29. Bölüm

BÖLÜM 27

Sitare Yazar
yzrsitare

Kahrolsun bu karanlıklar.

Bu mesafeler...

Bu zaman...

Ben seni istiyorum.

Ya seninle yaşamak ya da sende yok olmak...

 

Ümit Yaşar Oğuzcan

 

**

"Biz artık geri dönülmez bir yoldayız, biz artık ateşe kucak açan iki aşığız. Artık benim sevgilim, nefesim, kadınım, varlık sebebimsin..."

Aşklarını ilan etmiş olan Asef ve Eliza artık dünyanın en mutlu iki insanıydı. Asef artık içindeki hasrete son vermek için Eliza'nın hasretini çektiği dudaklarına uzandı ama Eliza'nın geri çekilmesi ile boşluğu öpmüştü.

"Ama yavrum ne yapıyorsun?" dedi sitemle.

"Asef, yemek yanıyor! Bırak beni!" Eliza hızlıca Asef'in kucağından kalkıp tencerenin başına koştu. "Ay tam zamanında yetiştim!"

"Esas benim için tam zamanıydı ama yine bastırılması gereken duygularla baş başa kaldım." Asef sertçe alnını ovalayıp masadaki suya uzandı.

Eliza onun bu haline bakıp gülerken yemeği tabağa koyuyordu. Resmen Asef'e olan duygularını kabul edip itiraf etmişti. Asla olacağını ummadığı bir şeyin içindeydi artık. Asef Arjen'in sevgilisiydi...

Bundan sonra neler yaşayacaklarını bilmese de şimdi çok mutluydu ve karşısındaki adamı doyasıya izleyip bu anın tadını çıkarıyordu.

Tabakları masaya getirirken Asef de kaşık ve bardakları koymuştu. Sanki yıllardır bunu yapıyor gibi doğal ve olağan geliyordu ikisine de... Sanki başka bir evrende zaten birliktelermiş gibi...

Masaya oturup önlerindeki et sote ve pilavı yemeye başladılar. Günün koşuşturmacası içinde ikisi de ne kadar aç olduklarını unutmuştu.

"Eline sağlık güzelim, çok güzel olmuş. Yemeklerine öyle çok alıştım ki artık kimsenin yaptığı yemeği yiyemiyorum." dedi Asef. Gerçekten de iştahla önündeki yemeği yemeye odaklanmıştı.

"Yalan söyleme, geçen gün İtalya güzeli ile gayet iştahlı yemek yemişsin." Eliza aklına gelen şeyle Asef'i köşeye sıkıştırmak istedi. Nitekim de düşündüğü gibi olmuştu, Asef boğazını temizleyerek elindeki kaşığı bıraktı.

"Aslında o tam olarak öyle değil."

"Nasıl tam olarak?" Eliza'nın vazgeçmek gibi bir niyeti yoktu.

Asef gözlerini kısıp geriye yaslandı. "Birisi kıskanmış sanırım ama bu şekilde hesap sorman hoşuma gitti."

"Lafı çevirme, cevap ver." dedi sert şekilde Eliza.

"Otelde defile organizasyonu olacak, onunla ilgili bir toplantıydı. Valla başka bir şey olmadı." Asef ellerini kaldırıp teslim olur gibi yaptı.

"En güzeli hangisiydi?" diye sordu Eliza. Kollarını birbirine dolamıştı. Asef bir an düşünür gibi yapınca gözlerini kocaman açtı. "Bir de düşünüyorsun!"

Asef bir kahkaha atıp suyuna uzandı. "Şaka yapıyorum, gerçekten sadece bir toplantıydı. Dünyaca ünlü bir markaya Yale Otelleri defile imkanı verecek Türkiye'de. Sadece iş için..." Asef'in samimi açıklaması ile ikna olan Eliza başını sallayıp yemeğine devam etti.

"Peki şimdi sen hesap ver, yarım kaldı çünkü." Asef'in sesiyle Eliza'nın kaşığı havada kaldı. "Pusat neden yatak odana gelip yatağına oturdu?"

Eliza, Asef'in sesinde öfke ya da hesap sorma değil de sadece öğrenmek istediği şeyin merakı olduğunu sezdi. Aslında şu an resmi olarak sevgilisiydi. Nasıl o Asef'in ne yaptığını merak ettiyse aynı şekilde Asef de kendinde bu hakkı bulabilirdi. Ama Eliza yine de çekiniyordu, Asef'in Pusat'tan aşırı nefret ettiğini düşününce bu düşüncesinde haklıydı.

"Aslında çok da bir şey değil. Hediyesini vermek için bir de duvarımdaki resmi görmek için geldi. Bu kadar." Eliza havadan sudan konuşuyormuş gibi yapıp kaşığı ağzına götürdü.

"Yatağına, yanına neden oturdu? Neden sana o kadar yakın olmak zorunda?" Asef'in sesi şimdi daha sertti.

"Bir dakika ya!" Eliza şaşkın şekilde sesini yükseltti. "Yatağıma kadar nasıl görüyorsun sen? Nasıl izliyorsun beni?" Eliza aniden ayağa kalkıp şokla ağzını kapattı. "Odama gizli kamera mı koydun?!"

Asef de ayağa kalkıp kızın karşısına geçti. "Hayır tabii ki, sadece bir adamım karşı apartmanın üst katında yaşıyor. Seninle o şerefsizi tesadüf görmüş." Rahat şekilde açıklama yaparken bir elini cebine koymuştu.

Eliza gözlerini kısıp Asef'e daha da yaklaştı. "Bu açıklamaya inanacağımı mı düşünüyorsun? Ayrıca beni izlettiğini kendin söyledin."

"Doğru, onu söylemiştim. Ama senin güvenliğin için, sadece seni düşündüğüm için. Ayrıca lafı değiştirme, o adam sana o kadar yakın olamaz Eliza!" Asef birkaç adım daha yaklaşıp kıza iyice yaklaştı.

"Sen de lafı değiştirip durma, beni izletmen normal değil. Bundan hoşlanmadım, sürekli böyle mi yapacaksın?" Yüzleri arasında mesafe azalmıştı.

"Hayır, sürekli yanında olacağım için buna gerek kalmayacak ama günün belli saatlerinde gerek olabilir."

"İnsan sevgilisini göz hapsinde tutmaz Asef, bana güvenip ona göre davranman gerek." Eliza konuşurken Asef tek bir sözcüğe takılmıştı.

"Sevgilin..." Asef aniden Eliza'yı belinden yakalayıp tekrar etti. "Sevgilim mi dedin sen?"

Eliza gülmesini bastıramıyordu. "Adını koyduk zannediyordum, eğer değil dersen,"

"Dibine kadar sevgiliyiz, en çok biz sevgiliyiz!" Asef sevinçle bağırıp Eliza'yı kucağına alınca kız minik bir çığlık atmıştı.

"Tamam sakin ol!"

"Olamam, ben bugünü ne kadardır bekliyorum haberin var mı?"

"Haberim yok! Asef beni biraz daha etrafımda döndürürsen yakında bir beynim olmayacak!" Eliza, bağırırken Asef onu pek de umursamıyordu. Ama sona doğru kızı biraz sert sayılabilecek şekilde döndürdüğünü fark etti.

"Beynin önemli, sonra Allah muhafaza Deniz'e muhtaç kalırız falan..." Asef, Eliza'yı indirip belinden tutarak kendine çekti. "Sevgilim..." Eliza'nın çenesini tutarak başını kaldırıp yüzleri arasındaki mesafeyi sıfıra indirdi. "Ve artık bunu kutlamamız gerek." Asef sözünün sonunda kendini daha fazla tutmadı. Uzun zamandır hasretini çektiği ve kavuşacağı günün hasretiyle yandığı dudaklar ile buluştu.

Eliza için tarifi olmayan bir duyguydu, insanların ona dokunmasına bile tahammül edemeyen kendinin, dudakları sıcak dudaklar ile örtünmüştü. Alev almış bedeni Asef'in yumuşak dokunuşları ile daha da harlanıyordu.

Asef ise cayır cayır yanan bedenini biraz da olsun Eliza'nın dudaklarında serinletmek istercesine kana kana dokunuyordu onu mahveden ateşe...

Kısa ama asırlık bir öpüşmenin ardından Asef geri çekilip alnını Eliza'nın alnına dayadı. İkisi de nefes nefese kalmıştı.

"Sen beni öldüreceksin Eliza, yemin ederim sen beni öldüreceksin..."

Eliza ise gözleri kapalı içinde yüzdüğü alev denizinde sakinleşmeye çalışıyordu. "Eğer sen beni öldürmezsen.." dedi kısık sesle.

"O zaman birlikte öleceğiz gibi ama benim için yeniden dirilmek olacak sana dokunduğum her an..." Asef geri çekilip Eliza'nın yanağını okşadı. "Eliza bu gidişle ben sana dokunma bağımlısı olacağım. En güzel bağımlılığım olabilir."

"Sen de bu dünyada bana dokunmasını istediğim tek erkek olabilirsin." dedi Eliza heyecanlı şekilde.

"Galiba ikimiz de birbirimiz için tek olacağız." dedi Asef kızın alnına bir öpücük kondururken.

"Senin için tekim yani," dedi Eliza inanmamış gibi yaparken.

"Hem tek hem ilksin. Ayrıca o bakışlar ne öyle? Sen bana inanmıyor musun?" Asef biraz geriye gidip Eliza'ya dikkatle baktı.

"Ne bileyim, bu yaşına kadar çok yaramazlık yapmış gibi duruyorsun. Hiç inanasım gelmiyor." Eliza yüzünde munzur bir gülüşle karşılık verdi.

"Valla yaramazlık demezdim ben. Benimkiler genelde kanlı oluyor." Asef cümlesini söylediği anda pişman olup sustu. Çünkü Eliza'nın bakışları pek iyi değildi. "Yani öyle derken tam öyle değil. Hay ağzıma tüküreyim!" Eliza arkasını dönüp giderken Asef sinirle kendi kendine kızdı.

