32. Bölüm

BÖLÜM 30

Sitare Yazar
yzrsitare

Kaçmak istedikçe sana yakalanıyorum.

Söndürmek istedikçe sana yanıyorum.

Yenildim işte!

Yine seni seviyorum...

 

Özdemir Asaf

 

****

 

 

Ne büyük acıları prangalarını eskitmişti onun. Ne dayanılmaz ateşleri bedenine hapsedip cayır cayır yanmıştı. Ne tarifsiz kederleri içinde parçalanmıştı.

Ama bu hiçbirine benzemiyordu, hiçbiri onun ruhunu böyle acıtmamıştı. Hani ruh acı çekmezdi? Acıyı beden çekerdi ama ruhu çok acıyordu.

Asef üçüncü sigarasını içerken dakikalardır yürüdüğü gizli karargahta yeniden volta atmaya başladı. Gözü yeniden, Cihan'ın hepsini toplayıp getirdiği resimlere kayınca tekrar küfür etti. Eliza'nın telefonu kapandıktan sonra nasıl gittiğini bilmediği bir şekilde sahil kenarına gitmişti. On üç dakikada...

On üç dakikada, on üç asırlık bir acı çekmişti...

Orada, beni bekliyor... Bir şey olmadı...

Kendine sürekli bu cümleleri söyleyip durmuştu ama yalan olduğunu yüreğinde bir yer biliyordu. Nitekim sahil kenarına ulaştığında başı elleri arasında şokla ağlayan Nehir'i gördüğünde yüreğinin doğru söylediğini anlamıştı.

Yüreğinden nefret ediyordu...

Nehir şimdi başka bir odada Tolga ve Deniz ile bekliyordu. Asef ise en iyi adamları ile özel bir oda olan yerde Eliza'nın izini bulmaya çalışıyordu. Güvenlik ekibinin başı Cihan ve teknoloji uzmanı Özgür uydu görüntüleri üzerinden Eliza'nın yerini takip etmek için yirmi dakikadır durmadan çalışıyordu. Asef'in öfkeli hali ise herkesin üzerinde gerginliğe neden olduğu için işler daha da zor ilerliyordu.

Asef dikkatle Eliza'nın çekilmiş resimlerine bakınca altta olan bir resmi eline aldı. Eliza evindeydi ve bornozla odasında ayakta durmuş telefona bakıyordu. Uzaktan çekildiği için çok net değildi ama bu Asef'i çıldırtmaya yetmişti. Eline ilk gelen şeyi alıp pencereye attı. Ve bu bir dizüstü bilgisayardı. Hem bilgisayar hem de cam parçalanıp etrafa dağılmıştı.

"Sikeyim! Eliza şu an ne halde bilmiyorum! Korkuyor mu ?! Sağ mı!? Kimin yanında?!" Asef öfkeli bir aslan gibi bağırırken bu defa sandalyeyi alıp camdan dışarı attı.

Tüm adamları sakin şekilde durup ona bakmaya başlamıştı. Çünkü dakikalardır böyle bir öfke patlamasını hepsi bekliyordu. Cihan ayağa kalkıp adamların önüne geçti. Çünkü Asef'in diğer hedefi adamlarından birisi olacaktı ve kendisine saldırmasını doğru buluyordu. Özgür geniş çerçeveli kemik gözlüğünü düzeltip uzun dağınık saçları ile Eliza'yı aramaya devam ediyordu. Asef'in şimdilik onun bilgisayarına saldırmamasını umut ediyordu.

"Yanımdaydı... Yanımdaydı lan! Bir saat önce benim yanımdaydı! Kollarımda, güvendeydi!"

Asef bağırırken bu defa masaya sertçe vurup çatlaması neden oldu.

Asef'in bakışı Cihan'ın getirdiği adamlara döndü. Cihan bunu anladığı an Asef'e yaklaştı ama yediği sert yumrukla geriye savrulmuştu. "Siz orada ne bok yiyordunuz lan! Benim kadınım kaçırılırken siz ne bok yiyordunuz?!" Asef önce öndeki adamın çenesini kıran bir yumruk attı. Sonra diğer adamın boğazına sarılıp öldürmek üzere sıkmaya başladı. "Nasıl aldı lan o adam Eliza'yı?! Nasıl aldı?!"

"Efendim... Saniyelik oldu her şey..." Adam nefes almakta zorlanırken konuşmaya çalıştı. "Biz şüpheli adamı fark edip giderken Eliza Hanım'ın ağzını kapatıp, siyah bir arabaya bindirdi..."

"NE ANLATIYORSUN LAN SEN!? SEN SİKTİĞİMİN EN İYİ KORUMALARINDAN DEĞİL MİSİN?! NE ANLATIYORSUN!?"

Asef öyle bir kükremişti ki yan odadan Deniz koşarak gelmişti. Cihan, Asef'in kolunu tutup çekmeye çalıştı çünkü boğazını sıktığı adam ölmek üzereydi. Asef'in geri adım atmayacağını anladığında koluna sert şekilde bir yumruk indirdi. Cihan'ın darbesi ile sendeleyen Asef öfkeyle ona döndü. Bu defa ona sert bir yumruk geçirmişti ama Cihan da karşılığında ona sert bir yumruk vurunca Asef geriye sendeledi. Herkes olayın korkunç yere gittiğini fark edince geriye çekilip ikisini yalnız bırakmaya başladı. Deniz gözleri kocaman olmuş şekilde ikisine bakıyordu.

"SİKERİM SENİ CİHAN!" Asef'in kükreyen sesi sonrası iyi bir yumruk daha Cihan'ın yüzüne inmişti.

Cihan ise çatlak olan kolunun kırılmasını umursamadan sert bir yumruğu Asef'in çenesine indirdi. "Öfkeli olduğunuzu biliyorum! Ve şu an sikmek istediğiniz kişinin ise Eliza Hanım'a dokunan kişi olduğunu biliyorum! Ama dayanın, onu bulacağız."

Asef yumruğunu kaldırıp Cihan'ın yakasını tuttu ama eli havada kalmıştı. "Eliza iyi midir Cihan?"

"Bilmiyorum, karşınızda nasıl bir düşman var ve sizden ne istiyor bilmiyorum. Ama tek bildiğim bir şey var o da onu bulup ortalığı sikip atacağız." Cihan kırılan kolunun acısını umursamadan dişlerinin arasından konuştu. Asef başını sallayıp Cihan'ın yakasını bırakmıştı.

"Deniz!" Asef bağırınca Deniz koşarak yanlarına geldi. "Cihan'ın koluna bak, şerefsiz bana vururken kırılma sesi geldi." Asef arkasını dönüp odadan çıktı daha sonra. Arkasında bir harabe bırakmıştı.

*

Dakikalar geçerken Asef zaman durmuş gibi hissediyordu. Oturduğu koltukta elinde kadeh bir yandan içerken diğer yandan sigarayı dudağına götürüyordu. Yaklaşan adım seslerini duyunca başını kaldırdı. Nehir ve Tolga yüzlerinde acı çeken bir ifade ile yanına gelmişti.

"Bir haber var mı?" Nehir'in sorusuna umutsuz şekilde başını salladı Asef. "Nasıl bir hayatın var senin? Neden girdin Eliza'nın hayatına?!" Nehir'in aniden bağırması ile kaşlarını çattı Asef. Sertçe yutkunmuştu.

"Nehir, seninle ne konuştuk sakin ol." dedi Tolga.

"Ne sakin ol be?! Bana savunup durma Asef'i. Eliza kim bilir ne halde, kim bilir başına ne geldi?! Hiç mi düşünmüyorsun onu?!" Nehir bağırırken Tolga'yı göğsünden itmişti.

"Üzülüyorum! Endişe ediyorum Nehir! Ama hiçbir şeyi geri alamayız ve şu an onu getirecek tek kişi Asef abi! Onu suçlamak Eliza'yı bize getirmez. Anladın mı?" Tolga da bağırırak karşılık verince Asef elinde kadehi ile ayağa kalkıp camdan duvarın önüne yürüdü.

Deniz de gelince Nehir'in öfkesi daha da artmıştı. "Geri alamayız! Lanet olsun ki geri alamayız! Sadece karşılaşmamalıydık!"

"Nehir sakin ol artık!" Tolga bağırıp Nehir'in önüne geldi. Deniz suskun şekilde yumruğunu sıkıyordu.

"Deniz, herkesi alıp konağa git. Alya'nın yanından ayrılmayın, adamların bir kısmı konağın etrafında. Dikkatli olun." Asef sakin şekilde arkasını dönmeden konuştu. Nehir'in de konağa gitmesinde sakınca yoktu ona göre. Çünkü dışarısı her yerden sakıncalıydı.

"Hadi gidelim." dedi Deniz.

"Hadi Nehir," Tolga arkadaşının kolunu çekerken Nehir kızgın şekilde hala Asef'e bakıyordu.

"Onu getir, ne olursa olsun Eliza'yı getir." Nehir tutmak için uğraştığı göz yaşlarını sonunda serbest bırakmıştı. "Onun kimsesi yok, annesi, babası... Onu yalnız bırakma..."

"Ben onun her şeyiyim ve merak etme Nehir. Eliza olmadan asla dönmem." Asef siyah gözlerini öfkeyle çevirip konuştuğunda kimse bir şey diyememişti. Çünkü Asef'in sesi çok şey anlatıyordu.

"Dikkatli ol kardeşim." Deniz çıkmadan önce Asef'in omzuna hafif şekilde vurdu. "Sağ salim gelin, ikiniz de..."

Asef cevap vermeden sadece başını salladı. Ardından diğerleri çıkarken kadehine sert bir içki daha koydu. Son durumu görmek için karargahın özel odasına girip hummalı şekilde çalışan adamlarına baktı.

Küçük bir umuda ihtiyacı vardı. Sadece küçük bir umut...

Cihan alçıya alınmış kolu ile dikkatle Özgür'ün başında durmuş bazı talimatlar veriyordu. Diğer adamlar da şehrin tüm mobese görüntülerini farklı açılardan tarıyordu. Asef dudaklarına kadehi götürüp yeniden masanın üzerindeki resimlere baktı.

"Şerefsiz, orospu çocuğu! Cihan!"

"Buyrun efendim." Cihan aynı saniye Asef'in önüne gelmişti. Asef elinde tuttuğu resme bakıp dişlerini sıktı. Pusat ile yan yana olan resim, Pusat'ın atölyesinin dışından çekilmişti. Eliza'nın rahatsız olduğu gece...

"Pusat iti şu an ne yapıyor?" diye öfkeyle sordu Asef.

"Atölyesinde çalışıyor, adamlar bugün onun oradan hiç çıkmadığını söyledi. Emin olmak için görüntü istedim. Doruk da yanında, resim ile ilgili bir şeyler yapıp duruyor. Galiba bu işle ilgisi yok efendim." Cihan'ın dediği şeyleri dikkatle dinleyen Asef elindeki resmi sertçe masaya indirdi.

"O piçin her hareketini takip edin." Asef'in dudaklarından dökülen kelimeler öfke yüklüydü.

Şu an yere göğe sığmıyordu... Özgür'ün sesi ile hızla ona yaklaştı.

"Efendim mail adresinize özel bir dosya geldi."

Asef'in içinde bir yerde korku baş göstermişti. Sormaya korkuyordu.

"Ne?"

"Sanırım bir video." Özgür'ün sesi titremişti.

"Ekrana yansıt." Asef'in sesini duyan adamlar işlerini bırakıp anlık olarak kenara çekildiler. Cihan hemen Asef'in arkasında dururken Özgür korkarak, gelen isimsiz videoyu duvardaki büyük ekrana yönlendirdi.

Asef'in gördüğü ilk şey gözlerini kapatmasına neden oldu. Bir saniye... Ölüm gibi...

Loş ışığın aydınlattığı odanın ortasında elleri arkadan sandalyeye bağlı şekilde oturuyordu. Aynı şekilde ayakları da bağlanmıştı...

Gözleri ve dudakları siyah bir bezle kapatılmıştı. Dudağının kenarından örtünün altından kan akıyordu. O kana da göz yaşları karışarak eşlik ediyordu...

Asef ekrana biraz daha yaklaştı, Eliza'nın titreyen bedeninden nasıl bir korku içinde olduğunu görüyordu...

Herkes sessizdi...

