11. Bölüm

BÖLÜM 10

Sitare Yazar
yzrsitare

Şeytanlarımdan kurtulursam meleklerimi kaybederim."

Tennessee Williams

 

****

Bazı bakışlar konuşmadan çok şey anlatır, bazı bakışlar söze ihtiyaç bile duymaz... Bazı bakışlar dokunmadan da yakabilir... Bazı bakışlar dokunmadan da dokunabilir...

Eliza yutkunurken delici bakışlar ile ona bakan adama bir adım attı.

"Sen ne arıyorsun bu saatte burada?" diye sordu Asef boğazını temizleyip.

"Şef Lorenzo'nun yanındaydım," dedi Eliza. O sırada da elindeki fincanı masaya bırakmıştı.

"Peki onunla bu saatte ne yapıyorsun?" Asef sinirle sorarken acıyla da yüzü buruşmuştu. Sırtından yere kan damlamaya başlamıştı.

"Bir şey yapmıyorum, tarif üzerine konuşurken zaman geçmiş. Alya'nın yanından gelip kitap alacaktım."

Asef, Deniz'den bugün ile ilgili bilgi almıştı hatta kardeşinin tepki verdiğini duyunca aşırı mutlu olmuştu ama bunu Eliza'ya söylemedi. Ayrıca evindeki her açıyı gören onlarca kameradan da olan biteni rahatlıkla izliyordu.

"Yine de o çapkın herifle bu saatte çalışman hiç iyi değil," dedi acısını unutmaya çalışarak. Eliza'nın masaya koyduğu çayı alıp bir yudum aldı. Kız öylece adama bakıyordu, gitmesi gerektiğini hissediyordu ama adamın sırtından damlayan kanı gördükçe içinde garip duygular geçiyordu. "Madem yaptı çayı, beyefendi kendi getirseydi. Seni niye yoruyor?"

"Çayı ben yaptım." dedi Eliza. Asef şaşkın şekilde bakıp imayla kaşını kaldırdı.

"İçinde kimyon yok dimi?" diye sordu Asef.

"Varsa ne yapacaksın?"

"Ne yapayım, yine kanıp sana içerim." derken bir yudum daha aldı adam. Eliza adamın söylediği şeyle önce duraksadı daha sonra hafif bir tebessümle karşılık verdi.

"Bu defa yok içinde, iyi geceler," Eliza daha fazla burada durmaması gerektiğini düşünüyordu. Asef'e karşı yumuşamak istemiyordu.

Tam kapıdan çıkacağı sırada adamdan derin bir ses geldi. Kafasını çevirip bakınca acıyla yüzü buruşmuş adamı gördü. Bir eli omzuna gitmişti diğer eli sıkıca sandalyeyi tutuyordu.

"Birini göndermemi ister misin? Deniz'e haber verebilirim."

"Kimseye haber vermene gerek yok. Deniz'in de Alya'nın yanında kalması gerek zaten yol da kapanmıştır şimdi."

Dışarıda hala şiddetli kar yağmaya devam ediyordu. Eliza resmen yumruğunu sıkıyordu. Asef'e yardım teklifinde bulunmak istemiyordu. Ama adamın sırtından damlayan kanı görünce lanet olsun içimdeki insan sevgisine diye düşünüp adama yaklaştı.

"Benim yardım edebileceğim bir şey var mı?" diye çekinerek sordu. Adamın onu tersleyip kovmasını istiyordu içten içe.

"Yardım," derken Asef'in sağlam kaşı havaya kalkmıştı.

"İşte yaran kanıyor, elin arkaya uzanıyor mu?" diye sordu Eliza.

"Bir bilsen elim nerelere uzanıyor."

"Altı üstü bir yardım edeyim mi diye sordum, cevap vereceksin sadece. Bu kadar zor mu?" Eliza sinirlenip adama birkaç adım yaklaştı. Sert ve çekici kokusunu daha net alıyordu.

"Çok zor," dedi Asef biraz daha yaklaşıp.

"Zor olan ne?"

"Her şey Eliza her şey..." Asef'in aniden sandalyeyi tutan eli kayınca öne doğru sendeledi. Eliza adamın göğsüne elini koyup tutmaya çalıştı.

Sert ve sıcak bedene dokununca kasılmıştı Eliza... Ama adamın ağırlığını aniden üzerine vermesi ile afallamıştı. Asef kolunu kızın omzuna atıp boynuna doğru iyice eğilmişti. Eliza boynuna çarpan sıcak nefesle hızlı şekilde nefes alıp vermeye başlamıştı. Bir eliyle adamın göğsünün üzerini tutarken diğeriyle belini sardı. Bedeni alev gibi yanıyordu ve adamın bilinci kapanmak üzereydi.

Eliza ağır şekilde adım atmaya çalışıp Asef'i yatağa doğru yönlendirmeye çalıştı. Asef kıza yardımcı olmak için çabalıyordu ama yine de Eliza'nın üzerine ağırlığını çok veriyordu. Geniş odada attıkları birkaç adım sonrası yüz üstü yatağa yatmasını sağladı Eliza, Asef'in. Adam yatakla buluşur buluşmaz gözlerini kapatmıştı.

