4. Bölüm

BÖLÜM 3

Sitare Yazar
yzrsitare

Aşk ve sevinç büyük çabaların kanatlarıdır.......

Goethe

***************

 

Herkes aynı anda konuşurken Eliza sadece tek bir şey düşünüyordu. Asef Arjen... Hem tanıdık hem de yabancı hissettiren bir isimdi. Şef Lorenzo'nun sesi ile ona döndü.

"Asef Bey aslında iyi biridir, onunla İtalya'daki Yale Otel'de tanıştım. Ona sunduğum yemeği çok beğenmişti, ben de o zaman daha restoranımı açmamıştım. Açmam için bana destek olan oydu," bir es verip bekledi. "Ama bazen aşırı öfkeli olabiliyor, o yüzden senin için endişelendim."

Yeni balıkları getiren öğrenciler masaya koymuş pulları ayıklamaya başlamıştı. "Evet, ben de korktum ama iyi gününde galiba," Eliza da önüne bir balık alıp temizlemeye başladı.

"Haklısın, iyi gününde," Şef Lorenzo üzerinde daha fazla durmadan yapacağı yemeğe odaklandı.

"Canlı şekilde görmek daha iyiymiş," Eliza yanındaki sesle Müge'ye döndü. "Ben Asef Arjen'i daha önce magazin dergilerinde hem de haberde görmüştüm. Tam bir çapkın adam, her hafta başkası ile yakalanıyor," Müge heyecanla anlatırken Eliza ilgisiz şekilde dinliyordu. Asef Arjen'in özel hayatı onu ilgilendirmiyordu o daha çok onun korkutucu yanını görmüştü yılbaşı gecesinde. Kırılan bir şeyin sesi sonrası gelen çığlık sesleri hala kulağındaydı. "Otellerin yanı sıra ünlü Phoenix gece kulüplerinin de sahibi,"

Eliza artık Müge'nin heyecanla anlattığı biyografiden sıkılmıştı. Hafif bir gülümseme ile yanından ayrılıp Şef Lorenzo'ya yaklaştı. "Nasıl bir yemek hazırlıyorsunuz şefim?" diye sordu. Şef anında gülümseyerek ona döndü.

"Özel bir sos eşliğinde fırında levrek hazırlıyorum," Eliza onu dinlerken, yemek konusu olunca ne kadar tutkuyla konuştuğunu hayran şekilde dinledi.

Ardından şef yemeği hazırlarken Eliza da yanında durup onu izlemişti. Şefin tarifi yaparken aynı zamanda ona eğlenceli şekilde anlatması Eliza'nın çok hoşuna gitmişti. Şef Lorenzo aynı zamanda mutfağın farklı yerindeki çalışmalara da onu yönlendirip bilgi edinmesini sağlamıştı. Eliza için burada olmak rüya gibi gelmişti.

"Eliza," şefin karşı masadan gelen sesi ile oraya yöneldi Eliza. "Hazırladığım yemeği sen götürür müsün? Benim şu an acil bir işim var,"

Eliza bir an tedirgin hissetmişti. Yemeği tadacak kişiyi hatırladı. Asef Arjen...

"Şefim ben bilmiyorum oteli hala, başkası götürse," diye çekinerek konuştu. "İlk gün bir de hata falan yapmak istemem,"

"Buradan Asef Bey'in odasına çıkan özel bir asansör var, bazı kişiler dışında kimse kullanamaz, ona binip gideceğin için sıkıntı olmaz," Şef bir yandan da üzeri kapalı yemeği tekerlekli masaya koyuyordu. "Nedense sen bana herkesten daha çok güven veriyorsun, hadi," dedikten sonra üzerinde yemek olan tekerlekli masayı Eliza'nın önüne itti.

Yapacak bir şey yoktu, ilk günden hata yapmak istemediği için masanın ucunu tutup Şef Lorenzo'nun gösterip şifresini söylediği asansöre doğru ilerledi Eliza. Hafif elleri titrerken açılan kapıdan girip 20. katın düğmesine bastı. Ufak bir sesle kapanan kapının ardından hemen gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.

