13. Bölüm

BÖLÜM 12

Sitare Yazar
yzrsitare

"Kalp seçemez, sadece sever..."

Turgenyev

****

Siyah lüks araba Phoenix Gece kulübüne gelince kapının önünde durdu. Hızlı şekilde arkada duran araçtan ve gece kulübünün içinden birkaç adam çıktı. Hepsi de saygıyla Asef'in ineceği kapının önünde durmuştu. Cihan tarafından açılan kapıdan inen baştan ayağa siyah giyimli Asef Arjen etrafına bakınıp kulübe doğru ilerledi. Üzerini değiştirdiği için kan kokan elbisesinin yerini çekici erkeksi kokusu almıştı.

İlerledikçe kapalı ışıkların ve hiç kimsenin olmadığı ortamı fark etti. Ama kulübün sonundaki en geniş ona özel olan locadan kırmızı ışıkların dans ettiğini fark edebiliyordu. Adamları geride kalırken tek başına locaya girip koltuğa yayılmış elinde kadehi ile ona bakan Deniz'i gördü.

"Düşmanı bulmanın şerefine," derken kadehini kaldırıp Asef'e gülümsedi.

Asef otururken önündeki kadehi alıp dudağına götürdü. "Benim düşmanım çok Deniz, sadece öncelikli parçalamak istediğim kişiyi buldum diyelim."

Deniz, Cihan'dan haberi almıştı ve Asef'i buraya getirmesini ondan istemişti.

"Neden burası boş?" diye sordu Asef. Ceketini çıkarıp koltuğa bırakıp biraz daha yayıldı.

"Birazdan doldururuz Asef'im. İstediğin bu olsun." Deniz çapkın şekilde göz kırpıp dilini dudağında gezdirdi.

"Deniz," dedi Asef ismi uzatarak.

"Oğlum işte rahatla biraz diye geldik, anca iş anca adam parçala nereye kadar. Hayır beni de parçalayacaksın diye korkuyorum ama o manada değil," derken Asef'e yaklaşıp eliyle omzundan karnına doğru bir yol almıştı. Asef onun bu hareketine gülüp eline vurdu. "İtiraf et sen de benden hoşlanıyorsun."

"Ben hayvanların sadece etini yemekten hoşlanıyorum Deniz, seninle ilgili hissedecek başka duygum olmaz."

"Bu acıttı." Deniz kadehinden bir yudum daha aldı.

"Eee, neyi bekliyoruz?" diye sordu Asef.

"AT kızlarını," dedi Deniz heyecanla.

"At mı?"

"Hayvan olan at değil Asef, bunlar AT kızları duymadın mı?"

"Hayır duymadım," dediği sırada ortama bir müzik doldu ve yan kapıdan iki kadın girdi.

"O zaman duyma zamanı." diyerek sırıttı Deniz.

Birisi sarışın, düz saçları beline kadar uzanıyordu. Diğeri esmer siyah saçları dalga dalga beline iniyordu. Yüzleri peçe ile kapanmış kadınların vücudu pek de kapalı değildi. Adımları senkronize şekildeydi ve hareketleri hemen hemen aynıydı. Önlerindeki direğe aynı anda ellerini koyup biri sağa diğeri sola doğru eğilmişti.

"Nasıl ama?" diye sordu Deniz, Asef'e yaklaşıp. Asef sadece göz devirerek karşılık vermişti. O şimdiye kadar dünya üzerindeki görebileceği en güzel ve çekici kadınları gördüğü halde ilgi alanına girmemişti.

Karşısında onu etkilemek için bakan iki kadına bakınca da pek bir şey hissetmedi. Sadece arkasına yaslanıp kadehini dudaklarına götürdü.

Kadınlar aynı anda bir bacağını direğe sarıp diğerini kendilerine çekerek öne doğru eğildiler. Hoş bir görüntü sunuyorlardı. Aynı hareketi yapıp aynı anda yılan gibi kıvrılıyorlardı. Gerçekten de bir kez bakan birinin gözünü alamayacağı bir görüntüydü.

Direkten ayrılan iki kadın Deniz ve Asef'e doğru yürümeye başladı. Deniz biraz heyecanlanmış elindeki kadehi önündeki masaya bırakmıştı ama Asef sakin ve siyah gözleri ile öylece bakıyordu. Ona yaklaşan sarışın kadının gözleri dikkatini çekti. Yeşildi... Hem de zümrüt yeşili... Aklına Eliza'nın gözleri geldi. Onun o iri ve yeşil gözleri... Ama onun gözleri çimen yeşiliydi. "Onun gözleri çok güzel..." diye geçirdi aklından Asef.

Öte yandan Deniz'in yanına gelen esmer dansçı önündeki küçük buzlardan birini ağzına alıp diline doğru getirdi. Deniz bir an afallamış şekilde bakarken ne yapacağını şaşırdı ve önündeki bardağı kaldırdı. Esmer dansçı gülerek buzu bardağa bıraktı ve ardından Deniz'in elini tutup ayağa kaldırdı. Onunla ikisi dans ederken ışıklar daha da parlak hale gelmişti.

