
Hep aklıma geliyorsun, bak gördün mü, senin de gidecek başka yerin yok...
Özdemir Asaf
***
Araba yolda akarken kimseden ses çıkmıyordu. Asef elindeki tablete bakıp içinden haberlere söverken, Eliza da camdan dışarı bakıyordu. Ona göre Pırıl'ın intihar etmesi korkunç bir şeydi. Hayatı boyunca birçok zorlukla tek başına mücadele ederken asla pes etmeyi düşünmemiş sürekli zorluklara karşı gelmişti. Şimdi ise aşk uğruna hayatına son veren bir kadını anlamakta zorluk çekiyordu.
Aşk bu kadar zor bir şey mi? Üstesinden gelmek bu kadar zor mu? diye düşündü.
"Eliza," Asef'in sesi ile düşüncelerinden sıyrılıp adama döndü. "İstersen seni eve bırakalım, hastaneye gelmek zorunda değilsin." Asef, oraya gidince hem gazeteciler hem de Pırıl'ın babası ile sorun yaşayacağını biliyordu. Eliza'yı bu ortamdan uzak tutmak istiyordu. Ama Eliza onun aksine farklı düşünüyordu.
"Hayır, gelmek istiyorum. Sen iyi misin?" Eliza uzanıp Asef'in elini tuttu. "Kendini suçlama sakın."
Asef yutkunurken kaşlarını çatmıştı. Haberi aldığı ilk andan itibaren kendini kötü hissediyordu. Şimdiye kadar Pırıl'a asla kötü davranmamıştı. Ona hiçbir zaman sevgi göstermese de incitecek bir şey yapmamıştı. Anlaşma gereği onunla evlenmeyi bile düşünmüştü çünkü işi gereği buna ihtiyacı olacaktı. Ama bunu Pırıl da kabul etmişti, şimdi bunu yapmış olması canını sıkıyordu.
"Onun bu kadar ileri gideceğini düşünmedim." dedi sıkkın şekilde Asef.
"Sana aşık olduğunu fark etmedin mi bu zamana kadar? Önemsiz mi senin için?" Eliza her ne kadar Pırıl'ın yaptığı şeyi doğru bulmasa da Asef'in tercihleri sonucu olayın bu yere geldiğini düşünüyordu. "Bir kadının duygularını umursamadan onun bu hale gelmesinde payın yok mu?"
"Eliza," Asef bu defa Eliza'ya sert şekilde bakıyordu. "Ben şimdiye kadar asla Pırıl'a umut vermedim. Asla bana aşık olması için uğraşmadım, yaptığımız bir anlaşma vardı ve Pırıl bunu bozdu. Kadınlara yaklaşmadığımı bildiği halde sınırlarımı aştı. Yıllardır tanıdığım kadın bir anda farklı davranmaya başladı." Asef'in canı sıkılınca başını diğer tarafa çevirdi.
"Kadınlara yaklaşmıyorum derken," Eliza dinlediği şeylerin içinde tek bir yere takılmıştı. Şaşkın şekilde bakıyordu. Dikiz aynasına bakıp Asef'e biraz daha yaklaştı. "Ne kadar yaklaşmıyorsun?" Asef aniden dönünce Eliza ile burun buruna gelmişti ama geri çekilmedi.
"Mesela bu kadar yaklaşmıyorum ya da gece koynunda uyumuyorum. Hele bir kadının kokusunu özlemek imkansızdı." Asef eldiven olmayan elini kaldırıp kızın çenesine dokundu. "Dokunmak cehennemdi, karanlıktı... Herhangi bir kadınla bunlar imkansızdı."
Eliza yutkundu. "Ama benimle bunları yapıyorsun."
"Evet, seninle yapıyorum." Asef, yanağını Eliza'nın yanağına sürtüp kulağına getirdi dudaklarını. "Daha da fena şeyler yapmak istiyorum."
Eliza heyecanla geri çekilip yüzünü çevirdi. "Pek inanmadım, sonuçta magazinde sürekli kadınlarla poz veren sendin. Buna inanmamı beklemiyorsun değil mi?"
"Seni buna inandıracağıma emin olabilirsin." Asef gergince camdan dışarı baktı. "Cihan, arka taraftan mı girseydik? Çok gazeteci var."
"Arka tarafta da var efendim." dedi Cihan. Hastahanenin önüne yanaşmışlardı.
Asef gergin şekilde birkaç saniye düşünüp ardından Eliza'ya döndü. "Birazdan saçma sapan sorulara maruz kalacağız. Ne söylersem söyleyeyim, endişe etme. Tamam mı?"
Eliza başını sallamakla yetindi. Arabaya yaklaşan gazetecileri görünce gerilmeye başlamıştı. Cihan ikisinden önce inip Asef'in kapısını açtı. Hem önünde duruyor hem de gazetecilerin fazla yaklaşmasına izin vermiyordu. Ama Asef çevik bir hareketle arabadan inip Cihan'a başıyla Eliza'yı işaret etti. Korumasını istediği kişi oydu.
Asef'i gören gazeteciler aynı ağızdan sorularını sormaya başlamıştı.
"Asef Bey, Pırıl Hanım'ın sağlık durumu ile ilgili bilginiz var mı?"
"Evlenmeyi düşünüp daha sonra vazgeçtiğiniz doğru mu?"
"Pırıl Hanım'ın intiharı ile ilginiz var mı?"
"Ayrılık haberi doğru mu?"
Asef aniden sert bir bakışla bakınca tüm gazeteciler susmuştu ve yapılacak açıklamayı beklemeye başlamışlardı. Asef konuşmaya başlamadan önce göz ucuyla Cihan'ın arkasındaki Eliza'ya baktı. Alışkın olmadığı için ürkek bakışlarla bakıyordu patlayan flaşlara.
"Şu an Pırıl Hanım'ın sağlık durumu her şeyden önemli. Sorularınıza cevap vereceğim yer burası değil." Asef'in sert sözleri üzerine derin bir sessizlik olunca Cihan, Eliza'nın yürümesi için sağ tarafı açtı. Eliza ilerlerken gazetecinin sorduğu soru ile durmuştu.
"Yanınızdaki hanımefendi sevgiliniz mi? Pırıl Hanım'ın intihari ile ilgisi olabilir mi?" Adamın sözünün üzerine yakası aniden kavranınca diğerleri hızla geri çekildi. Asef'in bakışları ateş saçıyordu.
"Bana bak dallama, sabrımın sonuna geldiğimde ilk seni gebertmemi istemiyorsan çeneni kapat!" Asef sessiz şekilde dişlerinin arasından konuşup adamın sertçe yutkunmasına neden oldu. Bakışları ise öyle ürkütücüydü ki, bakan kişi için ölümcüldü.
Diğer gazeteciler de çok şaşkındı çünkü Asef Arjen'i ilk defa bu şekilde görüyorlardı. Cihan yavaşça Asef'in omzuna dokunup uyarı mahiyetinde bir harekette bulununca Asef adamı bırakıp geri çekildi. Herkesin bakışları ona dönünce herkesi şokta bırakan bir şey yaptı. Eliza'nın elini tutup önündeki adamı da iterek yürümeye başladı. Tabii ardı ardına patlayan flaşlara net şekilde görüntü vermişlerdi.
Korumaların tuttuğu kapıdan girince Eliza arkasına bakmayı bıraktı.
"Asef, ne yapıyorsun?" İkisinin elini göstermişti.
"Sorularına cevap veriyorum." Asef ise rahat şekilde omzunu silkip yürümeye devam etti.
"Daha ben sana cevap vermemişken kafana göre neden hareket ediyorsun? Üstelik bu kadar hassas bir zamanda." Asansörün önüne gelince durdular. Eliza da elini Asef'in elinden çekmişti.
Asef bir saniye ayrılan ellerine bakıp kızın yüzüne sabitledi bakışlarını. "Esas bu kadar hassas bir durumdayken tam yapılması gerekeni yaptım. Seni herkesten korumak için. Çünkü Asef Arjen ilk defa bir kadının elini tuttu, üstelik kameraların önünde. Artık herhangi birisi değilsin Eliza." Asansörün kapısı açılınca Eliza şaşkın bakışları ile Asef'in arkasından girdi. "Ayrıca senin cevabını almak üzereyken bölündü her şey. Bence olumlu bir cevap alacaktım, haksız mıyım?"
Eliza yüzünü ters yöne çevirdi. "O kadar da emin olma. Hayatımızda her şey anormal giderken çok normalmiş gibi aşk oyunu mu oynayalım?" Eliza'nın sona doğru sesi kısılmıştı.