Eliza şöminenin karşısındaki koltuğa oturup ateşi izlemeye başladı. Ne düşünüp ne hissettiğini çözmeye ihtiyacı vardı. Çünkü içinde bulunduğu durum hiç de toz pembe değildi. Elleri kan kokan bir adama aşık olması normal miydi?

"Bana bak Eliza, lütfen gözlerime bak." Asef, Eliza'nın önünde diz çöküp ellerini koltuğun iki yanına koydu. "Yanlış bir şey söyledim, kast ettiğim tam olarak o değil."

"Asef,"

"Söyle güzelim."

"Kendime hayret ediyorum bazen, söylediğin şey gerçek. Bunu gözlerimle gördüm. Bizzat yaşadım ama yine de seni böyle sevmem normal mi? Başkası olsa seni bir adam öldürdükten sonra görünce arkasına bakmadan kaçardı, ben neden senin yanında olmak istiyorum?" Samimi bir ifadeyle Eliza'yı dinleyen Asef buruk bir tebessümle bakıp kızın elini tuttu.

"İnan bana en büyük pişmanlığım o güzelim. Beni o halde görmüş olmanı gerçekten istemezdim. Ama Alya için o gün onun doğru olduğunu düşünmüştüm." Asef bir süre düşünüp yüzünü buruşturdu. Aklına dilini kestiği adam gelmişti. "Sonra da pek iyi bir şey yapmadım, şimdi düşününce sana hayvan yanımı çok gösterdim. Allah belamı versin benim!" Asef kendine kızıp sinirle alnını ovaladı.

"Asef," Eliza kısık sesle Asef'in bileğini tutup kendine çekti. "Bazen aklıma gelen şeylerden sonra sana sövüp vursam bana çok kızar mısın?"

Asef, Eliza'nın sözünün üzerine kısa bir kahkaha atıp kızı da kendisiyle beraber şöminenin önüne çekip üzerine uzanmasını sağladı. "İstediğini yap, sınırım yok inan ki. Sövebilirsin, dövebilirsin, sevebilirsin..." Asef, Eliza'nın başını kalbinin üzerine koyup saçlarını okşamaya başladı. "Ama sakın gitme Eliza, benden gitme..."

"Bir yere gitmiyorum, sanki senden başka gidecek yerim yok gibi." Eliza, Asef'in beline sıkıca sarıldı. "Sanki hep olmam gereken yere geç kalmışım gibi..."

"Geç kaldın, beni çok beklettin küçük kızım. Ama tam zamanında geldin şimdi, tam olman gereken yere... Kalbimin tam üzerine..." Asef kızın saçlarını koklayıp yumuşak bir öpücük kondurdu. Ardından ateşin önünde mayışan iki beden öylece gözlerini kapatıp huzurun kollarına kendilerini bıraktılar. "Dudaklarının tadı çok güzeldi..." Asef'in kısık mırıltısı Eliza'nın uykuya dalmadan önce duyduğu son şeydi.

**

Gergin şekilde önüne bakan Eliza içinden kaç defa başa sardığı saymayı yeniden yapıyordu. Sabah Asef'in üzerinde gözlerini açıp utançla adamdan kaçmıştı. Tabii ilişkileri yeni başladığı için Asef onu utandırmak istememiş, üzerine gitmemişti. Birkaç saat uykunun üzerine şimdi konağa gidiyorlardı. Eliza resmi olarak Asef'in sevgilisiydi ve Pırıl bunu öğrenince yaşadığı şeyin üzerine daha büyük bir şok yaşayacaktı.

"Asef,"

Asef kısa bir süre Eliza'ya bakıp yeniden yola döndü. "Söyle güzelim,"

"Şimdilik ilişkimizi gizlesek olur mu?" Eliza'nın sorusu üzerine Asef kaşlarını çattı.

"Nedenmiş o?"

"Kızma hemen, Pırıl yeni çok kötü şeyler yaşadı. Bu kadar üzerine gitmek iyi değil. Onun açısından düşün biraz, acısını daha da arttırmanın anlamı var mı?"

Asef, Eliza'nın söylediği şeylere hak vermişti o yüzden sessiz kalıp cevap vermedi. Kısa bir süre sonra başını sallayıp derin bir nefes aldı.

"Liseli ergenler gibi gizli aşk yaşamadım da demem." Kendi kendine güldü.

"Öyle aşklar da heyecanlı." dedi Eliza.

"Yaşadın galiba hanımefendi," Asef'in sesi meraklıydı.

"Birisi vardı, birkaç defa teklif etmişti ama ben kabul etmedim." Eliza saf şekilde eski anıları sesli düşünürken Asef sert kaşları ile bakıyordu.

"Kim o? Adını ver hemen!" Direksiyonu sertçe sıkan elini kaldırıp Eliza'nın önünde salladı.

Eliza küçük bir kahkaha atıp Asef'in elini tuttu. "Şu öfkeni ne yapacağız senin acaba?"

Eli tutulunca hemen sakinleyen Asef büyük bir tebessümle Eliza'ya baktı. "Öfkeli olduğum an dokun bana, hemen etki ediyor."

"Bunu aklımda tutarım." dedi gülümseyerek Eliza.

Bu sırada araba konağın önüne gelince Eliza susup unuttuğu gerginliği yeniden hatırladı. Bu konağa bu defa yanındaki adamın sevgilisi olarak girecekti. Üstelik Asef için intihar etmiş bir kadın şu an konaktaydı. Nelerle karşılaşacağını bilmemek canını sıkıyordu.

"Hadi inelim, iyi misin?" Asef endişeli şekilde bakıyordu. "Senin canın sıkıldı kesin, hemen Cihan'ı arayıp Pırıl'ı başka bir yere göndereceğim." Asef telefonunu çıkarmıştı ama Eliza elini tuttu.

"İyiyim ben, gönderme şimdilik. Bırakalım kendine gelsin bir süre. İnelim," Eliza inince Asef de inmişti. Bu sırada evden çıkan birkaç adam ve Cihan yanına geldi.

"Her şey yolunda mı Cihan?" diye sordu Asef.

"Şimdilik bir sorun yok efendim. İzninizle otele gidiyorum, gazetecileri dağıtıp ortamı kontrol edeceğim." Cihan her zamanki resmi hali ve duruşuyla Eliza'ya selam vermişti.

"Tamam Cihan, ben de birkaç saate gelirim. Şimdilik sen önden git, sonra seninle bir toplantı yapacağız." Asef talimatlarını verip Eliza ile birlikte konağa doğru yürüdü.

İkisi içeri girdiğinde salondan gelen konuşma sesine doğru ilerlediler. Deniz'in neşeli sesi hepsinin sesini bastırıyordu.

"İyi tarafından düşün Pırıl, artık botoks yapmana gerek kalmayacak. Bu gerginlikle hiç kırışıklık olmaz yüzünde."

"Beni sinir etme Deniz!" Pırıl güçsüz bir sesle Deniz'e bağırırken bir yandan da gülüyordu. Ama içeri giren Asef ve Eliza'yı birlikte görünce gülüşü soldu. Düne göre daha canlı görünüyordu, tepesinde topladığı sarı saçları ve pijamaları ile her zamanki haline zıt görünüyordu.

Asef'i bekliyordu, heyecanla. Konağa gelmesine izin verdiği için umutlanmıştı ama yanında Eliza'yı görmek umutlarını yeniden yıkmıştı.

"Eliza, hoş geldin." Deniz'in arkasından başını uzatan Alya, neşeyle el salladı. Eliza'yı çok özlemişti. Onun bu halini gören Pırıl bozulup buruk şekilde Asef'e baktı.

"Merhaba canım," Eliza öne doğru yürürken önce Alya'ya sonra Pırıl'a baktı. "Merhaba, nasılsın?" Deniz'in yanına oturan Eliza'ya bakan Pırıl ifadesiz durmaya çalışıyordu. Öfkesini bastırmaya çalışarak başını salladı.

"İyiyim, teşekkür ederim." Söylediği şeyden sonra yüzünü Asef'e dönüp beklentiyle bakmaya başladı. Ondan güzel ve sıcak bir söz umut ediyordu.

Asef ise hala gecenin etkisinde olan ruh halini bastırıp herkesi karşısına alacak şekilde tekli koltuğa oturup ayak ayak üstüne attı. Hastaneden çıktıktan sonra Pırıl'ı görmemişti. Her şeyi Deniz halletmişti.

"Seni daha iyi gördüm, kendini en yakın zamanda toplamaya çalış. Ben babanla konuşup meseleyi halletmeye çalışacağım. Sonra duruma bakarız." Asef'in sözlerini dinleyen Pırıl her kelimede samimi bir şey aramıştı. Ama yıllardır beklediği o samimiyet bugün de yoktu.

"Babam beni eve almadı Asef, böyle bir durumda beni eve almadı." Pırıl'ın ağlamaklı sesi karşısında buruk şekilde bakan Eliza ve Alya göz göze gelince, ikisi de gözlerinin dolduğunu gördü.

"Sana kızdı Pırıl," Deniz araya girince yüzler ona döndü. "Ve sen sebebini biliyorsun, ben de çok şaşırdım. Yaptığın her şeye çok şaşırdım hatta."

"Tamam Deniz, şimdilik yeterli. Pırıl dinlensin, kendi hatasını bilecek yaşta olduğunu düşünüyorum." Asef'in sert sesinden sonra kimse bir şey söylemeye cesaret edememişti.

Pırıl'ın göz yaşları akarken ayağa kalktı. "Ben biraz uyuyacağım." Cevap beklemeden salondan ayrılmıştı. Yürekten istese de Asef'in arkasından gelmeyeceğini biliyordu.

Salondaki sessizliği Deniz bozdu. "Eliza ve Asef siz ikiniz nereden geliyorsunuz? Ayrıca Asef gece ortada yoktun, ne bok yedin?"

"Onu yemeyi sen seversin Deniz," Asef bir kaşını kaldırıp biraz öne eğildi. "Ayrıca ne zamandan beri sana hesap veriyorum?"

