30. Bölüm

BÖLÜM 28

Sitare Yazar
yzrsitare

Dünya ele avuca sığarmış, elini tutunca anladım..."

Nazım Hikmet

 

                                **

 

Terasın kenarından geriye doğru düşerken yapacak hiçbir şey yoktu... Kolundan akan kanlar ondan önce yere düşerken, Eliza arkasından yere doğru savruluyordu...

Nefesi kesilmişti, annesinin yüzünü görmüştü bulutların üzerinde...

Çığlıklar bazen duyulmazdı, yüreğinde kalıp dışarı çıkmazsa içinde seni boğardı. Eliza çığlık attı ama onu boğan bir çığlık olmuştu. Geriye doğru düşerken gözlerini kapattı ve duyduğu son ses Asef'e aitti.

"Eliza!"

Sonrası sessizlik... Buz gibi...

İçine düştüğü havuz derin olduğu için aniden dibe batıp hissettiği soğuk karşısında şoka girmişti Eliza. Kolundaki derin kesik aniden sızlamış ve suya kırmızı akıntılar karışmıştı.

Çok değil sadece üç saniye sonra suya atlayan başka birinin sesi duyuldu. Asef derin havuza dalıp Eliza'nın belinden yakalayıp direkt yüzeye çıkarmıştı. Deniz, Tolga ve Cihan endişe ile havuzun başına toplanmıştı. Pırıl hala terastan bakarak titreyen dudaklarını bastırmaya çalışıyordu. Bir çalışan hemen Alya'nın yanına gitmiş sakinleşmesi için uğraşıyordu.

Asef havuzdan çıkıp kucağında Eliza ile kenara çöküp, kızın saçlarını geriye taradı. Eliza'nın gözleri kapalıydı, korktuğu için ani bir şoka girmişti.

"Eliza, aç gözlerini güzelim! Bana bak Eliza!" Asef endişeli şekilde Eliza'nın yanağını okşarken kan akan kolunu gördü. Çenesi kasılmaya başlarken başını kaldırıp terasa baktı. Onu gören Pırıl iki adım geri gitmişti.

Çok kötü şeyler olmak üzereydi...

"Eliza! Asef izin ver!" Deniz öne eğilip Eliza'nın elini tuttu. Nabzını kontrol ederken kolunu kontrol etmeye başladı. Ama Asef, Eliza'yı kucağından ayırmıyordu.

"Deniz abi, iyi mi? Ne oldu?" Tolga'nın sesi titriyordu. Korkuyla bakıyordu.

"Yara derin mi Deniz?" Asef'in sesi ölümcüldü.

"Değil merak etme, Eliza beni duyuyor musun?" Deniz hafif gözleri açılan Eliza'nın başını sağa yatırmıştı. Boğazını kontrol edip bir şey olup olmadığına baktı. Asef gergin şekilde beklerken duyduğu kısık sesle kendine geldi.

"Asef," Eliza'nın sesi güçsüzdü.

"Çok şükür! Asef kurban olsun sana. Buradayım güzelim, yanındayım. Bak bana..." Asef, kızı tamamen kucağına alıp ayağa kalktı. Eliza aniden Asef'in boynuna o kadar sıkı sarıldı ki Asef duraksamıştı. "Korkma, yanındayım yavrum. Derin nefes al Eliza, sakinleşmeye çalış lütfen."

Eliza, Asef'i duymuyor gibiydi. O kadar sıkı sarılmıştı ki, Asef'in nefesini kesecek gibiydi. Ama Asef yine de Eliza'ya engel olmadan hızlı adımlarla ilerlemeye başladı.

"Ben seslenene kadar bekle Deniz." Asef'in uyarısı ile Deniz ve Tolga arkada kalmış yavaşça çıkmaya başlamışlardı.

Tolga şokla Deniz'e baktı. "Bu ikisi yoksa..."

Deniz üzgün şekilde başını salladı. "Galiba artık Eliza, Asef'imi benden aldı. Batsın bu dünya..."

"Asef Bey ne zaman sizin oldu?" Cihan'ın sesiyle Deniz korkuyla zıplamıştı.

"Bismillah! Cihan niye aniden çıkıyorsun? Ayrıca tabii ki Asef benimdi. Benim ponçik ve narin hayvan herifimdi. Ama artık eller aldı..."

Cihan ikisine de garip şekilde bakarken yukarı çıkmaya başladılar. Deniz hala üzgün şekilde sitem ediyordu. Tolga adımlarını hızlandırıp Alya'nın yanına gitmişti. Eliza'nın iyi olduğunu söyleyip onu sakinleştirmeye çalıştı.

Asef kucağında hala ona sıkıca sarılı Eliza ile odasına girip kapıyı arkasından kapattı. Hızlı şekilde yatak odasına gidip yatağa yaklaştı.

"Eliza, hadi bebeğim aç kollarını. Seni yatırmam ve hemen üzerini değişmem lazım. Üzerin ıslak, hasta olmanı istemiyorum." Asef konuşurken bir yandan da Eliza'nın elini çözmek için hamle yaptı ama Eliza mümkünmüş gibi daha sıkmaya başlamıştı. Düştüğü an öyle çok korkmuştu ki her an boşlukta gibi hissediyordu. Asef'ten ayrılmak istemiyordu.

"Korkuyorum..." diye fısıldadı.

"Biliyorum güzelim, korktuğunun farkındayım ama bana izin vermen lazım. Sana söz yeniden seni kucağıma alacağım. Ve inan sonsuza kadar öyle kalabiliriz. Şimdi üzerini değiştirip yaranı sarmalıyız tamam mı?" Asef kızın saçlarına öpücük kondurup okşamıştı. Eliza yavaşça ellerini çözüp yüzünü Asef'in boynundan kaldırdı.

"Düşmeme izin verme sevgilim..." Eliza'nın dudaklarından dökülen sözle Asef nefes almayı bırakmıştı. "Ben yüksekten korkuyorum, düşmeme izin verme. Çok kötüydü..." Eliza devam edemedi. Akan göz yaşları ve hıçkırıkları izin vermemişti. Asef onun ağlaması üzerine biraz rahatladı. İçindekini dökmesini istiyordu. Ama bu onun içini çok yakıyordu ve ondan daha fazla acı çekiyordu.

Asef yatağa kucağında Eliza ile oturup kızın kokusunu içine çekti. "İzin vermem, asla izin vermem. Geçti, korkma artık."

Eliza başını sallayınca Asef yavaşça onu yatağa yatırıp yanağına hafif bir öpücük kondurdu.

"Bana izin verir misin? Üzerini çıkarmam lazım."

Eliza sadece başını sallamıştı. Asef bunun üzerine hızlı şekilde Eliza'nın üzerindeki pamuk kazağı sıyırdı. Aynı hızla altındaki pijamayı da çıkarmıştı. Bunu yaparken kıza bakmamaya özen gösterip hızlı hareket ediyordu. Ayağa kalkıp arkasını döndü.

"Güzelim diğer kalanları çıkarıp yorganın altına gir." Asef dolabına ilerleyip beyaz bir gömleğini çıkardı. Arkasını döndüğü anda şoka girip yeniden ters yöne dönmüştü.

"Eliza! Ben sana yorganın altına gir dedim."

Eliza hala yaşadığı şokun etkisinde olduğu için dalgındı. Sütyenini ve iç çamaşırını çıkarmış dalgın şekilde yatağa bakıyordu.

"Çıkar dedin."

"Yavrum yorganın altına gir dedim." Asef gördüğü görüntünün etkisi altında kendine gelmeye çalışıyordu. O bembeyaz tende gördüğü dolgun göğüsler yıldırım etkisi yapmıştı zihninde. "Beni öldüreceksin Eliza, yemin ederim öldüreceksin... Girdin mi yorganın altına?"

"Girdim, sen de gel. Sana sarılmak istiyorum."

Asef arkasını yavaşça dönüp yorganın altına gizlenmiş sevgilisine baktı. Ağır adımlarla yatağa ilerlerken yanağına bir tokat atmıştı.

"Kendine gel Asef!" Hayalini bile kurmak onu mahvetmeye yeterken gerçek olduğunu düşününce ne hale gelebileceğini kestiremiyordu.

Yatağın başına gelip ona baygın gözlerle bakan Eliza'nın yanağını okşadı. "Biraz daha iyi misin?" Eliza olumlu anlamda başını salladı. "Tamam, bunu üzerine giy şimdi. Deniz gelip yarana bakacak. Saçlarına da havlu saralım tamam mı?"

"Kolum acıyor, sen giydirir misin?" Eliza'nın sorusu ile Asef yutkunup derin bir nefes aldı. Bugün güçlü iradesi aşırı zorlanıyordu.

"Tamam, gel bakalım ama yorganı indirme." Asef'in talimatlarını dinleyen Eliza dik şekilde durup tek eliyle yorganın ucunu önünde tuttu.

Asef boşta olan yaralı kolundan dikkatle gömleğin bir kolunu geçirip sırtına aldı. Daha sonra yorganı kızın önünde kendisi tutup diğer koldan gömleğin kolunu geçirdi. Anlık gözlerini kapatıp hızla gömleğin iki ucunu birleştirip düğmelerini iliklemeye başladı.

"Bu anı farklı şekilde yaşamalıydık bebeğim. Ama sana sözüm olsun, her anını güzelleştirmek için elimden geleni yapacağım." Asef ardından ayağa kalkıp küçük bir havlu getirdi. Nazikçe Eliza'nın saçlarına sarıp kızın yatağa uzanmasını sağladı. Yaralı kolunu açıp yorganın dışında bırakıp kızı iyice sardı.

"Deniz'i çağırıp hemen geliyorum."

Asef çıktıktan bir dakika sonra Deniz ile birlikte odaya girmişti. Bu sırada Eliza sadece tavana bakıp kendine gelmeye çalışıyordu. Gözünün önüne Pırıl'ın onu sertçe göğsünden itmesi ve boşluğa düşmesi geliyordu. Aklında teyzesinin yanında kalırken yaşadığı bir anı gelmişti. Ürgüp'teki bahçelerinde oynarken kuzeni ile ağaca çıkmıştı dut toplamak için. Ama kuzeni kalbinin üzerine sert şekilde vurup onu boşluğa itmişti. O gün hem kalbinin üzerine sivri bir dal girip ömürlük iz bırakmıştı hem de boşluğa düşmenin korkusu ömür boyu içine hapsolmuştu.

"Eliza, canın mı yanıyor? Neden ağlıyorsun güzelim? Deniz canını mı yaktın?" Eliza, Asef'in endişeli sesiyle kendine geldi.

"Hayır, yarasını temizleyip sardım sadece. Eliza başka bir yerin mi acıyor?" Deniz dikkatle Eliza'nın kamurgasına ve diğer birçok yerine bakmıştı ama kırık yoktu.

