22. Bölüm

BÖLÜM 20

Sitare Yazar
yzrsitare

Yanımda ol, bu karanlıkta yalnız kalmak istemiyorum... Sesini duyur, içimdeki acıları duymak istemiyorum...

Sitare

 

**

 

"Benim yüzümden kaybettiğin iddia yüzünden benim için dans et bu gece... Eğer orası rahat değilse, kucağımda devam et..."

Asef'in cümlesini önce anlamadı Eliza, birkaç saniye düşününce gözleri büyümeye başladı. Önünde duran adama doğru eğilip eliyle itti.

"Sen bana ne demek istiyorsun!?" Bağırırken dengesini kaybedip geriye düşmüştü. Masanın üzerinde uzanır halde başını kollarının arasına aldı. Asef ne yapacağını şaşırmış halde öylece kalmıştı. Kıza dokunmamaya çalışıyordu.

"Eliza," Eliza, onu duymadan başını saklamaya devam etti.

"Zaten senin yüzünden kaybettim!" Ağlamaya başlamıştı. Sarhoşluğun etkisi altında söyledikleri zor anlaşılıyordu. "Sözlerinle beni kırdın, ne vardı bir sözünle düzeltsen. Ama tabi sen insan değilsin, nereden bileceksin bunu!" Sona doğru bağırmıştı.

Asef eğilip kızın yüzüne baktı. Gördüğü iri yeşil gözler ıslaktı. Uzun kirpikleri titriyordu, hatta üşüdüğü için bedeni de titremeye başlamıştı.

"Eliza, hadi gidelim. Bunu sen ayılınca konuşuruz. Olur mu?" Sakin şekilde kızı ikna etmeye çalışıyordu.

"Hayır! Benden özür dile, hata ettiğini söyle! Benim Alya'ya asla zarar vermek istemeyeceğimi kabul et! Sana ihanet etmeyeceğimi bildiğini söyle!"

Asef kızın söylediği şeyle durdu. Sana ihanet etmeyeceğimi bildiğini söyle! Eliza bundan korkmuştu. Birisine ihanet etmiş olmak damgası yemek onun için katlanılması zor bir durumdu. Masum birisine zarar verdiğinin düşünülmesine dayanamıyordu en çok da...

"Bana ihanet etmez misin?" diye sordu Asef. Kızın kollarının ardından görünen gözlerinin kenarındaki bir damlayı parmağıyla aldı. "Bana sadık olmak istediğin anlamına mı geliyor bu?" Asef içinde hissettiği mutluluğa küfretti.

"Sana sadık falan olmam ben ama sana ihanet de etmedim!" Eliza sinirle başını kaldırıp bağırdı.

"Eee, aynı şey değil mi? Sadık olduğun kişiye ihanet etmezsin." Asef gülümsemişti.

"Sadık olursam aynı zamanda çok şeyin olurum." Eliza kısık sesle konuşurken Asef ona biraz daha yaklaştı.

"Neyim olursun mesela?" Asef ceketini çıkarırken sordu.

"Ne yapıyorsun? Hiçbir şeyin olmak istemiyorum." Eliza geriye çekilmek istedi ama Asef izin vermeden kızı belinden yakalayıp çekti.

"Kızma lütfen ama üşüyorsun." Ceketi Eliza'nın üzerine geçirip, kızı kucağına aldı. Eliza önce geri çekilmeye çalıştı ama hem sıcak ceket hem de sıcak bir göğüs şu an üşüyen bedenine çok iyi gelmişti. Üstelik alkolden dolayı başı dönüyordu. "İstersen sana her şeyim olma izni veririm yavrum." Asef'in kısık sesli mırıltısı Eliza'nın bedenini titretmişti.

"Hayır istemem! Bana da öyle seslenme!" Asef'in söylediği şey her ne kadar tuhaf hissettirse de öfkeyle karşılık verdi. Adamın kucağında yeniden debelenmeye başladı.

"Tamam vahşi kedi, sakin ol. Onu diyeceğim zaman hatta senin söylememi istediğin şeylerin olduğu zaman da gelir." Asef kızı daha sıkı sardı.

Eliza adamın kucağında küçücük kalmıştı. Adamın ceketi bacaklarını kapatmıştı ve kızın bedenini tamamen sarmıştı. Asef başka türlü kızın dışarı çıkmasına zaten izin vermezdi. Soğuk havaya çıkınca Eliza, adamın kollarında daha da büzüştü.

"Sana bu kıyafeti giydiren o Deniz'in yedi ceddini sikeyim ben." Asef sertçe soludu.

Cihan'ın açtığı siyah arabanın kapısından girip Eliza kucağında arkaya oturdu Asef.

"Nereye gidelim efendim?" Şoför tarafına geçen Cihan sordu.

"Konağa sür Cihan." Asef'in emri ile araba hareket etmişti.

"Yerin rahat mı?" Asef'in sesi ile Eliza'nın yüzü buruştu. "Hayır koala gibi sarıldın da, o yüzden sordum."

"Hiç rahat değil, taş gibi sert." dedi Eliza mırıldanarak.

Asef küçük bir kahkaha atmıştı. "Neresi taş gibi sert." Cihan patronunun söylediği şeyle dikiz aynasından bakıp tekrar önüne döndü. İlk kez onu böyle görüyordu. İlk kez bir kadının yanında böyleydi.

"Burası," Eliza eliyle adamın göğsüne vurdu. "Başım ağrıdı sertlikten."

"Tek oranın sertliğini fark etmişsin demek, neyse, yine de bunu iltifat olarak kabul ediyorum." Asef hafif eğilip kızın çilek kokan saçlarını kokladı. "Kan kokusu üzerine çilek kokusu iyi geldi..." Sessiz şekilde söylediği şeyi Eliza duymamıştı. Şimdiden gözleri kapanmış Asef'in kollarında mayışmıştı.

Konağın bahçesine giren siyah aracın arka kapısı açılınca Asef kucağında Eliza ile birlikte indi. Öylesine sıkı sarılmıştı ki bir bütün gibi duruyorlardı. Kadınlara dokunamayan bir adam ve kimsenin ona dokunmasını istemeyen bir kadın, şimdi bir bütün olmuştu. İkisi de değil bu durumdan şikayetçi olmak, huzur içinde yüzercesine yürüyorlardı.

Dışarının soğuğu kendini sıcak havaya bırakınca Eliza rahatlamış şekilde mırıldandı.

"Hoşuna mı gitti?" Asef odasına çıkan merdivene yönelmişti. Alya'nın uykuda olduğunu bildiği için sessiz olmaya çalışıyordu.

"Hmm," Eliza gözlerini açmaya çabalarken sessiz şekilde mırıldandı.