"Anormali sikeyim!" Asef sert şekilde dişlerinin arasından konuşunca Eliza ona döndü. "Ben seninle her ortamda aşkı yaşarım. Ateşin ortasında, buzun üstünde, fırtınanın içinde... Aklına gelecek her ortamda seni bir saniye öncesinden daha çok sevebilirim..."
Eliza cevap veremedi. Böylesi sözlerin karşısında diyecek tek kelime bulamıyordu. İçine yakıcı bir lav akıyordu.
"Evet efendim, benim yanımda da şu an bunu yapıyorsunuz." Cihan'ın sesiyle Asef ve Eliza asansörde yanlarında olan adama döndüler. Bir an ikisi de onu unutmuştu.
Asef ağzını açıp konuşacaktı ki asansör kapısı açılınca sustu. Gergin bir bekleyişin olduğu koridora adım attıkları an herkesin bakışları onlara dönmüştü. Deniz hızla Asef'in yanına gelirken ondan önce Pırıl'ın babası Asef'in karşısına dikildi. Cihan, Eliza'nın önüne geçip onu saklamıştı.
"Seninle uzun zamandır iş yapıyoruz ve asla senin kurallarının dışına çıkmadım. Yaşlı bir adam olarak sana biat ettim. Ama kızım zayıf noktamdı Asef." Saçları beyazlamış yılların yorgunluğu yüzüne sinmiş adamın gözleri dolmuştu. "Ona bir şey olursa bunun hesabını verebilecek misin?"
"Benim hesabını veremeyeceğim hiçbir şey yok Eray Turkuaz. Senin de dediğin gibi uzun zamandır iş yapıyoruz ve uzun zamandır benim nasıl birisi olduğumu öğrenmişsindir. Pırıl'a her zaman dikkatli davrandım, onu incitmeyi asla ama asla düşünmedim de yapmadım da. Saçma düşünceleri kafandan at." Asef'in tavrı karşısındaki kişiyi ezmeye yetiyordu. Eray Bey onu iyi tanırdı ama kızının acısı ile mantıklı düşünemiyordu.
"Şuna bak o zaman, Pırıl yazmış." Elindeki buruşturduğu kağıdı Asef'e uzattı. Adamın elindeki kağıda bakan Asef birkaç saniye bekleyip buruşuk kağıdı aldı. Pırıl kendisi yazmıştı.
"Asef yoksa bu hayatın da anlamı yok, yıllardır sadece onu bekledim. Bana gelmeyip beni kendinden mahrum ettiğin için seni affetmeyeceğim... Her zaman yanında olmama izin vereceğine söz vermiştin."
Asef notu kaşları çatık şekilde okurken derin bir nefes alıp kağıdı yırttı. "Bu yazılan şey yüzünden mi beni itham ediyorsun?" Adama birkaç adım yaklaştı.
"Onu yanında tutan sendin, daha sonra hiçbir şey söylemeden öylece yanından uzaklaştırıp kalbini kırdın. Benim kızım bunu hak etmedi." Eray Bey geri adım atmayı düşünmüyordu.
"Eray amca, önce sakin ol." Deniz ikisinin arasına girip ortamı sakinleştirmeye çalıştı. "Bak şimdi Pırıl'ın yanından geliyorum. Durumu iyi merak etme ama sana sormam gereken bir şey var." Deniz'in ciddi ifadesi ile adam ona baktı.
"Sor."
"Pırıl'ın hiç madde kullandığına denk geldin mi?" Deniz'in sorusu ile herkes şaşkın şekilde ona bakmıştı. Eliza olanları üzüntü ile seyrediyordu.
"O nasıl soru Deniz, benim kızım yapmaz. Pırıl kendine zarar verecek şeyler yapmadı bugüne kadar." Adam son cümlesinde öfkeyle Asef'e bakmıştı.
"Eray amca sakin ol ama Pırıl'ın kan testinde uyuşturucu madde tespit ettik. İntihar ederken yuttuğu ilaçlar arasında da varmış bunlardan." Deniz susunca yaşlı adamın gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Yanındaki bir adamın yardımıyla koltuğa kendini zor bırakmıştı.
Asef gergin ifadesiyle Deniz'e bakıp sözsüz şekilde iletişim kurdu. Pırıl'ın yanına girmek istiyordu, Deniz bunu anlayınca başını salladı. Asef, Deniz'in arkasından giderken Cihan'a bir işaret yapmıştı. Bunun üzerine Cihan da Eliza'ya yol gösterip beraberinde gelmesini sağladı. Asef her ne kadar soğukkanlı dursa da içten içe kötüydü. Düşündükçe olanlardan kendine pay çıkarmaya başlamıştı. Kısa bir an dönüp Eliza'ya baktı ama onun bakışlarından pek bir şey anlamamıştı. Tek tesellisi ona uzak ya da soğuk bakmayışıydı.
"Şu an Pırıl uyanık ama pek iyi değil Asef." Deniz uyarıcı şekilde konuşunca Asef bakışlarını ona çevirdi. "Psikolojik olarak ciddi anlamda kötü."
"Tamam, sen Eray Bey'in yanına git. Şu an o da pek iyi durumda değil." Asef, Deniz'i uyardıktan sonra Eliza'ya döndü. "Eliza, Cihan ile kafeye gidip oturmak ister misin?" Asef'in gerginliği artıyordu. Özellikle şu an Eliza'nın ne düşündüğünü öğrenmeden rahat hissetmiyordu.
"Hayır, gitmek istemiyorum. Seninle gelebilir miyim? Yani odaya girmem, kapıda beklerim. Pırıl'ın iyi olduğunu görmek istiyorum." Eliza bir kadın olarak bu duruma çok üzülmüştü. Ve hiçbir kadının kendine bu şekilde zarar vermesini istemiyordu. Çok korkunçtu.
"Tamam." dedi Asef. Pes etmişti, Eliza neye şahit olur bilmiyordu ama artık onu hayatının merkezinden uzak tutamıyordu.
Asef kapıyı açıp içeri girerken Eliza kenarda durmuştu. Kendini göstermeden dönüp Pırıl'a baktı. Onu ilk defa böyle görüyordu. Makyaj olmadan ve solgun yüzüyle hem masum hem de güzel görünüyordu. Ama dolu gözleri ile tavanı seyrederken de perişan olmuş bir hali vardı.
"Pırıl," Asef'in sesini duyan Pırıl hemen başını çevirdi.
"Asef, geldin..." Pırıl'ın heyecanlı sesi güçsüz çıkmıştı. Elini kaldırıp Asef'e uzanmaya çalıştı. Ama Asef geride durup ellerini cebine koydu.
"Pırıl, neden yaptın bunu kendine? Nasıl yaparsın?" Asef sesini yükseltmemeye çalışıyordu. "Sen güçsüz bir kadın değilsin."
"Sen olmadan ben bir hiçim Asef. Ne olur bırakma beni... Yalvarırım sensiz bırakma beni..." Pırıl'ın göz yaşları kırık sesine karışmıştı. Asef kapıdaki Eliza'nın varlığı ile derin şekilde yutkunup biraz öne eğildi.
"Pırıl bak biz seninle hiçbir zaman gerçek anlamda sevgili olmadık. Hiçbir zaman sana farklı davranmadım. Şimdi bu şekilde yapman ikimize de zarar veriyor."
"Ama ben yıllardır senin yanındayım, herkes ikimizi yazdı yıllarca. Asef benden başkası senin yanında duramaz, ben seninle ilgili her şeye razıyım. Ne olur yanında durmama izin ver. Seni öptüğüm için mi bana bu kadar kızgınsın? Bana ceza veriyorsun." Pırıl'ın hıçkırıkları arasından konuşması net anlaşılmıyordu.
Asef arkasını dönüp kapıya baktı ama Eliza yoktu. "Bak Pırıl, hemen kendine gel. Seni sevmeyen bir adamın yanında kalmayı isteyecek bir kadın değilsin sen. Şimdi dinlen, baban da çok üzgün. Kendine gelince yeniden konuşacağız." Asef arkasını dönüp çıkacakken Pırıl'ın sorusu ile durdu.
"O kızı mı seviyorsun? Artık o mu hayatına dahil?"
Asef sorudaki kızın Eliza olduğunu biliyordu. Ama daha fazla Pırıl'ın üzerine gitmek istemedi. "Lütfen şimdi dinlen Pırıl."
Asef odadan çıkınca Pırıl'ın ağlaması şiddetlendi. Eliyle yüzünü kapatıp tırnaklarını alnına batırdı. "Geberteceğim seni Eliza!"
