19. Bölüm

BÖLÜM 17

Sitare Yazar
yzrsitare

Cehennem nedir? Bence o, sevmeyi becerememekten acı çekmektir...

Dostoyevski

 

**

Kulübenin üzerine gün doğarken tipi durmuştu. Dünün aksine parlak bir şekilde doğan güneş karları kristal gibi parlatıyordu. Kulübenin dışında etkileyici bir görüntü varken içinde ise daha başka bir görüntü vardı.

Sönmüş şöminenin önünde uzanan iki beden birbirine sarılmış tek vücut gibi duruyordu. Gece yatarken Asef, Eliza'nın yanına yatmıştı ama ilerleyen saatlerde üşüyen Eliza yanındaki adama sokuldukça Asef onu daha çok sarmıştı. Şimdi küçük kız kollarında eli beline sarılmış, başı göğsünde uyuyordu. Asef'in dudakları kızın saçlarının üzerindeydi, tek bir örtünün altında öylece yatıyorlardı. Çilek kokusu keskin toprak kokusuna karışmıştı...

Normalde uykusu çok hafif olan Asef derin bir uykuya dalmıştı kollarındaki kızla. Eliza zaten derin uyuyan biriydi ama alkolün etkisi ile daha da ağır bir uykunun kollarına bırakmıştı kendini. Ama aniden hissettiği garip durumdan dolayı huzursuz şekilde kıpırdanmaya başladı. Çünkü bu şekilde sert kollar tarafından sarılarak asla uyumamıştı. Özellikle burnuna dolan sert erkeksi koku ona farklı geliyordu. Eliza hiç böyle uyumazdı ki...

Yavaşça gözlerini açıp korkuyla baktı ama siyah bir renk dışında başka bir şey görmedi. Başını hafifçe kaldırıp baktı bu defa. Esmer bir boyun ve üst tarafında başlayan siyah kirli sakal... Eliza sert şekilde yutkunup derin bir nefes aldı.

"Eğer çığlık atacaksan önceden söyleyeyim, hiçbir şey olmadı." Asef'in sesi ile çığlık atıp geri çekildi. Adam kızın sesine yüzünü buruşturup yattığı yerden dogruldu. "Kime diyorsam."

Eliza ellerini çapraz yaparak göğsünde birleştirip korkuyla adama baktı. "Neden böyle üzerimde yatıyordun"

Asef gözlerini devirip kıza kendi buruşmuş gömleğini gösterdi. "Sen benim üzerimde yatıyordun Eliza. Orada ufak bir yanlışın var."

"Ben senin neden üzerinde yatayım?" Eliza şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. "Uslu uslu yatıyordum ben, sen kesin aldın beni üstüne."

"Eliza şu an konuşman bile pek uslu değil, delirtme beni. Üşüdün belli ki gece ve benim de içimdeki insan sevgisi sana kıyamadı. O yüzden saçma sapan şeyler düşünme." Asef ayağa kalkıp dışarıyı kontrol etti.

"İnsan sevgisiymiş, masum bir kızın halinden faydalanmak desene sen." Eliza da kalkıp üstünü başını düzeltti ama saçları dağılmıştı.

Asef derin bir nefes alıp sakin kalmaya çalıştı ama Eliza her durumda onu sinirlendirmeyi başarıyordu. Asef böyle bir durumda bir şey yapacak adam değildi, onun hoşuna giden tek şey rahat bir şekilde bir kadını sararak uyumaktı. Bunu yapabildiğini fark ettiği an Eliza'yı kendinden uzaklaştıramamıştı. Böyle bir an onun için mümkün değilken yaşayabildiği için son ana kadar kıza sarılmaya devam etmişti. Tabii Eliza'nın uyandığında ona pek iyi tepki vermeyeceğinin farkındaydı ama bu gece bencil olmak istemişti.

"Masum kız, sen!" Asef kendini açıklamak yerine kıza aynı şekilde karşılık vermenin daha etkili olacağına karar verdi. "Sarhoşken beni ısırmak için üzerime atlayan kız söylüyor bunu." derken şaşkınca kıza baktı. Bu sırada Eliza gibi yapıp ellerini çapraz şekilde göğsünde birleştirmişti. Yüzünde ise zorbalığa uğramış birinin ifadesi vardı. Başka bir durumda olsalar Eliza onun bu haline gülebilirdi. Ama adamın haklı olduğu noktalar onun elini kolunu bağlıyordu.

Eliza utançtan kızarırken etrafına bakıp Asef'e atabileceği bir şey aradı. Ama bulamayınca kenardaki uzun sopaya uzandı. "Bir daha şu konuyu açma!" diye bağırıp adama vurmak için hamle yaptı. Ama Asef gülerek kenara kaçmıştı.

"Hem suçlu hem güçlü şuna bak! Beni dövmek mi istiyorsun?" dedi Asef. Kızın bu halleri onu çok eğlendiriyordu. Onun yanında çocuk gibi olduğunun farkında bile değildi.