"Aşk olsun Asef'im, evde çocuklarıyla çaresiz şekilde kocasını bekleyen kadınlar gibi oldum. Gece gelmez, gündüz dert çekmez, hesap vermez. Neyim ben dış kapının dış mandalı mı?" Deniz dramatik şekilde konuşurken Asef bıkkın şekilde bakıyordu. Eliza ve Alya ise gülerek ikisini izliyordu.

"O kadar bile işe yaramıyorsun Deniz, neyse geç şimdi bunları. Dün detaylı konuşamadık, Pırıl ne zamandır uyuşturucu alıyormuş? Sana söyledi mi?" Asef'in sorusu üzerine Deniz ciddileşerek olduğu yerde arkaya yaslandı.

"Söylemedi, konuyu değiştirip durdu. Ama sakladığı bir şeyler var, ben de üzerine gitmedim. Tek anladığım kafayı sana takmış Asef, kolla kendini." Deniz'in son cümlesi ile Asef öksürüp kaş göz işareti yapmıştı.

Eliza gözlerini kısarak Asef'e baktıktan sonra eğilip kısık sesle Alya'nın kulağına bir şeyler söyledi. Asef'in gözü ikisinin üzerindeydi. Alya da aynı şekilde gözlerini kısıp Asef'e bakınca Asef gergince yutkundu.

"Niye ikiniz de bana öyle bakıyorsunuz?" diye şüpheyle sordu Asef.

"Bakayım, açıkta bir yerin mi var?" Deniz, Asef'in yanına gidip koltuğun koluna oturdu. "Yok Asef'im her yerin kapalı."

"Deniz kes sesini, kızlar hayırdır..." Asef hala şüpheyle ona bakan Eliza ve Alya'ya bakıyordu. Eliza'ya göz kırpıp sorar gibi bir ifade takındı.

"Eliza, kadınların sana neden bu kadar taktığını merak ettiğini söyledi? Hayır, neyi var bu kadar takacak diye sordu." Alya'nın bir çırpıda söylediği şeyle Eliza şokla baktı.

"Tam olarak öyle demedim Alya'cığım. Sanki kendinden bir şeyler ekledin gibi." Eliza zoraki bir gülümseme ile Asef'e baktı. Asef'in yüzünde çapkın bir gülüş vardı.

"Sana daha önce söylemiştim küçüğüm, beni tanıyan bana bağımlı olur diye." Asef arkasına yaslanınca Deniz'in koluna çarptı. "Çekilsene Ayı!"

"Asef'im ben bu yüzden böyleyim, sana bağımlı olmuşum ben. Sen şimdi söyleyince taşlar bende yerine oturdu." Deniz eliyle ağzını kapatıp şok içinde yaşadığı farkındalığı düşünüyordu. "Artık geri dönüşüm yok."

"Deniz siktir git!" Asef sinirle ayağa kalkınca Deniz geriye doğru düştü.

"Hayvan herif!"

"Alya şu çocuğu oyala bir süre, ben işlerimi halledip geleceğim." Asef, yerde belini ovalayan Deniz'i gösterip Alya'ya başıyla işaret verdi. "Gitmeden önce seninle konuşalım." Asef önden giderken Eliza başını sallayıp arkasından yürümeye başladı. Alya ve Deniz birbirleriyle uğraşmaya başlamıştı bile.

Hızla yukarı çıkan Asef'in arkasından giden Eliza odaya girince aniden belinden kavranan elle duvara itildi.

"Asef! Ne yapıyorsun?!" Asef kapıyı kapayıp Eliza'yı duvarla arasına sıkıştırmıştı. Kızı belinden kavrayıp iyice kendine yasladı.

"Sevgilime sarılıyorum, aşağıda o kadar tatlıydın ki kendimi çok zor tuttum. Ayrıca bu gizli saklı buluşmalar çok heyecanlı." Eliza'nın boynuna doğru eğilip kokusunu içine çektikten sonra yumuşak bir öpücük kondurdu.

"Demek seni tanıyan sana bağımlı olur?" Eliza'nın imalı sorusu sertti. "Merak ettim şimdi sende bağımlılık yapan şeyi."

Asef'in odayı dolduran kahkahası karşısında Eliza kaşları çatık şekilde bakıyordu.

"Bırak başkasını ya da kimin ne düşündüğünü... Ben sana bağımlıyım, bunun dışında da umurumda olan bir şey yok." Asef elini uzatıp Eliza'nın çenesini okşadı. "Ben şimdi gitmek zorundayım, çalışanlara söyleyeceğim. Senin için benim odamı ayarlasınlar."

"Beraber mi kalacağız?" Eliza heyecanla sordu. Asef bunun üzerine kıza doğru biraz daha eğildi.

"Aksi mümkün mü yavrum? Resmen kokun olmadan uyumak istemiyorum." Asef'in eli kızın belini okşamaya başlamıştı. "İnce beline sarılmadan yabancı topraklarda gibiyim. Bu evde kaldığın sürece benim yatağımda, kollarımda uyuyacaksın ve en yakın zamanda bunu daimi hale getireceğiz."

"Asef," Eliza'ın nefesi kesilmiş gibiydi.

"Söyle bebeğim."

"İnsanlar konuşur şimdi, böyle yapmasak mı? Hani ilişkimiz de gizli ya..." Eliza tereddüt ediyordu. Hala içinde korku vardı.

"Eliza," Asef bıkkın şekilde geri çekildi. "İşin heyecanı güzel de, bir yere kadar ama. Ben senden uzak durmam, senin de durmana izin vermem. O yüzden başkalarının ne dediğini sikerim. Anladın mı güzelim?"

Eliza'nın yüzü düşünce Asef söylediği şeye pişman olmuştu. "Bana zaman vermiyorsun Asef, her şeyin senin istediğin şekilde olmasını sevmiyorum."

"Tamam, asma güzel yüzünü. Şimdilik benim karşımdaki oda hazırlansın senin için." Asef Eliza'nın saçlarını kulağının arkasına koyarken yanağına da hafif bir buse kondurdu. "Ama gece usulca koynuna girebilirim, haberin olsun."

Asef'in geri adım atması karşısında rahatlayan Eliza gülümseyip Asef'in yanağını öptü. Asef onun bu hareketi karşısında şaşırıp aşırı mutlu olmuştu.

"Ama ben bunun daha cesurlarını isterim. Öyle yanağı öpüp kaçmak yok." Asef'in sözleri karşısında utanan Eliza yüzünü saklayıp geri çekildi. Kapıyı açıp dışarı bir bakış attı.

"Orasına bakacağız artık, sen git şimdi. İşlerini hallet."

"Eliza," Asef gergin şekilde kızın elini tuttu. "Canını sıkacak bir şey olursa,"

"Asef merak etme." Eliza adamın sözünü kesmişti. "Pırıl'la ilgili herhangi bir sorun olmayacak. Ben Alya'nın yanına gidiyorum." Eliza elini çekip odadan çıktı. Ama Asef pek de rahatlamamıştı, üzerini değişmek için giyinme odasına giderken Deniz'e uyarıcı bir mesaj atıp dikkatli olmasını söyledi. Ardından işini bitirince hızlı şekilde konaktan ayrılmıştı. Çünkü hızlı dönmek istiyordu.

**

Eliza onun için hazırlanan odada işini bitirip merdivenden inerken Alya'nın tatlı sesini duyup tebessüm etti. Onu ilk gördüğü gün dün gibiydi, hayata karşı hiçbir ilgisi olmayan kız şimdi etrafına neşe saçıyordu. Eliza onun ayağa kalktığı günü de göreceğine inanıyordu.

Yanlarına yaklaştıkça Deniz'in sesi netleşti.

"Şimdi görürsün sen! Hem bana sürekli emir veriyor hem de beni umursamıyor." Eliza Alya'nın yanına oturunca kaş göz işareti yapıp Deniz'i gösterdi. Ama Deniz telefonda bir şeyler yapmaya odaklanmıştı. "İkimizin resmini paylaşıp altına da "Sürekli bana emir verirsin ama beni önemsemezsin. Madem sen Asef Arjen'sin, Allah senin belanı versin!" yazıyorum." Deniz hırsla yazıyı yazıp gönderiyi atıp telefonu koltuğa attı.

"Abimin sosyal medyası yok ki, attığın resmi ve yazdığın şeyi görmez." Alya sıcak şekilde gülümseyip Eliza'nın elini tuttu. Eliza da aynı şekilde karşılık vermişti.

"O yüzden attım zaten, görüp ağzıma sıçmasın diye." Deniz koltuğa uzanırken kızlara göz kırpmıştı. "Dün geceden beri ayaktayım şurada azıcık kestireyim." Ardından gözlerini kapattığı gibi uykuya dalmıştı.

"Alya, yemek yedin mi?" Eliza'nın sorusu ile telefona bakan Alya ona döndü.

"Canım pek bir şey istemiyordu, zaten ortalık da karışınca yemeyi unuttum."

"Olmaz öyle, senin için hemen bir şeyler hazırlıyorum." Eliza ayağa kalkınca Alya samimi şekilde gülümsedi.

"Teşekkür ederim Eliza, iyi ki varsın."

"İyi ki sen de varsın, hızlı olurum." Eliza arkasını dönüp giderken Alya'nın söylediği şeyle şokla ona baktı.

"Abimle çok güzel oldunuz."

"Neden öyle dedin? Ne biliyorsun?" Eliza aniden telaş yapmıştı.

"Bir şey bilmiyorum ama abimin bakışları çok şey anlatıyor." dedi Alya sevecen şekilde. "Gözlerinden kalpler çıkıyor ve ben onu ilk defa böyle görüyorum."

"İlk defa mı? Gerçekten mi?" Eliza'nın içinde geçmeyen bir korku vardı ve Pırıl'ın konaktaki varlığı buna hiç iyi gelmiyordu.

"Hayır tatlı cadı," Deniz bir gözünü açıp Eliza'ya dil çıkardı. "Bir de bana öyle bakar, hıh!" Deniz arkasını dönüp uyumaya devam etti. Alya deli der gibi elini sallayıp Eliza'ya dudaklarını oynatarak iki kelime söyledi.

"Sadece sen..."

