23. Bölüm

BÖLÜM 21

Sitare Yazar
yzrsitare

Ve aşk, fırtınaların içinde harlanan ateşin uçuşan parçaları... Ruhuma değen en küçük parça, cehennemi aleve veriyor...

Sitare

 

**

"Peki şunu biliyor musun Eliza?! Seni gördüğüm andan itibaren sana dokunan herkesten rahatsız olurken neden benim kollarımda bu kadar rahatsın? Ya da şu an bile sana dokunurken neden göz bebeklerin heyecanla titriyor?"

İkisinin de bakışları deliciydi, ikisinin de teni alev alıyordu. Asef'in sözleri Eliza'nın içine ok gibi saplanmıştı. Ama esas duyduğu şeylerin doğru oluşu onu daha çok dağıtmıştı. Asef haklıydı, ona dokunmak ya da onun Eliza'ya dokunması canını acıtmıyordu. Bunu kabul etmesini bu kişinin Asef Arjen oluşu çok zorlaştırıyordu. İnkar etmek istiyordu çünkü kabul ederse geri dönüşü olmayan bir yola girecekti. O yüzden en kolay yolu seçti Eliza. Kaçmak...

"Sen yanlış görmüşsün, o heyecan değil korku!" Eliza kolunu çekip iki adım geri gitti. "Aynı zamanda da nefret! Tüm bu duygular içindeyken neden farklı olduğumu düşünüyorsun?"

Asef ondan uzaklaşan kıza dikkatle baktı. Her hareketine her mimiğine... Dudağının kenarı hafif şekilde yukarı kıvrılırken Eliza ona şaşırarak baktı.

"Dediğin gibi olsun, sen duygularının adını yeniden koyduğunda bu defa daha dürüst olmanı bekliyorum. Ama inkar etmeden tabi..."

Eliza derin nefes almaya başlamıştı. Kalp atışı da hızlanıyordu. "Duygularımın adı belli, inkar edeceğim bir şey de yok. Artık daha fazla oyalanmadan gidelim, Alya beklemesin." Arkasını dönüp kapıya ilerledi.

"Eliza," Asef'in sesiyle adımları durdu. "Omzunu benimle paylaştığın için teşekkür ederim."

Eliza hafif alaylı bir ifadeyle bakıp başını kaldırdı. "Şaşırdım Asef Arjen, teşekkür edebilirken özür dilemeyi bilmiyorsun."

"Minnettar olduğum bir şeyi inkar etmem Eliza ama hata yaptığımı kabul edemem. Çünkü yeni hata yapmama kapı açar, o yüzden bundan sonra benden olmayacak şeyleri bekleme."

"Yani kalbimi kırmaya devam edip bunu kabul etmemeye devam mı edeceksin?" diye sordu Eliza. Üzgün hissetmişti.

"Sen önce beni tanıyacaksın Eliza, ondan sonra kalbini bana emanet edersen sonra kalbin için endişe edersin. Şu an bana emanet edilmeyen şey için garanti veremem." Asef arkasını dönüp yürümeye başladı.

"Sana değil kalp emanet etmek, saçımın telini emanet etmem." Asef'in gözleri sinirle kısılırken Eliza devam etti. "Ayrıca şunu da unutma; Alya için seninle bir arada bulunuyorum. Yakında ona da gerek kalmayacak."

Asef kızın arkasından bakarken çenesi kısılmıştı. "Nerede yanlış yapıyorum ben ya?! Seninle nasıl baş edeceğim hiç bilmiyorum! Saçımın teli dedi, saçının her bir teline kurban olurum..." Kendi kendine kızgın şekilde konuşurken sona doğru derin bir nefesle yavaşça sesi kısılmıştı. Eliza'nın arkasından çıkarken elinin acısını hissetmişti.

Eliza, asansörden inince kimseye görünmeden üzerini değişmişti. Önlüğünü yanına alıp mutfaktan çıkacakken önünde duran Müge ile duraksadı.

"Nereye gidiyorsun? Henüz staj saatimiz dolmadı." dedi Müge. Göz ucuyla Eliza'nın elindeki poşete bakıyordu.

"Az kaldı, Şef Lorenzo'nun bilgisi var. Ayrıca hesabı sana vermiyorum Müge." Eliza bir adım attı ama Müge'nin önüne gelmesi ile durdu. "Ne istiyorsun Müge?"

"Sadece neye bulaştın onu merak ettim. Az önce Asef Bey'in sevgilisi seni Şefe sordu." Müge meraklı şekilde Eliza'nın ağzından laf almaya çalışıyordu. Eliza ise düşünceli şekilde ona bakıp olanları kafasında tartıyordu.

Acaba odada olan şeyler yüzünden mi bana taktı? diye düşündü Eliza. Pırıl'a söylediği şey kadının canını sıkmış olabilirdi.

"Cevap vermeyecek misin Eliza?" Müge'nin sesiyle düşüncelerinden uzaklaştı.

"Hayır vermeyeceğim!" Eliza arkasını dönüp iki adım atmışken durdu. "Ayrıca o kadın Asef Bey'in sevgilisi falan değil."

Müge'nin şaşkın ifadesine bakmadan ilerledi. İçinden kendine sayıp duruyordu.

Sanane Eliza! Adamın sevgilisini sorgulamak sana mı düştü. Bir de başkasına adamın sevgilisi değil diyorsun!

Soğuk havaya çıktığı an titreyerek kendine geldi, vücudu bile o an titremişti. Siyah arabanın kapısına yaslanıp ellerini birbirine dolamış Asef ve Deniz dikkatle kıza bakıyordu.

"Mont kışın üşümeyelim diye üretilmiş, elinde tutacağına üzerine giyebilirsin." Asef kızı baştan ayağa süzerken Eliza anlamamış şekilde adama bakıyordu.

"Ne?"

"Diyor ki;" Deniz sıkılgan şekilde olduğu yerden doğruldu. "Üşümene dayanamıyorum, eğer montunu giymezsen seni kollarıma alıp ısıtacağım." Asef'in dudağının kenarı yukarı kalkınca Deniz şokla baktı. "Oha! Kafama vurmadığına göre haklıyım."

Ama Asef değil bu defa Eliza gelip Deniz'in omzuna vurdu. "Sana zaten çok sinirliyim Deniz, daha da asabımı bozma."

"Ben ne yaptım ya?!" Deniz, Asef'e bakıp destek istedi ama beklediği desteği göremedi.

"Sen ne yaptığını iyi biliyorsun!" diye sertçe konuştu Eliza.

"Hadi üşüme arabaya bin, merak etme intikamını ben alırım." Asef kapıyı açıp Eliza'nın girmesini bekledi. Eliza sinirli şekilde Deniz'e baktıktan sonra Asef'e özellikle bakmadan araca bindi. Asef kaşlarını çatmıştı.

"Nasıl intikam alacaksın benden Asef'im? Ateşli olanlardan mı?" Deniz şoför koltuğuna geçerken dudaklarını ısırarak Asef'e bakıyordu.

"Aynen Deniz aynen." Asef araca binerken hala yüzüne bakmayan Eliza'nın bu haline canı sıkılmıştı.