Eliza etrafa bakıp ilk yardım malzemelerinin olduğu masaya gidip hemen gerekli şeyleri aldı. Mutfakta çalıştığı için az da olsa ilk yardım bilgisi vardı. Önce adamın sırtındaki kanı sildi ve sargıyı açıp yaraya baktı. Yara dikilmişti ama kanıyordu. Yanlış bir şey yapmamak için hemen Deniz'i aramaya karar verdi. İlk çalışta açmıştı Deniz.

"Alo Deniz, Asef'in yanındayım. Sırtındaki dikiş atılmış yara kanıyor ne yapmam lazım?" Hızlı şekilde konuşmuştu Eliza.

"Sen ne arıyorsun orada? Allah onun belasını versin bu arada!" diye sinirle karşılık vermişti Deniz.

"Deniz, ne yapmam gerektiğini söylesen mi acaba."

"Sen Asef'e mi acıdın yoksa?"

"Deniz, adamın ateşi yüksek yara kanıyor diyorum."

"Bir şey olmaz o domuza! Neyse önce ellerini yıka. On beş dakika kadar yaraya bastır, kanama durduktan sonra o şerefsizin seksi ve kaslı göğsünün altına yastık koy şişkinliği önlemek için, sonra tuzlu su ile yarayı temizle. Gazlı bez kullanabilirsin sonra da bırak Allah'ından bulsun puşt!"

Deniz'in hararetli anlatımı ile karşıdaki görmese de başını sallamıştı Eliza.

"Tamam, sağol kapatıyorum."

"Eliza,"

"Efendim Deniz,"

"Dikkatli ol,"

"Neden?" diye korkuyla sordu Eliza. Adama bir şey olursa ne yapacağını düşünüyordu.

"Kuduz olmuş olabilir, seni ısırmasın." Deniz kahkaha atınca Eliza sinirle telefonu kapattı.

Hemen Deniz'in anlattıklarını yapmaya başladı. Önce odanın içindeki lüks banyoda ellerini iki kere yıkadı. Ardından on beş dakika kadar yaraya tampon uyguladı. Kanama durunca da yarayı tuzlu su ile temizleyip gazlı bezle sardı. Yaranın etrafında kuruyan kanları da temizlemişti. Hatta yastıkta yüzü yan şekilde yatan adamın kanayan kaşını da temizledikten sonra yere damlayan kanları sildi. Ardından çekinerek yaklaşıp eline aldığı yastığı adamın göğsünün altına koymaya çalıştı. Adamın ağırlığını kaldırmak kolay değildi o yüzden yavaş yavaş ittirmeye çalıştı Eliza.

"Yardımcı olsana pis katil!" diye de seslenmişti. Asef'in ağzından ise birkaç mırıldanma duymuştu. En sonunda yastığı koyup yaranın olduğu omzunu biraz yükseltmeyi başarmıştı.

Asef'in alnına çekinerek dokununca ateşinin hala çok yüksek olduğunu fark etti Eliza. Hızla odadan çıkıp direkt mutfağa inen asansöre bindi. Mutfağa girip sirke ve soğuk su almıştı yanına. Daha önce kullanılmamış bezlerden de birkaç tane alıp yeniden asansöre ilerledi.

Odaya girince aynı pozisyonda hiç kımıldamadan yatan adama baktı Eliza. Üzerinde garip dövmelerin olduğu iki eli başının üzerinde duruyordu ve geniş kaslı sırtını daha da belirgin şekilde göze sokuyordu.

"Bu kadarı da şov bence," diye söylenerek adama yaklaştı Eliza. Sirkeli suya bezin birini batırıp sıktıktan sonra adamın alnına yerleştirdi. Diğer bezi de soğuk suya batırıp yavaşça bedenine sürtmeye başladı. Normalde ılık bir duş iyi gelebilirdi ama onun kadar ağır bir adamı kaldırması zordu. "Sana bu kadar iyilik bile fazla pis katil." dedi sırtını bir kez daha silerken.

Adamın belini yarısını kaplayan Anka kuşu dövmesini incelemeye başlamıştı Eliza. Baktıkça şeklin çok güzel olduğuna kanaat getirdi. Adamın kollarını da aynı sırtı gibi soğuk suya bastırdığı bezle birkaç defa sildi Eliza. Bunu yaparken de adama dokunmamaya dikkat ediyordu. Aklına adamın ağırlığını ona vererek üzerine kendini bırakması geldi. Normalde birisi ona dokunsa kendini aşırı kötü hissederdi ama adamın çıplak teni ile temas etmek midesini bulandırmamıştı.

"Yaralı halde birine yardım etmek istedim," diye mırıldandı kendi kendine. Yoksa Asef'ten rahatsız olmamayı bile kendine yediremiyordu. Asef'in ateşini kontrol edince biraz da olsa düşmüş olduğunu fark etti. Sirkeli bezi yenileyip tekrar alnına koyup oturduğu sandalyede ardına yaslandı. O sırada telefonuna mesaj gelmişti.

Deniz

"Yaşıyor mu o puşt domuz?"