"Kalbim acıyor..." Eliza aklına dolan anılarla gözlerini kapatıp her şeyden kaçmak istedi. Ama tüm yaşananlar zihnindeydi.

"Dışarı..." Asef'in kısık sesle söylediği şey üzerine Deniz hızlı şekilde odayı terk etti. Çünkü Asef'in bazı ses tonları tonlarca kelimeye bedel olurdu. Şu an da öyle bir durumun içindeydiler.

Asef hızlı şekilde üzerindeki ıslak kıyafetlerden kurtulmak için giyinme odasına gidip iki dakika içinde yeniden geldi. Eliza hala bıraktığı gibi gözleri kapalı öylece yatıyordu. Uyumadığını gözlerinin kenarından akan yaştan anlıyordu Asef. Yorganı yavaşça kaldırıp içine girdikten sonra usulca elini Eliza'nın üzerindeki gömleğe uzattı Asef. Baştaki üç düğmeyi açınca Eliza gözlerini açtı. Asef'in ne yaptığını anlamaya çalışırken kalbinin üzerine doğru eğilen adamla afalladı. Asef eski ve silik yaranın üzerini öpmeye başladı. Bir kere, iki kere, üç kere... Defalarca öptükten sonra Asef'in dudağının kenarı yukarı doğru kıvrıldı. Dudaklarının altındaki kalpten temposu yükselen atma sesi geliyordu.

"Bence ağrın geçti, baksana heyecanlanmaya başladın. Kalbin çok hızlı atıyor." Asef başını kaldırıp samimi gülümsemesini kızın huzuruna sundu.

"Öptüğün yer pek de alalede bir yer değil." Eliza, Asef'in ne yapacağına baktığında gördüğü görüntü ile yutkunmuştu. Göğsünün hemen yanında adamın sıcak dudaklarını hissetmek kesinlikle arzu dolu sıcak bir görüntüydü.

Asef açtığı düğmeleri kapatırken derin bir nefes aldı. "Tabii ki alalede bir yer değil. Senin kalbin, benim yuvam..." Yorganın altına girip Eliza'yı kollarına çekti. Ama Eliza aniden adamın kucağına çıkınca gömleğin altında kalan çıplak bacakları Asef'in ellerine ateş etkisi yapmıştı. Ama yine de sakin kalıp Eliza ne isterse onu yapmasına izin verdi.

Şimdi ikisi yatakta, Eliza'nın başı adamın kalbinin üzerinde, yan şekilde kucağında küçücük kalmış yatıyorlardı. Asef'in bir eli Eliza'nın saçlarını okşarken diğeri bacağını kalçasına doğru yavaşça okşuyordu. Şu an aralarında tutku değil yoğun bir şefkat vardı.

"Neden kalbinin acıdığını anlatmak ister misin?" Asef'in yumuşak şekilde sorduğu soru üzerine Eliza içini çekti.

"Korktum, küçükken kuzenimle dut toplamak için ağaca çıkmıştık. Beni kalbimin üzerine vurarak aşağı itmişti. Hem kalbimin üzerinde ömürlük bir iz kaldı hem de düşmekten korkar oldum." Anısını anlatırken Asef'in boynuna biraz daha sokuldu Eliza.

"Allah onun belasını versin!" Asef'in öfkeyle söylediği şey üzerine Eliza yorgun şekilde tebessüm etti. "Sonra..." Asef anlatması için bekliyordu. Eliza iyi olana kadar yanından ayrılmak istememişti ama şimdi olanları anlatmasını ve içinde serbest kalmak isteyen canavarı bırakmak istiyordu.

"Sonra..." Eliza birkaç saniye tereddüt etti ama Asef'in dokunuşları güven verip rahatlatıyordu.

"Evet sonra bebeğim..."

"Sonra Pırıl, terasta kalbimin üzerine vurup beni boşluğa itti... Korktum..."

Artık Asef için yeterliydi. İstediği cevabı almıştı, anbean gözleri kararıp çenesi kasılırken eğilip Eliza'nın saçlarına bir öpücük kondurdu. Ardından yavaşça kızı kucağından kaldırıp yatağa yatırdı.

Eliza korkarak ona bakarken Asef iki kolunu kızın yanına koyup üzerine doğru eğildi.

"Bana biraz müsaade et yavrum, döndüğümde söz sabaha kadar hatta akşama kadar seni kollarımda saklayacağım. Tamam mı?" Eğilip Eliza'nın alnını ve gözlerini öptü.

"Asef, kimseye bir şey yapmayacaksın değil mi? Pırıl'a zarar vermeyeceksin değil mi?" Eliza'nın sesi titremişti.

"Güzel meleğim..." Asef bu defa kızın yanağını öptü. "Sana yalan söylemeyeceğim, şu an hiç iyi değilim. Kendimi zor tutuyorum..." Eliza'nın dudaklarına bir öpücük kondurdu bu defa. "Sadece beni bekle... Lütfen..."

Asef hızla yataktan kalkıp odadan çıkınca Eliza korkuyla yatağın içinde dik şekilde oturdu. Birkaç dakika gidip gitmemek arasında kalmıştı ama kapının açılması ile olduğu yerde kaldı.

"Kız zilli, biz geldik." Tolga kucağında Alya ile odaya girince Eliza gidemeyeceğini anladı. Asef onları buraya göndermişti.

**

Asef'in öfkeyle açtığı kapı ile Pırıl yattığı yataktan korkuyla kalkmıştı. Deniz pencere kenarından Asef'e doğru gelirken yediği yumrukla geriye savrulmuştu.

"Asef yapma!"

Ama çok geçti, Asef bir dizini kırıp yatağa doğru eğilerek Pırıl'ın boğazına sarılmıştı. Öyle bir güçle sıkıyordu ki Pırıl'ın rengi anında atmaya başlamıştı.

Deniz koşup Asef'in kolunu tuttu. Ama öyle bir güç vardı ki Asef'te, bir milim bile kımıldamamıştı.

"Asef! Ölecek yapma! Kendine gel!"

"Eliza'ya zarar verdi! Benim kadınımı öldürmeye yeltendi! Kalbini acıttı! Kanını akıttı!" Asef'in gözü dönmüştü, Pırıl'ın nefesi teklerken rengi yeşile dönüyordu. Artık sona gelmişti ama aniden gevşeyen el ile ciğerine patlatırcasına derin bir nefes çekti.

Deniz ne olduğuna bakınca Cihan'ın elini Asef'in koluna koyduğunu gördü. Asef elini çekmemişti ama gevşetmişti. Cihan çok sert şekilde sıkıyordu kolunu, Asef'in gücüne denk bu denli sert olabilecek tek kişi Cihan'ın ta kendisiydi. Ve şimdi de uyarırcasına Asef'in kolunu sıkıp kendine gelmesini söylüyordu. Asef'in bakışı Cihan'a döndü.

"Eğer ona bir şey olursa sonra çok pişman olacaksınız efendim." Cihan'ın sesi sertti bakışları gibi. "Bir kadına zarar vermiş olacaksınız."

Asef gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Ardından aniden bıraktığı Pırıl yatağa sırt üstü düşmüştü. Deniz hemen onu kontrol ederken Asef Cihan'a döndü.

"Onu yüzünü görmeyeceğim bir yere götür. Bundan sonra ne sesini ne de ismini duymak istiyorum yoksa bu defa kendime hakim olmam." Ardından arkasını dönüp yürümeye başlamıştı. Kapıdan çıkmadan önce Pırıl'ın güçsüz sesi kulağına doldu.

"Sen kimseyi sevemezsin... Kalbin birini sevemeyecek kadar taştan..."

Asef ardına bakmadan odadan çıkmıştı. Kalbinin taş olmadığını hissettiren kişiye gitmek istiyordu. Sadece onun yanında olmak istiyordu. Pırıl'ın söylediği kişi değildi, olmak istemiyordu.

Odasının önüne gelen Asef içeriden gelen seslerle duraksadı.

"Ben de hep yüksekten düşüyorum rüyamda, çok korkunç." dedi Tolga. Şokla ağzını kapatmıştı.

"Sence gerçekle aynı mı Tolga?" diye şaşkınca sordu Alya. Tolga olmasa bu olayı bu kadar sakin karşılayamazdı ama Tolga'nın insana iyi gelen o rahatlatıcı yanı onu etkisi altına almıştı.

"Niye öyle diyorsun Mavişim, düşmek nedir? Öylesine kuş misali mi yoksa söyle gözden düşmek mi? Ya da söyle bana kalbine asılıp umut iplerinin kopması ile mi düşmek?" Tolga'nın saçma felsefesini dinleyen Alya ve Eliza boş boş suratına bakıyordu. "Gerçekten beni anlayacak ince ruh yok sizde. Seni tenzih ederim Mavişim."

"Kime diyorsun sen onu?" Asef'in sert sesi ile yerinden zıplayan Tolga korkuyla Eliza'nın arkasına saklandı.

"Asef Bey abi, yanlış anladın. Burada kast ettiğim mistik bir durum. Mavi renginin ruha huzur veren yanına gönderme yaparak, onu sahiplenip iç benliğimde hissetmeye çalışıyorum. Bir huzurun aitlik eki gibi..."

Tolga'nın yüzüne bakan Asef çatık kaşlarını düzeltirken kendini gülmemek için zor tutuyordu. Asef'i dikkatle izleyen Eliza endişeliydi. Pırıl'a zarar vermemiş olmasını diliyordu.

"Bana bak Habeş maymunu, daha fazla zorlama istersen. Alya'm, sen de bugün çok yoruldun. Ayrıca seninle abi kardeş özel bir konuşma yapmamız lazım en kısa zamanda." Asef dikkatle Alya'ya bakarken Alya gerilmişti.

"Neden abi?"

"Çünkü abiciğim, tüm düzenini değiştirdin? Fizik tedavi, derslerin ve diğer yaptığın her şeyin çok dağılmış olduğunu fark ettim." Asef bu sırada sert şekilde Tolga'ya bakmıştı. "Birisi yüzünden, ondan dolayı düzenini eski haline getirip daha düzenli belki biraz daha esnek davranman lazım."

"Haklısın abi, bu aralar çok dağıttım. Ama böyle dağıtmak çok güzelmiş." Alya dudağını büzünce Tolga ve Eliza üzgün şekilde baktılar. "Bence dağıtmak toplamak için güzel bir motivasyon. Ama dediğini yapacağım merak etme, bu arada siz..." Alya, Asef ile Eliza'yı işaret edip dudaklarını kapatarak gülmüştü. Eliza'nın yüzü kırmızıya dönerken Asef ona gülümseyerek baktı. Kendine gelmişti iyice Eliza.

"Demiştim sana bak." Tolga da fısıldayarak konuşup Alya'nın kolunu dürttü.

"Siz ikiniz bizim dedikodumuzu mu yapıyorsunuz?" Asef ayıplar gibi bir ses çıkarıp Alya'nın yanağından bir makas aldı.