Ekrana giren yüzle Asef biraz daha yaklaştı. Sarışın adam yüzünde itici bir gülümseme ile ekrana bakıp göz kırptı. Ardından elinde tuttuğu şef bıçağı ile yavaşça Eliza'nın arkasına ilerledi. Eliza başını çevirip dururken etrafını göremememin korkusunu yaşıyordu.

"Carter Oliver..." diye fısıldadı Cihan nefretle.

"Merhaba Asef Arjen." Yabancı dilde konuşan Carter Oliver elindeki bıçağı Eliza'nın boynuna doğru getirdi. Bu sırada Cihan olası bir duruma karşı Asef'i tutmak için daha da yaklaşmıştı. "Sonunda seninle karşılaştık. Daha doğrusu sen benimle tanıştın. Kabul et, bence güzel bir tanışma oldu. Gerçi tanıştığım bu kadın kadar güzel değil ama neyse. Sen şimdi benim kim olduğumu merak ediyorsundur. Onun için de acelemiz yok." Adamın elindeki bıçağın ucu Eliza'nın boynuna değdi. "Bu sabah bu güzel bayan bu bıçakla estetik şekilde et doğruyordu. Etkilenmiştim açıkçası, bana zevk veren şeyler izlemeyi severim. Duydum ki sen benim abimi öldürürken izleyen sevgili Eliza da çok zevk almış. Ben de düşündüm ki sen de Asef Arjen bizi izleyerek zevk dolu saatler geçirebilirsin. Ama düşündüm de... Hayal etsen daha güzel olur... Ben sınırları olmayan bir adamım ona göre hayal et..." Ekran kapanmadan önce Eliza'nın boynundan kan akmaya başlamıştı.

Suspus olmuş adamlar nefesini tutarken yaklaşan cinneti bekledi ama ekrana öylece bakan Asef'ten herhangi bir tepki gelmiyordu. Öylece duruyordu...

"Eliza Hanım'ın karşısında öldürdüğünüz, Avustralyalı çocuk kaçakçılığı yapan adamın kardeşiydi demek. Bunu nasıl gizledi? Nasıl bulamadım?" Cihan daha çok kendi kendine konuşup kızıyordu.

Aniden gelen kırılma sesi ile Cihan başını eğip Asef'in eline baktı. Kadeh parçalanmış, Asef'in elinden yere kan damlıyordu... Yüzünde hiçbir ifade yoktu.

"Tekrar aç." Ateşin kavuruculuğu bile şu an Asef'in sesinin yanında soğuk kalırdı. Özgür birkaç saniye tereddüt edince herkesi olduğu yerde donduran ses kükredi. "SİKTİĞİMİN VİDEOSUNU TEKRAR AÇ!''

Ekran yeniden video ile kaplanınca Asef birkaç adım atıp iyice ekrana yaklaştı. "İlerlet," dedi. Özgür mesajı almıştı, sahneleri atlatırken Asef'in sesi ile durdu. "Dur, görüntüyü netleştirip yaklaştır." Özgür talimatları uygularken Cihan çoktan olayı çözmüştü. Eliza'nın boynuna dayanan bıçağın üzerine yansıyan görüntüye odaklandı.

"Pervaneler... Daha önce uyuşturucu ticareti yapan İtalyan mafyasının ormanlık alanda kullandığı fabrikalarda vardı bunlar. Bir kısmını yakmıştık binanın." Cihan'ın hızlı açıklaması ile Özgür koordinatları hazırlıyordu.

"Hazırlanın." Asef'in keskin sesi ile tüm adamlar silahlarını almaya başlamıştı. Elini uzatıp Eliza'nın kanayan boynunun görüntüsüne dokundu. Sol gözünden akan ıslaklığı umursamadı. Kanayan elinden bulaşan kırmızı renk bıçağın üzerine bulaşmıştı. "Geliyorum küçüğüm, biraz daha dayan..." Şimdi her yer kan kırmızıydı...

Asef'in içindeki canavar kükrüyordu...

**

Elleri çok acıyordu... Arkaya doğru bağlanmış olması kollarını çok zorluyordu. Karanlığın içindeyken ne olduğunu anlamaya çalışıyordu ama idrak yeteneğini kaybetmiş gibiydi.

Asef ile konuşurken ona bağırması ve yabancı birinin gelip elini ağzına kapatması çok ani olmuştu. Zaten sonrasını hatırlamıyordu. Kendine geldiği anda ise elleri bağlı karanlığın ortasında bulmuştu kendini. Dudaklarına sıkıca sarılmış bez midesini bulandırıyordu.

Ama başka bir şey daha mide bulandırıcıydı; vanilya...

O kadar yoğun bir vanilya kokusu vardı ki, Eliza çok sevdiği halde tiksinmişti. Sanki birisi yüzüne doğru ağır bir vanilya parfümü sıkıyor gibiydi. İçinde bulunduğu durum ise gittikçe her şeyi daha da kötü hale sokuyordu.

Daha sonra soğuk yerde adım seslerini duydu. Yüreği korkuyla çarpıyordu. Karanlığın içinde titreyen bedeni duyduğu adım sesleri ile daha fazla titremeye başlamıştı.

"Aslında sana karşı kibardım ama yine de biraz dağılmış gibisin. Dudağının kenarındaki kan sanırım arabada bir yere çarpınca olmuş." Yabancı dilde konuşan adamı anlamakta zorlanıyordu Eliza. Daha önce duymadığı bir sesti. Başını sağa sola çevirip dudaklarından korku dolu mırıltılar çıktı. "Kendini yorma güzelim, şimdi kısa bir kayıt alıp sevgiline atacağız. Kendisi eminim şu an seni çok merak ediyordur.'' Adamın sesi kesilince uzaklaşan adım seslerini duydu Eliza. Daha sonra birkaç tıkırtı sesi daha gelmişti. İstediği sistemi kuran adam Eliza'ya yaklaşmaya başladı. Eliza'nın o anda kulakları uğuldamaya başlamıştı. Başını sağa sola çevirip kendini koruma içgüdüsü ile kaçmak istiyordu. Nefes alışverişi hızlanırken konuşan adamı duymuyor gibiydi. Şu an kameraya alındığının bile farkında değildi.

Vanilya kokusundan dolayı kusma isteği ile mücadele ederken boynunda hissettiği bıçakla aniden durup kendine geldi. Bıçağın değdiği yer sızlamaya başlamıştı. Akan kanın sıcaklığını hissederken olduğu yerde çırpınmaya başladı.

"Çok güzel bir çekim oldu, kesinlikle senin açın harikaydı. Asef Arjen bu filme bayılacak. Şimdi kafasında bir sürü harika sahne dönecek." Adam kendi kendine eğlenip gülerken Eliza daha da fazla hareket edip başını sallamaya başladı. "Bana bir şey mi söylemek istiyorsun tatlı kız?" Adam aniden Eliza'nın ağzındaki kumaşı açınca kızın canı yanmıştı.

"Kimsin sen?! Ne istiyorsun?!" diye bağırdı. Karşılığında ise sadece kısık bir gülme sesi almıştı.

"Kim olduğumu öğrenip ne yapacaksın?" Adam aniden Türkçe konuşmaya başlayınca Eliza sustu. "Ama yine de merak ediyorsan, ben Carter Oliver. Memnun oldum." Eliza bu sırada bir ses duymuştu. Sandalyeyi çeken adam Eliza'nın önüne gelip oturdu.

"Neden beni kaçırdın?" Eliza aklına gelen ilk soruyu sordu. Tabii cevabı kendi içinde biliyordu. Sebebi Asef Arjen'di... "Bir de şu vanilya kokusunu kapat artık!"

Adamın gülme sesi geniş odada yankılanmıştı. "Hayır, tatlı kız. Vanilya kokusuna bayılırım ne kadar çok o kadar iyi. Bu arada seni kaçırmak demeyelim de misafir etmek diyelim. Sadece Asef Bey'e ufak bir gözdağı vermek istedim. Sonuçta benim abimi öldürürken senin seyircisi olduğunu duydum. Bence adil bir durum."

Eliza adamın anlattığı şeyleri düşününce aklına Asef ile ilk tanıştığı döneme ait şeyler geliyordu. "Abin kim senin? O Avustralyalı adam mı?" Asef onunla ilgili bir şeyler söylemişti ve Eliza hatırlamaya çalıyordu. "Çocuk satıcısı mı?" diye nefretle konuştu. Aynı anda yanağına sert bir tokat inmişti. Karanlığın içinde aniden yaşadığı bu acı deneyimle alt dudağından gelen metalik tat ağzına doldu. Dudağı dişine batmıştı.

"Abim hakkında doğru konuş ama dediğin doğru. Yanlış olan ise onu yapan abim değil benim. Yani benim emrimle yapıyordu işleri." Adamın Eliza'ya yakınlaşıp konuşması kızın kafasını geriye atmasına neden oldu.

"Onun kızıydı, üstelik de down sendromu olan masum bir çocuktu!" diye bağırdı Eliza.

"Kimileri onu seviyor, değişik fantezi dünyaları var. Hem çocuk hem aciz... Muazzam..." Adamın söylediği şeyi duyan Eliza'nın kanı donmuştu. Midesinin bulanması artarak devam ediyordu.

"İğrençsin sen iğrenç!" diye bağırdı. Karanlığa bakıyordu, hiçbir şey görememek çok ürkütücüydü.

"Lütfen ama, insanları yargılamak için bu kadar aceleci olma. Çok tatlı bir kızsın ama biraz büyüksün benim için. O yüzden güzel fantezileri seninle yapmak istemiyorum. Ama sevgilin şimdi çok güzel şeyler hayal ediyordur." Adam ayağa kalkıp içki kadehine uzandı. "Onun senin için delirdiğini görmek zevkli olacak. Ama onun hasta, aciz kardeşi senin yerinde olsa daha zevkli olurdu. Bu da benim fantezim, ne yaparsın. Ama adam kardeşini çok iyi koruyor sanırım sen kardeşi kadar değerli değilsin."

Eliza adamın bozuk Türkçe ile söylediği şeyleri pek dinlemiyordu. Asef'in adını duyduğu andan itibaren kalbi korkuyla atmaya başlamıştı. Asef'in zarar görmesi ya da Alya'nın... Bu adamın o an Asef'e bir şeyler attığını anladı. Şimdi sevgilisinin ne halde olduğunu düşünüp göz yaşları daha da şiddetli akmaya başlamıştı. Ellerini kurtarmaya çalıştıkça daha da zarar veriyordu. Aldığı vanilya kokusu artık dayanılmaz hale gelmişti. Aniden aklına dolan anı ile durdu.

"O çocuk nerede? Down sendromu olan çocuk nerede?" diye sordu korkuyla.

Adam yeniden gülüp Eliza'nın karşısına oturmuştu. "Olması gereken yerde, abim tamamlayamasa da yüksek meblağda ödeme yapan müşteride. Yaşıyor mudur bilmiyorum."

Eliza'nın yüzü bembeyaz olmuştu. Duyduğu şeye inanamıyordu. Böyle bir şey olması, böyle insanların olması ona imkansız geliyordu. O an ilk defa Asef'e hak verdi. Çünkü elinde bir silah olsa hiç çekinmeden karşısındaki bu adamı öldürebilirdi. İlk defa dünyanın bu iğrenç yüzüne böylesine şahit oluyordu. Aklına o masum çocuk geldi, kucağına alıp şarkı söylemiş, gülmesi için her şeyi yapmıştı. Şimdi ise onun nerede ve ne halde olduğunu düşündü. Aniden gelen bir dürtüyle tam önünde olduğunu düşündüğü adamın yüzüne tükürdü. Tahmin ettiği gibi adamın ona yakın olan yüzü karşılaştığı durumla bozulmuştu. Elinin tersiyle yüzünü silip sert şekilde Eliza'ya bir tokat daha attı. Yüzü kızarmış ve adamın elinin izi net şekilde çıkmıştı.

"Sürtük, kendini bir şey sanıyorsun ama birazdan seni doğduğuna pişman edeceğim." Adamın öfkeli sesi sonrası aniden sertçe açılan kapı sesiyle Eliza olduğu yerde korkuyla sıçradı. "Patron," Carter Oliver başka bir şey daha söyleyecekti ama yediği sert yumrukla sandalyeden sertçe geriye düştü. "Patron beni dinle!" Bu defa yabancı dilde yalvarmaya başlamıştı ama yeniden yediği sert yumrukla devam edemedi. Bunun gibi üst üste sert birkaç yumrukla acıyla inlemişti.