Asef ona daha da yaklaşan sarışın dansçıya biraz daha yaklaştı. Gözlerine odaklandığı için nerede olduğunu bile unutmuştu. Eliza önünde belirmişti sanki... Sanki peçenin ardındaki yüz oydu... Elini kaldırıp yavaşça kadının saçlarına dokundu. Ama elindeki siyah deri eldiven hissetmesine engel olmuştu. Eldiveni çıkarıp dövmeli elini kadının boynuna doğru yaklaştırıp hafifçe okşadı. Kadın bu sırada Asef'in önünde diz çökmeye başlamıştı.

Ama Asef eli değdiği an ateşe dokunmuş gibi geri çekti. Kalbi sıkışmıştı ve nefes alışverişi hızlanmıştı. Önündeki kadın Eliza değildi... Eğer o olsaydı ona dokununca sadece huzur hissederdi.

"Kalk!" diye öfkeyle bağırıp hızla eldivenini giydi. Aynı anda da ayağa kalkmıştı. Dansçı şaşırırken geriye doğru gitti, Deniz de ne olduğuna bakmak için Asef'e yaklaşmıştı.

"Ne oldu Asef?" diye sordu endişeyle. Aniden yakası Asef tarafından kavranınca kaşları çatıldı. Dansçı kızlar da ne olduğunu anlamadan hızla geriye kaçmışlardı.

"Eliza'yı nereye bıraktın? Hemen adresi ver!"

**

"Renklerin değişimine göre sıralamak güzel olmaz mı?" Eliza, sıcak galeride resimlere bakarken hayranlıkla konuştu. Geldiğinden beri iki saattir Pusat ile resimlerin yerleştirilmesi için çalışıyordu. Ve bundan çok zevk almıştı. Onların dışında birkaç kişi daha vardı, hem temizlik yapıp hem de yerleştirme ile ilgileniyorlardı. "Çünkü resimler ton olarak değişiyor. Gün içindeki hareketlilik sarının tonları, gece mavinin tonları... Bence çok etkileyici." Eliza resimlerin yanından geçerken her birini detaylı inceliyordu. "Kesinlikle mükemmel bir ressamsın."

"Haklısın, öyle çok güzel görünür." dedi Pusat. "Ama kendim ile ilgili övgünü abartılı kabul ediyorum." Eliza'nın yanında yürürken onun dediklerini dikkatle dinliyordu. Eliza'nın bir şeye odaklanınca nasıl konsantre olduğuna gülümseyerek bakıyordu.

"Ayrıca tabloların büyüklüğü de farklı, yani yerleştirirken buna da dikkat edilebilir. Daha hoş bir simetri olur ayrıca resimlere bakan kişinin daha çok hoşuna gider." Eliza konuşurken en arkada duran üzeri örtü ile kapanmış resmin önünde durdu. "Bu resim neden kapalı?"

"Henüz bitmedi çünkü, hala son bir dokunuş bekliyor." dedi Pusat.

"Diğer resimler ile bağlantılı mı?"

"Hayır o bambaşka bir resim, bu dünyada herhangi bir şeyle bağlantılı olamayacak kadar özel." dedi hayranlıkla Pusat. Gözleri Eliza'nın üzerindeydi.

"Çok merak ettim şimdi ama," dedi Eliza. Bu sırada da hafifçe başını eğip resme bakmaya çalışıyordu. Pusat onun bu tatlı hallerine küçük bir kahkaha ile karşılık verdi.

"Çok merak iyi değil, sergi gününde göreceksin." dedi Pusat.

"Pusat Bey," elindeki tepside iki tane kahve tutan kadın kibarca seslenmişti. "Buyurun lütfen,"

"Teşekkürler Dilek Hanım, bu arada diğerlerine de söyleyip çıkabilirsiniz." Pusat kahvenin birini Eliza'ya uzattı.

"Teşekkürler," derken sıcak kahvenin güzel kokusunu içine çekti Eliza.

Kadın kahveleri verdikten sonra çıkmıştı, birkaç dakika sonra da diğer çalışanlar ayrıldı. Pusat, Eliza'yı camın önündeki küçük koltuklara doğru çağırıp oturttu. Dışarıdan ikisi de gayet net şekilde görünüyordu. Zaten galerinin dört tarafı da özel camlar ile çevriliydi.

"Kahve çok lezzetli, daha önce bu kadar lezzetlisini içmemiştim. Ne bu?" diye sordu Eliza.

"Bir aşçı olarak dikkatinden kaçmıyor bir şey. Endonezya'dan aldığım bir kahve bu, çok az üretiliyor. Luwak kahvesi," diye açıkladı Pusat.

"Vay canına! Bunu daha önce duydum sanki," Eliza zihnini çalıştırmaya uğraşıyordu. Kahve dersindeki türleri hatırlamaya çalıştı ama aklına gelmemişti.

"Misk kedisinin dışkısından üretiliyor." dedi Pusat. O an Eliza şaşırıp ağzındaki kahveyi püskürttü, hatta elindeki kahvenin bir kısmı Pusat'ın üzerine dökülmüştü. "Eliza! İyi misin?"

"Dışkı mı?" diye yüzünü ekşiterek sordu Eliza. "Yani ben bok mu içtim?"

Pusat üzerine dökülen kahveyi unutmuş kahkaha atıyordu. Gülmesini bastırmaya çalışırken konuşmaya çalıştı. "Tam olarak öyle değil Eliza, yani özel bir üretim tekniği diyelim."

"Yine de aynı işte, içmek istemiyorum. Bu arada üzerine döktüm, özür dilerim." Eliza mahcup şekilde gömleği kirlenen adama baktı ama Pusat gülerek bakıyordu.