Eliza

"Yaşıyor merak etme,"

Deniz

"Tüh! Oysa onu öldürecek şeyleri söylemiştim sana neyse... Ateşi düştü mü? Yatağın yanındaki çekmecede ateş düşürücü ilaç var, onu verebilirsin."

Eliza mesajı okurken gülümsedi. Arkadaşı için endişe ettiği çok belliydi Deniz'in.

Eliza

"Ateşi biraz daha düştü gibi, bekliyorum şimdi."

Deniz

"Ha bir de başında bekliyorsun demek? Ee sen bu adamın ateşini yeniden yükseltirsin bak..."

Eliza 

"Kes sesini Deniz. Yastığı alıp yüzüne bastırmamak için zor tutuyorum kendimi zaten,"

Deniz

"Oo nefesini de keseceğim diyorsun demek... Peki öyle olsun, bu arada Nehir'in numarasını alabilir miyim?

Eliza

"Ne yapacaksın?"

Deniz

"Nefesimi dinletecegim,"

Eliza

"Ne!"

Deniz

"Şaka yapıyorum ya, Asef arkadaşlarını kontrol altında tutmak istiyordu ben de dedim ne yapıyor, sorayım."

Eliza gelen mesajı sinirle okuyordu. Deniz ciddi miydi yoksa şaka mı yapıyordu anlamamıştı ama sinirlenip telefonu kapattı. Uyurken bile masum görünmeyen adama bakıp aniden öfkeye kapılınca kendini tutamayıp adamın koluna bir tane vurdu.

"Pis katil!"

Asef uyanmamıştı ama yüzünü buruşturup bir şeyler mırıldandı. Eliza sandalyeye iyice yaslanıp öfkeyle bakmaya devam etti.

"Kendime inanamıyorum, resmen oturmuş burada senin gibi bir adama yardım ediyorum." Asef'in alnındaki bezi alıp yeniden suyunu tazeleyip koydu. Kolundaki saate bakınca gece üç olduğunu fark etti. Adamın ateşini kontrol edince biraz daha düşmüş olduğunu gördü.

Artık gidebileceğini düşünüp ayağa kalktı ama o sırada duyduğu mırıldanma ile adama döndü. Tam olarak ne dediği belli olmuyordu o yüzden biraz eğildi Eliza. Kulağını adamın dudaklarına yaklaştırmıştı.

"Sadece sana," diye adamın kısık mırıltısını duydu. Biraz daha yaklaştı. "Sadece sana dokunmak istiyorum... Sadece sen..." Asef'in söylediği şeyle hemen geri çekildi Eliza.

"Sapık katil!" diyip yeniden vurmuştu adamın yara olmayan koluna. Sevgilisini düşündüğü için sayıkladığını düşünmüştü.

Etraftaki malzemeleri aldıktan sonra acele şekilde odadan çıktı. Onun için hazırlanan beşinci kattaki odaya gidip kendini yorgun şekilde rahat yatağa bıraktı. Hala Asef Arjen'e yardım ettiği için kendine kızıyordu. Ama uykuya dalarken de adamın ateşinin düşüp düşmediğini merak ediyordu.

Sabah gözünü açtığında tepesinde dikilen Nehir ile korkarak yerinden zıpladı Eliza.

"Oha! Ne yapıyorsun kızım ya?"

"Seni otelde bir erkekle basmaya gelmiştim ama sen tek uyuyorsun." dedi Nehir yatağın kenarına otururken.

"Cidden bunu mu düşündün ya? Sana kar yağışından dolayı burada kalacağımı söyledim hatırlarsan." Eliza yatakta doğrultmuştu.

"Ben de belki beni kaldırmış olabilirsin diye düşünüp hevesle gelmiştim ama maalesef basamadım." Nehir üzgün şekilde dudaklarını büzmüştü.

"Senin adına çok üzüldüm, staj için mi geldin?"

"Evet kuzum, sen eve mi gideceksin?"

"Evet, hemen gitmek istiyorum. Hayvan gibi rahat bir yatak olsa da kendimi yabancı hissettim odada. Gidip odama sarılmak istiyorum." Eliza çantasına eşyalarını atarken aklının bir köşesinde Asef vardı. Adamın durumunu merak ediyordu ama tabi ki gidip bakmayacaktı.

"Git tabi canım, Tolga'nın ahıra çevirdiği evimizi de azıcık temizle."

"Öldüreceğim onu." dedi kapıya yönelirken Eliza.

"Doruk gel bende kal diyor ama dinlediği yok. Neymiş kızların başını boş bırakamazmış," Nehir de konuşurken Eliza ile beraber odadan çıkmıştı.

"Neyse hallederim ben, sen dert etme."

"Sen Asef Bey'in evine gidecek misin bugün?"

Eliza adamın adını duyunca bir an duraksadı ama kendini çabuk topladı Nehir fark etmeden.

"Gideceğim, önce eve gidip kendime geleyim. Bir duş falan alırım," dedi Eliza.

"Tamam canım, ben gidiyorum yerime."

"Nehir," Eliza seslenince Nehir ona döndü. "Deniz seninle iletişime falan geçti mi?" Soruyu sorduğu an Nehir'in ifadesini görünce çoktan geçtiğini anladı Eliza. "Ne dedi sana?"