**
Eliza, elini duvara koyup önünde uzanan denize baktı. Terasa çıkıp biraz da olsa hastanenin kasvetli halinden kurtulmak istemişti. Zaten küçüklüğünden beri sevmiyordu hastahaneyi. Anıları tam net değildi ama ailesi ile geçirdiği kaza sonrası uzun süre hastahanede kalmıştı. Bu yüzden sevmiyordu. Kendini kötü hissediyordu, sanki orada ne kadar çok durursa eski kötü anıları yeniden yaşayacakmış gibi hissediyordu.
Yeniden derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. Aklına Pırıl'ın sesi doluyordu. Çaresiz ve acı yüklüydü. Eliza, onun Asef'e söylediği şeylerden rahatsız olurken bir yandan da haline acımıştı. Çaresizce Asef'e tutunmaya çalışması canını sıkmıştı. Ya Asef ona karşı yumuşarsa, ya onun yanında olmaya karar verirse! zihnine dolan seslerin içinde yüzerken duyduğu sesle gözlerini açtı.
"Doğum günün kutlu olsun, her ne kadar kutlama yapmak için pek uygun zaman değil ama." Deniz yanına gelip bir kolunu terasın camına dayadı. Yorgun görünüyordu. Saçları dağılmıştı ve uykusuzluktan göz altı kararmıştı."Hayır gün de güzel başlamıştı ama sonu pek iyi bitmedi." Kaşlarını çatıp karşısına baktı. "Pırıl ile pek iyi anlaşamam ama haline çok üzüldüm."
"Dediğin şey çok kötü Deniz, yani uyuşturucu..." Eliza devam etmedi. Zaten bu konuda Deniz'in hassasiyeti olduğunu biliyordu. "Bağımlı mı sence?"
"Zannetmiyorum, kafayı Asef'le bozduğu için birkaç defa almış olabilir. Ama en kötüsü başlangıç zaten, bağımlılığın kapısı orası genelde. Gerçi Eray amca bu konuda çok katı şimdi Pırıl yandı diyebiliriz." Deniz gözlerini kısmış uzaktaki manzarayı seyrediyordu. Uzaktan görünen vapura bakıp Eliza'ya döndü. "Canını sıkan başka bir şey var sanki."
"Ne gibi?"
"Bilmem, ben sana soruyorum. Aşk meşk işleri olabilir mi?"
Eliza sanki suç üstü yakalanmış bir çocuk gibi kızardı. "Ne alaka ya?! Şöyle bir durumda gülebilir miyim? Tabii ki canım sıkıldı."
"Niye kızıyorsun ki? Sanki çok kötü bir şey demişim gibi bakıp şoka giriyorsun bir de. Aşk kötü bir şey mi?" Deniz bir kaşını kaldırıp Eliza'ya doğru eğildi. "Hayır sende tam da inkar eden kişi hali var şu an. Gerçekleri saklamaya çalışıyor gibisin, seni suç üstü yakaladım." Deniz parmağını sallayıp kızın gözüne sokmak üzereydi. Ama Eliza eline vurup geri çekildi.
"Neyi suç üstü yakaladın?" Asef'in kalın ve sert sesini duyan Deniz geri çekildi. "Ben sana Eliza'ya fazla yaklaşma demedim mi?"
"Yedim sanki!" Deniz kenara çekilip Eliza'nın önünü açtı.
"Sen git hastalarına bak, her şeye de burnunu sokma." Asef yaklaşıp Eliza'nın yanında durdu. Kız başını kaldırıp yeşil gözlerini adamın siyah gözlerine dikmişti.
"Asef'im bizimki de kalp yani, babaannenin porselen tabağı değil. Kırıp kırıp duruyorsun." Deniz sitem ederek uzaklaşırken Asef dönüp bir kere bile bakmamıştı. "Hayvan herif, umurunda bile değil!"
"İyi misin?" Asef başını eğip kıza yaklaştı. "Seni aradım her yerde, neden buraya geldin?"
"Hava almak istedim, hastane ortamlarında çabuk bunalıyorum." dedi Eliza. Asef'in yanına gelmesi karşısında hissettiği rahatlamayı saklayamıyordu. Ona olan tavrının değişmesinden anlamsız şekilde korkuyordu.
"Duyduğun şeyler canını sıkmadı değil mi?" Asef hafif şekilde Eliza'nın saçlarını okşadı. "Sakın aklına başka bir şey getirme."
Eliza, Asef'in ona dokunuşundan rahatsız olmadan bakıyordu. "Geçmişte yaşadığın şeylere takılacak değilim. Sadece, şey..." Eliza devam etmeyip yüzünü çevirdi.
"Sadece ne?" Asef yüzünü biraz daha yaklaştırdı. "Gözlerime bak, sadece ne güzelim?"
Eliza yutkunup Asef'e baktı. Aklındaki şeyi söylerse her şeyi itiraf etmiş olacaktı. Ama hissettiği tedirginliği de içinden atmak istiyordu. Kalbi mantığını ezip geçmek istiyordu. Asef'e giden kalbini geri getiremiyordu.
"Efendim," Cihan'ın sesiyle öfkeyle gözlerini kapatıp sert bir nefes aldı Asef.
"Ama ben senin efendini sikeyim artık!"
"Sizden bahsediyorum, zor olmasın?" Cihan'ın mimik oynamayan yüzü bu soruyu sorarken çok ciddiydi.
"İnan bana Cihan, sizden kurtulmak daha zor. Yemin ederim bezdim beya!" Asef'in sinirle bağırıp şive yapması Eliza'yı güldürmüştü. "Söyle ne oldu?"
Cihan önce Eliza'ya baktı, ardından Asef'e bakınca Asef mesajı almıştı. Eliza'nın yanında söyleyemeyeceği bir şeydi. "Eliza, istersen Deniz'in yanına git sen. Birazdan ben de gelirim, daha sonra seni eve götürürüm."
"Ben şimdi eve gitsem iyi olur, Nehir mesaj atıp duruyor. Sen işine bak." Asef birkaç saniye tereddüt edip başını salladı.
"Aşağıya haber veriyorum, bir adamım bıraksın seni." Eliza, Asef'in sözüne itiraz etmeden yanından geçip giderken duraksadı. "Sen gelecek misin?"
Asef'in dudağının kenarı hafifçe yukarı kıvrılmıştı. "İnan bana bugün bitmeden doğum gününü tekrar kutlamak için yanında olacağım. Söz veriyorum..."
Eliza sadece başını sallayıp hafif şekilde tebessüm etti. Şimdi heyecanla Asef'i bekleyecekti.
"Anlat Cihan." Asef bir sigara yakıp derin bir nefes çekti içine.
"Araştırdığım koruma öldürülmüş. Pusat'ın koruma listeleri arasında da adı yok. Yani Pusat'la herhangi bir bağlantısını bulamadım. Sadece sergide bir kez görüldü o kadar." Cihan açıklama yaparken Asef sert ifadesi ile sigarasını içmeye devam ediyordu.
"Peki bu şerefsiz Pusat, kumar oyunundan sonra kime gitti?" diye sordu Asef.
"Henüz kimseye gitmedi ama randevu aldığı birisi var." Cihan konuşurken ufak bir tereddüt yaşamıştı. Bunu fark eden Asef soru soran bir ifadeyle dönüp baktı. "Murat Gökmen ile görüşmek istiyormuş."
Asef duyduğu isimle elindeki sigarayı attı. Durum hiç iyi yere gitmiyordu. Düşünceli şekilde çenesini kaşırken Cihan devam etti.
"Tabii Murat Bey onun kim olduğunu ya da ne istediğini bilmiyordur. Görüşse de bunun altında bir anlam olduğunu düşünmüyorum. Önemli olan Pusat'ın niyetini öğrenmek. Deniz Bey'in de bunu duymasına gerek yok bence, babasından boş yere şüphe duymasın."
Asef sırtını terasın cam kenarına yaslayıp başını sallayıp kaşlarını çattı. "Haklısın ama her şeyden önce Pusat'ın kim olduğunu öğrenmek lazım. Niyetini sonra zaten öğreniriz. Ama nasıl bir kanıt olmaz? Arkasında başkası var şerefsizin, hayatıma burnunu boşa sokmuyor. Birisinin maşası olması kuvvetli bir ihtimal, bu defa hem daha yavaş hem de daha sinsi hareket ediyorlar."
"Efendim, aklıma başka bir ihtimal geliyor." Cihan açıklama yapmaya başlayınca Asef dikkatle dinlemeye başladı. "Altan Akdağ babanızın ölümünden sonra aniden ortadan kayboldu. Hem servetini hem de çevresini ikiye katladı. Ama onun daha fazla ilerlemesini engelleyen tek şey elinizdeki belgeler. Tüm yasadışı işleri sizin elinizde, bunları yok etmek için Pusat'ı kullanıyor olabilir mi? Sizin çevrenizde olan herkesin yanına yaklaşıyor. Özellikle Eliza Hanım'ın..."