"Önemli değil, üzerimi değişip geliyorum hemen."

Pusat ayağa kalkıp direkt üst kattaki evine çıkan merdivene yöneldi. Yüzündeki gülümseme silinmemişti. Hızla üstündekini çıkarıp ayrı bir gömlek aldı eline. Üzerine geçirip merdivenden inerken düğmeleri iliklemeden önce galerinin önünde duran siyah jeep'e baktı. Sahibini tanıyordu...

Sert şekilde arabadan inen Asef direkt kapıya doğru yürümeye başladı ama kapıya yaklaşan önü açık şekilde duran Pusat'ı görünce kaşları çatıldı. İçinden iyi bir küfür savurup adımlarını hızlandırdı. O kapıya vurmadan Pusat kapıyı açmıştı.

"Sizi burada gördüğüme şaşırdım Asef Bey." dedi elini duvara koyarak. Asef gömleği açık şekilde ona bakan adamın yüzüne yumruk geçirmek istiyordu.

"Ben de seni böyle gördüğüme şaşırdım." dedi Asef adamın önünü işaret ederek.

"Sıcak da biraz," dedi Pusat. Ve bunu söylerken özellikle imalı bir ses kullanmıştı.

"Eksi beş derecede mi?" Asef kaşlarını şaşkınlıkla kaldırmıştı.

"Farkında değilim." Pusat elini gömleğine atıp düğmeleri iliklemeye başladı. Çünkü biraz daha havalı şekilde konuşmaya devam ederse bir yanının donacağını düşünüyordu. "Siz burada ne arıyorsunuz?"

"Eliza için geldim." dedi direkt Asef. Bir yandan da başıyla içeriye bakmaya çalışıyordu. Arabadan inmeden önce içeriye bakmaya çalışmıştı ama koltukta oturan kişinin önünde birkaç tablo vardı. Kim olduğundan emin olamamıştı.

"Bu saatte mi?" Pusat bugün Asef'i delirtmek için elinden gelen her şeyi yapıyor gibiydi. Ama aniden içeriden gelen öğürme sesi ile şaşkınca dönüp yürümeye başladı. Asef de içeri girmişti.

"Eliza!" Pusat ve Asef aynı anda bağırdı. Arkadaki banyoya koşan Eliza klozete doğru eğilmiş içinde ne var yoksa çıkarıyordu.

Asef aniden Pusat'ın önüne geçip banyoya girdi. Eliza'nın yanına çöküp derin derin nefes alan kıza yaklaştı. Eliza az önce seslerin sahibini fark etmemişti çünkü aniden midesi bulunmaya başlamıştı. Sebebi içtiği kahve olabilirdi, ayrıca birkaç gündür çok fazla soğuğa maruz kaldığı için midesini de üşütmüş olabilirdi.

"Eliza, neyin var?" Asef'in endişeli sesini duyan Eliza şaşkın şekilde dönüp adama baktı.

"Sen burada ne arı-" Eliza lafını tamamlamadan yeniden öğürüp klozete eğildi. Asef hemen siyah eldivenli elini kaldırıp kızın sırtına yavaşça vurmaya başladı. Hatta okşuyordu ve rahatlaması için dikkatle ovalıyordu.

"Eliza, iyi misin?" Pusat da endişeyle kıza bakmaya çalışıyordu ama Asef görüşünü engellendiği için kıza yaklaşamıyordu.

"Hadi hastaneye gidelim," dedi endişeyle Asef. Bir eli kızın sırtındayken diğer eli karnını sarmıştı. O da ne ara bu pozisyona geldiklerini anlamamıştı ve bundan asla rahatsızlık duymuyordu. Ama Eliza başını kaldırıp onun bu kadar yakınında duran Asef'i görünce hemen geri çekildi. Asef de anında elini çekip kenara kaymıştı.

"İyiyim, iyiyim gerek yok... Sadece aniden midem bulandı, acaba o kahve yüzünden mi?" derken Pusat'a baktı Eliza.

"Ne kahvesi?" diye gergince sordu Asef. Ama Pusat adama değil kıza bakarak cevap verdi.

"Sanmıyorum, benim hep içtiğim kahve. Başka bir şey olmasın?" diye sordu Pusat.

"Sen hep onu mu içiyorsun?" Eliza aniden yüzünü ekşiterek klozete eğildi. Ama içinde çıkacak bir şey kalmadığı için kuru kuru öğürdü sadece.

"Ne lan o?!" Asef dayanamayıp sinirle bağırdı.

"Luwak kahvesi, galiba ondan rahatsız oldu." dedi hızla Pusat. Asef kahveyi bildiği için dönüp Eliza'ya baktı.

"Aslında güzel bir kahve, dışkıdan üretildiği için mi rahatsız oldun?"

"Sus lütfen! Şunu hatırlatıp durma." Eliza sinirle bağırıp ayağa kalkmaya çalıştı ama başı dönünce Asef hemen uzanıp kollarını tuttu. Eliza geri çekilmemişti ama bu yakınlıktan rahatsız hissedip bedenini kastı. Asef bunu fark ettiği anda geri çekilip Eliza'ya alan tanıdı.

"Hastahaneye gidelim yine de." dedi dikkatle kıza bakarken.