Mutfağa giren Eliza'nın yüzünde farkında olmadığı bir gülümseme vardı. Artık olumsuz düşünmeyi bırakmış hayatın akışına kendini kaptırmaya karar vermişti. Asef'in ona görünen halini düşünüp diğer her şeyi kilim altına süpürmüştü kalbi.

Bir gün yeniden ona acı veren bir şeyle karşılaşınca kalbi ne yapacaktı bilmiyordu. Ama bugün sadece Asef'i sevmek istiyordu. Çok sevmek...

Ama Eliza'nın unuttuğu bir şey vardı, bağımlı olduktan sonra sana zarar veren şeyden yine de kopamazdın. Asef'ten artık kopması mümkün değildi, gittikçe onun içinde daha da kaybolacaktı.

Aşkın kavurucu sıcağı, kötülüğün buz dağını eritebilecek güce ulaşınca her şey çok farklı olacaktı...

**

Eliza önündeki yemeğe bakıp soru işareti dolu zihnine bir kez daha karşı koyamayıp yanındaki yaşlı çalışana döndü.

"Acaba Pırıl yemek yedi mi?" Belki yapmak üzere olduğu şey doğru değildi ama içinde oluşan merhamete karşı koyamıyordu.

"Yemedi Eliza Hanım, geceden beri sadece su içti."

Eliza, Alya için hazırladığı tepsiyi kadına uzatıp kendisi ayrı bir tepsi aldı. Yaptığı çorbadan koyduğu kase ve atıştırmalıkları da tepsiye alıp mutfaktan çıktı. Çalışana verip gönderebilirdi ama Pırıl ile bizzat konuşmak istiyordu. Olumsuz olacağını öngörse bile...

Alya'nın odasının karşısındaki kapıyı birkaç kez tıklattı ama cevap almamıştı. Bunun üzerine usulca kapıyı açıp başını uzattı. İçinde büyük bir tedirginlik vardı ama bir yandan da hiçbir şey yokmuş gibi davranamazdı. Her şey yeterince garip haldeyken bu şekilde konuşmadan yapamıyordu.

Pırıl arkasını dönmüş halde pencereden dışarıya bakıyordu. Odaya kimin girdiği ile ilgilenmiyordu. Ama burnuna dolan mis gibi koku açlığını hatırlatmıştı. Başını çevirip de elinde tepsi ile başında bekleyen Eliza'yı görünce önce afalladı ardından alaylı bir gülüşle bakmaya başladı.

"Asef seni hizmetçi olarak mı aldı?"

Eliza ise sakin şekilde tepsiyi yatağın kenarındaki komodinin üzerine bırakıp sandalyeye oturdu.

"Alya için yapmıştım ama senin de yemek yemediğini duyunca getirmek istedim. Çalışanlar getirebilirdi ama ben getirmek istedim." Eliza, Pırıl'ın aksine daha samimi bakıyordu.

"Bu halimi görüp eğlenmek için mi? Sana eğlenceli bir görüntü sunuyor muyum Eliza?" Pırıl yatağın kenarına sırtını verip eliyle sarı saçlarını geri attı. Yüzünde alayla örtmeye çalıştığı acı okunmaya başlamıştı.

Eliza derin bir nefes alıp öne doğru eğildi. "Yanılıyorsun, bir kadının bu haliyle eğlenecek değilim. Ne olursa olsun yaşadığın şey çok üzücü ve ben senin için endişelendim. Biraz da kızdım, kendine bunu yapmamalıydın."

Pırıl gözlerini kısıp öne eğilince Eliza hafif geri çekildi. "Sen kimsin ki benim için endişe edip bana kızıyorsun? Beni yargılamak senin haddine mi?" Pırıl'ın sonda sesi yükselmişti. "Bak! Asef beni yanına aldı, her zaman olduğu gibi onun yanındayım. Bundan sonra da ayrılmak gibi bir niyetim yok. O küçük aklınla Asef ile ilgili planlar kurabilirsin ama senin gibi vasıfsız ve basit birisi onun yanında olamaz. Asef Arjen'in adını lekelersin sen.!"

Pırıl'ın acımasız sözleri karşısında sakince ona bakan Eliza ayağa kalkıp geriye doğru yürüdü. Yüzünde acı bir tebessüm oluşmuştu.

"Yanılıyorsun Pırıl, insanların sahip olduğu vasıflar kimliğinde isminin yanında yazmaz. İçinde gizlidir..." Arkasını dönüp yürümeye başladı. "Sen en iyisi dinlen, mantıklı düşünmeye ihtiyacın var."

Eliza kapının koluna uzanmıştı ama arkasından gelen bir şeylerin devrilme ve kırılma sesiyle durdu. Başını çevirip bakınca Pırıl için getirdiği yemeğin yerde olduğunu ve tabağın kırıldığını gördü.

"Kendini bir yalana inandırmışsın! Asef'in seni seveceğini düşünecek kadar aptalsın!" Pırıl'ın yüzü nefret doluydu.

"Bunda da yanıldın, beni buna inandıran Asef'in ta kendisi..." Eliza ardından kapıya açıp kendini dışarı attı.

Farklı düşüncelerle gelmişti bu odaya ama hiçbir şey umduğu gibi olmamıştı. Pırıl üzülmesin diye Asef'ten söz almasına rağmen işleri bizzat kendisi çıkmaz hale sokmuştu. Ama Pırıl'ın sözleri içinde bir yeri acıtmıştı. Asef'in sevgisini kabul etmesi onun için çok zor bir karar olmuştu. İp üzerinde yürüdüğünü hissettiği şu zamanda ona bunların söylenmesine dayanamamıştı.

Hatta içinde ilk defa garip bir düşünce oluşmuştu. Asef'in yanında basit kalıp kalmadığını sorgulamaya başlamıştı. Bu ise ikisine zarar verebilecek bir düşünceydi.

Eliza merdivenden inerken duyduğu sesle adımlarını hızlandırdı.

"Tolga!"

"Ne bağırıyorsun kız zilli? Çok mu özledin beni? Tabii gece eve gelmezsen özlersin, neredeydin bakayım sen?"

Eliza, salona girdiği an Tolga'nın ardı ardına sorduğu sorulara maruz kalmıştı. Uykulu şekilde Tolga'ya bakıp arada başını koltuğun kenarına koyan Deniz'in yanına oturdu. Ama o an pişman olmuştu. Çünkü Deniz'in kaş göz yapması ile neyi ima ettiğini çok iyi anlamıştı. Çünkü gece Asef de ortada yoktu.

"Buradayım işte Tolga, neyi sorguluyorsun?" Eliza, Deniz'in bacağına hafif şekilde vurup uyarıcı bir bakış attı. Ama Deniz sadece esnemiş başını yeniden koltuğa koymuştu. "Esas sen burada ne arıyorsun?"

Tolga dudaklarını büzüp Alya'ya baktıktan sonra yeniden Eliza'ya döndü. Alya'nın yüzü de küskün duruyordu.

"Mavişimden izin almaya geldim."

"Ne izni?" Deniz uykulu şekilde başını kaldırıp tek gözü açık halde sordu. "Ayrıca mavişim ne Tolga? Siz ikiniz iyice olayı abarttınız. Allah sizi Asef'in gazabından korusun."

Tolga bunun üzerine sertçe yutkunup tekrar Alya'ya baktı. Alya ise hala tripli şekilde karşıya bakıyordu.

"Ne oluyor Tolga?" diye sordu Eliza. Ona göre ikisinin arasında gelişen bu durum sürpriz değildi. Hatta sevgili olmak için çok bile geç kalmışlardı.

"Akşam okula veda partilerinden biri var. Bu son dönemde daha bolca olur ama Nehir de gidecek. Biraz da o yalnız olmasın diye gidiyorum."

Deniz, Nehir'in adını duyunca hemen başını kaldırmıştı.

"Yani Nehir olmasa gitmeyeceksin?" Eliza imayla sorunca Alya dik şekilde baktı. Eliza, Tolga'nın huyunu çok iyi biliyordu. Arkadaşları arasında yine iddia yapıp eğlence düzenlediklerine emindi.

"Gitmem tabii, kız başına tek halde ne işi var gece kulüplerinde? Arkadaşı olarak eşlik edeceğim, mavişim birkaç saat sadece. Kaç gündür hep hastanedeydim, biraz kafa dağıtıp hemen çıkacağım." Tolga yalvarır gibi ses çıkarınca Alya onun bu haline zor dayandığını alenen belli ediyordu.

"Yürüyebilsem sana eşlik ederdim ama hiçbir zaman yanında olamayacağım. Benden de sıkılacaksın." Alya'nın sözleri üzerine Deniz koltukta dik şekilde oturup bakışlarını Tolga'ya dikti. Asef'in şu an burada olmadığına şükrediyordu.

"Alya o nasıl söz, Allah benim belamı versin ki aklıma gelmedi öyle bir şey. Senin yanında olmak her şeyin en güzeli, tamam vazgeçtim. Hepsinin canı cehenneme, sen asma o güzel yüzünü." Tolga'nın da aniden canı sıkılmıştı. Eliza sessizce ikisini izlerken Alya'nın içinde bulunduğu durumla baş etmesinin pek de kolay olmadığını bir kez daha ciddi şekilde idrak etti.

"Allah vermesin belanı, öyle söyleme." Alya söylediği şeyden pişman olduğunu belli ederken Tolga'nın elini tuttu. "Abarttım biraz zaten gün içinde sadece benimle konuşuyorsun, kıskandım seni. Tamam git sen, beni merak etme. Ders çalışıp erken uyuyacağım, bana haber vermen yeterli."

"Hayır mavişim, vazgeçtim. Film falan izleriz, ben de sonra annemin yanına giderim. Yarın tekrar yanına gelirim, yapmak istediğin şeyleri yaparız." Tolga bu sözleri ciddi şekilde söylemişti. Alya için her şeyi yapardı.

"Git dedim Tolga, hem hiç görmesem de Nehir'in yanında olman iyi bir şey. Arkadaşlar böyle yapar." Alya da ciddi şekilde konuşmuştu.

"Nereye gidecekler Tolga?" Deniz'in uykusu aniden açılmıştı. Birkaç gündür Nehir'in yanına gitmek için bahane arayıp duruyordu. Fırsat ayağına gelmişti.

