
Aşk bakmakla güzelleşir, konuşmakla zenginleşir, dokunmakla bozulur...
İskender Pala
**
"Beni kızdırma küçük kızım, aklımı bulandırma... Senin için verdiğim tavizler sınırına ulaştı..."
Asef'in nefesi, Eliza'nın kalp atışını daha da hızlandırıyordu. Sesi zihninin en derinlerinde yankılanırken, içinde hapsoluyordu. Geri gitmek istiyordu ama tüm yollar kapalı gibi geliyordu. Asef'in gözleri kara bir okyanus gibi insanı içinde boğuyordu.
"Sizi yakaladım! Ayıp şekilde bastım!" Deniz'in attığı çığlıkla geri çekildi Asef. "Siz köşelere saklanıp neler yapıyorsunuz? Aşk olsun Asef benim yerime bu kara kuru kızı mı seçtin?"
"Eğer susmazsan Deniz birazdan senin için mezar yeri seçeceğim."
Eliza kenara çekilip Asef'in önünden ayrıldı. Derin şekilde nefes alıp kendini rahatlatmaya çalıştı. Terleyen avuçlarını koluna sürüp başını diğer yöne çevirip, kızaran yüzünü saklamaya çalıştı.
"Şuna bak! Hem iş çevir hem de ben susayım. Eliza yoksa şeytana mı uydun? Ay çok güzel espri." Deniz kahkaha atarken kafasının arkasına iyi bir şaplak yemişti. "Ahh! Hayvan herif, senin şu kafama vurmanın sonunda salak olacağım."
"Allah Allah, şimdi değil misin zaten?" Asef sinirle odasının içine ilerleyip masaya oturdu. Eliza önce tereddüt etti ama bileği acıdığı için o da koltuğa oturdu.
"Bunu söyleyeceğini biliyordum, o yüzden üzerinde durmuyorum. Ama nedir sıkıntı? Alya, egzersiz sırasında huysuz davranmış." Deniz de oturup dikkatle Asef'e baktı. Asef bu sırada gergin şekilde Eliza'ya bakıyordu. Gözü kızın ayak bileğine kayıp tekrar yüzüne çıktı.
"Bu soruna cevabı bence Eliza daha iyi verir, değil mi Eliza? Göstermek ister misin Deniz'e de aşk mektubunu?"
"Ne!.. Ne! Sizin aranızda aşk mektubu mu dönmeye başladı? Aman Tanrım! Kulaklarım neler duyuyor?"
"He Deniz, aşk mektubu yazmaya başladım. Dedim artık adam öldürmesin ellerim, aşk mektubu yazsın dedim." dedi sinirle Asef.
"Bir gün senin de adam olacağını biliyordum." dedi alkışlayarak Deniz.
''Kes lan! Eliza hadi ver görsün yaptığını Deniz de."
Deniz merakla Eliza'ya baktı. Eliza da sıkılgan şekilde kıpırdanarak elindeki kağıtı Deniz'e uzattı. Deniz merakla kağıda bakıp gözleri yavaş yavaş büyüyerek okumaya başlamıştı. Şok içinde birkaç kere okudu, daha sonra kafasını kaldırıp boş boş önce Asef'e sonra Eliza'ya baktı.
"Bunu Alya mı yazdı? Ben doğru mu okudum? Vay be! Sen şu cimcimeye bak, büyümüş de aşık olmuş Asef. İnanmıyorum muhteşem bir şey bu!" Deniz sevinçle konuştu.
"Ne muhteşem lan ne muhteşem! Göz göre göre kardeşim bu dünyada en olmayacak çocuğa taktı. Neresi muhteşem bunun Deniz!" Asef masaya vurarak ayağa kalktı.
"Arkadaşım hakkındaki şu düşüncelerinden vazgeçer misin?" Eliza'nın ani çıkışına Asef sert şekilde baktı ama yönünü tekrar Deniz'e döndü.
"Bak Asef sakin ol tamam mı? Bu müthiş bir olay, şu an tamamen abilik içgüdüsüyle hareket ediyorsun."
"Peki benden bazı şeylerin saklanması Deniz... Mesela senin telefonla aratman gibi Eliza Hanım'ın onu bizzat tanıştırması gibi, sadece mesele o mu?"
"Tamam olabilir, senden korktuğumuz için bazı şeyleri saklayabiliriz."
"Sen benden mi korkuyorsun?" Asef'in yüzü alaylıydı.
"Ama Asef'im arada korkuyorum senden." Deniz Asef'in öldürücü bakışlarını görünce sustu sonra boğazını temizleyerek devam etti. "Yani demek istediğim buradaki önemli olan şey Alya'nın duygularını ifade ediyor oluşu oğlum. Farkında değil misin mesele Tolga ya da başkası değil. Burada önemli olan tek şey Alya'nın normal bir genç kız gibi davranması, normal davranıyor. Bunu fark etmemiz lazım."