"Hoşuna giden ne? Sıcaklık mı yoksa kucak mı?'' Tek eliyle odasının kapısını açıp girdi. Çalışma alanından geçip yatak odasına ilerlerken kızın güzel yüzünü seyretmeye devam ediyordu.

"Ne kucağı?" diye sorarken gözlerini açtı Eliza. Bu sırada Asef yavaşça yatağa yatırmıştı kızı. Eliza birkaç defa gözlerini kırpıp açmaya çalıştı. "Ben sana kucak dansı yapmadım ki..." Eliza'nın aklı bulanıktı.

Bu hali Asef'i güldürmüştü. "Maalesef, yazık oldu geceye." Asef kızın üzerindeki ceketi çıkarırken kulağına eğilip konuşmuştu.

"Üşüyorum..."

"Üşürsün tabii, şu haline bak." Asef kızın üzerine örtüyü çekmeden önce önüne serilmiş beyaz ve parlayan vücuda baktı. Zayıf olsa da belirgin hatları ve çekici bir yanı vardı. Hızla başını sallayıp kızın üzerini örttü. Aklındaki düşünceleri geri atmaya çalışıyordu, bu dünya üzerinde dokunabildiği tek kadın yatağında böyle uzanırken bunu yapmak çok zordu.

"Çok üşüyorum..." Eliza yeniden mırıldandı. Yorgana sarılmıştı ve ona yabancı aynı zamanda tanıdık gelen kokuyu soluyordu. "Sarıl bana."

Asef derin bir nefes alıp duyduğu şeyi idrak etmeye çalıştı. Duyduğu şeyin gerçekliğini sorgularken Eliza yeniden mırıldandı. "Üşüyorum..."

Asef son kalan irade parçasını da atıp yatağa ilerledi. Eliza'nın soluna doğru ilerleyip örtüyü kaldırdı. Eliza, üşüdüğü için eliyle örtüyü tutmaya çalışmıştı ama Asef izin vermeden yatağa girip kızı kendine çekti.

"Şss, şimdi ısınacaksın, biraz bekle güzelim." Kollarıyla Eliza'yı sarıp kızın sırtını göğsüne iyice yapıştırmıştı. Kızın başı adamın çenesinin altında bir bütün olmuş örtünün altında uzanmaya başladılar.

Eliza'nın vücudu hafif şekilde titriyordu, alkolün etkisi ile hissetmediği soğuğu şimdi hissetmeye başlamıştı.

"Ne vardı böyle giyinecek?" diye sinirle söylendi Asef.

"Deniz giydirdi."

"Ne!" Asef kalkıp öfkeyle bağırdı. "Seni kendisi mi giydirdi?" Asef'in kalkması ile Eliza dönüp adama baktı. Söylediği şeyi anlamaya çalışıyordu.

"Hayır, ben giydim. O kıyafeti verip gitti." Eliza elini uzatıp Asef'in yeniden ona sarılmasını bekledi.

"Tamam o zaman ama ben yine de onun gelmişini geçmişini si-" Eliza'nın kollarının beline dolanması ile sustu Asef. Kızın nefesi şimdi göğsüne vuruyordu. Asef de kollarını kızın etrafına dolayıp yatağa iyice yerleşti. "Ah be yavrum, sabah uyandığında yine kıyameti koparacaksın ama bana daha önce bilmediğim ve aldığım tada bağımlı olacağım cenneti yaşatıyorsun."

"Sus..." Eliza uykulu şekilde mırıldanıp bir bacağını adamın bacağının üzerine attı. Asef'in nefes alışverişi hızlanırken adama iyice yapıştı. Hissettiği sıcaklık çok hoşuna gitmişti. İlk defa bir insana böyle sarılıp sıcaklığının ne kadar güzel olduğunu tecrübe ediyordu.

"Eliza... Sakin yatsan olmaz mı? Kıpırdamadan mesela..." Asef kısık sesle nefes nefese konuşurken Eliza adama daha da sıkı sarıldı. "Yemin ederim imtihansın..." Asef dudaklarını kızın saçlarına getirip yumuşak bir öpücük kondurdu. "Ve ben bu imtihandan kalmak üzereyim..."

Gecenin geri kalanı sessiz geçmişti. Eliza derin bir uykuya dalarken Asef sadece gözlerini yumup bu muhteşem anın tadını çıkardı. Ondan özür dilemese bile sabah uyanınca kalbini onarmak için söyleyeceği sözleri zihninde ezberlemeye çalıştı.

***

Karanlık koridorda yürürken kasılmış çenesi ve yumruk olmuş elleri ile öfkesini bastırmaya çalışıyordu. Bugün sergide Asef'e karşı sakin kalmak için çok çabalamıştı Pusat. Sergiden sonra bütün resimleri parçalamış üstüne üstlük birkaç korumayı ölesiye dövmüştü. Ama hala aklına Asef'in yakasına yapıştığı on an gelip duruyordu.

"Biraz daha bekle, az kaldı..." diye mırıldandı büyük kapıdan girerken.

Kasvetli bir siyahın her yanı sardığı oda her girdiğinde midesinin bulunmasına neden oluyordu. Yıllardır değişmemişti bu...

"Geldin demek." dedi masanın arkasında oturmuş adam. Altmış yaşlarında yüzü kırışmış tıpkı Pusat'ın koyu kahve gözlerinin rengine sahip adam yerinde doğruldu. Sahip olduğu zenginliğin ihtişamı yüzündeki iğrenç kötülüğü silemiyordu. "Bugün ortalığı birbirine katmışsın."

Pusat adamın karşısına oturup ayak ayak üstüne attı. "Asef Arjen'e tahammül edemiyorum. Beklemek de istemiyorum, hemen ölsün..." Sesi de sözleri kadar karanlıktı.

"Sakin ol Pusat, çok öfkelisin." Adam bir sigara yakıp arkaya yaslandı. "Bu şekilde olmaz, isminin anlamını biliyorsun değil mi? Silah demek, sen benim silahımsın. Ve silah sahibi silahı istediği zaman kullanır, silahımın benden bağımsız hareket etmesi beni sinirlendirir. Anladın mı oğlum?"

Pusat derin bir nefes alıp başını salladı. "Anladım baba, fevri davrandığım için özür dilerim."

"Özür dileme, endişe de etme. Babası gibi onun da sonu gelecek ama önce onun elindekileri almamız gerek. Geleceğimiz için." Yaşlı adamın sözleri ile tekrar başını salladı Pusat.

"Sadece belgeleri değil, onun elinden başka bir şeyi daha alacağım..."