Eliza karanlığa bakarken ne olduğunu anlamıyordu ve korkuyla başını sağa sola oynatıp duruyordu. Karşısında kim ya da kimler olduğunu bilmediği için sesini çıkaramıyordu. Daha sonra kulaklarına dolan yabancı sesle duraksadı. Sanki mekanik bir sesti. Gerçek bir insan değil de robot konuşuyor gibiydi.

"Sana ona bir şey olmayacak dedim, kişisel meseleni bu duruma karıştırma dedim.'' Ağzındaki özel bir sistem ile konuşan adamın orijinal sesi asla ama asla anlaşılmıyordu.

"Patron üzgünüm, kızı görünce kendimi tutamadım. Abim aklıma geldi. Kral onun gözünün önünde abimi öldürdü.'' dedi yerde yatan adam.

"Abini de seni de sikerim! Benim planıma göre hareket edeceksin dedim. Senin benim için çöpten farkın yok! Sadece güvenle kızı buraya getirmeni ve Krala kışkırtıcı bir video atmanı istedim. Kıza zarar vermeni değil, şimdi def ol gözümden. Dışardaki adamları kontrol et!''

Carter Oliver aldığı emirle hızlı şekilde odadan çıktı. Şimdi Eliza görmediği ama etrafa korku saçan adamla yalnız kalmıştı. Titrek bir nefes alıp kendini topladı.

"Kimsin? Ne istiyorsun benden?"

"Şşş," Adam parmağını Eliza'nın dudağına koyup susmasını istedi. Eliza tiksinti ile geri çekilmişti. "Sen sadece yanlış adamın yanında olan masum bir kızsın. Ama sana bir şey söyleyeyim mi?" Adam mekanik sesle konuşurken elindeki bezi yavaşça Eliza'nın boynundaki yaraya getirmiş temizlemeye başlamıştı. Kızın titreyen bedeni bir an olsun durmuyordu. "Hala geç değil, Asef'in yanından ayrılmak için hala çok geç değil." Adam bezi bu defa Eliza'nın dudağının kenarına getirip silmeye başladı. "Kral'ın üzerine öyle bir ordu geliyor ki çevresinde kimse sağ kalmayacak yakında. Bence kendini kurtarman için çok güzel zamanlama." Adam ayağa kalkınca Eliza'nın burnuna vanilyanın dışında bir koku gelir gibi olmuştu ama emin değildi. Yeniden buram buram vanilya burnuna dolmuştu. Göz yaşları durmuş kendini biraz daha toplamış Eliza, karanlığın içinde konuştu.

"Ne kadar büyük bir ordu ile gelirseniz gelin, Kral'ı yine de yenemezsiniz!" diye bağırdı Eliza. Neden bunu söylemişti bilmiyordu ama sevgilisini savunmak istedi. Onun ne kadar güçlü olduğunu görmese de biliyordu. Asef'in görünmeyen yanının tahmin ettiğinden daha güçlü olduğunu hissediyordu. "Hiçbiriniz Kral'ın tırnağı olamazsınız!"

Mekanik sesten gülme sesi gelince Eliza başını geriye atıp sanki görebilecekmiş gibi etrafına baktı. "Bence Kral'a bu kadar güvenme. Çünkü her Kral'ı yenecek başka bir Kral mutlaka vardır." Adam susup bir süre Eliza'nın yüzüne baktı. Her ne kadar silse de yaraları şimdiden kabarmıştı. Ardından yerdeki bezi alıp yeniden Eliza'nın ağzını bağlamak için uzandı. Eliza başını çevirip ona engel olmak isterken aniden adamın baş parmağını yanağında hissedip dönerek dişlerinin arasına aldı. Tüm kuvveti ile dişlerini batırırken adamdan kısık bir inleme gelmişti. "Vahşi bir kedisin sen." Adam parmağını kurtarıp yine de sertçe bezi Eliza'nın ağzına bağlamıştı. Ardından dışarıdan sesler gelince hızla odadan çıktı.

Eliza öfkeli şekilde soluk alıp verirken aklına dolan sesle özlem duygusunu hissetti. Vahşi kedi... Bunu ona sadece Asef söyleyebilirdi. Bu sadece onun dudaklarından duymak isteyeceği bir şeydi. Onu özlemişti...

Sana ihtiyacım var Asef... Neden geç kaldın?..

Umutsuz şekilde başını geriye atarken acıyan kollarını düşünmemeye çalıştı.

Eliza, küçüklüğünden beri tat duygusu fazla gelişmiş biriydi. Şef eğitimi alırken bu özelliği daha da artmıştı. Az önce ısırdığı parmaktan tiner tadı almıştı. Bunu düşünürken zaten karanlık olan gözlerini kapatıp vanilya kokusu ile baş etmeye çalıştı.

Geleceksin biliyorum, geldiğinde sen bittin...

****

"Lan ben sizin olmayan beyninizi sikeyim! On dakikadır niye mal gibi helikopter turu yapıyoruz?" Asef öfkeyle bağırırken Cihan ve Özgür yerlerinde huzursuz şekilde kıpırdandılar. Tahmini konum belirledikten sonra hızlı olmak için helikopterle gitmeye karar vermişlerdi. Ama daha sonra aynı fabrikadan beş tane olduğunu fark etmişlerdi. Her fabrika arasında da mesafe çoktu.

"Geriye dönük uydu görüntüleri ile Eliza Hanım'ın hangi fabrikaya götürüldüğünü bulmaya çalışıyoruz. Biraz zaman istiyor efendim." Özgür hızlı şekilde açıklama yaparken Cihan da önündeki donanımlı sistemle ilgileniyordu.

"Eliza'nın nerede olduğunu bilsem hepsine bombayı atıp ecdatlarını sikerdim!" Asef öfkeyle solurken aniden durdu. Ormanlık alana bakınca kaşlarını çattı. "Ne kadar sürer?"

"Şu an sinyal sıkıntısı var efendim, biraz sürecek gibi." dedi korkarak Özgür. Acele ettikleri için şu an pişmandı. Asef'in yüzüne bakmaya çekinip sadece önüne bakıyordu.

"Güvenli ve orta nokta olacak bir yere inin." Asef sert ve keskin sesiyle emir verince Özgür gergin şekilde Cihan'a baktı. Ama Cihan, Asef'in emrini sorgulamadan başını sallamıştı. Eğer bunu istemişse kafasında bir plan var diye düşündü.

Birkaç dakika için güvenle yere inen helikopter güvenli bir noktadaydı. Asef hızlı şekilde inip telefonunu eline aldı. Az önce elinde kırdığı bardaktan dolayı yarası sarılmıştı. Bir numarayı arayıp telefonu kulağına götürdü. Bu sırada gözleri boş arazinin etrafındaki ağaçlara kayıyordu. Burası ona tanıdık geliyordu, ormana yakındı.

"Alo, Asef! Eliza'yı buldunuz mu?" Deniz'in endişeli sesini duyan Asef düşüncelerden sıyrıldı.

"Beni dinle Deniz, şimdi Özgür'ün sana attığı konuma geliyorsun." Bunu duyan Özgür hemen harekete geçmişti. "Zırhlı aracı al, arkasına Kerberos'u bindir. Daha doğrusu kapıyı açıp ona yaklaş o anlar. Ondan önce odama gidip Kral maskesinin altındaki kolyeyi al. Ormanın açık alanına gelince ucundaki metali üfle. Alfa, için kapıyı açık tut. Alfa ve Kerberos'u bana getirmek için sadece altı dakikan var." Asef konuşurken açılıp kapanan kapı seslerinden Deniz'in çoktan harekete geçtiğini anlamıştı Asef.

"İnşallah Alfa beni yemez ama olur da yerse mirasım ve çıplak fotoğraflarım senin." Deniz koşarak konuşurken nefes nefese kalmıştı.

"Beş dakika yirmi saniye Deniz!" Asef'in bağırmasına çalıştırılan bir araba motoru eşlik etti. Aynı anda Kerberos'un öfkeli havlaması... Ardından telefon kapanmıştı. Asef, Deniz'in geleceğini biliyordu. İstediği zamanda hem de, Deniz gibi eski ralli şampiyonu birisi ancak onun istediğini yapabilirdi.

"Aynı anda birden fazla fabrikaya giren Eliza Hanım var, bizi tuzağa düşürdüler. Bunu nasıl yaptılar?" Özgür sıkıntılı şekilde Asef'e bakıp elindeki tablete ulaşan sinyalleri gösterdi.

"Bu adam tek değil, tüm bunları uzun zamandır planlıyor olmalı. Arkasında kim varsa sizden büyük alacağı olmalı." Cihan konuşurken Asef onu dinlemiyordu. Kolundaki saate bakıp Deniz'in gelişini hesap ediyordu.

Özgür normalde bir bilgiyi bu kadar uzun süren bir tespit sürecine girmezdi. Asef çoktan karşısındaki düşmanın onun kalesine sızdığını anlamıştı. O yüzden bugün ilkel yoldan halledecekti, zaman kaybetmeye tahammülü yoktu. Kulağına dolan metalin sesi ile Deniz'in Alfa'ya yaklaştığını anladı. Son dört dakika...

"Cihan, içerde hain var. Eliza'nın bizzat Phoneix'in alt katında neye şahit olduğunu bilen bir hain... Eliza'nın her adımını çok iyi bilen bir hain..." Asef aniden Cihan'ın yakasına yapışıp sertçe kendine çekti. "Bu gece o hain ve birazdan yedi ceddini sikeceğim adam benim karşımda olacak! Sağ şekilde!"

"Olacaklar efendim." dedi Cihan dişlerinin arasından. Çoktan hain için talimat vermişti bile. Bu gece olacak şeyleri şu an onun aklı almıyordu ama Asef'in bu defa pek de normal olmayacağının farkındaydı.

Asef elini çekip kolundaki saate baktı. Üç dakika...

Asef bu defa Özgür'ün yakasını sertçe kavrayıp kendine çekti. Bu duruma alışık olmayan Özgür'ün yüzünden kan çekilmişti. "O siktiğimin son model ve üst düzey teknolojilerinin hepsini al çöpe at. Benim kadınımı bulamayan o aletlerini al götüne sok!" Aynı sertlikle Özgür'ün yakasını bırakıp geriye doğru sendelemesine neden oldu.

"Emredersiniz efendim!" Özgür gergin şekilde üzerini düzeltip helikoptere doğru ilerledi.

Asef kolundaki saate baktı. İki dakika...

Bu sırada bulundukları alana Asef'in arabasını adamları getirmişti. Hızlı adımlarla arka bagajını açan Asef, küçük bir cephaneliği andıran manzaraya bakıp sırt kemerini taktı. Ardından belindeki silaha ek bir silah da bu kemere taktı. Kolundaki saate baktı, bir dakika...

Yanına gelen Cihan da aynı şekilde ikinci bir silaha uzanınca Asef sert şekilde yüzünü Cihan'a çevirdi. "Üçüncü bir kolun olmadığına göre kırık kolunla mı yoksa başka bir yerinle mi tutacaksın ikinci silahı?"

"Yedek olması açısından Efendim," diyen Cihan devam etmedi. Çünkü boş alana hızla giren araba adeta tekerleği ağlatıyordu.

Deniz yüzünde heyecanlı bir gülümseme ile Asef'e yaklaşıp ani bir frenle durdu. Kafasını camdan çıkarıp dışarı doğru tükürmüştü. "Bu arabanın yaptığım hızı kaldırdığına inanamıyorum! Asef'im zırhın kapısını nasıl kapattım bilmiyorum ama asla açamam. Çıplak fotoğraflarım bir süre daha bende kalacak." Deniz'in hararetli konuşmasını umursamayan Asef, aracın arkasına ilerledi. Tüm adamlar, Cihan hariç geri çekilmişti. Çünkü gelen hırıltılı sesler pek de kulağa hoş gelmiyordu.

