
Beklemek cehennemdir ama yine beklerim seni..."
William Shakespeare
***
Her karanlık bir aydınlığı hak ederdi, her acının bir gün geçmeyi hak ettiği gibi...
Karanlığın içinde acıya mahkum olmak en hak edilmeyen cezaydı...
Asef mahkum edildiği bu hayatın içinde ilk defa çaresiz kaldığını hissediyordu. Tereddüt etmeyen, asla tökezlemeyen, hiçbir zaman duraksamayan Asef Arjen kulağına dolan çığlıkla, tereddütle duraksayıp tökezlemişti. Alya ciğeri parçalanırcasına bağırırken Ayşe Hanım onu tutup, dizlerindeki Tolga'nın Deniz tarafından kaldırılmasını sağladı. Eliza şokla Deniz'e yardım ederken krem kazağı arkadaşının kanı ile kaplanmıştı.
Cihan ve diğer adamlar hepsinin önüne siper olduklarında Asef öfkeyle önlerine geçip iki elindeki silahlar ile karşıdaki üç keskin nişancıyı vurdu sırayla.
"Cihan, hemen koruma kalkanını indirin!" Asef'in emri ile kurşun geçirmez kalkan görevini gören siyah metaller üst duvardan kayarak salonu karanlığa boğdu. "Nasıl girdiler dibimize kadar Cihan!? Bana canlı getir diğer adamları!"
Cihan ve diğer adamlar hızla salonu terk ederken Asef dışarıdan gelen çatışma seslerini duymamaya çalışıp Alya'nın yanına gitti. "Bana bak Alya! Gözlerime bak!" Ama Alya titreyen bedeni ile yerde yüz üstü yatan Tolga'ya bakıyordu. Deniz hızlı şekilde müdahale etmeye başlamıştı ve Eliza da göz yaşları içinde arkadaşının elini tutuyordu. Ayşe Hanım bağırarak etrafına emir yağdırmaya başlamıştı.
"Alya, canım... Abine bak, korkma." Asef Alya'nın çenesinden tutup yüzünü yavaşça kendine çevirdi. "Bir şey olmayacak, beni duyuyor musun?" Asef'in dediklerine anlam vermeye çalıştı Alya. Aklı bulanıktı, zihnine dolan karanlık ve soğuk anılar canını yakıyordu. "Alya'm, ben yanındayım..."
"Abi..." Asef, duyduğu ince sesle donup kaldı. Deniz bile, Tolga'ya tampon yaparken şoka girip Alya'ya baktı. Eliza yaşadığı acı ile hala olan bitenin farkında değildi. Ayşe Hanım ağlayarak yanlarına gelip ayakta durmak için kendini zorladı. O da büyük bir şokun içindeydi.
"Alya'm, benim abin... Off! Çok şükür..." Asef, sekiz yıl sonra kardeşinin sesini duymuştu, yüreği patlamak üzereydi.
"Abi... Kurtar onu." Alya'nın yanağından göz yaşları akarken, o ince titreyen sesiyle konuşup abisinin eline uzandı. Asef bu korkunç anın içinde böyle bir mutluluk yaşadığına inanamıyordu. Alya'nın elini tutup sıktı. "Annemi kurtarmak için gelmedin, onu da vurduklarında yoktun. Ama onu kurtar." Asef donup kaldı. Ayşe Hanım bile nefes almayı unutmuştu.
"Alya'm, annemiz kazada öldü. Yanılıyorsun." dedi Asef zorlukla. Kaza da olsa öldürülmüştü.
"Hayır, yaşıyordu. Üzerime kapandı... Bana sakın konuşma, dedi. Sessiz ol, dedi. Öldüğünü düşünsün, dedi. Sonra adım seslerini duydum... Silah sesi geldi, annemin üzerimdeki ağırlığı daha da arttı... Her yer daha da kan oldu..." Alya kesik kesik göz yaşlarının arasında konuşmaya çalışırken Asef'in nefesi daralmaya başladı.
Kazada ölmüşlerdi, doktor otopsi sonucu Asef'e öyle söylemişti. Babasını bizzat görmüştü Asef, kurşun izi yoktu. Ama annesi... Onu görmek için morga girdiğinde yaşadığı acıyı kaldıramadığı için sadece yüzüne bakabilmişti. Vücudunu incelememişti, yıllardır yanlarında olan doktora güvenmişti. Ama şimdi...
"Alya, o gece şoka girmiştin. Yanlış hatırlıyor olabilir misin canım." Asef sakin şekilde sormuştu. Kardeşini korkutmak istemiyordu. Bu sırada Deniz, onları dinlerken Tolga'nın yarasına müdahale etmeye hazırlanıyordu ama burası hijyenik değildi. O yüzden hemen bir adamdan oda hazırlamasını istedi. Dışarıdaki çatışma sesleri durmuştu.
"Hayır, silah sesi geldi sonra da onun sesini duydum. İlk cinayetim annene kısmet oldu dedi. Her gece aynı sesi rüyamda duyuyorum abi." Alya daha fazla konuşamadan Asef'in boynuna atıldı. Asef Alya'yı sıkıca sararken çenesi kasılmıştı. Bu kadar net hatırlanan bir anının gerçek olma ihtimali çok yüksekti.
"Odasına çıkaralım Asef, psikoloğu gelsin hemen." Ayşe Hanım'ın sesi ile Asef geri çekilip babaannesini onayladı. Asef, Alya'nın özel uşaklarından birini çağırıp dikkatle kardeşini taşıması için emir verdi. Bu sırada sedyeye konan Tolga da yukarı doğru çıkartılıyordu.
Alya, önden giden Tolga'nın ardından göz yaşları içinde odasına çıktı. Eliza ve Asef hariç salonda kimse yoktu. İkisi karşı karşıya kalmıştı. Asef kızın kanlı kazağına bakıp birkaç adım attı.
"İyisin değil mi? Bir yerine bir şey oldu mu?" Asef, Eliza'nın bakışlarından korkmuştu aniden. Buz gibi bakışları içini delip geçmişti.
"Ona zarar vermemen için dediğin her şeyi kabul etmiştim..." Eliza yanağına akan yaşları silmeden titreyen sesiyle konuşmaya başladı. Sesi mesafeli ve soğuktu. "Ama yine senin yüzünden zarar gördü, Tolga'ya bir şey olursa..." Ama devam etmedi Eliza. Arkasını dönüp hızla merdivenden çıktı. Asef yumruğunu sıkmış halde arkasından öylece bakakalmıştı. Her şeyin geldiği yerden nefret etmişti şu an.