**

Gün doğarken Eliza sıcaktan bunalmış şekilde kıpırdanmaya başladı ama onu saran kollar daha da sıkılaşmıştı. Başında hissettiği sıcak nefes sıklaştı.

"Kendine geldiysen, sakin şekilde kollarımı ayıracağım. Gece üşüdüğün için seni kollarıma aldım, üstelik bunu ısrarla sen istedin." Asef hızlı şekilde açıklama yaparken Eliza şokla kafasını kaldırıp Asef'e baktı. "Eğer makyaj yapmış olsaydın şimdi yüzünde berbat bir görüntü olurdu ama yüzünün şu hali aşırı büyüleyici."

Eliza dün geceyi hatırlamaya çalışırken iyice doğruldu. O an sertçe elini koyup doğrulduğu yerin Asef'in karnının altı olduğunu fark etti. Asef gözlerini kısıp sertçe verdiği nefesle başını geriye atınca Eliza hızla kendini kenara attı.

"Ben, ben..." Kafasında görüntüleri toplamaya çalıştı ama bulanıktı. Ama sonra Deniz'in kıyafeti getirmesi, masanın üzerine çıkması ve Asef'in onu kollarına alıp kulüpten çıkmasını hayal meyal hatırladı. Gece Asef'in ona sarılması... "O Deniz'i öldüreceğim!" Hızla ayağa kalkınca dengesi bozulup Asef'in kucağına düşmüştü.

"Onu senin yerine ben yaparım ama sen beni önce öldürmezsen." dedi Asef dişlerini sıkarken.

"Sen de bırak beni! Sinirimi senden çıkarmayayım!" Eliza adamın kucağında debelenmeye başladığında Asef kızı kucağına alıp ayağa kalktı.

"Yapar mısın sen öyle şeyler? Hiç çıkarmazsın zaten sinirini benden."

"Ya bırak!" Eliza bağırdı.

"Rahat dur Eliza, seninle konuşmam lazım." Asef kızın kalbini kırdığı için ona söylemek istedikleri vardı."Kimyon olayı hakkında."

Eliza durup adama baktı. "Özür dilemek gibi mi? Pardon, sen asla özür dilemezdin unutmuşum."

"Ama sana ha-"

"Lan, doğurmayıp sıçtığımın adamın oğlu!" İçeri giren kadının sesi ile Asef şokla durdu.

"Babaanne!"

Eliza, Asef'in kucağında bir bacağı yukarı kalkmış kafası aşağı düşmüş şekilde karşısındaki yaşlı kadına baktı. Kadının bakışı pek de iyi değildi.

"Babaannene tüküreyim! Alya alt katta sen eve ahlaksız kadın mı getirdin?" Kadının söylediği şeyle Asef kaskatı kesildi. Eliza'nın gözleri dolmuştu, yavaşça Asef onu yere indirdi.

"Babaanne düzgün konuş." Asef dişlerinin arasından konuşurken Eliza'yı arkasına aldı. Kızın kıyafetine yüzünü buruşturarak baktı yaşlı kadın. Eliza utanıp iyice Asef'in ardına saklandı.

"Esas sen düzgün davran, susak ağızlı! Utanmadan böyle bir kadını eve getiriyorsun!" Yaşlı kadın da Asef gibi bağırarak karşılık vermişti ve Eliza'nın görüntüsünü çok farklı yorumlamıştı.

"Ben böyle bir kadın değilim! Sözlerinize dikkat edin." Eliza, Asef'in arkasından çıkıp yumruk olmuş elleri ile Asef'in babaannesinin karşısında durdu. Asef öfkeyle başını ovarken içinde bulundukları duruma küfretti.

"Beni konuşturma şimdi, hemen çık git bu evden. Ben torunumla konuşuyorum, ailesinden ahlak eğitimi almamış bir kadınla değil." Yaşlı kadının söylediği söz Asef'in sabrını taşıran son damla olmuştu. Eliza'nın yanağından bir damla yaş süzülürken Asef elini tutup onu ardına aldı.

"Babaanne! Eğer hemen bu odadan çıkmazsan kalbini çok kötü kırdığım ilk gün olacak. Eliza ise bu dünyada gördüğüm en mükemmel kadın, ne sözlerini hak ediyor ne de tavırlarını. Alya'nın arkadaşı o, yıllardır hiç kimsenin yapamadığını yapıp kardeşimin tepki verip normal davranmasını sağladı. Sen de ben de ona çok şey borçluyuz." Asef susunca yaşlı kadın sert bakışları ile bir süre Eliza'ya baktı. Ama Eliza gözlerini ona çevirmiyordu.

"Hemen yanıma gel Asef." Yaşlı kadın sözünü söyledikten sonra odadan çıktı.

Asef hemen başını Eliza'ya çevirip kızın ona bakmasını bekledi. "Eliza,"

"Bana söylemek istediğin sözler vardı değil mi?" Eliza yanağından akan yaşları umursamadan devam etti. "Senden gelen her söz yaralayıcı olur boşver Asef. Babaannen sağ olsun senin yokluğunu aratmadı." Elini Asef'in elinden kurtarıp arkasını döndü ama Asef kollarını arkadan kıza dolayıp durmasını sağladı.

"Böyle gitme, açıklamama izin ver. İnan ki babaannem düşündüğün gibi birisi değil. Sadece bizi öyle görünce yanlış anladı. Eliza, bana sinirlendiği için sana öyle şeyler söyledi. Lütfen böyle gitme..."

Eliza başını çevirip onun omzuna başını yaklaştırmış Asef ile göz göze geldi. Nefesleri yüzlerine çarpıyordu. "Sahi, biz seninle neden öyle olup duruyoruz? Neden ben kendimi senin kollarında bulup duruyorum ya da neden senin kucağında olup duruyorum? Ben senden kaçtıkça neden kendimi senin en yakınında bulup duruyorum?" Eliza bunu öfkeyle sormuştu ama Asef onun sözlerini kalp çarpıntısı ile dinliyordu.

"İnan bundan zerre şikayetim yok, sonsuza kadar da olmaz..." Asef sessiz şekilde karşılık verdi.

"Bırak beni." Eliza geri çekilirken Asef kollarını açıp kızın uzaklaşmasına izin verdi. "Benim şikayetim var Asef, sonsuza kadar da etmeye devam edeceğim." Eliza odadan çıkmadan önce son sözü bu olmuştu.

Asef olduğu yerde mıhlanıp bir süre kızın ardından baktı. Geri dönüşü yoktu artık... Farkındaydı, Eliza'nın gözlerine baktığı her an dönemeyeceği yolun ortasında acı çekmeye başlamıştı.

