
Şeytan yalnızca sunar, insan isterse seçer.
Oscar Wilde
***
"Eliza, artık anlatacak mısın?" Nehir, Eliza'nın başında durmuş hala uyuklayan kıza seslenip duruyordu.
Eliza gece geç saatte yurda girip direkt kendini yatağa atmıştı. Her ne kadar Tolga ne yaşadığını sorup dursa da ona bir şey anlatmamıştı. Tolga onun yanına yaklaşırken giden adamı görmüştü ama yüzünü tam görememişti bir de etrafta duran birkaç adamın onun ardından gittiğini fark etmişti. Pek tekin durmuyorlardı. Ama bir türlü Eliza'yı anlatması için ikna edememişti. Ya da daha sonra tekrar sıkıştırmak üzere şimdilik susmuştu. Şimdi de tepesinde Nehir aynı şeyi yapıyordu.
"Eliza, Tolga söyledi dün seni alırken gördüğü adam kim? Ne oldu anlat hadi," sesi artık bıkkın çıkıyordu. Açık kumral saçlarını tepesinde toplamış iri kahve gözleri ile sabırsız şekilde bakıyordu.
"Off, Nehir bir git ya! İşin gücün yok mu senin? Geç yattım zaten bırak uyuyayım," Eliza yorganı kafasına çekip konuştu.
"Eliza öğle oldu zaten, hem daha ev bakacağız. Kalk Tolga bekliyor," Nehir yorganı çekmeye çalışırken konuştu.
"Ya Nehir, Tolga'ya gerçekten ev konusunda nasıl güvenelim? En son ehliyetimi aldım diye yalan söyleyip arkadaşından kaçırdığı araba ile polise yakalattı bizi unuttun mu?" Yorgan başından aşağı kaymıştı.
"Tamam, güvenilmez, yalancı ve fırsatçı olabilir," Nehir konuşurken Eliza'nın bir kaşı şaşkınlık ile kalkmıştı. "Ama o bizim yakın arkadaşımız ve böylesi önemli bir konuda bizi zor durumda bırakmaz" Nehir söylediklerine kendini ikna etmeye çalışıyor gibiydi.
"Nehir, ben yine de emin değilim,"
"Olsun biz yine de bakalım belki bize uygundur ve severiz," Nehir, elini uzatıp Eliza'yı kolundan tuttu. O sırada Eliza acı ile yüzünü buruşturdu. Dün gece pislik adamın kolunu sıktığı yerdi. Çok acıyordu. "Eliza noldu koluna?" Nehir geceliğin kolunu yukarı çekmek istedi ama Eliza izin vermedi.
"Bir şey yok ya, dün geldiğimde karanlıkta dolaba vurdum," diye yalan söyledi Eliza.
"Emin misin? Ben ses duymadım," diye şüpheyle sordu Nehir.
"Ben geldiğimde sen çoktan sarhoş şekilde uyuyordun," Eliza konuşmayı kendisinden uzaklaştırmaya çalışıyordu ve bunda da başarılı olmuştu.
" Kızlar yurda gizlice bira sokmuşlar bir tanecik içtim ama sarhoş değildim, seni beklerken uyuya kalmışım," diye açıklama yaparken mahçuptu Nehir. "Ayrıca bu sene sensiz girdim yeni yıla çok üzgün hissettim,"
Eliza yeni yıla girerken başına gelenleri düşününce gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
"Ben de sensiz girdiğim için üzgün hissettim, hadi gidip şu eve bakalım sonra da haftaya olacak uygulamalı sınav için yemek yapmam lazım," hızla yataktan kalkıp ortak kullandıkları banyoya ilerledi. Dün geceyi unutmak istiyordu.
**
Eliza ve Nehir duvarları dökülmüş yer yer sarı lekeler ile kaplı ve tek bir dolabı sağlam olmayan eve bakarken iç çektiler.
"Ne bakıyorsunuz, İstanbul'da bu kadar ucuza ev bulmak mümkün değil," Tolga otuz iki diş sırıtırken konuştu, aynı anda elini uzattığı pencerenin kulpu elinde kalmıştı. "Tamam biraz bakıma ihtiyacı var ama," dağınık siyah saçlarını karıştırıp, derecesiz ve sadece zeki görünmek için taktığı gözlüğü yukarı kaydırdı.