Derin bir nefes alıp kendini toplamaya çalıştı, ardından salondan çıkıp dışarı adımını attı. Konağın arkasındaki bahçede Cihan etraftaki adamların temizlenme talimatını verirken canlı ele geçirilmiş iki kişiyi arkadan elleri bağlanmış şekilde ağaçların altında tutuyordu. Asef adımlarını durdurmadan öfkeyle ilerleyip yüzü dağılmış adamı yakasında kavrayıp kaldırdı. Adamın sırtı ağaca çarpınca adamın kaburgasından çatlama sesi gelmişti. Asef'in adamları işlerini bırakıp patronlarının etrafına geçtiler.
"Benim evime böyle bir saldırı yapmaya cesaret eden adamın bu cesareti nereden aldığını çok merak ediyorum. Ya da evime saldıran siz şerefsizlerin bu cesareti nereden aldığının da..." Asef diğer elini kaldırıp adamın boğazına sarıldığı anda yerde ona bakan adam korkuyla kıpırdanmaya başlamıştı. Çünkü hepsi özel eğitimli adamlardı. Asef'in tek hamlesiyle bu hale gelen adamın karşısında nasıl bir güç olduğunu düşününce yutkundu. Boğazı korkunç bir güçle sıkılan adamın rengi mora dönmeye başlayınca Asef eldiveninin içinden çıkardığı bıçağı tek hamlede tam kalbe isabet ettirerek sapladı. Ayaklarının altına düşen cansız bedeni kenara iterken ona korkuyla bakan diğer adamın önüne doğru bir dizini kırarak çöktü.
"Cihan, kurtlara verin bu adamları." Cihan başını sallayıp onayladığında Asef'in önündeki adam korkuyla titremeye başladı. "Sana tek bir soru soracağım, emri kim verdi?" Kulağa ulaşan sesin içindeki karanlık ve ateş insanı kavuracak cinstendi. Adam Asef'in gözlerine bakmaya bile korkuyordu, kısık sesiyle mırıldandı.
"Bilmiyorum."
Asef ayağa kalkıp silahını adamın alnına doğrulttu. "Tabii ki bilmiyorsun, senin gibi çöpler sadece para için denileni yapar. Sana emir verenin sesini bile duymadığına eminim." Sözünü bitirdiği anda adamın alnının ortasında bir delik açılmıştı. Asef, Cihan'a dönüp birkaç adım yanına yaklaşmasını bekledi. "Cihan, bunu her kim yaptıysa geçen gün Alya'nın alerjisini tetikleyen ile aynı kişi. Birisi ya da birileri bana savaş açtı. Ya elimde pisliklerinin kanıtı var ya da başka bir düşman peşimde. Altan Akdağ'ın olduğu yeri bana hemen bul. Ya ben ona ulaşmaya çalıştığım için peşimde ya da yakında onu mahvetmek için ortalığı ayağa kaldıracağım için kendisi erken davranıyor." Cihan aldığı emir ile başını sallayıp gideceği sırada Asef elini omzuna koyup onu durdurdu. "Ama hepsinden önce o yaşlı bunak doktoru bana getir. Babamın doktoru, Orbay'ı..."
Cihan aldığı emir ile hızlı şekilde Asef'in yanından ayrılıp uzaklaştı. Asef'in bu sırada bakışları sahte çiçeklerini çıkardığı bitkilere kaydı. Bazılarının dalları kırılmıştı, bazıları ezilmişti. Kanla karışmış çamura baktı Asef. En son babası yüzünden on yıl önce bu eve böyle bir saldırı olmuştu. Asef'in annesini ve kardeşini korumak için burada kalmaya karar verdiğinde. Asef, kafeste öldürdüğü adamdan sonra o gün onlarca kişiyi öldürmüştü. O gün babası onu takdir etmişti, acımasız şekilde adam öldürdüğü için... Asef'in kendinden nefret ettiği ikinci gündü... İlki, babası annesine şiddet uyguladığı ve elinden bir şey gelmediği gündü. On beş yaşındaydı. Alya bir yaşındaydı ve babası artık onu emzirmeyi bırakıp kendine çeki düzen vermesi gerektiğini söylemişti Aylin'e. Ama annesi kabul etmemiş ve Alya'nın küçük olduğunu ve erken olduğunu söylemişti. Ama kafası hasta olan babası küçük kızını kıskanıp annesini dövmüştü.
Asef başını kaldırıp göğe baktı, yağmur başlamıştı. Yüzüne düşen damlalar, alnına sıçramış kanı yıkamaya başlarken buna izin verdi.
Aklı darmadağındı... Şu an Alya'nın yanında olması gerekiyordu... Eliza'ya sarılıp nefes almak istiyordu... Çığlık atmak istiyordu...
Ama hiçbir şey yapmadan öylece durdu, yağmurun üzerindeki kanı temizlemesi için kendini göğün altında öylece tuttu. Gök gürlemeye başlamıştı, Kerberos sahibinin acısını hissetmişti. Ayağının dibine gelip havlamaya başladı. Uzaktan gelen kurtların uluma sesi, Kerberos'un sesine eşlik etmeye başladı. Hepsi aynı anda, acı çeken sahiplerinin acısına eşlik ediyordu.
**
Sert adımları merdivenden yukarı çıktıkça insanların telaşlı sesini duyuyordu Asef. Alya'nın odasının karşısındaki odanın önüne gelince durdu, Deniz'in birilerine emir verme sesi geliyordu. Asef kapıyı açıp içeri girince ilk gördüğü, pencere kenarında sırtını herkese dönmüş öylece duran Eliza oldu. Arkasında yaşanan şeylere cesaret edip bakamıyordu. Asef de şu an cesaret edip ona yaklaşamadı, üzerinden damlayan sular eşliğinde Deniz'e yaklaştı.
"Durumu nasıl?" Asef'in sesini duyan Eliza başını çevirip öfkeyle bakmaya başladı. Deniz, yaraya dikiş atarken başını kaldırmamıştı.