Eliza arkada otururken öndeki Deniz ve Asef'i yok sayıyordu. Deniz birkaç defa laf atmıştı ama karşılık alamadığı için mecbur susmuştu. Asef ise ara ara dikiz aynasından kıza bakıp duruyordu. Eliza'nın ona söylediği şeyler zaman geçtikçe içinde büyümeye başlamıştı. Kendi içinde kızı yumuşatmak için çareler düşünüp duruyordu ama hiçbiri onun tarzı değildi. Asef Arjen daha önce bir kadını mutlu etmek için bir şey yapmamıştı. Bu konuda oldukça acemi olduğu için de yardım alması gerektiğinin farkındaydı. Başını çevirip müziğin ritmine kendini kaptırmış garip yüz ifadesiyle araba süren Deniz'e baktı. Ondan yardım isterse dalga konusu olacağını biliyordu ama başka çaresi de yoktu. Müsait zamanda onunla konuşmaya karar verdi, tabii başına geleceklerin bilincinde olarak...

Asef'in telefonu çalınca Deniz, müziğin sesini biraz kıstı.

"Efendim Cihan," Asef kaşları çatık şekilde karşıdan gelen sesi dinledi. Hatta birkaç dakika boyunca sessiz durunca Eliza ve Deniz dönüp adamın gerçekten telefonla konuşup konuşmadığına baktılar. "Emin misin? Hemen onaylayıp ayarla." Sinirli şekilde telefonu kapatıp avcunun içinde sıktı.

"Her şey yolunda mı Asef?" Deniz'in sesi ciddiydi. Ama Asef gözlerini kapatıp ona bakmadı. "Asef,"

Eliza merak etse de kendini tutuyordu ama en sonunda dayanamadı. "Alya iyi mi?" diye kısık sesle öne doğru eğilip sordu. Asef kızın ona sorduğunu anladığı an gözünü açıp arkaya döndü. Eliza da ona doğru eğildiği için burun buruna gelmişlerdi. Eliza hemen geri çekilip öyle baktı adama.

"Alya ile ilgili değil merak etme." dedi Asef.

"Lan! Ben insan değil miyim? Bana neden cevap vermiyorsun? Kalbimin paramparça olduğunun farkında mısın?" Deniz'in aşırı dramatik sesine Asef göz devirip cevap vermemişti. "Bak hala yapıyor!"

"Hadi uzatma Deniz, eve gidince konuşuruz." Asef, Deniz'e bakmadan elindeki telefona bir şeyler yazmaya başladı. Eliza onunla konuştuğu için keyfi bir anda artmıştı.

"Tabii, ben uzatmam ama sen uzatırsın. Deniz'in işi gücü yok senin şoförlüğünü yapsın, otur de otursun kalk de kalksın. Dünya senin etrafında dönüyor zaten!" Deniz kendi kendine öfkeyle konuştu.

"Benden aylık beş yüz bin maaş alıyorsun Deniz." Asef telefondan başını kaldırmadı.

"Tamam Asef'im, sen nasıl istersen..." Deniz anında yüz seksen derece dönerken Eliza arkada kıkırdamıştı. Bunu fark eden Asef dikiz aynasından bakıp hafif şekilde tebessüm etti.

Onun mutluluğunun kendi mutluluğu için de ne kadar önemli olduğunu yeni yeni öğreniyordu.

**

Konağa gelince Eliza dikkatle etrafa baktı, bazı değişiklikler vardı. Örneğin; daha önce görmediği kadar adam vardı etrafta. Buna şaşıran sadece Eliza değildi.

"Asef neler oluyor?" diye sordu Deniz. "Ayşe Sultan'ın adamları mı?" Eliza, Asef'in babaannesinin adını duyunca gerilmişti. Söyledikleri hala içinde rahatsız edici şekilde duruyordu.

"Ben arttırdım adam sayısını." dedi Asef.

"Alya için mi yoksa başka bir şey mi var?" diye sordu Deniz. Üçü birlikte konağa girmişti.

"Kafana takma Deniz, endişe edecek bir şey yok." Asef, merdivene yönelen Eliza'nın arkasından yürümeye başlamıştı ki kızın aniden durup ona dönmesiyle afalladı.

"Alya ile yalnız görüşsem daha iyi, belki sadece benimle konuşmak istiyordur." dedi Eliza.

"Ben onun abisiyim." dedi Asef sakin şekilde.

"Adı üstünde ağabey, yani erkek olduğun için senden çekinecek şeyleri olabilir. Ciddi bir durum olursa sana zaten söylerim." Eliza arkasını dönüp bir adım atmıştı ki Asef'in sesiyle duraksadı.

"Beni erkek olarak görüyorsun."

"Kadın olduğunu mu düşünüyorsun?" diye alayla sordu Eliza.

"Hayır kast ettiğim... Neyse boşver, tamam sen yalnız görüş." Asef bozulmuş şekilde merdivenden inerken ona ağzı kapalı şekilde gülmesini bastıran Deniz eşlik etti. "Kes sesini! Tek kelime etme!"

**

Eliza kapıyı çalıp yavaşça açtı. Onun gelmesini bekleyen Alya heyecanla bakınca Eliza gülümseyerek yanına gitti.

"Merhaba canım." Alya'nın rahatsız olmayacağını bildiği için hafifçe sarılıp geri çekildi. "Yanına geç geldiğim için özür dilerim, beni affettin mi?"

Ama Alya olumsuz anlamda başını sallayınca Eliza üzgün şekilde kıza baktı. "Ama sana anlatmıştım, hem Tolga'nın yanında olmak için hem de abine kızdığım için... Azıcık mecbur kalmıştım ama yine de seni yalnız bıraktığım için hatalıyım." Alya'nın elini tutup sevecen şekilde okşamıştı Eliza. Alya elini çekip kalemini aldı. Eliza merakla onun ne yazacağını beklemeye başlayıp, uzun uzun yazdığını görünce sevindi. Demek ki ona gerçekten de kırgın değildi. Birkaç dakika sonra yazmayı bırakıp kağıdı Eliza'ya doğru itti.

"Sana kızgın değilim, Tolga'nın yanında olduğun için affedebilirim ama seni özlememe neden olduğun için yine de suçlusun. Suçunu da bir şekilde telafi edebilirsin; iki gün sonra doğum günüm var. Tolga'yı davet etmek istiyorum ama abim buna izin verir mi bilmiyorum. Onu ikna eder misin? Benim için... Günlerdir kendimi buna hazırlıyorum, onun beni böyle görmesinden deli gibi korksam da onu görmek isteyen yanım daha da baskın. Lütfen Eliza... Tolga'yı bana getir..."

 

Eliza, iki kez okudu yazanları. Hem Alya'nın inci gibi yazısı hem de ince sözleri çok hoşuna gitmişti. Ama Asef...

"Alya, bu konuda ne yapabilirim bilmiyorum canım ama abinle konuşurum. İstediğin şey çok masum çok güzel. Sadece abinin de ne düşündüğünü ve ne yapacağını bilmemiz lazım. Tolga'yı buraya çağırmak biraz hassas bir konu, bana biraz zaman verir misin?" Eliza kesin olarak reddetmediği için Alya mutlu olmuştu. Ve bu mutluluğu yüzüne yansımıştı, dudakları hafif şekilde yukarı kıvrılırken parmakları heyecanla titremişti. "Mutluluk nasıl da yüzüne yansıdı hemen, canım benim... Zaten çok güzelsin daha da güzel oldun. Alya, sen hayatıma girdiğinden beri hep güzel şeyler olmaya başladı. Aslında seni tanıyana kadar değil de, seni tanıdıktan sonra. Tolga'nın annesinin tedavisinin iyi gitmesi ve arkadaşlarımın mutlu olması..."