"Hayır abiciğim, sadece durum değerlendirmesi yapıyoruz." Alya'nın söylediği şeyle odadaki herkesin yüzünde geniş bir gülümseme oluşmuştu.

Odanın kapısı yavaşça açılınca Deniz asık yüzüyle içeri girdi. Kimseye bakmadan Alya'nın yüzüne bakıp gözlerini devirdi. "Hadi cimcime, egzersizin var. Gidelim." Deniz, Asef'e bakmadan eğilip Alya'yı kucağına aldı.

"Deniz," Asef ıslık çalıp Deniz'e seslendi. Kapının önünde durup ona döndü Deniz.

"Ne?"

"Ne oluyor?" diye sertçe sordu Asef.

"Sanırım sana trip atıyor." dedi Eliza. Yorganın altında sırtını yatağın başlığına dayamıştı. Asef onu bu görüntüsünü gördükçe alt dudağını ısırıyordu. "Bana değil ona baksana."

"Bakmasın bana, ne yaptığını anladığında her şey çok geç olacak." Deniz daha fazla bir şey söylemeden burnunu çekip kucağında Alya ile çıktı. Tolga da garip şekilde herkese bakarak odadan çıkmıştı.

"Ne oluyor buna yine?" diye sordu Asef. Bu sırada da yatağın kenarına gelip oturdu. "Valla insanları anlayacağım diye ömrüm gitti. Yavrum sen niye bana öyle bakıyorsun?" Eliza merak ettiği şeyi sormak için öne doğru eğildi. Asef'in beyaz gömleği içinde kaybolmuştu.

"Pırıl'a bir şey yapmadın değil mi?" diye tereddütle sordu.

Asef kızın yanağını avucuna alıp okşamaya başladı. "Sana söz verdim ya, kimseye zarar vermeyeceğim diye. Ama çok kızmıştım Eliza, seni öyle gördüğüm andan beri de geçmedi öfkem. Merak etme, Cihan götürdü onu. Bir daha yüzünü görmeyeceksin." Asef eğilip Eliza'nın yanağına uzun bir öpücük kondurdu. "Üzülme artık, geçti hepsi. Önemli olan iyi olman. Üst üste geldi zaten her şey, dün de nezarethane..." Asef aklına gelen şeyle susup sinirle sert bir nefes aldı. O olayı da çözmesi gerekiyordu. Kafasında birkaç şüpheli durum vardı çünkü.

"Ayy!" Eliza'nın aniden çığlık atıp yorganın altına girmesi ile Asef şokla baktı.

"Eliza! Ne oldu? İyi misin?" Asef yorganı çekmeye çalıştı ama Eliza sımsıkı tutmuştu. "Bebeğim, sana diyorum. Beni gerginlikten öldürecek misin?"

"Sus Asef!" Eliza'nın yorganın altında boğuk şekilde bağırması ile Asef ağzı açık şekilde kaldı. "Tek kelime etme!"

Birkaç dakika öylece durduktan sonra Asef dayanamadı. "Ben ne yaptım güzelim?"

"Daha ne yapacaksın? Hala konuşuyorsun!" Eliza'nın yüzü utançtan kıpkırmızı olmuş yorganın altından çıkmaya utanıyordu. Az önce yaşadıkları şeyi şok anı ile pek fark etmemişti ama şimdi aklı başına gelmişti.

Asef meraktan çatlamak üzereydi. "Hadi güzelim aç şu örtüyü de konuşalım. Olmaz mı? Hadi birtanem..."

"Beni çıplak gördün!" Eliza aniden bağırınca Asef birkaç saniye kızın söylediği şeyi düşündü. Ardından aklına dolan anıyla alt dudağını dişleyip kısa ama derin bir kahkaha attı.

"Sen bundan mı utandın güzelim? Yapma ama, hayatımda daha mükemmel başka bir şey görmedim. Büyüleyici bir andı benim için. Tamam pek güzel bir gün değil ama harika bir andı." Asef kızı rahatlatmak için konuşuyordu ama Eliza'ya ters etki yapıyordu.

"Ya sus! Bir de anlatıyor, ne diye baktın ki bana?!" diye bağırdı Eliza.

"Ama ben seni yorganın altında zannettim hazırlıksız yakalandım. Ayrıca üzerin ıslak olduğu için her şeyden önce senin sağlığını önemsiyorum ben. Hadi şimdi kötü hissetme, herhangi birisi değil sevgilinim ben. İstersen sen de beni çıplak gör ödeşelim." Asef'in söylediği şey üzerine Eliza başını yorganın altından çıkardı. Hatta Asef gömleğinin düğmelerini çözmeye başlamıştı.

"Saçmalama! Neden seni öyle görüyorum?" Yüzü şaşkındı ama utanmıştı.

"Neden? Göreceksin elbet bir gün... Sadece erkene alabilirim..." Asef çapkın şekilde göz kırpınca Eliza adamın omzuna vurmuştu. ''Elin de ağır kız!"

"Seni kollarıma alıp uyutmamı mı istersin yoksa başka bir şey mi..." Asef'in yüzü anında ciddi bir hal almıştı. Eliza olumsuz anlamda başını salladı.

"Elif abladan rica etsen, odamdan kıyafetlerimden getirse... Giyinip salona inerim daha sonra." Evdeki en iyi anlaştığı çalışanı kast ediyordu.

"Tamam güzelim, sen nasıl istersen. Yemek de hazırlatıyorum." Asef ayağa kalkınca Eliza başını salladı.

Kapının önünde durup bakışlarını kıza çevirdi Asef. "En sevdiğim gömleğimi bir gün yeniden giy benim için. Aynı şekilde çıplak bedeninin üzerine..." Eliza utanarak üzerindeki beyaz gömleğe bakıp yeniden adama döndü. Asef çekici şekilde göz kırpıp odadan çıktı.

Eliza yüzünü serinletmek için elini yelpaze yapıp salladı bir süre. Asef'in her geçen gün ona hissettirdiği duygular çok derinleşiyordu. Ve Eliza bu duyguların içinde kaybolmak istiyordu.

**

Eliza aşağı salona indiğinde herkesin masa başında beklediğini gördü. Asef baş köşede oturmuş solundaki sandalyeyi boş bıraktırmıştı. Eliza'yı görünce derin bir gülümseme ile elini uzattı.

"Gel sevgilim..." Herkes farkında olsa da Asef'in ani sözü ile şaşkınca ikisine bakmıştı.

Tolga ağzını kapatmış, Alya samimi şekilde tebessüm etmiş, Deniz de derin bir iç çekmişti. Cihan ise ifadesiz şekilde her zaman olduğu gibi çevresi ile ilgisiz gibi duruyordu.

Eliza kırmızı, göbeğinin üzerinde biten kazağı ve yüksek bel kotuyla yanlarına gelip Asef'in elini tutarak oturdu. Yüzü kazağı kadar kızarmıştı.

"İlk ve son kez söylüyorum." Asef'in sert sesiyle yüzler ona döndü. "Eliza benim sevgilim ve her şeyim. Bundan sonra ona karşı yapılacak her hareket bana karşı yapılmış sayılır." Asef burada durup sert bir nefes aldı. Bakışları aniden Deniz ve Tolga'nın üzerinde dolaşınca gergince yerlerinde kıpırdandılar. "Dün yapılan da bana karşı yapılmış sayılırdı. Şimdi Deniz ve Tolga! Ben sizi gebertmeden önce dünkü baskını bana hemen anlatın!"

Herkesin rengi atmıştı ama Deniz boğazını temizleyerek öne doğru eğildi. "Öncelikle ilişkinizi tebrik ederim ve ihanetin kollarına kendimi bırakıp sonsuz okyanuslarda boğulmayı yeğlerim."

"Ne saçmalıyorsun Deniz?" Asef boş boş Deniz'in yüzüne bakıyordu.

"Asef Bey abi ve zilli sizi çok tebrik ederim. Mutluluklar dilerim, ben sizin aranızdaki bu aşkı nasıl görmedim?" Tolga saçlarını karıştırırken Asef gözlerini kısarak baktı.

"Eliza'ya hitap ederken dikkatli ol Tolga!" Asef hala Eliza'nın elini tutuyordu. Eliza uyarı mahiyetinde elini sıkınca dönüp baktı. "Ne?!"

"Asef sakin mi olsan..." Eliza uyarı niteliğinde konuşup gözlerini kırptı hızla. Asef derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı.

"Abi, Eliza çok mutlu oldum!" Alya ellerini çırpıp neşeyle gülümsüyordu.

"Teşekkürler," dedi Eliza tebessümle.

"Tebrikleriniz için teşekkür ederim ama şu konuyu dağıtmayın! Gece kulübü kimin fikriydi ve neden siz oradayken baskın oldu özellikle?! Cihan!" Asef'in sabrı taşıyordu.

Cihan oturduğu yerde dikleşip öne doğru eğildi.

"Cihan tabii, anca onu dinle. Benden de güçlü, elini sana dokundurması yetiyor." Deniz içli şekilde konuşurken Asef ve Cihan garip şekilde bakıyordu.

"Ya sabır!" dedi Asef gergince.

"Sabır tabii, bana gelince sabır başkasına ama kucak dolusu sevgi. Ben bunları hak etmedim Asef'im." Deniz eline telefonunu alıp uğraşmaya başlarken kendi kendine konuşuyordu. Ama Asef daha fazla sinirlenmemek için Cihan'a dönüp konuşmasını beklemeye başladı.

"Gece kulübünü araştırdım." Cihan telefonunu çıkarıp bir şeyler yapmaya başladı. Herkes şimdi onu dinliyordu. "Daha önce hiçbir olaya karışmamış. Herhangi bir olumsuzluk dahi yok, sizin orada olduğunuz saatlerde emniyete bir ihbar ulaşmış. Bunun üzerine baskın yapılmış. Kulübün sahibi verdiği ifadede ilk defa böyle bir şey yaşadığını ve uyuşturucu kullananları tanımadığını belirtmiş. Ayrıca kulübe sokulan uyuşturucuların ne zaman girdiğine dair bilgi yok. En ilginci bir gece önceden kamera görüntülerinin silinmiş olması." Cihan elindeki telefonu Asef'e uzattı. "Bu adam son günlerde mekanda çok sık görülmüş."

Asef kaşları çatık şekilde telefonu eline alıp daha önce görmediği adamı incelemeye başladı. "Bu adamı tanıyan var mı?" Ekranı büyütüp masadakilere çevirdi. Daha çok Deniz ve Tolga'ya göstermek amacıyla yapmıştı. Deniz olumsuz anlamda başını salladı ama Tolga dikkatle bakmıştı.

"Bizi gece kulübüne çağıran arkadaşım Burak'ın yanında gördüm sanki. Dün gece bir ara yanımıza uğramıştı." Tolga'nın sesi sonra doğru kısılmıştı çünkü Asef'in bakışı pek de hayra alamet değildi.