Asef, Cihan'ın anlattığı şeyleri dinlerken bunların olabilir ihtimaller olduğunu düşündü. Bu hayatta ona düşman olacak en güçlü kişi babasının eski ortağı Altan Akdağ'ın ta kendisiydi. Çünkü öyle çok pisliği onun elinde tehditti ki Asef isterse onu tek hamlesi ile mahvedebilirdi. Şimdi mahvetmemesinin tek sebebi ailesinin kazası ile bağlantısını kanıtlayıp kendi eliyle onu öldürmek istemesiydi.
"Gittikçe yaklaşıyoruz Cihan, annemin katilini bulup içimdeki ateşi söndürüp bu sikik olaylara son vermem lazım. Bundan sonra çok dikkatli ol, Eliza'nın evinin çevresine onun fark etmeyeceği adamlar yerleştir. Konağın çevresindeki adamları iki katına çıkar. Babaannemin çiftliğindeki adam sayısını da iki katına çıkar." Asef sinirle saçlarını dağıttı. "Bu nedir amına koyayım! Dövüşürken bile teke tek adil olandır, adamlar onar onar üzerime geliyor. Yetmiyor etrafımdakilere tehdit oluyorlar."
"Sizden korkuyorlar, aslanın üzerine tek başına gidemezler. Dört koldan saldırıp zayıf bir anınızı kolluyorlar." Cihan da bir sigara yakıp içine çekti. "Peki belgeler güvende mi? Dikkatli olun efendim."
Asef'in dudağının bir kenarı yukarı kıvrıldı. "Bak işte her şeyden endişe duyarım ama ondan asla. Çünkü güvende olan tek şey onlar, hadi gidelim. Eray Bey ile konuşayım, durumu pek iyi değildi." Asef yürüyünce Cihan da ardından ilerledi.
"Şu adamdaki rahatlığın birazı bende olsa keşke." diye sessizce mırıldanmıştı.
**
Eski apartmanın önünde duran araçtan inip teşekkür etti Eliza. Hastaneden çıktığı anda Asef'in bir adamı onu kapının önünde bekliyordu. Diğerleri de gazetecilerin önüne barikat olmuştu. Bu yüzden zorlanmadan ve kimsenin sorusuna muhatap olmadan araca binip uzaklaşabilmişti. Ama aklının bir köşesinde huzursuzluk vardı.
Asef ile yan yana yürümeye başladığı anda yollarına bir engel çıkıyor gibi hissediyordu. İlk engel kendisiydi, kalbi ve aklıydı... Asef'ten kaçmaya çalıştıkça kendini onun yanında bulmuştu ve bu buluşlar bir yerden sonra beklediği şeyler olmaya başlamıştı.
Asef'ten korkup, nefret ettiği zamanlar olmuştu ama bu zamanlar gittikçe güvendiği ve sığındığı limana dönmüştü.
Ama Eliza'nın bunların dışında korktuğu başka bir şey vardı. Onu içine çeken başka karanlık bir düşünce...
Ellerinde kan olan ve karanlığını inkar etmeyen bir adama tutuluyordu. Hem korkup hem tutuklu oluyordu...
Tüm bu düşüncelerin içinde dalgın şekilde merdiveni çıkıp kapının önüne geldi. Aşırı sessiz evin kapısını açıp karanlık koridora çantasını atıp salona ilerledi. Işığı açtığı anda yüzüne patlayan konfeti ile olduğu yerde korkuyla sıçramıştı.
"İyi ki doğdun Eliza! İyi ki doğdun Eliza!"
Hep bir ağızdan söylenen coşkulu şarkıyla arkadaşlarına bakıp neşeyle gülümsedi Eliza. En önde Nehir, onun yanında da Tolga vardı. Arkalarında ise Doruk ve Pusat gülerek elleriyle alkış çalıp eşlik ediyordu.
"Kız zilli yirmi üç oldun. Sana abla diyeceğim artık." Tolga yavaş şekilde Eliza'yı huzursuz etmeden sarılıp geri çekildi. "Yaşlandın artık."
"Aynen Tolga, senden bir yaş büyük ama zeka yaşın iki olduğu için bayağı büyük oluyor." Nehir arkadaşının önüne geçip Eliza'ya sarıldı. "İyi ki doğdun canım."
"Çok teşekkür ederim, şaşırttınız beni ve de çok mutlu." Eliza yaşadığı gerginlikten dolayı gerçekten de doğum gününü unutmuştu.
"Her yıl unut zaten." dedi Nehir.
"İyi ki doğdun Eliza." Pusat biraz öne gelip Eliza'nın önünde durdu. Temkinli şekilde duran Eliza sadece elini uzatıp bekledi.
"Teşekkür ederim," Pusat, Eliza'nın elini görünce hafif gülüp elini uzattı. Kısa bir tokalaşmanın ardından Eliza geri çekilmişti.
"İyi ki doğdun ve musmutlu yıllar!" Doruk coşkulu şekilde Eliza'nın doğum gününü kutlayıp yeniden bir konfeti patlattı. Ne sarılmış ne de tokalaşmıştı. Eliza'nın bundan rahatsız olduğunun farkındaydı. Onu çok da zorlamak istemiyordu.
"Hepinize çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız." Eliza önüne gelen pastaya bakarken yeniden hepsine teşekkür etti. "En güzel doğum günüm." Eliza bunu söylerken aklından Asef'in sürprizi geçmişti. Çok özel ve değerli hissetmişti, eli farkında olmadan boynuna gidince göz alıcı kolye herkesin gözü önüne serildi.
"Oha! Çok güzel, gerçek mi bu?" Nehir herkesten önce atlayıp kolyeye dokundu. Meleğin kanadına işlenmiş pırlantalar göz alıyordu.
"Gerçek," dedi Pusat. Baktığı an ne kadar pahalı bir parça olduğunu anlamıştı. Kimin aldığını da... "Çok özel bir parçaya benziyor."
Eliza kızarırken kaçacak yer arıyordu. "Şey, hadi pastayı keselim." Ani çıkışına diğerleri pek de onun kadar heyecanlanmamıştı. "Hatta ben çok açım önce yemek mi yesek?"
"Gözüm kolyede kaldı." Tolga hayran şekilde gözlerini alan kolyeye bakarken Eliza dayanamayıp kolyeyi kazağının altına sıkıştırdı.
"Neyse, hadi hediyelerimizi verelim." Doruk öne çıkıp özenle paketlenmiş bir hediye paketi uzattı. "Gerçi bugün sana verdiğimiz her şey sönük kalacak ama..."
"Saçmalama öyle şey olur mu? Düşünmeniz bile beni çok mutlu etti." Eliza paketi eline alıp kurdelesini açtı. Pek ağır değildi. Açıp içindeki renkli objeyi çıkardı. Müzik çalan bir kutuydu, eskitilmiş görüntüsü ile Eliza'nın çok hoşuna gitti. Kenarındaki metali çevirip melodiyi dinledi. "Bu çok güzel bir şey, çok teşekkür ederim."
"Beğenmene sevindim, kutusunu ben yaptım." Doruk sıcak bir tebessümle bakıyordu.
"Yaa, çok teşekkür ederim." Eliza gerçekten de çok beğenmişti. Birkaç defa daha melodiyi dinledi.
"Anam ben Alya'nın hediyesini vermeyi unuttum!" Tolga'nın bağırması ile yüzler ona döndü. "Hele mesaj atayım, ne yapıyor?"
"Alya kim ya?!" Nehir sinirle Tolga'nın yanına gidince Tolga kırdığı potu fark etti. Eliza sinirle başını sıkıyordu.
"Daha önce de söyledin sanki." Doruk şüpheyle Tolga'nın yanına gidince Tolga ateş hattında kalmıştı.
Pusat pek de oralı değildi çünkü kim olduğunu zaten biliyordu. Tolga, Nehir ve Doruk'un arasında kalmışken Eliza ne yapacağını şaşırmıştı.
"Eliza, sana hediyeni verebilir miyim?" Pusat arkada dönen muhabbetle ilgilenmiyor sadece Eliza'ya bakıyordu. Tablo olduğu belli olan hediye paketini Eliza'ya uzattı. Bu sırada arkadaki curcuna artmıştı. "Ressam birisi sadece resim hediye eder."
"Ben çok severim ama resim. Hatta odamda da var biliyor musun? Çok değişik bir resim." Eliza, Pusat'ın uzattığı paketi açmaya başladı.
"Görebilir miyim? Merak ettim şimdi." Pusat hevesle resmi açan Eliza'ya bakıyordu. "Hem bu resmi de odana asarız."