"Güvendiğimiz bir arkadaşın mekanı ya, öyle basit bir buluşma o kadar. Yani izin veriyor musun? Ama yürekten..." Tolga emin olmak için Alya'nın yüzüne dikkatle bakıyordu.

"Veriyorum ama yalnız gitme, Deniz abi ve Eliza da seninle gelsin. Sana güveniyorum ama çevreye hiç güvenmiyorum." Alya bilmiş bilmiş konuşurken niyeti çok başkaydı. Eliza onun sözlerinin altındaki imayı anlamıştı.

"Tamam, hadi gidelim." Deniz enerjik şekilde ayağa kalkınca tüm yüzler ona döndü.

"Uykun vardı senin." dedi Eliza. Onun pek dışarı çıkası yoktu. Asef yokken gitmek istemiyordu, Alya'yı da yalnız bırakma fikri hoşuna gitmemişti.

"Yok ya açıldı uykum, bence ufak bir eğlence fena olmaz. Cimcime sen bugün çok yoruldun, dinlenmen lazım. Hadi seni odana çıkarayım." Deniz, Alya'nın önüne gelip onu kucağına alacakken Tolga'nın sesiyle durdu.

"Ben odasına taşısam sorun olur mu?" Sesinde tereddüt ve korku vardı.

"Ay! Gerçekten mi? Alsana beni kucağına." Alya'nın aşırı neşeli tepkisi karşısında Tolga ve diğerleri şokla bakmıştı. Alya kollarını uzatınca Tolga korkuyla önce Eliza'ya sonra Deniz'e baktı. Gülmemek için dudağını dişleyen Deniz olumlu anlamda başını sallayınca Tolga, Alya'ya doğru yürüdü.

Heyecanla ona bakan Alya'ya gülümseyip dikkatle bir elini kızın beline diğerini bacaklarının altına koyan Tolga tek hamlede Alya'yı kucağına alınca yüzünü buruşturdu. Bu sırada Deniz aklına gelen şeyle öne atıldı.

"Tolga! Senin yaran henüz tam iyi değil, bana ver Alya'yı."

"Hayır," Tolga'nın yüzü kırmızıya dönerken zorlukla cevap verdi. Eliza endişe ile arkadaşının yanına gelmişti. "Odasına kadar ben götüreceğim."

"Tolga, ben unuttum yaranı. Hadi indir beni." Alya'nın gözleri dolmuştu ve sesi titriyordu. Bu sırada canı acıyan Tolga'nın da elleri titriyordu.

"Hayır mavişim, odana çıkalım." Tolga kimseyi dinlemeden merdivene yöneldi. Deniz endişe ile hemen arkasından yürürken yüzünde samimi bir gülümseme vardı.

"Helal sana Habeş maymunu, ikinci kez Alya'yı kendinden önce düşündün."

"Abi pamuk kadar hafif zaten, ağır olan kalbi onun." Tolga yukarı çıkarken hayran şekilde Alya'ya bakıyordu.

Eliza ise salonda durup arkalarından bakmıştı. Tolga'nın Alya'ya bu kadar iyi gelmesinin mutluluğunu yaşıyordu. Daha sonra aklına gelen şeyle telefonunu eline aldı.

"Acaba haber versem mi?" Gece kulübüne gideceğini Asef'e haber vermesi gerektiğine kanaat getirince mesaj kısmını açtı. Asef Arjen yazan isme bakıp düşündü. Artık sevgilisi olan adamın isminin yanında soy ismi olması fazla resmiydi. O yüzden sadece Asef yazıp soy ismi sildi. Şimdi gözüne daha güzel gelmişti.

"Asef, işin olduğu için direkt aramadım. Tolga ve Deniz'le dışarı çıkıyorum. Gece kulübünde arkadaşlarla toplanacağız. İşin bitince yanıma gelir misin?"

Eliza yazdığı mesajı birkaç defa okuyup ardından gönderdi. Asef'ten izin istememiş sadece haber vermişti. Şimdiye kadar kimseden izin almadığı için şimdi bunu yapması garip olurdu onun için. Ama yanına gelmesini istiyordu çünkü onun olmadığı eğlenceler hep eksik kalıyordu.

Mesaj iletilmişti ama Asef henüz görmemişti. İşinin yoğun olduğunu düşünüp telefona bakmayı bırakan Eliza üzerine bir şey almak için odaya çıktı.

**

"Acıyor mu hala?" Arabada Tolga'nın yanında oturan Eliza arkadaşına bakıp sordu. Tolga'nın yarası Alya'yı taşıdığı için ciddi şekilde acıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu.

"İyiyim merak etme, şimdi birkaç kadeh yuvarlarsam geçer." dedi Tolga.

"Sadece birkaç kadeh mi?" Arabayı süren Deniz imayla sordu. "Hayır genelde kafan gidene kadar içmeden bırakmak gibi huyun yok senin."

"Hayır, mavişime söz verdim. Çok içmek yok." Tolga kalbinin üzerine elini koyup itaatkar şekilde başını eğdi. Eliza ve Deniz onun bu haline gülmüştü.

Araba izbe ve karanlık bir sokakta durunca Eliza etrafına baktı. "Burası mı?"

"Tolga'nın söylediği adres burası." Deniz de geldikleri yerin pek tekin olmadığını düşünüyordu.

"Evet burası galiba, etrafa bakmayın. Şu karşıdaki kapıdan girince bambaşka bir dünyaya gireceğiz. Hadi inelim." Tolga hepsinden önce inmişti.

"İnşallah hayırlı bir dünyadır." dedi Deniz. O inerken Eliza da inmişti.

Birkaç kişi daha onlarla mekanın girişine gelmişti. Tolga arkadaşının ismini ve davetiyeyi gösterince kapıdaki görevli hepsini içeri aldı. Mekanın içi dışarının karanlığına zıt aşırı renkli ve hareketliydi. Eliza gözlerinin alışmasını beklerken uzaktan ona el sallayan Nehir'i gördü. Tabii Deniz de aynı anda onu görmüştü.

İçerideki rahatsız eden havayı sevmeyen Eliza ona doğru gelen Nehir'e sarıldı. Sesten dolayı birbirlerini anlamakta güçlük çektikleri için bağırmıştı Nehir.

"Neredeydin sen dün gece? Sabah baktım yoktun, ne zaman çıktın?"

"Doğum günümü kutlamak isteyen bir arkadaşımla buluştum, o kadar." Eliza dudaklarını ısırınca Nehir onun yalan söylediğini anlamıştı. Ama ona cevap verecekken beklentiyle bakan Deniz'i gördü.

Deniz ona bakınca yüzü kızaran Nehir'in yüzünü izledi bir süre. Ardından uzanıp hafif şekilde kızın omzuna dokundu.

"Nasılsın Nehir? Uzun zamandır seni görmek istiyordum."

"İyiyim, neden beni görmek istedin ki?" Nehir onu beraberinde götüren Deniz'in adımlarına uyarak yürüyordu. Onun için Deniz'in gelmesi büyük sürpriz olmuştu.

"Danışman gereken çok önemli bir konu var, şöyle geçelim mi?" Deniz'in gösterdiği yöne giden Nehir çoktan Tolga ve Eliza'yı unutmuştu.

Eliza etrafına bakıp kendine sakin bir yer aradı. Tolga da zaten arkadaşının yanına gidip eğlenmeye başlamıştı. Ortamı pek de sevmediği için köşede bir yere geçen Eliza telefonunu çıkarıp gelen mesaj var mı diye kontrol etti. Ama Asef attığı mesajı görmemişti hala. Bu duruma canı sıkılan Eliza yüzünü buruşturup önündeki kadehe uzandı. Gece onun için şimdiden can sıkıcı olmaya başlamıştı.

Eğlencenin dozu arttıkça insanlar da hareketlerinin dozunu arttırıyordu. Tabii Tolga söz verdiği gibi fazla içmemiş, arkadaşlarının yanında duruyordu. Deniz ve Nehir'in arasındaki samimiyet her geçen dakika artıyordu. Kulak kulağa konuşup gülerken pek de çevreleri ile ilgilenmiyorlardı. Eliza da bir kadehten fazla içmemiş, somurtarak oturmaya devam etmişti. Geldiği için pişmandı. Etrafına bakınıp dururken dikkatini bir şey çekti. Kulübe gelip oturan kimi kişiler fazla zaman geçmeden birisinin yönlendirmesi ile arka tarafa gidip duruyorlardı. Daha sonra da gelen olmuyordu. Birkaç kadın görüp şaşkın şekilde baktı Eliza. Üstleri dağılmıştı ve pek de ayık durmuyorlardı. Gittikçe ortamın havasından rahatsız olunca Tolga'ya doğru eğildi.

"Gidelim artık Tolga, ben sevmedim burayı."

"Tamam, ben de bir huzursuz oldum. Arkadaşım da ortada yok zaten." Tolga da bir gariplik olduğunu sezmişti. Daha fazla burada durmamaları gerektiğini düşünüyordu.

"Deniz abi gidelim artık."

Deniz ismini duyunca Nehir ile daldığı derin muhabbetten çıkıp başını çevirdi. Nehir biraz fazla içtiği için hafif sarhoştu.

"Tamam gidelim, geç oldu zaten." Deniz Nehir'in elinden tutup ayağa kaldırırken Eliza da kalkıp çantasını eline aldı. Bu sırada telefonu çalmaya başlamıştı. Çıkarıp bakınca Asef'in ismini gördü. Sonunda ona dönmüştü ama geç kalmıştı. Eliza bu yüzden cevap vermeden meşgule aldı. Ama tekrar çalmaya başlamıştı.

Eliza telefona bu defa cevap verecekken aniden kapıdan girip "Olduğunuz yerde kalın!" diyen polislerle dondu.

"Ne oluyor?" diye sordu Tolga.

"Polisler niye bağırıyor?" diye sordu Nehir.

"Ne yapacağız?" diye sordu Eliza.

"Boku yedik." dedi Deniz.