"Aslında bir şey konuşmadık, sosyal medyadan ekledi ve beğeni atıp durdu tüm gece o kadar." Nehir bunları söylerken ağzı kulaklarına varıyordu.

"Senin de hiç hoşuna gitmemiş belli," dedi imayla Eliza ama Nehir çoktan hayal alemine dalmıştı. "Bana Asef ile ilgili bir şey düşünme, yok bize göre değil yok yaşı büyük diyen sen değil miydin? Deniz de aynı sana göre,"

"Ne alaka ya? Ben öyle bir şey düşünmedim. Ayrıca Asef Bey'den iki yaş küçük Deniz." diye kendini savundu Nehir.

"Çok fark etti gerçekten, ondan uzak dur Nehir yoksa senin kafanı kırarım." dedikten sonra hızla yürümeye başladı Eliza.

Bir yanı gidip adam iyi olmuş mu diye bakmak istediği için kendine sövüp duruyordu ama pes etmeden kapıya ulaştı. Çıkışa ilerlediği an gördüğü diz boyu kar ile ufak bir afallamıştı.

"Yarabbi şükür," dedi ama bir yandan da eve kadar nasıl yürüyeceğini düşündü.

Kar temizleme araçları yolları açıyordu ama Eliza'nın yürüyeceği kaldırımlar fena haldeydi. Birkaç adım atıp otelin temiz kısmından kenara doğru ilerledi ama cadde üzerindeki arabadan gelen korna sesi ile durdu. Dönüp baktığında lüks ve yüksek bir aracın içinden ona el sallayan Pusat'ı gördü. Şu an bu tesadüfe çok sevinmiş olabilirdi. Ama kaldırımdan caddeye geçmesi için büyük bir kar kütlesinin üzerinden atlaması gerekti, bunu fark eden Pusat arabayı sağa çekip indi ve kıza doğru yürüdü. Eliza da kenara gelip adım atmak için daha önce başkalarının bastığı bir yer aramaya başladı.

"Hadi gel," Pusat elini uzatıp Eliza'yı diğer tarafa çağırdı.

Eliza önce tereddüt etse de ona uzatılan ele uzanıp hamle yapacaktı ki duyduğu sesle öylece kaldı.

"Eliza!" Asef'in sesi aşırı yüksek çıkmıştı. Kızgın şekilde değil ama aceleci...

Eliza arkasına dönüp baktığında siyahlar içindeki adamı ona doğru hızlı şekilde yürürken gördü. Yüzünde acı aradı ama adam dik şekilde yürüyordu. Arkasında da Cihan ve birkaç adam geliyordu.

"Gidiyor musun?" diye sordu kıza yaklaşıp, bir yandan da Pusat'a bakıyordu.

"E-evet," dedi şaşırarak Eliza. Kalıp ne yapacaktı ki?

"Dün gece için teşekkür ederim," Asef'in söylediği şey ile hızla Pusat'a baktı Eliza ama Pusat sert ifadesi ile ona değil aynı gerginlik ile ona bakan Asef'e bakıyordu.

"Önemli değil Asef Bey, daha iyi görünüyorsunuz." Eliza resmen dişlerinin arasından konuşmuştu. Adamın söylediği şey her yere gidebilirdi ve böyle söylemesine sinir olmuştu.

"Bu arada biz daha önce tanıştık mı?" Asef yaralı olmayan kaşını kaldırıp Pusat'a sordu.

"Hayır, zannetmiyorum. Pusat ben," diyerek elini uzattı Pusat. Asef iki saniye baktıktan sonra ona uzatılan eli tuttu.

"Asef Arjen," dedi karşısındaki adamın elini gereğinden fazla sıkarken.

"Pusat Ateş,'' diye tekrar etti Pusat.

"Memnun oldum,"

"Ben de memnun oldum," ikisi de hala sertçe ellerini tutuyordu. İlk çeken Pusat olmuştu. "Hadi gidelim Eliza,"

"Ben götürürüm Eliza'yı," diye atladı Asef. Bu haline daha sonra küfür edecekti...

Pusat şaşkınca kaşlarını kaldırıp bakmıştı ama Eliza ondan önce davrandı.

"Gerek yok Asef Bey, Pusat ile giderim," derken kenardan karın üzerine çıktı hızla.

"Dikkat et!" diye seslendi Asef ama Pusat hızla kızın kolunu tutup yavaşça inmesini sağlamıştı. Eliza hemen kolunu kendine çekip hafifçe gülümsedi. Asef sinirden dişlerini sıkıyordu.

"İyi günler," dedi Eliza, Asef'e bakıp. Ama Asef şu an gözleri ile cinayet işlemekle meşguldü. Pusat'a bakışı bakış değildi. Pusat ise umursamadan kısa bir baş selamı verip şoför tarafına yürüdü.

"Seni almaya geleceğim, ona göre..." dedi Asef. Eliza'nın bir şey söylemesini beklemeden de hızla arkasını dönüp uzaklaşmaya başladı. Elleri yumruk olmuştu, hayalinde o yumruk Pusat'ın yüzüne onlarca kez inmişti.

Eliza omuz silkip arabaya binmişti. İçerisi sıcak olduğu için derin bir nefes alıp arkasına yaslandı.