Eline telefonu alıp Cihan'ı aradı. "Eliza'yı evine götür, içeri girene kadar da bekle. Üzerine de kaban ver mutlaka." Telefonu kapatıp derin bir nefes aldı. Daha önce asla yapmadığı bir şey yapmak üzereydi, babaannesinin kalbini kırmak üzereydi...

**

Üzerindeki kabana biraz daha sarılıp koltuğa gömüldü Eliza. Araba akarken başını çevirip erimeye başlayan karlara baktı. Sertçe burnunu çekince ağlamaya devam ettiğini fark etti.

"İyi misiniz?" Cihan'ın sesi ile başını çevirip ona bakan adamla dikiz aynasında göz göze geldi.

"İyiyim," dedi Eliza. Ama sesi ağlamaklı çıkıyordu.

"Sizin için yapabileceğim bir şey varsa söyleyin lütfen." Cihan, asla Asef'in emrinden çıkmazdı. Ama Eliza'nın hali şu an ona bunu bile yaptırabilirdi. Eliza başını sallayıp dışarıyı seyretmeye devam etti.

Ailesinden ahlak eğitimi almamış bir kadın...

Eliza ailesi öldüğünde on beş yaşındaydı ve o yaşına kadar annesi hep onu yüzü güzel kalbi güzel kızım diye sevmişti. Anne ve babasını kaybettikten sonra teyzesinin yanındayken içeriden gelen komşuların sesini hatırladı. "Yazık çok da küçük daha, artık her eğitimini sen verirsin. Ahlaklı yetişmesi önemli bir kızın..." demişti kadın.

"Annesi bu yaşa kadar vermediyse ben nasıl vereyim?" diye öfkeyle karşılık vermişti teyzesi. Çünkü Eliza onunla kalacağı için sinirliydi.

Eliza'nın dudaklarından ufak bir hıçkırık çıkınca ağzını kapatıp sakinleşmeye çalıştı. Cihan ona dikiz aynasından bakarken telefonu çaldı. Asef arıyordu.

"Buyurun efendim." Telefonu açarken bir gözü Eliza'nın üzerindeydi.

"Bıraktın mı eve?"

"Hayır, az kaldı."

"Nasıl?"

"Pek iyi değil, yapmamı istediğiniz bir şey var mı?"

"Hayır Cihan, şimdilik evine bırak."

Asef telefonu kapatıp duvara fırlattı. Bu ay kırdığı onuncu telefondu. Babaannesinin yanına gitmeden önce sakinleşmek için duşa girmeye karar vermişti. Ama pek de bir faydası olmamıştı. Çünkü Eliza'nın göz yaşları aklına gelip duruyordu. Kızdığı zaman öfkelenip bağıran kız bu defa üzgündü. Yoksa akmazdı o yaşlar...

Odadan çıkıp direkt salona indi, Asef. Babaannesi Alya'nın yanından aşağı inmişti.

"Neden geldiğinden haberim olmuyor ve neden gelir gelmez ortaya ateş atıyorsun babaanne?" Asef ayakta durup yaşlı kadının karşısına dikildi.

"Sesinin tonuna dikkat et Asef! Karşında kim olduğunu unutma!" Ayşe Hanım elini koltuğun kenarına vurmuştu.

"Ben karşımda kimin olduğunu biliyorum ama sen karşında kim var unutuyorsun. Benim yanımdaki kadına hakaret ederek bunu bana yapmış oluyorsun!" Asef son cümlede öfkeyle bağırmıştı.

"Kim yanındaki kadın Asef?! Haberlerde sürekli yanında olan kadınlardan farkı mı var?

"Var! Dünyadaki tüm kadınlardan farkı var! O Eliza, benim mucizem... Bu dünyadaki tek kadın benim için..." Asef içinden çıkan sözlerle durdu. Kapıdan giren Deniz de durmuştu.

Torununu ilk defa böyle gören Ayşe Hanım bir süre cevap vermedi. "Ona aşık mısın?" diye sordu. Ama Asef sessiz kalıp kendini koltuğa atmıştı.

"Başka bir açıklaması var mı beya? Sultanım hoş geldin." Deniz neşeyle içeri girince ona öldürücü bakışlar atan Asef'i umursamadan Ayşe Hanım'a sarıldı. "Aşık olmuş bu iri adam."

"Çekil sen de susak ağızlı, bozacının şahidi şıracı." Ayşe Hanım, Deniz'i kendinden uzaklaştırıp Asef'e döndü. "Eğer aklın başında olsa sabah ortalığı birbirine katıp eve girdiğimi bilirdin. Adamlarına bile bir sürü laf ettim ama konağın beyi nerede? Yatak odasında kim olduğu belirsiz bir kadınla eğleniyor!"

"Onun adı Eliza! Kim olduğu ise sadece beni ilgilendirir, onun hakkında düzgün konuş. Sadece bir kere gördüğün bir kişi hakkında böyle konuşamazsın! Ailesini kaybetmiş bu yaşına kadar harika şekilde gelen bir kadına böyle laflar edemezsin!" Asef kenarda duran kadehleri yere atıp salondan çıktı. Babaannesi şok içinde ilk kez ona böyle bağıran torununa bakıyordu.

"Kızma Ayşe Sultan, hormon bozukluğu yaşıyor. Ben konuşup geliyorum." Deniz de Asef'in ardından hızla odadan çıktı. "Asef'im!"

Deniz bahçeye çıkan adamın arkasından koşarken Kerberos'un sesinin geldiği yere döndü. Asef köpeğine sarılmış uzun zamandır görmediği için hasret gideriyordu.

"Asef!" Deniz bağırıp adama yaklaşınca, Asef öfkeyle adamın yakasını kavradı. "Beni dinle."

"Kes sesini Deniz! Lan sen nasıl Eliza'ya öyle bir kıyafet verirsin? Deniz canına mı susadın?"

"Canıma falan susamadım, sayemde ona olan duygularını fark ettin fena mı?" Deniz geri çekilmeye çalışmadı. "Hem de babaannene itiraf ettin."

"Neyi fark etmesi lan?! Ne fark etmesi! Ben onu gördüğüm ilk gün boku yedim dedim. O gün bugündür de içine düştüğüm şeyin farkında değil miyim zannediyorsun? Kaçamadım, tam ortasına düştüm... Bu dünyada dokunabildiğim tek kadın, beni büyüledi..." Asef, Deniz'in yakasını bırakıp yeniden Kerberos'un yanına çöktü. Omuzlarında hissettiği yük bacaklarında derman bırakmamış gibiydi.

"Eee, sen şimdi naneyi yedin kardeşim. Dünyanın en tehlikeli hastalığına yakalandın geçmiş olsun. Üstelik tedavisi de yok. Aşıksın... Sen aşıksın arkadaş..." Deniz de dizinin üzerine çöküp Asef ile aynı hizaya geldi. "İzin ver şimdi katilin yavaşça kalbini deşsin."