"Lan! Ben bir sürü adamı tembihliyorum, adamlarım da kalkıp sana güveniyor." Asef parmağını sertçe Deniz'e çevirdi. "Nasıl böyle pervasız davranıyorsun Deniz? Ne oldu senin tehlikeyi anında fark eden haline?" Sinirle saçlarını karıştırıp geriye yaslandı. Daha da devam edecekti ama yemek servisinin başlaması ile sustu Asef.

"O sırada sadece Nehir'e odaklanmıştım." Deniz'in sesi mahcuptu. Her ne kadar kızsa da Asef haklıydı. Çünkü Deniz etrafında dönen olayları hızlı kavrama yeteneğine sahip biriydi. "Her şey normal sanıyordum."

"San sen san... Ben sana kimseye odaklanma demiyorum Deniz, gözün açık olsun bu sırada." Asef daha sakin şekilde konuşmaya başladı. "Cihan, bu resimdeki adamın kiminle bağlantısı var bul bana. En ufak bir ipucu ya da delil... Ne olursa ya da bana bu adamı getir, ben konuştururum." Asef, Eliza'nın boğazını sertçe temizlemesi ile dönüp baktı. Sonda söylediği şey Eliza'nın hoşuna gitmemişti. "Yani medeni şekilde sorup cevap almaya çalışırım. Sonuçta insanlar konuşa konuşa hayvanlar... Öyle işte..." Eliza öyle bir bakıyordu ki Asef devam etmeden önüne dönüp yemeğini yemeye başladı.

Asef'ten aldığı emirle işe koyulan Cihan telefonuna bakıp bir şeyler yapıyordu. Önündeki yemekle pek ilgilendiği söylenemezdi. Alya sakin şekilde tabağındaki yemeği yerken Tolga'ya bakıp gülümsüyordu. Aynı şekilde Tolga da gözlerini Alya'nın üzerinden çekemiyordu. Ama herkesten farklı bir şeyle uğraşan Deniz hararetle telefonuna bakıyordu. Birkaç dakika içinde Asef hariç herkesin telefonuna bildirim düştü aynı anda. Eliza telefonu eline alınca mesaj uygulamasında gördüğü şeyle dudaklarını ısırdı gülmemek için.

 

Deniz, Asef'in Köleleri grubunu kurdu

Deniz, Eliza'yı ekledi

Deniz, Alya'yı ekledi

Deniz, Tolga'yı ekledi

Deniz, Cihan'ı ekledi

Cihan gruptan ayrıldı

Deniz, Cihan'ı ekledi

Cihan gruptan ayrıldı

Deniz, Cihan'ı ekledi

 

Deniz: Cihan dur şurada! Asabımı bozma! Zaten sana gıcığım! Asef bir tek seni dinliyor. Kimsin lan sen?! Ne diye Asef'i etkin altına aldın? Kimsin oğlum sen? Ben durduramadım sen nasıl durdurdun az önce onu?!

 

Cihan: Deniz Bey, gidin başımdan!

 

Tolga: Sert adam Cihan! Etkileyici...

 

Alya: Tolga neden Cihan'dan etkileniyorsun:(

 

Tolga: Mavişim öyle etkilenme değil, beni sadece sen etkiliyorsun. Allah Cihan'ın belasını versin:( Oyy sana kurban olurum!

 

Deniz: Kendinize gelin! Bu grubu kurmamın amacı bu değil! Herkes farkında varsın! Asef'in bağımlıları olduk ve bu ne kadar tehlikeli farkında mısınız? Misal Eliza, artık o bir ajan. Aramızdaki casus, Asef'in casusu. Ayağımızı denk almamız lazım.

 

Eliza : Deniz salak mısın? Gruba niye alıyorsun beni o zaman?

 

Deniz: Oha! Kim aldı seni gruba!

 

Tolga: Esas, ben hala oha! Eliza kız zilli siz Asef Bey abi ile.... Omen Tanrımmmm Körmüşüm nasıl görmedim. Ben şey sanmıştım

 

Eliza: Ne sandın? Tolga ne söylemek istiyorsun?

 

Alya: Neden öyle dedin ki Tolga? Bence en başından beri aralarındaki şey bariz belliydi.

 

Deniz: Üstün zekanla nasıl anlamadın hayret Tolga! Ayrıca Cihan! Cevap ver lan! Kimsin sen ha kimsin?!!!!!!!!!!!!

 

Cihan gruptan ayrıldı

Deniz, Cihan'ı gruba ekledi

 

Cihan: Sabır ver Allah'ım...

 

"Ne oluyor lan!" Asef'in elini masaya vurup bağırması ile herkes telefondan başını kaldırıp ona bakmıştı. "Ne iş çeviriyorsunuz?" Sürekli telefonlara düşen bildirimlere bakan herkese merakla bakıyordu Asef. "Eliza?" Asef'in bakışları soru soruyordu. Doğal olarak sevgilisine dönmüştü başı hemen.

"Şey," Eliza ona kaş göz işareti yapıp tehdit mesajları gönderen Deniz'e bakıp Asef'e döndü. Cevap vermeden telefonu Asef'e uzatınca Deniz bıkkın şekilde yüzünü kapattı.

"Asef'in aramızdaki ajanı olduğunu söylemiştim." Deniz'in kısık sesini duyan Asef oralı olmadı. Çatık kaşları ile elindeki telefona bakıyordu.

"Ben niye yokum bu grupta, madem kölemsiniz... Ama pardon..." Asef dönüp Eliza'ya baktı. "Benim kölesi olduğum kişi buradaymış..."

"Zamanında kölen olur muyum diye soran sendin..." dedi Eliza kısık sesle. Diğerlerinin onu duymadığı düşünüyordu ama net şekilde herkes ikisini dinliyordu. Deniz dudaklarını büzerek, Tolga şokla, Alya neşeyle, Cihan ise ifadesiz şekilde.

"Şu an ben senin kölen olmak istiyorum..." Asef eğilip Eliza'nın yüzüne yaklaşmıştı. "Efendisine itaat eden bir köle... İstediği her şeyi yapmakta özgür olan bir efendinin kölesi..."

"Öhö öhö! Asef'im biz sizin bu halinize şahit olmak zorunda mıyız?" Deniz bıkkın şekilde göz devirerek ikisine bakıyordu.

"Değilsin Deniz, o yüzden siktir olup gidebilirsin? Pardon kızlar, sizin yanınızda da küfür etmek istemiyorum ama hak ediyor." Asef uzanıp Eliza'nın elini tuttu. Daha sonra üzerine yumuşak bir öpücük kondurmuştu.

Deniz, Asef'i gruba ekledi

 

Deniz: Tabii efendim siz nasıl isterseniz, nasıl buyurur nasıl emrederseniz... Ben siktir olup giderim, beni önemseyen arkamdan gelsin...

 

Deniz daha sonra masadan kalkıp tripli şekilde salondan ayrıldı ama arkasından giden olmamış herkes öylece bakıyordu.

 

Deniz: Alışkınım ben yalnız kalmaya, bırakın beni yalnız...

 

Asef: Deniz, ne bok yemeye çalıştığının farkındayım. Bu nezarethane olayını unutacağımı sanıyorsan yanılıyorsun. Bunun bedelini güzel şekilde ödeyeceksin!..

 

Deniz: Asef'im senin ne kadar zeki olduğunu biliyordum. Senin dikkatini ölçmek için yaptım. Bekliyorum seni, istersen üzerimi hemen çıkarayım...;)

 

Cihan:?..

 

Tolga:Ne!..

 

Alya:Ya Deniz abi...

 

"Ne diyor bu?" diye sordu Eliza bir kaşını kaldırıp. "Artık Deniz'le görüşmeni istemiyorum Asef!"

"Hay hay! Çok sevinirim, ben de bunu istiyorum zaten yavrum. Ama senin isteğin emir benim için." Asef, Eliza'nın şakayla söylediği şeye aşırı ciddi şekilde karşılık verince masadaki herkes gülmüştü.

"Benim şimdi çıkmam lazım efendim. Olay yerinde araştırma yapmam lazım." Cihan ayağa kalkınca Asef başını salladı.

"En kısa zamanda bana elle tutulur bir şey getir. Yoksa öfkemi kontrol edemiyorum ona göre." Asef'in tehdit dolu sesi karşısında Cihan başını sallayıp hızlı şekilde çıktı.

"Tolga, sen de beni odama çıkarır mısın?" Alya'nın cilveli sesi ile eriyen Tolga Asef'in öksürmesi ile susup önüne döndü.

"Ne dedin?.. Ne dedin Alya?.. Seni odana mı çıkarsın?.. Nasıl çıkarsın?.. Kucağında mı mesela?.. Sonra ben Tolga'ya ne yapayım?.." Asef dişlerinin arasından konuşurken Tolga ecel terleri döküyordu.

Alya sinirle kaşlarını çatıp elindeki kaşığı sertçe bıraktı. "Bana bak abi!" Alya'nın bağırması ile herkes şaşkın şekilde ona baktı. "Tolga ister beni kucağına alır ister! İster elimi tutar! İster öper!" Alya aniden gaza gelip bağırmıştı ama sonda söylediği şeyle susup dudağını dişledi. Keza Asef'in bakışları pek de tekin değildi.

"Öper demek, seni... Benim kardeşimi... Öper..." Asef ayağa kalkınca Tolga yutkunup gözlerini kapatmış son duasını ediyordu.

"Yani abi... Öyle demek istemedim... Hani ben on sekiz oldum ya bana karışamazsın anlamında..." Alya konuşmak için cesaret ararken yalvararak Eliza'ya baktı. Şu an ona yardım edebilecek tek kişi Eliza'ydı.

"Sana karışamam, öyle mi?" Asef dişlerinin arasından konuşurken Tolga'ya bakıyordu. Tolga her an bayılabilirdi. "Öptün mü yoksa kardeşimi?"

"Asef!" Eliza ayağa kalkıp Asef'in kolunu tuttu. "Aşırı tepki veriyorsun, sakin olur musun?"

"Karışma lütfen Eliza, Alya öptü mü bu Habeş maymunu seni?"

"Öpmedi, maalesef..." Alya bundan üzgün olduğunu belli eder şekilde söyleyince Asef'in gözleri daha da büyüdü. Tolga ecel terleri dökerken cesaretini toplayıp Asef'e baktı.

"Iıı... Asef Bey abi... Alya Hanım gençliğin verdiği o heyecanlı ve özgür olma isteğinin insan zihninde uyandırdığı o baş kaldırış karşısında kendine hakim olamamanın üzüntüsünü yaşıyor..." Tolga konuşurken Asef boş boş bakıyordu. "Bundan mütevellit sizden ricam kendisinin söylemek istediği şeyi yanlış anlamamanız..."