"Ne yapacağız peki?"
"Ne demek ne yapacağız buraya gelecek." dedi Deniz çok normal bir şey söyler gibi.
"Buraya! Yok artık imkansız!" Asef resmen dişlerini sıkmaktan çenesini kıracaktı.
"Niye imkansız ya?" Deniz de ayağa kalkıp Asef'in karşısına dikildi. "Eliza'yı buraya getirdin Alya'ya iyi gelsin diye ama şu an Tolga galiba ona o daha iyi gelecek."
"Deniz zorlama şimdi bunun için." Asef gergince saçlarını karıştırdı.
"Tamam acele etmeyelim zorlamayalım ama bir yerden de başlamak lazım değil mi?" Deniz, Eliza'ya bakıp gülümsedi. "Vay be resmen bir alana bir bedava gibi oldu." Asef'in bakışlarını görünce gülüşü soldu. "Tabi yanlış anlama Eliza, burada bedava olan Tolga sen değilsin."
"Affedersin Deniz, beni alan kim?" diye sinirle sordu Eliza. Deniz ima ile kaş göz yapıp "Belli değil mi?" dedi.
"Deniz eğer bugün son günün olmasını istemiyorsan, siktir git oğlum!" Asef koltuğuna otururken sesi gayet tehdit doluydu.
Deniz teslim olmuş gibi ellerini kaldırdı. "Tamam tamam size de iki şaka yapılmıyor, ben gideyim huysuz kızımızla uğraşayım. Biraz bugün zorluk çıkarmış zaten arkadaşa da." dedikten sonra hızla çıktı Deniz odadan.
Şimdi Asef ile Eliza yalnız kalmış sinirli bakışlarını birbirlerine gönderiyorlardı. Asef bir şey söyleyecek gibi oldu ama Eliza ondan önce davrandı.
"Benim bunu gizlemek gibi bir niyetim yoktu. Eğer Alya'nın yazdığı diğer notları da okursan bunun sebebini anlarsın." Eliza konuşurken Asef sözünü kesmeden dinliyordu. "Alya'nın etrafında kalın bir çember var ve bu bizzat senin tarafından örülmüş. Her şey senin kontrolün altında. Alya seni çok seviyor ama başkalarını incitebilme potansiyelinin farkında, bu yüzden senin bilmeni istemedi. Ben de aynı düşünüyorum, sen bazen kolayca can yakabiliyorsun." İçindeki her şeyi söylemişti Eliza. Asef'in ifadesiz bakışları ne düşündüğünü anlamasını zorlaştırıyordu.
"Hayır," dedi Asef ayağa kalkıp Eliza'nın yanına gelirken.
"Ne hayır?" diye sordu Eliza.
"Bazen değil, her zaman birilerinin canını kolayca yakabilirim. Hatta sevdiğim kişiler için kendimi bile yakabilirim."
"Bu sevgi olmaz, hastalık olur." dedi Eliza. Sızlayan bileğini umursamadan ayağa kalktı. "Delilik olur."
"Aklı başında aşk, aşk değildir demiş Che Guevara." dedi Asef yarım bir gülüşle.
"Konumuz aşk mı?" diye hayretle sordu Eliza.
Asef de şu an konuştuğu bu konuya anlam veremiyordu ama yıllar önce annesinin ona söylediği sözleri başkasına söylemek istiyordu. Başkasına değil... Eliza'ya söylemek istiyordu.
"Konumuz sevgi ve sevdiklerimiz değil mi? Sevgi de aşkın damarlarından birisi, şah damarı. Eğer onu kesersen aşk da biter, sevgi de çoktan ölmüş olur..."
Eliza garip bir ifadeyle bakarken Asef kendine geldi. Boğazını temizleyip mal mal ne konuşuyorsun Asef! diye kızdı içinden kendine.
"Ben eve gitmek istiyorum, Alya yemek yedi. Onunla yarın özel konuşurum, sen de abisi olarak bugün konuşup ona kızmadığını söylesen iyi edersin. Ayrıca Tolga hakkında düşündüğün şeyleri de değiştir, benim arkadaşım adamın dibidir." Eliza hızlı şekilde konuşurken Asef hafif bir gülüşle izliyordu. Kızın ona emir vermesine kızması gerekirken garip şekilde bu hoşuna gitmişti. "Cihan beni eve bıraksın."
"Ben bırakırım." dedi Asef arabasının anahtarını alırken.
"Gerek yok, Cihan götürsün." dedi inatla Eliza.
"Şu an Cihan yok, gidelim." Asef bekleyip Eliza'nın geçmesi için durdu. Eliza mecbur kabul edip odadan çıktı. Çıkarken Asef'e oflamayı ihmal etmemişti ve karşılığında da alaylı bir gülümseme almıştı.
