
"Senin bana nasip olman, şahsi hayatımın değer biçilmez talihidir..."
Nazım Hikmet
***
Ne kadar çıkmak için çırpınırsan çırpın, eğer bir bataklığın içindeysen dibe batmaya devam edersin. Nasıl bir insan olursan ol, içinde olduğun hayata göre kim olduğuna karar verir seni tanıyanlar. Çünkü yüzüne hangi renk ışık vurursa sen o renksindir.
Ve bu Asef'in hayatının en büyük özetiydi...
Asef tarafından yönü çevrilen Eliza şaşkın şekilde başını kaldırıp ona bakmaya çalıştı.
"Asef, ne oluyor? Alya diyorum, beni duyuyor musun?"
"Ne olmuş? Ne dedi Alya?" diye gergin şekilde sordu Asef. Bu sırada da eski taş sokağın içinde geriye doğru yürümeye başlamıştı. Eliza neler olduğunu anlamak için başını çevirip bakmaya çalışsa da Asef izin vermiyordu.
"Bilmiyorum, sadece ağlıyordu." dedi Eliza. "Sen ne yapıyorsun? Neyi görmemi engellemeye çalışıyorsun?"
"Yok bir şey sevgilim, ben Cihan'ı ararım şimdi." Asef, Eliza'nın elini tutup diğer sokağa dönerken Eliza göz ucuyla gördüğü şeyle duraksadı. Gerçek olup olmadığını düşündü. "Hadi sevgilim,"
"Asef, o gördüğüm şeyler..." Eliza'nın midesi bulunmaya başladı. Asef'in siyah arabasının ön camından akan kanları ve aracın tavanında başı koparılmış kuşları görmüştü. Dün Milano'da gördüğü kuşlara benziyordu.
"Bebeğim, bir şey yok. Bana bakar mısın?" Asef, Eliza'yı ikna etmeye çalışırken bir yandan da Cihan'ın attığı mesaja bakıyordu. Alya ile ilgili acil bir sorun yoktu ama hemen Toscana'ya dönmeleri gerekiyordu.
"Kuşların kafasını mı koparmışlar? Kim yapmış, neden?.." Eliza hala şaşkın şekilde etrafına bakıp anlamaya çalışıyordu. Yüzünün rengi beyaza dönmeye başlayınca Asef gergin şekilde Eliza'yı kendine bakması için çenesinden hafif şekilde tuttu.
"Bebeğim bana bak, belli ki birisi benimle oynamaya devam ediyor. Bunu da en adi şekilde yapmayı ihmal etmiyor. Tabii ki adi birisi olduğu için yaptığı da kendisi gibi... Ama şimdi gördüğün şeyi unut tamam mı? Korkacak bir şey yok." Asef'in cümlesinin sonunda Eliza sıkıca adamın göğsüne sarıldı.
"Bu çok korkunç, canice bir şey Asef. Neden böyle bir şey yapsın bir insan?" Eliza konuşurken sesinin titremesine engel olamıyordu. Asef derin nefesler alıp sakinleşmeye çalıştı, kendisine ne yapılırsa yapılsın asla kontrolünü kaybetmeyen adam, konu Eliza olunca çok farklı oluyordu.
"İnsan değil çünkü bebeğim, hadi şimdi sakinleş lütfen. Bana bak," Asef'in sözleri ile biraz geri çekildi Eliza. "Şimdi arabaya bin ve beni bekle olur mu?" Asef'in adamları çoktan yanlarına gelmişti. Uzaktan onları takip ettikleri için durumu hemen fark etmişlerdi. Asef gergin şekilde baktığında birazdan onlara patlayacağını fark etmişlerdi. Eliza başını sallayıp önünde duran araca ilerledi.
"Sen nereye?"
"Hemen geliyorum, merak etme. Sen Alya'yı arar mısın yeniden? İyi olduğundan emin olmak istiyorum."
Eliza, Alya'nın ismini duyunca biraz kendine geldi. Endişeli şekilde arabaya binip telefonunda Alya'nın ismini aramaya başladı. Asef de evinin önündeki arabasına doğru yürümeye başlamıştı. Yumruk olmuş elleri ve tetikte yürüyüşü ile her an kavgaya hazır bir hali vardı. Ama şu an karşısına herhangi birisinin çıkmayacağının da farkındaydı. Düşmanı şimdilik psikolojik savaş veriyordu.
Arabanın yanına geldiğinde karşısındaki manzaraya baktı. Acımasızca öldürülen kuşların akan kanları ile bir şekil çizilmiş gibiydi. Asef biraz daha yaklaşıp dikkatle baktı.
"Siktir!" Ağızdan çıkan küfürle eş zamanlı yumruğunu da arabanın kaputuna vurmuştu. Bir meleğin kanatları resmedilmişti. Kanla...
Birkaç kere yüzünü sıvazlayan Asef, direksiyona bırakılmış bir kağıdı fark edince hızlı şekilde kapıyı açıp, notu aldı. Arabanın içine girmemişti. Bu sırada da birkaç adamı yanına gelip etrafına dizildiler. El yazısı ile yazılmış nota baktı Asef.
"Ellerindeki kanlar bir gün etrafındaki herkesin üzerine bulanacak... O gün geldiğinde elinden hiçbir şey gelmeyecek... Kim olduğumu merak ettiğini biliyorum, beni bulacak kadar yetenekli olmadığın için yakında ben senin karşına çıkacağım... Ben istediğim için..."
Asef elindeki notu buruşturup yere attı. Öfkeli yüzünde tehlikeli bir gülüş belirdi. "Ben de seni zeki birisi sanmıştım." derken geldiği yöne doğru yürümeye başladı. "Güvenlik kamerasına bakıp kuşları bu hale getirenler kimse bulun, sonra da tek tek saçlarını yolun. Bakalım ne hissedecekler" Patronlarının emrini alan adamlar başlarını eğerek karşılık verdiler.
Eliza yanındaki kapı açılınca hızlı şekilde başını çevirip yanına oturan adama baktı. Asef onun gözlerindeki korku ve merakı görmüştü. Nazik şekilde Eliza'nın elini tutup üzerini öptü.
"Endişe edecek bir şey yok sevgilim, şimdilik gezi programımıza burada son vermek zorundayız. Alya ile konuştun mu?" Asef'in sesindeki rahatlık, Eliza'nın endişesini biraz azaltmıştı. Ama gördüğü görüntüler hala aklındaydı.
"Konuştum, hemen yanına gitmemizi istiyor. Her ne olmuşsa çok üzgündü." dedi Eliza. Asef'in kaşları çatılmıştı.
"Cihan acil bir durum yok dedi ama. Neden üzgün olduğunu söylemedi? Murat, uçakla gideceğiz, hemen ayarla." Asef'in direktifi ile şoför koltuğunda oturan adamı başını sallayıp arabayı çalıştırdı.
Gelişlerinin aksine dönüşleri çok hızlı olmuştu. Önde Murat adlı adamın sürdüğü araçta Toscana'daki malikaneye yaklaşırken Eliza ve Asef sessizdi. Eliza, Asef'in sessizliğini pek de iyiye yormuyordu. Çünkü ne uçakta ne de arabada Asef ona uzun süre bakmamış, dün gecenin üzerine olması gerektiğinden farklıydı. Ortada bir sorun olduğunun farkındaydı ama sormaya çekiniyordu. Asef'i daha önce bu kadar düşünceli görmemişti.
"Biliyorum, çok yakışıklıyım ama bu kadar bakıp yüzümü eskitme." Eliza aniden ona dönüp konuşan Asef ile afalladı. "Daha çok lazım sana."
"Bana bakmadan seni izlediğimi nasıl anladın?" diye sordu Eliza. Sesi imalıydı.
"Sana bakmama sebebimi mi yoksa senin bana baktığını nasıl anladığımı mı soruyorsun?" diye soruyla karşılık verdi Asef.
"İkisi de diyelim," dedi Eliza. Asef'in yüzünde geniş bir tebessüm belirdi. Eliza'nın görmek istediği buydu, bu samimi gülüş ve bakış ihtiyacı olan şeydi.
"Sana bakarsam aklım karışıyor bebeğim, allak bullak ediyorsun beni. Ve şu an mantıklı düşünmeye ihtiyacım var. Nasıl bana baktığını bildiğime gelirsek, bu yeterince açık değil mi?" Asef yaklaşıp aralarındaki mesafeyi kapattı. Dudakları birbirine değiyordu. "Aklını başından alan adamda kendini araman normal..."