"Tamam," Eliza salondan çıkarken Pusat da arkasından çıktı. Diğerleri Tolga'yı ortaya almış konuşturmaya çalışıyordu, ikisinin farkında değillerdi.
Eliza odasına girince Pusat da hemen ardından girmişti, tabii hızla birkaç eşyasını kaldırmaya çalışan kıza gülmüştü. "Rahat ol lütfen, bana göre çok düzenlisin ayrıca." Pusat duvarın önüne durup dikkatle resme baktı. "Sirenler..."
"O ne demek?" diye sordu Eliza.
"Deniz kızları, göğüslerinin altı balık üstü insan şeklinde. Kanatları büyüleyici...Yunan mitolojisinde sirenler, karşı konulmaz güzel sesleriyle şarkı söyleyerek denizcileri baştan çıkarır, felakete sürüklerlerdi. Burada da çok güzel resmedilmiş, her kim çizmişse çok güzel." Pusat açıklama yaparken Eliza da yanına gelmişti. Sürekli karşısında duran bu resmi sadece basit bir deniz kızı olarak görüyordu.
"Evet, ben de çok seviyorum. Bu arada bana verdiğin hediye de çok güzel. Ne anlatıyor?" Eliza düşünceli şekilde elindeki resimle yatağına oturdu, Pusat hemen yanına oturup resme doğru eğildi.
"Aslında benimki sadece bir taklit." Pusat eliyle resmin üzerinden geçti. İkisinin omuzları arasında mesafe sıfırdı. Eliza aldığı kokudan rahatsız oluyordu ama garip karşılanmamak için sakince durmaya zorladı kendini. "Resmin orijinali, Fransız Ressam Paul Gustave Dore'ye ait. Les Saltimbangues... Akrobat bir ailenin trajedisini resmettiği resmi. Dikkatli bak Eliza." Eliza, Pusat'ı dinlerken kendini kaptırmıştı. "Gözü yaşlı bir anne ve annesinin kucağında acı çeken bir çocuk var. Annesi falcı bir çingene. Başı kanlar içindeki küçük oğlunu, anne şefkatiyle göğsüne bastırmış, öpücükleriyle teselli etmeye çalışıyor. İpte yürümeye çalışırken yere çakılmış oğlu... Bak yanlarında çaresizce onları seyreden adam baba... Elinden hiçbir şey gelmiyor... Arka planda, en solda belli belirsiz görünen kalabalık, üzgün bakışlarla çocuğun akıbetini bekliyor."
Pusat'ı dinleyen Eliza çok etkilenmişti. Hem resimden hem de hikayeden. Hatta gözleri dolmuştu.
"Annenin ayaklarının dibindeki iskambil kağıtları, bize bir ipucu veriyor. Kağıtların tam ortasında, en üstte maça ası var. Ölümün simgesi... Sence Eliza, falcı anne, oğlunun kaderini kağıtlara sormuş olabilir mi?
"Çocuk ölmüş mü?" diye kısık sesle sordu Eliza.
"Muhtemelen."
"Çok etkileyici, hikayesi çok trajedik ama." Eliza'nın eli resme gitmişti.
"Kesinlikle," Pusat da dikkatle resme bakıyordu. "Annemin de çok sevdiği bir resim."
Eliza başını çevirip Pusat'a bakınca, adam hafif güldü. "Benim de bir annem vardı Eliza. Altı yaşında yetimhaneye girdim, ondan önce annemle çok güzel anılarım var. Benim annem İspanyol kökenli bir kadındı. Aline Ateş... Uzun zaman oldu ama onunla anılarım hep dün gibi, bana okuduğu ninni de hep kulaklarımda... Durme querido hijico..."
Pusat susunca Eliza üzgün şekilde yüzüne baktı. Pusat'ın yüzü gerçekten acı çektiğini belli eder şekilde resme bakıyordu. Zaten gerçekti, şu an Pusat'ın acısı çok gerçekti...
"Pusat, sana bir şey sorabilir miyim?" Eliza'nın sesi kısıktı.
"Sorabilirsin?" Pusat başını kaldırıp kıza baktı. Eliza'nın yüzünün her noktasına dikkatle bakarken yutkunmuştu. Eliza'nın bu kadar güzel olması aklını karıştırıyordu. Özellikle iri yeşil gözleri kalp atışını hızlandırıyordu.
"Neden yetimhanede büyüdün? Yani ailen hayatta mı?" Eliza bu soruyu sormaya çekinmişti ama bir yanı da çok merak ediyordu.
"Hayatta değiller, neden orada büyüdüğüm ise inan ki pek güzel bir hikaye değil."
Eliza bu cevap üzerine daha fazla soru sorup Pusat'ı huzursuz etmek istemedi. "Özür dilerim, canını sıkacak şeyler sordum."
"Hayır, özür dileme. İlk defa birisi bana bunları sorup benim için endişelendi. Yani öyle diye umuyorum." Pusat sonda gülümsedi.
"Tabii ki endişelendim." Eliza ne diyeceğini bilemiyordu. Zaten ikisinin konuşmasını kulağına dolan mesaj sesi bölmüştü.
Eliza biraz geri çekilip telefonunu eline aldı. Mesaj atan kişiyi gördüğü an kalbi çarpmıştı.
Asef Arjen
"Eğer bir saniye içinde o adam senin yatağından kalkmazsa seni o evden alıp binayı komple yakarım yavrum!"
Eliza ne yapacağını bilmez halde aniden ayağa kalkınca Pusat da kalkmıştı.
"Ne oldu Eliza? Bembeyaz oldun, iyi misin?"
"Şey, iyiyim ama yemek yesek güzel olur. Pastayı da kesmedik, hadi gidelim." Eliza aceleci şekilde elindeki tabloyu yatağa bırakıp kapıya ilerledi. Asef'in boş tehdit yapmadığını çok iyi biliyordu. Bir yandan mesaj yazmaya çalışıyordu.
Pusat odadan çıkmadan önce başını çevirip karşı apartmanın en üst katındaki adama baktı. Dudağının kenarı alayla yukarı kalkmıştı. "Bu oyun çok eğlenceli olmaya başladı."
Eliza salona girerken yazdığı mesajı sonunda gönderdi.
"Sen nereden biliyorsun?"
Çok kısa bir süre sonra cevap geldi.
Asef Arjen
"Yani yatağının üzerinde oturan bir adam olduğu doğru!"
Eliza dudağını ısırırken ekrana bakıp yazacak bir şey düşündü. Ama ne yazacağını bulamadı. Bir dakika sonra yeniden mesaj gelmişti.
Asef Arjen
"Doğum günün bitmeden gelip bunun cezasını keseceğim küçük kızım, beni bekle..."
Eliza heyecanla telefonu kapatıp cebine koydu, tamamen dağılan aklı ile diğerlerinin yanına oturup söyledikleri şeyleri dinlemeye çalıştı. Ama aklı çoktan buradan ayrılmıştı. Saatler ilerlerken eğlence dozu artmıştı. Şimdilik diğerlerinin elinden kurtulan Tolga her zaman olduğu gibi dozu abartıp diğerlerini çıldırtmıştı.
Gece yarısına doğru Pusat ve Doruk evden ayrıldılar. Nehir de odasına çekilince Eliza ve Tolga salonda tek kalmıştı. Bunu fırsat bilen Eliza Tolga'ya yaklaşıp kafasına vurdu.
"Ah! Ne vuruyorsun ya zilli?!"
"Salak Tolga! Sen niye Alya'nın adını herkesin yanında söyleyip dikkat çekiyorsun?"
Tolga yarı sarhoş mahcup şekilde gülümsedi. "Haklısın ama dikkatlerini dağıttım. Rüyamda görüp aşık olduğum bir kız olduğuna inandılar." Tolga çok ciddi bir iş başarmış gibi anlatıyordu.
"Bazen senin aklından şüphe ediyorum Tolga, rüyada görüp aşık olmak nedir ya? Bak seni uyarıyorum, Asef'in kulağına giderse senin için iyi olmaz." Tolga, Asef'in adını duyduğu an geriye doğru düşüp gözlerini kapattı. "Hey Allah'ım sabır ver!" Eliza boşuna konuştuğunu düşünüp ayağa kalktı. Asef'in adını söylediği an kalbi hızlı şekilde atmaya başlamıştı.
Saate bakınca on ikiye çeyrek kaldığını gördü. "Hani doğum günüm bitmeden gelecektin?" Mutfağa doğru ilerlerken kendi kendine söylendi. Bir bardak su alıp odasına gidecekken telefonunun titremesi ile durdu. Mesaj gelmişti.