"Ne olacak ki? Gayet normal bir durum," kendi kendine mırıldanıp enerjisini yükseltmeye çalıştı. Sonuçta korkulacak bir adam değildi, ona yılbaşı gecesinde yaptığı yardım çok değerliydi ve Eliza bunun farkında olarak kendini sakinleştirmeye çalıştı. Kısmen de başarılı olmuştu.

Hızla yükselen asansör ufak bir sesle durup ardından ince bir ses ile kapısı açıldı. Eliza tekrar derin bir nefes alıp tekerlekli masayı kapıdan geçirip dikkatli şekilde ilerlemeye başladı. Açılan kapı geniş bir alana çıkıyordu. Eliza gördüğü alana bakıp otelin havasını yansıtan ihtişamın ulaştığı doruk noktayı hayranlık ile izledi. Hayatında bu kadar lüks bir yer daha önce görmemişti, bu düşünceler içinde ilerleyip koca koridorda bulunan tek kapıya ilerledi. Hafif açık olan kapıya yaklaşan Eliza boğazını temizleyip gösterişli kapıyı tıklattı.

"Gir," kulağına dolan kalın sesle içi titrerken masayı ilerleterek içeriye adımladı. Girdiği an kulağına dolan klâsik müzikle beraber burnuna da hoş bir koku dolmuştu.

Odada ayakta duran baştan ayağa siyah giyinmiş adamın siyah gözleri onu izliyordu. Eliza hiçbir yere bakmadan adamın gözlerine bakarak biraz yaklaşıp durdu. Üzerini değiştirmiş olduğunu düşündü Eliza çünkü hiç balık kokusu yoktu.

"Şef Lorenzo, sizin için hazırladığı yemeği getirmemi istedi," dedikten sonra masayı biraz daha ilerletip bir adım geri çekildi.

"Bir sürü çalışan varken senden mi istedi?" Asef Arjen meraklı şekilde sorduğu soru ile kızı köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu. Zaten bunu şeften isteyen oydu...

"Şey, bilmiyorum," Eliza verecek bir cevap bilmiyordu. O da sebebini tam olarak anlamamıştı.

"Üstelik odama çıkan asansörün şifresini de mi öğrendin?" Bu defa biraz daha sert sormuştu. Karşısındaki iri yeşil gözlerin telaşla açılıp kapanması onu çok eğlendirmişti.

"Şef çok meşguldü, galiba," Eliza'nın sesi hafif titreyerek çıkmıştı.

"Bu yaptığı şeyden dolayı onu kovmalıyım," Asef Arjen kıza bir adım yaklaştı.

"Hayır, olur mu öyle? Kötü bir niyeti yoktu, unuturum ben de hemen şifreyi," Eliza hızla konuşup bir adım yaklaştı adama.

"Emin misin?" Adam bir kaşını kaldırıp sordu.

"Evet," diye hemen cevap verdi Eliza. "Sizin için hem çok özel bir yemek yaptı şef,"

"Hmm," Asef Arjen oynadığı oyundan zevk alan birisi gibi dudaklarını büzdü. "O zaman yemeğin tadına bakıp affedip affetmeyeceğime karar veririm," Eliza hızla başını sallayıp heyecanla beklemeye başladı. Asef Arjen onun bu halinden aşırı eğleniyordu. Büyük camdan duvarın önündeki tekli koltuğa oturup Eliza'nın yemeği getirmesini beklemeye başladı.

Eliza derin bir nefes alıp masayı adamın önüne doğru itmeye başladı. Ardından üzeri kapalı tabağı alıp yavaşça masaya bıraktı. Ellerinin titremesine engel olmaya çalışıyordu. Asef Arjen ise onun her hareketini dikkatle takip ediyordu. Normalde adamın dikkatini çekebilecek kadınlar ile yakından uzağa ilgisi olmayan bu kıza dünyanın en ilginç şeyi gibi bakıyordu. Özellikle iri yeşil gözlerine...

"Afiyet olsun," Eliza tabağın üzerindeki kapağı kaldırıp bir adım geri attı.