"Ukala, kendini beğenmiş egoist ve narsist adam..." Eliza devam edemedi çünkü Asef'in sıcak dudakları konuşmasına engel olmuştu. Kısa ama tutkulu bir öpücüğün ardından geri çekildi Asef.
"Hı hı, aynen ondan..." Dudakları hala birbirine değerken konuşmuştu Asef. Daha sonra da hızlı şekilde birkaç öpücük kondurdu ardı ardına. "Ağrın var mı"
Asef'in kısık sesle sorduğu soru üzerine Eliza olduğu yerde biraz kıpırdandı. Asef'in bunu ne için sorduğunu anlamıştı. Dürüst olmaya karar verdi. "Biraz sızlıyor, ilk olduğu için sanırım."
Asef şefkatli şekilde Eliza'nın saçlarını okşayıp, öptü. Dudaklarını kızın kulağına doğru yaklaştırdığı sırada yüzündeki şefkat yerini tehlikeli bir bakışa bırakmıştı. "Hemen ikincisini yapıp rahatlatmalıyız seni o zaman."
Eliza, Asef'in omzuna vurup geri çekildi. "Edepsiz! Aklında başka bir şey yok mu senin?"
Asef gülerek Eliza'yı kendine çekti. Sımsıkı sarılırken yanağına da derin bir öpücük kondurdu. "Yılların birikimi bebeğim, bir de senin gibi bir kadın olunca karşımda... Aklım başımdan gidiyor..."
Bu sözler Eliza'nın çok hoşuna gitmişti ama belli etmeden geri çekildi. Biraz da öndeki adamdan çekinmişti, tabii yol dışında hiçbir şeyle ilgilenmeyen adamın onlara bakmadığının farkındaydı.
"Sahip çık aklına, ayrıca başka bir yerine de... Şimdi başka işimiz gücümüz var." dedi Eliza.
"Öyle olsun bakalım, bu defa sen üzerime atlama da..." dedi Asef. Bakışları meydan okuyordu.
"Rüyanda görürsün," dedi Eliza.
"Ben zaten orada gördüklerimin gerçek olacağını söylüyorum." Asef'in gözleri kısılınca Eliza geri çekildi.
"Çok beklersin,"
"Hep beklerim..."
Araba yavaşlayınca ikisi de susup arkasına yaslandı. Evin önünde gergin şekilde elini arkasına koymuş, volta atan Cihan'ı gördüklerinde bir sorun olduğunu ikisi de anlamıştı. Arabanın durması ile ikisi de aynı anda kapısını açıp indi. Eliza'nın elini tutmak için bekleyen Asef, sevgilisi yanına gelince eline uzandı. İkisi birlikte merdivenden çıkarken, Asef gerilmeye başlamıştı.
"Ne oluyor Cihan?" diye sert şekilde sordu Asef. "Alya'nın neyi var?"
"Gezinizi böldüğüm için üzgünüm ama ilk defa böyle bir durumla karşılaştım. Tam olarak ne yapmam gerektiğini bilmiyorum." dedi Cihan.
"Anlatacak mısın Cihan? Yoksa zihninden geçenleri mi duymamı bekliyorsun?" Asef'in yüzünde sabırsızlık vardı. Eliza olan biteni kendi gözüyle görmek için Asef'in elini bırakıp içeri doğru yürümeye başladı.
"Aldatıldığını düşünüyor ve sabahtan beri sarhoş olmak için benden içki istiyor." Cihan'ın hızlı şekilde söylediği şeyler karşısında Asef afallayarak öylece kaldı.
"Ne? Ne demek lan aldatılmak?!" diyerek sesini yükseltti Asef.
"Sanırım Tolga ile ilgili bir durum." dedi Cihan.
"Öldürürüm ben onu, Alya'nın ağlamasına nasıl neden olur?" Asef hışımla içeri girerken Cihan da hemen arkasındaydı. Salona girdikleri zaman Alya'nın önünde dizinin üzerine çökmüş Eliza ve ona bakarak ağlayan Alya'yı gördüler.
"Alya, hadi anlat. Ne oldu canım?" Eliza yumuşak bir sesle sordu. Ama Alya'nın içli ağlaması durmuyordu. Mavi gözlerinin çevresi ağlamaktan kızarmıştı.
"Anlat hemen öldüreyim onu!" Asef'in öfkeli sesini duyan Alya daha da şiddetle ağlamaya başladı.
"Asef, sakin olur musun?" diye uyarıcı şekilde konuştu Eliza. Asef, ne? der gibi bakınca Eliza öfkeli şekilde kaşlarını çattı. "Önce ne olduğunu öğrenelim, ayrıca Alya ve Tolga aralarındaki meseleyi halledebilir bence."
"Sarhoş olmak istiyorum!" Alya'nın ortama dolan sesiyle herkes şaşkın şekilde ona döndü.
"Sabahtan beri aynı şeyi istiyor." dedi bıkkın şekilde Cihan.
"Alya, sen süt ve meyve suyu dışında içecek bilmezsin, ne sarhoş olması. Kafan iyi mi sesin?" Asef, Alya'nın yanına gelip elini alnına koydu. "Ateşin mi var yoksa? Gayet de iyi duruyorsun."
"Hiç iyi değilim abi, aldatıldım. Bunun bu kadar acı verici olduğunu bilmiyordum." Alya dramatik şekilde elini kalbine koyup başını geriye attı.
"Alya, Tolga'yı tanırım ben." Eliza, kalçası ile Asef'i itip Alya'nın elini tuttu. Asef'in ona şok içinde bakışını pek de umursamadı. "Seni üzecek bir şey asla yapmaz, bir yanlış anlaşılma olabilir mi? Ne oldu tam olarak?"
"Lütfen Eliza, arkadaşın diye savunma onu bana. Al bak ne yaptığına!" Alya, bağırırken kucağında duran telefonunu alıp ekranı Asef ve Eliza'ya doğru uzattı. "Bunu bana nasıl yapar?" Ekrana doğru aynı anda eğilen Eliza ile Asef birkaç saniye görüntüyü anlamak için baktı. Üstü çıplak ama kızarıklıklarla doluydu Tolga'nın ve yanında orta yaşlı, fosforlu makyajı ile geceyi bile aydınlatacak bir kadın vardı. Tolga'nın uzandığı sedyenin kenarında durup çocuğun yanağını sıkıyordu. Tolga'nın yüz ifadesi olduğu durumdan pek de memnun değil gibiydi.
"Bu ne lan?" İlk tepki Asef'ten gelmişti. Telefonu eline alıp sağa sola çevirdi. Resmin saçmalığını anlamaya çalışıyordu.
"Bu resmi sosyal medyada paylaşmış kadın, bana da Nehir attı." Alya'nın ağlaması içli bir hal almıştı. "Daha ben dokunmadım ona, benden önce başkası elliyor. Kızarıklıklara bak Eliza, her yeri hem de..."
Eliza gözlerini devirip telefonu Asef'in elinden aldı. Arkadaşının saçmalıklarından birisi yine karşısındaydı. "Alya, bu bizim mahallenin kuaförü Melahat abla. Tolga da ağda için gitmiştir, normalde Nehir yapar ama demek ki bu ay yapmamış." Eliza'nın havadan sudan konuşur gibi söylediği şeye Asef ve Cihan şokla bakıyordu.
"Kıllarını mı aldırıyor?" Cihan ellerini göğsüne çapraz şekilde koyup gözlerini büyüttü. Bunun acısını hayal etmişti bir an.
"Yani, Tolga bunu hep yapar. Ama sosyal medyada paylaşım onun değil. Melahat abla işte, klasik reklamını yapmış." Eliza, telefonu kapatıp Alya'ya uzattı. "Nehir de hemen sana ispiyonlamış, hain arkadaş."
"Ben dedim ona, Tolga ile ilgili şeyleri haber ver diye. İyi ki söyledi, yoksa nasıl bilecektim bunu." Alya resmi yeniden açtı. Özellikle yakınlaştırıp o şekilde bakmaya başladı.
"Hey Allahım ya! Ben de sabahtan beri ciddi bir şey oldu diye kafayı yiyorum." Asef gergin şekilde salonun ortasına yürüdü. "Ama kardeşim ve Habeş maymunu kılıklı toksit çocuğun ağda muhabbetini dinliyorum." Köşedeki dolaba ilerleyip içki ile kadeh aldı.