Asef'in gürültülü şekilde açtığı kapıdan ilk Kerberos atladı. Direkt Asef'in ayağına dolanmaya başlamıştı iri köpek. Ardından tehlikeli bir hırlama ile büyük, siyah Alfa atladı. Onu uzaktan gören adamlar bir adım daha geri gitmişti. Her ne kadar Asef'in yanında olsa da bu ürkütücü kurttan çok korkuyorlardı. Alfa etrafına kısa bir bakış attıktan sonra Asef'in gözlerine baktı. Ardından uluyarak birkaç adımla Kerberos'un yanına gelip adamın bacağına dokundu. Asef dizini kırıp onu bekleyen tehlikeli gözlerle aynı boya geldi.

"Önemli bir göreviniz var oğlum." Bu sırada Alfa ve Kerberos'un boynunu tutmuştu sertçe. İkisinin de burnunu kendi gömleğine yaklaştırdı. Çünkü Eliza'nın bedenini saran bedeni hala onun kokusuyla doluydu. Ama bu koku hem Alfa hem Kerberos için zaten tanıdıktı. "Bana onu bulun, Eliza'mı bulun bana!" Asef sert konuşmasından sonra elini çekip ayağa kalktı. Anında başını havaya diken Alfa ve Kerberos isteneni anlamıştı. İlk harekete geçen Alfa oldu. Öne doğru atılıp Asef'in arabasının önünde durdu. Kerberos da yanına gelince başları sağa sola dönmeye başladı. Asef hızlı şekilde arabaya geçip kontağı çevirdi. Alfa harekete geçtiği anda peşinden gitmek için hazırlandı. Onu izleyen adamlar da arabalara geçmişti. Cihan da Deniz'in yanına geçince çatışmaya gireceğini anlayan Deniz, silahını beline taktı.

"Hadi oğlum, acele et." Asef dişlerinin arasından konuşurken Alfa'nın harekete geçmesi ile derin bir nefes aldı.

Bulmuştu...

Alfa ve Kerberos koşmaya başlayınca arkasından araçlar da hareket etmeye başlamıştı. En önde Asef vardı... Gün kaybolup yerini geceye bırakırken kaybettiği zamana küfredip Eliza'nın iyi olması için dua etti. Çok korkuyordu, incinmiş olmasından, canının yanmış olmasından, korkmuş olmasından...

Hayatına girdiği günden beri karanlığına hapsolmuş meleğini koruyamamak onu ölesiye korkutuyordu...

**

Ne kadar zaman geçtiğini anlamıyordu Eliza. Karanlıkta olmaktan ve etrafında hissettiği tehditin sebep olduğu panikle baş etmeye çalışıyordu. Bir de şu dayanılmaz vanilya kokusu...

Başını dik hale getirip artık acıdan uyuşan kollarını oynatmaya çalıştı. Ama canı çok yanıyordu. Dudaklarından dökülen inleme sonrası göz yaşları akmaya başlamıştı. Hissettiği kıpırtı ile yalnız olmadığını fark edince nefes bile almayı bırakıp öylece beklemeye başladı. Karanlığın içinde olmak tahmin edemeyeceği kadar korkunçtu.

"Bugünkü defiledeki fıstık olduğunu sana söylemiştim. Neden hep böyle adamların yanında bu kadar güzel kadınlar var ki? Biz de hep uzaktan bakalım." İğrenç sesiyle konuşan adam gözleriyle Eliza'nın bedenine bakıp pis şekilde sırıtıyordu. Büyük patron ile toplantı yapan Carter Oliver kızın başına iki tane adam koyup beklemelerini istemişti. Ama adamlar kesinlikle güvenilir tipler değildi.

"Karşımızda işte neden uzaktan bakalım?" Pencerenin önünde duran diğer adam sinsi şekilde Eliza'nın yanına yaklaşmaya başladı. "Kim görecek ki hem bizi, baksana bundan sonra nerede buluruz böyle bir parçayı. Bence fırsatı kaçırmayalım." Sözünün sonunda Eliza'nın saçlarına dokunmuştu. Aniden iğrenen Eliza başını geriye atmaya başladı. Ağzındaki bez çığlıklarının boğazında kaybolmasına neden oluyordu.

"Bence de kimse bizi göremez. Ayrıca kızın da sesi çıkmıyor, çok eğlenceli olur." Diğer adam da Eliza'nın bacağına dokunmaya başladı. Eliza şimdi acıyan kollarına ve bacaklarına rağmen çırpınmaya başlamıştı. Tüm bedeninin her noktasını bir akrep sokuyor gibiydi. Arkasında hissettiği adamın beline sarılıp acıyan koluna baskı yapması ile boğazından kaybolan bir acı çığlığı yükseldi.

Anne kolum acıyor! Çok acıyor anne lütfen dokunmasın kimse!

 

Hadi Eliza, hadi anneciğim... Arabadan çıkman lazım... Lütfen meleğim, sadece birkaç adım... Lütfen çık Eliza...

 

Arabanın önünden yükselen duman daha da arttı. Araba patlamak üzereydi.

 

"Anne, çok acıyor! Dokunmayın!"

 

"Hadi kızım..."

 

"Küçük kızı alın, diğerlerini çıkarmak mümkün değil, acele edin! Kızı alın!"

 

"Yavaş dokunun kızıma, canı yanıyor. Dokunmayın..."

 

Belinden aşağısı koltuğun altında kalan kadın acıyan canına rağmen göz yaşları içinde bağırdı ilk yardım ekibine.

 

"Anne! Anne! Çok acıyor, dokunmayın bana! Annem de gelsin!.."

 

Eliza şu anın gerçekliğine dönünce her zerresinin acıdığını hissetti. Zihni bulanıyor ama ayık kalmaya çalışıyordu.

"Off, beli de çok ince ama şu dolgun göğüsler..." Adam devam edemedi, dışarıdan gelen silah sesleri ile aniden açılan kapıdan dev gibi iki yaratık hemen arkasından iki elinde silahla Asef girmişti. Nefes bile almıyordu adam. Öfkeli gözleri ateş saçarak her yanı yakıyordu. "Bana bak lan!" Adam korkuyla silahına uzanmak istedi ama aniden boğazına saldıran Alfa ile nefesi kesildi. Yerini çığlıklara bıraktı. Diğer adam da kaçmaya çalışmıştı ama Kerberos ona izin vermeyip dişlerini bacağına geçirip, acı çığlıkları attırarak işkencesine başladı.

Silahlarını bırakan Asef aynı saniye titreyen sevgilisine koştu. "Geldim birtanem..." Asef dikkatli şekilde önce Eliza'nın ellerini çözdü. Öylesine donmuştu ki elleri kıpırdamadı. Asef yavaşça öne doğru alıp üzerine bir öpücük kondurdu. Ardından bacaklarını çözdü. Eliza'yı yavaşça kucağına alırken gözlerini çözmemişti çünkü şu an korkunç seslerin olduğu odadaki vahşeti görmesini istemiyordu. Dikkatli şekilde Eliza'nın dudağından bezi çekip çıkardı. Yara olan dudağının kenarına ufak bir öpücük kondurup kucağında Eliza ile hızlı şekilde dışarı çıkmaya başladı. Kollarında titreyen Eliza kısık sesle nefes alıp göz yaşlarını Asef'in koynuna akıtıyordu. Gelen silah seslerine aldırış etmeyen Asef, eski fabrikadan çıkıp hızlı şekilde bir ağacın altına oturdu. Başını koynuna yaslayan sevgilisinin çenesini narin şekilde tutup başını kaldırdı. Daha sonra Eliza'nın gözlerindeki bezi çıkardı.

Eliza sıkıca yumduğu gözlerini açmamış hala ağlamaya devam ediyordu. Titreyen elleri Asef'in gömleğini kavramış öylece duruyordu.

"Bak bana sevgilim, aç gözlerini..." Asef'in yumuşak çıkan sesinin ardında fırtınalar esiyordu. Şu an Eliza'nın bu haline bakarken öyle büyük bir acı çekiyordu ki kendini tutmakta çok zorlanıyordu. Ve bu ilk değildi, onun yüzünden daha önce de bir sürü acıya maruz kalmıştı Eliza. Gözlerini açmamakta ısrar edince Asef elindeki eldiveni çıkarıp parmak ucu ile kızın gözlerinin altına dokundu. "Karanlık yok artık, hadi bana bak çimen gözlüm. Lütfen bana bak..."

Titreyerek açılan göz kapaklarının ardından derin bir nefes aldı Eliza. Araba farı Asef'in yüzüne vurup onu net şekilde görmesini sağlıyordu. "Geç kaldın..." dedi kısık sesle. Hala göz yaşları usul usul akıyordu.

"Özür dilerim..." Asef'in dudaklarından dökülen iki kelime ile Eliza yüreğindeki korkudan biraz daha sıyrılıp sevdiği adamın yüzüne baktı dikkatle. Bu iki kelimeyi öyle içten ve samimi şekilde söylemişti ki, Eliza'nın kalbi titremişti. Asef ondan ilk defa özür diliyordu ve ilk defa bu kadar korkmuş görünüyordu. "Bitti... Kötü bir kabustu ama bak şimdi geçti. Bana güveniyor musun?"

"Asef," dedi kısık sesle Eliza.

"Söyle güzelim,"

"O adam,"

"Hayır, şimdi o adamı düşünme. Geriye kalan hiçbir şey için endişelenme." Asef, Eliza'nın sözünü kesmişti ama Eliza devam etti.

"O çok iğrenç bir adam Asef, küçük kızı hatırlıyor musun? Down sendromu olan hani, kucağıma alıp sevmiştim."

"Evet birtanem, biliyorum. O adamın kardeşiydi zaten seni kaçıran şerefsiz. İntikam almak istedi benden. Benim suçum tüm bu olanlar." Asef içinde bulundukları durum yüzünde kendini suçlarken bu kelimelerine ve sesine yansıyordu.

"Asef, o kızı yine de satmış bu adam! Beni duyuyor musun? Küçücük ve hasta bir kız Asef! Ne olur bul onu!" Eliza bağırarak akan göz yaşları içinde konuşurken Asef kaşlarını çattı. Bunu beklemiyordu. Eliza'nın korkusunun önüne başka birisi için duyduğu endişenin geçmesi onu Eliza hakkında bir kez daha şaşırmıştı. "Lütfen, o kızı bul."

"Tamam güzelim, bulmak için her şeyi yapacağım. Sen şimdi bana nasıl olduğunu söyle?" Asef hızlı şekilde Eliza'nın tüm bedenini kontrol etmeye başladı. "Sana zarar veren oldu mu? Dokunan, canını yakan..." Asef aklına gelen ihtimallerle korku içinde yutkunup devam etmedi. Bunu fark eden Eliza titreyen elini kaldırıp Asef kirli sakal olan çenesine dokundu.

"Eğer gelmeseydin, o iki adam bana dokunmaya çalışıyordu. Ama sen geldin, daha önce de beni kaçıran adamın yüzüne tükürdüm. O da bana tokat attı. İki defa..." Asef duyduğu her kelime ile daha da büyüyen bir öfkeyle bakıyordu. "Sonra başka birisi geldi, sesini değiştirmişti. Onun da parmağını ısırdım. Ama kim olduğunu ya da kimler olduklarını bilmiyorum." Asef, Eliza'ya sımsıkı sarılıp başını kızın boyun girintisine yasladı.

"Ben gelene kadar sabrettiğin için teşekkür ederim..."

Korkunç bir fırtına ikisinin etrafını sarıyordu. Asef bunun farkındaydı, Eliza'ya sığınıp, sadece o iyi olduğu zaman her şeyle baş edebileceğini biliyordu. O iyiyse Asef güçlüydü...

"Valla biz de çatışmalara giriyoruz, kurtlara yem olma tehlikeleri geçiriyoruz. Ama günün sonunda sadece Eliza Hanım, Asef'in kucağında. Ben mal gibi öylece bakıyorum." Deniz ortamı biraz değiştirmek için yanlarına gelip Eliza'nın önünde dizini kırıp eğildi. Bir süre sakinleşmesi için ikisini uzaktan izleyip beklemişti. Ama Eliza'nın durumunu kontrol etmesi gerekiyordu.

"Sence öküz gibi sen mi yoksa benim güzel meleğim mi kucağıma daha çok yakışır Deniz?" Asef konuşurken Eliza'nın yüzüne bakmayı ihmal etmiyordu.