"Tolga, biz buraya bakım yapacağımıza daha pahalı bir ev bulsak paramız biz de daha çok kalır," Nehir bıkkın şekilde konuşup eliyle duvarlara dokundu. Anında elini çekip iğrenç lekelere bakmıştı.
"Hem okula da çok uzak," Eliza düşünceli şekilde konuşmaya katıldı.
"Tamam da Eliza sen bu dönem haftada bir okula gidiyorsun, uygulama dersini yaptığın otel bir de çalıştığın restoran buraya çok yakın, öyle düşün," Tolga evin ne kadar uygun olduğunu akşama kadar anlatabilirdi.
"Doğru söyle Tolga, farklı bir amacın yok değil mi? Bizi ikna etmek için kendini yırtıp duruyorsun," Nehir şüpheyle sorunca Eliza da dikkatle Tolga'ya baktı.
"Ne amacım olacak ya, arkadaşlarıma yardım ediyorum işte. O da suç olmuş," Tolga dudaklarını büzüp odanın içinde bir ileri bir geri yürümeye başladı.
"Ha yani, yurtta rahat içki içemediğin için ve sabahlayacak bir yer araman falan değil mesele," Nehir kollarını birbirine dolayarak konuştu.
"Tövbe, haşa o ne demek! Ben o kadar pislik bir insan mıyım?"
"Evet,"
"Evet,"
Eliza ve Nehir aynı anda cevap vermişti.
"Peki siz benimle neden dört yıldır arkadaşsınız ya!" Tolga sitemle sordu.
"Biz de bazen bunu kendimize soruyoruz, ama alışkanlık galiba. Bir nevi evcil hayvanımız gibisin," Nehir alayla karşılık verince Eliza gülümsedi.
"Ha ha çok komik, ne düşünüyorsunuz evi tutacak mısınız? Sahibi aşağıda bekliyor," Tolga sabırsız şekilde iki arkadaşına baktı.
"Eliza, ne diyorsun?" Nehir kararsız şekilde sordu.
"Emin değilim ev bayağı bakım istiyor, kira da az değil ama yine de neden olmasın?" Eliza tebessüm ederek sordu. "Gerçi biraz kendimizi maddi olarak sıkmamız gerekecek,"
"Ben size sosyal yardım bulurum?" Tolga'nın yersiz ve saçma çıkışına Nehir çantasını kafasına vurarak karşılık verdi. "Tamam tamam sustum."
"O zaman tutuyoruz," Nehir kararsız şekilde tekrar Eliza'ya baktı. Eliza da başını sallayarak onay verince tekrar iç çekerek her yeri dökülen odaya göz gezdirdi. "Yarın ilk iş boyasını halledelim, Tolga da dolapları halleder,"
"Kızım ben mimarlık okuyorum," Tolga ellerini beline koyup konuştu.
"Eee," Nehir alayla karşılık verince Tolga gözlerini devirdi.
"Marangoz değilim,"
"Bir sürü maketi yıllardır boşa mı yapıyorsun?" diye sordu Nehir.
"Pes Nehir pes, bakış açına hayran kaldım. Sen de turizm ve otelcilik okuyorsun, Rusça biliyor musun?" Tolga alayla sordu.
"Biraz biliyorum ama konumuzla ne alakası var?"
"İşte aynı şeyi ben de sana soruyorum, ne biliyor musun? Öğretsene bana üç beş kelime Rus kadınları tavlamam için,"
Tolga ile Nehir ateşli bir tartışmaya tutulurken Eliza yanlarından ayrılıp arkaya doğru yürümeye başladı. Arkada iki küçük oda vardı, yıkık mutfağın yanından geçince küçük koridorun iki tarafında kalıyordu. İkinci kattaki bu ev sanki birinci kat gibi sokağa yakındı. Küçük bir balkonu olan odaya giren Eliza buranın diğer iki odaya göre daha temiz olduğunu fark etti. Duvarı en azından o kadar dökük değildi, hatta kocaman çizilmiş mitolojik bir yaratığa ait resim çok canlıydı. Buradan çıkan kiracıların resim ile ilgilendiğini düşündü Eliza. Bir de ev sahibini kızdırdıklarını... Eliza bu odaya ısındığını düşündü, burayı alacaktı. Küçük balkona çıkınca yere ne kadar yakın olduğunu görünce şaşırdı, alt kat resmen bodrum gibiydi. O yüzden ikinci kat giriş gibi duruyordu. Sokağa bakınca ne kadar dar olduğunu daha net gördü, üstelik karşı apartmanın birinci katı ile karşı karşıya duruyorlardı. Evler o kadar yakındı ki Eliza üstsüz bir oğlan ile yüz yüze gelince hemen içeri girip kapıyı kapattı. Oğlan ise ufak bir gülümseme ile hala ona bakıyordu.