"Şu an iyi, kurşunu çıkardım. Allah'tan çok derine girmemiş ama kasları zarar görmüş olabilir. Detaylı bir röntgen çekmem lazım, sağ elini kullanmakta zorlanma ihtimali var ama yine de uyanmadan durumunu anlamam zor."
"Ne?!" Eliza hızlı adımlarla yatağa yaklaşıp, Tolga'nın başında durdu. "Deniz şaka mı yapıyorsun? O mimar, elini kullanmak onun için ne kadar önemli haberin var mı?" Son cümlede Asef'e bakmıştı. Adamın gözlerinde mahcubiyet vardı ama verecek cevabı yoktu...
"Sakin ol Eliza." Deniz işini bitirip dik şekilde Eliza'nın önünde durdu. "Kalıcı bir durum olduğunu düşünmüyorum ama kurşun kaslarına zarar vermiş, bir süre rutin hayatı zorlaşacaktır ama egzersiz ve sağlam bir bakımla iyi olacaktır. Şimdi de filmini çekip bakalım." Deniz'in sözü bitince odadaki diğer iki doktor normal yatak gibi görünen ama aslında sedye olan yatağı sürüklemeye başladılar. Konakta özel bir oda vardı, Asef tarafından yapılan oda Alya'nın tüm sağlık durumunu takip etmek için yapılmıştı. Hastahaneden farksızdı.
"Burada kalır, en iyi şekilde bakılır. Merak etme..." Asef kızın yüzüne bakmadan konuşurken, Eliza'nın üzgün bakışları onu bulmuştu.
"Merak etmeyeyim öyle mi? Ne kadar kolay söylüyorsun, az önce üzerimize kurşun yağdı. Hepimiz ölebilirdik ama merak etme öyle mi? Tek diyeceğin bu mu?" Eliza göz yaşlarının akmasına izin verirken sıktığı yumrukları ile bağırdı.
"Eminim diyeceği bu kadar değildir ama şimdi değil." Deniz ikisinin arasına girip Asef'in konuşmasına izin vermedi. Eliza şu an söylenen şeyleri asla kabul etmezdi. Deniz onun içinde olduğu şokun farkındaydı. "Ayrıca Alya'nın şu an sana ihtiyacı var Asef ama önce kendine çeki düzen ver. Yağmurda ıslanmış yavru köpek gibi bakıyorsun diyeceğim ama yırtıcı bir aslan sana daha çok yakışır." Asef, yorgun şekilde Deniz'e bakıp başını salladı. Odadan çıkmadan önce dolu gözlerle ona bakan Eliza'ya bakıp içine bir hançerin daha batmasına izin verdi.
Eliza, pencere kenarına gidip tekli koltuğa oturdu. Yutkunmakta zorlanıyordu. Karşısına oturan Deniz'e bakmadı.
"Acı çektiğini biliyorum, öfkeli olduğunu da. En başından beri çok kötü şeyler yaşadığının farkındayım. Hayatına girdiğimiz için Allah bizim belamızı versin ama en çok da Asef'in!.." Deniz'in sözleri Eliza'nın dikkatini çekmesini sağlamıştı. Eliza'nın son cümlede dudağının kenarında oluşan tebessümden cesaret alıp devam etti Deniz. "Asef, seni Alya'nın yanına getirmek istediğinde karşı çıkmıştım. Çünkü onun durumunu sır olarak saklaman için senin kalbini kırabileceğini tahmin etmiştim. Asef bu, şerefsizin önde gideni olduğu için bir şekilde sevdiği için başkasını incitmeyi başarıyor. Ama daha sonra düşündüğüm gibi olmadığını fark ettim. Eliza, senin Alya ile ilgilenmen ona iyi gelmen Asef'in düşüncelerini değiştirdi, sana karşı olan düşüncelerini değiştirdi. Ama her şeye rağmen Asef benim için bambaşka yerde Eliza. Sana saçma gelebilir, garip gelebilir ama Asef ne yaparsa yapsın onun bende yeri başka."
Eliza, Deniz'i dinlerken onun bu kadar katı olmasına, bu konuda bu kadar net olmasını anlam verememişti. "Neden, ona bu kadar arka çıkıyorsun Deniz? neden her yaptığı şeyi savunuyorsun?"
Deniz öne doğru eğilip Eliza'ya yaklaştı. "Her şeyde onun arka çıkmak demeyelim de, sadece onun varlığı bana bu dünyada her şeyden iyi geliyor diyelim. Kötü şeyler yaşadım, yanlış şeyler çok yaptım ben Eliza. Hayatım boyunca yanlış bir bataklığa saplandım. Asef kurtardı iki defa beni, intiharın eşiğinden aldı."
"Ne?!" dedi şaşkın şekilde Eliza. "Ne demek istiyorsun?"
Deniz derin bir nefes alıp ensesini kaşıdı. "Annem on beş yaşımda bırakıp gitti beni. Bir daha ne adını duydum ne sesini... Sonra öğrendim babam göndermiş onu. Annem uyuşturucu bağımlısı olduğu için... Hatta o küçük yaşta bana da verdiği için..." Deniz zorlukla konuşurken Eliza şaşkınlıkla ve korkuyla dinliyordu. "Daha sonra ben de kullanmaya başladım, yirmi yaşına kadar mücadele ettim. İntihar ettim ama Asef her defasında kurtardı beni. Ağzımı burnumu bile kırdı bir defa ama asla beni yalnız bırakmadı. O yüzden Eliza benim bu dünyada en güvendiğim insan Asef. İnan bana bu boktan hayatı o seçmedi. Nasıl ki küçük yaşta benim hayatım sikilip atıldıysa Asef'inki yüz misli sikildi. Sana onu anlamaya çalış demeyeceğim sadece azıcık yanında soluklanmasına izin ver."
Deniz susunca Eliza yanağına akan ıslaklığı sildi. Deniz'in hayatının böyle bir acı sakladığını öğrenmek onu yaralamıştı. Etrafi ne kadar da yaralı insan doluydu?...
"Bu yüzden mi kadınlara karşı güvensizsin?" Eliza, şimdilik Asef ile ilgili düşüncelerini geriye atıp Deniz'e başka bir şey sordu.
"Bunu da nereden çıkardın?" diye sordu Deniz.