Eliza ayağa kalkıp Alya'nın yanına oturdu. "Niye toksit oluyormuş Tolga? Ne var? Ağda yaptırmış temiz olmak için. Suç mu?" diye sordu Eliza. Asef kadehini yudumlarken kısık gözlerle Eliza'ya baktı. "Ayrıca sen de yapmış olabilirsin, o pürüzsüz göğsünün başka açıklaması olamaz. Öyle doğmadın herhalde!"
Cihan ortamda dönen muhabbetten sıkılıp bahçeye doğru ilerledi. Asef kısık sesle gülüp elindeki kadehten bir yudum aldı.
"Sevmiş gibisin o pürüzsüz göğsü yavrum..."
Eliza'nın kızaran yüzüne bakıp daha geniş şekilde güldü Asef.
"İyi ki bir şey dedim, hemen konuyu başka yere çektin. Sen yapınca sorun olmuyor ama başkası yapınca mı mesele oluyor?"
"Benim yaptığımı kim söyledi? Bu kadar harika olmak benim mi suçum?" Asef ukala şekilde bakıp Cihan'ın arkasından ilerledi. Giderken Alya'nın ağlama sesi yükselince gözlerini devirmişti. "Öldüreceğim o Tolga'yı! Hazırlanın, Türkiye'ye dönüyoruz bugün!"
"Nasıl ya? Bu kadar pürüzsüz olamaz kimse! Alya, doğru mu söylüyor?" Eliza, Alya'nın durumunu umursamadan Asef'in söylediği şeyi düşünüyordu.
"Tabi ki yalan söylüyor!" Alya ağlarken bağırdı. "Yurt dışında mankenlik yaptığı sırada Deniz abiyle lazer yaptırmışlardı, konuşmalarını duymuştum!" Yüksek sesle ağlamaya devam etti Alya. "Çelimsiz, beyaz göğsüne nasıl başkası dokunur Tolga!"
"Biliyordum, yalancı." Eliza ise Asef'in arkasından bakarak konuşuyordu. "Yoksa o mermer gibi göğsün başka açıklaması olamaz." Aklına gece olanlar dolunca aniden bedenini sıcak basmıştı. Eliyle yüzüne yelpaze yapmaya başladı. "Ağlama Alya, kendini yıpratma bu kadar yani çok da önemli bir mesele değil. Tolga seni aldatmış olmuyor."
"Çok önemli Eliza! Her yerinde başkasının izi var!"
"Ağda izi o." Eliza'nın dediği şeyle bir süre duraksayan Alya yeniden ağlamaya başladı.
"Onu asla affetmem! Teninde başkasının izi olan bir adama artık güvenemem!" Alya bağırarak ağlarken telefonu çaldı. Arayan kişi Tolga'nın ta kendisiydi, Nehir olanları söylediği için şimdiden tutuşmuştu. "Senden nefret ediyorum! Artık beni unut! Çünkü ben seni çoktan unuttum!" Alya'nın telefonu açtığı anda söylediği şeyler bunlar olmuştu.
"Mavişim..."
"Bana öyle deme! Biz artık iki yabancıyız, git o sana dokunan kadına söyle bunları!" Alya telefonu kapatıp ağlamasına kaldığı yerden devam etti. Eliza ise ne yapacağını bilmez halde öylece dururken, bakışlarını ayakta konuşan Asef ve Cihan'a çevirdi.
Bahçede dönen konu ise çok farklıydı. "Yakında bir organizasyon yapmamız gerekecek Cihan." dedi Asef. Sigarasını yakıp dudağına götürdü.
"Tolga'yı öldürme organizasyonu mu?" diye sordu Cihan. O da bir sigara yaktı.
"Yok, o şimdilik dursun. Galiba liderin kim olduğunu buldum hatta kesin buldum." dedi Asef. Cihan şaşkın şekilde Asef'e bakarken sigarayı tutan eli havada kalmıştı.
"Nasıl buldunuz? Ben bulamamışken siz nasıl buldunuz?"
"Lan! O ne demek?! Ben senden daha zekiyim, bunu bilmiyor musun?" Ukala şekilde sigarasından derin bir nefes alıp havaya üfledi Asef.
"Demek istediğim, benim de en azından bir ipucu bulmam gerekirdi. Sizin attığınız adımı bildiğim için bu biraz garip oldu." Cihan hızlı şekilde konuşup garip ortamı dağıtmak istedi.
"Sıvama Cihan, bu sabah arabama bırakılan başı koparılmış kuşlardan haberin oldu mu?" Asef, camdan duvara dönüp Eliza ile Alya'ya baktı. Alya daha sakindi, ikisi iştahla çikolata yiyip hararetli şekilde konuşuyordu. "Eliza görmesin diye uğraştım ama olmadı. Kim bilir ne hissetti? Böyle işin amına koyayım!"
"Adamlar haber verdi, gece bırakmışlar. Kimin bıraktığını tespit etmeme az kaldı." dedi Cihan. "Bırakılmış bir mesaj mı var? Lideri öyle mi buldunuz?"
"Çok garip Cihan, bir bok döndüğünü biliyordum. Ama bu kadar olduğunu tahmin edemedim. Neden bir bağlantı ya da ipucu olmadı? Kim olduğunu nasıl böyle sakladı? Aslında esas kimliği kim? Neden bu kadar kirli bir yol izliyor?" Asef'in düşünceli sözlerine sadece boş şekilde bakarak karşılık verdi Cihan.
"Kimden bahsediyorsunuz efendim?"
Asef sigarasını atıp sinirli şekilde söndürdü. "Eben Cihan! Anladın mı Eben!"
"Ebem mi?" Cihan'ın sorusuna Asef birkaç saniye boş şekilde baktı. Ardından dudakları aşağı doğru büzüştü.
"Yemin ederim Cihan sen yaşlandın. Eskiden daha çeviktin, şimdi ise prostat olmuş amcalar gibi her an tuvalete kaçacak gibi duruyorsun."
"Bunun konumuzla ne alakası var? Sadece aklım karıştı ayrıca ben otuz beş yaşındayım. Asla yaşlı değilim." Cihan kelimelerin üzerine bastırarak karşılık verince Asef güldü. "Liderin kim olduğunu düşünüyorsunuz? Nasıl ulaştınız bu sonuca?"
Asef'in yüzü sonda gerilmişti. Bakışları yeniden Eliza'ya döndü. Masum ve bir şeyden haberi olmayan sevgilisine baktı bir süre. Onun, bu kaotik ortamın merkezinde olmasından nefret ediyordu. "Pusat..."
"Emin misiniz? Ama elimizde hiçbir kanıt ya da ipucu yok." dedi Cihan.
"Var Cihan, elimde mükemmel kanıt ve ipuçları var. En başından beri oydu, her şeyin altında onun parmağı var." Asef sert bakışları ile Cihan'a dönünce onun da aynı şekilde ona baktığını gördü. "Eliza'nın çekilmiş resimleri arasında büyük bir kanıt vardı. Hemen odasının karşı açısından çekilmiş. Doruk'un evinden... O resmi ise Doruk çekmedi, o çocuğun gözlerinde masumiyet var. Evet, Eliza'ya aşık ama sınırı asla geçmiyor. Sadece kendi içinde yaşıyor, tabii bu ona dayak atmayacağım anlamına gelmez ama neyse... O eve rahat girecek kişilerden birisi ise Pusat. Aynı şekilde gece kulübünde Deniz'e söyledikleri tesadüf değil araştırıp öğrendiği şeylerdi. Sergisinde Eliza'nın resmini yapıp beni kışkırtması ya da Phoneix'de karşıma çıkması... Hepsi onun oyununun bir parçası, Kral'ı tanımak için yaptı."
Asef yeni bir sigara yakıp derin şekilde içine çekti. "Eliza Hanım'ı kaçırdı, Alya Hanım'ın doğum gününde yaptıkları... Madem o olduğuna eminiz neden duruyoruz?" Cihan'ın öfkeden elleri titriyordu.