Aşağı indiklerinde Alya'nın uyuduğunu ve herhangi bir sorun olmadığını Deniz'den öğrenmişlerdi. Ama Asef, Tolga konusunda hala çok katıydı ve Alya'nın onun biricik kardeşi olduğunu söylemek için onunla görüşmek istiyordu. Aslında Eliza'yı götürmek istemesinin bir nedeni de buydu. Tolga'yı tehdit etmeyi düşünüyordu. Aklında topuğuna sıkmak bile vardı.
**
Eliza ve Asef arabada giderken aralarında sessizlik hakimdi. Hafif çalan bir müzik aralarına dolarken Eliza başını çevirip Asef'e baktı. Kaşları çatık şekilde yola bakıp arada yan aynadan arkaya bakıyordu. Eliza bir sorun olup olmadığını soracakken Asef telefonla hızla birini aradı.
"Alo Cihan, niye bizim çocuklar arkamda? Ben sana öyle bir şey söylemedim."
"Efendim ben öyle bir emir vermedim. Ben de sizi arayacaktım, ikinci gruba ulaşamıyordum. Araba onların mı?" Cihan'ın karşıdan gelen sesi gergindi.
"Evet onların ama galiba içindekiler onlar değil. Cihan ormana dönüyorum, hemen harekete geç." Asef dönüp korkuyla ona bakan Eliza'ya baktı. "Cihan bu defa yalnız değilim, on kat dikkatli olun." dedikten sonra telefonu kapattı.
"Ne oluyor?" diye sordu Eliza. Issız bir yere dönmüşlerdi ve hiç tekin bir yol gibi görünmüyordu.
"Sadece misafirlerimiz var iyi ağırlamak için uğraşıyorum." Asef rahat şekilde konuşurken ağaçların sıklaştığı yerde durdu. Zaten yerdeki yüksek kar gitmelerine izin vermezdi.
"Nasıl misafirler bunlar?" Eliza korkuyla etrafına baktı.
"Aşırı orospu çocuğu misafir bunlar." Asef, Eliza'nın önüne eğilip torpido gözünden iki silah çıkardı.
"Bunlar benim önümde miydi şimdiye kadar?"
"Terbiyesizler, haklısın bak aldım. Korkmana gerek yok." Asef silahların şarjörünü kontrol ettikten sonra ikisini de beline taktı. "Eliza şimdi koşmamız lazım."
"Ne!" Eliza öyle korkuyla bakıyordu ki Asef içinden iyi bir küfür savurdu. Onun böyle korkmasına neden oldukları için hepsinin canına okuyacaktı.
"Kar topu oynadığımızı düşün, şimdi benden kaçman ve kar topu yememen lazım." Asef uzanıp siyah deri eldivenli eli ile kızın elini tuttu. "Seni kucağıma alıp taşırdım ama arkadaki orospu çocuklarına kar topu atmam lazım ve vaktimiz yok. Hadi Eliza!"
Asef'in eğilip kapıyı açması ile Eliza kendini dışarı attı. Asef de inip hızla arkasından gelmişti. Başıyla ağaçların arasında uzanan ince yolu gösterdi. "Sadece bu yolda koş Eliza, sana yetişmeye çalışacağım ama gelemezsem sadece bu yolda koş. Karşına dört büyük kurt çıkacak."
"Ne!"
"Korkma bunu al," Asef boynundan bir kolye çıkarıp kızın boynuna taktı. Ucunda parlak ince bir metal vardı. "Kurtları görünce bunu üfle, onların gösterdiği yolu takip et, sana yolu gösterecekler." Eliza hızla konuşan adamı dinlerken patlayan bir silahla bağırdı. Asef aynı anda kızın başını tutup eğmişti.
"Hadi Eliza koş! Kar topu savaşı başladı." Asef'in sesi ile koşmaya başladı Eliza. Elinden kontrolü alınmış gibi şokla hareket ediyordu. Arkasında ise savaş gerçekten başlamıştı. Kar savaşı olamayacak kadar kanlı ve sıcak...
Arabayı siper alan Asef kızın arkasını korumak için hızla iki adamı indirdi. Ama sadece bu kadar değillerdi ve yeni bir aracın sesi geliyordu. "Eğer gelen sen değilsen Cihan, siktim yedi ceddini!"
**
Eliza sızlayan bileğine rağmen koşmaya çalışıyordu ama kar işini çok zorlaştırıyordu. Bir yandan da başlayan kar yağışı ve soğuk rüzgar nefesini kesiyordu. Ciğerlerine çektiği her havada boğazının sızladığını hissetti. Kendi kendine şu an ne yaptığını, nasıl bir şeyin içinde olduğunu ya da başına ne geleceğini bilmediği şu halini garipseyerek koşuyordu. Korktu... Bunu bilmeliydi, kendi kendine kızdı Eliza. Asef Arjen'in karanlık hayatına girdiğinde bir kez, geri dönüş olmadan başına bunların geleceğini bilmeliydi. Şimdi hem kendine kızıyor hem Asef'e kızıyor arada da başını kaldırıp soğuk havaya kızıyordu.