Asef Arjen eline çatal ve bıçağı alıp hafif öne doğru geldi ve önündeki yemekten ağzına bir lokma attı. Eliza heyecanla adamın ne söyleyeceğini bekliyordu. Aniden adamın yüzü buruşunca kalbi hızla atmaya başlamıştı.

"Çok kötü," diye cevap verdi adam. En sevdiği ve her zamanki gibi aşırı lezzetli olan yemeği kendinden biraz uzaklaştırdı. Gülmemek için kendini zor tutuyordu. "Resmen kovmam gerek Lorenzo'yu,"

"Ama o çok ünlü bir şef, yani biz derslerde bazen onun tariflerini uyguluyoruz," diye hızlı şekilde konuşmaya başladı Eliza.

"Beni memnun etmiyorsa anlamı yok," adam kalın sesiyle Eliza'yı şaşırtan sözleri söylemişti.

"Ama birçok kişiyi memnun etmiş birisi o," diye inat ederek konuştu Eliza. Adam onun bu çocuksu inadı karşısında çok eğleniyordu. Aniden ayağa kalkıp kızın önünde durdu. Eliza yeşil gözlerini kaçırmadan adama bakıyordu.

"Sadece beni memnun etmek zorunda," kıza dokunmamaya özen gösteriyordu ama nefesi kızın yüzüne çarpmaktan geri durmuyordu. "Sadece ben memnun olmalıyım, kim olursa olsun... Sadece beni memnun etmek zorunda,"

Eliza adamın sözleri karşısında şok içinde ona bakıyordu. Galiba bu dünyadaki en narsist kişi ile tanışmış olabileceğini düşünüyordu.

"İnsanların hayatında tek kişi olarak mı yaşamınızı sürdüyorsunuz?" Eliza'nın içinde oluşan öfke diline de yansımıştı.

"İnsanlar beni tanıdıktan sonra başkasına gerek duymuyorlar," adamın sesi Eliza'nın içinde bir yeri titretmişti ama belli etmeden kısık bir şekilde güldü.

"Ne özgüven ama," derken iri yeşil gözlerinde ufak bir alay da vardı. Bu adamın hoşuna gitmemişti. Bu küçük kız onu ne cüretle küçümsüyordu?

"Beni öfkelendirmek istemezsin küçük kız," adamın tehdit kokan sesi ile Eliza kendine geldi. Bu adam staj yaptığı otelin sahibiydi istese şu an onu kovardı. Boğazını temizleyip bir adım geri gitti.

"Özür dilerim," kısık şekilde konuşurken gözlerini adamdan çekmişti.

"Özür dilenmesinden pek hoşlanmam," diye daha önce söylediği sözü tekrar etti adam. "Eğer şefi kovmamı istemiyorsan bundan sonra geldiğin her stajda bana bir yemek sunup beğenimi kazanmak zorundasın,"

Eliza adamın onu kovmak yerine sunduğu bu şartla aniden rahatladı. Ama rahatlığı uzun sürmedi çünkü Asef Arjen'e yaptığı yemeği nasıl beğendirecekti? Ama korkusunu belli etmeden hızla başını salladı.

"Duymadım," dedi adam.

"Tamam," diye cevap verdi kız.

"Güzel, istediğim cevapları duymayı tercih ederim şimdi gidebilirsin," adam geriye dönüp büyük camdan duvarın önüne durdu.

Eliza hızlı şekilde yemeği masadan alıp tekerlekli masaya koymuştu. Tam dönüp giderken adamın kalın sesini bir kez daha duydu.

"Şef Lorenzo'ya söyle, yemek berbat olmuş misafirime sakın yapmasın!

"Tamam," diyen Eliza hızla odadan çıktı. O sırada yüzü gülen adamı görmemişti.

"Çok ilginç," diyen adamın sesini de duymamıştı.