**

Eliza omzunda uyuklayan Nehir'i arada dürtüp kaldırmaya çalışıyordu ama fayda etmiyordu. Yarım saattir yaptığı gibi dikkatle etrafa bakmaya devam etti. Nezarethanede oturup böyle bir ortamın içinde kalacağını söyleseler güler geçerdi. Ama buradaydı. Parmaklıkların arkasında on beş kadınla oturmuş üzerindeki şoku atmaya çalışıyordu.

Tolga'nın onları götürdüğü gece kulübü uyuşturucu ve fuhuş yapılan bir mekan olduğu için bu gece baskın düzenlenmişti. Ve içerideki herkes tutuklanıp karakola getirilmişti. Sorgu sırasında bir şey bilmediğini söylemişti ama şu an soğuk nezarethanede kafası güzel kadınlarla bekliyordu. En çok da Asef aradığında konuşamadığı için çok üzgündü.

"Ya bir daha onu göremezsem? Ya ömür boyu hapis yatarsam?" Gözlerini kapatıp sesli şekilde düşününce bazı gözler ona dönmüştü. Hatta içlerinden bazı kadınlar ağlamaya başlamıştı.

"Kız zilli!" Yan taraftan gelen sesle Eliza gözlerini açtı. Arada bir duvar vardı ve diğer nezarethane hemen yandaydı. Tolga, Deniz ve diğer on beş adam da oradaydı. "Ne yaptın da ömür boyu hapis yatacaksın?"

"Tolga kes sesini! Zaten senin yüzünden buradayız, daha da asabımı bozma!" Eliza başını duvara yaslayıp bağırmıştı.

"Ben nereden bileyim oranın böyle bir yer olduğunu. Arkadaşım ayarladı."

"Hay senin arkadaşına." Deniz oturduğu yerden kalkıp parmaklıkların önüne geldi. "Nehir iyi misin?"

Deniz'in sesini duyup başını kaldıran Nehir sadece mırıldanmıştı.

"Kafası pek iyi degil, sanırım sarhoş." dedi Eliza. Nehir'in kafasını uyuşan omzundan kaldırıp diğer tarafa atmıştı.

"Memur bey bakın bizim bir suçumuz yok, bir arkadaşa bakıp çıkacaktık." Tolga elini uzatıp yalvarır gibi yapıp ilerde oturan polise seslenmişti ama ona cevap veren birisi olmamıştı. "Ben daha çok gencim, mavişim beni bekler. Anam bekler, beni salın be!"

Aniden sert şekilde açılan kapı ile susmuştu Tolga. Hatta içerideki herkes korkuyla ürkmüştü. Eliza başını çevirip bakınca kaşları çatılı sert ifadesi ile yaklaşan Asef'i gördü. Ayağa kalkıp demir parmaklıkların önüne geldi heyecanla. Asef'in yürüyüşü bakınca bile korku saçıyordu.

"Asef'im!" Deniz de heyecanla bağırmıştı ama Asef'in bakışları sadece bir kişinin üzerindeydi. Hemen arkasından yürüyen Cihan polis memurunun yanına giderken Asef, Eliza'nın önünde durdu.

"Eliza," Asef'in sesindeki endişe saklanamayacak kadar çoktu. Siyah deri eldiven olan elini aradan uzatıp Eliza'nın yanağını kavradı. "İyi misin? Birisi canını yaktı mı? Seni rahatsız etti mi birisi?"

"İyiyim merak etme, korktum sadece." Asef'i gördüğü an rahatlayan Eliza duygusunu gizlemiyordu. "Polisler bastı aniden, ne olduğunu anlamadım. Kolumuzdan tutup buraya getirdiler, hep burada kalmam değil mi?"

Asef sinirle derin bir nefes alıp Deniz ve Tolga'ya döndü. Bakışlarında öyle bir ölümcül ifade vardı ki Deniz yutkunup geriye doğru birkaç adım atmıştı.

"Bence ben ömür boyu burada kalırım, hiç fena fikir değil. Asef'im sen bana temiz atlet, don getir yeter." Deniz korkuyla konuşurken Tolga da arkasına saklanmıştı.

"Asef Bey abi, Alya'ya benden selam götür. Beklemesin beni..."

"Siz esas beni bekleyin, başınıza gelecek şeyleri aklınız almaz." Asef dişlerinin arasından konuşup tekrar Eliza'ya döndü. "Korkma geçti, esas suçlu olan benim. Attığın mesajı çok geç gördüm, yoksa oraya gitmene izin vermezdim. Adamlarım da beynine tükürdüğüm Deniz yanında diye güvende olduğunu düşünüp bana geç haber verdiler. Hepsinin ecdadını sikeceğim merak etme." Asef, Eliza ile konuşurken sesi daha yumuşaktı.

"Yoksa siz..." Deniz heyecanla ağzını kapatıp işaret parmağını ikisi arasında getirip götürüyordu. Tolga da şaşkın şekilde bakarken ağzını kapattı.

"Kız zilli," demişti Tolga kısık sesle. Sarhoş olduğu için olanları tam anlamayan Nehir yine de bir şeyler olduğunu fark etmişti.

"Eliza Soykan, Nehir Özgen! Çıkabilirsiniz." İçeri gelen polis memurunun sesiyle Asef geri çekilip kapının açılmasını bekledi. Eliza gülümseyerek Asef'e bakıyordu.

"Teşekkürler," deyip polisi beklemeye başladı Asef. Yarım saat içinde Türkiye'yi ayağa kaldırarak üst düzey kişilerle iletişime geçmişti. Suçu olmadığını bildiği sevgilisinin burada bir dakika bile kalmasına tahammülü yoktu.

Kapı açılıp içeriden Eliza ve Nehir çıkınca Deniz ve Tolga mahzun gözlerle bakmaya başlamıştı. "Asef'im!" Deniz'in sesine kulak asmayan Asef direkt Eliza'yı kollarının arasına aldı.

"Geçti güzelim, çok kısa bir şeydi. Şimdi iyisin ve yanımdasın." Kısık sesle Eliza'nın kulağına doğru konuştu Asef. Geri çekilmeden önce de kızın şakağına yumuşak bir öpücük kondurmuştu.

"Bir imza atıp çıkabilirsiniz." Polis memurunun söylediği şey üzerine başını salladı Eliza.

"Hadi gidelim." Asef, Eliza'nın elini tutup yürümeye başladı.

"Asef'im! Beni burada bırakma! Daha çok gencim, yaşamam gereken şeyler var! Aşık olmam lazım daha!" Deniz bağırırken sadece Nehir ona üzgün gözlerle bakıyordu. Asef hiç umursadan Eliza ile birlikte dışarı çıktı.

"Mavişime onu hep düşüneceğimi söyleyin! Mapus yolları gözlemesin! Ama başka erkeklere de bakmasın!" Tolga da bağırırken hala içeride olan Cihan iki adımla yanlarına geldi.

"Eğer daha fazla böyle bağırmaya devam ederseniz, başınıza geleceklerden sorumlu değilim."

"Cihan'ım sen burada mıydın? Sen kurtar bari bizi." Deniz yavru köpek bakışları atarken Cihan kollarını kavuşturup ifadesiz şekilde duvara yaslandı.

Asef tabii ki hepsini çıkaracaktı ama Deniz ve Tolga'nın sabaha kadar kalıp ders almasını istiyordu. Çünkü her bir saçının teline kurban olduğunu kadının bu hale düşmesine neden olmuşlardı.

**

Nehir arabadan inip eve çıkarken Eliza'ya imalı bir bakış atmıştı. Artık o da ilişkilerinin farkındaydı. Ve buna çok mutlu olmuştu. Ama yaşadıkları gerginlikten dolayı bunu konuşmayı sonraya bırakmışlardı. Eliza arkadaşının eve girip ışığı yakmasını bekledikten sonra Asef'e döndü.

"Hadi gidelim."

"Emrin olur," dedi Asef gülerek.

"Eve girdiğinden emin olmak istedim, o yüzden beklettim seni." Eliza, Asef'in şakasına ciddi şekilde karşılık verince Asef daha da çok güldü.

"Bana istediğini yaptırmakta özgürsün, durma devam et." Araba karanlıkta akarken Eliza duyduğu sözlere tebessümle karşılık vermişti. Asef'in onun sevgilisi olma durumuna hala alışmış değildi. Zaten yaşadıkları aksiyon da cabasıydı.

"Ne istersem mi?" Eliza munzur şekilde öne eğilip kirpiklerinin altından Asef'e baktı. Aralarındaki çekim onu etkisi altına alıyordu.

Asef'in dudağının kenarı yukarı kıvrılırken çapkın bir bakış atıp tekrar yola döndü. "Ne yapmak istiyorsun?"

"Bilmem, bunu düşünmedim. Ama sen söyleyince içimden bir şeyler yapmak geldi. Sadece ne olduğuna sonra karar veririm." Eliza saçlarını savurup geriye doğru yaslandı. Bakışları aşk doluydu.

"Çok düşünmene gerek kalmadan ben sana söyleyeyim, ilk olarak beni öpebilirsin." Asef'in bakışı Eliza'ya çarpıp ardından tekrar yola dönmüştü. Eliza'nın yanında olduğu adamdan çok başkası oluyordu. Ve bundan hiç şikayetçi değildi. Eliza hiçbir şey söylemeden uzanıp Asef'in yanağına büyük bir öpücük kondurdu. "Siktir!" Asef heyecanla dönüp kıza baktı. "Sen benim istediğim şeyleri hemen yapacaksan ben kendimi nasıl tutarım yavrum?"

"İçimden geldi, her dediğini yapacak değilim." Eliza omuzlarını silkip arkasına yaslandı. "Ayrıca hızlı ol, Alya yalnız ve ..." Pırıl aklına gelince susmuştu. Ama Asef onun ne düşündüğünü çok iyi biliyordu.

"Emredersin," dedikten sonra hızlandı Asef.

Konağa geldikleri zaman ışıklar yarı yarıya kapanmıştı. Arabadan inen Eliza hızlı şekilde Asef'in yanına gitti. Çünkü adamlarına sırf geç haber verdikleri için çok kızgındı ve gece yarısı kötü şeyler olabilirdi.