"Deniz..."

"Efendim kuzum..."

"Siktir git! Sana olan öfkem geçene kadar gözüme görünme. Bu olanlarda senin de payın var, saçma sapan iddia uğruna kızın üzülmesine neden oldun." Asef öfkeyle konuşunca Kerberos da Deniz'e hırlamaya başlamıştı.

"Herkes sakin olsun." Deniz yavaşça ellerini kaldırarak baktı. "Ben de sakince uzaklaşıyorum. Alya'nın yanına gittikten sonra def olup giderim."

"Eliza ile Alya da uzak kaldı. Ah babaanne ah!" Asef saçlarını karıştırıp başını sıktı.

"Onun aklı Tolga'da, şimdilik Eliza aklına gelmiyordur." Deniz konuşurken Asef'in bir işareti ile Kerberos öfkeyle havlamaya başladı.

"Laflarına dikkat et Deniz!"

"Tamam ya! Sanki yanlış bir şey söyledim, ben kaçtım." Deniz arkasına bakmadan bahçeden koşarak uzaklaştı.

Asef Kerberos'un boynunu severken kendi kendine konuşuyordu. "Gerçekten de naneyi yedim ben, benden nefret eden bir kadına aşık olmayı başaran bir malım. Ne bok yiyeceğim bundan sonra?" Kerberos ise havlamayla karşılık vermişti. "Haklısın önce insan gibi kendimi affettirmem lazım."

**

Eliza duştan çıkıp hızlı şekilde staja gitmek için hazırlanmaya başladı. Arada gözleri telefonuna kayıyordu, birisinin aramasını ve pişmanlığını dile getirmesini bekliyordu. Ama nasıl boş yere özür beklediyse bu düşünce de boşa giden bir umuttan başka bir şey değildi.

İçeriden gelen uğultu sesi arkadaşlarının da uyandığını gösteriyordu. Gece, kulüpten Asef tarafından kovulduktan sonra eğlenceye evde devam edip iyice sarhoş olmuşlardı. Eliza sabah geldiğinde hala kütük gibi uyudukları için onun geldiğini duymamışlardı. Çantasını ve montunu alan Eliza odasından çıkıp salona ilerledi.

"Bak diyorum, bir sıkıntı var. Bence Asef Bey'in evine gidip Eliza'yı alalım." dedi Doruk.

"Geceden beri aynı şeyi söyleyip duruyorsun Doruk ama Deniz bize sorun olmadığını söyledi. İkisini baş başa bırakmak daha iyiymiş." Nehir'in sesi uykuluydu.

"Ben de onu anlamıyorum zaten, neden baş başa kalmak zorunda olsunlar ki?" Doruk itiraz eden bir sesle sordu.

"Fan fini fon fon, seksi don." Hala uyuyan Tolga kendi kendine sayıklıyordu.

"Allah'ım ya, kalk Tolga!" Nehir arkadaşına yastık atmıştı ama Tolga horlayarak uyumaya devam etti.

"Herkese günaydın." Eliza arkadaşlarının konuşmasını duymamış gibi yapıp neşeyle salona girdi.

"Eliza, sen ne zaman geldin?" Nehir kalkıp Eliza'nın yanına giderken Doruk da ayağa kalkmıştı.

"Erken geldim ama hepinizin kafaları güzel olduğu için fark edilmedim."

"Her şey yolunda mı?" diye sordu Doruk.

"Evet yolunda merak etmeyin. Sadece eğlencenin dozunu fazla kaçırdım sanırım." Eliza rahat görünmeye çalışıyordu. Ama gerginliğini pek de sakladığı söylenemezdi. Doruk bunun farkındaydı.

"Bence Eliza bize bir açıklama yapman lazım. Asef Arjen ile aranda ne var?" Nehir ellerini beline koyup bir kaşını kaldırdı. "Dün gece kulüpte olan neydi?"

Eliza montunu üzerine giyerken ona dik bakışlar atan Doruk ve Nehir'e kaçamak bakışlar attı. "Bir şey yok, kulüpte olan da Deniz yüzünden oldu zaten. Tüm suç onun, Asef Bey de bir şeyden dolayı benimle konuşmak istedi o kadar."

"Tüm kulübü boşaltarak mı?" Eliza arkasını dönüp çıkmak istiyordu ama Doruk'un söylediği şeyle durdu. "Sana öyle emir vererek mi konuşmak istiyordu?"

"Doruk haklı." dedi Nehir.

Eliza arkadaşları tarafından köşeye sıkıştırıldıkça geriliyordu. Tam olarak ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu ama o an imdadına Tolga yetişti.

"Alyaaa! Onun kardeşi olmak zorunda mıydın?" Tolga'nın uyku sırasında bağırması ile herkesin dikkati onun üzerine çevrildi. "Mavişiim!"

"Kimi söylüyor bu be?" diye sordu Nehir.

"Alya kim?" diye sordu Doruk.

"Maviş kim?" diye sordu bu defa Nehir.

"Ben staja geç kaldım, hadi görüşürüz." Eliza dikkatler onun üzerinden çekilince hızla salondan çıktı.

Kapıyı açıp ayakkabılarını giydi, kapatırken bir el buna engel oldu. Doruk düşünceli şekilde Eliza'ya bakıp kısık sesle konuştu.

"Eliza, daha önce de haddim değildi şimdi de değil ama lütfen Asef Arjen'e çok yaklaşma."

Eliza da aynı şeyi istiyordu ama onun etrafında dönüp duruyordu. "Neden Doruk?" diye sordu. Onun bildiği başka bir şey olup olmadığını düşündü.

Ama Doruk sadece onu kaybetmek istemiyordu. Ve Asef Arjen gibi bir adama karşı asla kazanamazdı. "Sadece üzülmenden korkuyorum." dedi.

"Beni çok mu üzer?" diye sordu Eliza.

Şimdiden o kadar çok üzdü ki... Hala mı üzer? diye düşündü içinden.

"Öyle adamlar hep üzer..." dedi Doruk omuzlarını düşürüp.

"Bu dünyada üzmeyen adam var mı?" diye sordu Eliza gülümseyerek.

"Üzülmeyi üzmeye tercih edenlerin olduğunu biliyorum..." dedi Doruk gözlerini kaçırarak.

"Üzüp ya da üzülmemeyi başaran birisi var mı?" diye sordu Eliza.

"Yok, aşk için birisini seçmen lazım..." Doruk yönünü içeri çevirdi. "Stajda kolay gelsin." dedikten sonra kapıyı kapattı.