Eliza odadan çıkıp hızla asansöre ilerlerken diğer taraftaki asansörün kapısı açıldı ve içinden uzun boylu, sarı saçlı ve aşırı mini elbisesi ile salınan bir kadın indi. Yüzündeki bir ton makyaj bakıldığı anda insanın gözünü yoruyordu. Eliza'nın yanından geçerken göz ucuyla bakmış ama hızla az önce kızın çıktığı kapıdan girmişti. Eliza bindiği asansörün kapısı kapanırken sadece iki cümle duymuştu.

"Sevgilim,"

"Haber vermeden neden geliyorsun Pırıl?"

****

Eliza az önce yaşadığı şeylerin etkisi altında mutfağa girip şefe doğru ilerledi. Şef öğrencileri ile birlikte az önce Eliza'nın götürdüğü ve Asef Arjen tarafından beğenilmeyen yemeğin hazırlıklarını yapıyordu. Eliza bunu fark edince hızla yaklaşıp kısık sesle şefle konuşmaya başladı.

"Şefim, Asef Bey yemeği pek beğenmedi,"

"Öyle mi? Berbat olmuş mu dedi yoksa?" diye gülmesini bastırarak sordu Şef Lorenzo. Eliza mahcup şekilde başını salladı. Böylesi dünyaca ünlü bir şefe bunu söylemeyi doğru bulmuyordu.

"Anladım," derken hala gülmemek için kendini tutuyordu şef. "Sen gidebilirsin Eliza, burada bulunma süren doldu çoktan. Her şey için teşekkürler,"

Eliza etrafa bakınca Müge'nin çoktan gittiğini anladı. Sabahtan beri fazlası ile burada durmuş ve ilk günden bir sürü şey yaşamıştı.

"Tamam şefim, özür dilerim," hala şefe karşı mahçup hissediyordu.

"Sorun yok Eliza, eve gidip güzelce dinlen. Sonra görüşürüz,"

"Görüşürüz şefim," Eliza eşyalarını almaya giderken şu an temizlik için onu bekleyen yeni evini düşündü. Evi onu bugünden daha çok yoracak gibiydi.

****

Burnuna dolan kokuyu soluyan Eliza soğuk olmasına rağmen odanın diğer penceresini de açtı. Aşırı yorgunluğun üzerine taşınacakları evin de tadilatını bugün yetiştirmeye çalışıyorlardı. Nehir ve Tolga ondan önce işe koyulmuş ve birçok şeyi halletmişti. Eliza gelince de odanın boyasını yapmaya başlamışlardı.

"Öldüm bittim ben," Tolga kendini soğuk zemine atıp bıkkınca konuştu.

"Ne yaptın sanki Tolga, mutfaktaki iki dolabın menteşesini sabitledin," Nehir ondan çok daha yorgundu ama sesini çıkarmıyordu. Eve taşınacak olmanın heyecanı ile yorgunluk aklına bile gelmiyordu.

"Kızım yaptığım her iş kuvvet istiyordu. Harika kol kaslarım yardımcı olmuş olabilir ama ben de insanım," Tolga üşüdüğü için yerden kalkıp pencerenin önüne geçti.

"İkinizin de eline sağlık, kusura bakmayın daha erken gelmeliydim," Eliza elindeki fırçayı duvara bir kez daha sürdü.

"Saçmalama Eliza, sanki keyfinden gelmedin. Ee staj nasıl geçti, otel güzel mi?" diye sordu Nehir.

Eliza gittiği andan itibaren başına gelen şeyleri düşününce yüreğinde ufak bir korku oldu. Olayın yaşandığı an gözüne pek de büyük bir şey gibi gelmeyen olay şimdi onu çok düşündürüyordu. Michelin yıldızı olan bir şefin yemeğini beğenmeyen bir adam onun yemeğini nasıl beğenecekti? Resmen çuvallamak üzereydi.

"Güzeldi, Şef Lorenzo ile tanışmak tarifsiz bir mutluluktu benim için," diye kısaca açıklama yaptı Eliza. Şimdilik diğer şeyleri düşünmek istemiyordu. Sadece güzel şeylere odaklanırsa kafasındaki kötü anların geçeceğine inanıyordu ama bu ne kadar mümkün olur emin değildi.