"Gülme tamam mı? Senden nefret ediyorum, pis katil!" diye bir kez daha bağırıp adama vurmaya çalıştı Eliza. Ama Asef yine kaçmıştı. Kulübenin kapısını açıp dışarı çıktı. Eliza da arkasından.

Asef karın içinde bata çıka koşmaya çalışırken Eliza arkasından sopayla geliyordu.

"Dur, dur! Kaçma bekle, vuracağım o kalın kafana senin. Pis katil!" diye bağırıyordu. Asef ise kahkahasını tutmaya çalışarak koşmaya devam ediyordu.

"Eğer o sopayı kafama indirip de bana zarar verirsen, buradan gitmeyi nasıl düşünüyorsun? Kurtlarıma bu defa kesin yem olursun."

"Senin o kurtların da senin de canınız cehenneme!" diye bağırdı Eliza.

Asef artık gülmesini durdurmaya çalışıp arkasını döndü. Eliza zaten karda koşmakta zorlanıyordu bir çırpada kızın kollarından yakaladı ama dengesini sağlayamayınca ikisi aynı anda kara gömülmüştü. Asef sırtı yerde Eliza hemen onun üzerinde nefes nefese o şekilde karın içine gömülmüşlerdi. Asef elini kaldırıp saçları yüzünü kapatan Eliza'nın saçlarına dokunup geriye attı.

"Çok vahşisin güzel kızım." İri yeşil gözler, gece kadar siyah gözlere kenetlenmişti. İkisi öyle birbirine bakarken duydukları ses aradaki elektriği bir anda kesti.

"Hadi, hadi şimdi de inkar et Asef'im! Seni yine ayıp şekilde bastım, artık itiraf et inkar etme!" Deniz ellerini ağzına kapatmış şok içinde bakıyordu. Eliza ile Asef aynı anda başını çevirdiklerinde Deniz'in arkasından sürünerek gelen Tolga'yı da gördüler. İkisi de şok içinde onlara bakarken Asef ve Eliza da şokla onlara bakıyordu.

"Bak dedim ben sana Tolga, bu Asef var ya bu herif güvenilmez. Bak kızı resmen dağa kaçırmış." dedi Deniz ikisini göstererek.

Tolga nefes nefese soluklanmaya çalışırken "Gördüm, gördüm. Saygılar abi." dedi korkuyla. Çünkü Asef'in karşısında şu an konuşabilecek durumda değildi. "Ama abi ayıp tabii yine de sen bilirsin lakin yakın arkadaşımı dağa kaçırmayaydın iyiydi." dedi.

Artık daha fazla sinirini tutamayıp Eliza'yı yavaşça üzerinden kaldırıp ayağa kalktı Asef. Tolga ve Deniz hemen bir adım geriye kaçmıştı.

"İkiniz de çenenizi kapatın yoksa birazdan kara gömeceğim o işe yaramaz bedenlerinizi." Kalkmaya çalışan Eliza'yı tutup dengede durmasını sağladı. "Ayrıca sizin burada ne işiniz var? Cihan nerede?"

"Aşk olsun Asef'im, biz ne zorluklarla size yardıma geldik. Bu çocuk," derken Tolga'yı gösterdi. "Arkadaşı için ne kadar endişe duymuş biliyor musun? Bata çıka geldik buralara. Neler yaşadık, ne tehlikeler atlattık. Senin bu gizli sığınağını bulmak için Cihan'a ne kadar yalvardım, biliyor musun?"

"Neye yardım etmeye geldin Deniz?" diye sertçe sordu Asef. "Sen bana hangi konuda yardım edebilirsin?"

"Aşk olsun, küçümseme beni. Senin için ölürüm lan ben!" diye dramatik şekilde bağırdı Deniz. "Bu çocuk da ölür arkadaşı için." Yanındaki Tolga'yı göstermişti.

"Eliza kız zilli! Senin yüzünden tüm gece ayaktaydık. Nehir karakola bile gitmeyi düşündü ama görüyorum ki sen gayet eğleniyorsun." dedi imayla Tolga.

"Tamam, çok da ölmezmiş bu." dedi Deniz bıkkın şekilde.

Eliza sinirle eline kar alıp Tolga'ya attı. "Düzgün konuş Tolga! Keyfimden mi geldim buraya?"

"Eli de ağır zillinin. Atom bombası attı suratıma!" Tolga yüzüne gelen karı temizlemeye çalışırken Asef tarafından da büyük bir kar topu yemişti. "Abi sen niye attın ya?"

"Düzgün konuş Eliza ile." dedi Asef.

"Tabi abi, saygılar." Tolga, Deniz'in arkasına yaslanıp başını eğdi.

Eliza, Asef'in bu tavrına sinir olup yerden kar alıp yüzüne attı. "Sana mı soracak arkadaşım benimle nasıl konuşacağını?"

Asef bunu beklemediği için sinirlenince eğilip Eliza'nın attığı karın iki katı büyüklükte kar aldı eline.

"Onu bana atmayacaksın değil mi?" Eliza cümlesi bittiği an yediği kar topuyla geriye düştü.