"Öğrenmemi istedi zaten, onun için bugün bana bir not bıraktı. O istediği için karşıma çıkacakmış tıpkı benim daha önce, kumar masasında ona söylediğim gibi... Ben istediğim için karşımdasın demiştim. Bugün açık şekilde kendini bana gösterdi. Ama ben onun esas kim olduğunu bulmak zorundayım. Liderin o olması hiçbir şeyi açıklamıyor, benden ne istediğini öğrenmeliyim. Eliza'nın etrafında olması tesadüf değildi..." Asef gergin bakışları ile camdan duvarın ardına baktı. Eliza ve Alya gülerek bir şeyler izliyordu. Alya başını Eliza'nın omzuna doğru yatırmış, Eliza da kollarını onun beline sarmıştı. Cennet gibi bir manzaraydı. "Sevdiklerime bu kadar yakınken herkesten daha tehlikeli bir düşman... Ama bu defa oyun masasını ben kuracağım, herkesin içinde ifşa olduğunda onu yakalayacağım. Hazırlıklara başla Cihan, bu savaşta ilk hamleyi ben yapacağım..."
***
Uzun diye plandıkları tatilin erken bitmesi sonucu Asef'e ait uçak birkaç dakika önce havaalanının pistine inmişti. Giderken pek de iyi olmayan ruh halleri şimdi daha iyiydi ama aynı şey Asef için geçerli değildi. Eliza uçaktan inmek için hazırlandıkları sırada dikkatle Asef'e baktı. Adam onunla yolculuk boyunca konuşmuş, uğraşmıştı ama arada kaşları çatılıp düşüncelere dalıyordu. Bazen de Cihan ile derin bir sohbete dalıp ikisi de ortamdan soyutlanmıştı. Şimdi de kaşları çatık şekilde elindeki telefona bakıyordu.
"Bu defa seni dikizlediğimi fark etmedin." dedi Eliza. Kemerini çıkarıp öne doğru eğildi.
"Fark etmediğimi kim söyledi? Beni izlediğinin pardon dikizlediğinin farkındayım." Asef göz kırpıp Eliza'ya baktı. "Sadece tadımı çıkar diye sessiz şekilde duruyorum. Manzaranı bozmak istemedim."
Eliza gözlerini büyüterek baktı. "Her şekilde kendi istediğin gibi sürüyor konuşma. Ama ben bu defa senin düşünceli olduğunu fark ettim. Hatta dikkatini dağıtan bir düşünce içinde gibisin." Eliza konuşurken Cihan yerinden kalkıp Alya'nın kemerini çözdü.
"Merak edecek bir şey yok meleğim, sen endişe etme. Her zamanki işlerim," dedi Asef. O da yerinden kalkıp ceketini giydi. Eliza bu sırada pek inanmasa da başını salladı. Asef'de bu defa farklı bir durum olduğunun farkındaydı. Onun yanında olsa da varlığının yok olduğu anlardaydı. Asef ise her defasında itinayla varlığını hatırlatan birisiydi, bu onun karakterine aşırı ters bir davranıştı.
Alya'yı kucağına alan Cihan önden ilerlerken Eliza ve Asef el ele tutuşarak arkasından geliyordu. Uçağın merdivenine geldiklerinde gördükleri manzara ile durdular. Hawai'ye gelmişler gibi elinde çiçeklerle dizlerinin üzerine çökmüş Tolga, ellerini öne uzatmış onları bekliyordu. Deniz ise baştan ayağa siyah giymiş, yorgun ve uykusuz gözlerle arabanın kaputuna yaslanmış öylece bakıyordu. Yüzünde pek bir ifade yoktu, boş boş sadece önüne bakıyordu.
"Mavişim!" diye bağırdı Tolga. Alya her ne kadar Tolga'yı gördüğü andan itibaren heyecandan yerinde duramasa da kendine hakim oldu. Yüzünü çevirip Cihan'ın göğsüne yasladı. Bu şekilde Tolga'yı yok sayıyordu. Bu esnada herkes uçağın merdiveninden inmeye başladı.
"Ağzını burnunu kıracağım ben bunun." Asef dişlerinin arasından konuşurken Eliza ona uyarı dolu bir bakış attı. "Bakma öyle, ben ona daha önce dedim. Alya'yı üzerse başına geleceklerden sorumlu değilim dedim."
"Sevgilim," Eliza'nın sesi daha ılımlıydı, Asef'in yumuşayan bakışları bunun kanıtıydı. "Tolga kötü bir şey yapmadı, Alya biraz fazla içselleştirdi durumu. Bırakalım onlar arasında halletsin."
"Yavrum, ben gitsem oramı buramı başka kadınlara elletsem senin hoşuna gider mi?"
"Ne alakası var Asef ya?! Çocuk öyle bir şey mi yapmış sanki?!" Eliza sinirli şekilde başını sallayıp Tolga'ya doğru ilerledi.
"Bak nasıl kıskandı hemen." Asef çarpık şekilde gülüp ilerledi. Gözü Deniz'e takılınca kaşlarını çatmıştı. Onun bu dağılmış görüntüsü pek hayra alamet değildi.
"Dinle beni Alya! Allah belamı versin ben bir şey yapmadım! İyi niyetliyim, sadece senin için kendime bakım yaptım!" Tolga yerde dizlerinin üzerinde bağırırken dramatik şekilde bağrına vurmuştu. "Ahh! Acıdı, ağda mememi tahriş etmiş. Son kullanma tarihi geçmiş mal kullanıyor o kadın, şikayet edeceğim." Tolga'nın söylediği şeyleri duyan Alya ağlamaya başlayınca Asef öfkeyle gelip Tolga'yı ensesinden tuttu. Bu sırada Cihan hızlı şekilde Alya'yı arabaya götürmüştü.
"Lan Habeş maymunu! Ne yapıyorsun sen? Ben sana ne dedim?!" Asef'in ensesinden kavrayıp havaya kaldırdığı Tolga kırmızı rengine bürünmüştü.
"Asef Bey abi, yemin ederim masumum."
"Asef! Bırak çocuğu!" Eliza'nın bağırması ile elini serbest bırakan Asef, Tolga'nın yere düşmesine neden oldu.
"Ah götüm!"
"Sen bana sesini yükseltmeye iyi alıştın yavrum. Hayır yani bu bedenden bu ses nasıl çıkıyor onu da anlamış değilim." Asef kirli sakalını kaşırken düşünceli şekilde Eliza'ya bakıyordu.
"Aralarındaki meseleye biz karışmayalım, sana daha önce de söyledim. İki yetişkin kendisi halletsin. Kalk Tolga." Eliza yerdeki arkadaşına elini uzatıp kalkmasını bekledi. Tolga, Eliza'nın elini tutup çekince kızı da üzerine düşürmüştü. "Lan!" diye bağırdı Eliza. Asef gülmesini tutamamıştı.
"Çok yetişkinler gerçekten de," dedi alayla Asef. Bu sırada elini uzatıp Eliza'yı kaldırmayı ihmal etmemişti. "Tolga, Alya'dan uzak dur bir süre. Ne olursa olsun senin yüzünden ağladı. Ve ben onun göz yaşlarında seni boğmamak için zor duruyorum." Asef parmağını tehdit ederek, Tolga'ya salladı. Bu sırada Tolga ayağa kalkıp elleri önünde Asef'in önünde durdu.
"Asef Bey abi, hatalıyım. Ama ne olur ayırma bizi, ne olur kıyma bize! Bu acı ikimize de fazla gelir, yalvarırım sevenleri ayırma!" Tolga'nın acıklı haline pek de acımış gibi bakmıyordu Asef. Daha çok bu durumdan zevk alan acımasız bir ifadesi vardı.
"Tolga abartma," dedi bıkkın şekilde Eliza.
"Bence de abartma, bir süre dedi. Sonsuza kadar değil..." Şimdiye kadar sesi çıkmayan Deniz yanlarına geldi. "Hoş geldiniz, her şey yolunda mı?" diye sordu. Asef'e bakıyordu. Deniz'in yüzündeki ve sesindeki durgunluk Asef'in dikkatinden kaçmamıştı.
"Bizde yolunda, sende yolunda mı esas?"
"Ben çoktan yoldan çıktım kardeşim." dedi durgun şekilde Deniz. Asef şok olmuş şekilde gözlerini büyütünce Eliza anlamaz şekilde baktı.
"Bana kardeşim dediğine göre ciddi bir mesele var. Hadi gidelim artık, evde konuşuruz." Deniz arabaya ilerlerken Asef, Eliza'nın elini tutarak beraberinde getirmek istedi. Ama Eliza yürümeyince dönüp sevgilisine baktı.
"Asef, ben Tolga ile eve gitmek istiyorum. Hem yarın okul var hem de evde işim var." Eliza konuşurken bir an yutkunmuştu. Çünkü Asef'in bakışları gittikçe kararıyordu.