"Umarım doğalgazı açınca içeriyi ısıtıyordur," Eliza salona doğru gelince Nehir'in sesini işitti.
"Isıtırız sen merak etme," Tolga çapkın bir gülüş atınca omzuna Nehir'in eli sertçe inmişti. "Off kızım elin çok ağır ya!"
"Düzgün konuş sen de, Eliza hadi sözleşmeyi imzalamaya gidelim," dedi Nehir.
"Olur, gidip yemek yapmam lazım, bir de yarın yeni staj yerine gideceğim hazırlık yapayım ," Eliza kabanına iyice sarınırken içerisinin çok soğuk olduğunu düşündü. "Bu arada Nehir, hocanın bulduğu bu otel iyi mi?"
"Ne demek iyi mi Eliza, Yale oteli Türkiye'nin en lüks otellerinden birisi. Sahibi bu sene staj için öğrenci alımını onayladığından beri ne kadar başvuru olmuş haberin var mı? Bence çok şanslısın," Nehir heyecanla konuşuyordu.
Eliza okulda not ortalaması en yüksek öğrenci olduğu için başvuruda öncelikli seçilmişti. Geçen dönem staj yaptığı otel batınca malum kapanmıştı. Yeni dönemde ne yapacağını bilmez halde staj yapacak yer ararken şansına burası denk gelmişti. Onun çalıştığı yarı zamanlı restoranda garson olarak değil de şefin yanında staj için çalışsa tüm bunları yaşamayacaktı. Ama artık başa geleni çekecekti, yapacak bir şey yoktu.
"Sahibi kimdi, sen biliyor musun?" diye merakla sordu Eliza.
"Tam bilmiyorum ya," Nehir bir an düşündü ama o da daha önce sahibinin ismini duymamıştı. "Neyse ya önemi yok, önemli olan güzel bir yerde staj yapıp dünya çapında meşhur aşçılardan eğitim alacaksın," neşeyle güldü Nehir.
"Tamam bakalım öyle olsun, hadi gidelim geç kalmadan," dedi Eliza.
Üç arkadaş neşeyle yeni hayatları için ilk adımı atıp evden çıktılar.
***
Eliza bir gün sonra soğuk havada yaptığı uzun bir yürüyüş sonrası meşhur otelin önüne gelince durup kafasını kaldırdı. Gerçekten öyle görkemli ve güzeldi ki...
Yale Otel...
İçinden birkaç defa tekrar edip hevesle etrafına baktı. Onun gibi gelen birkaç öğrenciyi görünce tanıyıp onların yanına ilerledi. En azından ilk gününde yalnızlık çekmeyecekti. Yanına yaklaştığı kız sınıfında ikinci olan ve her fırsatta Eliza'yı geçmeye çalışan Müge adlı kızdı. Eliza'yı pek sevdiği söylenemezdi ama o da böyle büyük bir otelin mutfağında yalnızlık çekmeyi göze alamamıştı.
"Merhaba," dedi Eliza gülümseyerek.
"Merhaba, Eliza naber?" Müge yüzüne pek de samimi olmayan bir gülümseme yerleştirip karşılık verdi.
"İyiyim ama biraz heyecanlıyım," Eliza konuşurken bir yandan da otelin giriş kısmına gelmişlerdi.
Kapıdaki güvenlik onları kontrol edip, kartlarını elektronik sisteme okutmalarını istedi. İkisi de hızlıca kartlarını çıkarıp cihaza yaklaştırıp okuttular.