"Çok yorgunum Asef, uyumak istiyorum." dedi Eliza dudaklarını büzerek. Asef bir süre büzülen dudaklara bakıp hızlı şekilde gözlerini kırptı.

"Sen çık güzelim, ben de birazdan gelirim." Asef'in sesi tereddüt doluydu. Eliza ona bu bakışıyla her şeyi yaptırabilirdi.

"Yalnız çıkmak istemiyorum, sen de gel." Eliza, Asef'in elini tutup adamlarının gözü önünde zorla adamı çekmeye çalıştı. Tabii gücü yetmediği için pek başarılı olamamıştı. Onun bu haline gülen Asef, adamlarına tehdit dolu bir bakış atıp Eliza ile yürümeye başladı.

"Şu sıralar içinden masum bir kedi çıktı. Vahşi kedim ne zaman olursun tahmini?" Loş ışıklı merdivenden çıkarken Asef, Eliza'nın kulağına fısıldadı.

"Hangisini tercih edersiniz Asef Bey?" diye sessiz şekilde sordu Eliza. Alya'nın odasının önünden geçiyorlardı. Herhangi bir ses yoktu, Alya çoktan uyumuştu. Tabii ona haber vermeyen Tolga'ya öfkeli şekilde...

"İkisini de, hepsi benim olsun. Sadece benim..." Asef kızın belinden yakalayıp duvara doğru çekti. Asef'in odasının hemen altındaki merdivendelerdi.

"Asef ne yapıyorsun?" Eliza sessiz şekilde sormaya çalışıyordu ama belinden gezinen Asef'in eli işini zorlaştırıyordu. "Bırak."

"Cık, istediğimi almadan bırakmam." Aralarında mesafe bırakmayan Asef kıza doğru eğildi. Boynunun kokusunu içine çekip hafif şekilde öpmüştü.

"Ne istiyorsun?" diye heyecanlı şekilde sordu Eliza.

"Arabadaki öpücüğün devamını..."

Fısıltı halinde konuşmaları aralarındaki ateşi daha fazla harlıyordu. İkisinin de farkında olduğu bir gerçek vardı. İkisinin de birbirine hissettiği çekim çok güçlü ve yoğundu.

"Devamı yoktu onun, o kadardı." Eliza sakalını yanağına sürtüp çenesine inen adamdan kaçamıyordu. Pek de kaçmak istemiyordu.

"Hayır, o kadarcık değildi." Asef geri çekilip ona heyecanla bakan yeşil gözlere baktı. Ardından vazgeçemeyeceği bağımlılığı olan kırmızı dudakların üzerine kapattı dudaklarını.

Eliza gözlerini kapatıp, aniden bedenini ateşe veren dokunuşun içine bıraktı kendini. Sıcaktı Asef'in dudakları... Dudaklarını okşayıp aralamasına neden olan sabırsız dili kavurucu bir kordu...

Asef'in kalbi hayatında hiç bu kadar hızlı atmamıştı. Daha önce dokunulmamış bir hazineye ilk defa dokunmak bedeninde yıllardır donmuş tüm arzuları uyandırmıştı.

Asef kendini Eliza'ya bastırınca ikisinin genzinden dudaklarında kaybolan bir inilti yükseldi. Aşkın sözcüsü gibiydi...

İkisi de durdukları yeri ve zamanı unutmuş gibiydi. Ama ilk kendine gelen Asef olmuştu. Her şey bu kadar yeniyken Eliza'nın üzerine daha fazla gitmemesi gerektiğini düşünüyordu. Bu yüzden ateşli öpüşmelerini son bir yumuşak öpücükle sonlandırıp geri çekildi.

"Bu kadarcıktı..." dedi kısık sesle Asef.

"Ne?" Eliza göz kapaklarını aralayıp buğulu şekilde baktı.

"Öpücüğün devamını söylüyorum, bu kadarcıktı..."

"Hilebaz." Eliza ona aşkla bakan adama gülümseyerek baktı.

"Hoşuna gitmiş gibi duruyor." Asef kızın çenesini okşadı.

"Gitti... Çok hoşuma gitti..."

"Cesur kızım..." Asef, Eliza'nın saçlarını geriye atarken bir kapının açılıp kapanma sesiyle geriye çekildi. Eliza da gerilmişti. Etrafına endişe ile bakarken Asef'in kolunu tutmuştu.

"Birisi bizi gördü galiba."

"Görürse görsün, sevgilimi öpmem kadar normal bir şey yok. Bakmak onların ayıbı..." Asef, Eliza'nın elini tutup merdivenden yukarı çıkmaya başladı. Ama Asef'in odasının önüne gelince Eliza elini çekmişti.

"Çok yoruldum, hemen uyumak istiyorum." Yüzü asılan Asef derin bir nefes aldı.

"Hala odamda uyumak istemediğine eminsin yani." Asef bir umut şansını deniyordu. Ama Eliza onu umursamadan odasına doğru yöneldi.

"Eminim, iyi geceler." Eliza kapıyı açıp hemen de arkasından kapattı. Asef öylece bakakalmıştı. Ama beş saniye sonra yüzünde oluşan hınzır gülümseme ile kendi odasına yöneldi.

Eliza kapının arkasına yaslanmış kalp atış hızının yavaşlamasını bekliyordu. "Çok farklı hissettiriyor bu..." Parmakları dudağının üzerine dokunurken az önce yaşadığı şeyi düşündü. Asef onu gece de öpmüştü ama şimdiki çok farklı hissettirmişti. Sanki daha fazla arzu vardı... İkisinde de...

Beklemekten pes edip duşa girmeye karar verdi Eliza. Yarım saat özellikle oyalanıp iyice sakinleşti. Asef ile ne zaman yan yana gelseler sakinliğini kaybedecek gibiydi...

Duştan çıkıp eline geçen ilk havluyu bedenine sardı. Biraz küçüktü, bacakları neredeyse tamamen ortadaydı. Üst tarafında da göğüs kısmı aşırı açıktı. Pijamalarını aradaki giyinme alanına bırakmıştı ama odada olduğunu düşündüğü pamuk eşofmanını almak için odanın kapısını açtı. Dalgın şekilde etrafına bakarken kulağına dolan ıslıkla olduğu yerde zıplayıp sesin geldiği yere baktı. Yatağına uzanmış Asef kollarını başının altında birleştirmiş arzuyla ona bakıyordu.

"Asef!" Eliza havluya sıkıca sarılıp kapının arkasına koşmuştu. "Ne yapıyorsun sen?!"

"Ne yaptığımı unuttum seni böyle görünce, şu an kendimde değilim." Asef çekici sesiyle konuşmaya başladığında Eliza da hızlı şekilde giyinmeye başlamıştı.

"Habersiz şekilde odama böyle girmen doğru mu?" diye bağırdı Eliza.

"Yapma ama güzelim, az önce kollarımda inlerken şimdi böyle mi yapacaksın?" Asef'in imalı sorusu ile yüzü kızarmıştı Eliza'nın. Pijamanın üstünü başından geçirip düzeltti. Ardından ona aynı bakışlarla bakan Asef'in karşısına çıktı.

"Şimdi onu ne diye karıştırıyorsun? O anın duygusu içinde öyle oldu. Şimdi de utandım, oldu mu?" Saçlarından sular damlarken gelip Asef'in tepesinde durdu Eliza. Birkaç damla Asef'in yanağına gelmişti.

"Oldu, çok güzel oldu merak etme. Ama gel önce saçlarını kurutalım, hasta olma." Asef, yataktan kalkınca Eliza geri çekildi.

"Niye buradasın sen ayrıca?"

"Benim odamda yatmak istemedin, ben de senin odana geldim. Yani sadece odada kalmak istemediğini anladım, benimle yatmak istemediğini değil." Asef saç kurutma makinesini ararken bilmiş şekilde konuşuyordu. Düşündüğü zaman bu düşünceler Eliza'ya gayet doğru geldi.

"Ama senin benim yanıma geldiğini görebilir birisi." Eliza'nın söylediği şey karşısında gözlerini devirdi Asef.

"Umurumda değil, gel buraya." Asef elinde makine ile yatağa oturup önünü gösterdi. Eliza itiraz etmeden gelip bağdaş kuran Asef'in önünde aynı şekilde oturdu. Dünyanın en doğal şeyiymiş gibi Asef'in saçlarını kurutmasına izin verdi Eliza. Aynı zamanda dünyanın en güzel şeyiydi onun için...

Asef bir tüyü tutar gibi narin şekilde kurutuyordu Eliza'nın saçlarını. Bazen dokunduğu her bir saç telini öpmek için eğiliyordu bu sırada da Eliza'nın ensesine yumuşak bir öpücük kondurmayı ihmal etmiyordu. Eliza hayatı boyunca, annesinden sonra kimsenin saçlarına kurutmadığını fark etti. Annesinden sonra ilk defa Asef onun saçlarını kurutuyordu ve büyük bir sevgiyle, şefkatle, aşkla... Asef Eliza'nın saçlarının kuruduğundan emin olduktan sonra makineyi kapatıp kenara koydu, hala önünde oturan Eliza'yı hafifçe omzundan tutup kalbinin üzerine doğru yasladı. Sakalları kızın şakağını okşuyordu Derince kokusunu içine çektiği Eliza'nın.

"Çok güzelsin o kadar güzelsin ki gerçek olduğuna inanamıyorum ve benimsin... Bu duygunun tarifi yok. Bu duygunun izahı yok. Sonsuza kadar böyle kalmanı istiyorum, böyle kalbimin üzerinde..."

Eliza gözlerini kapatıp Asef'in kalp atışlarını dinlemeye dalmıştı, söylediği sözler üzerine hafifçe tebessüm etti.

"Kalbinin içinde olmayı tercih ederim orası daha iyi değil mi?"

Asef güldü. Yüreğinin en derininden gelen bir sıcaklıkla...

"İçi dışı fark etmez hepsi senin olsun. Sen de benim..."

"Anlaştık, kalbini kendime aldım. Artık tüm hakları benim. Onun her şeyinden ben sorumluyum."