"Yaşadığın o kadar şeyden sonra o evde yalnız kalmana izin verir miyim? Söylediğin şey mantıklı mı sevgilim?" Asef'in sesi de yüzü gibi sertti.
"Yalnız değilim ki, Tolga ve Nehir de var. Nehir bugün eve geliyormuş, onun da morali çok bozuk. Birlikte olsak bizim için daha iyi olur. Sen de Alya ile özel olarak konuşursun. Ayrıca benim de kendime ait özel bir dünyam var Asef." Eliza ikna edici şekilde konuşurken Asef ikna olmamak için direniyordu.
"Senin özel hayatında ben yok muyum?" Asef konuşurken, alıngan şekilde bakıyordu. "Benim dünyam sensin oysaki..."
"Asef," dedi bıkkın şekilde Eliza. "Olayı dramatize etmene gerek yok, evime gidip dinlenmek istiyorum. Zaten her yerde adamın olduğu için sıkıntı olacağını düşünmüyorum."
"Bu arada, adam sayısını arttırdım. Hepsinin resmini sana atacağım, eğer bunlardan farklı ve sürekli gördüğün birisi olursa hemen bana söylüyorsun." Asef, yaklaşıp kısık sesle konuşmaya başladı. "Odanın perdesi hep kapalı olacak, telefonun ne zaman ararsam açık olacak. Okula gideceğin ve çıkacağın saati bana söyleyeceksin. Bir adamım seni her yere götürecek. Tamam mı?"
"Başka bir emrin var mı?" Eliza kaşlarını çattı.
"Yavrum Allah aşkına! Şimdi başka triplere girme zamanı değil. Baskıcı ve maço bir erkekmişim gibi bakma. Sadece güvenliğin için yapıyorum. Yakın zamanda neler yaşadığımızı hatırlatırım. Biraz olsun beni de düşün." Asef elini kaldırıp Eliza'nın yanağını yumuşak şekilde okşadı. "Rahat nefes almam lazım..."
"Tamam, dediğin gibi olsun ama abartmak yok. Tamam mı?" Eliza'nın sorusuna başını sallayan Asef uzanıp kızın alnına derin bir öpücük kondurdu.
"Şimdi sizi Cihan götürsün." Bu sırada da Alya'yı arabaya bindiren Cihan yanlarına gelmişti. Tolga bir an Alya'nın olduğu arabaya doğru yeltenmişti ama Asef ensesinden yakalayıp durdurdu. "Geri bas Tolga, ikinci bir emre kadar Alya'dan uzak duruyorsun."
"Yapma abi, kıyma bize..!"
"Yürü Tolga!" Eliza siyah arabaya yürürken Tolga'yı da kolundan tutup çekiyordu.
"Dur kız zilli! Sen sevgilinle gezdin tozdun tabii... Ama ben..." Tolga'nın ağlamaklı sesine göz deviren Eliza, gergin şekilde ona bakan Asef'e el sallayıp öpücük atmıştı. Karşılığında güzel bir göz kırpma almıştı.
Herkes arabaya bindiğinde araçlar hareket etmişti. Ama farklı yönlere...
Tolga camdan bakmaya çalışsa da Alya dönüp bakmamıştı. Ya da Asef engel olmuş da olabilirdi, bundan tam olarak emin olamadı.
"Dön önünü Tolga, madem olan oldu artık değişmez. Alya kindar bir kız, bir süre süründürecek seni." dedi Eliza. "Ayrıca senin Melahat ablanın yanında ne işin var? Gidecek yer mi yoktu? O hep müşterileri ile reklam yapar."
"Kız zilli, ben de meraklı değilim. Nehir'in katır inadı tuttu, ne desem kabul etmedi." dedi Tolga. Yorgun şekilde arkasına yaslandı. Ardından dikiz aynasından Cihan ile göz göze gelince olduğu yerde sıçramıştı. "Tövbe bismillah! Sert adam neden öyle bakıyorsun?"
"Gerçekten de orana ağda mı yapıyorsun sen?" diye sertçe sordu Cihan. Yüzünde iğneleyici bir ifade vardı.
"Sonuçta benim kaslı ve yapılı bir bedenim var. Herkes gibi ben de onu gösteriyorum." Tolga gururla başını kaldırdı.
"Senin mi bedenin öyle?" Cihan'ın büyüyen gözleri buna inanmadığını haykırıyordu.
Tolga dudaklarını büzüp Eliza'ya baktı. "Öyle değil miyim Eliza?" Ama Eliza ona bakmadan Asef'in attığı mesaja bakıyordu. Hatta şok içinde... Yirmiden fazla adamın resmini atmıştı. İsimleri ve genel hatlarıyla bilgileri yazıyordu. "Eliza!"
"Sus Tolga!" Eliza bağırınca Tolga olduğu yere pustu.
"Değilsin Tolga, kendini zorlama. İstersen gel adamlarım sana eğitim versin." Cihan'ın dediği şeyle Tolga öne doğru, heyecanla eğildi.
"Yapar mısın sert adam?"
"En azından Asef Bey'den dayak yediğinde yarım saat dayanabilmen için eğitim alabilirsin."
Tolga kafasını Cihan'a yaklaştırmış öylece kalmıştı. Duyduğu şeyi birkaç saniye idrak etmeye çalıştı. Anladığı anda da kendini geriye bırakıp umutsuz şekilde başını sallamaya başladı.
O sırada Eliza onları umursamıyordu. Hızlı şekilde, Asef ile konuştuğu mesaj ekranına bir şeyler yazmaya başladı.
"Dokuzuncu Kolordu askeri birliğini peşime taksaydın Asef, bu kadar kişi az olmuş."
Bir dakika içinde karşılık gelmişti.
Asef
"Olur yavrum, böylesi değerli bir kişiyi korumak için tüm ülkeyi seferber edebilirim..."
Eliza gülerek ekrana bakıp parmakları ekranda kaymaya başladı.
"Rahat bırak ülkeyi, yeterince derdi var... Ama bu kadar adam yine de fazla Asef. Peşimde koruma ordusu ile gezmek rahatsız edici."
Asef
"Merak etme, sana kendilerini göstermezler bile. Sadece ara sıra etrafında aynı yüzleri göreceksin o kadar. Kim bunlar, endişelenme diye resimlerini attım. Ayrıca yabancı birini gördüğünde de haber ver diye... Ayrıca bir kişi daha kaldı onu da atıyorum."
Eliza gelecek resmi merak edip bekledi. Mesaj sesi ile ekrana bakıp resmi açtı. Yüzünde geniş bir gülümseme olmuştu. Asef kendi resmini atmıştı, altına da kısa bir yazı yazmıştı.
"Aldığın nefes sayısı kadar göreceğin koruman..."
"Bundan hiç şikayetçi olmam..." diye mırıldandı Eliza. Telefonu çantasına koyarken yüzünde şapşal bir gülüş vardı.
"Elizaaa, bugün kız gecesi yapıp ağlayalım mı?" Tolga'nın dediği şeyle dönüp baktı. Gözlerini devirip başını cama çevirdiğinde dikiz aynasından bakan Cihan'ı görmüştü.
"Bir korumam da burada belli..." diye sessizce söylendi.
**
"Anlat, ne oldu?" Asef telefonunu ceketinin cebine koyup önüne baktı. Deniz dalgın şekilde, karşısındaki koltuğa oturmuş dışarı bakıyordu. Onun yanındaki Alya çaktırmadan elindeki telefonda Tolga'nın resmine bakıp iç çekiyordu. "Sana diyorum lan, anlatsana..."
"Sorma Asef'im, hiç sorma." Deniz kaş göz yapıp Alya'yı gösterdi. "Burada hiç sorma."
Asef anlamıştı. Deniz ikisinin tek olduğu bir ortamda konuşmak istiyordu. "Anladım, konuşuruz sonra. Şimdi konağa geçelim benim de seninle konuşmak istediğim bir konu var." dedi Asef. Deniz başını sallayıp yeniden dışarı döndü. "Alya senin de ne yaptığını görüyüm. Telefonunun ekranı cama yansıyor abiciğim."
Alya yakalanınca telefonu hızla kapattı. Yüzü kızarmıştı. "Ben bir şey yapmıyorum." dedi savunmaya geçerek.