"Ben de heyecanlıyım, hala buraya geldiğime inanamıyorum. Özellikle Şef Lorenzo ile çalışmak harika olacak," Müge seri şekilde konuşurken Eliza da lüks oteli inceliyordu. Bu kadar görkemli olması onu şaşırtmıştı. Filmlerde gördüğü saraylara benziyordu. Müge'yi duyunca hemen ona döndü.
"Şu geçen sene Michelin yıldızı alan şef mi?" Eliza heyecanla sordu. Müge başını sallayıp karşılık vermişti. "Ama onun İtalya' da meşhur bir restoranı var, burada ne işi var ki?"
"Otelin sahibi onu özel olarak Türkiye'ye davet etmiş. En azından birkaç sene burada olmayı kabul etmiş. Şimdi burada Türkiye'ye gelen en özel kişilere yemek hazırlıyor," Müge'nin anlattıklarını gözleri kocaman şekilde dinlemişti Eliza.
"Peki biz onun mutfağına nasıl gireceğiz? Yani adamın işi yok mu bizimle ilgilensin?" diye sordu Eliza.
"Ayrı bir şef daha var ama Şef Lorenzo özellikle öğrenciler ile ilgilenmeyi seviyormuş o yüzden otelin sahibi de onaylamış," dedi Müge hayranlıkla.
"Bu arada kimdi otelin sahibi?" Eliza daha önce aklına sormak gelmeyen soruyu sorunca Müge gözlerini kocaman açarak baktı.
"Bilmiyor musun?" diye sordu Müge.
"Hayır," dedi Eliza. Normal değil miydi? Ona göre herkesi tanımak zorunda değildi. Müge tam ağzını açmıştı ki ikisine seslenen adamla durdu.
"Müge ve Eliza değil mi?" diye sordu adam. İkisi de başını sallamıştı. "Bu taraftan gelin lütfen," adam eliyle kocaman girişin sağ tarafını göstermişti. İkisi de o tarafa dönüp adamı takip ettiler. Eliza otelin sahibinin kim olduğunu öğrenememişti ve bunu da çok önemsememişti.
****
Eliza dev mutfağa girince gözleri hayranlıkla açıldı, hayatında gördüğü en harika mutfak olabilirdi. Esas gözlerini hayranlıkla açmasına neden olan ise gördüğü aşırı karizmatik adam Şef Lorenzo'ydu. Çevresine toplanmış beyaz önlüklü kişiler heyecanla onu dinliyorlardı. Eliza ile Müge biraz daha yaklaşınca Şef'in bozuk Türkçesini duydular.
"Fettuccine, İtalya'nın meşhur yemeklerinden. Makarnanın en güzel hali desem yeridir, mantar, krema ve tavuk göğsü harika şekilde bir araya gelip en güzel dansı yapar. Hele o sarımsak ve fesleğen kokusu yok mu insanın başını döndürür, parmesan peyniri ise en güzel süsüdür ve sadece 25 dakikada yapabiliriz,"
Şef aniden ona heyecanla bakan iri yeşil gözleri görüp durdu. Eliza gülümseyerek bakıp başını eğdi.
"Merhaba, ben Eliza Soykan ve arkadaşım Müge Gastronomi son sınıf öğrencisiyiz, staj için bu dönem bu otele kabul edildik," diye açıklama yaptı. Müge de heyecanla şefe bakıp gülümsemişti.
"Ne kadar güzel bir kabul," Şef Lorenzo gülerek elini uzattı. Eliza hemen karşılık verirken Müge bu durumdan rahatsız şekilde bakmıştı. "Hoşgeldin Eliza ve Müge ," diyerek son anda Müge'nin de adını ekledi.
"Hoş buldum," dedi ikisi de aynı anda. Şefin önündekiler biraz geri çekilince ikisi de biraz öne doğru geldiler. Eliza Şef Lorenzo'ya bakınca otuzlu yaşların ortasında olduğunu düşünmüştü. Ya da bakımlı olduğu için daha da genç gösteriyordu. Esmer teni beyaz önlüğü ile zıt bir görüntü sunarken bir o kadar da güzel duruyordu. Kirli sakalı ve tepesinde topladığı saçları ile kesinlike havalı birisiydi. Eliza daha önce resmini görmüştü ama gerçek haliyle yüz yüze gelmek onu heyecanlandırmıştı.