Ağaçların arasından zorlukla ilerlediği yolda silah sesleri kulağına dolmaya devam ediyordu. Bir saniye durup arkasına baktığında Asef'in arkasında olmadığını gördü. Korkuyla yumruğunu sıkarak gözleri de bir yandan dolarak yeniden önüne dönüp koşmaya başladı. Bileğindeki acı da çok artmıştı. Daha sonra yolun sonunda kar kalınlığının arttığı, ağaçların iyice yolu kapattığı yere gelince duraksadı. Yol burada bitiyor gibiydi.
"Bitti!" diye ağlamaklı sesiyle bağırmaya başladı. "Nereye gideceğim şimdi ben? Burada kurda kuşa yem olacağım. Zaten o yüzden gönderdin değil mi beni? Burada öleyim diye..." Ağlamaya devam ederken duyduğu hırıltılı ses ile nefes almayı bıraktı. Sağına soluna baktığında herhangi bir şey görmüyordu, zaten yoğunlaşan kar yağışı iyice görüşünü engellemişti. Ama arkasında hissettiği, ona yaklaşan sesle adımlarını durdurdu.
Gözlerine inanamadı... Üç tane, neredeyse onun boyuna yakın kurt ağaçların ardından çıkmış ona doğru yaklaşıyordu. Nefes almayı bıraktı Eliza. "Ne! Gerçekten de kurda yem olmam için beni göndermiş." derken iyi de bir küfür etmişti. Elleri titremeye başlarken ne yapacağını düşündü. Bedeni donmuş gibiydi, burunlarından çıkan dumanlar hırlayan boğazları ve alev gibi parlayan gözleriyle üç büyük kurt temkinli yavaş adımlarla yanına yaklaşıyordu.
Aralarında en fazla 20-25 adımlık mesafe kalmıştı. Öyle ki sağından da gelen bir hırıltıyla şokla başını çevirdi Eliza. Diğer üç kurttan daha büyük bir tane kurt, rengi siyah ve vahşi duruşuyla o da temkinli adımlarla yaklaşıyordu. Ne yapacağını bilemeden düşünmeye başlamıştı Eliza. Kurtlar tarafından parçalanmak... Bunu düşününce midesinin bulandığını hissetti. Burada gördüğü bu kurtlar gerçek olamazdı. Nerede olduğunu bile bilmiyordu. Ama aniden aklına o an gelen, boynundaki metali fark etti.
"Zaten öleceğim, artık geri dönüş yok." diyerek dudağına götürdü metali. Tükenmiş nefesi ile üfürdü. Çok garip bir ses çıkmıştı. Eliza ne olduğunu bile anlayamadan birkaç defa daha üfledi.
En iri olan sağındaki kurt kulaklarını dikip aniden durmuştu. Ondan sonra siyah kurt Eliza'nın önüne doğru eğilerek iki pençesine ağırlık verip burnunu havaya kaldırdı. Selamlama yapıyor gibiydi, ardından ufak bir açıklığa doğru dönüp ilerledi. Eliza ne olduğunu anlamaz şekilde bakıyordu.
"Ne yani gittiler mi? Gidiyorlar mı?" diye kendi kendine konuşurken diğer kurttan ikisi de yavaşça onun önüne doğru yürüdü. En arkadaki diğerlerinden daha küçük olan kurt hala bekliyordu. Eliza kurtların neyi beklediğini düşünürken aklına Asef'in sözü geldi. Sana yol gösterecekler... Daha sonra adımları bilinçsiz şekilde küçük aralığa ilerledi. Az önce iri kurdun girdiği aralığa kendisi de girdi. Ardından diğer üç kurt da girmişti. Gerçekten de Eliza'ya şu an yol gösteriyorlardı. Eliza önde giden iri siyah kurdun ardından koşmaya başladı. Arkasındaki üç kurt da onun hızıyla ilerliyorlardı. Resmen şu an kurtlar tarafından korunuyordu Eliza.
Kralın kurtları...
Kendi kendine güldü Eliza. Fantastik bir filmin içinde gibi hissetmişti ama gerçekte resmen şu an kurtlarla koşuyordu. Daha geniş bir alana çıktı ama etrafındaki sık ağaçlar, büyük kayalar sanki bu yolu gizliyor gibiydi. Diğer üç kurt taşlarının üzerinden atlarken Eliza düzlük alandan yürüyerek, siyah öndeki lider kurdu takip ediyordu. Birkaç defa ayağı kayıp düşmüştü, bu sırada kurtlar yavaşlayıp beklemişti. Korkuyla koşarken silah seslerinin hala kulağına ulaştığını fark etti. Korkuyla önüne döndüğünde yüksek taşların ardında korunaklı bir kulübe ile karşılaştı. Öyle basit bir kulübe değildi, dışarıdan bile baktığında ne kadar lüks olduğu anlaşılabiliyordu. Çok küçük de durmuyordu. Eliza resmen kurtlar tarafından buraya getirilmişti ama hala korkuyla etrafında olan kurtlara baktı.