"Eve gidiyorsun şimdi değil mi?" diye sordu Pusat.

"Evet, seni işinden alıkoymadım umarım, ''

"Hayır, Doruk'u almaya gidiyordum şimdi. Provası var, akşam sahne alacak. Bu karda yürüsün istemedim." dedi Pusat. Eliza ikisi arasındaki bu bağdan etkilenmişti. Pusat konuşurken bile samimi ve içten gelen bir ses kullanıyordu.

"Ne güzel abi kardeş gibisiniz." dedi Eliza.

"Öyleyiz zaten, kardeşim o benim." Pusat bunu söylerken kardeşini sahiplenen bir abi edası takınmıştı.

"Ne zaman tanıştınız?" diye sordu Eliza.

"Yetimhanede tanıştık, ben ayrılmadan bir yıl önce." Pusat konuşurken Eliza şaşkın şekilde bakıyordu. İkisinin de yetimhanede büyüdüğünü bilmiyordu. "Yaklaşık on sene önce tanıştık. Ben on sekize girmeden önce gelmişti yurda. On iki yaşında falandı, ayrı bir yurttan sevk edilmişti. Bir yıl kadar benim yanımda kaldı, kardeşim gibi oldu. Daha sonra ben on sekizi doldurunca yurttan çıkarıldım. Üniversiteye gittim, Doruk da yalnız kaldı haliyle ama sürekli ziyaret ettim onu. Hatta şu an kaldığı ev benim evim, yurttan ayrılınca oraya yerleştirdim onu."

Tüm bu geçmiş anıları anlatırken o günleri yaşamış gibi konuşuyordu Pusat. Daha fazla detaya da girmeden susup önüne bakmıştı.

Eliza adamı dinlerken içinde olduğu lüks araca baktı. Acaba adam ne iş yapıyordu du da böyle lüks aracı vardı. Hatta daha önce de başka araç görmüştü onda. Yetimhaneden çıkıp nasıl böyle genç yaşta zengin olduğunu merak etti.

"Sen ne iş yapıyorsun?" diye sordu. O sırada da sokağa girmişlerdi.

"Ressamım ben,"

Eliza ağzı açık şekilde adama bakıyordu. İri cüsseli ve sporcu gibi duran birinin ressam olmasını beklemiyordu. Ünlü bir ressam olmalı diye düşündü.

"Hatta yakında bir sergim var, 14 Şubatta. Arkadaşların ile gelirsen çok sevinirim." Araba durunca eğilip torbido gözünden birkaç bilet çıkardı Pusat.

"SEVGİLİLER GÜNÜ, SEVGİNİZİ GÖSTERİN..."

Kartın üzerinde yazan şeyle gülümsedi Eliza.

"Çok mutlu olurum, mutlaka gelmeye çalışırım." dedi biletleri çantasına atıp. "Çok sağol, görüşmek üzere," kapıyı açarken Doruk da apartman kapısını açmıştı. Eliza onu görünce buruk şekilde gülümsedi. Onunla ilgili bilmediği çok şey vardı.

"Görüşürüz," dedi Pusat.

"Merhaba Eliza," yüzü aydınlanarak selam vermişti Doruk. "Eve yeni mi geliyorsun?" derken sesi biraz durgun çıkmıştı. Aslında gelmediğini biliyordu, sabah saatlerine kadar pencereden gelmesini beklemişti.

"Selam, gece kar yağışı yoğun olunca otelde kaldım mecbur. Sağolsun Pusat bıraktı." dedi Eliza. Soğuk rüzgardan dolayı yerinde zıplayıp duruyordu.

"Anladım, iyi ol da. Görüşürüz o zaman, en yakın zamanda seni kulübe bekliyorum. Yeni bestemi dinlemelisin," dedi beklentiyle.

"En yakın zamanda söz,"

"Hadi eve gir üşüme." dedi Doruk.

Eliza ikisine de el sallayıp apartmana girdi. Arabanın hareket ettiğini görmüştü. Hızla merdiveni çıkarken duyduğu sesle afallayıp daha da hızlı çıktı.

"Aldatıyor mu kız kocan seni?"

"Ne bileyim Tolga'cığım ama eve geç gelip duruyor."

"Gözü çıka sıca..." Eliza başında yazma ile elindeki kapta kek karıştıran Tolga'ya şok içinde bakakaldı. Karşıdaki hala yüzünü görmediği komşu ile karşılıklı kapıda kek karıştırıyorlardı. "Heh, benim kız kardeş de gelmiş. Gel kız zilli sen eve, nerede sürttün gece?"

"Kes sesini Tolga!" Eliza dişlerinin arasından konuşurken karşıdaki kadına zoraki gülümsedi.

"Siz taşınınca gelip ziyaret edemedim, kusara bakma canım ama abinle tanıştık. " dedi kadın gülerek. "Ben Muazzez,"

"Memnun oldum, okuduğumuz için yoğunuz ondan dolayı." dedi Eliza bir yandan da Tolga'ya bakıp içeri geçmesini işaret ediyordu.

"Güzelmiş kardeşin de," dedi kadın Eliza'yı süzerken.