"Bu yemeği daha önce yaptın mı?" diye sordu Şef Lorenzo, soruyu Eliza'ya sormuştu. Bakışları onun üzerindeydi.
"Yaptım," diye cevap verdi Eliza. İtalyan mutfağını özellikle severdi ve en meşhur yemeklerini mutlaka yapardı. Şef içtenlikle gülümsemişti.
"Ben de yaptım, ayrıca çok da severim," Müge'nin sesi ile Şef anlık olarak ona dönüp gülümsedi.
"Harika küçük hanım, peki bu yemeğin sırrı nedir?" diye sordu Şef Lorenzo. Müge bir an düşünüp anında gözleri parlayarak gülümsedi. Sözlüye kalkmış öğrenci gibi mutluydu.
"Al dante kıvamına gelene kadar makarnayı haşlamak," dedi Müge sevinçle. Eliza hala yüzündeki tebessüm ile şefin önündeki yemeğe bakıyordu.
"Haklısın küçük hanım ama en önemli sırrı bu değil," Şefin sözü ile Müge'nin yüzü düşmüştü. Hatta oradaki diğer öğrenciler de merakla şefe bakıyordu. "Senin fikrin var mı Eliza?" Eliza ismini duyunca aniden başını kaldırıp şefe baktı ama İtalyan bir şefin karşısında cevap vermek zordu o yüzden olumsuz anlamda başını salladı.
Şef biraz başını eğip Eliza'ya yaklaştı. "Sırrı sevgini katmak, sevgini katarsan dünyanın en lezzetli yemeğini yapabilirsin," gülümseyerek geri çekildi. Orada olan herkesin yüzünde de tebessüm oluşmuştu. Eliza hayranlık ile karşısındaki şefe bakarken Müge gergin şekilde bakmıştı.
İlk başlangıç için her şeyin güzel olduğunu düşünen Eliza derin bir nefes alıp bir kez daha mutfağın hayranlık uyandıran görüntüsünü izledi. Kendisini burada yemek yaparken hayal etmişti ve bundan daha büyük bir mutluluk olamazdı onun için.
***
Şef ile yaşadıkları tanışma sonrası haftada iki gün hangi saatlerde mutfakta çalışacaklarını öğrenmişlerdi. Şef Lorenzo dışında ayrı bir şefin yanında da çalışacaklardı. Eliza'nın staj yapacağı kısım soslar ve orijinal tatlar kısmıydı. Aslında bu isimlendirme Şef Lorenzo'ya aitti. Çünkü yeni şeyler denemeyi sevdiği için ortaya yaratıcı tatlar çıkarıyordu ve bunun için de kendine ait bir kısım yapmıştı. Eliza'nın yanında çalışmasını isterken de Eliza'ya bakıp "Senin orijinal tatlar bulacağına eminim," demişti. Klasik Türk mutfağı kısmına giden Müge ise bu durumdan hiç hoşlanmamıştı ama sesini de çıkarıp bir şey dememişti. Şimdi ise balık pişirme teknikleri ile ilgili çalışma yapıyorlardı. Şef birazdan özel bir sunum hazırlayacaktı. Hatta şefin yanındaki diğer öğrenciler bunun otelin sahibine sunulacağını söylemişti. Özel bir misafiri geleceği için önceden tat kontrolünü kendisi yapacaktı.
"Şimdi lezzetli balık çeşitlerinden olan lüferin nasıl hazırlanacağına bakalım, pulları bol olduğu için güzel temizlenmesi önemli," Şef Lorenzo bir yandan açıklama yapıyor bir yandan da önündeki balığı gösteriyordu. "Eliza sen ilerdeki büyük dolaplardan biraz daha lüfer getirir misin?" Şef Eliza'ya bakıp başıyla ilerdeki büyük soğutucuları gösterdi. "Siz de aynı zamanda benimle yapın," Eliza hemen başını sallayıp dolaplara yöneldi.