"Hayvan herif! Kızı öldürdün." dedi Deniz de Asef'e kar atarken. Eliza ayağa kalkınca o da kar alıp Asef'e atmaya başladı. Aralarında resmen kimin kime attığı belli olmayan bir kar savaşı başlamıştı. Asef, Eliza'ya gelen kar toplarının önüne siper olurken tüm bedeni karla kaplanmıştı. Bunu fırsat bilen Eliza da onun arkasına saklanıp durmuştu. İşi iyice abartan Eliza eline aldığı kar topağını Asef'in boynuna koyunca adam artık dayanamadı.

"Yeter!" Asef'in bağırması ile herkes durmuştu. "Hasta olacaksınız, Eliza daha yeni iyileştin!" Asef haklı olduğu için herkes durmuştu. Bir de sesindeki ölümcül ton yeterince ürkütücüydü. Dönüp gözlerini kısarak kıza baktı, boynundan aşağı inen kar bedenini titretirken, kısık sesle kıkırdayan Eliza'ya yaklaşıp elini kaldırdı. Eliza geriye kaçacaktı ama Asef'in eli çoktan uzanıp saçlarındaki karı temizlemeye başlamıştı. "Çocuk gibisin, küçük bir bebek bile olabilirsin."

"Hiç de bile, esas yaşlı olan sensin. Gençlerin kanı deli akar." dedi Eliza gülerek. Asef'in bir eli kızın saçlarında donmuştu.

"Yaşlı mı? Ben mi yaşlıyım? Taş gibi bir delikanlıyım." Asef ciddi ciddi alınmıştı. Yaşlı olduğumu mu düşünüyor? diye kendi kendine düşündü.

"Saçların beyazlamış." dedi Eliza gülerek. Ama kast ettiği Asef'in saçlarındaki kardı. Asef ise bunu ciddiye alıp elini saçına götürdü.

"Neresi? İmkanı yok, ben görmedim beyaz falan." dedi sert şekilde Asef.

Eliza ona dil çıkarıp Tolga'nın üzerine bir kar daha attı. Asef ise eliyle saçlarını yoklamaya devam ediyordu.

"Ah Asef'im," Deniz üzgün ifadesiyle yaklaşıp arkadaşının omzunu pat patladı. "Sana liposuction şart, bak söyleyeyim bu gidişle iki yıla kalmaz göbek de yaparsın. Hatta yüzüne de gerdirme yapalım, kırış kırış dolaşacaksın ortada."

"Deniz, senin belanı sikerim! Vücudumda bir gram yağ yok benim. Ayrıca git o dediklerini ebene yaptır!" Asef, kulübeye yürüyen Eliza'nın arkasından giderken canı gerçekten sıkılmıştı. Kızın onu yaşlı bulup bulmadığını merak etmeye başlamıştı.

"Ebeme laf etme! Üç gün uğraşmış beni doğurtmak için!" Deniz de Tolga'yı yakasından tutup kulübeye doğru karda bata çıka ilerlemeye başladı.

Üst başlarını kuruladıktan sonra dışarı çıktılar. Hafif kar serpiştiriyordu. Gitmeye hazırlandıkları sırada kulübeye yaklaşan kurtları gören Tolga çığlık atıp, Deniz'in kucağına çıkmıştı.

"Korkma yemezler," dedi Deniz gülerek. "Karınları tok duruyor, sadece Asef'i görmeye gelmişlerdir.

"O nasıl şey be? Kurtla mı arkadaş?" Tolga şok içinde bakıyordu iri kurda.

"Sen Asef'i hiç tanımıyorsun Tolga, eğer canını sıkarsan seni hiç düşünmeden bu kurda yem edebilir. Ayrıca in lan ayı! Ağırsın." Deniz, Tolga'yı üzerinden atınca aşağı düştü. Ama korkuyla yine de Deniz'in arkasına geçmişti.

Asef yanına gelen kurtlara doğru yürüyünce Eliza da hemen arkasından yürüdü. En öndeki iri siyah olan Alfa Asef'in önüne gelip başını eğdi, kısık sesle ulumuştu. Asef Alfa'nın başını okşayıp "Aferin oğlum, dün iyi iş çıkardın." dedi.

Daha sonra arkasına dönüp Eliza'ya gülümsedi. "Ona merhaba demek ister misin?" diye sordu. Eliza önce durdu, Asef'in ciddi olup olmadığını düşündü ama bakışları çok ciddiydi. Biraz da onun varlığına güvenerek birkaç adım öne attı ama hemen Asef'in yanında durmuştu. Herhangi bir şekilde kurt üzerine atlarsa onu yem etmeyi düşünüyordu.

"Manyak bunlar." demişti Tolga, Deniz'in arkasından bakıp.

"Bak bu konuda haklısın, ikisi de birbirinden manyak." dedi bıkkın şekilde Deniz.