"Yapma güzelim, hatta bu tavrına bayıldım. Habeş maymunu hayatından çıkarmak için çok güzel bir zaman." Asef konuşurken Alya gözlerini kaçırdı. Asef farkındaydı, kardeşi çok yakında yelkenleri suya indirirdi. O yüzden o güne kadar ne yapsa Asef için kârdı.
**
"Oy! Oy ben nerelere gideyim?! Ben başımı nerelere vurayım?!" Tolga'nın karşısında oturmuş, ellerinde bira ile bakan Nehir ve Eliza bıkkın şekilde nefes aldı. Başına her zaman yaptığı gibi annesine ait bir yazma bağlamış, baş ağrısını geçirmeye çalışıyordu Tolga. Ağıtlarının arasında da birasından yudumlar alıp duruyordu. "Her şey güzel gidiyordu! Annemin tedavisi çok iyi, ablam da eskisinden daha mutlu! Az kalmıştı! Her şeye sahip oluyordum! Sadece bir kadın, her şeye sahip olmama çok az kalmıştı!" Film repliğini kendine göre yorumlarken alnındaki yazma gözüne düşmüştü.
"Sus artık Tolga! Hepimizin hayatı harika, bir tek seninki berbatmış gibi davranma!" Nehir yastığı alıp Tolga'ya atınca elindeki biranın birazı Eliza'nın üzerine dökülmüştü.
"Esas sen sus zilli! Zaten senin yüzünden oldu her şey, neden hemen Mavişim'e yetiştirdin ki?"
"Sanki ben söylemesem Alya öğrenmeyecekti? Senin peşine adam bile takmış olabilir. Alya Arjen sonuçta, farkındasın değil mi? Asef Arjen'in kardeşi... Alya yapmasa Asef yapar." dedi Nehir. Morali bozuk olduğu çok belliydi.
Tolga birkaç saniye boşluğa bakıp Eliza'ya döndü. "Eliza, yapar mı sence?"
"Yanii," Eliza dudaklarını büzdü. "Yapabilir, sonuçta abisi de benim peşime adam taktı. Nehir'in dediği de doğru. Alya yapmasa da Asef kesin yapar." Bu Eliza için şaşırtıcı olmazdı. Özellikle son yaşanan şeylerden sonra Asef'in aşırı güvenlik önlemleri aldığının farkındaydı.
"Bir mafyanın kardeşine aşık oldum! Ne film gibi bir hayat!" Tolga trajik şekilde bağırıp ayağa kalktı. "Doruk geldi mi acaba?" Karşı evin penceresine bakıp yanan ışığı görünce ceketini aldı. "Gidip iyi bir plan yapmam lazım, bu ayrılığa son vermek zorundayım. Hadi zilliler ben kaçtım, gece gelmem." Tolga'nın hızlı gidişi sonra Eliza, dertli şekilde birasını içen Nehir'e döndü. Önündeki cipsten de ağzına atıyordu arada.
"Her şey yolunda mı Nehir? Son günlerde konuşamadık. Nasıl hissediyorsun?"
Nehir derin bir nefes alıp dolan gözlerini kaçırmaya çalıştı. "Bilmiyorum Eliza, kendimi tam toplamak üzereydim ama yeniden dağıldım. Birkaç gün düşünüp kendimce bir karar vermiştim. Deniz'e fazla haksızlık ettiğimi düşünüp geri adım attım." Nehir elini umutsuz şekilde sallarken Eliza dikkatle onu dinliyordu. "Aynı gün yanıma geldi, beni sevmek istediğini söyledi. Çok mutlu oldum, ben de içimdeki şeyleri söyledim. Hatta yapmayacağım bir şey yapıp abimden bile bahsettim. Ama sonra bir anda gitti, telefonumu da açmadı. Ne yapmaya çalışıyor anlamıyorum, salak!" Nehir öfkeyle elindeki birayı kafasına dikti. "Dangalak Deniz!"
"Garip, yanına kadar gelip de neden öyle yaptı ki? Deniz o kadar kararsız bir adam değil. Sence başka bir durum olmuş olabilir mi?" Eliza konuşurken üzerindeki ince kazağı çıkarıp, siyah renk sporcu büstiyeri ile kalmıştı. "Eliniz iki dakika rahat durmuyor. En sevdiğim kazağıma bira döktün."
"Pardon canım, mal Tolga yüzünden oldu. Ayrıca Deniz'in kararsız olduğunu daha önce de gördüm. Duygularını belli edip aynı zamanda uzak durdu. Yine aynı şeyi yapıyor, nasıl güveneceğim ki ona?" Nehir üzgün şekilde başını Eliza'nın dizine koyup dudaklarını büzdü.
"Şimdilik sonuca varmak için erken. O yüzden bekleyelim, Deniz'in bir nedeni mutlaka vardır. Zaten yoksa da bizzat ben onu pataklarım, Asef'den de isterim. O da seve seve kabul eder." Eliza arkadaşının saçlarını okşarken Nehir gülümsemişti. "Sana profiterol yapayım mı?"
"Yapar mısın?" Nehir heyecanla başını kaldırdı.
"Ama sen de yardım edeceksin?" Eliza ayağa kalktığında Nehir de hızlıca kalktı.
"Ederim, hadi gel!" Eliza'nın elinden tutup mutfağa çekmeye başladı. Her zaman olduğu gibi, hüzünlü anları tatlı son ile bitiyordu. Her şeyi unutmak için seçtikleri yol buydu. Yoksa içine düştükleri okyanusta boğulabilirlerdi...
**
"Asef, kafayı yedim resmen. Öğrendiğim andan beri idrak etmeye çalışıyorum. Toprak'ın kız kardeşi Nehir'miş! Duydun mu beni?!" Deniz ile Asef evin salonunda oturuyorlardı. Önlerinde uzun süredir dolup boşalan kadeh bardakları vardı. "Benim yüzümden uyuşturucu bağımlısı oldu, benim yüzümden öldü! Şimdi kalkıp onun kardeşini nasıl severim? Böyle bir şeye nasıl hakkım olur? Zaten Nehir gerçeği öğrense bırak yüzüme bakmayı kesin çeker vurur beni."
Asef, Deniz'i dinlerken sakindi. Bu onun için yeni bir bilgi değildi. Eliza ona Nehir'in abisinin intihar sonucu öldüğünü söylediğinde araştırma yapmıştı. Cihan'ın verdiği bilgiye göre, ölen çocuğun Deniz'in arkadaşı olan Toprak olduğunu öğrenmişti. Çok eskiden Nehir'in babasını engelleyen bizzat Asef olduğu için bu olayda o da suçluydu. Deniz'i korumak için acılı bir babaya kötülük yapmıştı. Derin bir nefes alıp kadehinden büyük bir yudum aldı. "Sakin ol Deniz, çok kötü bir durum olduğunun farkındayım. Ben de suçluyum bu konuda. Babasına seni öğrenmemesi için engel oldum. Bu yüzden, bu mesele sadece senin meselen değil. Şimdi tek yapman gereken sakin olmak..."
"Sakin olamıyorum Asef, ben unuttum... Yıllarca Toprak'a ne olduğunu düşünmedim bile, öldüğünü bile bilmiyordum. Sana onu sormak istedim ama sen de yoktun... O da yok olmuş..." Deniz gözünden akan yaşları silmeden kafasını arkaya atıp gözlerini yumdu. "Çok iyi çocuktu lan! Çok iyi... Ama benim yüzümden..."
"Sus artık." Asef yerinden kalkıp Deniz'in yanına oturdu. Ensesinden kavradığı adamı kendine çekip sıkıca sarıldı. "Sus, değişmez geçmiş artık. Ne ölen gelir ne de senin sebep olduğun şeyler değişir... Kendini boşuna yıpratma kardeşim..."
Deniz'in ağlaması şiddetlenirken, boğazından kaçan hıçkırıklar Asef'in kucağında daha da arttı. Sanki onun kollarında küçülmüş gibiydi. Çocuk gibi ağlarken Asef'e daha da sıkı sarıldı. "Asef, ne yapacağım? Bir şey yap! Benim yüzümden öldü!"
"Hayır Deniz, senin yüzünden ölmedi! İntihar ettiği için öldü ve senin bundan haberin bile olmadı. Anlıyor musun? Bana bak!" Asef'in sert sesi ile yaşlı gözlerini açıp ona baktı Deniz.
"Neden intihar etmiş peki? Öğrendin mi?" Deniz'in titreyen sesi Asef'in kalbinde bir yeri acıtmıştı.