"Tahmin ettim sadece, Nehir ile bariz şekilde ilgilendiğinin farkındayım. Ama sınırı hiç geçmedin onunla, hatta Nehir'in kafasını karıştırdın. Senin düşünceni tam olarak anlamadığı için üzgün." Eliza, birkaç gün arkadaşını gözlemlemişti. Nehir, çoktan Deniz'i düşünüp derin hayallere dalıyordu ama Deniz onun tam anlamıyla umut dolmasına izin vermemişti.
"Onu üzmek istemiyorum Eliza. Nehir akıllı, çekici ve çok güzel bir kız. Sadece otuz yaşında bir insan ve yıllardır hiçbir kadınla ciddi bir ilişkisi olmayan bir adam olduğum için, ne yapacağımı bilmiyorum. Belki de haklısın... Annem bile beni bırakıp gitti, hangi kadın beni koşulsuz sever ki? Geçmişimi bilirse kaçar gider. Bak kollarıma..." Deniz kolunu sıyırıp izleri gösterince Eliza şokla baktı.
"Bu izler..."
"Birkaç defa yeltendiğim intihar izleri Eliza." Deniz kolunu kapatıp zoraki bir gülümseme kondurdu yüzüne.
"Ama geçti değil mi Deniz? Sen başarılı bir beyin cerrahısın."
"Evet, yüksek zekam ve Asef sağ olsun." Kapı açılınca ikisi de sustu. Tolga'nın yatağı dikkatli şekilde eski yerine konulunca Eliza hemen yanına gitti. "Ben sonuçlara bakayım." Deniz çıkmadan önce durup, dikkatle Tolga'nın yanına uzanan Eliza'ya baktı. "Bana bak tatlı cadı, sende insanın dilini çözen bir şey var. Ama sır saklarsın değil mi?"
Eliza dikkatle yanına uzandığı Tolga'nın saçlarını okşarken mırıldandı. "Merak etme sırrına sahip çıkarım ama sen de sevgine sahip çık."
Deniz bir şey söylemeden odadan çıkınca Eliza da yorgun şekilde gözlerini kapattı.
"Asef senin bu kadar güvenilesi bir adam olman beni korkutuyor... Ya benim içinde öyle olursan? Yaptığın şeyleri görmezden gelirsem..." Eliza mırıldandı kendi kendine.
**
Buharlanmış aynayı silince karşısındaki görüntü netleşti. Altında sadece siyah bir havlu olan Asef siyah saçlarını geriye doğru tarayıp damlaların yere düşmesine izin verdi. Derin nefesler aldıkça sadece bedeninin değil, ruhunun da çok yorgun olduğunu hissediyordu. Eliza'nın bakışları aklına geldikçe daha da geriliyordu. Oysa bugün neler düşünmüştü... Kardeşinin doğum gününü çok güzel şekilde kutlayacak ardından Eliza'ya bu zamana kadar yaptığı şeyler için teşekkür manasında aldığı hediyeyi verecekti. Arkasını dönüp yatağın üzerindeki kutuyu eline aldı. Kutuyu açınca göz alıcı pırlantalar ile kanatları işlenmiş meleğe baktı. Asef'in özel tasarımıyla yapılmıştı. Dünyada sadece bir tane vardı ve Asef olması gereken kişiye bunu verememişti. Boynunda parıldayacak bu kolye yerine kan vardı. Asef sinirle kutuyu kapatıp yatağın yanındaki komodinin gözüne koydu.
"Umarım bunu senin boynuna takabileceğim gün gelir Eliza."
Ardından üzerindeki havluyu da atıp, üzerine bir şeyler giymek üzere giyim odasına ilerledi.
**
Alya, başını okşayan babaannesine bakıp hafif şekilde tebessüm etti.
"Neye güldün ay yüzlü kızım?" diye sordu Ayşe Hanım.
"Babaanne çok yaşlandın, yüzün suda büzüşmüş gibi." Alya minik bir kıkırdama vermişti sözünün üzerine.
"Şuna bak sen, konuşmaya başlar başlamaz babaannesine laf söylüyor. Ama senin yüzün bir ay kadar güzel kızım benim." Ayşe Hanım yalandan bile olsa kızamamıştı torununa. Yıllardır beklediği bu anın mutluluğu hiçbir şeye benzemiyordu.
"Babaanne, Tolga hala uyuyor mu? Şimdi nasıldır?" diye merakla sordu Alya.
"Duydum ki bu soruyu üç yüz elli beş kere sormuşsun Alya'm." Asef'in sesini duyan Alya sevinçle Ayşe Hanım'ın göğsünden başını kaldırdı. "Merak etme, Tolga iyi. Sadece dinlenmeye ihtiyacı var." Asef yatağın yanına gelince Ayşe Hanım yavaşça kalktı.
"İkiniz abi kardeş baş başa kalın biraz. Ben gidip akşam için yapılan yemeği kontrol edeyim." Ayşe Hanım, Asef'in Alya ile özel konuşmak istediğini biliyordu. İkisini yalnız bırakarak odadan çıktı.
"Abi, sen babaannenim bastonunda silah taşıdığını biliyor musun?" Alya neşeli şekilde konuşurken yanına oturan abisinin göğsüne başını koydu. Asef'in siyah deri eldiveni ile saçlarını okşamasına alışmıştı.
"O yaşlı cadı hakkında neler biliyorum daha bir bilsen. Bir gün anlatırım." Asef gülerek kendisine eşlik eden kardeşinin saçlarına yumuşak bir öpücük kondurdu. "Nasılsın Alya'm? Ben bugün senin sesini duyduğum için çok mutluyum ama on sekizinci doğum gününde yaşadığın şeyler için çok üzgünüm. Beni suçlayıp kızmakta özgürsün."
Alya, başını geriye çekip abisine baktı. "Abi, hayatın boyunca her şeyin suçlusu senmişsin gibi düşünüp durdun. Sen kendini suçlamaya alışmış olabilirsin ama her şeyin suçlusu sen değilsin. Bizim hayatımızın suçlusu sen değilsin. Babamız her şeyin suçlusu."
Asef, kardeşinin olgun konuşmasını dinlerken ona hayranlıkla bakıyordu. "Seni her şeyden uzak tutmaya çalıştım ama yine de her şeyin farkındasın. Pek başarılı olamamışım. Annemin dayağını hak ediyorum." dedi Asef yorgun şekilde gülümserken.
