14. Bölüm

BÖLÜM 13

Sitare Yazar
yzrsitare

" Bir kıvılcımın uçuştuğu dudaklarıma, Tanrı'nın arıttığı o aşk parıltılarına, bir öpücük kondur. Melekten kadına dön, ah o zaman ruhum uyanır uykusundan!"

Victor Hugo

 

*****

Eliza telefonun ekranına bakarken gözleri şaşkınlıktan kocaman açılmıştı. Bir süre Deniz'in attığı mesaja baktı. Alya'nın, Tolga'nın sesini duymak istemesi kelimenin tam anlamıyla şok ediciydi.

"Alya konuştu mu?" diye yazıp gönderdi hemen. Öyle bir şey olması Eliza'nın içinde büyük bir mutluluk sebebi olurdu.

Deniz

"Hayır konuşmadı, keşke öyle bir şey olsa... Yazarak istedi bunu ama bu da büyük bir şey Eliza. Çok sevindim, buna sevinmeyecek tek kişi Asef olur ;) O da kıskançlıktan, he he he..."

Eliza mesaja bakıp gülümsedi ve ardından ona bitki çayı uzatan Doruk'u fark etti.

"Neye gülüyorsun öyle?" diye sordu Doruk yanına otururken.

"Hiç öylesine," Eliza bitki çayını içmeden önce kokladı. "Çok güzel kokuyor, ne var içinde?"

Nehir de kahve yapıp getirmişti ve diğerleri kahveleri aldılar.

"Yetimhanede yaşlı bir teyzemiz vardı," Doruk konuşmaya başlayınca diğerleri de dikkat kesilmişti. Tolga duyduğu şeyle şaşırmadı ama Nehir ilk defa duyduğu için şaşkın bakıyordu. "Biz hasta olunca zencefilli bu karışımı yapardı ve hemen bizi ayağa kaldırırdı. Sana iyi gelecek."

"Teşekkür ederim," dedikten sonra mis gibi kokan çayı içti Eliza. "Tadını çok sevdim."

"Afiye olsun," dedi Doruk ona sıcak şekilde gülümserken.

"Kız Nehir, ne biçim kahve bu. Tükürdün mü içine?" Tolga yüzünü buruşturup Nehir'in ayağına ayağı ile vurdu.

"Aynen Tolga, senin kahvene tükürdüm. Özellikle bol bol..." Nehir ise kendi kahvesini içerken daha rahattı.

"İç sen kahveni iç, daha sonra sana fal bakayım da gelecek tüm olumsuz şeyleri suratına suratına haykırayım."

Yine ikisi atışmaya başlarken Doruk ve Eliza gülerek ikisine bakıyordu. Daha sonra Eliza'nın telefonu yeniden titredi.

Deniz

"Eğer müsaitsen ara Eliza, megafona vereceğim sesi."

Eliza içinden arkadaşlarının saçmalamaması için dua ederken Deniz'i arayıp aramayı megafona aldı. Telefonu da Tolga'ya yakın olacak şekilde koydu. Bu yaptığı ona aşırı saçma gelmişti ama uzun zamandır normal bir hayat yaşandığı için sorgulamayı da bırakmıştı.

"Kapa kız falını, böyle kendine doğru içe çevirerek kapat." Tolga kahve fincanını nasıl kapatacağını yaparak gösteriyordu. Doruk ve Eliza gülerek izlemeye başladı.

"Bunda bile beceriksizsin Nehir, kesin evde kaldın. Valla hem çirkin hem de beceriksiz olduğun için sana da çok üzülüyorum."

"Tolga seni parçalarım, sensin çirkin!" Nehir öfkeyle bağırsa da Tolga kendi alemindeydi.

"Ben bu erkek halimle güzelim senden, hıh."

"Bakma ver ya! Ne gıcıksın." Nehir fincanını alıp gidecekti ama Tolga izin vermeden aldı.

"Ver şunu! Bakalım senin çirkin talihine."

Eliza arkadaşlarının haline bakarken karşıda onu dinleyen Deniz ve Alya'ya şimdiden rezil olduğunu düşünüyordu.

Ama aksine Deniz gülerek dinlerken Alya pür dikkat gözlerini bile kırpmadan gelen sesleri dinliyordu. Şu an Alya'nın yüreğinde kıpırdayan şeyleri kimse bilemezdi. Sebebi ise yeni ve her şeyin ötesindeydi. Tolga tüm bu şeylerden habersiz arkadaşları ile eğleniyordu.

"Sana üç vakte kadar kısmet falan yok." Tolga ayak ayak üstüne atmış bir elinde fincan dünyanın en önemli şeyini yapıyor gibi bakıyordu. "Ayrıca sana bir yol da gözükmüyor. Beyaz atlı prens değil de öküze benzeyen biri var gibi. İçine dert falan da çökmemiş senin."

Nehir sinir olmuş şekilde Tolga'ya bakarken Eliza gülerek elindeki içeceği içiyordu. Doruk da aynı neşeyle herkesi seyrediyordu.

"Ne biçim fal bakma bu ya!" Nehir sinirle bağırıp fincanı kendine çekti. "Alaaddin'e gönderirim daha iyi."

"O kim kız zilli? Benden habersiz manita mı yaptın?" Tolga bir kaşını kaldırıp düşünceli şekilde sordu.

"Aynen Tolga, manita yaptım. Size de söylemedim." Nehir kahvesinin resmini çekip uygulama üzerinden attı.

"İyi yapmışsın ben olsam ben de söylemem Nehir'ciğim. Çünkü kimse sana inanmaz, hele de bu çirkinlikle." dedi Tolga.

"Ya Eliza! Ben çirkin miyim?" Nehir ağlamak üzereydi. Tolga'nın söylediği her şeyi ciddiye almaya başlamıştı.

"Güzelsin,"

Herkes aniden sustu, sesin nereden geldiği belli olmamıştı. Eliza şok içinde elindeki telefona baktı, Deniz'in sesi gelmişti. Aniden öksürmeye başladı.