"Ben çok ciddiyim Tolga!" Alya bağırınca Tolga ve Asef susup onun aşırı tepkisine şaşkın şekilde bakmışlardı. "Zaten şu konağın içinde alt kat, üst kat başka yaptığım bir şey yok! Yıllarca bir ekranın içinde yaşadım! Abim beni tehlikelerden korurken kırılan kalbimi korumayı hiç düşündü mü acaba?!

Alya içinde biriken şeyleri bağırarak dökerken Asef sadece üzgün bakışlarla ona bakıyordu. Neyi göremediğini düşündü. Alya'nın belli etmediği şeylerin içinde nasıl büyüdüğünü fark etti.

"Beni odama çıkar Tolga!" Alya'nın bağırması ile kendine gelen Tolga kısa bir süre Asef'e baktı. Ama Asef ona bakmadan başını sallayıp Alya'nın üzgün mavi gözlerine bakmaya devam etti.

Tolga dikkatli şekilde Alya'yı kucağına alıp giderken Alya abisine bakmamıştı. Kırıldığı için kırmak daha çok canını yakmıştı. Ve ani verdiği tepki karşısında kendisi bile şaşırmıştı.

Asef kardeşinin arkasından bakarken kendini sandalyeye bıraktı. Eliza yanına oturup hemen adamın eline uzanmıştı.

"Kızgınlığı sana değil, yaşadığı zorluklara dayanamıyor. Tolga ona iyi geldiği için onu elinden almanı istemiyor. Üzülme lütfen..." Eliza yumuşak şekilde konuşurken bir yandan da Asef'in elini okşuyordu. Siyah gözlerini ona dikip dinleyen Asef'in yüzünde durgun bir acı vardı.

"Haklı aslında, onu bir kozanın içine hapsedip daha sonra da kafasını oradan çıkarıyor diye kızmaya hakkım yok. Her ne kadar kabul etmekte zorlansam da büyüdü ve genç bir kadın oldu. Ama işte..." Asef gergin şekilde Eliza'nın elini tutup okşamaya başladı.

"Ama işte, kıskanıyorsun. Değil mi?" Eliza göz kırpıp öne eğildi.

"Ne kıskanması ya Eliza?! Ben kimseyi kıskanmam." Asef, Eliza'nın elini öpüp üzerini hafif ısırdı. Ardından ısırdığı yere dilini sürmüştü. Eliza'nın içi titrerken elini hiç çekmedi. Çok hoşuna gidip aynı zamanda da mahveden bir his vardı içinde.

"Beni de mi kıskanmazsın?" Eliza bir kaşını kaldırıp Asef'e biraz daha yaklaştı.

"Benim olan kadınımı kıskanmam için sebep yok. Kendine güvenmeyen erkekler ancak kıskanç olur. Gözün benden başkasını görmediği için sorun yok." Asef uzanıp Eliza'nın yanağına uzun ve sert bir öpücük kondurdu.

"Sen de aşırı özgüvenli konuştun. Yani yanımda birisini görsen ya da ne bileyim çok açık giyinsem hiç sorun etmeyecek misin?" Eliza, Asef'in onu kıskanmasını içten içe hoşuna gidecek bir şey diye düşünmüştü. Açıkçası bu duyguyu yoğun olarak yaşamak istiyordu.

"Benim senin yanında birisini görmem kendime olan özgüvenli halime etkisi olmaz. Daha çok o senin yanında olan adama kafa göz dalacağım bir etkisi olur." Asef, Eliza'nın sandalyesini tutup kendine doğru çekti. Yüzleri arasında mesafe yok denecek kadar azdı. "Ayrıca çok açık giyinebilirsin ama sadece benim için. Başkası seni öyle gördüğünde görenin gözlerini oymak zorunda kalırım çünkü. Sen de sevgilinin bu kadar öfkeli olmasını istemezdin. Değil mi bebeğim?" Asef burnunu Eliza'nın burnuna sürtü. Ardından boynuna yönelip dudaklarını kokusuna doyamadığı tene dayadı.

"Ben sevgilimin kontrol manyağı olmasını istemem. Her şeyin senin istediğin gibi olması mümkün değil. Biraz rahatla Asef..." Eliza konuşmakta zorlanıyordu çünkü Asef'in boynuna bıraktığı öpücükler hiç masum değildi. Özellikle arada hissettiği sıcak dili aklını başından alıyordu.

"Beni koynuna bir alsan rahatlayacağım ama..." Asef derin bir soluk alıp geri çekildi. Eliza'nın utançtan kızarmış yüzü aşırı hoşuna gidiyordu.

"Senin kafan yine başka yere gitti." Eliza hızlı şekilde kendini toplayıp ayağa kalktı. Asef de kalkmıştı.

"Uzun zamandır kafam hep aynı yerde." dedi Asef göz kırpıp.

"Asef!" Eliza arkasını dönüp çantasına uzandı. "Hadi beni otele götür. Staj günüm bugün, geç kaldım. Şef Lorenzo kızacak."

Asef, Eliza'nın arkasından gelip hafif şekilde kolunu tuttu. "Güzelim bugün gitmesen, kolun da sargılı. Pek iyi bir gün değil, ben Lorenzo ile konuşurum. Sorun olmaz."

"Hayır Asef, iyiyim ben. Kimseyle konuşmana gerek yok. Ayrıca evde yatmayı ve hiçbir şey yapmadan durmayı sevmiyorum." Eliza kafasını dağıtmak için mutfakta olması gerektiğine inanıyordu. Ondan iyi terapi olmazdı.

"Bulurduk yapacak bir şeyler, mesela önce Tolga'nın kafasını kırardık. Sonra Deniz'in... Sonra da seninle ceviz falan kırardık." Asef, Eliza'nın belini tutup kendine çekti ama Eliza hızlı davranıp geriye gitmişti.

"En iyisi biz gidelim, hatta sen bir süre konaktan uzak dur. Hadi canım hadi!" Eliza yürürken Asef'in elini tutup kendisi ile beraber yürütmeye başladı.

"Canın mıyım gerçekten?" diye sordu Asef.

"Hem de taa içisin..." dedi Eliza. Asef'in neşeyle yüzü aydınlanırken uzanıp sıkı bir öpücük kondurdu Eliza'nın yanağına.

El ele tutuşup arabaya giderken yaşadıkları olumsuz anları ikisi de kafasından silmek istiyordu. Tüm güzel anları ise ikisi beraberken yazılıyordu aşk sayfalarına...

**

Eliza mutfağa girip önlüğünü giyerken hala aklı başka yerdeydi. Arabada gelirken Asef durgun şekilde yola bakıp pek konuşmamıştı. Eliza onun Alya ile olan şey sonrası böyle olduğunun farkındaydı ve üzerine gitmemek için sessiz kalmıştı. Abi kardeş bugüne kadar birçok şeye göğüs germişlerdi. Şimdi her şey güzel giderken etraflarında dolanan tehlikeler Asef'i daha da kontrollü ve öfkeli bir adama dönüştürüyordu. Eliza bunun farkındaydı ama bir yandan da onlar için bir şey yapmak istiyordu. Tüm bu düşüncelerin içindeyken derin bir iç çekme sesiyle arkasına döndü. Şef Lorenzo bahçeye bakan cama yaslanmış öylece ağaçları seyrediyordu. Bir yandan da bir şeyler mırıldanıyordu.

"Ti ho sognato di nuova, i miei occhi o ceanici...

(Yine seni rüyamda gördüm, okyanus gözlüm...)

"Mi sei mancata tanto al cuore Lavinia..."

(Yüreğim seni çok özledi Lavinia..."

"Şefim, merhaba." Eliza Şef Lorenzo'nun önüne gelip elini salladı. Çünkü adam o kadar dalgındı ki onu görmemişti.

"Eliza, sen de mi buradasın! Hiç görmedim seni, çok ufaksın." dedi Şef dalgın şekilde iç çekerken.

"O kadar da ufak değilim, siz aşırı dalgınsınız. Canınız mı sıkkın? Ne oldu?" diye sordu Eliza.

"Üzgünüm Eliza, bugün garip bir rüya gördüm. Eski günleri, yıllar önce... Milano sokaklarında şarkı söyleyen sokak sanatçılarına eşlik ediyordum. Yanımda o vardı, elimi tutuyordu... Ama sonra yok oldu, hiç olmamış gibi... Ama yüzü, kokusu ve gözleri aklımdan çıkmıyor. Aklım çıkıyor ama o çıkmıyor..." Şef susunca Eliza üzgün şekilde gözünden akan bir damla yaşı sildi.

"Sizin için yapabileceğim bir şey var mı? Ne olursa..." Eliza başka bir şey diyememişti. Ona verecek bir teselli sözcüğü bulamıyordu. Belki yanında olursa bir şekilde Şefin kendini iyi hissedeceğini düşünmüştü.

"Biliyor musun Eliza? Benim bu ülkede hiç arkadaşım yok. Oturup dertleşeceğim ya da esrarlı bir gece geçireceğim." dedi Şef.

"Efkarlı mı demek istedin şefim?" diye kaşlarını kaldırarak sordu Eliza.

"Evet, onu demek istedim."

"Asef sizin arkadaşınız değil mi?" diye sordu Eliza. "Ya da Deniz de var. Onu tanıyorsunuz değil mi?"

"Tabii, Deniz'i tanırım. Damak tadı olmayan şapşalın teki. Asef'e gelecek olursak, doğru benim arkadaşım ama korkutucu bir arkadaş. Yanında pek rahat olamıyorum." Şef gülünce Eliza da güldü. "Aslında bu gece kafa dağıtmak için Phoneix'e gitmek istiyorum. Sen de gelir misin?"

Eliza bu defa kesinlikle Asef'e haber verecekti. Başına gelen şeyden sonra Asef'e ait de olsa bir gece kulübüne gitmeye çekiniyordu. "Tamam ama Asef'e de söyleyelim. O da gelsin."

"Tamam gelsin o da. Bir dakika!" Şef Lorenzo şaşkınlıkla ağzını açınca Eliza kırdığı potu fark etti.

"Asef dedin, neden bu kadar samimi söyledin?" Şef Lorenzo kaş gözle bir şeyler ima ederken Eliza gülerek yüzünü çevirdi. "Demek kaçtığın kişi oydu. Vay be! Asef'e bak sen, ne yere çöken yürek yiyenmiş.

"Şefim o yere bakan yürek yakan, yalnız." dedi Eliza gülerek.

"Yok ben bilerek söyledim. Asef yürek yer, biraz vahşi ya. O yüzden söyledim." Şef ile Eliza eğlenceli sohbetlerine devam edip işe koyulmuşlardı. Eliza, Asef'e haber vermek için toplantısının bitmesini beklemeye karar vermişti. Bu gece belki sevgilisi ile ilk eğlencelerini yapabilirlerdi. Biraz da olsa olumsuz şeylerden uzaklaşmış olurlardı.