Eliza yavaşça elini uzatıp Asef'e baktı. Asef başını güven vermek istercesine sallayınca kurdun başına dokundu Eliza. Çok farklı hissetmişti, hayatında yaşadığı en garip andı. Yumuşak siyah tüylerine dokunduğu an Alfa yavaşça hırlamıştı.

"Seni sevdi," diye fısıldadı Asef, Eliza'nın kulağına. "Ona dokunmandan hoşlandı."

"Bu ne saçma şey," demişti Eliza kısık sesle. "İnsan kedi, köpek sever. Kurt ne ya?"

Asef bunun üzerine büyük bir kahkaha atınca Alfa geri çekildi. "Korkma oğlum, yemez seni."

"Ben mi yemem? Esas o beni yiyecek gibi bakıyor." Eliza, Asef'in arkasına saklanıp kurda kötü bakışlar attı. O sırada gördüğü şeyle kanı donmuştu. Alfa'nın ağzının kenarı kandı.

"Kimin kanı bu? Neden kan var her yerinde bu kurdun?" Eliza'nın sorusu ile Asef dönüp sertçe baktı Eliza'ya.

"Avlanmıştır, kurt sonuçta." dedi gergince.

"Kimi avlamıştır?" diye sordu bu defa Eliza. "Bu karda avlanacak hayvanı nereden bulsun?"

"Kurtlar için o kadar da imkansız bir durum değil, Alfa için hiç değil. O bir yolunu mutlaka bulur." Asef sert kaşları ile önündeki kurda bakıyordu.

"Ya da birisi ona kolaylık sağlar." Eliza ise imayla karşılık vermişti. Bakışları suçlayıcıydı ve korkuyla doluydu.

"Tamam, bu kadar yeter. Hadi gidiyoruz." Asef cevap vermedi ama Eliza hissetmişti. Dün onlara saldıran adamlar ile ilgili olduğunu biliyordu.

Asef kanını donduruyordu...

Asef'in her gizlediği, üzerini örttüğü her karanlık Eliza'yı biraz daha içine çekiyordu...

Hep beraber, Asef'in özel kulübesinden ayrılıp konağın yolunu tuttular. Bu sırada Deniz, Asef'e kaş göz edip Tolga'yı göstermişti. Niyeti Alya ile ikisini bir araya getirmekti ama Asef'in üstü kapalı ölüm tehdidi ile susmak zorunda kalmıştı. Tolga hala kurtların etkisinde olduğu için bir şey anlamamıştı ama Eliza ikisinin ne için tartıştığını iyi biliyordu.

Konağa geldikleri zaman Cihan ve birçok adamı hazır vaziyette Asef'i bekliyorlardı. Asef arabadan indiğinde diğerleri de inip onu bu şekilde bekleyen adamlara hayretle baktılar. Hatta Tolga hafif bir tırsmıştı, Eliza ise bu duruma biraz daha alışık olduğu için sesini çıkarmadı.

"Eve gidelim Tolga dedi."

Tolga başını sallayınca Asef "Deniz sizi bıraksın."dedi.

Deniz "Tamam kardeşim, sen nereye?" diye sordu.

Asef dönüp önce Eliza'ya baktı daha sonra güneş gözlüğünü takıp onu bekleyen adamlarına doğru ilerledi.

"Dünkü kartopu savaşı beni kesmedi, bugün kardan adam yapmaya gidiyorum." dedi. Onun için açılan siyah arabanın arkasına geçip oturdu.

Eliza ise bir kez daha Asef'in acımasız yönünü hatırlamıştı. Birkaç saat normal insanlar gibi olsalar da Asef Arjen buydu. Karanlık dünyanın içinde siyahlarla örülü bir adam... Hiçbir şey demeden Deniz'in arabasına doğru yürüdü, gerçek dünyaya dönmesi zor olmuyordu. Her defasında sert şekilde bunu hatırlıyordu.

**

 

"Vay anasını! Resmen kurtlar adama itaat ediyor." Tolga onuncu kez aynı şeyi tekrar edip duruyordu. Eliza camdan dışarı bakarken sinirlenip arkadan Tolga'nın kafasına vurdu. "Ah! Acıdı ne vuruyorsun be?"

"Sus artık, keşke seni yem etseydi kurtlara." dedi sinirle Eliza.

"Sus kız, Allah korusun. Bu arada Deniz'ciğim madem sen beyin cerrahısın, bir gün gelip beynimin resmini çekelim. Vura vura aptal ettiler beni." Tolga, dikkatle yola bakan Deniz'in yanına yaklaşıp konuşmuştu.

"Olur tabii, ama onun adı resim çekme değil." dedi Deniz gülerek.

"Ne olduğu önemli değil. Şey," Tolga biraz çekinerek konuşmaya başlayınca Deniz dikkat kesildi. "Göğüs kanserinde iyileşme oranı nedir?" Tolga'nın annesi için sorduğu soru Eliza'nın derin nefes almasına neden oldu. Tolga'nın içini yiyip bitiren bu durumu saklamaya çalışsa da hep içini yakıyordu.