"Güzelsin tabi," diye yüksek sesle aynı zamanda paniklemiş şekilde konuştu Eliza. Diğerleri önce anlamasa da sonrasında üzerinde durmadı. Sadece Eliza'nın aşırı tepkisi bir an hepsine garip gelmişti.

"Neren güzel be? Güzel biri varsa o da benim." Tolga saçlarını savurur gibi yaptı. "Allah'ım bu yüzü güzel kulunun bahtını da güzel et. Bana tez zamanda çok büyük bir güzellik gönder!"

Tolga'nın ellerini açıp ettiği dua herkesi güldürmüştü. Ama aynı zamanda arkadaşlarının içindeki gizli üzüntüyü bildikleri için samimi şekilde amin dediler. Çünkü Tolga gülerek söylese de dediği şeyde ciddiydi. Yaşadığı bu kadar şeyden sonra güzel bir haber almaya çok ihtiyacı vardı.

Başka bir yerde onu dinleyen Alya da uzun zaman sonra güzellikler istiyordu. Hayatta yaşadığı her şeyden sonra garip bir boşlukta ve anlamsız duyguların içinde olan Alya ilk defa kalbinin hızla attığını hissediyordu. Bunu sağlayan ise Tolga'nın sesi ve yüzüydü...

Eliza elindeki çayı bitirip gerçekten de boğazına ne kadar iyi geldiğini düşündü.

"Teşekkür ederim Doruk, gerçekten iyi geldi."

"Rica ederim, iyi olmana sevindim. Yarın akşam büyük bir sahnemiz olacak. Hemen iyi ol ki beni izleyebilesin," Doruk beklenti içinde bakıyordu. Eliza gülümseyerek başını sallayınca rahatlamış şekilde derin bir nefes aldı. Eliyle dağınık kumral saçlarını karıştırmıştı. Eliza Doruk'un saçlarını hep geriye taranmış görmüştü şimdiye kadar. Bu dağınık hali onu tatlı göstermişti.

"Evet ya gidelim, kafa dağıtırız." Nehir neşeyle ellerini çarptı. "Ama Eliza'nın diğer gün sınavı var sen az dağıt."

"Olur öyle yaparız," Eliza hala açık olan telefona bakıp hala Alya'nın dinleyip dinlemediğini düşündü.

"Ben gidiyorum şimdi." Doruk ayağa kalkıp dikkatle Eliza'ya baktı. Gerçekten de daha iyi göründüğüne kanaat getirmişti.

"Doruk beni de otele bırakır mısın?" Nehir de ayağa kalkıp staja gitmek için hareketlendi.

"Tabi olur, Tolga geliyor musun sen de?" diye sordu Doruk.

"Olur ben de geleyim. Annemin hesabına para atacaktım." Tolga bursunu almıştı. "Eliza kuzum, kalıp sana hemşirelik yapayım mı?"

"Gerek yok Tolga, gayet iyiyim. Ayrıca sen bana bakma, en son Nehir hasta olduğunda onu acile götürürken kızı kucağından düşürdüğünden beri sana güvenmiyorum." Eliza örtüyü üzerine çekip arkasına saklandı.

"Hala sızlar belim," Nehir o anı hatırlamış gibi yüzünü buruşturmuştu.

"Sen doksan kilosun benim ne suçum var kız zilli?" Tolga üzerine ceketini giyerken kendisine yöneltilen şeyleri pek de umursamıyordu.

"Tolga seni parçalarım. Elli kiloyum ben!" Nehir vurmaya çalışsa da Tolga elinden kurtulmuştu.

"Sen zayıf olduğunu düşünmeye devam et, hıh."

"Hadi hadi, gidelim." Doruk ikisinin arasına girip çıkışa doğru yöneldi. Hepsi çıkarken hala Tolga ve Nehir kavga ediyordu. Sonunda gittiklerinde Eliza derin bir nefes alıp hala açık olan telefona döndü.

"Deniz," dedi megafonu kapatırken Eliza.

"Buradayız," Deniz kahkahasını bastırmaya çalışırken cevap verdi. "Eliza bu çocuk çok komik ya, Alya dinlerken göz bebekleri titredi resmen. Beni de güldürdü kerata."

"İyidir Tolga ya, demek Alya tepki verdi. Alya merhaba canım, nasılsın?" Eliza herhangi bir tepki almayacağını biliyordu ama yine de cevap alacak gibi sormuştu.

"Gözleriyle cevap verdi sanki Eliza." Deniz esnerken telefonu Alya'nın önüne bırakıp ayağa kalktı. "Eliza ben telefonu Alya'nın önüne bıraktım. Gece ayının birisi uyutmadığı için çok kötüyüm uyumaya gidiyorum."

"Tamam, görüşürüz." dedi Eliza. Daha sonra cevap beklemeden Alya'nın onu dinlediğini düşünerek konuşmaya başladı.

"Nasılsın Alya? Bir şey fark ettim. Biz fazla zaman geçirmedik, hala birbirimizi çok tanımıyoruz. Seninle yüz yüze gelince bana yazarsın ama şimdi sana ben anlatayım, mesela sevdiğim şeyleri anlatmamı ister misin?" Eliza sorsa da cevap almayacağını biliyordu ama yine de sevecen şekilde devam etti.

"Renkle başlayalım önce, ben en çok mavi ve pembe rengini seviyorum. Özellikle küçükken pembe dışında renk giymezdim, tüm resimlerde kıyafetlerim hep pembe. Ama şimdi mavi daha çok giymeye başladım." Eliza neşeyle konuşurken koltuğa biraz uzanıp daha rahat bir pozisyona geldi.

"Yemek yapmayı ve yemeyi çok seviyorum. Her yemeği çok severim ama Ürgüp mantısı favorim. Annem çok güzel yapardı ben yapsam da onunki gibi güzel olmuyor." Eliza annesini hatırlayınca buruk şekilde gülümsedi. Birkaç saniye sessizce iç çektikten sonra devam etti.

"Bir de ben dünyayı gezmeyi çok istiyorum. Özellikle sakin ama masalsı yerler görmek ve oranın özel yemeklerini yemek istiyorum."