"Hayır, iyiyim ben. Ayrıca sen neden buraya geldin?" Eliza banyodan çıkıp geniş alana ilerledi.

"Sana bir şey vermeye geldim." Asef hemen Eliza'nın arkasından gelirken Pusat da onun yanındaydı. Dikkatle Asef'e bakıyordu.

"Ne?" Eliza merakla sordu, onun aklına ilk Alya gelmişti. Ona bir şey olduğunu ya da bir sorun olduğunu düşünmüştü. Şimdi öyle bir durum olmadığı için daha rahat hissediyordu.

"Bize müsaade eder misin?" Asef ona dik şekilde bakan Pusat'a aynı dik bakışları ve sesiyle karşılık verdi. Pusat adamın bu tavrına sinir olsa da yapmacık bir gülümseme ile başını sallayıp ikisini yalnız bıraktı. "Ne değişik bir tip, bu resimleri bu mu çizmiş? Hiç başarılı değil." Asef etrafa bakarken bir yandan huysuz şekilde söyleniyordu.

"Eee, bana ne verecektin?" Eliza hala kendini iyi hissetmiyordu. Boğazı çok ağrıyordu.

"Bunu," Asef ceketinin cebinden özenle katladığı bereyi çıkarınca Eliza heyecanla gözlerini büyüttü.

"Berem!" Asef'in elindeki bereye uzandı ama Asef hemen elini yukarı kaldırmıştı. "Oyun mu oynuyorsun şimdi de?"

"Bunu sana kim verdi?" Asef eli yukarıda bir kaşını kaldırarak sordu. Cevabın Pusat olmasından korkuyordu.

Eliza bir kere zıpladı ama neredeyse iki metre olan adam kolunu kaldırınca daha da yükseğe çıkmıştı annesinin yaptığı bere.

"Seni ilgilendirmez, madem getirdin versene! Niye sinir ediyorsun beni?" Eliza kaşlarını çatıp öylece bakmaya başladı. "Ayrıca nereden buldun bunu?"

"Eğer bunu sana o adam verdiyse vermeyi düşünmüyorum. Almayı unut, bu yüzden hemen cevap ver bence." Asef'in eli hala yukarıda dururken başını biraz Eliza'ya yaklaştırarak konuştu. "Hatta birazdan klozete atıp sifonu çekmeyi düşünüyorum."

"Saçma sapan konuşma! Ver onu bana! Annem yaptı onu bana, o pis ellerinle kirletme!" Eliza en sonunda dayanamayıp bağırmıştı. Asef duyduğu son cümleyle içinde hissettiği acıyla elini indirdi.

Eliza hiçbir şey demeden bereyi alıp Asef'in yanından uzaklaşmak için arkasını döndü. Asef'in söylediği sözler onu yaralarken aynı şekilde o da onu yaralamıştı. Ama Eliza gerçekleri söylediğini düşünüyordu. O adam bir katildi...

Asef durduğu yerde birkaç saniye kımıldamadan duyduğu şeyi sindirmeye çalıştı. O pis ellerinle kirletme... Eliza haklıydı, daha bu akşam bir adamı elleriyle öldürüp kurtlara yem etmişti. Neden söylediği şeye takılıyordu ki?

Eliza çok haklıydı... Onun elleri temiz değildi... Ama neden bildiği bir şeyi ondan duymak içine ufak bir iğne batmış gibi hissettirmişti?..

Elini yumruk yapıp Eliza'nın arkasından içeriye doğru yürüdü. Yanlış düşüncelere kapılmak istemiyordu, kendine gelmesi gerektiğini söyleyip duruyordu içinden. Salona adım atar atmaz gördüğü görüntü ile dişlerini sıktı.

Pusat elini Eliza'nın alnına koymuş aşırı yakın şekilde ona bakıyordu.

"Ateşin var Eliza, bence hastaneye gidelim." Pusat kusmasının arkasında sadece kahveden rahatsız olmayabileceğini düşünüyordu.

"Eve gidip yatmak istiyorum." Eliza, Pusat'ın ona böyle dokunmasından rahatsızlık hissetmişti ama yanlış anlaşılır diye çekilmiyordu.

"Bence elini hemen çek, ateş öyle ölçülmez." Asef sinirle ikisinin yanına gelince Pusat elini çekip bir adım geri gitti.

"Allah Allah, nasıl ölçülür?" diye alayla sordu Pusat.

"Eliza daha iyi bilir, değil mi Eliza?" Asef hafif tebessümle ama alaycı şekilde kıza baktı. Eliza neyi kast ettiğini çok iyi biliyordu. Daha önce kendisine vurmasını kast ediyordu. Gözlerini devirip kapıya doğru yürümeye başladı.

"Eliza bekle." Pusat kıza doğru ilerledi ama Asef tarafından kolu tutulunca dönüp baktı. Eliza da hızla kapıdan çıkıp yeni gelen Deniz'in arabasına doğru yürümeye başladı. "Hayırdır birader!"

"Sana tek bir şey söyleyeceğim, bir daha Eliza'nın tenine değil dokunmak gözünle bile bakmayacaksın!" Asef sesindeki tehditi gizlemiyordu. Az önce Pusat'ın Eliza'ya dokunan elini kırmak istemişti.

"Sen kimsin kardeşim! Kimsin de bana böyle emir veriyorsun? Sanane ayrıca!" Pusat kolunu sertçe çekip Asef'in önüne gelip diklendi. Asef ondan daha uzundu ve ona üstten bakan adamın bu hali onu daha da delirtmişti.