"Doğru ve zamanında tedavi ile çok yüksek. Niye sordun Tolga?" dedi Deniz ciddi bir ifadeyle.

"Şey, annem..." Ama Tolga devam etmedi. Boğazına yine aynı yumru oturmuştu.

"Tolga, merak etme. Sen sadece bana annenin hangi şehirde ve hastahanede olduğunu söyle." Deniz bu sırada sokağa girmişti.

Tolga dönüp Eliza'ya bakınca, Eliza ona güven verici şekilde gülümsedi. Tolga annesi ile bilgileri verdikten sonra daha huzurlu hissetmeye başlamıştı. Deniz ikisini eve bıraktıktan sonra hemen ayrılıp bazı görüşmeler yapmak için ayrıldı. Aklında Nehir'i görmek vardı ama daha önemli bir şey yapmaya karar vermişti.

Eliza ve Tolga içeri girdikleri anda Nehir minik bir çığlık atarak Eliza'nın üzerine atladı. "Kızım sen haber vermeden niye ortadan kayboluyorsun? Tüm gece sinir krizi geçirdim durdum, neredeydin ha? Söyle söyle, hemen itiraf et." Bir yandan da Eliza'nın yanağını iki tarafından sıkıp sağa sola oynatıyordu. "Söyle ne yaptığını söyle."

"Dur Nehir!" diye seslendi Eliza. Nehir'in elinden kurtulmaya çalıştı. "Sadece ufak bir talihsizlik yaşadım."

"Anlat hadi, Nehir bu kızı patronu ile dağ başında bir kulübede bastık." dedi Tolga yorgun şekilde kendini koltuğa atarken.

"Ne!" Nehir'in bağırması ile Eliza kendini onu elinden kurtarıp Tolga'nın yanına atmıştı. Tabi bu sırada Tolga'ya vurmayı ihmal etmemişti.

"Tabii ki de öyle değil! Olay çok farklı." dedi Eliza.

"Anlat." dedi Nehir karşısına oturarak.

Eliza sıkılgan şekilde olduğu yerde büzüştü. "Sadece çok yoğun kar yağışı vardı ve Asef Bey'in arabası bozuldu. Sonra beklerken bir yere gitmemiz gerekti, gece de tipi arttı ve orada kaldık. Bu kadar."

"Ben de yedim." dedi Nehir gözlerini kısarak.

"Şahsen ben yedim." dedi Tolga esnerken. "Tüm gece uyumadım, ne olur şurada azıcık uyuyayım." Tolga konuşurken olduğu yere uzanıp Eliza'yı itmeye başlamıştı.

Eliza, yalan söylerken kendini kötü hissetse de silahlı saldırıya uğradıklarını anlatamazdı. Nehir bunu öğrense pek sakin kalamazdı. "Canım gerçekten olan bundan ibaret. Kafanızı yoracak bir durum yok. Kafanı kırarım itme Tolga."

"Şimdi otele gitmem lazım, zaten geç kaldım ama dönünce tekrar konuşacağız." dedi Nehir ayağa kalkarken. Giderken horlamaya başlayan Tolga'ya da bir tane vurmuştu.

Eliza, Nehir gidince ayağa kalkıp horlayan Tolga'yı bırakıp odasına gitti. Tüm gece rahatsız bir kulübede kalmasına rağmen uykusuz hissetmiyordu. Asef'in kucağında uyumuştu resmen ama yine de deliksiz uyumuştu.

"Alkol aldığım için öyle oldu, yoksa hayatta bir adamın kollarında uyuyamam ben. Asla uyumam, asla." Kendi kendine konuşup ikna olmaya çalışıyordu. Odanın içinde sinirle volta atıp dururken karşı evin camını açmış içeriyi görmeye çalışan Doruk'u gördü.

Eliza gülümseyerek camı açıp, Doruk'un şaşırmasına neden oldu. "Selam," dedi Eliza el sallayarak.

"Selam, kayıp dönmüş. Eğer biraz daha haber alamasaydık kayıp ilanı verecektik." dedi Doruk. Eliza'yı gördüğü için çok rahatlamıştı. Tolga ve Nehir'in ona ulaşamadığını duyunca o da korkup Pusat'a haber vermişti. Ama Pusat da herhangi bir şey öğrenememişti.

"İnsan hemen ilan verir, yine de çok beklemişsin." dedi dalga geçerek Eliza.

"Bilmem ben yıllarca kayıp olduğumu ve ailemin beni bulacağını bekledim. O yüzden sabırlı olmayı öğrendim ama seni bir gece beklemek yıllara bedeldi yine de..." dedi Doruk.

Bir süre ikisi de sustu. Soğuk hava yüzlerine vururken ikisinin de yüzünden acı akıyordu. İkisinin de ailesinin yokluğu içlerinde derin bir yaraydı.

"İyiyim merak etme, bu aralar fazla aksiyon yaşıyorum sadece." dedi Eliza bıkkın şekilde. "Bu arada sesin çok güzel Doruk, yine dinlemek isterim."