"Ne kadar obur bir insansın sen, aklın fikrin yemekte." Eliza duyduğu ses ile öylece kaldı. Onun bu halini fark eden Asef gülümseyerek Alya'ya göz kırpmıştı. "Ne? Tek başına mı sohbet ettiğini düşünüyordun?"

Eliza boğazını temizleyip hemen savunma moduna geçmişti. "Tabi ki de tek başıma sohbet etmiyorum. Alya dinliyor beni, önemli olan o. Sen aradan çıkabilirsin,"

"Bak sen, hemen beni sattılar." Eliza karşıdan gelen sesin ne kadar neşeli çıktığını duyunca şaşırdı. "Bu arada daha iyi misin?" Asef'in sesi bunu sorarken samimiydi.

"İyiyim, sağ ol,"

"İlaçları aldın mı?" Asef özellikle bunu merak ediyordu. Sonuçta onun gönderdiği şeyleri sırf ona inat olsun diye kullanmayabilirdi. Tabi Eliza bunu hiç düşünmeden aklına gelen ilk şeyi söyledi.

"Sabah bir antibiyotik aldım sadece ama Doruk çok güzel bir içecek hazırlamıştı. Onu içtim anında iyi geldi,"

"İlaçları alman lazım Eliza, oldu olacak koca karı ilaçlarını tüket." Asef duyduğu şeye bozulmuştu. Konuşurken sesindeki huysuzluk belli oluyordu. "Hem bu Doruk doktor sanki, neden bu kadar güveniyorsun ona?"

Eliza'nın siniri gittikçe artıyordu. "Senin dışında herkese güveniyorum oldu mu?" Sesi yüksek değildi ama kırıcılığı yüksekti. Zaten bunun üzerine karşıdan ses gelmemişti ve telefon kapanmıştı.

"Sanki yanlış bir şey söyledim." Eliza da sinirle kapattı telefonu. Her ne kadar söylediği şeyin arkasında olsa da ufak bir sıkıntı hissetmişti. "Offf! Bu adam sinirimi bozup duruyor." Kafasına örtüyü geçirip gözlerini kapattı.

**

"Güvenilmezmişim, hah." Asef kapattığı telefona bakıp kasılmış çenesi ile Alya ile konuşuyordu. Alya tepkisiz şekilde abisine bakıyordu ama onun daha önce asla görmediği hali ona değişik gelmişti. Alya duygu hissetmiyor gibiydi şimdiye kadar. Belki de sebebi etrafında samimi duygu görmediği içindi.

Asef öfke ateşi içinde yanarken etrafına sevgi dağıtmayı bilmiyordu. Alya için kendini sıksa da ortaya gergin bir samimiyet çıkıyordu. Ama Alya şimdi abisinin düşmüş maskesi ardındaki kendine has duygularını görebiliyordu. Sanki elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi huysuzluk yapıyordu.

"Çoluk çocuğa güven sen, ne yapmış acaba bu kadar iyi gelen?" Düşünceli şekilde kendi kendine konuşmaya devam ederken ilgiyle ona bakan kardeşine kaydı gözleri.

"Alya'm sence neden böyle yapıyor? Tamam ona pek iyi davranmadım ama birçok şeyde samimiydim." Asef bunları söylerken kızın gözünün önünde birini öldürdüğünü hatırladı. "Tamam bazı şeyleri yanlış yapmış olabilirim ama senin için ona güvenmek istedim." Eldiven olan eli ile Alya'nın saçlarını okşadı. "Seni dünyadan korumaya çalışıyorum Alya. Ama seni korurken onu incittim galiba. En başından öyle başladık, sence toplayabilir miyim bundan sonra?" Asef umut dolu gözlerle kardeşine bakarken Alya şok edici bir şey yapıp, bir elini uzatıp adamın siyah deri eldiven olan eline uzattı.

Ona her şeyin iyi olacağını söylemek ister gibi tutmuştu. Asef onun yaptığı bu hareketle samimi şekilde gülümseyip diğer elini kardeşinin elinin üzerine koydu. "Sana güveniyorum, bir şey söylemesen bile içimi rahatlatmayı başarıyorsun. Ama sesini de duymak istiyorum Alya'm, ne olur konuş benimle... Abin sesini özledi, abin ona abi demeni özledi..."

Asef yüreği titrerken konuştu ama Alya yine o tepkisiz yüzüyle bakmıştı. Göz bebeklerinin derinliğinde titreyen ışık dışında herhangi bir tepki yoktu. Adam en sonunda onu daha fazla yormamak için pes edip yanından ayrıldı. Kendi odasına çıkmadan önce yan odanın açık kapısından gelen horlama sesi ile oraya yöneldi. Deniz'e bu telefon konuşmasının hesabını sorması gerekti. İçeri girer girmez yatağa yüz üstü uzanmış Deniz'in üzerine atladı.

"Lan! Ananı..." Deniz korkuyla bağırınca kafasına iyi bir şaplak yemişti.

"Düzgün konuş!" Asef yastığı alıp Deniz'in yüzüne bastırdı. "Anamla ilgili tek kelime etme sakın."

"Tamam, tamam dur öleceğim." Deniz yastığın altından kendini kurtarıp geriye kaçtı. "Bu hayvanlığını neye borçluyuz?"

"Neden Alya telefonda Eliza'yı dinliyordu? Cevap veremez, haliyle sadece dinliyordu ve senin telefonunla." Asef'in sesindeki şüphe ve tehdit Deniz'in iki kere yutkunmasına neden oldu. "Kafanda senaryo üretme, hemen doğruyu söyle."

"Alya istedi." Deniz doğruyu söylemenin daha mantıklı olduğunu düşününce hızla cevap verdi. Asef kaşlarını çatarak duyduğu şeyi anlamaya çalışıyordu. "Yani yazdı, o şekilde söyledi."

"Eliza'nın onunla konuşmasının mı istedi?" Asef düşünceli şekilde ayağa kalkıp Deniz'in tepesinde durmaya başladı.

"Hı, yani öyle..." Deniz doğruyu buraya kadar söyleyebiliyordu, devamı can güvenliği için iyi değildi.

"Ne hı Deniz? Adam gibi cevap ver."