"Benim kim olduğum seni ilgilendirmez. Sen sadece benim dediğimi yapmakla yükümlüsün." dedi Asef. Ardından kapıya doğru yöneldi ama Pusat'ın sesi ile sırtı ona dönük şekilde durdu.

"Ne yaparsın? Ona dokunursam ya da o bana dokunmak isterse ne yaparsın Asef Arjen?"

"Eğer ona dokunursan hele de onun isteği dışında," Asef omzunun üzerinden ölümcül bakışları ile Pusat'a baktı. "Ona dokunduğun deriyi kendi elimle soyar, altındaki etini parça parça ederim. Ayrıca ona bakan gözlerini oyar yerine de o kahvesini içtiğin hayvanın bir yerini koyarım." Asef siyah deri eldiven olan elini kaldırıp parmağını uzattı. "Benimle sakın düşman olma Pusat Ateş, ben düşmanlarıma merhamet etmem..."

Asef hızla çıkıp kapıyı ardına kadar açık bıraktı. Pusat ardından alaylı bir ifadeyle bakıyordu. Dudağının kenarı yukarı kalktı.

"Kendine çok güveniyorsun Asef Arjen... En güvendiğin yerden parçalanmayı hak ediyorsun." Daha sonra küçük bir kahkaha attı. "Resme eklemem gereken son dokunuşu buldum!" Kapıyı kapatıp gülerek içeri girdi.

Eliza dışarı çıkarken eline aldığı montu bile giymemişti ve bu soğukta eve nasıl gideceğini bile bilmezken Deniz'in arabasını görünce çok sevinmişti. Şimdi arkada sıcak yere oturmuş, Deniz'in deyimiyle hayvan herifi bekliyordu.

"İyi misin Eliza?" diye sordu Deniz arkasına bakıp.

"Ona burada olduğumu sen söyledin değil mi?" diye hafif kızgınlıkla sordu Eliza. Çünkü boğazının ağrısı bu kadar öfkeye izin veriyordu.

Deniz mahcup şekilde bakıp göz kırptı. "Aslında söylemek istemedim ama cebren ve hileyle öğrendi. Oysa ne kadar güzel dakikaların içindeydim...'' Deniz iç çekip önüne döndü. "Ben AT kızlarını bir daha nereden bulacağım?"

"At mı?"

"Sadece at değil ya! Ama sürekli bunu açıklamak zorunda kalıyorum herkese." Deniz bu sırada ısıtıcının derecesini biraz daha yükseltti. Eliza üşüyordu ve gözlerini kapatıp ardına yaslanmıştı. Deniz ile konuşmak istemediğini net şekilde gösteriyordu.

Kapı açıldı ve hafif bir soğuk hava içeri girdi ama Eliza gözünü yine de açmamıştı. Alnına değen hafif bir fiske ile gözünü açıp sinirle hemen dibinde oturan Asef'e baktı.

"Ne vuruyorsun be?!"

"Ne vurması? Sadece ateşine baktım. Sizde de öyle değil miydi? Yoksa sen daha önce bana vuruyor muydun?"

Eliza şok içinde Asef'in ona söylediği şeyi dinlerken dudağının kenarını dişlemişti. Asef'in gözü bir an kızın dudağına kaymıştı ama hemen çekip kendini topladı.

"Off ya! Evet vurdum tamam mı?! Hayatımın her yanını işgal ettiğin için sinirden kendimi tutamayıp vurdum hatta şu an bile sol yanımı işgal ediyorsun!" Eliza eliyle adamın oturduğu yeri göstermişti ama Asef kızın sol yanım demesiyle garip hissetmişti. "Kalk git yanımdan!"

"Hem suçlu hem güçlü! Senin gibisini ancak cadı filmlerinde görür insan." Asef'in yüzünde yalancı bir şaşkınlık vardı.

"Cadı olsam kazana ilk seni atarım." diye çemkirdi Eliza.

"Ne kazanı?" diye merakla sordu Asef.

"Cadı kazanı!" diye bağırdı Eliza.

Asef onun bu tatlı öfkesine gülmeden edemedi.

"Öhöm öhöm, eğer kavganız bittiyse gidelim mi?" Deniz dikiz aynasından ikisine bakıyordu. "Ayrıca senin araban karşıda Asef"im. Hadi sen kendi arabana defol git."

"Arabayı Cihan alır, sen çok konuşma da sür." Asef geriye yaslanıp elindeki siyah deri eldivenleri çıkardı. Eliza'nın gözü bir an dövmeli parmaklarına kaysa da hemen bakışını çekmişti.

"Emriniz olur majesteleri, özel bir isteğiniz olursa çekinmeden söyleyin." Deniz alaylı sesiyle konuşurken arabayı çalıştırıp galerinin önünden ayrıldı.

Araba içinde Deniz'in hafif ıslık sesi dışında ses yoktu. Eliza kendini iyi hissetmediği için gözlerini kapatıp ardına yaslanmıştı.

"İzin verir misin?" Asef'in hemen kulağının dibinde gelen sesiyle gözünü açıp adama baktı Eliza. Gerçekten de çok yakın duruyorlardı.

"Ne izni?" diye sordu. Biraz geriye çekilmişti.