Gülümseyerek Eliza'yı dinleyen Alya kalemi eline alıp bir şeyler yazmaya başladı. Daha sonra kağıdı Eliza'nın önüne doğru uzattı.

"Peki sen?... Sen mutlu musun? Her zaman başkalarını düşünüyorsun, buraya abimin zoruyla geldiğini biliyorum. Hatta beni sır olarak saklaman için abimin şart koştuğunu da tahmin ediyorum. Çünkü o beni dünyadan saklamaya çalışıyor, düşmanları olduğunu biliyorum. Abimle ilgili ne düşünüyorsun?"

 

Alya'nın yazdığı şeye bir süre baktı Eliza. Alya'nın etrafında olan şeylerin bu kadar farkında olduğunu düşünmemişti. Ama suskunluğunun bir paravan olduğunu şu an fark ediyordu Eliza. Alya zeki bir kızdı.

"Bazen ne düşündüğümü ben de bilmiyorum." Eliza cümleleri çok dikkatli seçiyordu çünkü Asef'in ona gösterdiği karanlık tarafını Alya'nın fark etmesini istemiyordu. "Bazen kendimi ondan korkarken buluyorum bazen de en korktuğum anlarda sığınabileceğim biri gibi... Hem ateş hem su gibi... Ama tek bildiğim son zamanlarda hayatımın her anını kapladığı ve hayatımın merkezinde çok yer aldığı..." Kendi içinde kabul ettiği bu şeyi sesli dile getirmek onun için rahatlatıcı olmuştu. "Bu durumun ise benim için iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyorum."

Alya, Eliza'nın ona anlattığı şeyler üzerine kaleme uzandı ama başını kapıya çevirince duraksadı. Eliza onun baktığı yere dönüp bakınca sabah karşılaştığı Ayşe Hanım'ın dikkatle ona baktığını fark etti. Eliza anında gerilmişti, ayağa kalkıp Alya'nın yanında durmaya başladı.

"İyi ya da kötü, sonuçları görmeden karar verebileceğimiz bir şey değil." Ayşe Hanım'ın yaşına göre dinç çıkan sesine ve güçlü duruşuna dikkat etti Eliza. Kadın elindeki özel işlemeli bastondan destek alarak Eliza'ya yaklaştı. "Ben de sonucu görmeden kötü diye düşünüp sonra pişman oldum yakın zamanda. Seninle özel olarak konuşabilir miyiz?" Ayşe Hanım başını geriye çevirip Eliza'nın arkasından gelmesini bekledi. Eliza önce tereddüt etse de Alya'nın yanlış anlamaması için kadının ardından ilerlemeye başladı.

Alya'nın odasının karşısındaki misafir odasına ilerleyen kadının arkasından girdi Eliza. Hala kadına karşı içinde kırgınlık ve öfke hissediyordu. Sabah söylediği şey ona çok ağır gelmişti. İkisi de odanın ortasında birkaç saniye durup birbirine baktı. Ayşe Hanım sabah gördüğü kızın tam tersi görünen kıza bakıp Asef'in dediği şeyleri yeniden hatırladı. Ailesi olmayan birine o lafları söyleyecek bir kadın değildi ama gördüğü görüntü karşısında kendini tutamayıp sonra da pişman olmuştu.

"Oturalım mı?" diye sordu yaşlı kadın. Bu sırada da karşılıklı tekli koltuğun birine oturdu. Eliza da cevap vermeden geçip kadının karşısına oturdu. "Sabah sana söylediğim şeyler için özür dilerim kızım." Eliza, Ayşe Hanım'ın söylediği şeylerle şaşırdı. Torunu gibi onun da kibirli birisi olacağını düşünmüştü. "Asef normalde böyle bir şey yapmaz, ben de aniden sizi uygunsuz şekilde görünce sinirlendim." Eliza, ikisinin halini hatırlayınca utanmıştı. İçinden yine Deniz'e küfretti. "Ama daha sonra Asef asla yapmayacağı bir şey yapıp senin için bana sesini yükseltti. Demek ki herhangi birisi değilsin onun için."

Eliza ne diyeceğini şaşırmıştı. Asef için farklı olduğunu başkasından bu şekilde duymak garip hissettirmişti. Kalp atışı hızlanmıştı. Ama bunu yok sayıp hissettiği kırgınlığı dile getirmeye karar verdi.

"Ben sadece burada Alya ile zaman geçiriyorum ve Asef Bey'in otelinde staj yapıyorum. Ama bu sabah dahil hak etmediğim şeyler yaşayıp durdum. Herhangi biri olmayı tercih ederim, en azından daha az haksızlığa uğrarım."

Ayşe Hanım, Eliza'nın kendinden emin şekilde söylediği şeyleri takdirle dinledi. Bir kez daha söylediği şeyler için pişman olmuştu.

"Sen çok iyi yetişmiş bir kızsın. Şu an bunu çok net görüyorum, senden yeniden özür dilerim. Bir de teşekkür ederim... Alya'nın ve Asef'in hayatına iyi geldiğin için." Yaşlı kadının sözleri ile Eliza ona karşı biraz daha yumuşadı. "Alya hayatı yaşamayı bırakmıştı, sekiz yıl önce daha dokuz yaşındayken hayatını orada dondurmuş gibiydi. Sakat kalması ve nedenini kimsenin çözemediği suskunluğu yıllardır beni kahrediyor. Ama şimdi benim kızım bir oğlan için heyecanlanıp onu yanında istiyor."

"Siz Tolga'yı biliyor musunuz?" diye merakla sordu Eliza.

"Adını bilmiyordum ama Alya bana kısa bir şeyler yazdı. Bu da senin sayende yine... Ama Asef, o farklı kızım." Eliza onun adını duyunca olduğu yerde rahatsız şekilde kıpırdandı. "Asef bir şeytanın oğlu." Eliza şokla kadına baktı. "Evet, onu ben doğurdum ama maalesef ne bana ne de rahmetli eşime benzedi. Önceleri normal bir çocuktu ama büyüdükçe ondaki farklılığı gördüm. Melih, bir şey isteyince canavarlaşmaya başlardı. O şeyi almadan durmazdı, zarar verse bile isterdi onu. Büyüdükçe de bu artarak devam etti. Eşim dürüst bir iş adamıydı, Edirne'de hatırı sayılır bir ailedir Arjenler. Ama Melih'in çevresi değişti zamanla, karanlık insanlar etrafına birikti. İstanbul'a iş kurmak için geldi ama kumarhane açtı. Yetmedi bir sürü karanlık işe bulaştı, hepimiz onun yüzünden tehdit edilir hale geldik. Hayatımızı mahvetti, birçok kişinin hayatını mahvetti. Ama en çok da Asef'in annesinin hayatını mahvetti." Yaşlı kadın derin bir nefes alıp bir süre gözlerini kapattı, Eliza'nın gözleri dolmuştu. "Melih'in bu dünyadaki en büyük kötülüğü Aylin'e aşık olmaktı. Onu istemekti, nasıl yaptı bilmiyorum ama o gencecik kızı kendisi ile evlenmeye ikna etti. Sonra da yaşadığı her anı o kadına zehir etti. Aylin onu sevmedikçe daha da delirdi, en sonunda ben eşimi kaybedince elimden hiçbir şey gelmemeye başladı. Asef doğmuştu, bir ateşin içine hem de... O ateşin içinde büyüdü, kaçmak için yurtdışına gitti ama babasının ateşle çevrili hayatı onu asla bırakmadı. Pes edip annesi ve küçük kız kardeşini babasının hayatından korumak için döndü. Yirmi yaşında, hem de yara bere içinde... Ayakta bile zor duruyordu, kimse ne olduğunu bilmiyordu ama Asef eskisi gibi değildi. Benim o tatlı oğlum acımasız bir adama dönmüştü." Eliza ne olduğunu biliyordu, Asef'in kafeste yaşam mücadelesi verdiğini bizzat ondan dinlemişti.