"Valla denemeden olmaz, Eliza nasılsın canım? Bak bana." Deniz elindeki ışığı Eliza'nın gözlerine tutup ardından nabzını kontrol etti. Bileklerine bakınca ipten dolayı ciddi şekilde kanayıp yaralandığını gördü. Asef de aynı şeyi görüp öfkeyle derin bir nefes aldı. "Şimdi sana bir ağrı kesici iğne yapacağım, iyi gelecek. Serum da takalım olur mu?" Eliza başını sallayınca Deniz, Asef'e baş işareti yapıp arabayı gösterdi. Arabada ihtiyacı olan şeyler vardı.

Asef dikkatli şekilde kucağında Eliza ile ayağa kalkınca fabrikanın kapısındaki hareketliliği fark etti. Alfa ve Kerberos öfkeli şekilde kapıdan çıkıp gözleriyle tehlike ararcasına havayı kokluyorlardı. Dikkatleri Asef ve Eliza'nın üzerine kayınca onlara doğru koşmaya başladılar. Adamlar korkuyla geriye çekilirken Deniz koşarak kendini arabaya attı.

"Bu nedir ya?! Bu yaratıklar neden bu kadar iri?" Deniz bağırırken Alfa ve Kerberos çoktan Asef'in bacağına sürtünmeye başlamış Eliza'yı koklamaya çalışıyorlardı.

"İyi merak etmeyin, sayenizde. Büyük bir ödülü hak ettiniz." dedi Asef gülümseyerek. Ardından Eliza ile birlikte aracın arkasına geçti. Kapı açıktı ve Alfa ile Kerberos meraklı şekilde ikisine bakmaya çalışıyordu. Bunu fark eden Eliza yorgun bir tebessüm ile başını onlara uzattı.

Alfa başını havaya kaldırıp ulurken, Kerberos da ona eşlik ediyordu. Eliza'nın hayatta olmasını kutluyorlardı.

Deniz hızlı şekilde Eliza'nın koluna serumu takıp aracın el tutma yerine sabitledi. Yarım saat içinde bitecek bir serumdu ve anında etkisini göstermişti. Eliza'nın rengi değişirken bedeni sakinleşmeye başlamıştı. Deniz özellikle içine sakinleştiren bir ilaç da katmıştı, Eliza'nın yaşadığı panik ve korkunun ne kadar büyük olduğunun farkındaydı.

"Efendim," Cihan'ın sesi ile başını Eliza'nın yüzünden çevirdi Asef. Cihan arkasındaki adamları işaret edince yaralı şekilde tuttukları Carter'ı gördü Asef. Konuşmadan sadece başıyla bir işaret vermişti. Emri anlayan Cihan başını sallayıp adamlara bir şeyler söyledi. Ardından yaralı adamı sürükleyerek götürmeye başladılar.

Asef için hesap vakti şu an değildi. Şu an onun için sadece kollarındaki kadın önemliydi. Önce onun iyi olduğuna emin olması gerekiyordu.

"Bitti Asef." Deniz her şeyi kontrol edip içinde acil durum için her şey olan çantasını kapattı.

"Tamam geç öne, Özgür!" Asef'in sesini duyan Özgür korkuyla saklandığı aracın arkasından kafasını çıkardı. "Gel buraya!"

"Buyrun efendim." Özgür'ün sesi korkuyla titriyordu.

"Zırhlı aracın arkasına Alfa ve Kerberos'un binmesini sağla. Ormanlık alanda Alfa'yı, konakta da Kerberos'u indir." Asef konuşmasını bitirip, karşısında rengi atan adamı umursamadan kapıyı kapatmaya çalıştı ama Özgür tutmuştu.

"Efendim, Kerberos neyse de Alfa çok ürkütücü. Ya bana bir şey yaparsa?" Özgür konuşurken göz ucuyla arabanın karşısındaki çenesi kan içindeki siyah kurda baktı. "Ayrıca kurt sonuçta koklayarak kendi yuvasını bulabilir."

"O zaman Allah taksiratını affetsin Özgür'cüğüm. Eliza'yı bulamamanın diyeti olur ne de olsa senden yetenekli Alfa." Asef sertçe kapıyı kapatınca Deniz büyük bir kahkaha attı.

"Lan Özgür, karnı tok şimdi. Seni yemez!" Deniz arabayı çalıştırırken kafasını camdan çıkarıp rengi bembeyaz olmuş Özgür'e bağırdı. Ardından arabayı ilerletti.

"Yavaş ol ayı, sallama aracı?" Asef dişlerinin arasından konuşurken kucağında masum şekilde uykuya dalmış Eliza'nın yanağını okşuyordu. Parmağı dudağının kenarındaki yarada gezinip ardından boynuna indi. Derin bir yara değildi, bundan dolayı rahat bir nefes alıp Eliza'nın saçlarını öptü.

"Asef'im yoldaki taşlara söv sen, benim suçum yok." Deniz dikiz aynasından bakıp tekrar önüne döndü.

"Dağı, taşı sikeyim!" Eliza'nın yüzüne bakarken aklına gelen şeyle öfke ile soludu. "Deniz kapıyı açıp onu halde gördüğümde ne yaşadığımı bilemezsin. Lan tepesinde iki iğrenç adam... Ağzı gözü bağlı o halde... Offf!"

"Tamam kardeşim, şimdi sakin ol. İyi ve kollarında... Önemli olan bu değil mi?" Deniz ana caddeye çıkınca biraz yavaşladı. "Konağa mı geçelim?"

"Hayır, Eliza'nın evine sür. Kendini güvende hissettiği bir yerde olmasını istiyorum. Diğerleri konakta kalsın sen yanlarına git." Asef eğilip kollarında huzursuz şekilde uyuyan kızın saçlarını bir kez daha öptü. "Lan! Ben onun saçının teline dokunmaya kıyamıyorum. Siktiğimin orospu çocukları onu bağlayıp kim bilir neler yapmayı düşündüler. Benim aklımdan çıkmıyor o görüntü, şimdi bu kız yaşadığı şeyleri nasıl unutacak? Benim bilmediğim daha neler oldu kim bilir orada?!" Sinirli şekilde başını geriye yaslayıp gözlerini yumdu.

"Orada gereken cezayı Alfa ve Kerberos verdi merak etme. Adamların tanınacak bir yüzü bile kalmadı." Deniz konuşurken tek eliyle direksiyonu tutup diğeriyle, Tolga'ya mesaj atıp Eliza'nın iyi olduğunu haber vermişti.

"Cezayı ben keseceğim ama önce Eliza'nın iyi olduğunu görmem lazım. Bu gece kimse eve gelmesin. Sabaha karşı diğerlerini getir Deniz." Asef'in talimatına başını sallayarak karşılık verdi Deniz.

**

Araba evin önüne yanaşınca Asef bitmek üzere olan seruma baktı. Eliza'nın yüzü kırmızıya dönmüştü. Bu Asef'i rahatlatırken, adamların getirdiği çantadan evin anahtarını bulup, Deniz'in kapıyı açmasını bekledi. Kapıyı açan Deniz, serumu yavaşça çıkarırken Eliza gözlerini açtı. Anında çimen yeşili gözleri, koyu gözlere kilitlendi. Asef'in gülümseyen yüzü yavaşça ona yaklaştı.

"Eve geldik yavrum, istersen gözlerini kapatıp uyu. Ben yanındayım."

"Hayır, bir süre karanlıkta olmak istemiyorum. Gözlerimi kapatmasam olur mu?" Eliza'nın dudaklarından dökülen kelimeler, Asef'in yüreğini yakarken belli etmemeye çalışıp başını salladı.

"Sen nasıl istersen, senin için her yeri aydınlık yaparım ben. Hadi şimdi eve girelim." Asef kucağında Eliza ile arabadan inerken hava aşırı soğuk olmadığı için üzerine bir şey almamıştı. Deniz'in açtığı kapıdan gidecekken duydukları sesle Asef'in adımları durdu.

"Eliza'ya bir şey mi oldu? Eliza iyi misin?" Doruk sırtı ona dönük Asef'e bakarken adım atmaya korkuyordu. Asef, Eliza'nın iyice koynuna büzüşmesi ile başını çevirip omzunun üzerinden Doruk'a baktı.

"Sevgilim uyuyor Doruk, sessiz ol." Ardından Deniz'in açtığı kapıdan girdi hızla. Doruk duyduğu sözle öylece kalmıştı. Sabahtan beri Tolga'ya ulaşamadığı için bir şeyler olduğunu düşünmüştü. Pusat'ın yanından geldiği andan beri pencerenin önüne oturup beklemişti. Hatta bir kez Eliza'yı bile aramıştı ama telefon kapalıydı.

"Yapma Doruk, kendine daha fazla acı çektirme." Deniz birkaç adım atıp Doruk'un yanına geldi. Anlayışlı şekilde elini, buruk şekilde kapanan kapıya bakan Doruk'un omzuna koydu. "Çok yanlış birine aşık oluyorsun. Asef'in sabrını zorlama. Sana karşı anlayışlı davranması düşüncesinin aynı olduğunu göstermez." Deniz, Doruk'un gözlerinde Eliza'ya olan aşkı görmüştü. Şarkı söylediği gece akan göz yaşlarını nasıl sildiğini de görmüştü.

"Bana göre de Eliza çok yanlış birine aşık Deniz abi. Onu ilk gördüğümde yüzünde daha aydınlık bir gülümseme vardı. Şimdi ise gülüşü gölge dolu." Doruk konuşurken acı çeken kalbini susturamıyordu.

"Doruk, acı da verse yanlış kişi de olsa aşkın seçtiği kişiyi sorgulayamayız. Eliza, Asef'i seçti ve seçimi sorgu kabul edecek bir seçim değil. Kendini daha fazla üzmeden yoluna bak." Deniz sakin şekilde konuşup arabaya doğru yöneldi.

"Deniz abi bir şey sorabilir miyim?" Doruk'un sesiyle Deniz'in adımları durmuştu. "Sen birini sevsen uzak durup acı çekmeyi mi seçersin yoksa yanında olup seni görmesini mi beklersin?"

"Başkasını gören gözleri neden beni görsün ki?" Deniz arkasını dönmeden soruya soruyla karşılık verdi.

"Belki bir gün..." Doruk devam etmedi. Eliza'nın odasının ışığı yanınca başını kaldırıp derin bir nefes aldı. "Çok şükür ışığı yanıyor..." Kısık sesle söylediği şeyi Deniz duymamıştı.

"İnan bana Doruk," Deniz arabanın kapısını açarken dönüp Doruk'a baktı hüzünle. "O bir kişi ilk sana aşık olmamışsa belki bir gün asla seni sevmez..."

Deniz arabaya binip kapıyı kapatınca Doruk üzgün şekilde yeniden Eliza'nın ışığı yanan odasına baktı. "Belki bir gün ben bu içimdeki aşkı yenmeyi başarırım..."

***

Asef karanlıkta bir süre kapıyı açmaya çalışıp bolca küfür etmişti. Eliza'nın ona yardım etmeyip arada kıkırdaması ise hoşuna giderken kapı önünde bir süre kızın güzel yüzünü izlemişti. Eve girip Eliza'nın odasına ilerleyip ayağıyla ittiği kapıdan girdi.

"Acıyan bir yerin var mı güzelim?" Eliza'yı yavaşça yatağına oturtup önünde diz çöktü. Gözleri sürekli kontrol amaçlı kızın yorgun bedenini tarıyordu.

"Biraz kollarım ve bileklerim acıyor. Bunun dışında sadece yorgun hissediyorum." Eliza konuşurken önünde diz çöküp başını kaldırmış Asef'in yukarı aşağı oynayan adem elmasına dokundu. "Sen de pek iyi görünmüyorsun."

Eliza'nın bileklerini avcunun içine alan Asef birkaç öpücük kondurup kızın yanağını aldı avucuna bu defa. "Sen iyi olduğun sürece ben iyiyim. Seni sağ salim bulana kadar ömrümden ömür gitti. Sen kötü olduğunda ben mahvoluyorum Eliza, nefes alamıyorum. Yanımda güvende olmadığın her dakika asır gibiydi... Şimdi bunu konuşmak istemiyorum ama bilmediğim, orada yaşadığın kötü bir şey var mı bebeğim? Seni incitecek bir şey yaptılar mı?" Asef şu anda Eliza'nın üzerine gitmenin doğru olduğunu düşünmüyordu ama onu biraz iyi gördüğü için sormaya cesaret etmişti.