Eliza için Doruk farklı biriydi, her sözü ve davranışı bunu belli ediyordu. Onun düşünceleri kendine yakın hissetmesine neden oluyordu. Ama aklına gelen şeyle bir an duraksadı.

"Umarım benim için üzülmeyi düşünmüyorsundur." dedi kendi kendine. Çünkü onu yakın bir arkadaş gibi görüyordu. Onun yanında garip hissetmiyordu, kalp atışı hızlanmıyordu. "Kahretsin! Ben bunları neden o adamın yanında hissedip duruyorum?"

Eliza aklına gelen şeyle yüzüne tokat atıp başını salladı. "Hayır, hayır! Asla öyle bir şey yok asla! Sadece korktuğum için..." Düşünceleri kafasından atıp inkar etmeye çalıştı. Arkasını dönünce hafif açık kapıdan onun ne yaptığını merakla izleyen komşu Muazzez ile karşılaştı. "Merhaba," diyip hızla merdivenleri indi.

**

İstediği kıvama gelen hamurun üzerini kapatıp sandalyesine oturdu Eliza. Dalgın şekilde önüne bakarken aniden yanındaki sandalyeyi çeken kişiyle irkildi.

"Hamuru yoğururken canını okudun, stres atmak için mi makine kullanmayıp elinle yoğurdun?" Şef Lorenzo elindeki iki kahveden birisini Eliza'ya uzattı.

"Hamuru elde yoğurmayı seviyorum ama stres attırma yönü var." Eliza uzatılan kahveyi alıp gülümsedi. "Teşekkürler,"

"Neden streslisin peki? Eğer durum ciddiyse daha iyi stres atma yolları biliyorum."

Eliza mis gibi kahveden bir yudum alıp Şefe baktı. "Stresin büyüklüğünden ziyade, geçmiyor oluşu yoruyor. Yanlış yerde dönüp duruyorum."

"Neden ayrılmıyorsun o yerden?" diye sordu Şef.

"Ayrılamıyorum." dedi Eliza.

"O zaman o yeri sevmeye çalış." Şef dikkatle bakarak karşılık verdi. "O yerden kurtulamıyorsan o yeri seveceğin bir hale getir."

Nasıl sevebilirim o yeri?.. Bana acıdan başka bir şey vermeyen birini...

Eliza düşüncelerine gömülmüştü, sesli dile getirebilecek bir cevabı yoktu. Kendinden korktuğu şu sıralar daha daha da çıkamayacağı bir batağa saplanmak istemiyordu. Gözlerini kapatıp korktuğu bataklığın siyah rengi zihnine dolunca korkuyla tekrar açtı.

"İyi misin Eliza?" Şefin sesiyle başını sallayıp ayağa kalktı Eliza.

"Kahve için teşekkürler, hamur dinlenmiştir. Ben işime devam edeyim." Eliza hamuru önüne çekip hızla işine başladı.

Şef Lorenzo konuşmak istemediğini fark edince zorlamak istemedi, yalnız bırakmanın en iyi yol olduğunu düşündü.

Eliza önündeki hamura şekil verirken farkında olmadan bileğini yorarcasına hareket ediyordu. Hızlı şekilde önündeki hamurdan şekiller çıkarıp beğenmeyince yeniden yapıp duruyordu. Ardında hissettiği bir şeyle eli yavaşladı.

"O hamurun kim olduğunu düşünüyorsun da öyle muamele ediyorsun?"

Asef birkaç dakikadır kızı uzaktan seyretmiş en sonunda dayanamayıp yanına gelmişti. Zaten Eliza söz konusu olunca artık iradesi zayıf bir adama dönmüştü artık.

Eliza duyduğu sesle derin bir nefes alıp yavaşça arkasına döndü. "Kimseyi düşünmüyorum, sadece işimi yapıyorum."

"Tüh! İstediğim cevap olmadı. Ben, senin beni düşünüp böyle öldüresiye hamura işkence ettiğini söylemeni umuyordum. Sonra sana hamura yazık gel istediğin şeyi benim üzerimde yap diyecektim." Asef üzgün şekilde tezgaha doğru eğilip hamuru izlemeye başladı.

Eliza adamın rahat haline şokla bakıyordu, sabah oysa gayet gergin ayrılmışlardı. Kendisi bu kadar stres altındayken adamın bu kadar umursamaz olmasına sinir olmuştu.

O kadar şey yapıp yine de beni umursamıyor... Salak Eliza! Seni umursamasını istiyor gibi düşünme!

"Eliza," Asef parmağını şıklatınca Eliza düşüncelerinden sıyrıldı. "Şu an ne düşündüğünü öğrenmek için beş milyon verebilirim."

"Ne saçmalıyorsun şu an?" diye sordu Eliza. Aslında o da en az Asef kadar saçmalıyordu.

"Acıktım, benim için yemek yapıp odama getir. En hızlı şekilde." Asef yüzüne o sert ifadesini yerleştirip kızın yanından ayrıldı. Eliza öylece kalmıştı. Asef'in her çıkmaza girdiğinde başvurduğu bu yöntem yine sığınağı olmuştu. Onunla konuşmaya başlamak için tek ve en kuvvetli bahanesi yemek oluyordu.

"Bu adam sürekli buraya gelmeye başladı, onun yüzünden çalışanlar geriliyor." Şef Lorenzo, Eliza'nın yanına gelmişti. "Hayır sana neden bu kadar taktı onu da anlamadım. Aşık desem bir kalbi yok ki, neresiyle olsun? Eliza niye kızardın?" Şef kendi kendine konuşurken Eliza aşık kısmında nefesini tutmuştu.

Böyle bir şey mümkün mü? diye düşündü.

"İyiyim şefim, sadece yemek hazırlamamı istedi. İzninizle ben hazırlamaya başlayayım." Eliza kendine şaşırdı bir an. Sabah yanında kırgın ayrıldığı adama neden yemek yapmak istediğini sorguladı. "Sadece işimi yapıyorum." dedikten sonra yapacağı şeyi düşünmeye başladı. Asef bir şekilde onu yanında isterken Eliza da ateşe koşan pervaneler gibi acıya koşuyordu.