Bu kadar büyük mutfakta soğutucu dolapların da büyük olması onu hiç şaşırtmamıştı. En baştan itibaren dolaplara eğilip bakmaya başladığında etler ile karşılaştı. Çeşit çeşit kesilmiş ve biçimleri de tatları da farklı olan etleri diğer dolapta tavuk izliyordu. Daha sonra dondurulmuş sebzeler ve paket gıdalar vardı. Diğer dolaba gelince balıklar ile karşılaştı Eliza. Dolaplar daha devam ediyordu ama şu an hepsini gezmeye vakti yoktu o yüzden balıkların olduğu dolabı açıp eğildi. Burnuna dolan balık kokusu ile burnu kırışmıştı ama beklemeden lüferlerin olduğu tarafa eğilip direkt kabıyla beraber aldı.
Arkasını döndüğünde az önceki sesin gittiğini fark edince kafasını kaldırıp önüne baktı ama herkes de kafasını kaldırıp ona bakmıştı. Ya da Eliza daha çok dikkat edince ona değil de arkasındaki bir noktaya baktıklarını fark etti. Elindeki kabı umursamadan hızla dönünce, zaten soğuktan elini üşüten kabı bir yere çarpınca daha fazla tutamayıp yere düşürdü. Daha doğrusu siyah ve son derece pahalı görünen bir ayakkabının üzerine... Belki biraz da ayakkabının üstü olan siyah pantolonun paçalarına. Eliza şok olmuş şekilde öylece yere bakarak kalmıştı. İlk gününde yaşadığı bu aksilik içine büyük bir korku salarken önünde duran kişinin yüzüne bakmaya korkuyordu. Usulca omzunun üzerinden başını arkaya çevirip şef ve yanındakilere baktı ve onların da korkudan gözleri açılmış şekilde Eliza'ya baktıklarını gördü.
Kimin üzerine balık dökmüştü?
Eliza bu düşünce ile yeniden önüne dönüp yavaşça kafasını kaldırmaya başladı. Siyah pantolonu siyah gömlek takip etmişti ve siyah kravatını üzerindeki gümüş kravat iğnesini gördükten sonra nihayet önündeki kişinin yüzü ile karşılaşmıştı.
"Yemek yapabilecek bir mutfak olursa ben beğenene kadar yemek yapar mısın?"
Gördüğü yüz ile adamın sesi de kulaklarında yankılanmıştı. İki gün önce yeni yıla beraber girdiği adamdı. Siyah gözlerini hatırlamıştı. Adamı hatırladığı an o gece hissettiği korkular da içine gelmişti. Ona dokunan iğrenç adamı hatırlayınca istemsiz şekilde elleri yumruk olmuştu.
"Efendim," arkasından seslenen bir adama elini kaldırıp susturdu siyah gözlü adam. Herkesin gözü ikisinin üzerindeydi. Hatta herkes korkuyla kızın başına gelebilecek şeyleri düşünüyordu. Şimdiye kadar yüzüne bile bakmaya korktukları adamın ayakları üzerinde balıklar duruyordu. Bazıları kız için şimdiden endişe duymaya başlamıştı. Ama Eliza şu an o gecenin içinde kaybolmuş, olduğu anın farkında değildi. Hatta elleri titremeye başlamıştı.
"Sakin ol," adamın kalın sesi Eliza'ya pek ulaşmıyordu. Vücudu hafif şekilde titremeye devam ediyordu.
"Dokunma," diye kısık şekilde fısıldadı. Nitekim adamdan başka kimse de onu duymamıştı.
"Kimse sana dokunmayacak," kalın sesli adam elini hafif kaldırıp konuştu. "Herkes dışarı çıksın!" Aniden gelen ses ile herkes afallamıştı. Ama adamın sözünü ikiletmemeyi bildikleri için hızla çıkmışlardı. Şef Lorenzo, Eliza'nın yanından geçerken endişe ile ona baksa da bir şey söylemeden önüne dönüp yürüdü. Şimdi koca mutfakta sadece ikisi kalmıştı.
"Eliza," adam düşen balıkları ayağı ile kenara itip bir adım yaklaştı. "Beni hatırlıyor musun? Endişelenme,"
Eliza tekrar adamın siyah gözlerine dikkatle bakıp bir nefes aldı. Bir an olduğu yeri hatırlayınca kendine geldi.