Eliza olumsuz anlamda başını salladı. "Her şey bildiğin gibi, sadece sesler duydum. Hiçbir şey görmedim, sana karşı nefret doluydu adam." Eliza aniden kaşlarını çatıp güçsüz şekilde Asef'in omzuna vurdu. Asef şaşkın şekilde bakıp ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Pislik, pis katil! Salak! Gerizekalı! Psikopat! Benim önümde adam öldürmesen bunlar olmazdı!" Eliza yorgun ve güçsüz şekilde bağırırken birkaç defa daha vurdu Asef'in göğsüne.

"Yavrum ne yapıyorsun?" Asef kıza engel olmadan şaşkınca yüzüne bakıyordu.

"Sana daha önce söylemiştim. Bazen aklıma gelen şeylerden dolayı sövüp, dövmek istediğimi..." dedi Eliza.

Asef geniş şekilde gülümseyip, Eliza'nın yanaklarını avucunun içine alıp kıza doğru yaklaştı. "Sadece dilinde var kızgınlık, gözlerin aşkla bakıyor. Bu durumda ben de ne yapacağımı şaşırıyorum."

"Gözlerim doğruyu söylüyor zaten. Ben sadece bazen, yaptığın şeylerin sonucunun nelere mal olabileceğini görmeni istiyorum Asef." Eliza duraksayıp alt dudağını dişledi. Duyduğu şeyi söyleyip söylememekte kararsız kalmıştı.

"Söyle bebeğim, bana söylemek istediğin başka bir şey var." Asef cesaret vermek istercesine konuşup Eliza'nın dudaklarına kısa ve yumuşak bir öpücük kondurdu.

"O adam Alya ile ilgili konuştu." Eliza'nın dediği şeyi duyup idrak eden Asef öfkeyle ayağa kalkıp odanın içinde yürümeye başladı.

"Devam et."

"Onu da biliyor, durumunu... Alya'nın yanına ulaşmak zor olduğu için onu alamamış. Kim bunlar Asef? Senden ne istiyorlar?"

"Sadece seni kaçıran yakalandı, anladığıma göre bir başkası daha varmış. Ama ona dair bir iz bulamadık, senden dolayı biliyoruz onu da." Öfkesini bastırmaya çalışan Asef, tekrar dizlerinin üzerine çöküp Eliza'nın elini tuttu. "Hepsini bulacağım sana söz. İstedikleri şeyi de... Bunu yaparken sevdiklerim zarar görmesin diye elimden gelen her şeyi yapacağım. Endileşelenme artık, zor biliyorum ama lütfen sadece unut."

Eliza uzanıp kollarını Asef'in boynuna sardı sıkıca. Onun misk ve kaşmir kokusu her şeyi unutturmaya yetecek kadar güçlüydü. Eliza, başını adamın boynuna gömüp günlerce hiç kalkmak istemiyordu. Onu saran kolların arasında tüm yaşadığı şeyleri unutmak istiyordu. Tüm bu cehennemin başlangıcı Asef Arjen'in ta kendisiydi. Ama cennet yine onun kollarındaydı.

"Duş almak ister misin? Biraz rahatlarsın, ben de bu sırada sana yiyecek bir şeyler hazırlarım." Asef yavaşça geri çekilip Eliza'nın gözünden akan yaşı sildi. Ardından da yanağını öpmüştü.

"Kollarımda derman yok Asef, çok güzel olurdu ama zor geliyor." dedi Eliza dudaklarını büzerek. Asef kızın her detayını yakalarken derince yutkundu.

"Eğer izin verirsen seni ben yıkarım." Söylediği şey ile dikkatle Eliza'ya bakıp tepkisini ölçtü. Kızın yüzünde rahatsız olduğuna dair bir işaret yoktu. Bu durum Asef'i rahatlatmıştı.

"İzin veririm, senin için sorun olmazsa..." dedi çekinerek Eliza.

"Büyük bir sorun olacak buna eminim ama bunun sebebi muhtemelen ben olacağım. Hadi gel, ben suyu ayarlarken sen üzerini çıkar." Asef derin bir nefes alıp ayağa kalktı. Ardından odadan çıkıp karşıdaki banyoya girdi.

Ortak kullanılan banyo temiz ve düzenliydi. Duşakabin içinde herhangi bir şey yoktu her şey düzenli şekilde herkesin dolabına özenle yerleştirilmişti. Asef bolca Tolga'ya küfür ettikten sonra, kendine özel bir bölme ayırıp tıraş malzemelerini ve çeşitli eşyalarını koymuştu, Eliza'nın dolabını buldu. Zaten çilek kokusu burnuna gelirken pek de aramamıştı. Eline kızın duş jelini alıp burnuna götürdü. "Sevmediğim çilek nasıl bu kadar iştah açıcı gelebilir acaba?" Kendinden geçmiş şekilde mırıldanırken, pembe kısa bornozu ile Eliza görüş alanına girdi. Asef hızlı şekilde kızın bacaklarına indirdi bakışlarını. Gördüğü morluk ile kaşları çatılıp, çenesi kasılmıştı. Bunu fark eden Eliza yaklaşıp adamın eline dokundu.

"Bir şey yok, hiç acımıyor. Bir yere çarptım sanırım." Ama Asef onu dinlemeden sadece öfkeyle soluyordu.

"Bornozu çıkar Eliza." Asef'in söylediği şeyle aniden rengi kırmızıya döndü Eliza'nın. "Tüm vücudunu kontrol edeceğim." Eliza'nın duyduğu ses sert bir otorite barındırıyordu. İtiraz kabul etmiyordu ve Eliza onu sinirlendirmemek için dediğini yapmaya başladı. Kemerini söktüğü bornozu bir çırpıda üzerinden çıkardı. Şimdi Asef'in önünde çıplak kalmıştı. Bunu daha önce de yaşamış sonrasında çok utanmıştı. Muhtemelen aynısı yine olacaktı ama Asef'in bakışları şimdilik güven veriyordu.

Asef dizlerinin önüne çöküp önündeki bedene sadece öfke ve korkuyla bakmaya başladı. Eliza pek farkında olmasa da zorla arabaya konulduğu sırada bedeninin farklı noktalarına sert darbeler almıştı. Asef, elini kaldırıp kızın titreyen bedenine tüy kadar hafif dokunuşlar kondurmaya başladı. Eliza başını eğip önünde diz çöken adama bakınca derin şekilde yutkunmuştu. Kalp atışları hızlanıyordu.

Bacağındaki morluğun daha silik hali üst bacağında da vardı. Asef dokunup ardından Eliza'yı şokta bırakan bir şey yaptı. Dudaklarını izin üzerine bastırdı. Ardından kızın kasıklarına yakın yerdeki kızarıklığa döndü bakışları. Bu defa dudakları oraya yol aldı. Eliza'nın dudakları açılırken elleri Asef'in saçlarını buldu. Az önceki duruma nazaran daha sıcak bir hal almıştı durumları. Asef'in dudakları bu defa Eliza'nın karnındaki kızarıklığa doğru ilerledi. Aniden hissettiği heyecanla karnı içine gidip kasılmıştı Eliza'nın. Asef'in öpücükleri arzu ya da şehvet değil şefkat doluydu. Ama yine de Eliza için etkileyiciydi.

Ayağa kalkan Asef elinin tersini sürüyerek Eliza'nın karnından göğüs aralarına getirdi. Sıkı şekilde bağlanan iplerden kaynaklı izler vardı. Başını eğip beyaz gerdana dokundu dudakları. Ardından Eliza'nın kendi etrafında dönmesini sağlayıp arkasına kaydı gözleri. Sırtında, omurgasının üzerindeki yara hemen gözüne çarpmıştı.

"Buraya ne oldu?" Sesi öfkeliydi. Eliza, Asef'in yumuşak şekilde dokunduğu yeri düşünüp hatırlamaya çalıştı ama aklına gelmiyordu.

"Ben baygınken oldu sanırım."

"Doğduğuna pişman olacak o adam." Karanlık şekilde konuşurken yaranın üzerindeydi eli. Eğilip bir öpücük de oraya bıraktı. Kontrol işi bitmişti, Eliza'nın bedenindeki her yeri kontrol etmişti. "Gel sevgilim." Duşakabin içine ilerlerken Eliza'nın elini tutup içeri çekti. Suyu ayarlamak için açacakken durdu. Üzerindeki gömleği çıkarıp dışarı bıraktı. Şimdi Eliza çıplak halde karşısında dururken onun üstü çıplaktı. Kızı rahatsız etmemek için altındaki pantolonu çıkarmamıştı.

Sıcak su üzerlerine akarken Eliza yorgunlukla bedenini Asef'e yasladı. Bunu fark eden Asef kolunu kızın beline sarıp ağırlığını almaya çalıştı. Başka zamanda olsa Asef bu durumda farklı şekilde çıldırma durumuna gelirdi ama şu an sadece Eliza'nın iyi olması için endişe ediyordu. Aklına farklı bir şey bir an bile gelmemişti.

Banyonun içini çilek kokusu doldururken Asef sevgilisinin saçlarına masaj yaparak dokunuyordu.

"Her yer çilek tarlasına döndü sevgilim." dedi Asef gülerek. Eliza'nın sırtı adamın çıplak göğsüne yaslıydı. Başı ise adamın göğsüne konmuş geniş şekilde tebessüm ediyordu.

"Sevmiyor musun bu kokuyu?" diye sordu Eliza.

"Şu sıralar ve bundan sonraki hayatımda bağımlı olacağım tek koku yavrum." Su kızın saçlarından akıp köpüğü götürmüştü. Bu defa Asef duş lifine çilek kokulu duş jelini sıkıp dikkatle kızın bedenine sürmeye başladı. "Benden intikamı çok güzel aldın, bedenim gittikçe zorlanmaya başladı." Asef kısık sesle konuşurken elindeki lif kızın göğsünün üzerindeydi. Defileden sonra Eliza'nın ona söylediği intikam sözüne atıfta bulunmuştu. Eliza bunu anlayınca gülerek geri çekildi. Asef'in varlığı üzerindeki tüm gerginliği ve korkuyu alıp götürmüştü. Ne yaşarsa yaşasın günün sonunda onunla olmak her şeyi unutturuyordu.

"İntikam almak istesem farklı davranırım." Eliza yüzünü adama dönünce yarı köpüklü bedeni kışkırtıcı şekilde adamın önüne serilmişti. Asef son beş dakikadır aklı farklı yerlere kaydığı için gözünü banyonun tavanına dikip kızı yıkamaya çalışıyordu ama Eliza şimdi böyle dönünce sertçe yutkundu.

"Nasıl davranırsın?" Asef kısık sesle sordu. Bu sırada alt dudağını ısırıyordu.

Eliza elini kaldırıp Asef'in boynuna dokundu. Elleri aşırı yavaş ve kışkırtıcı şekilde aşağı iniyordu. Adamın sert kaslarına dokunurken tam göğsünün üzerinde durdu. "Senin bana yaptığın gibi yaparım. Dokunduğum yeri yakarım..." Asef, Eliza'ya bir adım daha yaklaştı. Üzerlerine akan su kızın bedenindeki köpüğü alıp götürmüştü. Şimdi Asef'e aşırı etkileyici bir görüntü sunuyordu.

"Yakıyorsun şu an... Cayır cayır..."

Eliza'nın eli yeniden hareket etmeye başladı. O da bir adım atıp iyice Asef'in yanına yaklaştı. İri göğüslerinin ucu adamın sert göğüs kaslarına değiyordu. Asef elini yumruk yapıp banyonun fayansına koydu. Biraz sert şekilde...

Eliza adamın karnının üzerindeki sert kasları okşarken ıslaklıktan dolayı adamın üzerine yapışmış pantolonun ön kısmına baktı. Gördüğü şeyle yutkunup bakışlarını Asef'e çevirdi. "Eğer senden intikam almak istesem tam olarak bunu yapardım." Asef'in gözlerine bakıp aniden elini sertliğin etrafına sardı. Adam gözlerini yumup burnundan derin ve sert bir nefes vermişti.

"Siktir!"