"Sorumluluk sahibi olup onu ihmal etmemeni bekliyorum yavrum. Artık sen de kalbini bana emanet ettiğine göre onun da sorumluluğu bende. Her türlü hak sahibi benim." Asef, Eliza'nın belini okşarken yanağını kızın yanağına sürmüştü.

Eliza başını kaldırıp gözlerini kısarak Asef'e baktı. Asef bu bakışın arkasından bir şey geleceğini biliyordu.

"Hadi söyle, aklında bir şey dönüyor."

Eliza adamın koluna dokunup okşadı. "Hiçbir şeyi suistimal etmeyeceksin. Tamam mı?" Asef'in aşırı abartılı tepkiler verdiğinin farkındaydı Eliza.

"Tamam," dedi Asef sakin şekilde.

"Abartılı sert tepkilerini törpüleyeceksin."

"Tamam," Asef, Eliza'nın elinin üstünü okşamaya başlamıştı. Eldiven olmadan onu hissetmeyi çok seviyordu.

"Kimseye karışmayacaksın, özellikle Pusat'a." Eliza ikisinin arasındaki durumu bilmediği için bu konuda Asef'in abartılı tepki verdiğini düşünüyordu.

"Tama-" Asef daldığı yerden duyduğu isimle sıyrıldı. "Sikerim Pusat'ı!"

"Asef! Ben kime diyorum?" Eliza sinirle bağırıp yatağın ucuna gitti. "Düşüncelerinden bir an olsun vazgeçmiyorsun."

Asef derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Eliza'yı ikna edecek kanıtı olmadığı için söyleyeceği şeylerin boşa gideceğini biliyordu. Üstelik Pusat'ın iyi birisi olduğuna inanmıştı Eliza. Onunla tartışması boşunaydı.

"Güzelim, ben öyle demek istemedim. Şey demek istedim, yani o adamı siktir et. Şu anda senden başka önemli birisi yok anlamında. Sen ne dersen o tamam mı?" Asef uzanıp Eliza'nın yanağını kavradı. Daha yumuşak bir sesle konuşuyordu. "İkimiz de yorulduk hadi gel yatalım." Elini uzatıp Eliza'nın tutmasını bekledi. Birkaç saniye bekleyen Eliza adamın elini tutup onunla beraber yorganın altına girdi. Asef direkt kollarını kıza sarmıştı. "Altıncı gecemiz..."

Eliza şaşkın şekilde başını kaldırdı. "Ne zamana kadar sayacaksın?"

"Her gecem seninle geçmeye başlayana kadar... Sonsuzluğun ilk gününde bırakacağım..."

Eliza gülümseyip yeniden ait olduğu kalbin üzerine koydu başını. Asef'in sözleri içini titretmişti, cevap vermeden sessiz şekilde sadece adamın onun için çarpan kalbinin sesini dinledi.

Asef kızın belini okşarken arada da saçlarına ve yüzüne dokunuyordu. Her zerresini ezberlemek istercesine...

Eliza anın tadını çıkarırken aklına gelen şeyle hafif geri çekilip Asef'in elini tuttu. Ters çevirip dikkatli şekilde bakmaya başlamıştı.

"Ne yapıyorsun yavrum?"

"Uzun zamandır dikkatimi çekiyor, elinin ve parmaklarının üzerindeki dövmelerin anlamı nedir?

Asef gülümseyip yatak başlığına sırtını koydu. Eliza sırtını Asef'in göğsüne yaslayıp başını boyun çıkıntısına yerleştirdi.

"Öyle değil şimdi bak." Asef iki kolunu Eliza'nın etrafından kaldırıp ellerini birleştirdi. Dikkatli şekilde bakınca elinin ve parmağının üzerindeki dövmeler birbirini tamamlamış daha anlamlı hale gelmişti.

"En baştaki, Horusun gözü. Hayat verici ışığı, aydınlanmayı ve bilgeliği temsil eden bir sembol. Onun yanındaki om; evren de dahil olmak üzere her şeyi temsil eden bir sembol. Tüm yaşam için evrensel olan üç farklı aşamayı içinde bulunduruyor. Bu aşamalar doğum, yaşam ve ölüm..."

Asef anlatırken Eliza dikkatle Asef'in ellerine bakıp arada da şekillere dokunuyordu.

"Bunların yanındaki ying yang. Uzak doğuya ait bu sembol, bilindik aslında. Siyah kısmı kötülüğü, beyaz kısmı iyiliği simgeliyor. Her iyiliğin içinde bir kötü her kötünün içinde bir iyilik bulunur. En sondaki ise unalome. Kişinin hayat yolculuğunu özetliyor. Aynı zamanda bu sembol kişilerin dönüm noktalarını, yaşadığı zorlukları ve daha hiç yaşamadıklarını temsil ediyor."

Asef susunca ellerini yeniden Eliza'ya sardı. Eliza her şekle hayran olmuştu.

"Çok güzelmiş hepsinin anlamı, ne zaman yaptırdın?"

"Üniversite okurken, mankenlik yaptığım sıralar. Mistik şeylere çok ilgi duyuyordum."

Eliza yarı uykulu şekilde gülümsedi. "Mankenlik yaptığın zamanki resimlerini görmüştüm."

"Demek beni araştırdın? Hoşuna gitti mi resimler?" Asef elini kızın belinden kalçasına doğru indirmişti. Eliza bunun farkında olsa da tepki vermedi.

"Gitmedi, sildir hemen. Herkesin seni öyle görmesini istemiyorum." Yarı uykulu yarı kızgın sesi çok tatlıydı Eliza'nın.

"Tamam yavrum, yarın ilk işim o olacak. Senden başkası beni öyle görmeyecek bundan sonra." Asef, Eliza'nın kalçasını hafif sıkıp tekrar belini sardı.

"Asef," Eliza uykuya dalmak üzereydi.

"Hmm,"

"Ben de dövme yaptırmak istiyorum."

"Olmaz."

"Neden? Senin var ama..."

"O güzel tenine başka bir şey konmasın. Sadece benim öpücüklerim..." Asef eğilip kızın saçlarını öptü. Eliza'nın gözleri kapanmıştı ama sessizce mırıldandı.

"Yaptıracağım..."

"Göreceğiz..."

**

Sabah gözlerini açan Eliza huzurla tavana bakıp gülümsedi. Tüm gece Asef'in kokusunu soluyarak huzurla uyumuştu. Yanına bakınca Asef'in olmadığını fark etti. Yatak soğuktu, erken kalktığını düşündü.

"Başkalarının odadan çıktığını görmesini istemedi sanırım." Kendi kendine konuşurken yüzünde farkında olmadığı bir tebessümle kalkıp odada birkaç tur attı. Ardından üzerini değişip dişlerini fırçaladı. Dağılan saçlarını tarayıp doğal dalgalarının omuzlarına düşmesini sağladı. Son zamanlarda uzamıştı saçları. Asef'in dün onun saçlarını kuruturken yaptığı harekete istinaden uzun saç sevdiğini fark etmişti, bundan sonra daha da uzatacaktı.

Bahçeden gelen sesler günün başladığını söylüyordu. Asef'in de bahçede olabileceğini düşünüp odadan çıktı Eliza. Önce Alya'ya bakacaktı. Merdivenden inerken işittiği kırılma ve bağırma sesi ile adımlarını hızlandırdı. Alya'nın odasının önüne gelince kapıya çıkmış Alya'yı gördü.

"Neler oluyor?" diye sordu Eliza.

"Sanırım Pırıl," dedi Alya ama devam etmedi. Odadan ağlayarak çıkan kızla dikkati dağılmıştı. Çalışan koşarak aşağı inince Eliza kendini tutamayıp Pırıl'ın kaldığı odaya girdi.

"Eliza bekle!" Alya seslenmişti ama Eliza çoktan odaya girmişti.

Oda dağılmıştı, yatak çarşafı ve üzerindeki her şey... Yere saçılmış yemek ve kırılmış bardaklar...

"İyi misin?"

Pırıl, Eliza'nın sesini duyunca ona döndü. Gözleri büyümüştü, histerik bir kahkaha attı. Eliza'nın yeni gördüğü bıçak elinde duruyordu.

"Demek geldin Eliza, ben de seni ve Asef'i düşünüyordum. Dün gece çok mutluydunuz. Neden herkese aşkınızı haykırmak yerine gizli yaşıyorsunuz?" Pırıl pek iyi degildi, hatta bir krizin eşiğindeydi.

"Pırıl sakin ol, o bıçağı bana ver." Eliza birkaç adım atıp elleri havada Pırıl'a yaklaştı.

"Söylemiyorsun çünkü korkaksın Eliza! Asef'in seni sevdiğine kimsenin inanmayacağını biliyorsun!" Pırıl bağırırken Eliza ona biraz daha yaklaştı. Pırıl'ın elindeki keskin bıçak sadece bir santim uzaktı.

"Sakin ol, bana bak." Eliza'yı duymayan Pırıl aniden çığlık atınca Eliza afalladı. Bu sırada kapıdan görünen Alya ile daha telaş yaptı Eliza. Pırıl'ın elindeki bıçak ona zarar verebilirdi. O yüzden Pırıl'ı aniden belinden yakalayıp var gücüyle açık teras kapısından itti. Bu sırada bıçak koluna derin bir yara açmıştı. Yüzü acıyla kasıldı.

"Senden nefret ediyorum Eliza! Öl! Öl de kurtulayım senden!" Pırıl yeniden çığlık atıp Eliza'yı geriye doğru itti. Kanayan koluna vurduğu için Eliza bir şey yapamamıştı.

Pırıl çok sert şekilde Eliza'nın kalbinin üzerine vurunca Eliza çok eskiden uzak geçmişten gelen büyük bir acıyla bağırdı. Sonrası çaresizlikti...

Terasın kenarından geriye doğru düşerken yapacak hiçbir şey yoktu... Kolundan akan kanlar ondan önce yere düşerken, Eliza arkasından yere doğru savruluyordu...

Nefesi kesilmişti, annesinin yüzünü görmüştü bulutların üzerinde...

**

 

 

Bölüm : 30.11.2024 07:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...