"Yoksa beni burada mı yiyeceksiniz?" diye sordu. Diğer üç kurt geri çekilirken siyah olan Eliza'nın önüne doğru adımladı. Eliza'nın kalbi artık atmayı bırakmıştı, yaklaşık beş adım kala durdu gece gibi siyah kurt.
"Ne istiyorsun?" diye sordu Eliza. Kurt başını havaya kaldırıp kısık şekilde uludu. Eliza korkuyla bakarken, kurdun başını yukarı kaldırmasıyla boynunda parlayan anahtara benzer metali gördü.
"Bunu almamı mı istiyorsun?" diye sordu Eliza. Kurt tekrar kısık ses ile uludu. Eliza mesajı almıştı uzanıp anahtarın olduğu yerden metali çıkardı, elleri titriyordu. Diğer ip parçası kurdun boynunda kalmıştı. Eliza anahtarı aldıktan sonra ne olduğunu anlamadan, kurtlar hızlı bir şekilde arkasına dönüp ondan uzaklaştılar. Görevlerini yapmışlardı. Sahiplerinin değerlisini, onun sığınağına getirmişlerdi. Onlar geri döndüğünde Eliza ayaklarına yeniden dolan kanla kulübeye doğru koştu.
Kilitli olan kapıyı açıp kendini içeriye attı, ardından korkuyla camdan dışarıya bakmıştı. Kurtlar çoktan gözden kaybolmuştu. Tipiye çeviren kardan dolayı etrafı göremiyordu ama kulübeye ses gelmiyordu. Dönüp içeriye baktığında ne kadar lüks ve donanımlı olduğunu gördü. Koltuklar, ahşap detaylı duvarlar, eşyalar ve merdivenle çıkılan ikinci bir kat görünüyordu. İçerisi biraz soğuktu, Eliza etrafa bakarken şöminenin yanında kesilmiş yanmaya hazır odunların olduğunu gördü. Hızla gidip şömineye odunları attı, kenarda duran benzini odunların üzerine döküp yine kenarda duran çakmakla yaktı küçük bir parçayı. Birkaç dakika içinde yükselen alevin sıcaklığıyla şöminenin önüne oturup ısınmaya başladı Eliza. Tüm bedeni zangır zangır titriyordu, üşümüştü, korkmuştu... Hayal gibiydi yaşadıkları, gerçek olamayacak kadar...
Daha sonra aklına Asef geldi. Şu an ne durumda olduğunu düşündü, vurulmuş olabilir miydi ya da ölmüş?.. Kendi kendine sordu, kalbini sıkan bir el vardı... Arkadaşını öldürmekle tehdit eden hatta onu bile öldürebilecek bir adam için endişe duymaktan korktu Eliza...
"Gelmek zorundasın Asef Arjen, beni buradan güvenle çıkarmak zorundasın!" diye bağırdı ateşe. "Yoksa senin için endişe falan duymuyorum tamam mı?" Kendi kendine kızıp olduğu yerde büzüştü. Isınmaya başlarken aç midesinden gurultular yükseldi ama o kadar bitkindi ki gram kımıldamadan öylece yatmaya devam etti.
**
Terlediğini hissediyordu Eliza, yüzüne vuran sıcaklık ve üzerinde ağırlığını hissettiği şey onu iyice bunaltıyordu. Özellikle yanağına değen bir şeyler huylandırıyordu. Ara ara burnunu çekti ama yanağından çenesine doğru ilerleyen şey gitmemişti, kulağına da kalın bir gülme sesi geliyordu. Tekrar yumuşak bir şekilde çenesine bir şey dokundu, Eliza başını sağa çevirip bundan kurtulmaya çalıştı.
"Çok mu uykucusun sen? Ne kadar ağır uykun." dedi Asef. Bir kez daha kızın yanağına hafifçe dokundu. Bu sırada Asef'in sesiyle gözlerini açtı Eliza.
"Yaşıyorsun!"
"Üzüldün mü?" dedi Asef, Eliza'nın kalkması için kenara çekilirken.
"Kimdi onlar? Neler oldu?" Eliza, Asef'in söylediği şeyi umursamadan aklına gelen şeyleri sordu.
"Ufak bir eğlence, partiye gelmişler."
"Dalga mı geçiyorsun benimle? Zaten çok korktum bir de şaka maka kaldıramam. Düzgün açıkla işte!" Eliza sıcaktan kızarmış yanakları ile bağırırken Asef sadece yüzünü izliyordu. Şu an başka bir şey düşünmüyor gibiydi.
"İyi misin?" diye sordu Asef. Eliza boş şekilde yüzüne bakıyordu.
"Nasıl görünüyorum?" diye şaşkın şekilde sordu Eliza. "Sence iyi miyim?"
