedense aniden önündeki adam kaybolmuştu. Ellerini başının iki yanına koyup tekrar bağırdı. "Dokunma!"
Az önceki iğrenç dokunuşları ve pis kokusu olan adam önünden gitmişti. Eliza nefes nefese gözlerini kapatıp kendini karanlığa hapsetmeye çalıştı. Biraz uzağından gelen sesle gözlerini daha da yumdu. Az önceki adamın mı acı çığlığıydı anlamaya çalıştı.
"Sana dokunma dedi," kalın sesiyle konuşan adamı duyar gibi olmuştu. Ardından da çatlayan bir şeyin sesi. Ve tekrar acı çığlık...
Eliza gözlerini açamıyordu. Ama dudakları hala "dokunma" der gibi kıpırdıyordu.
"Abi acı bana, Allah'ını seversen!" Pis kokusu olan adam acı ile tekrar bağırdı.
"Yani şimdi neden Allah'ı karıştırıyorsun aramızdaki meseleye?" Adam alayla konuştuktan sonra bir çatırtı sesi daha geldi ve adam tekrar çığlık attı. "Ayrıca sana bir şey diyeyim mi orospu çocuğu? Ben zaten Allah'ın öfkesinin senin üzerine gelmiş haliyim," ardından acı bir çığlık daha geldi ve sessizlik...
"Peki o meleğin orada beklemesi Allah'ın öfkesi ile mi ilgili, şey ne demiştin sen. Sanki bir isim söylemiştin,"
"Ase-"
Eliza zihnine dolan anları hatırladı.
"Götürün bunu," adamın sesinden sonra kenarda bekleyen adamlar hemen hareket edip yerde baygın yatan adamı sürükleyip götürdüler.
Yeni yıla beş dakika kalmıştı.
Sokakta oluşan sessizliği restoranın önünden gelen sesler az da olsa bozuyordu. Ama ses çok uzaktan geliyor gibiydi. Ya da Eliza şu an öylesine korkup kaçmak istiyordu ki kendini şu andan soyutluyor olabilirdi. Hala elleri kulağının iki yanında sessizce ağlarken mırıldanıyordu. Ardından dudakları durdu, aşırı sessiz sokakta karanlıkta yalnız olmadığını düşünüyordu. Korkmaya başlayıp gözlerini daha da yumdu. Göz kapakları bu gece birbirine yapışmış olabilirdi. Kısık kısık ağlarken oturduğu yerde iyice küçülmüştü.
Yeni yıla girmeye dört dakika kalmıştı.
Tak tak tak...
Adım sesleri yaklaştıkça Eliza'nın kalbindeki korku artıyordu. Gözlerini sıkıca kapatmaya devam ediyordu.
Tak tak tak...
Karanlık sokakta yankılanan ses bir anda durunca sanki kalbi de durmuş gibi olmuştu.
"Ağlıyor musun küçük kız?"
Duyduğu tanıdık sesle bir an nefes almayı bıraktı. Göz yaşları akarken gözlerini aralayıp önünde duran kişiye baktı. Ama ilk gördüğü üzerine kan damlamış bir çift ayakkabıydı. Hatta pantolonun paçası da damla damla kandı. Daha sonra deri siyah eldiven ile sarınmış bacağının kenarında sarkan eli.
Korkuyla bakışlarını kaldırıp ıslak kirpiklerinin arasından sokak lambasının cılız ışığı altındaki adama baktı. Siyah gözler tanıdıktı.
"Dokunma," tek diyebildiği şey bu olmuştu.
Adam ellerini önünde kaldırıp bir dizini kırarak yere doğru Eliza'nın önüne çöktü.
"Dokunmuyorum,"
"Kimse dokunmasın bana," hala ağlıyordu.
"Kimse dokunmayacak sana,"
"Az önce dokundu o adam,"
"Artık birisine dokunacak eli yok merak etme," sesi çok tehlikeliydi.
"Elini mi kopardın?" Eliza bile sorduğu soruya şaşırmıştı.
"Sayılır," adam hafif alayla karşılık verdi. "Ayağa kalkmak ister misin? Hava soğuk hasta olacaksın," adam konuşurken Eliza kendine gelmeye başlamıştı. Tehlikede olmadığını düşünse de karşısındaki yabancı adamdan emin değildi. Kim olduğunu bilmiyordu.
"Kimsiniz?" diye kısık sesle sordu.
Yeni yıla iki dakika kalmıştı...
"Sana zarar vermeyecek biri," diye cevap verdi adam. Ama Eliza'nın gözleri adamın kan damlamış ayakkabısına ve pantolon paçalarına kaydı. Adam fark etmişti.
"Korkma, üzerimdeki bu kanlar pek temiz değil. Yani senin benden korkman için bir sebep yok," kelimeleri üzerine basarak tane tane söylemişti. Eliza kan kelimesinden rahatsız olsa da biraz daha rahatlamış şekilde ayağa kalkmaya çalıştı. Adam da ayağa kalkıp bir adım geri çekildi. Hala Eliza'ya dokunmamak için özen gösteriyordu.
"Kim olduğunuzu söylemediniz," Eliza çekinerek konuştu ayağa kalkınca. Hafif sendelemişti ama duvara elini koyup dik durdu.
"Az önce yemeği beğeneceğimi söylemiştin," adam bir kaşını kaldırıp konuştu. Eliza başını sallayıp az önce restoranda yemek yiyen adamı hatırladığını belli etti. "Ama yemeği pek beğenmedim," son kelimede çocuk gibi dudağını büzmüştü. Eliza bu haline hafif gülümsedi. Az önceki berbat halini, adam alıp götürmüştü.
"Başka yemekler deneyebilirsiniz," diye cevap verdi.
"Sen mi yapacaksın?" diye sordu adam.
Yeni yıla bir dakika kalmıştı...
"Hayır, ben garsonum burada, şef yapacak," diye yanıtladı Eliza.
"Öyle mi? Sen yemek yapmayı bilmiyor musun?"
"Biliyorum, hatta gastronomi son sınıf öğrencisiyim ama burada yemek yapmaya yetkim yok," diye utanarak konuştu Eliza.
"Yemek yapabilecek bir mutfak olursa ben beğenene kadar yemek yapar mısın?" Adam bir kaşını kaldırıp sordu.
"Şey," dedi Eliza.
On, dokuz, sekiz ,yedi...
"Evet," dedi adam.
Altı, beş , dört, üç, iki, bir ...
"Mutlu seneler," dedi Eliza, başka bir şey söylemek zordu onun için. Bu adamı tanımıyordu adını bile bilmiyordu.
"Mutlu seneler Eliza," dedi adam.
"İsminizi öğrenebilir miyim?" diye sordu Eliza.
"Elizaaaa!" Tolga 'nın sesi ile Eliza ön taraftan gelen arkadaşına baktı. Fazla sarhoş görünmüyordu.
Adam kaşlarını çatarak gelen çocuğa bakıp tekrar Eliza'ya döndü.
"Bana cevap verdiğinde ben de sana cevap veririm," dedikten sonra ilerde onu bekleyen adamlarına doğru yürümeye başladı. "Buraya yeniden neden döndüm ki?" giderken dudaklarından mırıltılar dökülmüştü ama Eliza görmemişti.
Giden yabancı adama bakıp derin bir nefes aldı. Yeni yıla yabancı birisi ile girmişti, üstelik çok kötü bir tehlikeyi onun sayesinde atlatmıştı. Gözlerini kapatıp yağan karı hissetmeye çalıştı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.46k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
58 Bölümlü Kitap |