Doruk duyduğu şeyle samimi şekilde gülümsedi. "Ben de senin için şarkı söylemek isterim. Ayrıca bu aralar yeni bir şarkı üzerinde çalışıyorum, söz ve bestesi bana ait olacak. Bunu dinlemeni çok istiyorum."

"Çok sevinirim."

"Üşüme daha fazla hadi içeri gir." Doruk'un söylediği şeyle başını sallayıp camı kapattı Eliza. Doruk bir süre daha baktı ardından, daha sonra o da girdi içeri. Eliza'nın sağ salim gelmiş olması onun için yeterliydi.

**

Adamın çığlığı eski fabrikanın içinde yankılanırken, Asef sigarasından son bir nefes alıp attı. Dün ona saldıranları bulmuştu. Hepsi tek tek onun tarafından öldürülmüş içlerinde, başları olduğunu düşündüğü adam işkence görmeye devam ediyordu. Aşırı yapılı ve özel eğitimli olduğu için hala dayanıyordu. Ama ona işkence eden Cihan da hala aşırı dinçti ve elindeki zinciri bir kez daha adamın sırtına vurdu. Yine bir acı çığlık yankılandı.

"Off! Yeter." Asef sinirle olduğu yerden ayrılıp adamın önünde durdu. "Senin gibi yetiştirilmiş adamlar ölse de konuşmaz. Bunu biliyorum ama benim esas işkencem bu değil ki... Bu sadece bana ve yanımda bulunan kişiye saldırmanın ufak bir cezasıydı. Asıl işkenceye hazır mısın?" Adam kanlanmış gözleri ile Asef'e bakarken ağzından kan geliyordu. Onun gibi eğitilen tüm adamlar Asef Arjen'in adını bilir ve ona göre hazırlanırlardı. Yoksa ona saldırmak ya da zarar vermek pek de kolay değildi. Özellikle onun zekası ile baş etmek imkansız gibiydi.

"Hayırlı olsun beş ay önce evlenmişsin." Asef konuşmaya başladığı anda adam şokla ona baktı. "Şaşırdın mı? Gizli evlenip eşini gizli tuttuğun için kimse bulamaz mı sandın? Hadi kimseyi geçtim, benim bulamayacağımı mı düşündün?" Bu sırada Cihan tablette bir şeyler yaptıktan sonra döndürüp ekrandaki kadını adama göstermeye başladı.

"Esra!'' diye acıyla bağırdı adam. Her şeyden habersiz kadın alışveriş merkezinde geziyordu.

"Adamlarım tarafından takip ediliyor, hatta namlunun ucunda olacak şekilde. Yazık kadına, pembe hayaller kurup evlendiği adam mafya maşası. Haberi bile yok, yurt dışına mal götürüp getirdiğini düşündüğü kocasını bekliyor."

"Yapma! Ona sakın zarar verme... Bana istediğini yap ama karıma dokunma..." Adamın sona doğru sesi kısılmıştı. Bunu beklemiyordu...

"Sadece karın mı? Aaa, senin sürprizden haberin yok mu?" Asef alkış çalıp Cihan'a baktı. "Baba oluyorsun, hayırlı olsun..."

Adam şokla bakıyordu, gözleri dolmuştu... Asef'in ne yapmak istediğini anlamıştı. "Tamam, istediğinizi sorun. Bildiğim her şeyi söyleyeceğim."

"Bak şimdi eğlenceli oldu işte. Kimden emir aldın? Altan Akdağ mı istedi bunu?" Asef sandalyeye oturup ayak ayak üstüne attı.

"Hayır, onun haberi yok." Asef kaşlarını çattı. "Arada başka biri var, sizin Altan Akdağ hakkında öğrendiğiniz şeyden sonra ona ulaşmanızı engellemek isteyen birisi." Adam konuşurken kan tükürüyordu.

"Kim bu? Niye bana engel olmak istiyor?" diye düşünceli şekilde sordu Asef.

"Bilmiyorum, hiç yüz yüze gelmedim. Sadece Altan Akdağ'ın bize emir verirken kullandığı parolayı kullandı. Bu da ona koşulsuz itaat etmemizi gerektiriyordu." Adamın dermanı kalmamıştı.

"O bunak da bunu öğrendi mi?"

"Biz size saldırmadan önce öğrenmişti. Arayıp geri çekileceğimizi söyledim ama Altan Akdağ size emir veren benden daha önemli dedi."

"Kim bu? Ben bu yaşlı puştun her şeyini biliyorum. Eksik bir şey var Cihan, hemen öğren." Asef'in emri ile Cihan başını sallayıp eski fabrikadan çıktı.

"Her şeyi söyledim, ne olur karımla çocuğuma zarar vermeyin." dedi adam yalvararak.

"Allah analı babalı büyütsün diyeceğim ama galiba babasız büyüyecek." Asef'in söylediği şeyle adamın nefesi sıklaştı. "Belki seni özgür bırakabilirdim eskiden tecavüz sonucu bir kızı öldürmeseydin..."

"Nasıl?'' Adam yeniden kan tükürdü.