"Sana nasıl göründüğünü anlatamam." dedi Asef derin bir nefes alıp.
"Ne!"
Asef boğazını temizleyip kızın boynundaki kolyeye baktı. "Bulmuşsun benim silahşörleri."
"Ne," Eliza Asef'in söylediği her söze boş boş bakıyordu.
"Kendine gel artık Eliza. Geçti gitti, tamam mı?" Asef ayağa kalkıp şöminenin önüne yürüdü. "Sadece benim dünyama girdin o kadar."
"Nasılmış senin dünyan?" Eliza da ayağa kalkıp Asef'in önüne geldi.
Asef kıza doğru biraz eğildi. "Ateşli bir dünyam var..." Sesi kısık ve etkileyiciydi.
Eliza bir iki saniye adamın gece gibi karanlık gözlerine bakakaldı. "Ne ateşli?" diye sordu boş boş.
Asef diliyle alt dudağını yalayıp güldü. "Şeytan diyorum küçüğüm, dünyası ateşli olur. Bu arada kurtlarıma ne yaptın?"
"Ne yapmışım? Esas onlar beni ne kadar korkuttu biliyor musun? Hem insanın kedisi, köpeği olur. Kurt ne be? Tarkan mısın sen? Atıl kurt falan da dersin şimdi." Eliza'nın tatlı sitemi Asef'i güldürdü. Ama o sırada kızın midesinden gelen ses daha da gülmesini sağladı.
"Birileri kurt gibi acıkmış, hadi gel." Asef arkasını dönüp salonun içindeki bağımsız mutfağa yöneldi. Eliza utanmış olsa da mecbur adamın arkasından yürüyüp ahşap sandalyeye oturdu. "Şef olan sensin ama bu defalık yemek benden." Asef spagetti çıkarıp ocağa su koydu.
"Kurtların beni bulacağını ve buraya getireceğini nasıl biliyordun?" diye sordu Eliza. Adamın havalı hareketlerini izlerken kafasını dağıtmaya çalışıyordu.
"Alfa, silah sesinden tehlike olduğunu fark etmiştir. O boynundaki kolyenin sesiyle seni buraya getirmek için eğitimi var." Asef dolaptan aldığı hazır sosu tavaya alırken sakin şekilde anlatıyordu.
"Alfa?" diye sordu Eliza.
"Siyah, en irileri. Adı Alfa, hepsinin lideri."
"İsimleri de var yani,"
"Tabii ki, sonuçta onlar da canlı ve birçok kişiden daha akıllı ve sadık."
"Diğerlerinin ismi ne?" diye sordu merakla Eliza.
Asef kaynamaya başlayan suyun altını kısıp tezgaha doğru eğildi ve Eliza'ya biraz yaklaştı. "Athos, Porthos ve Aramis..."
Eliza kısa bir kahkaha attı. "Kurtlara Üç Silahşörlerin adını mı verdin?"
"Niye veremez miyim?" dedi Asef bir kaşını kaldırarak.
"Verebilirsin tabii, nasıl evcilleştirdin bu kurtları?"
"Hayır Eliza, bir kurdu evcilleştiremezsin. Sadece sana güvenmesini sağlarsın. Sonra o da sana yol gösterir." Asef ders verir bir edayla anlatıyordu.
"Peki sana nasıl güvendiler?" diye sordu Eliza. Asef ile ilgili her şeyi merak eder olmuştu. Asef kaynayan suya makarnayı attı.
"Onları doğdukları zaman ormanda buldum, önce tatlıydılar. Peşimden koşup durdular. Ama büyüdükçe vahşileşmeye başladılar. Babam hep dikkat et derdi, bir kurdu beslediğin anda saldırır sana diye. Gerçekten de öyle oldu." Asef hatırladığı anı ile bir an durdu. Eliza titreyen gözleri ile bakıyordu. "Alfa, onu beslerken atıldı üzerime."
"Ne oldu peki?" diye sordu heyecanla Eliza.
"Cihan yardım etti ve boynuna ömür boyu taşıyacağı geniş bir iz aldı. O gün ben de bir kurdu evcilleştiremeyeceğimi anladım ve sadece ona onun dilinden konuştum." Eliza devamını bekliyordu ama Asef devam etmedi. Kızın midesinin daha fazla ötesini kaldıramayacağını biliyordu. "İşte üflediğin o sesle eğittim, buranın yolunu falan biliyorlar yani o kadar." Asef haşlanan makarnaya bakarken kaşları çatılmıştı. İçinden taşmak isteyen karanlık anıları tekrar hapsetmeye çalıştı.
"Peki neden salmadın onları doğaya? Madem tehlikeliler bıraksaydın gitselerdi." dedi düşünceli şekilde Eliza.
Asef sert ve karanlık bir sesle konuşmaya başlayınca, Eliza'nın tüyleri diken diken olmuştu.