Asef Arjen
"Üzerine kalın bir şeyler alıp aşağı gel güzelim."
Eliza'nın eli direkt kalbine gitmişti. Yüzünde geniş bir gülümseme ile hızla odasına koşup montunu aldı. Telefonu da cebine koyup aynı şekilde hızla evden çıktı. Merdivenleri inip apartmanın kapısını açıp kendini dışarı atınca Asef'in kollarının arasında kalmıştı.
"Bu kadar heyecanlı mı bekliyordun beni?" Asef kızın çenesini kaldırıp yüzlerini birbirine yaklaştırdı.
"Hiç de bile, zaten uyumak üzereydim." Eliza gülüşünü bastırmaya çalışıyordu.
"Uyumak için çok dinçsin, gözlerin parıl parıl bakıyor. Hiç uykulu değilsin güzel meleğim." Asef kıza sıkıca sarılıp aralarındaki mesafeyi sıfıra indirdi. Dudakları Eliza'nın yanağına hafif şekilde dokunmuştu.
"Niye bu kadar geç kaldın?" Eliza'nın sorduğu soru üzerine Asef geri çekilip kaşlarını çattı.
"Halletmem gereken şeyler vardı." Boğazını temizleyip bakışını kaçırdı. Eliza onun bu halinden kuşkulanmıştı.
"Kötü bir şey mi yaptın? Birine zarar mı verdin?" Eliza, Asef'in kollarından tamamen çıktı. İkisi de hissettikleri soğukla ürpermişti. Oysa sarılmak ikisine de en güzel gelen şeydi.
"Valla kimseyi öldürmedim bugün! Uslu durdum." Asef bir hamleyle tekrar Eliza'ya sarılmak istedi ama kız bir adım geri gitmişti.
"Ama yine de bir şey olmuş Asef. Söyle hemen, benden bir şeyler saklanmanı istemiyorum. Yani en azından aramızdaki ilişkinin ilerlemesini istiyorsan bana karşı dürüst ol." Eliza kollarını birbirine dolayıp kaşlarını çattı.
"İşte sorun orada, dürüst olursam ilişkimiz nereye gider ondan emin değilim." Asef yüzünü buruşturarak çenesini kaşıdı. "Aslında çok önemli bir şey değil ama senin açından bakmaya çalışıyorum."
"Asef söyleyecek misin artık?"
"Pırıl'ı konağa getirdim." Asef'in aniden söylediği şeyle Eliza gözlerini kısınca Asef acele şekilde devam etti. "Babası uyuşturucu aldığını öğrenince çok kızdı, Pırıl'ın eve gelmesine izin vermedi. Otele de götüremezdim, her yer gazeteci kaynıyor. Çaresiz ve kötü durumda olduğu için birkaç gün konakta kalmasına karar verdim."
Asef susunca Eliza birkaç saniye bekledi. Asef korkuyla kızın söyleyeceği şeyi bekliyordu. Sonuçta formaliteden de olsa Pırıl onun eski sevgilisiydi. Ayrıca Eliza bunu tam olarak bilmiyordu bile.
"İyi yapmışsın." Asef duyduğu şeyle şokla kıza baktı. "Sonuçta bu halde bir kadını sokağa atamazdın."
"Yani sorun değil mi?" diye tereddütle sordu Asef.
"Değil tabii ki, neden olsun?" Eliza'nın sesi pek de tekin değildi. Asef bunun farkındaydı ama yine de kestiremiyordu.
"Çok korktum kızarsın diye. Şimdi çok rahatladım." Asef, Eliza'ya sarılmak için bir hamle yaptı ama kolları boşta kalmıştı. "Kızdın işte!"
"Kızmadım Asef! Hadi gidelim." Eliza Asef'in yanından geçip arabaya yönelirken Asef şaşkın şekilde baktı.
"Nereye gidelim?"
"Nereye olacak? Konağa tabii ki, ben de geliyorum." Eliza rahat şekilde konuşup ön koltuğa geçti.
"Off çok seksi..." Asef arabaya geçerken kendi kendine mırıldandı.
Eliza kemerini takıp kollarını birbirine doladı. Ama Asef arabayı bir türlü çalıştırmıyordu. "Neden gitmiyoruz?"
Asef kaşlarını çatıp kıza doğru eğildi. "Hesap ver bakalım, yatağında oturan adam kimdi?" Asef'in, Eliza'yı koruması için görevlendirdiği gözcü adamı sadece Eliza'nın odasında, yatağında birisi ile oturduğunu rapor etmişti. Yüzünü görmemişti.
Eliza gergin şekilde yerinde kıpırdandı. "Öyle hesap sormalar falan, biraz hızlı gitmiyor muyuz sence de?"
"Eliza hiç bana laf cambazlığı yapma. Kimdi o adam?" Asef sabırsız şekilde sormuştu.
"Ayrıca sen benim odamda bir adam olduğunu nasıl biliyorsun?" Eliza'nın gözleri büyüdü. "Sen beni mi izletiyorsun?"
Bu defa Asef gergin şekilde yerinde kıpırdandı. "Hissettim diyelim."
"Yalan söyleme, hani dürüst olacaktın." Bu defa Eliza adama doğru eğildi.
"Tamam, izlettim. İzletmeye de devam edeceğim. Çünkü senin güvenliğin benim için her şeyden daha önemli ve ben en ufak bir şüpheye yer veremem." Asef de eğilince yüzleri arasında mesafe kalmamıştı.
"Bu doğru değil." Eliza, dudaklarına bakan Asef'e doğru kısık sesle konuştu.
"Haklısın değil," Asef burnunu Eliza'nın burnuna değdirdi. "Ve inan bana hiç sikimde değil." Başını çevirip nefesini Eliza'nın kulağına üfledi. "O yanındaki şerefsizin kim olduğunu hemen söyle yoksa ben delirmek üzereyim. O yatağını yakacağım!"
"Asef!" Eliza geri çekilip nefesini düzene koymaya çalıştı. "Pusat hakkında şöyle konuşup durma, kim olduğunu bile bilmiyorsun."
"Ne?!" Asef'in çenesi kasılırken direksiyonu sertçe kavradı. "Yatağında, dibinde oturup sana bakan adam o puşt muydu?"
"Tekrar söylüyorum, insanlar hakkında peşin hükümlü olmayı bırak tamam mı? Bana karşı yanlış bir davranışı olmadı, arkadaş olarak çok iyi birisi. Çok zor bir hayatı olmuş ve yaraları var. O yüzden yanlış şeyler düşünmeyi bırak." Eliza öfkesine hakim olamadı. Ama bu Asef'i daha da öfkelendirmekten başka bir işe yaramamıştı.
"Onun hayatını sikeyim ben! Arkadaş olarak çok iyi birisi öyle mi?! Sana karşı yanlış davranışı olmadı öyle mi?!" Asef bağırırken Eliza geri çekildi. Asef'in öfkeli hali hala onu çok korkutuyordu.
"Kokusunun midesini bulandırdığını söyleyen kimdi? O adam güvenilmez birisi Eliza, bak şimdi seninle her şeyi konuşamıyorum ama o adamın etrafında olmasını istemiyorum!" Asef içinde büyüyen canavarı sakinleştirmek için gözlerini kapatıp derin nefesler almaya başladı.
"Tek güvenilir insan sen misin?" Eliza'nın dudaklarından dökülen öfkeli sözlerle gözlerini açıp kıza baktı Asef. Siyah gözlerinin derinliklerinde yanan bir ateş vardı. Tek kelime etmeden arabayı çalıştırıp hızla sokaktan çıktı. "Nereye gidiyoruz?" Ama Asef cevap vermemişti. "Sana soruyorum Asef! Nereye gidiyoruz?"
"Unuttun mu? Arabaya binen sendin, o yüzden nereye gidersem benimle geleceksin. Hayır, güvenmediğin birinin arabasına bindiysen de geçmiş olsun." Asef daha fazla konuşmadan gaza biraz daha bastı.
Eliza her ne kadar öfkeli olsa da Asef'e güveniyordu. Onu incitmeyeceğini biliyordu. Yani öyle umuyordu. Ama Asef'in ona bakmadan yola odaklanmış öfkeli bakışları hafif tereddüt hissetmesine neden oluyordu.
Asef ise şu an başka bir alemdeydi. Onun kızdığı Eliza değil Pusat'ın ta kendisiydi. Kendini masum ve yaralı birisi olarak tanıtmışsa Asef elinde kanıt olmadan bunu değiştiremezdi. Eliza ise her ne kadar kalben ona bağlanmış olsa da Asef ile ilgili kötü anılar biriktirmişti. Yani şu an kendi şansızlığına küfür ediyordu. Ama en çok Pusat'a...