"Karın da senin gibi masum ve dürüst bir adama çok güveniyordur. Sen de vicdanını o masum kadınla mı susturdun?"

"Ne yapacaksan yap! Oyun oynama artık." Adam son nefesiyle bağırıp öne atılmaya çalıştı ama bu sırada Asef'in silahından çıkan tek kurşun alnına girmişti.

"Ben de sıkıldım zaten." Asef ayağa kalkıp adamına döndü. "Karısına ve doğacak çocuğa ömür boyu yardım edin, kocasının yolda kaza yapıp öldüğünü söyleyin." dedikten sonra arkasını dönüp ayrıldı.

**

Eliza duştan çıktıktan sonra burnuna dolan koku ile tebessüm etti. Nehir gelince mutfağa girmişti ve buzluktan çıkardığı köfteleri kızartmaya başlamıştı.

"Oh, mis gibi kokular geliyor." dedi mutfağa girerken.

"Önce güzelce ye sonra eksik kalan ifadeni alacağım. Tolga'yı da uyandır, kafasına su dök." dedi Nehir.

"Hala uyuyor mu o ya?" Eliza salona girerken söyleniyordu. Tolga horlayarak yatıyordu. "Tolga kalk!" diye bağırdı Eliza. Ama Tolga diğer yana dönüp uyumaya devam etmişti. "Tolga dedim!"

"Ne? Ne oldu, geldik mi?" Tolga yerinde zıplamış ardından yeniden uyumaya kaldığı yerden devam etmişti.

"Allah'ım ya..." Eliza uğraşmak istemiyordu Tolga'yla. Bu sırada telefonu çalınca Deniz'in aradığını gördü. "Efendim Deniz, Alya iyi değil mi?" Eliza'nın sesini duyan Tolga gözlerini açıp olduğu yerde dogruldu.

"Selam, iyi merak etme. Galiba Alya sadece senin yaptığın yemeği yemiş. Daha sonra da yememiş bir şey. Adam göndersem gelir misin?"

Eliza ne kadar yorgun olsa da Alya zayıf damarıydı. Onu geri çevirmek istemiyordu.

"Tamam olur," dedi.

"Harika, hemen birini gönderiyorum. Bu arada Alya, Tolga'ya selam söylüyor." dedi gülerek Deniz.

"Tabii söylerim." dedi Eliza telefonu kapatırken.

"Ne oldu? Alya mı dedin sen? Bu arada konuşmak istiyordum seninle. Eliza kimdi o kız? Sen nereden tanıyorsun? Küçük duruyordu ama emin de olamadım."

"Sus Tolga, aynı anda elli tane soru sorma. Zamanı gelirse öğrenirsin, arkadaş işte. Neyse ben çıkıyorum." Eliza daha fazla Alya ile ilgili bilgi vermek istemedi. Asef bu konuda zaten hassastı, daha fazla onu sinirlendirmek istemiyordu.

"Kızım bari bir soruya cevap ver. Onu tekrar görebilir miyim?" Tolga ayağa kalkıp Eliza'nın önünde durdu.

"Bilmiyorum Tolga, muhtemelen göreceksin." dedi Eliza. Alya tekrar görmek isteyecek diye düşündü. Asef'in engel olmasına rağmen buna engel olacak tek kişi Alya olurdu.

"Görmek isterim Eliza, o mavi gözleri yeniden görmek isterim." diye sessizce mırıldandı Tolga.

"İnşallah başka biri senin gözünü oymazsa... Hadi kalk yemek ye, ben çıkıyorum." Eliza daha sonra kafası soru işareti dolan Tolga'yı bırakıp çıktı.

**

Konağa geldiğinde günün yarısı bitmişti, Eliza hızla Alya'nın yanına çıktı direkt. Odaya girdiğinde Alya yatakta uzanmış televizyon izliyordu. Eliza dönüp bakınca bale gösterisi izlediğini gördü.

"Selam canım, kusura bakma geç kaldım ama hemen senin için çok güzel bir çorba yapacağım. Yalnız mısın?" Eliza konağa girince Asef ya da Deniz'i görmemişti.

Alya durgun gözlerini, Eliza'ya dikip yanındaki kağıda uzandı. Ardından hızla yazmaya başlarken Eliza heyecanla beklemeye başladı. Onunla bu şekilde iletişim kurmak çok heyecanlıydı. Alya'nın uzattığı kağıdı alıp okumaya başladı.

"Aslında sana biraz kırgınım, Tolga ile ilgili bana bir şey söylemeden gittin. Neyse ... Deniz buradaydı ama bir görüşme yapmak için bahçeye çıktı. Abim henüz gelmedi, gelsin ona da kızacağım. Gece yine yoktu."

Eliza yazılanları gülümseyerek okumuştu. "Haklısın özür dilerim, bu arada ben buraya gelmeden önce Tolga seni sordu. Seni ne zaman görebileceğini..."

Alya'nın duyduğu şeyler karşısında gözleri parlamıştı.