"Abi," Alya elini kaldırıp Asef'in yanağına dokundu. "Sen beni her şeyden uzak tutmakta başarılı oldun zaten. Ben bizzat şahit oldum. Kaza gecesi..." Alya duraksayınca Asef derin bir nefes aldı.
"Bu konuyu konuşmak zorunda değiliz güzelim. Hatırladığın şeyler sana acı veriyorsa düşünme lütfen."
"Hayır abi, bilmen lazım." Alya'nın ciddi sesi üzerine Asef yatakta doğrulup kardeşini dinlemeye başladı. "Ben o gece çok mutluydum. Bale kursuna yazıldığım için. Sana güzel bir bale dansı sunmayı hayal ediyordum. Önde annem ile babamın tartışma sesi gelince hayalim bölündü. Annem, Alya'yı eve bırakıp öyle konuşalım, dedi. Ama babam sesini yükseltti. Onu da Asef'i de benden çok seviyorsun. Hatta beni hiç sevmedin, dedi." Alya hatırladığı o gecenin karanlık anıları ile titremeye başlamıştı. Asef onu durdurmak istemiyordu, konuşmak için böyle bir cesaret bulmuşken ona engel olmamak için sessizce bekledi. "Artık buna son verelim, ben dayanamıyorum, dedi. Ama annem bağırdı. Hayır Melih, Alya arabadayken olmaz, dedi. Sonrası karanlık abi. Şiddetli bir ses kulağımı parçaladı sanki, araba oyuncak gibi dönmüştü. Bacaklarımın üzerine bir şey düşmüştü, canım çok yanıyordu. Ağlamaya başladım ama annem sürünerek gelip üzerime yattı. Sakın konuşma Alya, sakın sesini çıkarma anneciğim... Öldüğünü düşünmesini sağla Alya'm... Sakın sesini çıkarma... dedi. Adım seslerini duydum, silah sesi geldi sonra. Sonrasını hatırlamıyorum. Gözlerimi hastahanede senin yanında açtım."
Asef, kardeşini dinlerken tırnaklarının avucuna batırmıştı. Sakin kalmaya çalışıyordu. O bu kadar hassas bir durumdayken onu daha fazla korkutmak istemiyordu. O yüzden yavaşça uzanıp kollarının arasına aldı Alya'yı. "Kurban olurum sana ben, geçti. İyi olacaksın Alya'm. Bugün konuşmaya başladığın gibi koştuğun günler de gelecek. Abine inanıyor musun?"
"İnanıyorum abi, senin söylediğin her şeye inanıyorum. İyi ki varsın, iyi ki Eliza ve Tolga da var."
Alya'nın sonda söylediği şeye güldü Asef. "Bak sen, demek iyi ki Tolga var. Bana bak cimcime, o çocuğa çok yaklaşma. Zaten aşırı güzelsin, sesin bile dünyanın en güzel melodisi... Bak bana söz ver, o Habeş maymununa çok yaklaşmak yok."
"Niye ısırır mı?" Alya'nın gülerek söylediği şeye kaşlarını çattı Asef.
"Alya, seni ben ısıracağım en son. Onu istiyorsun."
"Tamam tamam, peki şimdi onun yanına gidebilir miyim?" Alya o kadar masum şekilde sormuştu ki, Asef'in buna hayır deme ihtimali yoktu.
"Tamam, hadi gel bakalım." Asef, yataktan kalkıp Alya'yı yavaşça kucağına aldı. Tekerlekli sandalyesine oturttuktan sonra odanın kapısını açtı. Hemen önünde Cihan vardı.
"Efendim, Orbay geldi." Cihan'ın söylediği şeyle kaşlarını çattı Asef.
"Tamam, kapıyı aç." Karşıdaki Tolga'nın kaldığı odanın kapısını açmasını işaret etmişti Asef. Cihan kapıyı açınca direkt yatakta Tolga'nın yanına masumca uzanmış Eliza'ya baktı Asef. Üzerinde hala kanlı kazağı vardı. Alya abisinin bakışını görünce durumu hemen anlamıştı.
"Merak etme abi, ben ona yeni kıyafet veririm şimdi." Uzanıp abisinin koluna dokunmuştu.
"Sağol güzelim." Alya, abisinin yardımı olmadan otomatik sandalyeyi ilerletip odaya girdi. Kapıyı ardından kapatmıştı. "Cihan, aşağıdaki ses geçirmez odaya al Orbay'ı." Asef'in emri ile başını sallayan Cihan hemen ilerledi.
Asef de siyah gömleğinin kollarını katlarken merdivenden inmeye başladı.
**
Alya, yatağın kenarına yaklaşınca Eliza hemen gözlerini açtı. Direkt Tolga'ya bakmıştı ama arkadaşı sessiz şekilde yüz üstü yatmaya devam ediyordu.
"Benim Eliza, korkma."
Eliza daha önce duymadığı sesin sahibi olan Alya'ya bakıp kendine gelmeye çalıştı. Deniz, Alya'nın konuşmaya başladığını söylemişti ama içinde bulunduğu hengamede Eliza'nın aklından çıkmıştı bu büyük olay. Gülümseyerek kalkıp Alya'nın önünde durdu.
"Alya, canım benim." Yavaş şekilde uzanıp Alya'ya sarıldı. Alya da aynı sıcaklıkla karşılık vermişti. "Beni affet, seni tamamen unuttum ben. Allak bullak oldum."
"Affedilecek bir şey yok Eliza, sen doğru olanı yaptın. Tabii ki önce Tolga'nın yanında olacaktın." Alya geri çekilip Eliza'nın yeşil gözlerine baktı bir süre. Sürekli içinde olan şeyi söyledi gülümseyerek. "Eliza, çok güzelsin."
"Güzel olan sensin, her halinle büyüleyici olan da sensin." Eliza, Alya'nın elini tutup üzerini okşamıştı. "Bugün senin için şok edici olmuştur. Nasılsın şimdi?"
"Evet, şok ediciydi ama aynı zamanda da bir şokun içinden uyandırıcı oldu." Alya, Tolga'nın yüzüne bakıp yeniden Eliza'ya baktı. "Kaldığım ve donduğum yerden uyanmamı sağladı. Bugün için tek kötü olan şey Tolga'nın bu halde olması. O gözlerini açarsa, gerisi önemli olmaz."