"Ateşini kontrol etmem için,'' Asef aklına Pusat'ın kıza dokunduğu gelince yine aynı öfkeyi hissetmişti. Eliza'nın başkasının ona dokunmasından rahatsızlık duyduğunu biliyordu ve izinsiz dokunmak istemiyordu.

Eliza, karşısındaki birinin canını düşünmeden alan bir katilin bu kadar kibar olmasına şaşırmıştı. Bir an bir şey demeden baktı ama sonra boğazını temizleyip başını salladı.

"İzin vermiyorum. Seni ilgilendirmez." dedikten sonra yüzünü pencereye çevirmişti.

"İnsanlık yapalım dedik ama karşımda bir cadı olduğunu unutmuşum." Asef sinirle az önce çıkardığı siyah deri eldivenleri tekrar giydi.

Ona dokunmak için çıkarmıştı...

"İnsanlık ve sen!.." Deniz önden kahkaha atıp direksiyona vurunca Asef kafasının arkasına bir tane vurmuştu. "Hayvan herif! Acıyor diyorum yüz kere, vurma ayı gibi!"

"Sen de o ağzından çıkana dikkat et yoksa konuşacak bir ağzın kalmayacak." Asef, Eliza'nın az önce onu azarladığı ve geri çevirdiği gerçeğini unutmaya çalışıyordu.

"Ne yapacaksın acaba? Çok merak ettim azıcık örnek versene." Deniz, Eliza'nın sokağına girerken sordu.

"Evde göstereceğim sana Deniz, merak etme. Sadece bekle." Asef yönünü Eliza'ya çevirince kızın gözlerinin kapalı olduğunu gördü. Hatta uyuyor gibi görünüyordu. Kaşları çatılmıştı ve yanakları kızarmıştı. Asef şu an onun alnına dokunmamak için kendi içinde büyük mücadele veriyordu.

"Geldik," dedi Deniz arabayı durdurup.

"Sessiz ol." Asef kızın uyuduğunu fark edince uyanmaması için Deniz'i uyardı.

"Evine gidip yatsa daha iyi olmaz mı Asef?'' Deniz sessizce sordu.

"Eminim evin içi daha soğuktur." Asef kafasını çevirip eski apartmana baktı. Yüzünü buruşturup tekrar Eliza'ya baktı. "Acaba konakta mı kalsa?" Son cümlede kendi kendine konuştu ama Deniz duymuştu.

"Neden bu kadar endişelendin Asef?" Deniz şaşkınca sesini yükselterek sordu.

"Hayır, endişe değil de Alya'ya daha yakın olsa iyi olurdu diye düşündüm." Asef hızla açıklama yapmaya başladı ama arkasını dönüp ona garip şekilde sırıtarak bakan Deniz'i görünce sustu. "Ne bakıyorsun lan!"

"Sana bakmıyorum ya Asef'im, ben zaten arkada konuşan bu adama yabancıyım. Sen Alya dışında birini düşünür müydün ya?

"Ne alaka lan, sen de hasta olduğunda baktım ben sana. Hatırlamıyor musun?" Asef Deniz'in düşüncesini çürütmeye çalışıyordu.

"Evet çok iyi hatırlıyorum, bana hasta mı oldun? Sakın bir metreden fazla yaklaşma ve telefonda bile konuşmayalım dedin. Gözlerim dolmuştu ilgiden..." Deniz oflayarak önüne döndü.

Eliza aniden irkilip gözlerini açtı ve birkaç saniye nerede olduğunu düşündü. Daha sonra evlerini fark edince dönüp ona bakan iki adama baktı.

"Neden uyandırmadınız?" diye sordu. O sırada eline çantasını ve montunu almıştı.

"Çok masum uyuyordun kıyamadım." dedi alayla Asef.

"Eliza istersen hastaneye gidelim, şu an terliyorsun." dedi Deniz.

"Gerek yok, sağol ve iyi akşamlar." dedikten sonra kapıya uzandı Eliza. Ama inmeden önce dönüp işaret parmağını Asef'e doğrulttu. "Sen bir daha hayatıma kafana göre burnunu sokma!" Eliza galeriye gelip yaptığı şeyleri hatırlamıştı. Daha sonra sinirle inip kapıyı çarptı.

"İyilik de yaramıyor, kaybettiği bereyi verelim dedik bir de azar yiyoruz. Küçük cadı!" Asef kızın arkasından bakıp sinirle konuştu.

"Hee, derdin sadece onu vermekti yani... Pusat ile ne yaptığını görmek falan değil..." Deniz imayla gülüp konuşurken kafasına bir tokat yemişti. "Oğlum bak kaşınma! Boks yapalım lan! Sen iyice kendini bir şey sanmaya başladın!" Arabayı hızla hareket ettirip sürmeye başladı. Asef kızın yavaş adımlarla eve girdiğini görmüştü.

Eliza eve girince karanlık ve sessizlikle karşılaştı. Odasına ilerlerken Nehir odasından çıkıp ufak bir çığlık attı.

"Korkma benim,"

"Karanlıkta cadı gibi ne geliyorsun ya?" Nehir damağını kaldırıp Eliza'yı görmeye çalıştı.

"Ay herkes cadı etti beni ya! Yatıyorum ben, ayrıca Tolga nerede?" diye sordu Eliza odasına giderken.