Eliza da tam anlamıyla elindeki şeye içinden aynı tepkiyi vermişti. Kendine hayret ediyordu. Bir adamın dokunuşlarından hoşlanmasına bile şaşırırken ona bu şekilde dokunmak aklının ucundan bile geçmezdi ama buradaydılar ve yarı çıplak bir adamın önünde çıplak şekilde durup en mahrem yere bu şekilde dokunuyordu. Eli hareket kabiliyetini yitirmiş gibi öylece durmuş, fazlasıyla etkilenmiş nefes alış verişi hızlanmıştı. Bu işkenceye daha fazla dayanamayan Asef kızın bileğini yavaş şekilde tutup uyanan canavarından çekti.

"Çok güzelsin yavrum ama daha fazla bu şekilde kalamayız. Hasta olacaksın." Her ne kadar onun için dayanılmaz ve harika bir an olsa da şimdilik yeterdi. Kızın çimen yeşili gözleri parlayan bir orman gibi suların ardından ona bakarken dayanamayıp bağımlısı olduğu dudaklara yapıştı. Sert değildi ama arzu doluydu. Eliza'nın alt dudağını emip aynı işlemi üst dudağına da yaptı. Eliza ürkek bir kedi gibi dilini adamın dudağına atıp yalarken Asef boğazından gelen bir hırıltılı sesle kızın alt dudağını dişlerinin arasında uzatıp geri çekildi. "Bugünlük bu kadar yangın yeter. İntikamını aşırı acılı şekilde aldın..."

"Seni seviyorum Asef..." Asef suyu kapatırken duyduğu şeyle eli musluğun üstünde öylece dondu. Bakışları sevdiği kadına dönerken Eliza'nın akan göz yaşlarını gördü. "Bunu sana söylemeden öleceğim diye çok korktum." Eliza'nın hıçkırıkları artınca nefes alışverişi çok hızlanmıştı. İçinde biriken korku kanlı canlı yanındaydı şimdi. Korkusunu unutmak için ne yapsa yine de onunlaydı bu his...

"Şşş," Asef aniden Eliza'yı çekip kollarının arasına sardı sıkıca. Kızın içindeki korkunun bir süre onunla olacağının bilincindeydi. Duyduğu söz ömrü boyunca nefes alma ihtiyacı için gerekli söz olsa da sonradan Eliza'nın söylediği şey kalbine hançer gibi batmıştı.

"Bunu bana sonsuza kadar söylemek için vaktin olacak bebeğim, benim de bir ömür duymak için... Şimdi unut her şeyi... Sen ve ben... Sadece biz varız." Asef, Eliza'yı kucağına alıp banyodan çıktı. Yere düşen bornuzu alıp kızın kucağına bıraktı. Ardından odaya girip Eliza'yı yatağın üzerine indirdi yavaşça. "Hadi hemen kurulanıp üzerini giy. Ben geliyorum şimdi."

"Nereye gidiyorsun?" Eliza korkuyla sorarken Asef içinden onu bu hale getiren adama iyi bir küfür savurdu.

"Hemen geliyorum sevgilim, karşıdaki adamımdan kuru bir pantolon isteyeceğim. Bu şekilde yanına yatamam." Bunu duyan Eliza rahat bir nefes aldı.

"Tolga'nın eşofmanını falan giysen, gerçi sana küçük gelir." dedi gülerek.

"Eliza gözünü seveyim, o Habeş maymununun bir şeyini giymem ben. Hadi giyin sen, hemen geliyorum." Asef odadan çıkmadan önce Eliza'nın saçlarına derin bir öpücük kondurmuştu.

Yaklaşık on dakika içinde, Asef'in adamı ona yeni bir gömlek ve pantolon getirmişti. Asef üzerini giydikten sonra hazırladığı sıcak içecekle birlikte Eliza'nın odasına girdi. Pembe pijamalarını giyen Eliza saçlarına sardığı havlu ile yatağa uzanmış telefonla konuşuyordu. Asef, yanına gelip oturururken megofondan gelen sesleri dinlemeye başladı.

"Ben dedim herkese, James Bond gibiyim alın beni. Seni hemen bulurdum Eliza. Aksiyon benim göbek adım." dedi Tolga. Eliza'nın iyi olmasına kimse onun kadar sevinemezdi.

"Saçmalama Tolga ya, sana bir şey olsa ben ne yaparım? Eliza'yı bir tek abim bulurdu, çok şükür iyi." dedi Alya neşeli şekilde.

"Mavişim merak etme, seni bırakıp gitmem ben. Zaten böyle basit şeyleri bırakalım Asef Bey abi halletsin." dedi Tolga.

"Saçma sapan konuşma Tolga, iyisin değil mi Eliza? Yanında olmak istedim ama Deniz şimdilik senin yanına gelmemizi istemedi. Geleyim mi hemen?" Nehir her ne kadar mutlu olsa da Eliza'yı görmek istiyordu. İçi hiç rahat değildi. Sonunda meşhur Alya ile tanışmak aklını biraz dağıtmış olsa da Eliza için endişesi devam ediyordu.

"Ben iyiyim, merak etmeyin. Asef yanımda zaten, şimdilik dinlenmek istiyorum." dedi Eliza. Başını yatağa hemen yanına oturan Asef'in göğsüne yasladı.

"Ah, Eliza diyor ki; Asef yanımda siz kim köpekler? Haklısın be Eliza ben olsam ben de sadece Asef derdim." Deniz'in sesi alaylıydı.

"Köpeksin zaten Deniz! Dediğimi unutma, sana tekrar mesaj atarım." Asef, telefonu çekip kapattı. "İşimiz gücümüz yok bunları mı dinleyelim Eliza?"

"Beni merak etmişler, ayrıca seslerini duymak bana da çok iyi geldi. Hepsi güvende değil mi?" Eliza eline Asef'in uzattığı bardağı aldı. Asef de kalkıp odada saç kurutma makinesi aramaya başlamıştı. Dolabın yanında bulup tekrar Eliza'nın arkasına geçti.

"İyiler güzelim merak etme. Tüm adamlar konakta ve tetikte. Sen endişe etme, belki yemek istemezsin diye sıcak bir şey iç dedim. Aç mısın?" Asef makinenin fişini takıp, Eliza'nın başındaki havluyu çıkardı.

"Hayır, teşekkür ederim sevgilim. Şimdilik bu yeterli." Asef'in yaptığı bitki çayı hoşuna gitmişti. Küçük yudumlarla içerken Asef de yavaş şekilde saçını kurutmaya başlamıştı. İncitmekten öyle çok korkuyordu ki sanki elinde biraz sıksa kırılacak bir şey varmış gibiydi. Dudakları arada Eliza'nın saçına arada da çilek kokusunun en yoğun olduğu boyna kayıyordu. Eliza hissettiği yumuşak dokunuşlar ve içtiği bitki çayı sayesinde mayışmaya başlamıştı. Gittikçe rahatlayıp derin nefesler alıyordu. Aldığı karışım tadındaki Tarhun otunu fark edince gevşeme nedenini anladı Eliza. Asef, kızın saçlarının kuruduğundan emin olunca makineyi kapatıp kenara koydu.

"Beni uyutmaya mı çalışıyorsun? Bitki çayına değişik otlar koymuşsun." dedi gülerek Eliza. Bu sırada da içmeye devam ediyordu. Asef kuruttuğu saçları eliyle toplayıp kenara aldı. Açıkta kalan beyaz enseye dudaklarını dokundururken Eliza'nın kokusunu da içine çekiyordu.

"Bir sürü bitki çayı vardı mutfakta, ben de internetten bakıp seçtim içinden. Biraz rahatlamanın da zararı olmaz diye düşündüm."

"Kendine neden yapmadın?" diye sordu Eliza.

"Benim şu an sakinleşmemem lazım yavrum, önemli bir işim var. Ama senin kokun gittikçe mayıştırmaya başladı." Asef, Eliza'nın belini kavrayıp biraz daha kucağına çekti. Eliza bitirdiği çayın bardağını kenara bırakıp Asef'in kucağına iyice yerleşti. Yan şekilde başı adamın kalbinin üzerine gelecek şekilde sığınmıştı günün sonunda olmak istediği yere...

"Ne işin var?" Eliza bu sorunun cevabını biliyordu. Onun yanında her şeyden uzaklaşıp sığındığı liman olan adamın, ondan uzak olunca limanlar yakan bir ateş olduğunun farkındaydı.

"Düşünme bunları Eliza, hiçbir şey düşünme. Sadece gülümse olur mu sevgilim?" Asef, Eliza'nın saçlarını okşayıp ardından derin bir öpücük kondurdu.

"Asef," Eliza adamın belini sardı sıkıca.

"Söyle bebeğim,"

"Farkındasın değil mi? Etrafında sarılı olan hayatın ne kadar tehlikeli olduğunun... Herkesi tehdit ettiğinin..." Eliza dolu gözlerini sevdiği adamın koyu gözlerine dikti. "Bugün iyiyim Asef, bugün Alya da iyi, Ayşe babaanne, Deniz, Tolga, Nehir... Peki yarın ya da ondan sonra, Asef herkesi nasıl koruyacaksın? Herkesin iyi olduğundan nasıl emin olacaksın?.. Her yere yetişmen mümkün değil..." Eliza elini kaldırıp Asef'in siyah kirli sakalını okşamaya başladı. Adamın gözleri her şeyin farkında olduğunu söyler gibi bakıyordu.

Farkındaydı zaten Asef. Çok iyi biliyordu, ilk defa planını uygularken zorlanmıştı. İlk defa karşısındaki düşman ondan bir adım önde hareket etmişti. Alfa ve Kerberos olmasa teknolojisi bile işe yaramamıştı. Karşısında kim olduğunu bulup ona göre hareket etmesi gerekliydi ama o henüz düşmanını bulamamıştı. Yeni bir oyun masası kurup ortadaki hileyi açığa çıkarması gerekiyordu.

"Sorularının hepsinin cevabı bende var Eliza. Sadece karşımda kim olduğunu bulmam gerek, ondan sonra hepsini yok edip tüm sevdiğim insanlara güvenli bir hayat sunacağım. Emin olabilirsin güzelim, kendimi bile yok ederim sizin için... Senin için..." Asef'in kararlı sesle söylediği şey sonrası Eliza parmağını adamın dudaklarına kapattı.

"Sen bizim yanımızda olmazsan o hayat güvenli olmaz. Sensiz bir hayat istemiyorum Asef, seni kaybetmek istemiyorum. Bu hayatta senden başka kimsem yokmuş gibi... Ne olursa olsun beni sensiz bırakma..." Eliza, göz yaşları artarken sustu. Asef'in boynuna sarılıp başını adamın kalbinin üzerine koydu.

"Endileşelenme artık, şimdi bunları düşünüp üzme kendini. Şimdi gözlerini kapatıp uyumaya çalış. Ben yanındayım, tamam mı?"

"Karanlık..." dedi Eliza kısık sesle.

"Ama o karanlıkta yalnız değilsin, ben varım endişe etme. Ve hep yanındayım, az da olsa uyumaya çalış." Asef, Eliza'nın sırtını rahatlatıcı şekilde okşuyordu. Her ne kadar kalbi arada korkuyla çarpsa da Eliza rahatlıyordu. Gözleri kapanmaya başladı. "Bu arada pasaportun var mı yavrum?"

"Evet, neden ki?"

"Yarın uçuyoruz seninle uzaklara. Seni kaçırıyorum." Asef kısık sesle konuşurken Eliza hafif şaşkınlıkla başını kaldırdı.

"Nereye? Neden gidiyoruz?"

"Alya senede iki defa özel bir kontrole giriyor. Konakta olamayacağı için hastaneye gitmek zorundayız. Türkiye'de olmaz o yüzden ortağı olduğum, güvenlik yönünden sıkıntı olmayan bir yere gidiyoruz. Sensiz asla bir hafta geçirmem mümkün olmadığı için güzel bir tatil fırsatımız oluyor. Seninle baş başa çok güzel anlar yaşayacağız birtanem." Asef bu planı günler önce yapmıştı zaten ama Eliza'nın kaçırılma durumu aklını dağıtmıştı. Şimdi ise tüm bu olanların üzerine uzaklaşmak hepsine çok iyi gelecekti.

"Seninle her yere gelirim. Seninle her şeye varım Asef, neresi olduğunun önemi yok, sadece kollarında olmak istiyorum..." Eliza'nın gözleri kapanmadan önce söylediği son söz bu olmuştu. Elleri adamın boynundan kayıp kucağına düşmüştü.