"Benden hep çekinir ama biliyorum ki bana bile acımayacağı zamanlar olabilir. Ama o lanet kazadan sonra o acımasız adam gitti. Yerine babasına benzeyen bir şeytan geldi, herkesin korktuğu bir şeytan..." Ayşe Hanım daha fazla devam etmeden susup gözlerinden akan yaşları sildi. Eliza üzgün şekilde bakıyordu kadına. Asef'i başka birinden dinlemek farklı hissetmesine neden olmuştu. Korku, nefret, acıma ve merhamet birbirine karışmıştı.

"Bunları sana neden anlattım biliyor musun kızım?" Ayşe Hanım sesini daha sert çıkararak sormuştu.

"Neden anlattınız?" diye sordu Eliza.

"Çünkü Asef annesinden sonra ilk defa bir kadın için bana bağırdı ve ilk defa bir kadına dünyanın en mükemmel kadını dedi. Asef de babası gibi kızım, istediği şeyi almak gibi bir huyu var. Ama o babası gibi canavarlaşmaz sadece bir yolunu bulur." Eliza kadını dinlerken korkmaya başlamıştı. "Asef, seni istiyor kızım."

"Ne?.." Eliza, kısık şekilde ağzından bıraktı şaşkınlığını. Asef Arjen beni istiyor diye aynı şaşkınlıkla içinden geçirdi.

"Benim koca oğlum aşık olmuş ama bunun farkında mı bilmiyorum. Peki sen, Asef'i seviyor musun?"

Eliza, şaşkınlıktan donmuş şekilde kadına bakıyordu. Kalbinin atışı hızlanmıştı ve kulakları uğulduyordu.

"Senden bir ricam var Eliza, Alya ve Asef'in yanında kalabilir misin? Asef'i sevebilir misin?" Ayşe Hanım bunu tüm içtenliği ile sordu. Çünkü Asef'in artık vazgeçmeyeceğini biliyordu. Torununu tanıyordu, Eliza onun için artık vazgeçilmezdi. "Biliyorum, senden istediğim şey normal bir şey değil."

"Hiç normal değil, benim neler yaşadığımı ve nelere şahit olduğumu bilmiyorsunuz. Alya'yı çok seviyorum ve ona gerçekten şimdiden çok bağlandım ama Asef... O olmaz..." Eliza'nın sona doğru sesi kısılmıştı.

"Emin ol şahit olduğun şeyler çok masumdur, Asef'in kim olduğunu çok iyi biliyorum."

"Peki böyle bir adamı sevmemi nasıl istersiniz? Madem en masumu benim gördüklerim, neden kendimi böyle bir ateşe atayım?" diye sordu Eliza. Sesi yükselmişti.

"Zaten o ateşin içindesin kızım, Asef'in hayatına dahil olduğun andan itibaren ve Alya'nın yüreğine dokunduğun andan itibaren sen her ikisinin de hayatının merkezine yerleşmişsin. Ayrıca bunu senden isteme sebebim sadece bu değil, senin de gözlerinde ve sözlerinde Asef'e karşı farklı şeyler hissettim." Ayşe Hanım kaşlarını çatmıştı.

"Hayır öyle bir şey yok." Eliza aceleci şekilde inkar etti. Eli ayağı birbirine dolanmıştı. Ayşe Hanım gülümsedi.

"Sevgi Asef'e iyi gelecek kızım ve onu sevmeye herkes cesaret edemez. Ama Asef sevdiği herkesi kozasına saklayacak bir adam, sonsuza kadar da koruyacak birisi... Artık onun hayatından kolay çıkman mümkün değil, ne olursa olsun seni uzaktan korumaya devam edecek. Ama ona uzak olmak yerine yakın olursan ışığını daha çok yayarsın."

Ayşe Hanım susunca Eliza hiçbir şey söylemedi. İş buraya nasıl gelmişti onu da bilmiyordu. Her şey beğenene kadar benim için yemek yapar mısın? diyen yabancı bir adamla karşılaşması ile başlamıştı. O gece ona yardım etmesi ile başlamaştı. Tolga ona borçlanmış, yakın arkadaşının canı ile tehdit edilmişti. Bu eve gelirken Alya'dan haberi yoktu, başına bambaşka şeylerin geleceğini düşünmüştü. Ama Asef kardeşi için yardım istemişti. Şimdi ise onun babaannesi çıkmış sevgisini istiyordu.

"Neden herkes benden bir şeyler istiyor? Kimse bana ne istediğimi ya da mutlu olup olmadığımı sormuyor!? Köle miyim ben? Sadece içimdeki merhamet kendi istediğim şeylerin önüne geçerken neden herkes ben önemsizmişim gibi davranıyor?! Ben de insanım, bu dünyada kimsesi olmayan yalnız bir insanım!" Eliza bağırırken ağlamaya başlamıştı. Ayağa kalkıp geriye doğru birkaç adım attı. "Korkuyorum bazen çok korkuyorum!" Onu kolundan kavrayıp aniden kendine çeken adamla susup ona anlamadığı şekilde güven veren sıcak göğse sarıldı. Asef iki koluyla kızı kavrayıp acımasız gözlerle babaannesine baktı.

"Bu dünyada seni korkutan her şeyi gözümü kırpmadan yok edebilirim küçüğüm korkma." Asef'in sesi de en bakışları kadar acımasızdı.

"Bundan korkuyorum işte!" Eliza başını kaldırıp uzun boylu adama bakarak bağırdı. "Sürekli bir karanlığın içine sürüklenip durmaktan korkuyorum!" Eliza hızla geri çekilip adamın kollarından çıktı. Odadan çıkarken arkasına bile bakmamıştı.

"Ne söyledin Eliza'ya babaanne?" Asef birkaç adım atıp yaşlı kadına yaklaştı. "Neden ağlattın onu, neden üzdün?"

"Bir şey yapmadım, sadece senin ona aşık olduğunu söyledim ve seni sevip sevemeyeceğini sordum."

"Ne!?" Asef karşısındaki kadının rahat tavrına karşılık şok içinde bakıyordu. "Ne dedin? Ne dedin?"

"Duydun işte susak ağızlı, bizim oğlan sana aşık dedim."

Asef koltuğa çöküp kaşlarını çatarak babaannesine doğru eğildi. "Ben ona söylememişken... Babaanne sen deli misin?"