**

Saatler geçip gün sonu çoktan gelmişti. Şef Lorenzo ve Eliza sözleştikleri gibi gece kulübüne gideceklerdi. Eliza üzerini değişmek için personel odasına gidip telefonunu çıkardı. Asef yoğun toplantılar nedeniyle yanına gelememiş sadece onu sevdiğini söylediği ve nasıl olduğunu sorduğu bir mesaj atmıştı. Şimdi de Eliza ona geceyi haber vermek istiyordu.

"Şef Lorenzo gece dışarı çıkıp bir şeyler yapmak istiyor. Phoneix'e gidelim dedi. İşin bittiyse birlikte gidelim mi?"

Eliza mesajı yazıp gönderdikten sonra üzerini hızla değişmeye başladı. Her ne kadar derin olmasa da Pırıl'ın neden olduğu bıçak yarası ara ara sızlamıştı. Aklına gelen korku dolu anlardan dolayı da ara ara kalbi sızlamıştı.

"Eliza," Nehir'in sesiyle başını kaldırdı Eliza. "Kızım neredesin sen? Otelde olduğunu bile yeni öğrendim." Nehir hararetli şekilde konuşurken elindeki çantayı bırakıp Eliza'nın karşısına oturdu.

"Nehir, inan ki ben de bazen kendi hayatımın hızına yetişemiyorum. Sürekli nerede olduğumu unutup duruyorum." Eliza'nın gözü arada telefona kayıyordu. Asef henüz mesajı görmemişti.

"Felsefe yapma kızım, kendime taş gibi manita yaptım. Ondan başka bir şey gözüm görmüyor desene sen." Nehir hesap sorma modunu açıp ellerini beline koydu. "Hayır, nazar değmesin diye saklıyorsan merak etme. Asef Arjen o, nazar sana değmeden yolda yakalar. Eliza! Her şeyi anlat! Ne zaman başladı! Seni öptü mü? Ya da birlikte oldunuz mu? İnanamıyorum!"

"Nehir sakin ol, şimdi derin bir nefes al ve kendine gel. Hala her şey çok yeni ve ben bile alışmaya çalışıyorum. Ve garip geliyor, Asef Arjen'in sevgilisi ifadesi hem çok garip hem de çok güzel..." Eliza'nın sondaki sözde sesi kısılmış ve yüzünde geniş bir tebessüm oluşmuştu. "Bilmiyorum, tam olarak nasıl söylesem ama bir anda kendimi onun hayatının tam ortasında buldum ve çıkamayacağım ya da çıkmak istemeyeceğim bir noktaya saplandım. İlk defa böyle bir şey yaşıyorum Nehir, eskiden başıma gelen ufak flörtler dışında ciddi bir şey yaşamadım. Ama bu öyle bir şey ki, ciddiden çok girdap gibi..." Eliza konuşurken gözlerini kapattı. "Ateşi bedenimi yakan bir girdap, Asef'in gözleri dipsiz bir uçurum ve ben oradan düşerken yine onun kollarında buluyorum kendimi..."

Nehir, Eliza'yı dinlerken gülümsüyordu. Gözleri kapalı konuşan arkadaşının daldığı yerden çıkarmak istemiyordu. Çünkü öylesine mutlu görünüyordu ki... Bir an o da içinde yükselen ateşi düşündü. Deniz'in ona karşı çekingen davranışlarına çok üzülüyordu.

"Deli gibi aşık olmuşsun desene, hem de karşılıklı. Bu konuda çok şanslısın Eliza, sana baktığında dünyayı yakacak gibi görünen bir adamla birliktesin. Tebrik ederim canım, umarım çok ve hep mutlu olursun." Nehir gözleri dolu şekilde arkadaşına sarılınca aynı karşılığı aldı. Şimdiye kadar hep yalnız olan Eliza'nın hayatında birisinin olması onun için çok güzeldi.

"Umarım sen de çok mutlu olursun Nehir, her şeyden çok hak ediyorsun." Eliza arkadaşına sıkıca sarılınca içinde bir yerde hüzün olmuştu. Deniz'in hala kabuğunu kıramadığının farkındaydı. Geri çekilip Nehir'in yüzüne baktı. "Deniz'le geçen gece gece kulübünde çok samimi görünüyordunuz. Bir şeyler ilerlemedi mi aranızda?"

Nehir dudaklarını büzerek omzunu silkti. "Aslında her şey güzel ama bir şey oluyor ve Deniz tıkanıp kalıyor. Sözleri ve bakışları başka şeyler anlatıyor ve ben asla emin olamıyorum." Nehir sıkkın şekilde oflayıp saçlarını geriye attı. Eliza aklına gelen şeyle tebessüm edip öne eğildi.

"Bu gece emin olmak ister misin?"

"O nasıl olacak?'' diye merakla sordu Nehir.

"Sadece benimle gel." Eliza ardından telefonundan kısa bir mesaj yazıp gönderdi. Aynı anda da Asef'in mesajı ekrana düşmüştü.

Asef

"Olur güzelim, benim halletmem gereken biraz iş kaldı. Siz önden gidin ben sonra gelirim. Ama o Şefe söyle sinirimi bozmasın, sana çok yaklaşmasın!!!! Ayrıca yavrum biz seninle daha baş başa düzgün bir randevu yapmadık! Bu ne beya! Hep yanımızda birileri hep birileri! Neyse seni seviyorum, beni özle..."

 

Eliza, Asef'in yazdığı mesaja gülümseyip telefonu çantasına attı. Eğlenceli bir gece olacağa benziyordu ona göre.

**

Phoneix'in her yeri patlatırcasına yüksek sesli müziği ile sahne adeta coşuyordu. Eliza ve Nehir, Şef Lorenzo ile birlikte içeri girince gözleri gördükleri görüntü ile kamaşmıştı. Her zaman olduğu gibi Phoneix farkını ortaya koyuyordu. Onları kulübe getiren Asef'in adamı geride kalırken hepsi gülerek el sallayan Deniz'e doğru yürümeye başladılar. Nehir şaşkın şekilde Eliza'ya baktı.

"Deniz de burada! Biliyor muydun?"

Eliza dudaklarını bilmem dercesine büzdü. "Tamamen tesadüf!" Nehir onun abartılı tepkisine pek de inanmamıştı. İnanmamakta da haklıydı çünkü Eliza, Deniz'e mesaj atıp buraya geleceklerini haber vermişti.

"Merhaba, ne güzel tesadüf!" Deniz'in de abartılı tepki vermesi üzerine Nehir gözlerini devirdi. Arkadaşının yaptığı bir numara olduğunu anlamıştı.

"Merhaba, nasılsın?" Müzik sesinden uzaklaşmak için özel bir locaya yürümeye başlamışlardı. Nehir sevecen şekilde Deniz'e bakarken aynı karşılığı almıştı.

"Seni gördüm daha iyi oldum ama sana karşı çok mahcubum. En son gece kulübünde olan şey yüzünden." Deniz konuşurken onlar için hazırladığı locaya geçmişlerdi. Şef Lorenzo olan olayları bilmediği için anlamaz gözlerle bakıyordu.

"Evet, pek iyi olmadı. Ama en azından Asef Bey sayesinde ailem olayı duymadan kapandığı için çok mutluyum. Çünkü babam polis sonuçta, bunu duysa bana çok kızardı." Nehir rahat bir yere otururken Deniz duyduğu şeyle yarı eğilir şekilde öylece kalmıştı.

"Senin baban polis mi?"

"Evet, neden şaşırdın?" Nehir, Deniz'in sorusuna anlamaz şekilde bakıyordu. Bu sırada Eliza kaşlarını çatıp uyarıcı bakışlarla Deniz'e baktı. Çünkü ortam pek de iyi durmuyordu. Bunun üzerine Deniz, boğazını temizleyip Nehir'in yanına, aralarında pek mesafe bırakmayacak şekilde oturdu.

"Yok, şaşırmadım. Pek ailevi konulardan konuşmadık ya. O yüzden şey ettim ben. Annen ne iş yapıyor?" Deniz'in saçma sorusu ile Nehir gülmeye başladı.

"Ev hanımı hocam. En son ilkokulda böyle sorulara cevap verdim Deniz." Nehir gülerken Deniz onun gülüşüne dalmıştı. Aklına gelen şeyler ve hissettiği tüm olumsuz durumlar onun yanında dağılıyordu. Nehir, Deniz için aydınlık ve temiz bir sayfa gibiydi. Onunla birlikte kendini çok farklı hissediyordu.

"Başkalarının yanında üçüncü kişi olduk Eliza." Şef Lorenzo Eliza'nın kulağına eğilip konuşurken kötü bakışlarını Deniz ve Nehir'in üzerine dikmişti. "Oysa benim için gelmiştik, hemen beni sattınız."

"Olur mu öyle şey? Şimdi ne istersen onu yapalım şefim. Başrol sensin bugün." Eliza gülümseyerek abartılı şekilde kollarını açmıştı.

"Teşekkürler, önce hafif ısınarak başlayalım. Şimdi sana harika bir kokteyl hazırlayacağım. Dikkatli izle." Şef Lorenzo, Deniz'in onlardan önce hazırlattığı içeceklere uzanıp profesyonel şekilde işe koyuldu. Deniz ve Nehir muhabbete dalmıştı, Eliza da dikkatli şekilde Şefi izlemeye başladı.

Phoneix'de hareketlilik hız kesmeden devam ediyordu. Sahne adeta yıkılıyordu. Deniz ve Nehir her zaman olduğu gibi içkinin dozunu kaçırmışlardı. Eliza sürekli ona bir şeyler anlatan ve bozuk Türkçesinden dolayı anlayamadığı Şef Lorenzo'yu dinlerken pek bir şey içmemişti. Çünkü çabuk sarhoş oluyordu ve sonu pek iyi olmuyordu. Sahnenin ışıkları kısılınca insanların hareketleri de yavaşlamıştı. Eliza etrafına bakarken locanın içine giren bedenle aniden gerildi.

"Herkese selam." Pusat'ın neşeli sesiyle yüzler ona dönmüştü. Deniz sert şekilde bakarken diğerleri daha samimiydi.

"Merhaba," dedi Şef ve Nehir aynı anda. "Oturmaz mısın?" diye sordu daha sonra Nehir.

"Çok sevinirim, Doruk'un sahnesi var birazdan. Onu izlemek için gelmiştim ben de." Pusat, Eliza'nın yanına oturunca kız başıyla selam verip gülümsedi. En son Asef ile yaşadıkları şeyden sonra bunun kötü sonuçlanmasından korkuyordu ama bir yandan da normal bir durum olduğu için abartılacak bir şey yok diye düşünüyordu. Asef abartılı tepkiler vermese çok güzel olurdu ona göre.

"Bugün Doruk'un sahnesi olduğunu bilmiyordum, güzel denk geldi." dedi Eliza. Pusat ona dikkatle bakarken onun gözleri Doruk'u arıyordu.