"Tam olarak bilmiyorum," Asef sakin şekilde konuşurken Deniz'in dağılan saçlarını eliyle düzeltmeye başladı. "İkinizi bulduğum gece uyuşturucu komasına girmişti. Cihan onu hastahaneye yetiştirip ailesine haber ulaştırmıştı. Ben seninle ilgilenirken Cihan, Toprak için bekledi. Bana uyandığını haber verdikten sonra yanıma gelmesini istedim. Birkaç gün sonra da intihar ettiğini öğrendim. Tabii kaçırıldığım zaman da o sıralar olduğu için bu olayı unuttum. Birkaç ay sonra babası senin peşine düşmüştü, Cihan fark edince adama engel olup üzerini kapatmaya çalıştım. Sonrası ile pek de ilgilenmedim ama gördüğüm kadarıyla pek de üstü kapanmamış." Asef'in sesi sona doğru düşünceli bir hal almıştı. O da şu durumda Deniz'in ne yapması gerektiğini düşünürken umutsuzluğa kapılmıştı. Aynı durumda kendisi olsa Eliza'nın yüzüne bile bakamazdı. Kötü bir durumdu. "Ama merak etme, üstesinden geleceğiz..."
Deniz derin bir nefes alıp kendini geriye doğru bıraktı. Sarhoşluğun ve dünden beri uyuyamamanın etkisiyle gözleri hemen kapanmıştı. Bir nevi bayılmış da olabilirdi. Ama gerçek olan bir şey varsa o da Asef ile konuşup onun verdiği güvenin biraz da olsa rahatlatmış olmasıydı.
"Şimdi seni acil bir ameliyata çağırsalar ne bok yiyeceksin? Sana zorla aldırdığım tıp diplomasının kırmızı kurdelesini sikeyim!" Asef sinirli şekilde ayağa kalkıp etrafına bakındı ama Deniz'in üzerine örtecek bir şey yoktu. "Don sabaha kadar, beynini siktiğimin beyin cerrahı!"
Salondan çıkıp odasına çıktı hızlı şekilde. Duş alıp üzerini değiştikten sonra arabanın anahtarını ve cüzdanını da alıp odadan çıktı. Aşağı indiğinde Alya'nın yarı açık kapısından kafasını uzatıp kardeşinin yüzünü izledi. Son günlere göre daha huzursuz bir uykunun içinde gibiydi. "Seni bu defa kesin döveceğim Tolga." Kısık sesle mırıldanırken aşağı inmeye başladı. Salonun ortasında duran Cihan'a bakıp ardından arkasında yatan Deniz'e baktı. Üzeri örtülüydü.
"Deniz'e merhamet edesin mi geldi?"
Cihan arkasına bakıp yeniden Asef'e döndü. "Şu an merhameti hak ediyor çünkü acımasız günler onu bekliyor."
"Belki Nehir öğrenmez," dedi Asef. Bunu saklamak doğru değildi ama o da arkadaşını düşünüyordu.
"Öğrenmeli, doğru olan o. Yalanlarla kurulu bir ilişki olmaz, hatta Eliza Hanım da öğrenmeli..." Cihan'ın bakışları sertti.
Asef gergin şekilde nefes alıp Cihan'a yaklaştı. Elini adamın omzuna koyduğunda Cihan hissettiği acı ile sendelemişti.
"En çok yalandan sen nefret edersin biliyorum... Ama unutma, sana yalan söyleyen kadın en başından söyledi Cihan. O yüzden ne Deniz ne de ben hiçbir şeyin böyle olacağını bilemezdik. Zaman içinde her şey düzelecek."
"Umarım düzelir efendim..." Cihan başka bir şey söylemedi. Asef elini çekip arkasını döndü ama Cihan'ın sesiyle durmuştu. "Çünkü düzelmeyecek şeyler can yakıcı..."
"Bana hiç kızdın mı Cihan?" Asef yeniden döndü. "Sevdiğin kadını öldürdüğüm için..."
Cihan sert şekilde yutkunup derin bir nefes aldı. Yüzündeki ifade kırılmıştı. Gözlerinin derinliklerinde çektiği acı görünüyordu. "O bir ajandı, Alya Hanım'ı öldürmeye çalıştı ve..."
"Soruma cevap ver Cihan." Asef sert şekilde Cihan'ın sözünü kesti. "Bana kızdın mı?"
"Sizden bunu ben istedim, hatırlatırım Asef Bey." dedi öfkeli şekilde.
"Çiçek istedi senden onu öldürmeni. Ama sen yapamadın, o yüzden benden istedin. Beş yıldır bana kızgınlığın var Cihan ama kendine bile itiraf edemiyorsun." Asef'in yüzü meydan okuyordu. Aslında Cihan'ın ona gerçek manada kızamayacağını biliyordu ama sevdiği kadını öldüren silahı ateşleyen Asef'di. Bu gerçekleri değiştirmiyordu.
"İnsan sevdiği kadının istediği her şeyi yapmamalı, bazen yanlış şeyler ister. Çiçek benden yanlış bir şey istedi, ben onun gözlerine bakıp öldüremezdim. Kendimi de öldürmem gerekirdi, o yüzden size kızgın değilim. Beni hayatta tuttunuz, üç ay tanıdığım kadın için size kızacak değilim." Cihan'ın hızlı şekilde konuşması karşısında Asef alaylı şekilde gülümsedi.
"Ben Eliza'yı üç aydır tanıyorum Cihan ve onun için tüm dünyayı yakarım. O yüzden bana yalan söyleme, o gün aşık olduğunu ve hala olduğunu biliyorum." Arkasını dönüp yürüdü Asef.
"Peki Eliza Hanım bir ajan olup size ihanet etse..." Cihan'ın söylediği şeyle Asef'in adımları durdu. Ama yüzünü çevirmemişti.
"O zaman Cihan, kendimi onunla beraber yakardım..." Asef büyük adımlar ile salondan çıktığında Cihan hala aynı şekilde duruyordu.
"O öldüğünde benim de ruhum öldü zaten..." Dudaklarından sessiz şekilde dökülen kelimeler bunlardı.
***
"Kızım ne yaptın ya?!" Eliza, elindeki kaşığı Nehir'e doğru savurdu. Profiterol yapmak istemişlerdi ama Nehir'in sakarlığı yüzünden her yanlarına çikolata bulaşmıştı. "Ne hale geldim?" Eliza'nın üzerindeki siyah sporcu büstiyerinden açık kalan yerlerine bolca çikolata sıçramıştı. Göğsünün görünen kısımları, karnı ve kolları hep çikolata olmuştu.
"Ama çok lezzetli." Nehir elindeki tabaktan ağzına profiterol doldururken üzerindeki çikolataları umursamıyordu. "Kesinlikle depresyondayken yenilecek en güzel şey olabilir. Sağ ol canım, bunu da Tolga ile Doruk'a ayıralım." Diğer tabağı kenara çekip üzerini kapattı.
"Haklısın, hatta ben yemek yapıp Doruk'a vereyim diyorum. Evde tek başına yemek yapmıyordur belki." dedi Eliza. "Zaten yıllarca yetimhanede kalmış bir çocuk, ev ortamına da yemeğine de hasrettir." Eliza bunu söylerken birkaç saniye duraksadı. O da ev ortamına hasretti, o da yıllardır sıcak bir aile ortamı arıyordu. Ama ilginç şekilde Asef ve Alya ileyken, bu özlemi diniyordu. Hissettiği sıcaklık kalbindeki boşlukları dolduruyor gibiydi.
"Neye daldın öyle?" Nehir'in sesi ile arkadaşına bakıp gülümsedi.
"Öylesine aklıma bir şey geldi, bana da bırak biraz ya!" Eliza, tabağa uzanmaya çalıştı ama Nehir izin vermemişti.
"Hepsi benim, sen şefsin yememen lazım. Bunları odamda yiyip sonra da banyoya gireceğim, sakın girme!" Nehir elinde profiterol tabağı ile mutfaktan çıkıp odasına doğru koşmaya başlayınca Eliza şaşkın şekilde bakıyordu.
"İki tane verseydin ya! Köpek misin kızım?!'' Eliza, Nehir'in arkasından giderken kapının çalması ile yönünü kapıya çevirdi. "Ne var Tolga?!"