"Deli senin babandır! Ne zaman söyleyeceksin? Otuz iki yaşındasın, kırkı mı bekliyorsun? Bak bizim ailenin erkekleri erken çöküyor, şimdiki haline hiç güvenme!" Ayşe Hanım ayak ayak üstüne atarken gayet rahattı.

"Babaanne sen ne anlatıyorsun ya?!" Asef sinirle başını ovaladı. "Bir dakika!" Asef yüzünde aydınlanmış bir ifadeyle kaşlarını çattı. "Eliza, benim ona aşık olduğumu duyduğu için mi ağladı. Bu kadar mı üzüldü lan!" Daha çok kendi kendine öfkeyle bağırmıştı.

"Hayır benim susak ağızlı oğlum, sana olan sevgisinden korktuğu için ağladı." dedi Ayşe Hanım. Torununun ecel terleri döken haliyle çok eğleniyordu.

"O ne demek?" diye sordu Asef. Daha sakin oturmaya başlamıştı.

"O kızın sana olan korkusu ve nefreti hissettiği sevgiyi kaplıyor, bunu onun gözlerinde gördüm. Kabul etmek istemediği için kendine öfkelendi. O kızın canını çok yakmışsın Asef, şimdi onu hiçbir şey yokmuş gibi sevemezsin. Önce o kızın sana olan hislerinin değişmesi için uğraşman lazım."

Asef hissettiği mutlulukla derin bir nefes aldı. Babaannesi asla boş konuşmazdı, dediği her şeyde her zaman haklı olurdu. Eğer Eliza'nın duyguları olduğunu görmüşse bunun gerçek olduğunu biliyordu Asef. "Peki ne yapmam lazım babaanne?"

"Eşek kadar adamsın Asef, ben mi öğreteyim onu da sana? İnsan ol işte, kızın yaşına göre davran. Kendini biraz zorlayıp ince ruhlu olmaya çalış, yıllarca annenin bahçesindeki her çiçeği nasıl özenle büyütüp koruduysan ona yüz katı özeni göster. Asef, baban onu sevmeyen bir kadına onu sevsin diye zulmetti." Asef, babasını duyduğu an dişlerini sıkmıştı. "Sen ise seni sevdiğini kabul edemeyen bir kadını ikna edeceksin, sadece samimiyetine ve sevgine inanmasını sağla." Ayşe Hanım susunca Asef ayağa kalktı.

"Planlarımı bozduğun için sana kızgınım babaanne, Eliza'nın göz yaşı dökmesine neden olduğun için de... Ama her zaman yanımda olduğun için sana minnettarım."

Asef sözünün ardından hızlı şekilde odadan çıktı.

"Ah benim hayatı zor oğlum, bunları yaşayacağını bilsem senin o babanı doğurmazdım. Gerçi doğurmayıp sıçmışım orası ayrı..."

***

Eliza büyük bahçede ilerlerken gördüğü şeylerin şaşkınlığı resmen öfkesini unutturmuştu. Şubatın sonlarında önündeki çiçeklere şaşkın şekilde bakarken kendini biraz daha yaklaşırken buldu. Eğilip dikkatle kıpkırmızı duran güle bakıp ardından kokladı ama koku yoktu. Uzanıp güle dokundu ama garip hissettirmişti, sanki canlı değildi.

"Onlar gerçek değil." Asef'in sesi ile irkilen Eliza arkasını adama dönmeden dikkatle güle baktı. Asef, çalışanlardan Eliza'nın bahçeye çıktığını öğrenince koşarak ardından gelmişti. "Kışın tüm çiçekler kuruyunca annem çok üzülürdü, o üzülmesin diye kış mevsimi gelince tüm bitkilere yapma çiçekler koymaya başladım. O öldükten sonra da bunu yapmaya devam ettim, belki Alya görmek ister diye." Asef yaklaşıp kızın hemen arkasında durdu. Eliza hala ona bakmamıştı.

"Günü gelince açacak çiçeği heyecanla beklemek varken, sahtesi ile avunmak tercihim olmazdı." dedi Eliza. Sahte güle dokunmuştu. Güzel hissettirmemişti.

"Annem de senin gibi söylemişti. Sahte olan her şeyden bıktığını... Bana kızmıştı hatta ama ben yine de devam ettim. Çünkü babamdan dolayı baharı görememekten korkan anneme hep erken bahar sunmak istedim." Asef siyah deri eldivenli elini Eliza'nın omzundan uzatıp güle dokundu. Eliza adamın kokusunu alınca karnına giren sancıyla heyecanlandığını fark etti. Ayşe Hanım'ın sözleri zihninde yankılandı.

"Peki şimdi kime sahte baharlar sunmak için yapıyorsun?" diye kısık sesle sordu Eliza.

"Bilmiyorum," dedi aynı kısık sesle Asef. "Belki de kendime sunuyorum, gerçek baharı özleyebilmek için... Ateşin içinde kalmayı sevmemek için..."

Eliza geriye çekilip Asef'e doğru döndü. Az önce ağladığı için gözlerinin içi kızarmıştı. Asef onu böyle görmekten nefret ediyordu.

"Sen kendin ateşsin, baharları yakacak kadar..." dedi Eliza. Ama Asef bir süre kızın yüzünü seyredip hiçbir şey söylemedi.

"Babaannemin sana söylediği şeyler hakkında-"

"Asef'im!" Deniz'in bağırması ile Asef'in sözü yarım kalmıştı. Eliza içinden buna şükrederken Asef dışından sövdü.

"Asef siksin seni!"

"Utandırma şu cadının yanında beni." Deniz saçlarını savurur gibi yapıp Eliza'ya dil çıkarmıştı. Ama Eliza sadece gözlerini devirerek karşılık verdi. "Çok çok önemli bir konumuz var. Alya'nın on sekizinci doğum günü için büyük bir pasta yaptırıp dansöz kılığında içinden çıkma planları yapıyorum. Yardımına ihtiyacım var."

"Deniz, Allah senin belanı versin. Her sene aynı şeyi yapmaya çalışıyorsun, her defasında kafanı kırıyorum yine aynı şeyi yapıyorsun." Asef sinirle başını sıktı.

"Ama on sekiz oluyor, büyük bir sürpriz yapmam lazım. Şaşırtmak istiyorum onu." dedi Deniz çocuk gibi.

"Eğer Alya'nın psikolojisini bozmak istersem böyle bir şey yaparız Deniz. Ayrıca her ortamın içine sıçmak zorunda mısın?"

"Şu an siz bir ortam içinde miydiniz? Ne yapıyordunuz?" Deniz imalı şekilde Eliza'nın omzuna vurdu.

"Ben de Alya'nın doğum günü için konuşacaktım. Alya da doğum günü için benimle konuşmak istemiş." dedi Eliza hızla. O an Asef, kardeşinin ısrarla Eliza ile konuşmak istediği şeyi hatırladı. Eliza resmen onun aklını dağıtıyordu.

"Ne konuştu?" diye sordu Asef. Deniz de merakla bakıyordu.

Eliza birkaç saniye ikisine de çekinerek baktıktan sonra konuşmaya başladı. "Alya, doğum gününe Tolga'nın gelmesini istiyor." Eliza'nın söylediği şeyle ufak bir sessizlik oldu. Ardından da Deniz'in kahkahası bahçeyi doldurdu.