"Güzel ve seksi aşçılar var mı?" Tolga Eliza'ya doğru eğilip sırıtarak sordu. Ama arkadan yediği fırça darbesi sesini kısmıştı. "Kızım yavaş ya,"

"Aklın fikrin pislik ya Tolga!" Nehir kızgınlıkla karşılık verince Tolga gözlerini devirdi.

"Ha siz hiç yakışıklı erkek görünce vav olmuyorsunuz zaten," Tolga'nın pek altta kalmaya niyeti yoktu.

"Biz senin gibi hormonlarımız tarafından yönetilmiyoruz," Nehir duvarı yeniden boyamaya başlamıştı.

"Ben ve hormonlarım bu durumdan gayet memnunuz," Tolga da fırçasını alıp devam etti.

"Ben odama birkaç eşya bırakacağım," dedi Eliza. Yanında küçük bir valiz getirmişti.

"Vay, hemen benimsedi bak odam diyor," Tolga neşeyle konuştu ve Nehir'in dibine girip onunla uğraşmaya başladı. Boya yapmaktan çok savaş yapıyor gibiydiler.

Eliza arka taraftaki odasına gidip soğuk alana girdi. Duvara çizili resmi çok sevdiği için ona dokunmamıştı kimse. Boş bir sandalyenin üzerine valizi bırakıp pencereyi açtı Eliza. Nehir ile Tolga ilk önce onun odasını boyamış sonra diğerlerine geçmişlerdi. İşlerini bir an önce bitirmeleri gerekti çünkü akşam birkaç parça eşya gelecekti. Eliza birikimi içinden eski bir yatak, masa ve elbise dolabı almıştı. Nehir'in de ailesi onlar için eski iki adet büyük koltuk ve bir tane de küçük tekli koltuk vermişti. Mutfak eşyaları ise biraz eski biraz yeni ayarlamaya çalışmışlardı. Eliza oteldeyken çoğunu Nehir ile Tolga halletmişti. Eliza eksilen birikimi için üzülse de kendilerine ait bir eve çıkacağı için heyecan duyuyordu.

Çalan kapının sesi ile odadan çıktı, eşyalar erken geldi diye düşünmüştü. Nehir ile Tolga ise kavgalarına ara vermeden devam ediyorlardı.

"Açtım ben," diye seslendi Eliza. Açtığı kapı ile karşısında tanımadığı bir adam ile karşılaştı. Biraz da tanıdık gelmişti.

"Merhaba," dedi kumral saçları geriye taranmış güler yüzlü çocuk.

"Merhaba," Eliza'nın sesi hafif sorar gibi çıkmıştı.

"Ben Doruk, karşı apartmanda oturuyorum. Dün görmüştüm sizi," çocuk açıklama yaparken Eliza gördüğü üstsüz çocuğu hatırladı.

"Evet, hatırladım," dedi.

"Galiba taşınıyorsunuz,"

"Evet,"

"Yardım gerek olur diye sormak istedim, öğrenci olduğunuzu düşündüm," Doruk güler yüzle açıklama yaparken samimi görünüyordu.

"Teşekkürler, hallettik çoğu şeyi sadece eşyaların taşınması kaldı," dedi Eliza. O sırada kimin geldiğini merak eden Tolga kapının arkasından çıkıp baktı.

"Merhaba," diyerek Tolga'ya da selam verdi Doruk.

"Merhaba," derken Eliza'ya bakmıştı Tolga.

"Karşı apartmanda oturuyormuş yardım var mı diye sordu," Eliza, Tolga'ya açıklama yaparken Doruk ikisinin arasında ne tür bir ilişki olduğunu sorgulamıştı. İkisinin birlikte yaşayıp yaşamayacağını merak etmişti. Ama Tolga'nın sesi ile düşüncelerinden sıyrıldı.

"Senin adın Doruk mu?"

"Evet, beni tanıyor musun?" diye sordu çocuk.

"Seni Phoenix' de gördüm. Gece kulübünde, canlı müzik yapan çocuk değil misin sen?"