Alya'nın sözleri Eliza'yı gülümsetmişti. "Bu kadar olgun olmanı görmek beni çok mutlu etti. Keşke abin konusunda da şanslı olsaydın." Eliza'nın sesi sonda kısılmıştı ama Alya onu net şekilde duymuştu. Eliza ayağa kalkarken Alya'nın sesiyle ona döndü.
"O konuda da şanslıyım Eliza, inan bana abim bu dünyada başıma gelen en güzel şey. Başımıza gelen şeyler abimden dolayı değil, aksine abimden dolayı bugün güven içindeyiz." Alya dolu gözleri ile açıklama yaparken Eliza duraksadı. O an bir şeyi fark etti.
O Asef'i sadece kendi penceresinden görüyordu, diğerlerinin penceresinde ise Asef bambaşka yerdeydi. Bu yüzden yargılamayı sadece kendi açısından yapıyordu, Asef'in nedenlerini hep görmezden geliyordu.
Fark ettiği başka bir şey ise onun hayatına girince çıkmak pek mümkün görünmüyordu. Hayatının etrafındaki ateşi ise o örmemişti. Sadece söndürmeye gücü yetmiyordu.
"Bugün hepimiz çok yorulduk, kendimize gelmemiz gerek." Eliza'nın yorgun sözlerine başını salladı Alya.
"Haklısın, önce senin hemen benim odama gidip bir duş alman ve üzerindeki kanlı elbiseden kurtulman lazım. Sana uyacak kıyafet dolabımda çok, ben de bu sırada Tolga'nın yanında kalırım." Konuşmasının sonunda hayran şekilde Tolga'ya bakmıştı Alya.
"Tamam, dediğin gibi olsun." Eliza onun bu haline gülümserken odadan çıktı.
Alya biraz öne doğru eğilip elini Tolga'nın saçına doğru uzattı. Siyah dalgalı tutamları okşarken yüzünde çok güzel bir tebessüm vardı. Bu sırada Tolga'nın kirpikleri titredi, hafif şekilde aralanan göz kapaklarının ardından kahve gözleri görünmüştü. Birkaç saniye ona bakan mavi gözlere baktı. Daha sonra kısık şekilde mırıldandı.
"Ölünce bu kadar güzel bir melek göreceğimi bilsem, erken ölürdüm..."
Alya biraz daha eğilip kısık sesle karşılık verdi. "Ölmedin, çok şükür yaşıyorsun ve yanımdasın."
"Hayır, kıyamet koptu çünkü sesini duydum... Mucize..." Tolga'nın sesi sona doğru kısıldı, ilacın etkisiyle tekrar uykuya dalmıştı.
"Uyu, uyandığında yanında olacağım." dedi fısıltıyla Alya.
Kapıda onları izleyen Ayşe Hanım göz yaşlarını silmişti. Torununu bu şekilde görmek esas onun için büyük bir mucizeydi, mutlulukla bir sağına baktı bir de soluna bakıp Eliza'yı düşündü. Torunları için yaklaşan mucizeyi düşündü ama hala karanlıkta olan Asef için yüreği yanıyordu, az önce karanlık gözleriyle merdivenden indiğini gördüğü torununun ne yaptığını düşünmek bile istemiyordu. Bu gece zor bir geceydi...
**
Asef konağın altında bulunan ses geçirmez özel dehlize girince Cihan arkasından kapıyı kapattı. Odada Asef ve kendisi dışında yaşlı bir adam daha vardı. Oturduğu sandalyede büzüşmüş kemikleri ile küçücük kalmıştı. Yaşlılıktan dolayı karışmış yüzü ve tek bir siyah olmayan yarısı dökülmüş saçları ile Asef'e bakıyordu. Elinde büyümüş sayılan Asef Arjen şimdi ona ölümü hatırlatıyordu.
"Selamlaşma faslını geçiriyorum Orbay." Asef adamın karşındaki sandalyeye oturup öne doğru eğildi. Siyah deri eldivenli ellerini birleştirip dizinin üzerine koydu. "Yıllarca ailemin doktorluğunu yaptın, babamın en yakın arkadaşı oldun. Benim ve kardeşimin doğumunu bile gördün... Şimdi söyle bana, bu yaşlı adamın zihninde gizli kalmış anılar var mı?"
Yaşlı doktor Asef'i dinlerken çok sakindi, bugünün geleceğini çok iyi biliyordu. Ama tek umudu kendisi öldükten sonra Asef'in her şeyi öğrenmesiydi.
"Ne öğrenmek istiyorsun Asef?" diye sordu. Sesi de yılların yükünü taşımaktan yorgun çıkıyordu.
"Annem öldüğünde vücudundan kurşun çıkardın mı?" Asef'in sesi alacağı cevabın ateşini içinden taşırıyordu.
"Hayır," dedi Orbay. Sesinde hiç tereddüt yoktu, yalan yoktu. Asef adamın gözlerine baktığında bile doğruyu söylediğini görebiliyordu. Ama sonra devam etti adam. Ölüme yürüyordu. "İçindeki kurşunla beraber gömüldü."
Asef'in elleri çözülüp aşağı doğru düşmüştü. Nefes almayı bırakmıştı. Arkasında Cihan'ın öne doğru hareketlendiğini hissetmişti. Kalbi yanmaya başlamıştı.
"Ne?.." dedi sessizce.
"Sırtından giren kurşun, kalbinde onunla beraber gömüldü. Yarayı bizzat ben kapattım, dışarıdan anlaşılması zordu." Orbay susunca Asef ayağa kalkıp geriye düşen sandalyeyi alıp duvara attı. Büyük bir gürültüyle parçalanmıştı.
"Ne diyorsun lan sen?! Ne anlatıyorsun?!" Orbay'ın yakasına yapışan Asef yaşlı adamı duvara yapıştırdı. Ama adam buna rağmen korku değil üzüntü sunuyordu Asef'in huzuruna. "Sekiz sene önce bana niye bunu söylemedin?! Neden böyle bir şey yaptın lan?! KİM İSTEDİ BUNU?! Asef'in sesi öyle yüksekti ki eğer ses geçirmez odada olmasalardı tüm konak ayağa kalkardı.
Orbay dolu gözleri ile bir süre Asef'e bakıp kısık sesle konuştu. "Baban istedi..."
Asef'in elleri dondu... Bakışları gibi...