Hayatında ilk defa kıskançlık duygusu ile baş etmeye çalışıyordu. Hayallerinde Pusat'a türlü işkenceler yaparak sakinleşmeye çalışıyordu.
Araba gecenin karanlığında orman kenarına gelip durdu.
"İn hadi."
"İnmiyorum, bana emir verip durma!" Eliza sesini yükseltip iyice ardına yaslandı.
"Eliza in dedim!" Asef de ona karşılık sesini yükseltti.
"Ben de inmiyorum dedim!"
"İyi otur bu karanlıkta sabaha kadar!" Asef sertçe arabadan inip kapıyı çarptı. Ama gitmek yerine kaputa yaslanıp bir sigara yaktı. Öfkesini bastırmaya çalışıyordu.
Eliza tereddütle etrafına bakınca korkutucu bir karanlıktan başka bir şey görmedi. Yer yer kar birikintisi ve ağaçların ürkütücü karanlığı karşısında olduğu yere büzüştü. Asef yüzünü Eliza'ya çevirip sigara dumanını kızın gözlerine bakarak cama üflemişti.
"Mahvediyorsun beni bir bakışınla..." Asef'in söylediği şeyi Eliza duymamıştı. Sadece adamın oynayan dudaklarını görmüştü.
Aniden ormana dolan kurt sesiyle olduğu yerde zıplayan Eliza kapı kulpuna asılıp açtı. "Asef, niye burada duruyoruz? Hadi gidelim, hem üşüdüm hem açım hem de korkuyorum..." Eliza sonda sesini titretmişti.
Eliza'nın her kelimesiyle eriyen Asef yine de gardını düşürmemeye çalışarak boğazını temizleyip kıza yaklaştı. Sigarayı yere atıp Eliza'ya doğru eğildi.
"Ben gidiyorum, arkamdan bana güvenip gelirsen seni ısıtırım... Karnını doyurur, güvenli kollarımda saklarım..."
Asef sözünü bitirdiği an arkasını dönüp ormana doğru yürümeye başlayınca Eliza korkuyla arkasından bağırdı.
"Asef! Beni bırakıp nereye gidiyorsun?! Asef!"
Ama adamdan ses çıkmıyordu, üstelik gözden de kaybolmuştu. Kurt sesleri yeniden gelince Eliza korkuyla kendini arabadan dışarı attı. Gözleri dolduğu için bir şey görmedi bir an. Başını sağa sola çevirse de pek bir şey değişmemişti. Hissettiği korku ile öfkesi de artmıştı.
"Asef! Pislik!" Eliza karanlığa doğru koştu ama aniden belinden yakalanıp sert bir göğse çekilmişti.
"Öfkelenince ağzın çok bozuluyor yavrum." Asef sıcak nefesi kızın boynuna doluyordu.
"Niye beni bırakıp gidiyorsun?" Eliza öfkeyle soludu. Kızgın olması Asef'in kollarına kendini bırakmasına engel olmamıştı. Çünkü her zaman yaptığı gibi ondan korkup ona sığınıyordu.
"Seni asla bırakıp gitmem, her şeyi düşün ama bunu asla düşünme. Hiçbir kuvvet beni senden ayıramaz." Asef kızın saçlarına yumuşak bir öpücük kondurup geri çekildi. "Hadi gidelim, çok yorgunum ve sinende dinlenmek istiyorum."
Asef, Eliza'nın elini tutup karanlık yola daldı. Eliza hala korkuyla bakıp önünü bile göremediği karanlık yola gözlerini alıştırmaya çalışıyordu. "Nereye gidiyoruz? Hem neremde dinlenmek istiyormuşsun sen? İzin veren mi var?"
"Sen bana kıyamazsın ayrıca bu yolu unuttun mu?" Asef, Eliza'nın önüne gelen dal parçalarını ve sert otları çekip yolu onun için açıyordu.
Eliza aklına dolan anıyla aydınlandı. "Senin kurtlarınla koştum bu yolda! Dağ evine götürmüşlerdi beni."
"Doğru bildin, şu an seni dağ evine kaçırıyorum." Asef küçük bir kahkaha attı.
"Neden konağa gitmiyoruz?" Eliza'nın gözleri etrafa bakıp kurtları arıyordu.
"Ne sen ne de ben bu gece konuşmadan hiçbir yere gitmiyoruz. Artık bazı şeyleri netleştiriceğiz Eliza, sen bu gece bana teslim olacaksın." Asef'in son cümlesi ile Eliza'nın adımları durdu.
"Nasıl teslim olacağım? O ne demek?" Korkuyla büyüyen gözleri ile bakarken Asef gülümsedi.
"Artık benden kaçmayacaksın demek istedim. Ama sen başka teslimiyetler de istersen seve seve kabul ederim." Asef kısık sesle konuşurken yüzünü kıza doğru eğdi. "Hatta önce ben teslim olurum, her türlü mahkumiyeti kabul ederim. Ateşli olanı özellikle..."
"Hemen başka yere çekiyorsun, pis sapık!" Eliza sinirle tekrar yürümeye başladı. Asef'in kahkahası ormanda yankılanmıştı.
"Hayatım boyunca bunu bana söyleyen ilk kişisin Eliza, sapık mı görünüyorum sana yoksa bu da benden kaçmak için yaptığın bir hamle mi?"
"Sus tamam konuşma!" Eliza utanınca daha fazla konuşmak istemedi.
"Keşke kafamdaki şekilde sustursan beni, ah ah..." Asef kısık sesle konuşmuştu ama Eliza duymuştu.
"Ne şekilde?" diye safça sordu Eliza.
"Merak etme, bunu sana yakında göstereceğim." Asef başka bir şey demeden adımlarını hızlandırdı.
Eliza daha önce yaşadığı korkuyla bu yollardan geçerken her şey aklından uçup gitmişti. O yüzden şimdi etrafı pek tanıdık gelmiyordu. Ona tanıdık olan tek şey ellerini tutan adam ve onun sevdiği kokusuydu.
Karlar eridiği için daha kolay ve hızlı geldikleri evin önünde durunca Eliza ağaçların arkasında bir hırıltı duydu.
"Korkma, Alfa bizi gözlüyor." dedi Asef.
"Ne zamandan beri?" diye sordu Eliza, Asef'in açtığı kapıdan girdi.
"Arabadan indiğimiz andan beri, burası onun bölgesi. Benim ve senin kokunu aldı, bizi koruyor." Asef kapıyı kapatıp ışıkları yaktı.
"Benim kokumu da mı biliyor?"
"En çok onu biliyor." Asef direkt odunları alırken bir yandan gülümseyerek Eliza'ya bakıyordu.
"Neden?" Eliza üzerindeki montu çıkarmadan daha önce çok detaylı incelemediği evi izlemeye başladı.
"Çünkü," Asef, Eliza'nın önüne gelip durdu. Başını eğip kalbini söküp yerinden çıkaran yeşil gözlere baktı bir süre. "Üzerime sinen tek koku senin kokun. Bu da Alfa için yeterince geçerli bir sebep. Sahibinin üzerinde taşıdığı kokuya karışan koku onun için en önemli işaret."
"Onun için neyi işaret ediyor?" diye merakla sordu Eliza.
"Benden önce seni koruması gerektiğini." Asef derin bir gülümseme gönderip şöminenin önüne ilerledi. Eliza da arkasından gelip koltuğa oturdu.
"Hala çok garip geliyor, kurtlar falan. Çok değişik bir hayatın var, buna uyum sağlamak bana zor geliyor." Başını koltuğun kenarına koyup düşünceli şekilde Asef'e bakarak konuştu Eliza.
Asef profesyonel şekilde odunları yakarken arada dönüp göz ucuyla ona bakıyordu. Ayağa kalkıp üzerindeki ceketi çıkarıp sadece gömlekle kaldı. Kollarını yukarı doğru kıvırırken bakışlarını Eliza'ya dikti.
"Zorlanacak bir şey yok aslında, sadece bana bırak kendini ve rahatına bak." Eliza'nın üzerine doğru eğilip kızın etrafına kollarını koydu. "Ve ben dünyayı ayaklarının altına sereyim, beğenmezsen diğer tarafa sereyim... kendim dahil..."
Eliza yutkunurken yüzünün kızardığına emindi. "Asef,"
"Söyle güzelim,"
"Ben çok açım."
Asef geri çekilip büyük bir kahkaha attı. "Bayılıyorum senin bu tatlı hallerine, tamam karnını doyuralım ama bu defa sadece ben hazırlamayayım. Birlikte yapalım."
"Tamam," Eliza hemen ayağa kalkıp üzerindeki montu çıkardı. Zaten Asef'in yaktığı ateş şimdiden içeriyi ısıtmaya başlamıştı. İçini ısıtan sadece ateş değildi.