"Hı hı..." Deniz yatakta kenara kaymaya çalıştı ama Asef çoktan üzerine eğilip gitmesine engel olmuştu. "Şu an bu pozisyon Asef'im bana tehlikeli geldi."

"Yediğin dayak sana az geldi bence, eğer cevap vermezsen kafamı kafana gömeceğim." Asef'in tehditi ile Deniz alnını tutup korkuyla baktı. Resmen önden acısını hissetmiş gibiydi.

"Tamam tamam, Tolga'nın sesini dinlemek istedi Alya. Valla benim bir suçum da günahım da yok." Deniz ellerini kaldırıp onu her an boğacak gibi bakan Asef'i üzerinden itti. Zaten şaşkın olan Asef dirençsiz şekilde kenara düşmüştü.

"Neden ya? Alya neden taktı bu çocuğa?" Daha çok kendi kendine sorguluyordu bu durumu. "Hayır o kadar televizyon ya da etkinlik izlettim ona, hiçbiri ile ilgilenmiyordu, neden bu çocuk?"

"Vardır bir nedeni, belki ondan aldığı enerji içini ısıttı ya da mutlu etti Tolga'nın hareketleri." Deniz düşünceli şekilde karşılık verdi Asef'e. "Ve o böyle tepki verirken Alya'nın onu merak etmesine engel olamazsın."

"Onu üzecek bir şey yapmam asla ben Deniz. Sadece şu çocuğu biraz yakından tanıyalım, bakalım gerçekten nasıl biri." Asef kirli sakalını düşünceli şekilde kaşımıştı.

"Senin şu karizmatik hallerini be-" Deniz sözünü bitiremeden Asef'in yüzüne bastırdığı yastıkla boğulmaya başladı.

İki yakın arkadaş sadece kendi arasında böyle doğaldı. Deniz'in babası ile Asef'in babası çok yakın arkadaştı ve çocukları da küçük yaştan itibaren birbirine çok bağlanmıştı. Her sırları ve her yaptıkları birbirinde güvenle duruyordu. Asef bu dünyada en çok Deniz'e, Deniz de en çok Asef'e güvenirdi. Tabi Deniz arkadaşının içindeki tehlikeli öfkeden hep çekinirdi ve bazen de korkardı ama Asef'in sevdiği insanlar için dünyayı yakacağını bildiğinden onu böyle kabul ederdi.

Alya için kolunu kırması Alya'yı ondan çok sevdiğindendi. Daha önce de Deniz birisi tarafından darp edilmişti ve Asef adamı komalık etmişti. Deniz'e olan sevgisindendi bu da. Öyle ki annesine olan sevgisinden dolayı babasını öldürmeyi düşünmüş biriydi Asef...

Deniz artık öğrenmişti, Asef sevdiği bir insana hem cenneti hem de cehennemi tereddüt etmeden yaşatabilirdi.

***

Pazar sabahı Eliza rahat şekilde uyanmıştı. Vücudundaki ağrılar gitmişti ve boğazı daha iyi durumdaydı. Asef'in onun için gönderdiği ilaçları almıştı uyumadan önce. Kendi kendine sadece ilaç, kimin aldığının önemi yok diye söyleyip durmuştu. Başka türlü onun aldığı ilaçları alması mümkün değildi. Polar sabahlığını üzerine alıp odasından çıktı. Kendisi biraz fazla uyuduğu için diğerleri çoktan kalkmıştı.

"Günaydın kuzum, nasıl hissediyorsun bugün?" Nehir mutfakta kahvaltı hazırlıyordu.

"İyiyim canım," dedi Eliza sandalyeye otururken. "Tolga nerede?"

"Erken çıkmış sabah, Doruk'la beraber işleri varmış. Sonra da gece kulübüne gideceklermiş, bizi de bekliyorlar." Nehir konuşurken bir zeytini Eliza'ya uzattı. "Psikolojisi bozukken inşallah yine bir belaya bulaşmaz."

"Zannetmiyorum, sadece kafasını dağıtmaya çalışıyor. Evi nasıl temizlediğini gördün mü? Resmen stresini evde atmış." dedi Eliza gülerek.

"Ama az atsın, duvarları çitileye çitileye inceltmiş zaten eski çok da zorlamamak lazım." Nehir çay uzatıp o da oturdu. "Ama şimdi daha iyi, annesi de inşallah yakında iyi olacak. Her şey güzel olacak değil mi Eliza?" Nehir olumlu cümleler kurarken başkası tarafından umut doldurulmaya ihtiyaç duyuyordu.

"Olacak canım ben inanıyorum, zor günlerin ardından güzel günler gelecek. Kış sonsuza kadar sürmez, bahar gelir. Aynı şekilde gece de sonsuza kadar sürmez güneş geç kalmadan doğar." Eliza söylediği her kelimeye samimiyet ile inanıyordu.

O hep böyle inanmıştı, ne olursa olsun sabretmeyi öğrenmişti. Zorlukların elbet bir gün son bulacağına inanmıştı. Eliza için hayat hep zorluk doluydu ama ışığı gördüğü anlar her zaman olmuştu, ailesini kaybettiğinde güneşin onun için artık doğmayacağını düşünse de sabah doğan güneşi gördüğünde elbet aydınlığın onu bulacağına inanmıştı. Şimdi de Tolga için aynı şeye inanıyordu, kalbinin bir yanında Alya için de aynı şeyi diliyordu. Ama aklına Asef gelince aydınlığın içinde yürüyen bir karanlık görüyordu, bu düşünce ya da bu duygular karanlığı aydınlatır mı bilmiyordu ama Eliza inanmaya devam ediyordu ve edecekti de...

Akşam olduğunda Eliza ve Nehir hazırlanmaya başlamışlardı. Doruk vazgeçmesinler diye özellikle Pusat'a haber vermişti ve Pusat birazdan onları almaya gelecekti. Doruk nedense bugün için heyecanlıydı ve Eliza'nın onu ön koltukta izlemesini istiyordu. Gün içinde de birkaç defa aramış ve geleceklerinden emin olmuştu. Tolga da işini bitirince onunla beraber kulübe gitmişti ve önden içki içmeye başlamıştı bile. Muhtemelen şimdi sarhoş olduğunu düşünüyordu Eliza ve gittiğinde ondan iyi bir azar yiyecekti.