"Evet," dedi Doruk gülerek. "Beni izledin demek,"

"Geçenlerde arkadaşlar ile güzel bir mekana gidelim deyip geldik oraya. Tesadüf gördüm ama demek ki yüzün aklımda kalmış bir de seni tanıyan birisi vardı arkadaşlarım arasında adını ondan duydum sanırım,"

Tolga ile Doruk konuşurken Eliza kapının önünden biraz geri çıkıp çalan telefonuna baktı.

"Evet," eliyle iki çocuğa içeri doğru geçmelerini işaret etti. "Tamam bekliyoruz, eşyaları getirmişler," derken içeriye doğru seslendi.

Elinde fırça ile çıkan Nehir önce Doruk'a ardından sorar gibi Eliza'ya baktı. Ama Doruk ondan önce davranıp konuştu.

"Karşı apartmanda oturuyorum ben, adım Doruk yardım edebileceğim bir şey var mı diye soracaktım,"

"Sağol, gerek yoktu-"

"Ama eşyaları içeri alırken yardım gerek olabilir," Tolga, Nehir'in sözünü kesip hızla konuştu. Onun için ne kadar adam o kadar işlerin çabuk bitmesi demekti. Nehir bir şey söyleyecekti ama o sırada yukarı çıkan adamların sesini duyunca sustu.

Eve çıkacak tüm eşyalar orta yerde toplanmış yerleşmeyi bekliyordu. Adamlar eşyaları orta yere bırakıp hızlıca soğuk havadan kurtulmak için gitmişlerdi. Eliza ve arkadaşları da sonradan gelen Doruk'un yardımı ile boya işini halledip etraftaki dağınıklığı topluyorlardı. Boya kokusu iyice çıksın diye tüm pencereleri açmış soğuktan donmuş halde işleri bitirmeye çalışıyorlardı. Saat ise bayağı geç olmuştu. Eliza, hem eşyalar taşınırken yardım eden hem de şimdi çalışan Doruk'a bakıp konuştu.

"Bugün için teşekkürler, çok yoruldun artık, hava da soğuk sen evine git,"

Doruk elindeki kilimi koltukların üzerine bırakıp Eliza'ya döndü.

"Ne demek, çoğu işi zaten siz yapmışsınız," o sırada diğerleri de yaptıkları işi bırakmıştı.

"Hepimiz yorulduk, bırakalım artık Eliza. Yarın da gelir son şeyleri yapar eşyaları yerleştirip biz de artık burada kalırız," dedi yorgun sesiyle Nehir.

"Evet, öldüm ben şu an ayakta nasıl duruyorum ona bile şaşkınım," konuşurken kendini koltuğa bırakan Tolga dramatik şekilde bakıyordu.

"Evet, bütün işi Doruk'a yıkarken yorulmuş olmalısın," Nehir alay edip konuşurken Doruk ile birbirlerine gülümsemişlerdi. Tanışalı kısa bir süre olsa da Doruk sıcakkanlı bir çocuk olduğu için herkesle hemen kaynaşmıştı. Eliza hariç...

Eliza herkesle çabuk arkadaş olabilen birisi değildi. On beş yaşında ailesinin kaybı ile içine kapanıp güvensiz birisine döndüğü için hep mesafeli olurdu. Nehir ve Tolga ile arkadaş olması tamamen diğer ikisinin çabasına bağlı olmuştu. Özellikle Tolga'nın inatçı yapısı üçünü bir araya getirmişti. Zaten ikisinden başka da Eliza'nın yakın diyebileceği bir arkadaşı yoktu. Ailesini kaybettikten sonra yanlarında yaşamak zorunda kaldığı teyzesi ve kuzenleri de hiçbir zaman ona samimi yaklaşmamıştı. Hatta diğer akrabalarından da acıma dışında saf bir sevgi gördüğünü hiç düşünmemişti Eliza. Bu da pek yalan sayılmazdı...

Bugün de Doruk ne kadar yaklaşmaya çalışsa da o uzak durmaya devam etmişti.