"Evet, güzel denk geldi." Pusat'ın gözleri kısılırken Şefe döndü. Deniz'in agresif bakışlarının üzerinde olduğunu biliyordu ama ısrarla görmezden geldi. "Nasılsın şefim? Seni burada gördüğüm için şaşırdım. Bu arada ressam arkadaşım yemeklerine bayılmış, efsane olduğunu söyledi."

"Ah! Ne güzel sözler, ancak bir İtalyan benim lezzetli yemeklerimden anlardı bu kadar." Şef elindeki kadehi kafasına dikti.

"Lorenzo, neden ırkçılık yapıyorsun? Bizim damak tadımız yok mu?" Deniz şakayla karışık gergin şekilde soru sorarken bakışları Pusat'ın üzerindeydi. Bunun üzerine Pusat ona dönüp duygusuz şekilde bakmaya başladı. Şimdi ikisinin de bakışları duygularını gizliyordu. Ama yine de Deniz'in sinirli hali okunuyordu, kasılan çenesinden.

"Var! Olmaz mı? Çok eskiden tanıdığım bir Türk beni bu hale getirdi. Eğer o olmasaydı bugünkü ben olmazdım. Gerçi bugünkü acı çeken halim de onun yüzünden..." Şef Lorenzo acı bir tebessümle kadehini tekrar dudaklarına götürdü. Sözleri herkeste aynı düşünceyi uyandırmıştı. Büyük bir aşk acısı vardı...

"Aşk acısı çok kötü, insanı hem mükemmel hem de en acınası hale getiren tek duygu..." Pusat cümlesini bitirip masadaki içkiye uzandı.

"Çok yaşamışsın gibi konuştun." diye alayla konuştu Deniz. Asef'in olmadığı yerde onu aratmıyordu. Bunun farkında bile değildi. Savunma mekanizması gibi bir şeydi.

Pusat'ın dudağının kenarı yukarı kıvrıldı. "Aksine hiç yaşamadım ama çevremde gördüğüm kadarıyla insana en çok zarar veren şey olduğunu gördüm. İnsanı zayıf hale getiriyor, zaaflarının esiri ediyor." Pusat'ın seni gittikçe sertleşmişti. "Misal, kimsenin gücü yetmeyen bir adamı aşkla kolayca yenebilirsin. Çünkü onu yenecek olan şey aşk olur. Aşk acizliktir, zayıflıktır... O yüzden ben almayayım."

Eliza, Pusat'ın söylediği şeylere katılmıyordu. Aksine bu kadar sert olmasını yanlış ve garip bulmuştu. Ama yorum yapmadı. Fakat diğerleri onun aksine fikirlerini dile getirmeye başladılar.

"Eğer aşk zayıflıksa ben buna talibim." dedi Deniz gülerek. Bakışları Nehir'e dönmüştü.

"Birlikte daha güçlü olunmaz mı? Aşkın bağları kuvvetlidir?" dedi Nehir.

"Aşk, sonsuz bir hayatın başlangıcı gibidir. Ne biter ne de bir noktada durur. İçine seni alıp başka bir dünyaya hapseder." Şef Lorenzo hülyalı şekilde konuşurken diğerleri kendi alemine dalmıştı bile.

Pusat, Eliza'ya dönüp yaklaştı. "Sen aşkla ilgili ne düşünüyorsun?"

Eliza'nın aklına gelen ilk şey Asef olmuştu. Aşk onun için şu an sadece onun adının karşılığı gibiydi. Güven veriyordu, sonsuz hissettiriyordu, midesinde kelebekler uçuşturuyordu... Aşk, Asef'in adının baş harfi gibiydi...

Eliza cevap vermeden kulağına dolan sesle sahneye döndü. Pusat bozulsa da belli etmemişti.

"Birkaç gündür kapalı ışıkları arıyordu gözüm ama bugün burada buldum..." Doruk sandalyesine oturup gitarı kucağına alırken mikrofona eğilmiş Eliza'ya bakıyordu. Onu gördüğüne inanamamıştı bir an. İki gecedir Eliza'nın ışığı kapalı odasına bakıp acı çekmişti. İmkansız olduğunu bile bile bir yangının içine atıyordu kendini.

Alkışlar eşliğinde gülümserken gitarı çalmaya başladı. Eliza ve diğerleri de coşkulu şekilde Doruk'u alkışlamıştı. Birçok kişi Doruk'un bakışlarının tek bir yerde sabitlendiğinin farkındaydı kim olduğuna emin olamıyorlardı.

 

Koşarak kaçtığım hep

Kendimmişim meğer

İncinmez sandığım

Her yanımda kocaman keder

 

Eliza, Doruk'un sesini çok seviyordu özellikle şarkı söylerken yüzünde oluşan o adanmış ifade görülmeye değerdi. Bugün de kumral saçları dağınık şekilde alnına düşüyordu. Kulağına taktığı küpe ve bileğindeki değişik figürlü bileklikler salaş haline çok yakışıyordu. Genç kızlar hayranlıkla onu izlerken o sadece tek bir yere odaklanmıştı. Bu da o an Deniz'in dikkatini çekmişti ve aklına gelen şeyin olmaması için dua etmişti.

 

Belki durup dururken

Belki hiç beklemezken

Bir sarılsan geçer

 

Yollarım dikenli, taşlı, ellerimde

Fotoğrafın, yüzünde aynı gülümseme

Sormadım neden sonumuz geldi böyle

Çok yazık

 

Eliza kendini şarkıya kaptırdığında aniden yanında beliren hareketlilik ile başını çevirdi. Asef, Şefi sert şekilde kenara itip kızı belinden kendine doğru çekmişti. Eliza burnuna dolan misk ve kaşmir kokusu ile derin bir nefes çekti içine. Ona tek iyi gelen kokuydu...

Asef'in sert bakışları Pusat'ın üzerindeyken Eliza'yı ondan uzaklaştırmıştı. Kızın kulağına doğru eğildi.

"Biraz geç kalıyorum, çakallar hemen etrafına üşüşüyor. Ne yapacağım ben böyle yavrum?"

Eliza, Asef'in varlığının mutluluğu ile herkesi unutup adama iyice sokuldu. "Bana geç kalmayacaksın... Ama sorun değil, geç kalsan da ben seni bekliyor olacağım..." Eliza'nın söylediği şeyle kendini tutamayan Asef kızın saçlarını öpüp kızı mümkünmüş gibi daha da sıkı sardı. Tabii masadaki herkes onları bildiği için sadece hayranlıkla ikisine bakıyordu.

Pusat ve Doruk hariç... Pusat'ın kalbinde saf öfke, Doruk'un kalbinde ise saf acı...

 

Kollarım yuvan, sarardı gökyüzünde

Yıldızım ağlarsan düşer ellerine

Korkmadım karanlığınla yüzleşmeye

Parladım

 

Yollarım dikenli, taşlı, ellerimde

Fotoğrafın, yüzünde aynı gülümseme

Sormadım neden sonumuz geldi böyle

Çok yazık

 

Doruk şarkıya devam ederken herkes yüksek sesle ona eşlik etmeye başlamıştı. Eliza da Asef'in kolları arasında Nehir ile bağırarak şarkıya eşlik ediyordu. Asef ise öldürücü bakışlarla sadece Pusat'ın yüzüne bakıyordu. Her hareketini inceleyip ne düşündüğünü çözmeye çalışıyordu. Ama hayatında onun kadar iyi rol yapan birini görmemişti. Başıyla Cihan'a bir şeyler ima edip burnunu Eliza'nın boynuna doğru eğdi. Sakinleşmesi gerekti. Emri alan Cihan hızlı şekilde oradan ayrılıp etrafta Pusat'ın adamı olup olmadığını incelemeye başladı.

 

Kollarım yuvan, sarardı gökyüzünde

Yıldızım ağlarsan düşer ellerine

Korkmadım karanlığınla yüzleşmeye

Parladım

 

Her şey yolundaymış, peki

Bu yalnızlık neden?

Belki gitmek zorundaydın fakat

Bu dünyaya bedel

 

Belki gelip geçerken

Belki yol üstündeyken

Bir kez uğrasan yeter

 

Yollarım dikenli, taşlı, ellerimde

Fotoğrafın, yüzünde aynı gülümseme

Sormadım neden sonumuz geldi böyle

Çok yazık

 

Doruk'un sesi sona doğru kısılmıştı. Ama yüksek sesle şarkıya eşlik edildiği için bu pek fark edilmedi. Doruk da bu fırsattan istifade edip sol gözünden akan yaşı sildi. Sadece bir kişi bunu fark etmişti...

 

Kollarım yuvan, sarardı gökyüzünde

Yıldızım ağlarsan düşer ellerime

Korkmadım karanlığınla yüzleşmeye

Parladım

 

Şarkı bitince herkes coşkuyla alkış çalmaya başladı. Doruk ve arkadaşları başka bir şarkıya başlamıştı o sırada. Etraf daha sakin bir hal alınca Asef tehdit dolu bakışları ile Pusat'a döndü.

"Hayırdır Pusat, Phoneix'i çok seviyorsun galiba. Buradan çıkmıyorsun." Asef imalı şekilde konuşurken Pusat'ın kumar oynadığı geceyi kast ediyordu. Pusat aynı şekilde alaylı bir gülümseme ile karşılık verdi.

"Evet, çok eğlenceli bir yer. Özellikle sahibi herkesten daha eğlenceli." Pusat, Asef'e doğru yaklaşınca dolaylı olarak Eliza'ya yaklaşmıştı. Asef, Eliza'yı kendine biraz daha çekti. "Ama sen ne düşünürsen düşün bugün Doruk için buradayım. Onu yalnız bırakmamak için."

Eliza kaşlarını çatarak Asef'e bakıp uyarıcı bir bakış attı. Sakin olmasını ve herhangi bir sorun olmadan geceyi tamamlamak istiyordu. Asef bunun farkında olarak dişlerini sıkıp sakin olmaya çalıştı. Eliza'nın yanında sakin olması gerektiğini kendisine hatırlatıp duruyordu. Kızın saçlarının kokusunu içine çekip kısa bir anlığına gözlerini kapattı.

"Ama böyle de olmaz ki! Yalnızız diye bu kadar da gözümüze sokmayın!" Şef Lorenzo hafif sarhoş şekilde bağırıp Asef ve Eliza'yı parmağı ile işaret etti. Daha sonra da Deniz ile Nehir'e dönmüştü. "Siz de aynı şekilde! Ben bir tek sap sap öylece oturuyorum. Hani benim için gelmiştik Eliza?" Şef üzgün şekilde dudaklarını büzünce Eliza gülümsedi. Ardından kadehini eline alıp havaya kaldırdı.

"Bugün Şef Lorenzo için kadehimi kaldırıyorum, iyi ki onu tanıdım!" Eliza ile birlikte diğerleri de kadehlerini eline aldı.