"Aynen Muazzez'ciğim bir o var yoksa beceriksizin teki bu da diğeri de. Kesin evde kaldılar." Tolga üzgün şekilde keki karıştırmaya devam ediyordu.

"Benim halamın komşusunun bekar bir oğlu var,"

"Ee ne iş yapıyor oğlan?" diye merakla sordu Tolga. Eliza sinirden dudağını ısırıyordu.

"Tüpçü oğlan, evleri falan var yani,"

"Aa, öyle mi gelsin bir ara bakayım ben." Eliza belini çimdikleyince sustu Tolga.

"Neyse iyi günler," Eliza içeri girerken Tolga'yı da sürüklüyordu.

"Hadi bacım görüşürüz, haber ederim sana yoksa başıma kalacak bu zilliler..." Tolga içeri sokulurken hala bağırıyordu.

"Tolga! Tolga... Ne yapıyorsun sen?" Eliza sinirle bağırdı.

"Bağırma zilli! Abiniz olduğumu söyledim, bekarların kalmasına karşıymış zaten kadın. Anca yumuşadı valla."

"Senin halin ne peki? Saçma sapan konuşup duruyorsun."

"İki dedikodu yaptık kız, tutma beni keki fırına koyacağım." Tolga elindeki kapla mutfağa gidince Eliza sinirle salona yürüdü. Etraf temiz duruyordu, Nehir'in dediği gibi değildi.

"Diyarbekir yoluna le, Diyarbekir yoluna

Düştüm senin toruna le düştüm senin toruna

Bu sevdalar boşuna le bu sevdalar boşuna

Delalım delalım delalım delalım "

 

Tolga'nın mutfaktan gelen sesini duymamak için kulaklarını kapatıp kendini koltuğa bıraktı Eliza. Son zamanlarda her şeyin ne kadar hareketli geçtiğini düşünüp derin bir nefes aldı.

"Söyle bakalım gece neredeydin? Yalan söyleme bacaklarını kırarım." Tolga koltuğa gelip çöktü.

"Off Tolga, kar yağışı çok fenaydı gece. Otelde kaldım."

"Eyvah! Bir de otelde kalmış, yetişin komşular!" Tolga başını sallayıp eliyle bacaklarına vuruyordu.

"Salak, sus bir ya. Hem sen temizlik mi yaptın?"

"Yaptım tabi, sizin gibi iki tane pis çiyanın yaşadığı yeri temizlemek kolay olmadı ama neyse..."

Eliza arkadaşını iyi tanıyordu. Şu an üzgün olduğun farkındaydı. Bunu gizlemeye çalışıyordu ama Eliza'dan saklayamazdı.

"Ne oldu Tolga? Anlat hadi..." Eliyle omzunu sıktı Tolga'nın.

"Ne olacak ya? Size pis diyorum işte,"

"Tolga lütfen..." Eliza biraz daha yaklaştı arkadaşına. Bu sırada Tolga başını geriye yaslayıp derin bir nefes aldı. Gözünden bir damla yaş atmıştı. "Tolga hadi canım, anlat neye üzüldün?"

"Haftaya annem ilk kemoterapiyi alacak..." Tolga başını Eliza'nın omzuna koydu. Eliza saçlarını okşamaya başlamıştı. "Kötü olur diyorlar, midesi çok bulanırmış... Ablam komşuda kalacak ama huzursuzlanırsa iyi olmuyor... Onlara para göndermek için çalışmam lazım, yanlarında olamıyorum..."

"Şşş, tamam canım bak yalnız değiller. Komşunuz var merak etme sen. İyi olacak..."

"Saçları da dökülür değil mi Eliza?" Tolga'nın göz yaşları omzunu ıslatıyordu.

"Yeniden uzar merak etme, iyileşince çok daha gür çıkacak."

"Ben küçükken babam beni döveceği zaman annem ile ablamı odaya kitlerdim... Onlara bir şey olmasın diye... Babamın elleri kopsun bir daha da çıkmasın diye dua ederdim... Sonra o alkol komasına girip ölünce sevindim Eliza... Ben kötü biri miyim?"

"Asla canım, sen asla kötü biri değilsin. Sen sadece şansız bir çocuksun ama inan bana her şey güzel olacak. Kış bitecek, bahar geldiğinde her şey çok güzel olacak sana söz veriyorum..." Eliza daha da sıkı sarıldı. Saçlarını yavaş yavaş okşuyordu. Tolga'nın ağlaması biraz da olsa dinmişti.

"Eliza,"

"Hmm,"

"Biraz daha aşağı göğsüne doğru bastırsana beni."

"Tolga! Sapık, kalk..." Eliza sinirle çekti kendini. Tolga sırıtıyordu. Ona bakıp gülmemek için zor tutuyordu kendini.

"Hayır, kırk yılın başı bana sarıldın diye şey ettim, azıcık şefkat istedim sadece."

"Bokunu çıkardım desene!" Eliza ayağa kalkıp odasına ilerledi.

"Aman zilli, ben de işe devam ederim."

Eliza odasına girip kapıyı kapattı, Tolga'nın yanında tuttuğu göz yaşları serbest kalmıştı. Yatağına oturup derin bir nefes aldı. Her şeyin iyi olması için elini kalbine koyup dua etmeye başladı. Ardından duşa girmek için ayağa kalkıp, şarkı söyleyen Tolga'ya gülmeye başladı.