Orbay'ın yakasını bırakıp yere düşmesine neden oldu. Aklı darmadağındı, düşünemiyordu.
"Düzgün anlat, ben delirmeden önce düzgün anlat." Asef'in ölümcül sesi ilk defa yaşlı adamın yutkunmasına neden olmuştu.
"O günü Melih planlamıştı." Orbay konuşmaya başladığında Asef gözlerini kapatmıştı, sakinleşmeye çalışıyordu. "Yıllardır içinde büyüyen aşkı sonunda hastalığı olmuştu. Onunla ne kadar konuşsam da beni dinlemedi. Aylin ile birlikte ölüp gitmeyi kafasına koymuştu. Bana planını anlattıktan sonra seninle konuşmamam için bana yemin ettirdi. Arabanın frenlerini kendisi bozmuştu, gece yaşanan kazaya başka bir aracın karışması onun planına başkasının dahil olduğunu sonradan anlamama neden oldu. Annenin kazada ölmediğini vurulması sonucu öldüğünü fark ettiğimde bunu babanın yapmadığını anladım. Çünkü Melih otopsi raporuna göre annenden üç dakika önce ölmüştü. Ama üzgünüm oğlum, annen kazada ölmedi."
Asef sıktığı yumruğunu duvara geçirip yaşlı adama döndü.
"Neden? O zaman değil neden şimdi bunu bana anlatıyorsun?"
"Önce babanın bunu yapmış olabileceğini kaldıramazsın daha da karanlığa gömülürsün diye sustum. Daha sonra Alya ve senin geleceğin için sustum. Ama hiçbir şeyi değiştirmedi, aynı ateş yine geldi buldu seni."
Asef elini açıp kaldırdı, Cihan anında efendisinin istediğini anlayıp susturucu takılı silahı avucuna bırakmıştı.
"Yanıldın Orbay, ateş benim..." Asef'in sıktığı tek kurşunla yaşlı adamın kalbinden kanlar fışkırmıştı. "Benim annemin öyle gömülmesine göz yumduğun için ateşlerde yanmayı hak ediyorsun."
Asef elindeki silahı yere atıp odadan çıkarken Cihan'ın sesini duydu ama duraksamadan devam etti.
"Efendim sizinle gelebilir miyim?" Cihan, Asef'in bu bakışını biliyordu. Asef acı çekiyordu hem de dünyayı yakacak kadar.
"Hayır Cihan, sen Edirne'ye benim yerime git babam olacak adamın mezarındaki tüm otları yol. Allah ona merhamet etmesin..."
**
Uzun uzun baktı karanlık yola Asef. Yağmur yağarken aynı anda gök de üzerinde gürlüyordu. Kazanın olduğu yolda sanki hala kan kokusu ve izleri vardı. Sekiz yıldır, kazanın olduğu her tarihte gelip baktığı bu yol hep kan kaplıydı. Bu gece daha da kanlıydı... O kan babasının ellerindeydi...
Asef yürüyüp karanlık gecedeki gök gürültüsüne adımlarıyla eşlik etti. Bu sırada elindeki alkol şişesini de kafasına dikmişti. Arabanın farının aydınlattığı yola çöküp eliyle yere dokundu. Olay olduğunda kaza sabahı yetişmişti, kimseye yardımı dokunmamıştı. Annesinin vurularak öldüğünü bile sekiz yıl sonra öğrenmişti.
En yakınındaki insanlardan birisi daha ihanet etmişti...
Elindeki şişeyi yere vurup parçaladı, ardından hızla arabaya binip gazı gökledi. Nefes alamıyordu... Camı açtı, gömleğinin düğmelerinin yarısı açıktı ama yine de nefes alamıyordu...
Konağa yakın, annesi için özel yaptırdığı etrafında kimsenin olmadığı kabristana gelince sendeleyerek arabadan indi. Sarhoş değildi ama ruhu çok acıyordu...
Karanlıkta önünü, çakan şimşek aydınlatırken annesinin mezar taşının arkasına çöküp ayaklarını uzattı Asef. Başını yasladığı annesinin adı yazılı mezar taşına bakamamıştı.
Utanıyordu... Annesinin mezarına bakmaya utanıyordu...
"Senin için sadece bunu yapabildim anne... Sadece bunu... O adamı senden uzağa gönderdim, yanında kimse olmasın istedim..." Asef başını mezar taşına vurup derin bir nefes aldı. Babasının mezarının annesinin yanında olmasını istemediği için Edirne'ye göndermişti naaşını.
Öldükten sonra annesinden uzak olsun istemişti...
"Ama meğer ölürken bile huzur içinde değilmişsin... Affetme beni anne..." Asef başını tekrar mezar taşına vurdu. Bu defa daha sert.
"O adam kendiyle birlikte seni öldürmek isterken ben bunu bilememişim..." Bu defa sertçe sinesine vurdu Asef. Şimşek çakıyordu, gök yarılır gibi yağmur yağıyordu.
"Affetme beni anne... O adamın oğlu olduğum için affetme beni anne..." Başını yeniden sertçe vurdu mezar taşına. Yarılan yerden kan akmaya başlamıştı ensesine.
"Özür dilerim anne..." Sol gözünden akan yaş, yağmura karıştı. "Güçsüz bir adam olduğum için, özür dilerim..."
Başını yeniden vurup bu defa daha da yardı başının arkasını. Ama kalbi o kadar çok acıyordu ki fiziksel acıyı hissetmiyordu. Yumruğunu birkaç defa daha sinesine vurdu ama yine de durmadı acısı. Yağmurun altında ağlarken gök gürültüsü sesini bastırmıştı.
Annesine sarılmak istiyordu, üşüyordu ama karanlıkta yalnızdı. Babası annesini döverken elinden hiçbir şey gelmeyen küçük Asef gibi büzüşmüş, annesinin mezar taşının yanı başında ağlıyordu. Elinden yine bir şey gelmiyordu.
"Affetme beni anne!"
**
Duştan sonra Alya'ya ait bir kazak ve kot giyip rahatlamıştı Eliza. Hatta hastahaneyi arayıp Tolga'nın annesi ile konuşmuş, Tolga'nın mesaiye kaldığını ve birkaç gün yoğun çalışacağına söylemişti. Nehir'e de mesaj atıp aynı şeyi söylemiş ve eve gelip kimseyi göremezse merak etmemesini yazmıştı. Kendisinin de sabah evde olacağını eklemişti.