Asef kadehini eli alıp Eliza'nın kulağına eğildi. "Ben sadece senin için kaldırıyorum ve hep senin için kaldırmaya devam edeceğim..."

Eliza gözlerini kocaman açıp Asef'e baktı. "Neyi?"

Asef kocaman bir kahkaha atmıştı. "Kadehimi yavrum..."

İkisinin arasındaki muhabbeti kimse anlamamıştı. Eliza buna şükrederken kadehini kafasına dikti.

"Yavaş iç, çarpıyor sonra." dedi uyarıcı şekilde Asef. Ama Eliza onu pek de dinlememişti. "Kime diyorsam..." diye sessizce konuştu Asef.

"Lavinya için!.." Şef Lorenzo'nun hülyalı sesiyle bakışlar ona döndü. "Kaybettiğim okyanus gözlüm için..."

"Başladı yine, sabaha kadar anlatır artık." dedi sessizce Asef. Onu sadece Eliza duymuştu.

"Sen biliyor musun hikayeyi?" diye sordu Eliza. Asef başını salladı. "Kızı belki bulabilirsin, aradın mı?"

"Aradım güzelim, yıllarca hatta. Ama Lavinya üniversite bitmeden ortadan kaybolmuş. Bir ara Türkiye'de izine rastladı Cihan ama sonra kaybetti. Yani Lorenzo hiç gelmeyecek bir kadına içiyor bu gece. Diğer gecelerde olduğu gibi." Asef konuşurken çoktan sarhoş olmuş Şefe baktı. Onun için üzüldüğü her halinden belli oluyordu.

"Belki gelir bir gün, seviyorsa... Değil mi?" diye sordu Eliza. Çimen yeşili gözleri Asef'in siyah gözlerinde umut arıyordu.

"Sen döner miydin? Birini bırakıp gittikten sonra hem de yıllar geçince... Döner miydin?" diye sordu Asef. Ama bu soru sadece empati yapması içindi yoksa Eliza'nın ondan gitmesi düşüncesi bile mahvolmasına yetiyordu.

"Gitmezdim ki döneyim." Eliza aniden ellerini kaldırıp Asef'in kirli sakalını okşadı. "Ben sevdiğim adamdan gidemezdim ki..."

Eliza öyle güzel bakıyordu ki Asef kendini tutamayıp öne doğru eğildi ama Deniz'in sesiyle durmuştu.

"Oha! Aile var burada! Oldu olacak... Tövbe tövbe..." Deniz salaş kazağının kollarını yukarı doğru kıvırırken masadaki içkiye uzandı.

"Lan! Sen her yerde beni rahatsız etmek zorunda mısın? Bıktım sizden, hepinizden. Ne boktan çevrem var benim!" Asef bağırırken sinirle saçlarını dağıttı.

"Ben de senin çevrendeyim Asef." dedi sitemle Eliza.

"Yavrum sen benim lotus çiçeğimsin. Bataklığımda açan aydınlığımsın, çevrem ne kadar kötü olsa da güzel olan tek şey sensin." Asef'in sözleri karşısında heyecanla yerinde kıpırdandı Eliza. Cevap vermeden sadece tebessüm etmişti. Asef'in uğruna dünyayı yakacağı o güzel tebessüm...

İzlediği manzaraya daha fazla dayanamayan Pusat boğazını temizleyip sabahtan beri dikkatini çeken şeyle harekete geçti. "Deniz, dikkatimi çekti de..." Pusat'ın yüksek sesle konuşması üzerine onu yok sayıp şu birkaç dakikada unutmuş olan Asef sertçe nefesini verdi. Deniz ve diğerleri de Pusat'a dönüp ne söyleyeceğini merakla bekliyorlardı. "Daha önce çizdiğim bir resimden dolayı sanırım. Kollarındaki izler pek masum şeyler değil gibi. Ya mazoşist bir insansın kendini kestin ya da intihar falan ettin." Pusat gülerken sanki şaka yapmış gibi davranıyordu. Ama Deniz'in yüzü gerildi. Hatırladığı anılarla sertçe yutkunup korkuyla Nehir'e baktı. Nehir de şaşkın ve rengi atmış şekilde ona bakıyordu.

"Sanane lan!" Asef'in çıkışı ile Eliza ve diğerleri yerinden zıplamıştı. "İnsanların hayatı seni ne ilgilendirir? Çok meraklıysan keseyim seni, dene bakalım nasıl hissediyorsun!"

Pusat sinsi şekilde gülümsedi. İşte bu ortam az önceki anlamsız sevgi ortamından daha güzeldi onun için. Daha tatmin edici... "Yanlış anladın galiba, ben biraz mesleki anlamda biraz da şaka olsun diye söyledim. Muhabbet manasında... Hemen sinirlenip beni tehdit etmene gerek yok, normal insanlar şakalaşırken güler. Birini kesmekle tehdit etmez."

Eliza her ne kadar Pusat'ın söylediği şeyin Deniz'in canını yakacağını düşünse de Asef'in çıkışına sinirlenmişti. Ona göre Pusat, Deniz'in geçmişini bilse asla böyle bir şey söylemezdi. Çünkü o da küçükken yara almış biriydi. Eliza böyle düşünüyordu, kalben acıma hissettiği insanlar hakkında olumsuz yargıya varmak onun için zordu.

"Sen normal bir insan olduğunu mu düşünüyorsun?" diye alayla sordu Asef.

"Hayır, normal birisi değilim. Keşke olsaydım, keşke çocukluğumdan beri normal bir aile içinde sevgiyle büyüseydim ama maalesef... Bunun için senden özür dilerim Asef." Pusat, Eliza'yı etkilediğini düşündüğü bir oyunculuktan sonra hızla ayağa kalkıp kapıya doğru yöneldi.

"Sikeceğim ben bu adamı artık!" Asef'in bağırması ile Eliza dolu gözleri ile ona baktı.

Tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki Nehir konuştu. "Deniz, kendine zarar verecek şeyler yaptın mı? Doğru mu? Neden susuyorsun?" Eliza, Nehir'in korkuyla sorduğu sorular ile kaşlarını çattı. O an aklına gelen şeyle rengi atmıştı. Nehir'in travması vardı. Abisi intihar etmişti ve Nehir için affedilmez bir şeydi bu. Eliza bunu unuttuğu için kendine kızarken ayağa kalkan arkadaşının yanına gitti.

"Nehir, sakin ol canım." Eliza her ne kadar sakin olması için Nehir'in kolunu okşasa da çok geçti.

"Bu büyük bir saçmalık, bugün ne durumda olursan ol daha önce böyle aciz ve zavallıca bir şey yapmış olman çok kötü! Çok kötü!" Nehir bağırıp çantasını eline alırken Deniz ayağa kalktı. Gözleri dolmuştu, korktuğu şey oluyordu. Annesinden duyduğu şeyi söylüyordu bir kadın. Zavallısın!

"Nehir, beni dinle..." Deniz kısık sesle sadece bunu söylemişti ama Nehir arkasını dönüp çıkışa ilerledi. "Siktir! Ne oluyor amına koyayım! Bu Pusat denen şerefsizin derdi ne?!" Deniz sinirle locadan çıkıp arka tarafa ilerledi.

Eliza şaşkın şekilde kısa zamanda olan şeyleri idrak etmeye çalışırken Nehir'in arkasından gitmeye karar verip çantasını aldı.

"Nereye?" diye sert şekilde sordu Asef. Bu sırada iyice sarhoş olan Şef Lorenzo uyumaya başlamış olanlardan bihaberdi.

"Arkadaşımın yanında olmam lazım, Nehir'in abisi intihar sonucu öldü Asef. Bu onun en büyük travması. Onunla konuşmam lazım." Eliza bir adım atmıştı ama Asef tuttu.

"Ben sizi götürürüm, o şerefsizin yüzünden oldu her şey." Asef arabasının anahtarını alıp Eliza ile yürümeye başladı.

"Sürekli birisini suçlamaktan vazgeç Asef! Geçmişi Deniz'in önüne geldi diye Pusat suçlu olmuyor. Kafanda onunla ilgili yanlış şeyler var ve asla olumlu yaklaşmıyorsun!" Eliza yüksek sesle konuşurken kapının önüne gelmişlerdi. Kulübün sesi içerde kalmıştı. Asef'in adamları etrafa dizilirken kulübün önüne bir araç yanaştı. Pusat şoför koltuğundaydı ve Nehir arkada oturmuş ağlıyordu. Eliza'nın içi parçalanmıştı.

"Eliza, sen ne dediğinin farkında mısın? Hayatım boyunca öylesi insanlarla muhatap oldum ki bir şerefsizi tanıyamam mı sanıyorsun?!" Asef, Eliza'nın söylediği şeylerle sinirlenip sesini yükseltti. Buna daha sonra pişman olacağını biliyordu ama Eliza'nın Pusat'ı savunmasına dayanamıyordu.

"Ne olursa olsun, insan yanılır bazen. Ve sen basit bir kıskançlık yapıp haksız yere insanları itham ediyorsun!" Eliza'nın söylediği son cümle ile yutkundu Asef. Çenesi kasıldı, elleri yumruk olmuştu. Basit bir kıskançlık diye acı içinde tekrarladı içinden.

"Bana o adamı savunma, benim yanımda başka bir erkeği bana savunma..." Asef'in dişlerinin arasından söylediği şey ölümcül bir sesle Eliza'nın kulağına ulaştı. Ama o şu an doğru zannettiği şeyden vazgeçmek ve geri adım atmak istemiyordu. Asef'e yaklaşıp adamın geceden daha koyu ve tehlikeli gözlerine baktı.

"Sen de benim karşımda mafya gibi davranma." Eliza'nın bu cümlesi Asef için son olmuştu. İçindeki öfke artık dışarı taşmıştı.

"Mafya tarafımı görmek ister misin Eliza? Bence buna dayanamazsın..."

Eliza cevap vermeden çimen yeşili gözlerini siyah gözlere dikti. Ağlamak üzereydi ama göz yaşlarını içerde tutmak için çok çabalıyordu. Asef'in karşısında zayıf görünmek istemiyordu. Arkasından gelen korna sesiyle dönüp Pusat'a baktı. Nehir şiddetle ağlamaya devam ediyordu.

"Hatta şu orospu çocuğuna öyle şeyler yapacağım ki... O zaman mafya tarafımı daha iyi göreceksin." Asef içinden taşan öfkeyle Pusat'a bakıyordu. Pusat da gözlerini çekmeden ona bakıyordu.

Eliza duyduğu son şeyle dayanamayıp göz yaşlarını serbest bıraktı. Aynı anda da arkasını Asef'e dönüp Pusat'ın arabasına ilerlemeye başlamıştı. Asef'in yalvaran sesini duydu ama arkasını dönmedi.

"Bana bunu yapma küçüğüm..."

**

 

 

Bölüm : 30.11.2024 13:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...