Duş alıp saçlarını kuruturken, evin sessizliği dikkatini çekti Eliza'nın. Tolga sonunda susmuştu ve her ne yapıyorsa sesi çıkmıyordu. Hatta az önce kıvırarak şarkı söylerken kısa bir video bile çekmişti gizlice Eliza. Yaşadığı her acıyı saklamaya çalışması Eliza'nın yüreğini acıtıyordu.

Saçlarını kuruttuktan sonra koyu renk bir kot ve beyaz bir kazak giydi üzerine Eliza. Üzgün şekilde aklına gelen beresi ile iç çekip tekrar etrafına baktı. Bugün konakta çalışanlara soracaktı. Aklına orada düşürmüş olma ihtimali geliyordu. Sokağı inleten korna sesi ile düşüncelerden sıyrılıp pencereye doğru yürüdü. Asef elleri bağlı şekilde arabaya yaslanmış ona bakıyordu. Direksiyonda Cihan vardı. Eliza oflayıp odasından çıktı.

"Niye kendi geliyorsa..." diye mırıldanıyordu.

Evden çıkmadan önce mutfağın penceresini silen Tolga ile karşılaştı.

"Ne yapıyorsun Tolga bu soğukta ya?"

"Geç kız, şu pis suyu dökeyim. Yoruldum zaten..."

Eliza umursamadan kapıyı açıp merdivenlere yöneldi ama içine anında bir huzursuzluk gelmişti. Hızla merdivenden inip içine doğan hisle karşılaştı. Asef'in sol tarafı ıslak şekilde öfkeyle Tolga'ya bakıyordu. Tolga ise tam anlamıyla donmuştu.

"Gel lan buraya! Seni hemen öldüreyim!" Asef eliyle Tolga'yı çağırdı ama donmuş Tolga elinde kova başında yazma ile tepki vermeden öylece bakıyordu. "Gel buraya gel! Sen ölü bir adamsın artık. "

"Allah'ım günahlarımı affet." dedikten sonra arkaya düşüp bayılmıştı Tolga.

"Ne yapıyorsun ya!" dedi Eliza, Asef'in önüne geçip.

"Esas o ne yapıyor? Şu halime bak!" Asef resmen çocuk gibi şikayet ediyordu Tolga'yı. Cihan arabanın içinde gizlice gülüyordu.

"Kaza olmuştur, çocuk korkup bayıldı senin yüzüne!"

"Çok çocuk! Eşek kadar herif, dikkat etsin o zaman."

"Off! Seninle tartışmaya hiç niyetim yok." Eliza sinirle dönüp arka koltuğa oturdu. İki saniye sonra da yanına Asef oturmuştu.

"Benimle tartışamazsın ayrıca." dedi oturur oturmaz. Eliza sadece başını sallamış cevap vermemişti. "Eliza," araba hareket ederken Asef kıza seslendi.

"Efendim," diye sertçe karşılık verdi Eliza.

"Bana cevap ver. En nefret ettiğim şeyi yapma sakın."

"Seninle tartışmamamı isteyen sensin. O yüzden susuyorum."

"Tabi sen vurmayı daha çok seversin." dedi Asef kafasını sallayarak. Eliza adama dönüp baktı. "Gece diyorum, iki kere bana vurmuşsun."

Eliza boğazını temizleyip geriye yaslandı. "Öyle bir şey yapmadım."

"Kamera görüntüleri öyle demiyor, resmen uyuyan yaralı bir insana vurmuşsun gibi görünüyor." Asef biraz yaklaştı kıza.

"Ben ateşine baktım,"

"O nasıl ateşe bakmak?"

"Bizim oralarda ateşe öyle bakılır. Hafif vururuz insanın koluna anlamak için." Eliza saçmalarken içten içe kendine sayıyordu.

"Resmen kızarmış kolum nasıl yavaş vurmak o?" Asef kızı köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu ve bundan da büyük zevk alıyordu. "Ha vurmak gibi fantezileri severim diyorsan o ayrı tabi."

"Ne diyorsun sen ya? Yok öyle bir şey." Eliza kafasını çevirip bir daha konuşmadı. Adamın ona bakıp gülmesi hem sinir etmiş hem de garip hissettirmişti. Ama yüzündeki yaranın daha iyi olduğuna dikkat etmişti. Ayrıca duruşunda herhangi bir sıkıntı yoktu, sırtındaki yaranın daha iyi olduğunu düşündü. Adamın nasıl bir gücü olduğunu merak etmişti. Ama bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemediği için sessiz kaldı.

**

 

Eve gelene kadar hiç sesi çıkmamıştı Eliza'nın. Asef ve Cihan bir konu hakkında konuşurken sessizce ikisini dinlemişti. Arabadan inip eve doğru giderken Asef'in de arkasından geldiğini hissediyordu. İçeri girip merdivene yönelirken etrafa baktı, evde çalışanlar dışında kimseyi görmemişti. Deniz yok gibiydi.