Şimdi Alya'nın kapalı perdesini açıp yağan yağmuru izliyordu. Üzerindeki şok gitmiş yerini sakinliğe bırakmıştı. Yaşadıkları şeyleri düşünüyordu, hayal gibi gelse de hepsi gerçekti. Hissettiği acı kadar gerçekti. Şimşek, çiçekleri çıkarılmış bahçeyi aydınlatırken konağın önüne gelen siyah arabayı gördü. Asef'in arabasıydı.
Eliza geri çekilmek istedi ama adımları bir türlü gitmiyordu. Sendeleyerek arabadan inen harap haldeki Asef'i görünce yutkundu. Her zaman dik ve güçlü duran adam ilk defa çökmüş yürüyordu. Koşarak yanına gelen Cihan'ı omzundan iterek yanından uzaklaştırmıştı. Konağa giren Asef, Eliza'nın görüş alanından çıkınca gergin şekilde odanın içinde yürümeye başladı kız.
"Niye o halde acaba?" Eliza, kendi kendine sorarken parmaklarını sıkıyordu. "Alya mı bir şey dedi?"
Odanın içinde yürümeyi bırakıp kapıya doğru yanaştı Eliza. Asef'in merdivenden çıkma sesi geliyordu, Alya'nın kapısının önüne gelince ses durdu. Eliza heyecanla elini kalbine götürüp bekledi, Alya'yı odasında sanıp içeri girebilirdi. Ama öyle olmadı, Asef'in yorgun adımları yukarı çıkmaya devam etti. Eliza kapıya biraz daha yanaşıp üst kattaki odanın kapısının kapanma sesini duydu. Aynı anda tırnağını kemirmeye başlamıştı Eliza.
"Gidip nasıl olduğunu sorsam mı? Ya sanane derse, kovarsa beni odadan. Saat de geç oldu, aç mısın diye sorsam. Gerçi bana mı kaldı bunu sormak? Sinirli mi acaba?.. Sanki ensesinde kan vardı, yaralandı mı?"
Eliza kafasındaki soruları sesli şekilde düşünürken Alya'nın kapısını açmıştı. Adımları üst kata giderken kalbinin atışı kulaklarında yankılanıyordu. Tereddüt ede ede ilerlerken kendini Asef'in odasının önünde buldu. Derin bir nefes alıp geri dönüşü olmadığını düşünerek kapıyı çaldı iki defa. Ama karşıdan herhangi bir ses gelmemişti. Yavaşça kapıyı açıp içeri girdi Eliza, çalışma alanı boştu. İçki dolabının kapısının açık olduğunu görünce iç kısma ilerledi. Asef'in yatak odasının olduğu kapının açık olduğunu görünce aralık kapıdan kafasını uzatıp yarı bedenini içeri soktu Eliza. Sol tarafa bakınca yatağın yanına yere çökmüş, üstü çıplak şekilde kafasına içki şişesini dikmiş Asef ile karşılaştı.
Dağılmıştı... Gözleri kapalı şekilde kafasını yatağa bırakıp derin bir nefes aldı Asef...
Eliza içeri girip girmemek konusunda kararsızdı ama kapının ardında kalan bedeni de içeri girmişti. Asef hala onun farkında değildi. Gözleri kapalı şekilde elindeki içki şişesini sıkıp derin nefesler alıyordu.
"İyi misin?" Eliza'nın odaya dolan yumuşak sesiyle gözlerini açıp yavaşça başını çevirdi Asef. "Yaralı mısın?" Eliza'nın bakışları adamın ensesinden akan kana kaymıştı.
"Rüya görüyorum hem de uyanıkken." Asef sarhoş değildi ama aklı darmadağındı. Rüyada olduğunu düşünecek kadar hem de... "Yoksa sen neden yanımda olasın ki?"
"Yanındayım." dedi Eliza. Adama doğru yaklaşıp tam önünde durdu. "Yardım edebileceğim bir şey varsa söyle."
"Hayır, yardım edemezsin." Asef hala Eliza'nın gerçekliğinin farkında değildi.
"Neden, sen söyle. Yardım etmeye çalışırım." Eliza, bir çocuğu ikna eder gibi konuşuyordu. Asef'in bu hali ona yabancı ve acı verici geliyordu.
"Edemezsin, bu kanla kaplı adamı sinene alıp saramazsın. O nefret ettiğin pis katilin saçlarını okşayamazsın..." Asef başını geriye atıp Eliza'nın dolmuş gözlerine baktı ve sonra gözlerini yumdu. "O gözlerinin yeşilinden öpüp hayat bulmama izin vermezsin..."
"Asef..." Eliza'nın titreyen sesini duyan Asef gözlerini açıp önünde uzanan ele baktı. "Hadi gel." Eliza ona elini uzatmıştı. Tutması için bekliyordu, hayal ile gerçeğin ayrımına varamadan kızın elini tutup yavaşça ayağa kalktı Asef.
Eliza, adamın elindeki içki şişesini alıp kenara koydu. Asef itiraz etmeden kızın yaptığı her şeye itaat ediyordu. Ardından onu kendi yatağına doğru çeken Eliza'ya ayak uydurup onunla beraber yatağa girdi. Eliza başını yatağın başlığına koyup adamı kendi göğsüne doğru çekmişti. Asef başını tutan Eliza'nın ellerinin kokusunu içine çekip başını kızın tam kalbinin üzerine yerleştirdi. O iri adam sanki küçülmüştü...
Ellerini Eliza'nın beline sarıp kızın onu sıkıca saran ellerinin huzurunu hissetti Asef.
"Canım çok yanıyor Eliza..." diye kısık sesle mırıldandı. "Acıdan ölecek gibiyim..."
Eliza, Asef'in çıplak sırtını okşayıp kısık sesle karşılık verdi.
"Sana söz veriyorum geçecek. Acın azalacak... Kış bitecek bahar gelecek, gece bitecek güneş doğacak..."
"Eliza, sen de gelir misin? Güneşle, baharla birlikte sen de bana gelir misin?" Asef'in sesi gittikçe kısılıyordu. "Gelmesen de olur, ben sana gelirim..."
**
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.46k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
58 Bölümlü Kitap |