"Özür dilerim," Eliza telaşla konuşup etrafına baktı. Aniden kimsenin olmadığını görünce şaşırıp adama tekrar baktı.
"Nasıl başardın?" adam bir kaşını kaldırıp merakla sordu.
"Neyi?" Eliza anlamamıştı.
"İlk defa birisine gitmemek için kendimi tutup zor dayandım ama sen bana gelmeyi nasıl başardın?" adam daha çok kendi kendine konuşur gibi sormuştu. Gerçekten de dediği gibi olmuştu. O gece Eliza'ya tekrar gelip bakmak istemişti. Bir kez daha yeşil gözlerini görmek istemişti. Merak ettiği bir şey vardı...
Ona dokunan adamı görünce ve kızın çaresiz çığlığını duyunca delirip pislik adamın üç yerinden kolunu kırsa da rahatlamamıştı. O geceden sonra iki gündür kendini sıkıp durmuştu. Onun gibi bir adam birisini böyle merak etmeyi gururuna yedirememişti. Önemsiz küçük bir kızın tekiydi... Ama bu önemsiz küçük kız karşısında duruyordu.
"Staja geldim ben," Eliza masum şekilde cevap verdi. Adamın dudakları kıvrılınca şaşırıp öylece bakakaldı.
"Benim otelime mi?" adam gülerek karşılık verdi.
"Senin otelin mi!" Eliza şaşkın şekilde karşılık verince adam daha geniş şekilde gülümsedi. Eliza az önce adamın üzerine resmen balık dökmüştü. Hatta kokusu buram buram geliyordu. "Ben özür dilerim, üzerinize balık döktüm,"
"Evet, farkındayım," adam derin bir nefes alıp Eliza'nın yeşil gözlerine baktı. "Bunu başkası yapsaydı şimdi denizde boğuluyor olurdu,"
Eliza'nın gözleri korkuyla açılınca adam güldü. "Şaka şaka, ama yine de pek hoş olmayan durumlarda olmayabilirdi ama sen olduğun için şanslısın Eliza,"
"Ben çok özür dilerim, ne yapmam lazım?" Eliza telaşla sordu çünkü stajını kaybetmekten çok korkuyordu.
"Çalışmaya devam et, stajın hangi günler?" diye sordu adam aslında bunu öğrenmesi onun için zor olmazdı ama kıza sormak istedi.
"Perşembe ve cuma," diye cevap verdi Eliza.
"Restoranda çalışmaya devam mı?" diye sordu bu defa adam.
"Evet, yarı zamanlı çalışmaya devam edeceğim, akşam dokuza kadar," dedi Eliza.
"Hımm," adam başka bir şey demedi. Arkasını dönüp yürümeye başladığında Eliza mahcup şekilde seslendi.
"Özür dilerim,"
"Eliza, ben özür dilenmesinden pek hoşlanmam," adam kalın sesi ile karşılık verdikten sonra koca mutfaktan çıkıp gitti. Eliza arkasında öylece kalmıştı.
Birazdan açılan kapı ile herkes aniden Eliza'nın etrafına toplandı.
"Eliza, iyi misin?" Müge bu soruyu sorarken bir yandan da cevabın kötü olmasını umuyordu.
"Eliza her şey yolunda mı?" bu defa Şef Lorenzo'nun sesi Eliza'nın kulağına ulaşmıştı.
"Evet, merak etmeyin. Özür dilerim şef, büyük bir hata yaptım hem de ilk günden," Eliza mahcup şekilde konuştu.
"Önemli değil, sen iyiysen sorun yok," şef derin bir nefes alıp karşılık verdi.
"Neden kötü olayım ki? Kaza oldu sadece," dedi Eliza masum şekilde.
"Az önceki adamı tanımıyor musun?" bu defa konuşan diğer şefti. "Senin bu yaptığını affedecek türde bir adam değil,"
"Otelin sahibiymiş, öyle dedi. Neden affetmesin ki kazaydı sonuçta," Eliza'ya garip gelmişti.
"Çünkü o Asef Arjen, kitabında af yok!"
Eliza duyduğu isimle bir an buz gibi hissetti.
Asef Arjen...
************
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.46k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
58 Bölümlü Kitap |