"Ben üzerimi değiştirip bir toplantı yapacağım." dedi Asef, kızın eli Alya'nın kapısına giderken. "Dün de onunla güzel zaman geçirdiğini biliyorum, yanınıza geleceğim." Eliza sadece başını sallamış bir şey dememişti. Asef de cevap beklemeden gitmişti zaten.

Eliza kapıyı çalıp içeri girince önünde yemek, kendisi resim yapan Alya ile karşılaştı. Alya içeri giren kişiye bakmak için kafasını kaldırıp bakmıştı.

"Selam" dedi Eliza neşeli sesiyle. "Bugün nasılsın bakalım?"

Alya'nın yanına ilerleyip boş sandalyeye oturdu. Kızın önündeki çok az kısmı yenmiş yemeğe baktı. Karnabahar ve brokoli ağırlıkta haşlanmış sebzeler ve et vardı.

"Hiç iştah açıcı görünmüyor." dedi Eliza dudaklarını büzerek. "Evet, sağlıklı ama insanın canı şöyle hamburger falan ister arada değil mi?" Alya tepki vermeden bakıyordu Eliza'ya. "Senin sevdiğin yemek var mı? Sana yapabilirim istersen. Hatta istersen şimdi de yaparım hemen ister misin?" Hevesle Alya'ya baktı ama mavi gözler durgun şekilde ona bakmaya devam ediyordu.

Eliza telefonu çıkarıp kızın önüne koydu. "Bak senin için bir sürü kar resmi çektim. Hatta karda oyun oynayan kedileri de videoya aldım. Bakmak ister misin? Sen onlara bakarken ben de hızlıca senin için atıştırmalık bir şey hazırlayabilirim." Alya tepki vermese de gözleri önüne konan telefona kaymıştı. Eliza bu duruma sevinip biraz daha önüne yaklaştırdı. "Sen resimlere ve videoya bak, ben hemen geliyorum. Öğk! Buna be?" derken yemek tepsinini alıp hızla odadan çıktı.

Mutfağa girince genç bir çalışan ile karşılaştı. "Bir şey mi istemiştiniz Eliza Hanım?" diye sordu kadın.

"Hayır, karnım aç da bir şeyler hazırlayacaktım." dedi etrafa bakmaya başlayan Eliza.

"Ne isterseniz sizin için hazırlarım hemen. Söylemeniz yeter,"

"Patates var mı?"

"Evet,"

"Tamam hemen onu suya koy kaynasın, bir de tavuk göğsü varsa bana verir misin?" Eliza kollarını yukarı doğru kıvırırken kadın şaşkın şekilde bakıyordu ama dediğini de yapmaya başlamıştı.

Eliza tavuğu temizleyip çeşitli baharatlar ekledikten sonra robotta çekip hamur kıvamına getirmişti. Çeşitli şekiller verdikten sonra fırına koyup patateslerle ilgilenmeye başladı. Ezdiği patatese un ve baharat ekleyip hamur kıvamına getirdi ve çeşitli şekillerde kızartmaya başladı. O bunları yaparken mutfağa birkaç çalışan da girmişti. Onun böyle hızlı hareket etmesine şaşırarak bakıyorlardı.

En sonunda her şey hazır olunca tabağa şirin şekilde dizmişti hepsini. En son da ketçap ve mayonez ile gülen surat yapmıştı. Onu izleyenler de neşeyle bakıyordu.

"Çok güzel oldu, çok tatlı." demişlerdi. Eliza tabağı eline alıp mutfaktan çıkınca önüne çıkan adamla duraksadı.

"Neden Alya'nın yanında değildin?" Asef üzerini değiştirmiş başka siyah bir gömlek giymişti. Kollarını yukarı doğru katlamıştı ve elinde siyah deri eldivenleri yoktu.

"Gidiyorum şimdi," Eliza yanından geçerek adım attı ama adamın sesiyle durdu.

"Onun Alya için yaptığını söyleme."

"Ben açım,"

"Onun odasında böyle bir şeyi yiyemezsin!"

"Kötü bir şey değil, ne benim ne de Alya'nın yemesinde bir sıkıntı var."

"Ben izin vermiyorum!"

"Senden izin almıyorum!" Eliza bir adım atmıştı ki adamın kolunu tutması ile durdu. "Çek elini!"

"Benim evimde benim kurallarımı çiğneyemezsin. Lafımın üzerine laf söyleyemezsin!" Asef elini çekmişti ama aniden Eliza'nın elindeki tabağı çekip aldı.

"Senin lafların bana işlemez Asef Arjen. Ezer geçerim!"

"Öyle mi?" Asef bir kaşını kaldırıp alayla sorduktan sonra mutfağa yöneldi.

Eliza da arkasından gelmişti. O an Eliza'nın şok olacağı bir şey yaptı. Tabağı alıp çöpe attı. Çalışanlar da şok içinde bakıyordu.

"Bir daha Eliza bu mutfağa girmeyecek! Bir daha Alya için en ufak bir şey hazırlamayacak!" Daha sonra kıza dönüp biraz yaklaştı. Eliza gözlerinden ateş çıkararak bakıyordu.

"Bir daha bana böyle bakmayacaksın!"

********

 

 

Bölüm : 28.11.2024 10:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...