"Eliza, bu ne!" Nehir bağırarak kapıda durmuş şokla Eliza'ya bakıyordu.

"Ne, ne olmuş?" diye şaşkın şekilde sordu Eliza.

"Gece kulübüne gidiyoruz, kot ve kazak mı giydin?" Nehir onun aksine deri bir etek ve crop giymişti.

"Evet, ayrıca bu kazağı yeni aldım. Bence yaka kısmı çok güzel ve kotun üzerinde çok güzel duruyor." Eliza umursamaz şekilde saçlarını savurdu. Üzerindeki dar kot ve açık mavi kazak ona yakışmış ve masum bir görüntü katmıştı. Zaten Eliza abartı giymeyi sevmezdi, vücudunu açıkta bırakan giysiler giymekten hoşlanmıyordu.

"Kafeye gitsek tamam ama gece kulübüne gidiyoruz Eliza. Orada gecenin ilerleyen saatlerinde dans ederken daha seksi gözükmek istemez misin?" diye sordu Nehir. Bu gece makyajı biraz abartmıştı.

"İstemem canım, ayrıca yarın sınavım var ve gecenin ilerleyen saatlerinde orada olmak istemiyorum. Erken kalkacağız Nehir, sakın abartma." Eliza son kez saçlarını karıştırıp ayağa kalktı.

"Ama ya,"

"Hadi hadi, Pusat mesaj atmış aşağıda bekliyor." Eliza onu dinlemeden ilerlemeye başladı.

"Eliza, sence Deniz de gelir mi?" Nehir de arkasından gelirken sordu.

"Umarım gelmez." Eliza nedense Deniz'in gelirse tek gelmeyeceğini düşünüyordu. Asef aklına geldikçe midesi kasılıyordu.

"Neden ya? Aslında eğlenceli olurdu, herkes olsaydı neyse, hadi gidelim." Nehir, Eliza'nın bakışlarını görünce daha fazla devam etmedi.

İkisi aşağı indiğinde spor arabanın kaputuna yaslanmış Pusat'ı gördüler. Gülümseyerek kızlara ıslık çalıp arabanın kapısını onlar için açtı. "Gözlerim kamaştı güzelliğinizden."

"Hoş geldin," dedi Nehir ve Eliza aynı anda.

"Hoş buldum, nasılsın görüşmeyeli? Daha iyi oldun mu?" Pusat Eliza'nın yanına biraz yaklaşıp sormuştu.

"Daha iyiyim sağ ol," dedi Eliza.

"Senden sonra kahve içmeyi bıraktım Eliza, durumum çok kötü." Pusat başını sıkıp acınası şekilde bakınca Eliza güldü.

"Türk kahvesi iç sen, en güvenilir ve en iyisi. Öyle garip garip şeyleri boşver." dedi Eliza arabaya binerken.

"Sen nasıl istersen,'' Pusat kapıyı kapatırken mırıldandı.

Phoenix'in önüne geldiklerinde gecenin karanlığında etrafı ışıl ışıl yapan aydınlatmalar onları karşıladı. Nehir heyecanla etrafa bakarken aklına gelen şeyle duraksadı.

"Şimdi bu kulübün altı kumarhane mi?" diye sordu. Eliza onun sorusunun cevabını biliyordu ama sesini çıkarmadı.

"Bilmiyorum, hangi şubenin içinde var tam emin değilim. Zaten giriş de belli değil, belki burada var belki de yoktur." dedi Pusat.

"Neyse bizi ilgilendirmez, biz bu gece sadece eğlenelim." diyen Nehir hızla arabadan indi. Pusat hala inmek gibi bir hamle yapmayan Eliza'ya bakıyordu.

"İnmeyi düşünmüyor musun?"

"Düşünüyorum tabi ki," dedi Eliza gülerek. Ardından o da inip hızla etrafı taradı. Yabancı insanlar soğuğa rağmen kulübe akın ediyordu. O da daha fazla üşümemek için Nehir'in ardından içeri doğru ilerledi. Arabayı valeye veren Pusat da hemen ardındaydı.

Eliza içeri girince daha önce sade halde gördüğü gece kulübünü bu defa ışıltılı buldu. Hatta o kadar görkemli ışık efektleri ve değişik figürler vardı ki Eliza bunları daha önce görmediğine emindi. Daha önce geldiği yerin burası olup olmadığını düşündü. Nehir ile ikisi etrafa bakarken Tolga karşılarına çıktı.

"Kızlar hoş geldiniz, her zamanki gibi yine çirkinsiniz." Tolga müzik sesini bastırmak için bağırmıştı. Ama söylediği şeyler gerçek düşünceleri değildi.

"Sen de her zamanki gibi eşeksin!" diye bağırdı Nehir.

"Hayır Habeş maymunu," demişti Eliza. Ama bunu söylediği anda pişman oldu. "Neden o adamın söylediği şeyi dedim ki?" diye içinden geçirip kendine kızıyordu.

"Hakaret etme seansı bittiyse hadi şuraya geçelim." Pusat gülerek hepsini özel olarak ayırdığı locaya yönlendirdi. Bu sırada Tolga ve Nehir birbirine dil çıkarmakla meşguldü.

Onlar için ayrılan locaya geçip bir şeyler sipariş ettiler. Bu sırada da hareketli müzik durmuştu ve hemen locanın karşısında ışığın yoğunlaştığı yerde Doruk görünmüştü. Bu gece fazlasıyla havalı görünüyordu. Dağınık kumral saçları ve her zamandan farklı stili ile Eliza'ya bakıp el salladı. Önü fazlasıyla açık gömleğinin önünde kolyesi ve bileklerine sarılı metaller ile olduğu sahneye çok yakışıyordu.

"Herkese iyi akşamlar, hoş geldiniz." Doruk gelen herkese kısa bir bakış atıp selam vermişti. Onu tanıyan genç kızlar adeta çığlık atarak alkış çalıyordu. Nehir ve Eliza bu duruma gülmüştü. "Bu akşam benim için özellikle özel bir akşam. Birçok sevdiğim insan burada olduğu için çok mutluyum." Son cümlesini söylerken Eliza'ya bakmıştı.