"Hepiniz çok yoruldunuz, buralara yakın çok güzel köfte yapan bir yer var. Size yemek ısmarlamak istiyorum, gidelim mi?" Doruk beklenti içinde Eliza'ya bakmıştı ama cevap tabi ki Tolga'dan gelmişti.

"Harika olur,"

"Geç oldu, bence biz yurda dönelim son gecemiz orada zaten. Sen de yoruldun dinlen," Nehir konuşturken Tolga gözlerini devirdi.

"Hemen yer geçeriz, hem tadı çok güzel, Eliza'nın hoşuna gidecektir," Doruk Eliza'ya bakarken evet demesini umuyordu. Çünkü konuşurken onun gastronomi okuduğunu öğrenmişti. Buradan yaklaşırsa gelmek isteyeceğini düşünmüştü. Düşündüğü gibi de oldu...

"Merak ettim şimdi, o zaman yiyip oradan geçelim yurda Nehir," diye Nehir'e bakıp konuştu.

"Tamam o zaman sen istiyorsan gidelim,"

Herkes ayaklanırken Doruk gülümseyerek Eliza'ya bakıyordu.

***

Kar yağmaya başlamıştı, yılbaşı gecesi yağan kar pek yerde kalmadığı için şimdi yerler ıslaktı. O yüzden karın tutup tutmayacağı belli olmuyordu. Ama boğazın soğuk havası hepsinin montlarına sarılmış bir halde titreyerek oturmasına neden olmuştu. Köfte yapan adamın mini bir arabası vardı ve önünde birkaç tabure, masadan ibaret bir alanı vardı. Yine de kimse halinden şikayetçi değildi, şu an yedikleri köfte gerçekten de aşırı lezzetliydi.

"Tarifini istesem verir mi acaba?" Eliza ekmeğinden bir ısırık daha alırken kendi kendine konuşur gibiydi.

"Aslında mesele tarifte değil, muhtemelen bir sırrı vardır ama bence köfteyi bu kadar lezzetli yapan ortamı," Doruk konuşurken gözlerini bir an bile Eliza'dan çekmemişti.

"Haklısın, olabilir,"

"Ben de çok sevdim, taşındıktan sonra arada geliriz kızlar," Tolga ikinci köftesini almıştı ve ağzı dolu şekilde konuşurken pek de hoş olmayan görüntüler sunup duruyordu.

"Beraber mi kalacaksınız?" Doruk üçünü göstererek sordu.

"Hayır, ikimiz ama bu yapışkandan kurtulmak pek mümkün değil," dedi Nehir.

Doruk rahatlamış şekilde başını salladı.

"Aşk olsun Nehir, iki kız tek başınıza kalacak kadar rahat mısınız? Başınızda bir erkek olması lazım," Tolga konuşurken pek ciddi değildi.

"İşte o yüzden sen bizimle değilsin," dedi Nehir. Aynı anda herkes kısık şekilde oo demişti.

"Vay be! Benim gibi delikanlı çocuğa dediğin laf oldu mu?" Tolga yalandan alınmış gibi konuşuyordu. Yine Nehir ile ikisi laf dalaşına girince Doruk taburesini biraz daha Eliza'ya yaklaştırdı.

"Çok üşüdün mü?" diye sordu.

"Biraz üşüdüm ama yine de kendimi çok iyi hissediyorum," dedi Eliza. Gerçekten de soğuk ona günün yorgunluğunu unutturmuş gibiydi. Yaşadığı her şeyi aynı zamanda...

Eliza devam edecekti ama telefonuna gelen mesaj sesi ile önüne dönüp telefonunu çıkardı. Tanımadığı bir numaradan mesaj gelmişti.

0553...

"Bir liste atacağım, sevmediğim şeyler içinde. Yemek yaparken onları kullanmazsan sevinirim."

Eliza gelen mesajı okurken anlamadan bakmıştı.

Eliza

"Kimsiniz?"

0553...

"Kim olduğumu nasıl bilmezsin?"

Eliza

"Müneccim miyim ben?"

0553...

"Bak işte her şey olsan da o değilsin eminim,"

"Beni hemen unutmuş olman üzdü ama olsun,"

"Tekrar tanışırız, ben Asef Arjen..."