"Ne istiyor, ne istiyor?" Asef yanlış duymuş gibi davranıyordu.

"Duydun işte, Tolga'yı davet etmek istiyor. Onunla yüz yüze tanışmak istiyor. Bunun neyini anlamadın?" Eliza üşümeye başlamıştı, konuşurken dişleri birbirine çarpıyordu.

"Bilmem belki bir umut yanlış falan duymuşumdur, diye düşündüm. Ben ne kadar temkinli olursam olayım siz o kadar hızlı dalıyorsunuz her şeye." Asef konuşurken bir yandan ceketini çıkarıp aniden itiraz etmesine izin vermeden Eliza'nın omzuna koydu. Üşüdüğü için bu sıcaklığa hayır diyemedi Eliza. "Önce ben Tolga ile özel konuşmak istiyorum."

"Konuşursun işte buraya geldiğinde hatta önden topuğuna sıkarız bir tane." Deniz aşırı ciddi konuşurken Eliza şaşkın şekilde baktı. "Şaka şaka azıcık pataklar tehdit ederiz."

"Deniz yürü git asabımı bozma. Her sene yaptığımız gibi ayarlama yap, Lorenzo yemekleri yapsın. Küçük bir kutlama yaparız, gerisini bana bırak." Asef'in otoriter sesi üzerine Deniz, Eliza'ya bakıp gülerek uzaklaştı. Asef her zaman yaptığı gibi sinirle başını sıkarken Eliza vereceği cevabı bekliyordu. Masum şekilde gözlerini adama dikmişti ve üşüyen dudakları hafif şekilde titriyordu.

"Bakma şöyle, dünyayı yakasım geliyor." dedi aniden Asef.

Eliza gözlerini kırpıştırarak hızlı nefes alıp vermeye başladı. "O ne demek ya?"

"Tolga'yı da getir demek ama önce onunla özel olarak ben konuşacağım. Merak da etme canını yakmak gibi bir niyetim yok yani şimdilik..."

Eliza rahatlamış şekilde nefes alıp, güzel haberi Alya'ya vermek için hareketlendi ama Asef'in sesiyle durdu.

"Babaannemin sana söylediği şeyler,"

"Bana bir şey söylemedi." Eliza, adamın sözünü kesip ceketini çıkardı. Asef ona uzatılan ceketi alırken hafifçe Eliza'nın eline dokunup okşadı. Siyah deri eldiveninin içinde bile teni alev almıştı.

"Söylemediğini varsay... Çünkü hepsini bizzat benden duyacaksın."

Eliza'nın yüzü soğuğa rağmen kızarmaya başlayınca Asef gülümsemişti. Ama Eliza ona bir şey demeden konağa doğru koştu. Bir süre onun ardından bakan Asef, dönüp sahte güllere baktı.

"Belki de gerçek bahar yanıbaşımdadır ve gülleri ellerimde açmaya başlamıştır." Daha sonra kızın eline değen eline bakıp gülümsedi.

**

Eliza, pastayı son kez kontrol ettikten sonra dikkatli şekilde kutuya yerleştirmeye başladı. Pembe tonunda özel işlemeler ile süslediği çilekli pastanın üzerinde bale yapan sarışın bir kız koymuştu. Alya'yı yansıtan pastayı ona sürpriz yapmak için hazırlamıştı Eliza. Şef Lorenzo'dan rica edip pastayı kendisinin yapmak istediğini söylemişti. Eliza'nın hediyesi buydu. Dikkatli şekilde yerleştirdiği kutuyu masaya koyup sabahtan beri bir türlü hazırlanamayan Tolga'nın bir kez daha yanına gitmeye karar verdi.

Tolga, Alya'nın onu davet ettiğini duyunca heyecandan bayılmıştı. Tabii sonra gideceği yerin Asef'in evi olduğunu fark edince bu defa da korkudan bayılmıştı. Ama sonuçta gidiyorlardı, en hevesli ve mutlu kişi Tolga'nın ta kendisiydi. Nehir ailesi ile zaman geçirmek için bu haftasonu yoktu ve Doruk da çalıştığı için yanlarına uğrayamamıştı. Bu yüzden Eliza herkese açıklama yapmadan durumu kurtarmıştı. Ama Tolga'yı kimseye bu konu hakkında bir şey söylememesi için tembihlemişti.

"Tolga! Bu ne?!" Eliza odaya girince gördüğü şeyle minik bir çığlık attı. Tolga beyaz bir pantolon ve beyaz bir gömlek giyip renkli askı takmıştı. Taktığı renkli papyon ve siyah bukleleri alnına düşmüş şekliyle ona döndü.

"Güzelliğim karşısında şoka girdiğini biliyorum ama bağırma kız zilli."

"Tolga renkli askı ve papyon nedir Allah aşkına? Çıkar onları, ayrıca siyah pantolon giyebilirsin gömleğinin altına. Eminim daha yakışıklı olursun."

"Ben senin gibi ruhsuz bir insan değilim." Tolga yüzünü buruşturup Eliza'nın vücudunu baştan ayağı parmağıyla gösterdi.

Eliza, yüksek bel siyah dar bir pantolon ve krem kısa bir hırka giymişti. Hareket edince göbeği biraz açılıyordu ve beyaz teni gözler önüne seriliyordu. Saçları da her zaman olduğu gibi hafif dalgalarıyla omzuna düşüyordu. Makyaj da yok denecek kadar azdı yüzünde. "Ne var halimde? Tolga Allah aşkına daha normal ol ya!"

"Sus kız! Sert adam aşağıda bekliyor, hadi gidelim." Tolga, Cihan'ı kast ediyordu. "Bu arada üzerimdeki renklerin tamamı şimdiye kadar Alya'nın üzerinde gördüğüm renkler. Pembe, mavi, beyaz ve sarı. Onun sevdiği renkler..." Tolga odadan çıkınca Eliza duyduklarına inanamamış şekilde arkasından bakıyordu. Düşününce Tolga'yı hafife aldığını fark etti. Arkadaşı fazla tatlıydı.

Araba konağa ilerlerken fazla sessizdi herkes. Tolga, Asef'in korkusundan renkten renge girerken, Eliza Asef ile karşılaşacağı için gergindi. Son iki gündür onu hiç görmemişti. Otelde de özellikle Asef ona görünmemek için çabalıyor gibiydi. Eliza'nın kendine şaşırdığı konu ise onu hem görmek istemesi hem de istememesiydi. Kucağındaki pasta kutusuna bakıp derin bir nefes aldı. Bugün sadece Alya'nın mutlu olması için çabalayacaktı. Daha sonra aklına gelen şeyle gergin şekilde parmağını yiyen arkadaşına döndü.

"Tolga, Alya için hediye aldın mı? İstersen bende onun için aldığım ayrı ufak bir şey var."

Tolga olumsuz anlamda başını salladı. "Gerek yok, onun için ufak bir hediye ayarladım. Son iki gecedir uğraşıyorum hatta."

Tolga'nın dediği şeyle merakı artan Eliza arkadaşına daha da yaklaştı. "Ne yaptın? Merak ettim, söylesene."

"Merak et, ilk Alya görecek sadece ona özel." Tolga gerginliğini biraz atmıştı ama karşısına çıkan konakla yeniden rengi attı. "Tabii ben sağ kalırsam..."