"Bana söylüyor, canım benim." Tolga sahte göz yaşlarını silerken herkese kendini gösteriyordu. Pusat onun bu haline gülerken garsonun getirdiği kokteyli Eliza'ya uzattı.

"Bugün yavaş bir şarkı ile başlayalım, ardından tempomuzu arttıralım." Doruk ve arkadaşları hazırlanırken herkes heyecanla bekliyordu.

Eliza ve Nehir de hayran olmuş şekilde izliyorlardı. Eliza'nın buraya en son geldiğinde yaşadığı kötü anılar aklına geliyordu ama sanki hayal görmüş gibi düşünmeye çalışıyordu. Şu an yaşadığı güzel anı Asef'in karanlığı ile karartmak istemiyordu.

Doruk'un sesini duydukları an nefes almadan dinlemeye başladılar. Eliza duyduğu sese hayran kalmıştı.

İstediğin olsun bu kez

Düşerim en derine ama

Sanılmasın bu dünyada

Aşkın olmadan yaşamaya

 

Doruk direkt Eliza'ya bakarak söylüyordu ve bu birçok kişinin dikkatini çekmişti. Hatta bazıları onların olduğu locaya doğru bakmaya çalışıyordu.

 

Geriye dönmesin bir daha

Yarama basmadan kanayamam

Geriye dönmesin bir daha

Yanına kalmaz bu acılar

 

Eliza da duyduğu ses ve şarkı ile mest olmuştu ve gözlerini ayırmadan izliyordu. Ve dudaklarında güzel bir tebessüm vardı. O sırada kulübe giren kişiyi görmedi. Ama Asef onu girdiği anda görmüştü. Eliza'nın aksine Nehir içeri giren Deniz ve Asef'i hemen görmüştü. Tabi yanlarında gelen sarışın kadın kim bilmiyordu.

Bile bile yandım

Yalnız kaldım

Çok zor durumdayım

Düşerim en derine

 

Doruk hala gözlerini çekmeden Eliza'ya bakarak söylemeye devam ediyordu. İkisinin göz temasını bozan ise araya giren adamdı. Asef ona dönen iri yeşil gözlere bakarken titreyen siyah gözlerini sakin tutmaya çalışıyordu. Eliza aniden adamı görünce ayağa kalkıp gerçekten o olup olmadığını idrak etmeye çalıştı. Ama ona sırıtarak el sallayan Deniz'i görünce canlı kanlı burada olduğuna emin oldu. Aynı anda sinirle ona bakan Pırıl'ı da fark etmişti.

 

Ama bile bile yandım

Yalnız kaldım

Çok zor durumdayım

Düşerim en derine

Ama bile bile yandım

 

"Allah'ım yine beni yanına mı çağırıyorsun?" Tolga korkuyla bağırıp Eliza'nın arkasına saklanıp onu belinden sarınca ikisi birlikte geriye koltuğa düşmüştü. Tabi bu sırada müzik durmuştu birkaç kişi onlara döndü. Ama hemen çalan hareketli bir şarkı ile dikkatler tekrar Doruk'a yöneldi.

"Ya Tolga! Bıraksana." Eliza hala onu saran kollardan kurtulmaya çalışırken Asef sakin şekilde locaya girip oturdu. Deniz de gülerek Nehir'in yanına geçmişti ve heyecanla ona bakan kızla konuşmaya başlamıştı. Pırıl da tek kelime etmeden Asef'in yanına geçip oturdu. Şimdi adamın bir tarafında sinirle bakan Pırıl diğer tarafında boğa yılanı gibi boğuşan Eliza ve Tolga vardı.

Asef kendini yormadan uzanıp Tolga'yı ensesinden yakalayıp Eliza'dan ayırdı. Eliza onun hemen yanına kayıp bacağı adamın bacağı ile temas edince ateşe değmiş gibi kaçtı. Asef bunu fark etse de Tolga'ya bakmaya devam etti.

"Abi ben Türk değil, seni anlamıyor." Tolga anın şoku ile saçmalarken herkes anlamaz şekilde bakıyordu.

"Otur şuraya sesini kes." Asef'in keskin sesi ile kedi gibi adamın karşısına geçip oturdu Tolga.

"Oturuyorduk sen gelmeden önce güzel güzel." dedi Eliza dik şekilde. "Ayrıca ne diye dibimize gelip oturuyorsun?"

"Sevgilim nereye oturacağını sana mı soracak?" Pırıl'ın ince sesini duyan Eliza ona bakıp gözlerini devirdi.

"Sevgilin seninle özel otursa daha güzel olmaz mı? İş toplantısı mı yapacağız?" Eliza'nın söylediği ile kısa bir sessizlik olmuştu ve Deniz'in kahkahası ortama dolmuştu.

"Bayılıyorum sana Eliza." Deniz'in ağzından çıkan şeyle Asef ve Pusat öldürücü bakışlar ile bakmıştı. "Yani zekana demek istedim."

"Ben ortada bir zeka göremiyorum." Pırıl ayak ayak üstüne atıp ortaya cesur bir dekolte sunarken eline bir kadeh aldı. Asef ona uyarıcı bir bakış atmıştı ama umursamadı.

"Zeka görülebilen bir şey olsaydı, insanlar senin için çok üzülürdü Pırıl." dedi Eliza ayağa kalkarken. Bu defa Nehir ve Pusat da Deniz'in kahkahasına eşlik etmişti.

"Nereye gidiyorsun?" Asef de ayağa kalkıp kızın önüne durdu.

"Dans edip eğleneceğim, onun için de mi izin almam gerek?" diye sertçe sordu Eliza. "Çekil!" Asef'in kolunu itip geçince adamın bir kaşı hayretle yukarı kalktı. Hatta dudağının bir kenarı da kıvrılmıştı.

"Vahşi kedi," diye kendi kendine mırıldanmıştı.

"Evet hadi eğlenelim." Tolga da korkusundan Eliza'nın ardından koşup piste gitti. Nehir ve Deniz de kalkmıştı.