"Eğer o tehlikeyi kontrol altında tutarsam benim olur. Ve elimdeki tehlike her zaman en iyi silahtır."
"Ben seni anlamıyorum gerçekten, sanki başka dünyadan birisi ile konuşuyor gibiyim. Şu konulara bak ya! Silahlı saldırı, kurtlar... Asef sen kimsin?"
Eliza ilk defa adama ismiyle seslenmişti. Öyle ki bu bunun farkında olan Asef aniden hissettiği nabzı ile öylece kaldı.
"Şu an sana yemek yapan adamın tekiyim." dedi Asef haşlanan makarnayı karıştırırken.
"Her zaman farklı bir yanını görmeye devam edeceğim değil mi? Tehlikeli ve karanlık..."
Asef haşlanan makarnaya bakmayı bıraktı, bir kaşını kaldırıp Eliza'ya baktı. "Her yanımı görürsen kalpten gidebilirsin." deyip göz kırpmıştı.
"Pis sapık!" diye bağırdı Eliza.
"Ne sapıklığı? Eliza ne düşündün sen? Benim kast ettiğim daha başkaydı. Çok fesatsın küçüğüm." Asef gülerek makarnayı tencereden alıp süzdü. Tabağa aldığı makarnanın üzerine sosu da döküp tabağı yavaşça kızın önüne itti.
"Ben fesat falan değilim. Sen pissin!"
"Tamam, ben pis olurum. Hadi yemeğini ye bakalım." dedi Asef. Bu sırada da eğilip tezgahın altındaki dolaptan kırmızı şarap çıkardı.
"Eğlence mi yapıyoruz? Ne zaman gideceğiz?" dedi Eliza yemeği yerken. Şaşırtıcı derecede lezzetli olmuştu. Ama tabii ki bunu belli etmedi. Asef ile ilgili hiçbir şeyi takdir etmek istemiyordu.
"Dışarıda tipi var, bu gece çıkamayız. Sabahı bekleyeceğiz mecbur." dedi Asef dışarı bakıp. İki kadehe şarap koyup masaya bıraktı.
"Sen nasıl geldin buraya? Cihan geldi mi? Kimseye bir şey oldu mu? Alya iyi mi? Niye her şeyi düzgün anlat mıyorsun?" Eliza yemeği bırakıp kadehi kafasına dikti.
"Yavaş Eliza, ağır bir şarap bu. Ayrıca Alya iyi, Cihan yanında. Deniz de evde ve herkes iyi. Eğer merak ediyorsan ben de iyiyim." Asef ellerini masanın üzerinde birleştirip dikkatle kızın dudağının kenarında kalan sosa baktı. "Burası benim, kolayca gelebilirim."
"Burayı da bulurlarsa peki," dedi Eliza. Yemeğine devam ediyordu.
"Bulamazlar, etrafı şaşırtıcı ağaçlar ve kayalar ile örülü. Ayrıca kamera ya da drone gibi şeyler işlemez burada. Özel bir sistem tarafından imha edilir. Burayı rahatça bulacak tek kişi benim ve de kurtlarım." dedi Asef. O da kendine koyduğu tabaktan yemek yemeye başlamıştı.
"Labirent kurma ustasısın Asef Arjen." Eliza gece kulübünün altındaki kumarhaneyi de kast ederek söylemişti.
Asef bir şey demeden gülümseyip eline peçete aldı. Yavaşça uzanıp Eliza'nın dudağının kenarındaki sosu sildi. "Çok pissin." dedi gülerek.
Eliza ise kızgın şekilde bakıp bir şey demedi. Şimdiden başı dönmeye başlamıştı bile...
**
Eliza yemeği yedikten sonra üçüncü doldurduğu kadehi eline alıp şöminenin önüne oturdu. Asef engel olmak istemedi çünkü bugün ne kadar gerildiğini biliyordu ve rahatlamak istediğinin farkındaydı. O da bir kadeh alıp, Eliza'nın karşısına oturdu. Eliza dikkatle ateşe bakıyordu ve ara ara minik yudumlar alıyordu kadehinden. Asef'in diğer elinde küçük bir ilk yardım çantası vardı. İçinden pansuman malzemelerini çıkarıp yavaşça Eliza'nın bileğine uzanıp kanayan bantı çıkarmaya başladı. Eliza bir şey dememişti.
"Benden şu an korkuyor musun Eliza?" Asef, Eliza'nın ona söylediği şeyi aklından bir türlü çıkaramamıştı. Eliza olumlu anlamda başını sallayınca kaşlarını çattı. "Neden korkuyorsun?" Bir yandan da dikkatli şekilde yarayı temizlemeye başladı.