Ardı ardına gelen mesajları okuyan Eliza son cümlede öylece kalakaldı. Numarası bu adamda ne arıyordu? Hadi buldu diyelim, ona attığı mesaj ne demekti? Eliza bunları düşünürken bir anda aydınlandı. Ona beğenene kadar yemek yapacaktı. Beğenene kadar... Peki bu ne kadar sürecekti?

"Doruk," duyduğu kalın sesle başını kaldırıp baktı Eliza. Diğerleri de onun gibi gelen adama bakmıştı.

"Pusat abi," Doruk hızla kalkıp gelen adamın karşısına geçti. "Şaşırdım seni görünce,"

"Spordan çıkmıştık arkadaşlar ile, dedik çok kalori yaktık yeniden alalım," adam gözlerini kısıp gülerken masadaki herkes adama odaklanmıştı. Atletik vücudu ve yakışıklı yüzü ile aşırı dikkat çekiyordu.

"İyi yapmışsın abi, biz de arkadaşlar ile köfte yemeye gelmiştik," Doruk konuşurken eli ile masayı göstermişti. Adam ardından masadakilere tek tek bakıp başıyla selam verdi gülümseyerek.

"Pusat ben," diye ortaya konuşmuştu.

"Nehir,"

"Tolga,"

Diğer ikisi kendini tanıttıktan sonra Pusat'ın gözleri Eliza'ya kaydı. Adamın sesi ile telefondan başını kaldıran Eliza daha sonra tekrar telefona bakmaya başlamıştı. Gün içinde yaşadığı şeyleri bir an olsun unuttu diye rahatken şimdi yeniden Asef Arjen aklına girmeyi başarmıştı. Nehir'in boğazını temizleyip dürtmesi ile aniden başını kaldırıp yeşil gözlerini adama dikti.

"Eliza," demişti hızla.

"Eliza," diye tekrar etti Pusat. "Pusat ben de," az önce söylemesine rağmen kızın yeşil gözlerine takılıp yeniden söylemişti.

"Memnun oldum," dedi Eliza.

"Rahatsız etmiyorsam oturabilir miyim?" Pusat'ın sorusu ile herkes başını sallayıp gülümseyerek karşılık vermişti.

"Size ayıp olmazsa, ben kalkayım. Hem üşüdüm hem de artık yurda girmemiz gereken saat yaklaştı," Eliza konuşurken imayla Nehir'e bakıyordu. Çünkü kız az önce gelen adama dalmış öylece bakıyordu ama Eliza'nın sesi ile ona dönüp baktı. Kız haklıydı hem bütün gün stajdaydı üstüne bir de buz gibi evin içinde saatlerce temizlik yapmışlardı.

"Eliza haklı, siz beyler oturun biz gidelim," arkadaşının yalnız bırakmak istemediği için ayağa kalkıp çantasını aldı.

"İsterseniz sizi bırakabilirim, hem geç oldu hem de hava soğuk," dedi Pusat.

"Hiç gerek yok sağolun, siz yemeğinizi yiyin biz gideriz. Çok uzak değil zaten," Eliza da çantasını alıp ayağa kalktı. Sesindeki netlik karşı tarafın daha fazla itiraz etmesine müsaade etmemişti.

"Dikkatli gidin," Doruk konuşurken iki kızda başını sallayarak karşılık verdi.

Eliza çantasını açıp cüzdanını çıkarırken Pusat anında engel olmuştu. İki kız da onun bu tavrına karşılık teşekkür edip yanlarından uzaklaştı. Tolga da onlarla gelmek istemişti ama sonra boğazdaki erkek muhabbetini tercih etmişti.

Eliza ve Nehir, günün yorgunluğunu hissederek artan kar yağışı altında sıcak yurtlarına ulaştılar. Son gece uyuyacakları odaları ile vedalaşıp yarın yeni bir hayata atacakları adımın heyecanı ve korkusu ile gözlerini kapattılar.

*****

 

 

Bölüm : 27.11.2024 18:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...