Locada Asef, Pusat ve Pırıl kalmıştı. Pırıl geldiği için pişmandı, bu şekilde olmak canını acıtsa da Asef'in yanında olmaktan sonsuz mutluluk duyuyordu. Babası ile iş ortağı olan Asef'e yıllardır aşıktı. On yedi yaşından beri on yıldır gözü başkasını görmüyordu. Onu üniversitede mankenlik yaptığı yıllarda tanımıştı. Arkadaş ortamında tanışıp normal şekilde konuşmaya başlamışlardı. Zaman içinde Türkiye'ye dönüp iş kuran Asef'in babası ile çalışması onun için hayattaki en büyük mucize olmuştu. Aşkı öyle büyüktü ki her şeye razı olmuştu. Onların ilişkisi bir anlaşmadan ibaretti. Pırıl Asef ile ilgili bir şeyi biliyordu ve bunun sonucunda her şeyi kabul etmişti. Ve adama karşı bu kozu kullanmaktan çekinmiyordu. Onu teselli eden tek şey Asef ona dokunmuyorsa başka hiçbir kadına da dokunamayacaktı. Ama Eliza onu huzursuz etmeye başlamıştı. Piste bakıp arkadaşları ile gülen kıza nefretle bakıp kadehi kafasına dikti.

"Eğlenmeye mi geldin?" Pusat dikkatle Eliza'ya bakan Asef'e yaklaşıp sordu.

"Burası benim, hem eğlenirim hem iş yaparım. Rahatsız oldun galiba." Asef dönüp Pusat'a baktı.

"Hayır, neden olayım. Ama başkaları oldu galiba." Pusat başıyla Eliza'yı işaret etti. Hafif alayla gülmüştü. Asef sinirle dişlerini sıkıp siyah gözlerini ölümcül bir bakışla Pusat'a dikti.

"Yanlış anlamışsın sen, gözlerini doktora göster."

"Oysa çok dikkatli bakarım, özellikle Eliza'ya. Onun her duygusunu yüzünden okuyabiliyorum." Pusat Asef'i kışkırttığının farkındaydı. Ve bundan zevk alarak devam ediyordu.

"Peki bana dikkatli bakıyor musun? Şu an seni hayalimde fena benzetiyorum." Asef'in sözü üzerine Pusat gülerek geriye yaslandı. Manzarasının tadını çıkarmak istiyordu.

Asef içinden sabır çekerek önüne dönüp hareketlenen kalabalığa baktı. Tolga garip şekillerde hareketler ederek Eliza'ya yapışıyordu ama kız her defasında onu ustaca ileri atıyordu. Aslında Eliza dans etmiyor sadece gülerek arkadaşlarına bakıyordu. Oynamayı pek sevmezdi, zaten Asef'ten dolayı kalkmıştı. Şimdi ise alkış çalarak arada zıplayıp duruyordu. Asef, herkesin içinde aşırı sade ve basit bir halde Eliza'nın nasıl bu kadar ışıldadığına şaşırıyordu. Daha sonra kalbinin atma hızı artınca kendine şaşırıp kadehine uzandı.

Deniz ve Nehir arada gülüp konuşarak dans ediyorlardı. Deniz, Nehir'in zeki bir kız olduğunu anlamıştı. Aynı zamanda eğlenceli bir yanı vardı, duru güzelliği ve güzel vücudu onu çok etkilemişti. Ve zaman geçirdikçe artan bir etkilenme olacağını bu gece fark ediyordu. Ama kendini geri çekemiyordu.

Tempolu müzik artarken sahne de hareketlenmişti. Tolga, Eliza'nın elini tutunca o da oynamaya başladı. Yönü Asef'e dönmüştü ve onun delici bakışlarını görünce daha da sinirlenip eliyle boğazını gösterip keser gibi yapmıştı. Bu ise sadece Asef'e büyük bir kahkaha attırmıştı. Pırıl şok içinde daha önce böyle güldüğünü görmediği adama bakıyordu.

Yine yüzünden düşen bin parça

Dalıp dalıp uzaklara iç çekiyorsun

Eğer bıçak kemiğe dayandıysa

Niye bu amansız acıya göz yumuyorsun?

 

Eliza etrafında Tolga tarafından döndürülüp yere düşmekten son anda kurtulunca eliyle omzuna vurmuştu. Bu halleri Asef'e daha da komik gelmişti.

 

Akıl karı değil ızdırabın böylesi

Bu aşk değil esaretin ta kendisi

 

Asef kendine bir kez daha şaşırdı. Böyle bir görüntü nasıl bu kadar mükemmel olabilirdi ki? Eliza nasıl böyle mükemmel olabilirdi?

 

Ben senin yerinde olsam

Ufak ufak uzarım durmam

Pılımı pırtımı, toplar giderim

Bakmam göz yaşına bakmam

Bi' dakika bile katlanmam

Sevene zulüm edeni ezer geçerim

 

Sahne tam anlamıyla coşmaya başlamıştı. Herkes kendini kaptırmış anın tadını çıkarıyordu. Asef dikkatle Tolga'ya da bakıyordu. Hala sinirle kardeşinin bu adamda ne bulduğunu düşünüp kendini yiyip bitiriyordu.

"Habeş maymunu," diye sinirle söylendi. Sert şekilde alnını ovalayıp arkasına yaslandı ve kadehi eline aldı.

O sırada yavaş yavaş sahne dağılmaya başlamıştı. Deniz ve Nehir gülerek yanlarına gelip oturdular. Asef uyarıcı bakışlar attığı Deniz'den dil çıkarma karşılığı almıştı. Eve gidince onunla hesaplaşacaktı. Güya sadece Tolga için gelmişlerdi buraya ama o Nehir dışında kimseyle ilgilenmiyordu. Gerçi o da şu an Eliza dışında bir şeyle ilgilenmiyordu ama o kendinin farkında değildi.

"Çiftleşme dansı mı yapıyorsun Tolga? Bir daha benimle oynama." Eliza sinirle gelip Nehir'in yanına oturdu, Asef'e en uzak yere...