İkisi mutfağa girip dolaptaki eşyalara bakmaya başladılar. En son buraya geldikten sonra alışveriş yapılmamıştı, o yüzden pek bir şey yoktu ama Eliza yine de yapacak bir şeyler bulup hemen işe koyuldu. Normalde yardım etmek için mutfağa gelen Asef, Eliza'nın bu halini görünce sandalyeye oturup onu izlemeye başladı. Hayatı boyunca başka bir şey yapmayıp sadece onu izlese bundan asla şikayetçi olmazdı.
"Güya birlikte yapacaktık her şeyi bana yıktın." Eliza sebzeleri doğrarken göz ucuyla Asef'e baktı.
"Varlığımla sana en büyük desteği veriyorum, istersen üzerimi çıkarıp sana harika bir manzara da sunabilirim." Asef göz kırpıp arkasına yaslandı.
"Tehlikeli bir görüntü olur o zaman, mutfak güvenliği tehlikeye girer." Eliza başını kaldırmadan işine devam etti.
"Benden etkilendiğini kabul ediyorsun yani." Asef yerinden kalkıp Eliza'nın arkasına geçti.
"Etkileyici bir vücudunun olduğunu inkar edemem, onun için çok çalışmış olmalısın." Eliza, Asef işini zorlaştırdığı ve dikkatini dağıttığı için biraz kenara kaydı. Ama Asef yine peşinden gelmişti.
"Çok çalıştım, özellikle aklımı dağıtmak için spor harika bir yöntem. Yoksa vücudumu kontrol etmem zor olur." Asef başını eğip Eliza'nın omzuna çenesini koydu. "Ama son zamanlarda bu çok zor."
Eliza adamın dokunuşlarından hem kaçıyor hem de bu durum hoşuna gidiyordu. "Neden zor?"
"Çünkü, eskiden kan tüm vücuduma dağılır kaslarımı zorlardı ama şimdi ağırlıklı olarak sadece bir yere toplanmaya başladı." Asef göz kırpıp başını eğip tekrar kıza baktı.
"Sen ne demek istiyorsun?" Eliza şokla adama bakıp kafasını aşağı yukarı hareket ettirdi.
Asef'in kahkahası içeriyi doldururken Eliza hala ona şokla bakıyordu. Asef uzanıp kızı belinden yakalayıp kendine çekti.
"Yavrum sana çok şeyler demek istiyorum ama şimdi değil. Bugün konuşacak çok konumuz var, o yüzden sıraya koyalım her şeyi." Asef eliyle kızın saçlarını karıştırıp eski yerine oturdu.
Eliza derin bir nefes alıp heyecanını kontrol altına almaya çalıştı. Asef'in ima ettiği şeylerin farkındaydı ve bu ona hiç iyi gelmiyordu. Ciddi şekilde heyecan yapıyordu.
"Ne konuşacağız?" diye sordu Eliza.
"Önce sen bana neden üzüldüğünü anlatacaksın. İtalya'ya giderken niye yanıma gelmediğini ve bugün okulda neden canının sıkkın olduğunu... Şu an benim için en önemli şey bu. Birisi canını mı sıktı?" Asef bunu unutmamış aksine konuşmak için doğru zamanı beklemişti.
Eliza tencerenin kapağını kapatıp Asef'in karşısına oturdu. Aklına Müge'nin sözleri gelince yüzüne aynı gerginlik yansımıştı.
"İşte bunu söylüyorum, ne düşünüyorsan yüzüne yansıyan bir can sıkıntın var. Beni daha fazla zorlamadan anlat lütfen." Asef uzanıp Eliza'nın elini tuttu. "Buraya gel." Eliza'yı ayağa kaldırıp kucağına çağırdı. Eliza itiraz etmeden küçücük kaldığı kucağa oturdu. "Anlat bana."
"Beynimin içinde çok şeyle mücadele ettim Asef." Eliza konuşmaya başlayınca Asef dikkatle ve sözünü kesmeden onu dinlemeye başladı. "Seni gördüğüm ilk andan itibaren sürekli bir kaosun içinde gibi hissettim." Eliza yavaş hareketlerle elini kaldırıp Asef'in yanağını okşamaya başladı. "Ama aynı zamanda o kaos içinde tek sakinlik senmişsin gibi de... Senden korktum, yaptığın şeyleri tasvip etmedim. Ama yine en çok güvendiğim kişinin sen olduğunu fark ettim. Sana dokunmak hayatım boyunca asla inanmayacağım bir şeydi ama ben sana dokunmayı da seviyorum. Senin her şeyini seviyorum..."
Eliza'nın sondaki itirafı ile Asef nefesini tuttu. Öyle mutluydu ki her an çığlıkla kızı ürkütebilirdi. Ama sakince kızın gözlerine bakmaya devam etti.
"Ama senin gibi bir adamın yanında sıradan birisi gibi göründüğüm için başkaları aramızdaki ilişkiyi yanlış yorumluyor. Müge de bana bunu ima etti, seni memnun ettiğimi çirkin bir dille söyleyince kötü oldum. Senden kaçtım... Ben bu yaşıma kadar asla kimseye muhtaç olmadan çalıştım Asef, şimdi böyle yakıştırmalar duymak kalbimi kırıyor."
Eliza susup dikkatle ona bakan adama dikti yeşil gözlerini. Hem itiraf etmiş hem de içindekileri söylemişti. Hem mutlu hem de huzursuzdu. Asef bir şey söylemeden eğilip Eliza'nın tam kalbinin üzerine dudaklarını getirip yavaşça ama derin şekilde öptü.
"Kırılan kalbini onarmak için tamir edebilir miyim?" dedi kısık sesle. Başını kaldırıp bu defa Eliza'nın şakağını öptü.
Eliza gülümsemişti. "Nasıl tamir edeceksin?"
"Önce iki bin defa öpeceğim sonra da o kalbini kıranların belasını vereceğim."
"İkisi de aşırı saçma olur." dedi Eliza.
Asef kızın diğer şakağını öperken gülümsedi. "Nedenmiş, bir kere ben küçükken canım yanınca annem orayı öperdi ve geçerdi. Sonra da canımı yakan koltuk ya da masaya vururdu, benim de acım geçirdi."
Eliza bu defa daha çok güldü. Asef bu defa boynuna yönelmişti. Kızın kokusunu içine çekerken Eliza'nın kalbi dört nala koşmaya başlamıştı. "Peki iki bin defa mı öpüyordu?"
"Ben öyle istiyordum ama kabul etmiyordu. Ama ben şimdi o kadar öpmek istiyorum." Asef, Eliza'nın boynuna derin bir öpücük kondurup geri çekildi. "Canını sıkma sakın, beyin hücresi olmayan insanların düşünceleri için kendini üzme. Sen harika bir kadınsın, dünya üzerinde senin kadar muhteşem birisini daha görmedim. O konuşanlara denk gelirsem diyeceğim şey belli. Bu kadın beni büyüledi ve artık onun kölesiyim." Asef cümlesinin sonunda Eliza'nın yanağına yumuşak bir öpücük kondurdu. "Beni mahvediyorsun..."
Asef aniden Eliza'nın belini kavrayıp kızın iki bacağını etrafına atmasına neden oldu. Eliza şaşkındı ama itiraz etmeden bacaklarını adamın beline sardı. Asef ellerinin Eliza'nın saçlarına getirip boynunu açıkta bırakacak şekilde geriye attı.
"Kalbi küflenmiş bu adamın ateşini harladığının farkında mısın?" Asef dişlerinin arasından kısık şekilde konuşup Eliza'nın dudaklarına yaklaştı.
"Biz şimdi..." Eliza devam edemedi. Tüm vücudu alev almıştı. Kelimeleri dile gelmeden alev alıp kayboluyordu Asef'in dudaklarında...
"Biz artık geri dönülmez bir yoldayız, biz artık ateşe kucak açan iki aşığız. Artık benim sevgilim, nefesim, kadınım, varlık sebebimsin..." Asef gözlerini onu yakan kalp şeklindeki dudaklara dikmişti...
Artık kimse inkar etmiyor artık kimse kaçmıyordu. Artık ikisi de bir alevin içinde gönüllü yanıyordu...
Artık Asef Arjen ve Eliza Soykan bir aşk kitabının ilk sayfasını yazmaya başlamıştı.
Bambaşka iki kişi, bambaşka iki hayat... Karanlık ve aydınlık... Ateş ve su...
Şeytan ve melek... Gökyüzü ve yeraltı aşkta bir araya gelmişti...
**
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.46k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
58 Bölümlü Kitap |