"Ama önce yemeği yapayım daha sonra bu konuyu yeniden konuşalım tamam mı?" Alya başını sallayınca Eliza gülümseyerek odadan çıktı.

Mutfağa iner inmez annesinin özel tarifi çorbayı yapmaya başladı. Yanındaki diğer genç çalışan kadın da atıştırmalık hazırlamaya başlamıştı.

"Selam," Deniz'in sesi ile arkasını döndü Eliza. "Yakında gerçekten de buranın aşçısı olacaksın Eliza."

"Selam, öyle bir niyetim yok Deniz. Sadece Alya için yapıyorum." Eliza konuşurken yemeğe devam ediyordu.

"Aşk olsun, benim için yapmaz mısın?" Deniz dudaklarını büzüp üzgün şekilde kapıya yaslandı. Mutfakta çalışan kız cilveli şekilde gülünce Deniz kıza göz kırptı.

"Yapmam Deniz, beni meşgul etme." Eliza ise umursamadan işine devam etti. Deniz ise daha fazla uğraşmadan Alya'nın odasına çıktı.

Yaklaşık kırk dakika sonra yemek hazırdı. Eliza dayanamadığı için Deniz'e de tabak hazırlamıştı. Adı Eda olan çalışan ile iki tepsiyi yukarı çıkardılar. İçeri girdiklerinde Deniz ve Alya'yı karşılıklı oturur halde buldular.

"Oh mis gibi kokular geldi." Deniz ayağa kalkıp tepsilere baktı heyecanla. "Yoksa bana da mı getirdin?"

"İnsanlık ölmedi sonuçta," Eliza tepsiyi Alya'nın önüne koyarken güldü.

"Tanıdığım en insan gibi insan sensin Eliza." Deniz sevinçle ona uzatılan tepsiyi alıp yemeye başladı. "Harika! Ne bu Eliza?"

"Yemek," dedi Eliza. Bu sırada da Alya yavaşça yemeye başlamıştı.

"Çok komik, çok lezzetli eline sağlık." dedi Deniz ağzı dolu şekilde.

"Afiyet olsun," dedi Eliza. O sırada da telefonu çalmaya başlamıştı. "Efendim Tolga," diye telefonu açtığı anda Alya'nın elindeki kaşık düşmüştü.

"Seni hınzır," dedi Deniz gülerek. "Yeni kaşık getirir misin Eda?"

"Tabi efendim," dedi çalışan düşen kaşığı alıp çıkarken.

"Eliza ne oldu biliyor musun?''

"Bilmiyorum Tolga, söylersen öğrenirim."

"Deniz abi, annemi tedavi için buraya getiriyor. Çok lüks bir hastahaneye, ablama da özel bakılacak."

Eliza, Tolga'yı dinlerken gülümseyerek Deniz'e baktı. Deniz ona göz kırpınca Tolga'nın neden aradığını bildiğini anladı.

"Çok sevindim canım, demiştim sana güzel olacak diye,"

"Ama Eliza, çok pahalı bir tedavi süreci olacak. Ben Deniz'le konuşmadım. Bunu nasıl karşılarım?"

Eliza bunu kimin yaptığından emin değildi. İçinden bir ses karşılıksız bir yardım dese de Asef'e güvenmiyordu.

"Şimdi bunu düşünme tamam mı? Konuşuruz sonra, bu arada Alya'nın sana selamı var." Eliza bunu söylerken Alya'ya baktı. Bu sırada yeni kaşığı gelen Alya utanarak baktı Eliza'ya. Hemen yemek yemeye devam etti.

"Sen de ona dünyanın tüm selamlarını ilet, karşısında olmak için can atıyorum."

"Tamamdır görüşürüz," Eliza telefonu kapatıp cebine koydu. "Seninle görüşmek için can atıyor Alya. Alya!"

Eliza nefessiz kalmış rengi kızaran kızı görünce çığlık attı. Deniz oturduğu yerden hızla kalkıp Alya'nın önünde diz çöktü. "Alya! Bana bak... Nefes al..."

"Ne oldu?" diye öfkeyle içeri giren Asef ile Eliza olduğu yerde kaskatı kesilmişti.

"Alya!" Deniz kızın nabzını ölçüp ağzını aralamaya çalıştı. Bu sırada Asef kardeşinin arkasına geçip omzunu tutuyordu. Eliza ise donmuş şekilde rengi moraran kıza bakıyordu korkuyla.

"Kimyon," dedi Deniz sadece.

"Ne?.." Asef duyduğu şeyle direkt Eliza'ya baktı.

Eliza ateşe dokunmasa da o an yandığını hissetti. Asef gözleri ile dokunmadan onu yakmıştı. Dünyadan sakladığı gülüne Eliza'nın zarar verdiğini düşünüyordu. Artık bu yüzün sahibi Asef değil içindeki canavardı.

Gece gibi karanlık gözleri ölüm saçıyordu, her bir ölüm parçası Eliza'nın içine işliyordu...

***

 

 

Bölüm : 28.11.2024 18:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...