"Çünkü sen sağı solu belli olmayan bir adamsın." Eliza'nın gözleri baygın bakıyordu. "Birini hiç düşünmeden çekip vurabilirsin ama benim için yemek yapabilirsin. Ya da hiç düşünmeden birinin dilini keserken benim minicik yarama pansuman yapabilirsin." Eliza yüzünü Asef'e yaklaştırdı. Asef kızın yeşil gözlerine bakıyordu merakla. "Mesela bana şimdi çok iyi davranıp yarın kurtlarına yem edebilirsin." Eliza işaret parmağını kaldırıp Asef'in yanağını dürttü. "Zaten o iri siyah olan beni yiyecek gibi bakıyordu, kesin kokumun izine düşecek. Beni tenhada kıstırıp yiyecek." Bir sır verir gibi fısıldamıştı.
Asef, Eliza'nın sarhoş hallerine gülerek söylediği şeylerin gerçekliğini düşündü. O sevdiğine de zarar verebilecek bir adamdı. Bu doğruydu.
"İzin vermem." dedi Asef de kısık sesle.
"Niye? Yoksa beni sen mi yiyeceksin?" Eliza'nın kafası iyice gitmişti. Asef ise onun sarhoş halinin ne kadar cesur olduğunu görmüştü ve ne kadar tatlı olduğunu da...
"Güzel fikir ama oradan bakınca insan yiyen birine mi benziyorum?" dedi kızın yarasını kapatırken. Yavaşça bileğini tutup okşamıştı.
"Buradan bakınca çok yakışıklı birine benziyorsun?" Eliza'nın söylediği şeyle bir an inanamayarak baktı Asef.
"Demek benim çok yakışıklı birisi olduğumu düşünüyorsun."
"Hayır, hayır... Sen değil... Yakışıklı başka birine benziyorsun." dedi Eliza. Asef sinirle kaşlarını çatıp kadehini ağzına dikti.
"Kimmiş bu çok yakışıklı kişi?" dedi gergin şekilde. Ama Eliza ateşe bakıp öylece duruyordu. Dalmış gibiydi. "Kim o şerefsiz? Pusat mı? Yoksa Doruk mu? Ya da başka biri mi" Asef hırsla ve sinirle sorup durdu ama Eliza ona bakmadı.
İçinden geçirdi Eliza. "Asef Arjen'e benziyorsun ama onun gerçekte kim olduğunu bilmiyorum ben."
Asef ne kadar sinirlense de pes etmişti. "Bileğin acıyor mu?" diye sordu. Eliza başını olumsuz anlamda sallamıştı. "Eliza sana dokunmamdan rahatsız oluyor musun?"
Eliza baygın bakışlarını Asef'in siyah gözlerine dikti. "Evet," dedi sesli şekilde. Hayır, demişti içinden.
"Sadece yaranı sarmak için dokundum, merak etme." dedi Asef gergin şekilde nefes almaya başlarken. Eliza'nın başkasının dokunmasından rahatsız olduğu gibi Asef'in de dokunuşundan rahatsız oluşu üzmüştü adamı.
"Haksızlık, ben sadece sana dokunabilirken sen benim için özelken, ben senin için herkesim..." diye düşündü Asef.
"Eliza, neden insanların sana dokunmasından rahatsız oluyorsun?" diye sordu Asef. Kızın başına kötü bir olay gelmiş olmasından korkuyordu. Eğer ona öyle bir şey yapmışlarsa her kim olursa olsun, arayıp bulup cezasını kesecekti.
"Bilmiyorum," dedi baygın sesiyle Eliza.
"Hatırlamıyor musun?" diye sordu Asef gergin şekilde.
"Hı hı," Eliza'nın başı öne doğru düşüyordu.
"Başkası sana dokununca ne hissediyorsun Eliza? Nasıl bir rahatsızlık?" Asef anlamaya çalışıyordu.
"Korkuyorum, canım yanacak sanıyorum." Eliza dalgın şekilde adamın gözlerine baktı. Asef öfkelenmişti.
"Senin o canını yakanları bulup canlarını alacağım küçük kızım söz." Asef yumruğunu sıkıp gözlerini kapatmıştı.
"Çok mu kötü bir şey?" diye sordu Eliza.
"Ne çok mu kötü?"
"Kimsenin bana dokunmasını istememem." Eliza uykuya dalmak üzereydi.
"Değil, inan bana değil. Ayrıca ben de hiçbir kadına dokunmak istemiyorum." Sen hariç...
"Neden?"
"İnan bana sebebini duymak istemezsin. Sadece deli adamın tekiyim." Asef, başı neredeyse göğsüne düşmek olan kızı yavaşça tutup yastığın üzerine yatırdı.
"Evet delisin sen, zırdeli..." Eliza gözlerini kapatıp uykuya dalmıştı.
"Ve sen de bu zırdelinin bağımlılığı olmak üzeresin..."
Asef de uzanıp, kızın başının yanındaki yastığa başını koyup gözlerini kapattı. Burnuna dolan çilek kokusu ile uykuya dalarken Eliza ona biraz daha sokulmuştu.
"Sen bana ne yapıyorsun Eliza?.."
***
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.46k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
58 Bölümlü Kitap |