"Benimle sadece güzel şeyler yaşaman için elimden gelen her şeyi yapacağım güzelim. Çünkü sen her şeyin en güzelini hak ediyorsun... Yedinci gecemiz ne kadar hüzün dolu..."

**

Gün henüz doğmamış şafak vaktine gebeydi. Asef siyah arabadan inip uğultulu yola doğru yürümeye başladı. Alfa hariç diğer üç kurt onun varlığını fark edip ağaçların ardından adımlarını takip etmeye başladı. Sahiplerinin öfkeyle attığı her adımda onlar daha çok heyecanlanıyordu. Asef'in ise adımları heyecanlı değil ölümcüldü...

Yaklaşık yarım saat önce Tolga ve Nehir, Asef'in isteği ile eve gelmiş ve hala uyuyan Eliza'nın yanında beklemeye başlamışlardı. Asef ise bekleyen son işini halletmek için sevgilisinin sıcak bedenini terk etmek zorunda kalmıştı.

Asef'in adımları büyük eski kulübenin önünde durdu. Etraftaki adamlar ellerini önlerinde bağlayıp saygıyla beklemeye başlamıştı. İçerden çıkan Cihan kırık kolunu tutarak Asef'e yaklaştı.

"Konuşmadı, ağzını bile açmıyor."

"Adama bir şey yaptın mı?" diye sertçe sordu Asef.

"Hayır dokunmadım bile, sizi bekliyor."

"Kimse içeri girmeyecek." Asef kesin Emir verdikten sonra adımları kulübenin kapısından girdi. Kapanan kapının ardında kalan adamlar duyacakları sesi beklemeye başladılar.

Adım seslerini duyan adam kimin geldiğini biliyordu. Kollarından zincirle duvara bağlanmış adamın yaralanırken yüzüne aldığı darbeler dışında herhangi bir yerinde bir şey yoktu. Yüzünde alaylı bir gülümseme ile Asef'e baktı. Asef ise ona bakmadan çeşitli işkence aletlerinin olduğu masaya yürüdü. Bıçakları eline alıp incelemeye başladı.

"Şimdi sen bana işkence edip konuşturmaya mı çalışacaksın?" Adam bozuk bir Türkçe ile konuşurken bir yandan da gülüyordu. "Gerek yok aslında, bizzat sana merak ettiğin her şeyi anlatacağım zaten. Seni bekliyordum, Asef Arjen."

Asef, eline kurt dişi bıçağı alıp adama döndü. Bıçağı gören Carter'ın yüzündeki gülümseme yavaşça silindi, sert şekilde yutkunup bakışlarını Asef'e çevirdi. Şimdi Asef'in yüzünde alaylı bir gülümseme vardı, aynı zamanda şeytanı bile ürkütecek bir gülümseme...

"Bana bir şey anlatmana gerek yok, bana söyleyeceğin hiçbir şey ilgimi çekmiyor. Sen de abin gibi şerefsiz, orospu çocuğunun tekisin o kadar." Asef adamın önünde durup deri eldiven olan eliyle sertçe önündeki çeneyi tuttu. "Sen bugün kadınıma dokunmanın bedelini ödeyeceksin. Ölmek için bana yalvaracaksın, bağırmaktan boğazın yırtılana kadar da durmayacağım." Asef'in sesindeki karanlık karşısında korkmaya başlayan adam zincirli ellerini oynatmaya başladı.

"Beni dinle! Ben abimden dolayı sana karşı kinlendim! Ama emir veren başkasıydı, hatta başkaları..." Adam hızlı şekilde konuşmaya başlamıştı ama Asef onu dinlemeden alt bacağına bıçakla sert bir darbe attı. "Ahh!" Adamın boğazından büyük bir çığlık kopmuştu. "Hepsi birleşti sana karşı Kral!" Carter Oliver yalnız bırakılmış ardından hiç kimse onu kurtarmak için gelmemişti. Artık Asef'in elinden kurtulma şansı olmadığını biliyordu.

"Kimler?" Asef soğuk şekilde sordu, aynı anda da adamın üst bacağına sert bir bıçak darbesi indirmişti. Elinde dünyanın en tehlikeli bıçağı vardı, dikiş bile tutmayan yaralar açıp korkunç acılar çektiriyordu. Adamın çığlığı bir kez daha odayı doldurdu.

"Tüm mafyalar... Dünya üzerinde ne kadar canını yaktığın ve elinde tuttuğun mafya varsa..." Carter nefes nefese konuşurken şimdiden ölmek için yalvarma kıvamına gelmişti. "İttifak kuruldu ve hepsi sana karşı bunun altına imzasını attı. AHH!" Asef bu defa adamın karnına bıçak darbesi atmıştı. Ayağının dibinde küçük bir kan gölü olmaya başlamıştı.

"Hadi oyun oynayalım diyip bir araya mı geldiler?" Asef adamın arka tarafına yürürken gülerek sordu. Carter'ın konuşmaya mecali kalmamıştı.

"Birisi var... Herkesi bir araya getiren birisi... Başlarında lider diye onu seçtiler..."

"Kim?" Asef bıçağı adamın beline getirip durdu. Bir şeyi hesaplıyordu.

"Bilmiyorum, yüzünü görmedim ama herkes ona itaat etti... Bir Kral'ı yenecek başka bir Kral vardır... Onları yenemezsin Asef Arjen! Ordu kurdular, üzerine geliyorlar. Ahh!" Sırtına giren bıçakla büyük bir çığlık odayı doldurdu. Asef gülerek adamın önüne geldi. Geriye çekilip önündeki esere baktı.

"Sanki bir yer eksik kaldı." Ardından adamın göğsüne geniş bir bıçak darbesi attı. "Şimdi oldu, şimdi benim kadınımın canını yaktığın yerden aynı yaralara sahipsin. Gelelim diğer esas yaralara."

Adamın ellerine sırayla sapladığı bıçak ile odayı korkunç çığlık ve kan kokusu kapladı. "Sen nasıl Eliza'nın ellerini bağlarsın?" Öfkeli sesi ölümcüldü. Ardından belindeki silahı çıkarıp ayak bileklerine birer el ateş etti. "Ayaklarını bağlayıp, canını yaktın!" Carter'ın bağırmaya gücü kalmamıştı. Kendi dilinde ağlayarak yalvarmaya başlamıştı ama Asef'in öfkesi dinmek yerine artarak devam ediyordu. Siyah deri eldiven olan elini uzatıp adamın ağzını araladı. "Onun ağzını kapatıp konuşmasını engelledin!" Adamın dilini kesmesi ile boğuk ve korkunç bir çığlık, gün doğarken dışarıya kadar taştı. Alfa'nın uluma sesi gelmeye başlamıştı. "SEN BENİM HER ŞEYİM OLAN KADININ GÜZEL GÖZLERİNİ SİYAH BEZLE KAPATAMAZSIN!" Adamın iki gözüne saplanan bıçakla başı öne düşmüş bayılmıştı.

Asef nefes nefese geriye gidip sakinleşmeye çalıştı. "Sen benim Eliza'ma dokunamazsın..." Silahını kaldırıp adamın tam kalbine denk getirip tetiği çekti. "Ve Kral diğer sahte Kral'ın ecdadını sikecek, merak etmesin..."

Dışarı adımını atıp derin bir nefes aldı Asef. İçindeki ateş sönmese de biraz azalmıştı. Uzaktan ona bakan Alfa yanına gelmeye korkuyor mesafesini koruyarak ulumaya devam ediyordu. Asef cebinden paketi çıkarıp bir sigara yaktı. Üstü başı kan olmuştu ama pek de umurumda değildi. Karşıdan bir adamı sürükleyerek gelen Cihan'a bakıp sigarasını içmeye devam etti.

"Kulüpteki ajanı buldum, Ersin birçok şeyi haber uçurmuş." Yediği dayaktan ayakta duramayan adamı Asef'in ayaklarının dibine attı. Asef ise duruşunu hiç bozmadan belinden silahı çıkarıp ayakları dibinde yatan adamın beynini tek kurşunla dağıttı.

"Hazırlan Cihan, savaş başlıyor. Bu defa tek değil sülaleri ile geliyorlar..." Sigarasını yere atıp arabaya doğru ilerledi. Bugünün geleceğini biliyordu, şimdi daha güçlü silahlara ihtiyacı vardı.

**

"Gözümün nuru, ömrümün güneşi, vuslatı hasretle çekip koynuma yalnızlığımı alıp, sevdanla gurbet türküleri çağıracağım." Tolga'nın ağlayarak söylediği şeyleri Alya dudaklarını büzerek dinliyordu. Asef'in özel uçağı onları beklerken Tolga ve Alya vedalaşma faslını uzatıp duruyordu.

"Yapma böyle Tolga, zaten çok üzgünüm. Nermin teyzenin yeni kemoterapisi olmasa seni de alırdım yanıma." dedi ağlamaklı Alya.

"Haklısın Mavişim kader bizi ayrılığa zorlarken benim elimden sadece derin bir keder ve acı çekmek geliyor. Ahh! Bedbaht bedenim, ahh ızdırap çeken ruhum..."

"Senin ben şimdi bedenini de ızdırabını da!.." Asef öne doğru adım atmıştı ki Eliza'nın elini tutup çekmesi ile durdu.

"Üzülüyorlar, bir şey deme." dedi gülümseyerek.

"Yavrum yarım saattir çektikleri ızdırap benim beynimi sikti. Alt üstü bir hafta beya!" Asef öfkeyle saçlarını karıştırıp sakinleşmek için Eliza'nın saçlarını öptü. Eliza gülümseyerek karşılık vermişti. Alya ve Tolga üzgün şekilde Asef'e bakarken Deniz önlerine geldi.

"Bilemezsin Asef'im, asla bilemezsin. Senin için altı üstü bir hafta ama biz geride kalanlar için asırlık acılar yüklü ızdırap dolu geceler. Senin o sert ve sıkı kalçanın hayali ile ben- Lan! Ne vuruyorsun hayvan herif!" Deniz ensesine yediği sert tokatla kendine gelmişti.

"Herkes uçağa binsin sabrım taşmak üzere! Cihan Alya'yı al!" Cihan aldığı emirle Alya'yı yavaş ve dikkatli şekilde kucağına aldı ama Alya hala Tolga'nın elini tutuyordu.

"Mavişim! İtalyan erkeklerine sakın bakma mavi mavi!

"Tolga! Sensiz her şey çok zor olacak! Beni sürekli görüntülü ara! Sakın gece kulüplerine gitme!" Alya ince sesiyle ağlamaklı şekilde bağırırken Cihan sabır çekip Tolga'ya baktı.

"Alya Hanım'ın elini bırakıp çekil Tolga. Uçağın altında ezilmek istemiyorsan tabii." Cihan'ın sert uyarısı ile yutkundu Tolga.

"Sakin ol sert adam." Tolga son kez Alya'nın elini öpüp geri çekildi. Bu sırada da korkuyla Asef'e bakmıştı. Ama Asef bilerek öfkelenmemek için Eliza'ya bakıyordu. Cihan ve Alya uçağa girmişti.

"Kız zilli, dikkat et kendine." Tolga bu defa sıkıca Eliza'ya sarıldı. Eliza kendini daha çok toplamış arkadaşları sayesinde kendini daha iyi hissetmeye başlamıştı. "Bizi unutma, ara sürekli."

"Sizi neden unutayım Tolga? Sen Nehir ile ilgilen tamam mı?" Eliza geriye çekilip Deniz'e baktı. "Birkaç gün ailesinin yanında olacak. Bazı şeyler ona ağır geldi. Onunla sen de ilgilen Deniz."

"Merak etme, siz eğlenmeye bakın. Asef doktorla konuştum, uzaktan sürekli iletişim halinde olacağız." Deniz de Eliza'ya sarılıp ardından Asef'in omzuna yumruk attı.

"Dikkatli ol Deniz." Asef başka bir şey söylemeden Eliza'nın elini tutup yürümeye başladı. "Sen de Habeş maymunu..."

Tolga duyduğu şeyle duygulanıp mutlulukla ikisine el sallamaya başladı. Asef ve Eliza uçağın merdiveninden çıkarken dönüp arkalarına bakıp el sallamıştı. Asef eğilip Eliza'nın kulağına yaklaştı.

"Sevgilim, benimle aynı yatakta uyumaya hazır mısın?..

***

 

 

Bölüm : 30.11.2024 18:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...