Konağa yaklaştıkça Tolga daha önce yarım yamalak gördüğü konağın devasa güzelliğe hayran şekilde bakmaya başladı. Önündeki manzara anlık olarak gerginliğini unuttursa da etraftaki adamlar yeniden bulunduğu anın stresini hatırlatmıştı. Araba konağın önünde durunca bir adam kapılarını açtı. Eliza uçsuz şekilde uzanan bahçeye bakınca gözleri şaşkınlıkla açıldı. Tüm çiçekler gitmişti, kuru bitkiler kalmıştı. Kış mevsiminde bir çiçeğin nasıl görünmesi gerekiyorsa öyle görünüyordu. Baharı hevesle bekleyen dallar yakında tomurcuklarını onu seyredenlerin huzuruna sunacaktı.

Eliza'nın elindeki kutuyu çalışan alıp içeri götürdü. Bu sırada Eliza ve Tolga da konağın merdivenine adım atmıştı. Ama iri cüssesi ile kapıdan çıkan Asef ile ikisinin de adımları durdu. Asef, ilk önce Eliza'ya bakmıştı. İki gündür görmek için zamanı saydığı kadının yüzüne dikkatle bakıp derin bir nefes aldı. Ardından yumuşak şekilde bakan yüzü sertleşerek Tolga'ya dönmüştü. Eliza ona bu şekilde bakan adamdan gözlerini alamadığı için kendine kızarken merdivenden çıktı ama Tolga olduğu yerde donup kalmıştı. Eliza ile Asef yan yana gelince dönüp birbirlerine baktılar.

"Arkadaşımı korkutma sakın." dedi Eliza dişlerinin arasından.

"Hoş geldin, nasılsın?" diye sordu Asef. Eliza'nın ona söylediği şeyle hiç ilgilenmiyordu.

Eliza onun bu umursamaz haline sinir olsa da Asef'in anlayacağı dilde konuşmaya karar verdi. "Eğer Tolga'ya karşı kibar olursan iyi olurum ama onu üzersen pek de iyi olacağımı zannetmiyorum."

Bir dakika, ona resmen nazlı bir kız gibi konuştum. Eliza! Allah seni kahretmesin!

Eliza içinden kendine kızarken Asef onun sözlerine gülümsedi. "Tamam kibar şekilde tehdit ederim. Hadi sen içeri gir, Alya kıyafet seçimi için seni bekliyor." Asef yüzünü Tolga'ya çevirince Eliza mecbur içeri girmeye karar verdi. Son kez dönüp arkasına bakınca korkuyla çenesi titreyen Tolga'nın acınası bakışlarını gördü. Yapacak bir şey yok der gibi omzunu kaldırıp indirdi Eliza. Tolga'yı kurbanlık koyun gibi bırakıp içeri girdi.

Asef merdivenden inerken Tolga geri geri gitmeye başladı. Ama sırtına çarptığı Cihan'dan dolayı daha fazla ilerleyemedi. Kuruyan boğazını temizlemeye çalışıp önündeki uzun boylu adama baktı.

"Saygılarımı sunarım Asef Bey abi, davet edildiğim etkinlik hasebiyle buraya gelmiş olmakta olup, davetinize icabet ettiğim için çok müteşekkir olduğumu ifade etmek isterim." Tolga'nın tek nefeste söylediği cümleyi bir süre dinleyen Asef, Cihan'a bakıp kısa bir kahkaha attı. Her zaman sert şekilde bakan Cihan bile tebessüm etmişti.

"Tamam sakin ol." Asef siyah deri eldivenli elini kaldırıp Tolga'nın omzuna koydu. Resmen titriyordu Tolga. "Seni öldürecek mişim gibi bakma bana. Sana söylemek istediğim tek bir şey var Tolga. Benim için dünya bir yana Alya bir yana. Nasıl olduğuna hala inanamasam da dünyadan sakladığım kardeşim seni dünyasında istedi. Onunla ilgili her şeyi psikoloğu ile konuşup ona göre davranacaksın. Onu incitecek, kalbini kıracak ya da canını acıtacak bir şey yaparsan sonun olurum Tolga." Asef siyah gözlerini ona korkuyla bakan kahve gözlere yaklaştırıp kısık sesle devam etti. "Ve Tolga sana yemin ederim, hayalinin alamayacağı şeylerin zevkini acıyla tatmanı sağlarım."

"Ama Asef ne konuştuk seninle, topuğuna sıkalım daha iyi öğüt olamaz demedik mi?" Deniz, Asef'in arkasından çıkıp korkudan donmuş Tolga'nın koluna girdi. "Hadi ama Habeş maymunu, sakinleş. Sadece kız kardeşini çok seven bir abinin öğüdü bunlar."

"Evet, her şeyi anladım ama buraya sadece Alya istediği için gelmedim. Kendi istediğim ile geldim." Tolga'nın son cesaret kırıntıları ile söylediği sözler üzerine Asef tehlikeli şekilde gülümsedi.

"Seninle iyi anlaşacağız Tolga." dedikten sonra arkasını dönüp merdivenden çıktı Asef.

"Hadi, küçük cesur adam gidip Alya'nın psikoloğu ile konuşalım. Bu arada acayip yakışıklı olmuşsun." Deniz gülerek ayakları titreyen Tolga'yı beraberinde içeri sürüklemeye başladı.

**

Eliza, Alya'nın dolabının önünde durmuş çeşit çeşit elbiseleri incelemeye başlamıştı. Alya arkasında heyecanı belli olan ifadesi ile onu bekliyordu. Eliza, elbise seçerken konağa girdiğinde gördüğü manzarayı Alya'ya anlatmaya başladı.

"Koca salon pembenin her rengiyle süslenmiş Alya. Bunun dışında daha bir sürü renkte çiçekler ve hediyeler var senin için. Abin sana özel bir masa hazırlatmış ve üzerine de seveceğin türde bir sürü şey konulmuş. Sever misin bilmiyorum ama senin için pastayı ben yaptım. Doğum günü hediyen olarak." Eliza eline pembe ve beyaz tonlarında bir elbise alıp Alya'ya döndü. Alya da elbiseyi beğendiğini belli eden bir ifadeyle bakınca Eliza gülümsedi. "Bence bu güzel, bunu giymelisin."

Alya, özel bakıcısı yardımıyla giyinirken Eliza onun güzel saçlarını taramaya başladı. Dudaklarına da pembe renkli bir parlatıcı sürünce Alya hazırdı. "O kadar güzel görünüyorsun ki, Tolga seni gördüğü anda kalpten gidecek." Eliza, kızın yanağına küçük bir buse kondurup geri çekildi. Bu sırada kapı tıklatılıp açıldı. İçeri giren Asef, hayranlıkla kardeşine bakmıştı.

"Çok güzel olmuşsun Alya'm. Güzelliğin kalbimi büyülüyor." Son cümlesinde Eliza'ya bakan Asef, kızın da ona baktığını görünce hafif tebessüm etti. "Hazırsan inelim mi?"

Alya hafif şekilde başını sallayınca, Asef dikkatli şekilde eğilip kardeşini kucağına aldı. Zaten zayıf olan kız, Asef'in koca göğsünde iyice küçülmüştü. "İyi ki doğdun Alya'm... On dört yaşındayken seni kucağıma ilk aldığım günden beri seni her kucağıma aldığımda aynı mutluluğu hissediyorum." Asef'in sözleri üzerine Alya uzanıp abisinin kirli sakal olan yanağına hafif bir öpücük kondurdu. Asef de aynı şekilde kardeşinin yanağını öpüp kardeşinin ona sarılmasına izin verdi.