"Doruk zorla evine götürdü onu bugün. Galiba birlikte kalacaklar," derken mutfağa ilerledi Nehir. Ev karanlık olduğu ve uykulu halde olduğu için Eliza'nın kırgınlığını fark etmemişti.

"Tamam ben yatıyorum, iyi geceler."

"İyi geceler."

Odasına girip üzerindeki elbiseyi bile zorla çıkardı Eliza. Tüm kemikleri ağrıyordu. Kendini yatağa atıp gözlerini kapattı. Vücudu günlerdir yaşadığı stresi kaldıramamıştı artık. Soğuk bahaneydi onu üşüten başka bir soğuktu... Kızılderili atasözünde dediği gibi; ruh hasta olmadan beden hasta olmuyordu...

Asef çoktan Eliza'nın ruhunu incitmişti...

Sabah gözlerini zorlukla açtı Eliza. Boğazı düne göre daha iyiydi ama ağrısı geçmemişti ve kemiklerinde de hala sızı vardı.

"Eliza!" Mutfaktan seslenen Nehir'in sesiyle yavaşça yataktan doğrulup kalktı. Üzerine polar sabahlığını alıp odadan çıktı.

Salona girince şokla ona bakan Nehir ile karşılaştı Eliza. Daha sonra başını çevirip masanın üzerindekileri görünce bu defa Eliza şokla bakmaya başladı.

Masanın bir yanında çeşitli ilaçlar vardı. Ağrı kesici, antibiyotik, ateş düşürücü ve bir sürü vitamin... Diğer kısımda en kaliteli ballar hatta Eliza şokla gördüğü Anzer balına baktı. Çeşit çeşit meyve ve özel bitki çayları... Ve daha bir sürü şey vardı.

"Bunlar ne Nehir?" diye sordu kafasını kaldırıp.

"Ben de bilmiyorum, az önce bir tane adam getirdi. Adı Cihan'mış galiba. Geçmiş olsun diyip gitti. Kim hasta, sen mi hastasın?" diye endişeyle sordu Nehir.

"İyiyim, sadece kırgınlık var biraz." Eliza hala şokla bakıyordu. "Neden gönderdi bunları?" Kendi kendine düşündü.

"Bunları gönderen Asef Arjen mi?" Nehir ağzını kapatıp aklına gelen şeyle güldü. "Neden sana gönderdi bunları?"

"Bilmiyorum, sorup öğrenirim. Sen de ne gülüyorsun ya?" Eliza salondan ayrılırken Nehir hala ona bakıp kıs kıs gülüyordu.

Eliza odasına girince bir süre telefonu aradı ama dün eve gelip yattığı için çantadan çıkarmadığını fark etti. Eline alınca sessizde kalan telefonu açtı. Şaşkınca baktı ekrana, Asef'ten üç cevapsız çağrı ve dört mesaj vardı. Hemen mesajlara girip baktı Eliza, gece belli saatlerde atılmıştı.

Asef Arjen

"Nasıl oldun, yani kötüysen seni gelip alabilirim..."

"Yani ben değil de Cihan da ya da Deniz de gelebilir."

"Cevap vermediğine göre uyuyorsun, daha mı kötü oldun?"

"Aşçısın ama bünyeye ne iyi gelir bilmiyorsun... Neyse sana bir şeyler gönderiyorum. Bunu yapma nedenim hemen iyileş, çünkü Alya seni bekliyor..."

Eliza garip şekilde ekrana bakıp pek bir şey anlamadığını fark etti. Gerçi onun için Asef Arjen aşırı anlaşılmaz biriydi.

Eliza parmağını Asef'in adının üzerine getirip aradı. İlk çalışta açılmıştı.

"Eliza," adamın nefes nefese sesini duyunca gerildi bir anda Eliza. Ne yaptığını düşününce ve tam anlamıyla cevap veremeyince daha da gerildi. "İyi misin?"

"Şey, iyiyim... Neden bana bu kadar şey gönderdin?" Eliza aklına gelen ilk şeyi sordu.

"Neden mi? Hemen iyileş diye... Alya seni bekliyor, ona da bulaştırmanı istemiyorum." Telefonda ufak bir hışırtı oldu. "Bekle iki dakika geliyorum... Tamam benim de terim soğuyor sus! Eliza gönderdiğim şeyleri kullan ve hemen iyileş. Şimdi kapatıyorum ve arayıp haber verdiğin için teşekkür ederim."

"Önemli değil," dedikten sonra hemen telefonu kapattı Eliza. Az önce Asef birine seslenmişti ve nedense duyduğu şeyle karnında ufak bir kasılma hissetti.

"Beni ilgilendirmez." dedikten sonra odadan çıkıp salona ilerledi.

**

"Ne bağırıyorsun lan!" Asef boks ringine ilerleyip Deniz'e hiç beklemediği anda sert bir yumruk geçirdi.

"Ahh! Acıdı hayvan herif! Zaten geceden beri canıma okudun bir de maçı bırakıp gidiyorsun." Deniz de sertçe yumruğunu Asef'e salladı ama adam zeki bir hamle ile kurtulmuştu.

"Eee kaşınan sendin, ağzından çıkana dikkat etmezsen sonuçları böyle olur." dediği sırada Deniz'e bir yumruk daha geçirdi Asef.