Fransa'ya özel yemeklerden olan coq au vin yapmaya başladı. Şarap soslu tavuk olarak da bilinen yemeğin hazırlıklarını tamamladıktan sonra yapmaya başladı. Her detayına dikkat ederek en sonunda kendine ait birkaç dokunuş yaparak yemeği tamamladı. Özel bir sunum tabağına koyduktan sonra üzerini kapattı. Yemek yaparken unuttuğu gerginliği yeniden üzerine gelmişti. "Acaba başkasının mı götürmesini istesem?" diye kendi kendine söylendi. Ama karşısındaki adam Asef Arjen'di. Bir yolunu bulup yine karşısına çıkardı. Üstelik bugün stajdan sonra Alya'nın yanına gitmesi gerekti. "Babaannesi orada mı acaba?" Kadının söyledikleri hala zihninde yankılanıp duruyordu. Kalbindeki kırgınlık da yerinde duruyordu. Önündeki yemeğe bakıp pes etti, yemek masasını tutup arkadaki asansöre ilerledi.

Asansör hızla yukarı çıkarken Eliza nefeslerini sayıyordu, bu sayede biraz olsun rahatlayabilmişti. Kapı ince bir sesle açılınca Eliza masayı itip ilerlemeye devam etti. Asef'in kapısına yaklaşınca hafif açık olduğunu gördü. İçeriden Asef'in sert sesi geliyordu.

"Daha fazla konuşmadan hemen git Pırıl! Benden habersiz gelmeni görmezden geliyorum bu defa, ben daha fazla sinirlenmeden git."

Eliza içeri girip girmemek konusunda kararsız kalmıştı. Ama geri adım da atamıyordu.

"Asef çok özür dilerim, lütfen beni dinle. Sana daha önce söylediğim şey yanlıştı, babamın araya girmesi de... Lütfen Asef, biz birbirimizi yıllardır tanıyoruz. Ne olur beni kendinden uzaklaştırma, dayanamıyorum." Pırıl'ın sözleri ile Eliza ikisinin ayrıldığını anladı. Duyduğu şeye karşı ne hissettiğini bilmez haldeyken derin bir nefes alıp kapıyı açtı.

Bu sırada Asef başını çevirip Eliza'ya bakmıştı, bunu gören Pırıl öfkeyle kasılıp yapmaması gereken bir şey yaptı. Ellerini Asef'in boynuna getirip onun zayıf anından faydalanarak öne eğilmesini ve dudaklarının kendi dudakları ile buluşmasını sağladı. Eliza şokla bakarken Asef olduğu yerde donmuştu. Ama bu uzun sürmedi ve rengi kızarırken öfkeyle geri çekildi. Bu sırada Pırıl geriye doğru sendelemişti.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun!"

Asef'in öfkeli sesi iki kadını da yerinde zıplatmıştı.

"Asef ben," Pırıl gözleri dolarak elini Asef'e uzattı.

"Hemen def ol! Yoksa çok kötü şeyler yapacağım!" Asef sözünün sonunda dayanamayıp arkadaki yatak odasına hızla ilerledi.

Pırıl öylece duran Eliza'ya dönüp hafifçe gülümsedi. "Bugün sevgilim çok sinirli, ikimizi böyle görmene neden olduğum için bana kızdı galiba. Neyse şimdi gideyim, gece bana gelir nasılsa." Pırıl yüzüne kondurduğu sahte gülüşle Eliza'yı küçümseyerek yanından geçerken Eliza'nın sesiyle durdu.

"Bir kadın olarak sana ufak bir tavsiye vereyim; bir erkeğin gözlerine dikkatli bak, onlar sevgiyi de nefreti de orada yaşıyorlar."

Pırıl gözünden akan yaşları Eliza görmesin diye dönüp bakmamıştı ama sesi öfke doluydu. "Senin gibi birinden tavsiye alacak değilim! Bir kadının gözünden de anlarsın, özellikle bu aralar en çok senden nefret ediyorum."

Pırıl odadan çıkınca Eliza yalnız kalmıştı. Önünde duran yemeğe bakıp ne yapması gerektiğini düşündü. Çıkıp gidebilirdi ama Asef'i merak ediyordu. "Beni ilgilendiren bir şey değil." dedi kendi kendine. Geriye dönüp çıkması gerekti, yemeği orada bırakıp çıkmayı düşündü. Ama duyduğu bir şeyin parçalanma sesi ile bu fikrinden vazgeçti. Adımlarını Asef'in odasına yönlendirip adamın yatak odasının kapısını açtı.

"Asef!" Adam odada yoktu, arkadaki banyonun kapısı açıktı. Eliza oraya ilerledi.

İçeri girdiğinde gördüğü görüntü ile donup kalmıştı. Asef gömleğinin üst düğmelerini açmış nefes almaya çalışırken yumruğundan akan kanlar lavaboyu doldurmuştu. Karşıdaki ayna muhtemelen Asef'in attığı yumruk ile paramparça olmuştu. "İyi misin?" Eliza tereddüt ediyordu, adama çok yaklaşmaya korkuyordu.

Asef başını kaldırıp Eliza'ya baktı, siyah gözleri alev almış gibiydi. Nefes alışverişi normale binerken Eliza'ya doğru adım atmaya başladı. Şimdi de Eliza'nın nefes alışverişini kontrolden çıkmıştı. Geri adım atmayı düşündü ama aniden onu belinden yakalayan kollar ile öylece kaldı. "Ne yapıyorsun?!"

"Böyle kal..." Asef kıza sıkıca sarılıp başını kızın boynuna gömdü. Kokusunu derin şekilde soluyordu. "Ne olur bir süre böyle kal... Sana ihtiyacım var..."

Eliza bunu beklemediği için şaşkın şekilde donup kalmıştı. Garip olan ise atan kalbiydi, normalde şu an başkası ona böyle sarılsa acı hissedip uzaklaşmaya çalışırdı. Ama bedenini saran sıcaklık çok başkaydı.

"Neden?.. Neden bana ihtiyacın var?" diye sordu Eliza.

"Zehir var vücudumda, panzehire ihtiyacım var..."

Eliza, Asef'ten duyduğu sözleri anlamadı. Şu an kendini de anlamıyordu. Neden uzaklaşmadığını sorguluyordu, neden ona sarılan adama sarılmak istediğini sorguluyordu... Elleri yukarı doğru kalkıp adamın sırtına gideceği sırada duyduğu sesle durdu.

"Oha! Yine sizi ayıp şekilde bastım!" Deniz'in bağırması ile Eliza geri çekilmek istedi ama Asef izin vermedi.

"Hemen def olup git Deniz." Asef kısık sesle Eliza'nın boynuna doğru konuştu. Deniz yanlarına gelip Eliza'nın önünde durdu. Asef'in kanlı eli kızın sırtını da kırmızıya boyamıştı

"Ne oldu?" diye kısık sesle Eliza'ya sordu Deniz. Eliza dudağını bilmiyorum anlamında büzmüştü. "Neden koala gibi sarılmış bu sana?"