"Kurban ol sen benim dansıma zilli." Tolga boş bulunup oturduğu yerin Asef'in yanı olduğunu anlayınca kaçması için çok geçti. Çoktan ensesi deri eldiven olan el tarafından kavranmıştı. "Saygılar abi,"

"Ne var sende bu kadar ilginç, kafayı yiyeceğim." Asef yüzünü Tolga'ya yaklaştırıp sordu ama cevap bekliyor gibi değildi. Daha çok kendi kendini ikna etmeye çalışıyor gibiydi. Eliza bakınca Asef'in niyetini anlamıştı, Alya dolayısıyla Tolga'nın üzerine gittiğinin farkındaydı. Bu garip ortama daha fazla dayanamayıp önündeki kadehi alıp içti. Biraz sertti ama yine de içmeye devam etti.

Sahnesi biten Doruk, arkadaşlarının yanına gelince kafaların yavaştan sarhoş olmaya başladığını gördü. Özellikle Tolga Asef'in korkusundan içmeyi abarttığı için şimdiden ağzının yerini bulamadan burnuna içki dökmeye başlamıştı. Doruk yanına oturunca Eliza dönüp gülümsedi.

"Sesin harika Doruk, hayran kaldım." dedi biraz mayışmış şekilde. Yanakları kızarmıştı. Doruk onun bu haline gülmeden edemedi.

"Teşekkür ederim, böyle güzel iltifatlar alacaksam sabah akşam şarkı söyleyebilirim." Doruk'un konuşmasının sonunda sertçe masaya çarpan şeyle herkes irkildi. Asef kadehi öyle sertçe çarpmıştı ki masaya kafasını koyan Tolga korkudan yere düştü.

"Cihan seni eve bıraksın Pırıl, benim birkaç görüşmem var." dedi Asef. Ayağa kalkarken özellikle kimseye bakmamıştı.

"Tamam sevgilim, zaten sıkıcı bir ortam." Pırıl mini elbisesinin içinde zorlanarak ayağa kalkıp ona dokunmamaya özen gösteren adamın arkasından yürüdü. Giderken Eliza'ya delici bakışlar atmıştı. Ama Eliza hiç umursamadan bir yudum daha aldı içkisinden.

"Ben de sarışın bir sevgili istiyorum!" Tolga bağırarak başını yeniden masaya koyup uyumaya devam etti. Kimse onunla ilgilenmemişti. Deniz ve Nehir köşede sohbete dalmışlardı ve hafif sarhoş görünüyorlardı.

"Doruk, benim gitmem lazım. Galeride sorun olmuş. Sen bırakırsın herkesi değil mi?" Pusat acele şekilde ceketini giyerken elindeki telefona bir şeyler yazıyordu.

"Tabi abi, merak etme sen. Ne sorunu? Ben de geleyim mi?" diye sordu Doruk.

"Ben hallederim, hadi görüşürüz." Pusat da gidince loca daha da sakinlemişti. Tolga'nın horultusu dışında rahatsız eden ses yoktu. Kulüpteki müzik sakin şekilde çalıyordu.

"Ben lavaboya gidiyorum." dedi Eliza. Alkolü biraz fazla kaçırmıştı ve aşırı sıkışmıştı.

"Seninle gelmemi ister misin?" diye sordu Doruk.

"Hayır, ben hallederim." Eliza hafif sallanarak locadan ayrılıp lavabo olan tarafa yöneldi.

Daha önce geldiği bu kulüpte asansörün yerini düşündü ve aklına gelen arka duvara yöneldi. Hafif sarhoş olduğu için nedensiz bir meraka kapılmıştı. Ama yönünü bulamıyordu. Bir sürü koridor vardı arkada ve ilerledikçe müzik sesi kayboluyordu. Labirent gibiydi her yer. Daha önce Asef onu zorlanmadan bir asansörün önüne getirmişti ama şimdi asansör falan yoktu. Hatta hiçbir yer tanıdık gelmiyordu. Vazgeçip arkasını döndü ama yine de yönünü bulamıyordu, bir köşeyi dönünce geniş bir camla karşılaştı. Arkası karanlık olduğu için net görünmüyordu ama ufak ışıklar vardı. Eliza hissettiği tedirginlikle arkasını döndü ama karşısına çıkan yabancı adamla durdu.

"Bu gece kumarda kaybettim ama aşkta kazanmak kısmetmiş." Sarhoş olduğu her halinden belli olan adam bir iki adım atıp Eliza'ya yaklaştı. "Analar neler doğuruyor böyle." Tam Eliza'ya elini uzatmıştı ki ensesini tutan bir elle durdu. Eliza camın önüne gidip sinmişti bu sırada.

"Bir daha söyle." Asef'in karanlık sesi kızın kulağına dolunca gözlerini kapattı. Hiç iyi şeyler olmayacaktı.

"Efendim, ben bir şey yapmadım." Adamın acınası sesi Asef'i pek etkilememişti.

"Bir daha söyle!" diye öfkeyle bağırdı. Adamları etrafı sarmıştı, her an gelecek emre karşı tetikteydiler.

"Neyi efendim?" diye sordu adam korkuyla.

"Kıza en son söylediğin şeyi, bir daha söyle!" Asef öyle bağırmıştı ki adamları bile irkildi. Eliza'nın gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı.

"A-analar n-neler doğuruyor." Asef duyduğu şey sonrası sadece bir saniye bekledi ve siyah deri eldivenin içinden çıkan bıçakla adamın dilini orada kesti. Her yere sıçrayan kanlar içinde adam öyle bir çığlık attı ki Eliza duyduğu sesle bağırdı.

"Son cümleni söyledin, o da bak neye kısmet oldu." dedi adamı yere atarken.

Adamları, adamı yerde sürükleyip götürürken Asef arkasına dönüp korkuyla ona bakan kıza döndü. O an aklı başına gelen adam ellerini kaldırıp kıza doğru yaklaştı.

"Eliza," dedi ama kız hiç tepki vermeden öne doğru düşmeye başladı. Kızın kafasını yere düşmeden yakalayan Asef onu kucağına alıp ayağa kalktı.

"Siktir! Yine aynı boku yedim, ben iflah olmam."

****

 

 

Bölüm : 28.11.2024 13:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...