"Pes ediyorum! Tamam, pes ediyorum. Lan beş saattir dayak yiyorum resmen öldüm." Deniz kendini ringin ortasına atıp kollarını yanına uzatmıştı. "İnsanda merhamet olur ama ben senin hayvan olduğunu unutmuşum... Ayrıca kim aradı da az önce hemen gidip ergenler gibi fısır fısır konuştun?"

"Seni ilgilendirmez, hadi kalk konağa. Alya uyanır birazdan, egzersiz günü.." Asef neşesini belli etmemeye çalıştı. Deniz oflayarak ayağa kalkarken o Eliza'nın onu arayıp haber vermesine seviniyordu.

Tüm gece uyumayıp ona mesaj atıp daha sonra da silmeyi gururuna yediremediği için gerilmiş durmuştu. Ama işte yine de kız onu aramıştı.

"Daha da mı çok şey göndersem acaba.." diye kendi kendine konuşurken Deniz anlamaz gözlerle bakıyordu.

Ama Asef uzun zamandır hissetmediği kadar huzurlu hissediyordu...

**

Eliza sabah kahvaltı yapıp antibiyotik almıştı. Şimdi salonda kanepeye uzanmış örtüyü üzerine çekmiş ve gireceği son final sınavına çalışıyordu. Nehir de mutfak da bulaşık yıkıyordu. Kapının çalınması ile işini bırakıp açmaya gitti. Tabi ki karşısında Tolga vardı ve onun yanında da Doruk.

"Selam zilli, geç kenara." diye hızla içeri girdi Tolga.

"Günaydın," dedi daha sakin Doruk.

"Günaydın hoş geldin," dedikten sonra Tolga'ya da bakıp sinirle söylendi Nehir. "Sen de hoş geldin yapışkan."

Ama Tolga hiç umursamadan içeri girdi. "Bak Doruk diyorum ki ben gece osurmam! O ses sokakta yaşayan kediden gelmiştir." Eliza ve Nehir şaşkın şekilde ikisine bakarken onlar önceden başlayan tartışmalarına devam ediyordu.

"Olabilir Tolga uzatma ya. Ayrıca gece vakti bir kedi öyle osurur mu? Bariz benim salondan geldi işte." İçeri girince Eliza'ya bakıp gülümsedi Doruk. Ama kızı öyle yatar görünce de endişelenmişti. "İyi misin?"

"İyiyim, biraz kırıklık var o kadar. Sizden ne haber? Birlikte mi kalmaya karar verdiniz?" diye sordu Eliza.

"Hayır kalmam ben!" Tolga net bir şekilde konuşurken kendini masanın önünde buldu. Hala Asef'in gönderdiği şeyler duruyordu. "Bunlar ne kız? Zengin mi oldunuz bir gecede?"

"Bir şey değil ya, Eliza'nın patronu göndermiş." Nehir tekli koltuğa otururken sırıtarak Eliza'ya baktı.

Doruk derin bir nefes alıp önce masaya sonra da Eliza'ya baktı. Bunun onun için ne ifade ettiğini düşündü ama Eliza'nın yüzünde herhangi bir ifade yoktu.

"Patron sana neden bunları gönderiyor? Ben öyle patronu var ya! Söyle benim de patronum olabilir..." Tolga bir muz alıp yemeye başlarken diğerlerine bakıp göz kırpmıştı.

"Önemli bir şey değil, siz kahvaltı yaptınız mı?" Eliza konuyu değiştirmek için uğraşıyordu. Doruk bunu fark etmişti ve üzgün bir ifadeyle başını öne eğdi.

"Yaptık, kalk kız zilli kahve yap." Tolga Nehir'e ayağını uzatıp dürtmüştü ama karşılığında o da bir tokat yemişti omzuna.

Onların her zamanki atışması sürerken Doruk sessizce Eliza'yı izliyordu. Hafif ateşi olduğu için yanakları kızarmış ve kısa saçları tepesinde topuz şeklinde toplanmıştı. Ama her yanından çıkıp dağılmıştı. İri yeşil gözleri arkadaşlarını izliyordu ve arada kucağındaki notlara bakıyordu.

"Sana bildiğim bir tarifi yapayım, boğaz ağrısına iyi geliyor." diyen Doruk'a döndü Eliza. Zahmet etmemesini söyleyecekti ama Doruk çoktan kalkıp mutfağa gitmişti.

Eliza biraz daha yerleşip önündeki notlara bakmaya başladı ama o sırada telefonu titremişti. Gelen mesaj Deniz'dendi.

Deniz

"İyi misin tatlı cadı?"

Eliza

"İyiyim ama cadı sensin!"

Deniz

"Tamam ben olurum. Bu arada arkadaşların yanında mı? Tolga falan.."

Eliza 

"Evet, bir şey mi oldu?"

Deniz

"Seni arasam ve çaktırmadan arkadaşların ile konuşmanı dinlesem olur mu?"

Eliza

"Deli misin ya? Asef mi istedi bunu? Bak yine saçma sapan şeyler yapıyor! Delireceğim..."

Deniz

"Hayır Eliza, o ayı şimdi horul horul uyuyor. Birisi Tolga'nın sesini duymak istiyor.."

Eliza 

"Kim?" Ama Eliza bunu sorarken cevabı biliyor gibi hissediyordu.

Deniz

"Alya, Tolga'nın sesini duymak istiyor..."

 

*****

 

 

Bölüm : 28.11.2024 11:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...