"Galiba Pırıl ile tartıştılar, sonra Pırıl onu öptü ama daha da sinirlendi. Yani buna niye sinirlendiyse..." Eliza hatırladığı anıyla garip şekilde açıklama yaparken Deniz şokla baktı.

"Ne yaptı, ne yaptı?" Deniz elini ağzına kapatıp sordu. "Pırıl onu öptü ve hala bu şekilde sakin kalıyor!"

"Sakinliğimi siktin ama!" Asef, Eliza'dan ayrılıp sinirli şekilde konuştu. "Deniz seni öldürmem için beni o kadar çok kışkırttığının farkında olsan inan bir yerde dururdun."

"Kışkırtıcı birisi olduğum doğru Asef'im ama senin için değil Eliza için geldim." Deniz kollarını kavuşturup geriye bir iki adım attı. Eliza ona bakıyordu. "Seni aradım ama telefonun mutfakta kalmış, Alya sabahtan beri seni görmek istiyor."

Asef, kardeşinin adını duyduğu an kendini topladı. "Bir şey mi oldu?"

"Herhangi bir sorun yok ama ısrarla Eliza'nın yanına gelmesini isteyip duruyor." dedi Deniz.

"Sen hala bir iddiaya girip gelmemeye devam et tabii. Kaç gündür bir inat uğruna üzdün kardeşimi." Asef sitemle Eliza'ya bakıyordu.

"Birincisi bir inat uğruna değil, yaşadığım şeyi küçümseme. İkincisi Alya ile sürekli iletişimdeyim ben, yanına gitmeme sebebimi biliyor. Başka bir şey vardır. Zaten bugün yanına gidecektim."

"Eline bakayım Asef, dikiş gerekebilir." Deniz, hala elinden kan damlayan Asef'e uzandı ama arkadaşı elini geriye çekti.

"Önemli bir şey yok, sararım olur biter. Hemen konağa gidelim." dedi Asef. Deniz onu çok iyi tanıdığı için ısrar etmeden başını sallayıp odadan çıktı.

"Aşağıda bekliyorum Eliza, üzerindeki önlüğü çıkarmayı unutma. Sırtında kan izleri var." Deniz'in çıkmadan önce söylediği şeyle Eliza arkasını görmek için üzerindeki önlüğü çekiştirip bakmaya çalıştı.

"Direkt çıkarsana," dedi Asef elini yıkamaya başlarken. Kıza kaçamak bakışlar atıyordu.

"Gerçekten de çok sinir bozucusun, en sevdiğim şef önlüğü kan oldu. Üstelik kazağım aşağıda, böyle inersem insanlar yanlış anlayacak." Eliza'nın altında askılı bir atlet vardı sadece, kaba durduğu için şef önlüğünü giyerken kazağını çıkarmıştı.

"Sana gömleklerimden birini verebilirim." Asef eline sargı sararken kıza yaklaştı.

"Haklısın o daha az yanlış anlaşılır zaten. Farkında mısın odandan senin gömleğini giymiş şekilde çıktığımda insanlar ne düşünür?" diye alayla sordu Eliza.

"İnsanların ne düşündüğü zerre umurumda değil, sadece sen kendini iyi hisset diye söylüyorum." dedi Asef kıza yaklaşıp.

"Neyse, böyle inerim. Kimseye görünmeden hızla değiştiririm." dedi Eliza arkasını dönüp.

"Eliza," Asef'in sesiyle durdu Eliza. "Az önce gördüğün şey..." Asef kızın arkasına gelip ona dönmesini bekledi. Eliza başını yavaşça ona çevirince bir süre yeşil gözlere baktı. "Pırıl'ın yaptığı saçma şey,"

"Öpüşmenizi mi söylüyorsun?" Pat diye sordu Eliza.

"Onun beni öpmesini diyorum." Asef gergin şekilde nefes aldı.

"Beni ilgilendirmez." dedi Eliza, yeniden arkasını dönüp yürümeye başladı.

"Onun saçma hareketiydi, bunun benim için ne kadar rahatsız edici olduğunu tahmin edemezsin." Asef'in söyledikleri ile adımları tekrar durdu Eliza'nın.

"Dediğim gibi beni ilgilendirmez, sevgilin ile arandaki durumdan banane." Eliza ayrıldıklarını duymuştu ama Asef'in ne diyeceğini yine de merak etmişti.

Neden merak ediyorsun Eliza? diye düşünerek kendine kızdı.

"O benim hiçbir şeyim değil." Asef sertçe karşılık verince Eliza derin bir nefes verdi. Bu cevap nedense hoşuna gitmişti.

"Beni ilgilendirmez." dedi Eliza ama sesi daha yumuşak çıkıyordu.

"Ama beni ilgilendirir, hakkımda zaten saçma sapan şeyler düşünüp duruyorsun. Bari bunu da yanlış anlayıp yanlış şeyler düşünme."

Eliza yeşil gözlerini adamın siyah gözlerine çevirdi. "Hakkında düşündüğüm hiçbir şey saçma değil ve ben senin hakkında yanlış şeyler düşünmüyorum. Gördüğüm her şey gerçekti ve her gördüğüm şey senin hakkında ikna olmam için yeterli."

Asef kıza biraz daha yaklaştı. "Ya görmediklerin... Ya benim hakkımda bilmediklerin... Seni tam tersine ikna etmem mümkün değil mi?" Asef kızın bu nefretine katlanamıyordu. Bakışlarındaki mesafeden nefret ediyordu.

"Neden bunu yapmak isteyesin ki? Tersine inansam ne olur? Ne olacak ki aramızda sana dair düşüncelerim değişsin?" Eliza tüm bedenini Asef'e çevirmişti. Yüzleri birbirine çok yakındı.

"Bizim aramızda çok şey var Eliza, sen görmüyorsun." dedi Asef kısık ama etkili bir sesle.

Eliza ona yakın olan yüzden, dudaklarına çarpan nefesten kaçamıyordu. "Bizim aramızda nefretten başka bir şey yok!"

"Nefretin en yakın olduğu duygunun ne olduğunu biliyor musun Eliza?" diye sordu Asef. Birkaç santim daha eğilse dudakları Eliza'nın dudaklarına değecekti.

"Bilmiyorum, bilmek de istemiyorum." Eliza arkasını dönüp bir adım attı. Ama Asef aniden kolunu tutup yeniden ona bakmasını sağladı. "Ne yapıyorsun?!"

"Peki şunu biliyor musun Eliza?! Seni gördüğüm andan itibaren sana dokunan herkesten rahatsız olurken neden benim kollarımda bu kadar rahatsın? Ya da şu an bile sana dokunurken neden göz bebeklerin heyecanla titriyor?"

**

 

 

Bölüm : 29.11.2024 09:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...