Eliza karşısındaki manzaraya bakarken gözlerinin dolduğunu yanağına akan ıslaklıkla fark etti. İkisini yan yana bu şekilde görmenin ne kadar güzel olduğunu düşündü.

"Hadi inelim, yoksa Ayşe Sultan konağı başımıza yıkar." Asef kapıdan çıkarken başını çevirip gülümseyerek ona bakan Eliza'ya baktı. Kızın da yanına gelmesini ifade eden bakışları üzerine Eliza Asef'in yanına gelip onunla yürümeye başladı.

Üçü birden merdivenden inerken salona dolan müzik sesi ve "İyi ki doğdun Alya!" nidaları ile karşılaştılar. Alya bu anda tek kişiyi arıyordu, onu da çok aramadan hemen karşısında gördü. Tolga da en az onun kadar heyecanlı şekilde gözlerini dikmiş bakıyordu. Abisinin kucağında prenses gibi ona bakan kızın mavi gözleri titrerken Tolga birkaç adım atıp yaklaştı. Tüm gözler onların üzerindeydi. Asef resmen kardeşini kıskanıp çatık kaşları ile bakarken Ayşe Hanım koltukta oturmuş dolu gözleri ile onlara bakıyordu. Deniz, Eliza'nın yanına gelip geldikleri bu günlerin güzelliğini düşünüp gülümsüyordu.

"İyi ki doğdun Alya, iyi ki doğdun..." Tolga'nın sesini duyan Alya heyecanla gözlerini kırpmaya başlamıştı.

"Tamam hadi geçelim." Bu anı bozan ise Asef'in gergin sesiydi. Alya'yı onun için hazırlanan masanın ardına oturturken huysuz şekilde etrafa bakış atıp duruyordu.

"Kıskandı yine ya kıyamam, kurban olduğum nasıl da hassas bugün." Deniz, herkese bakıp Asef'i gösterirken karşılaştığı bakışlar ile susup arkaya doğru kaçtı. "Hadi eğlenelim."

Müzik sesi yükselirken, konakta çalışanlar servis yapmaya başladı. Ayşe Hanım konakta kıdemli çalışan kadınla bir şeyler konuşmaya başlarken Deniz de Asef ile uğraşıyordu. Eliza ise telefonunu eline alıp bu güzel anları ölümsüzleştirmek için resim çekmeye başladı. Asef'in gözü kızın üzerindeyken, arada kollarını kaldıran Eliza'nın açılan beyaz karnına sinirle bakıyordu. Başkalarının onun bu halini görmesinden hoşlanmıyordu.

Tolga küçük adımlarla uzaktan ona bakan Alya'nın yanına yaklaştı. Kızın gözleri parlayarak ona bakıyordu. "Seni canlı şekilde gördüğüm andan beri telefon ekranına yansıyan görüntünün ne kadar yanıltıcı olduğunu fark ettim. Büyülenmiş bir adamım şu an..." Tolga utanarak konuşurken, Alya'dan asla bir cevap beklemediğini belli ediyordu. Alya'nın psikoloğu ile kısa da olsa konuşup özellikle dikkat etmesi gereken şeyleri öğrenmişti. Her ne kadar down sendromu olan ablasının durumu farklı olsa da Tolga hassas durumlarda ne yapması gerektiğine dikkat eden biriydi. Şimdi de aynı hassasiyet ile Alya ile konuşmaya çalışıyordu. Asef'in uzaktan ara ara ona bakan bakışlarını gördüğü için biraz geri çekilip kıza öyle bakmaya başladı.

"Hadi pastayı keselim." Ayşe Hanım'ın sesi ile Eliza'nın Alya için özel olarak yaptığı pastayı getirdiler. Yaşlı kadın göz ucuyla Eliza'ya bakıp ona samimiyetle gülümsüyordu ama Eliza özellikle kadına bakmıyordu. Hala ondan istediği şeyi sindirememişti.

Eliza'nın mükemmel şekilde yaptığı pastayı gören Alya hafif şekilde tebessüm etti. Sarı saçları olan bale elbisesi giymiş kıza baktı bir süre. Bu hem Asef'in hem de Tolga'nın dikkatini hemen çekmişti. Onun içinde hasret olarak kalmış her şey Asef'in kalbine batıyordu.

"Dilek tut güzelim." Deniz'in hatırlatması ile Alya gözlerini kapatıp bir süre dilek diledi. Ardından yanan tek muma doğru eğildi.

O an birkaç şey aynı anda oldu. Geniş cam kenarında duran Cihan kulaklığına gelen sesle belindeki silaha uzandı. Asef aynı anda sağına dönüp uzakta gördüğü keskin nişancının varlığı ile silahını çıkarıp öne atıldı. Alya'nın üflemek üzere olduğu mumun gelen kurşunla ikiye ayrılıp yere düşmesi ve Tolga'nın onun önüne geçmesi aynı anda olmuştu.

Ayşe Hanım bastonunun başında sabit duran silahı alıp geriye giderken Asef doğum günü masasını üzerindeki her şeyi devirerek hepsinin önüne siper etmişti. Deniz masayı tutup silahını çıkardığında dışarıdan çatışma sesleri gelmişti. Aynı anda parçalanan camdan içeri giren kurşunlar üzerlerine yağmaya başlamıştı.

Birkaç saniye içinde olan bu şeylerin içinde telefonu düşen Eliza şokla ne yapacağını bilmez halde duruyordu. O an sert şekilde belinden kavranıp Asef'in göğsüne yaslanmıştı. Başının ardında eliyle onu kendine bastıran Asef sırtını cama dönüp kızı geriye doğru yürütmeye başladı.

"Korkma yavrum, sadece ufak bir kar topu savaşı." Ardından kızın başına bir öpücük kondurup onu da masanın arkasına geçirdi. Eliza yavaş yavaş kendine gelirken, ortasında kaldıkları kaosun ortasında Alya ve Tolga'yı aradı.

Aramasına gerek kalmadan duyduğu çığlık ile sağına döndü. Asef, Deniz ve Ayşe Hanım anlık bir şokla dönüp Alya'ya baktılar.

Tolga'nın başı Alya'nın dizine düşmüş, baştan sona beyaz gömleği ve pantolonu sırtına gelen kurşunla kırmızıya boyanmıştı.

Alya tekrar çığlık attı... Ciğerleri parçalanıyordu...

Alya, sekiz sene önce yaşadığı kaza anına döndü o an. Kanlar içinde üzerine uzanan annesinin son nefesini vermeden önce gelen sesini duydu yeniden. Boş arazide gecenin karanlığında elinde silah ile yaklaşan adamın adım sesleri kara batıp çıkıyordu.

 

Alya annesine o gece verdiği sözü sekiz yıl sonra Tolga'ya bakıp çığlık atarken bozdu...

 

"Sakın konuşma Alya, sakın sesini çıkarma anneciğim... Öldüğünü düşünmesini sağla Alya'm... Sakın sesini çıkarma..."

**

 

 

Bölüm : 29.11.2024 10:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...