"Yavaş!" Asef'in sert bakışları ile karşılaşan Eliza duraksayıp nefesini tuttu. Asef baştan ayağa kızı süzüp mümkünmüş gibi kaşlarını daha çok çattı. "Bu saatte, kapıyı bu halde mi açıyorsun yavrum? Hayırdır, çikolata banyosu falan mı yaptın? Tatlılığın yetmiyormuş gibi..."
"Sen neden gelmeden önce aramıyorsun?" Asef içeri girerken Eliza geri çekildi.
"Eğer telefonuna baksaydın, beş kez aradığımı görürdün. Merak ettim seni, nerede telefonun Eliza? Ben aradığımda hemen açılacak demedim mi?" Asef büyük adımlarla ilerleyip salondaki tekli koltuğa oturdu. Eliza arkasından girerken etrafına bakınıyordu.
"Odamda sanırım, Nehir ile konuşurken duymadım." Asef'in önüne gelip durmuştu. Adamın onu süzen bakışlarını görmezden gelmeye çalışıyordu. "Neden geldin bu saatte?"
"Seni görmek istediğim zaman, saatin önemi var mı? Bence yok." dedi Asef.
"Tabii ki var, müsait olmayabilirim. Sonuçta iki tane genç kız yaşıyor bu evde, sen de istediğin zaman girip çıkamazsın." dedi Eliza. Kollarını birbirine dolarken çikolataları fark edip vazgeçti.
"O zaman, ben aradığımda o telefon açılacak. Ayrıca bu sorunu ortadan kaldırmak için güzel bir teklifim var; Benimle yaşa..." Asef ayağa kalkıp Eliza'ya doğru yaklaştı. Elindeki eldiveni çıkarıp parmağını kızın koluna sürmüştü.
"Teklifin reddedildi, şimdilik böyle devam ediyoruz." Asef parmağını dudağına götürürken Eliza durdu. "Ne yapıyorsun?"
"Hmm, sen mi yaptın? Lezzetli, gerçi çikolata mı yoksa sen mi lezzetlisin karar veremedim. Biraz daha tatmam lazım." Asef konuşurken gözleri parlamaya başlamıştı.
"Saçmalama Asef, Nehir evde. Hemen gidiyorsun, benim uyumam lazım. Sabah okula gidecegim." Eliza gözleri kararmış sevgilisine bakarken adımları geri geri gitmeye başlamıştı. "Çek o gözlerini benden!"
"Ama bebeğim, bu halde uyuyamazsın. Temizlenmen lazım..." Eliza geri gittikçe Asef peşinden geliyordu.
"Tamam sen git, duş alırım."
"Cık, burada ben dururken su israfına gerek yok." Eliza odasının kapısına dayandığında Asef'in nefesi boynuna vuruyordu.
"Bence sana cık, hem Alya evde yalnız. Morali bozuk, yanına gitmen lazım." Eliza hızlanan nefesi ile konuşmaya çalışırken Asef'in eli arkadaki kapının kolunu aşağı indirmişti.
"Sarhoş olduğunu düşünüp uyudu o. İlla içki isteyince ben de ballı sütün içine tarçın ve zencefil koyup kımız diye kandırdım. Cihan ve Deniz de konakta, yani erken gitmeme gerek yok." Eliza odanın ortasına gelince Asef kapıyı kilitleyip kıza doğru birkaç adım attı. Eliza da geriye doğru adım attı.
"Ne biçim abisin sen? Ayrıca geç oldu, benim uyumam lazım." Eliza kaçmaya çalışsa da küçük odada gidecek yeri yoktu. Zaten Asef kollarından yakalayınca kaçacak yeri kalmamaştı.
"Uyu yavrum, ben senin tadına bakıp gideceğim." Asef, Eliza'yı yatağa doğru ilerletirken gözüyle etrafı tarıyordu. Aradığı bir şey vardı.
"Asef, Nehir evde diyorum. Çok ayıp, ya bizi duyarsa?" Eliza'nın sırtı yatakla buluşunca kalkmaya çalıştı ama Asef'in kolları izin vermemişti.
"Uslu dur, o zaman sessiz ol kimse duymasın." Asef uzanıp Eliza'nın dudaklarına arzu dolu bir öpücük kondurdu. "İnsan bağımlısı olduğu şeyden uzak duramıyor bebeğim." Asef ayağa kalkıp hızlı şekilde ışığı kapattı. Oda karanlığa gömülürken Eliza bir an hiçbir şey göremedi. Ama aynı saniye boynunda hissettiği dudaklar ile nefesini tutup gözlerini kapattı.
"Ne yapacaksın?" diye kısık sesle sordu Eliza.
"Dedim ya, tadına bakacağım yani çikolatanın..." Asef'in çekici ve kısık sesinden sonra dudakları Eliza'nın dudaklarını bulmuştu. Aceleci ve sert değildi ama arzulu ve öldürücüydü... Öyle ki Eliza'nın boğazından kaçan kısık inilti bu arzunun karşılığıydı. Asef'in dudakları duyduğu bu sesle kıvrılırken Eliza'nın boynuna doğru ilerledi. Sadece dudakları değil dili de kızın tenini kavuruyordu.
"Asef..." Eliza gözlerini açmadan bambaşka ama hep isteyeceği o işkencenin tadını çıkarmaya başlamıştı.
Asef acele etmeden ilerleyerek Eliza'nın göğsünün üstüne geldi. Açıkta kalan yerlerine dilini değdirirken onun da nefes sesi hızlanmıştı. Eliza'nın eli yumuşak şekilde adamın saçlarını okşamaya başlarken hissettiği dilin ıslaklığı bu defa karnına doğru ilerledi. Eliza buradan özellikle fazla etkilendiği için karnını kendine çekip yatakta geriye doğru gitmeye çalışarak gözlerini açtı. Bu esnada Asef biraz daha hırçın darbeler atmaya başlamıştı.
"Sevgilim yeter, dur lütfen..." dedi Eliza. Ama sesini zor bulmuş gibiydi. Sabit durması için kollarını tutan Asef son bir kez daha Eliza'nın derisini sertçe emip ısırdı. "Köpek misin Asef?!"
"Sevgilime ne oldu?" Asef geri çekilip yatağın kenarına oturdu. Dağılan saçlarını geriye doğru taradı.
"O köpek gibi ısırmadan önceydi." Eliza da olduğu yerde doğrulup sırtını yatak başlığına verdi. Hala nefes nefeseydi, Asef'in de ondan pek farkı yoktu.
"Ne yapayım, çok tatlısın ve ben seni yemeden duramıyorum." Sokak lambasının ışığı cılız şekilde odaya dolarken Eliza'nın yüzü net değildi ama Asef yine de sevgilisinin kızaran yanaklarını tahmin ediyordu.
"Canımın yandığının farkındasındır umarım. Resmen etimi kopardın." dedi öfkeli şekilde Eliza.
"Abartma bebeğim, kendimi pek tutamamış olabilirim ama yine de dikkat ediyorum." Asef, Eliza'nın tatlı konuşmasına dayanamayıp kızın çenesini dişleri arasına aldı bu defa.
"Asef!"
"Dudaklarından ismimi duymak çok hoşuma gidiyor." Asef eliyle Eliza'nın çenesindeki ıslaklığı silip ayağa kalktı. "Ama daha fazla bu odada bu şekilde kalmamalıyız yoksa çığlıkların Nehir'in korkmasına neden olacak."
"Bağırmıyorum ben," dedi Eliza.
"O an kendini duymuyorsun sevgilim, zevkten attığın çığlıklar yüzünden ses yalıtımı üst düzey bir ev alacağım ikimize. Ondan sonra kulak zarımı delecek kadar çığlık atabilirsin, altımda... Ya da istersen üstümde..." Asef konuşurken gözü odada bir noktaya kaymıştı. Eliza'nın kurduğu hayal ile alt dudağını ısırmasını kaçırmıştı. O sırada Nehir'in sesi duyulunca ikisi de duraksadı.
"Eliza! Ben duştan çıktım yatıyorum sen de hemen duş alıp yat! Sabah okula geç kalmayalım!"
"Tamam kuzum!" Eliza yataktan kalkarken Nehir'e cevap vermişti. "Asef hemen git." Yatağının yanındaki berjerin ışığını açtı.
"Bence duş almana gerek yok, temizledim her yerini." dedi Asef kısık sesle. Aynı zamanda da göz kırparak çapkın şekilde bakmıştı.
"Aynen, hadi git sen artık." Eliza aceleci şekilde Asef'i itmeye çalışırken koca adam aniden tökezleyerek sertçe duvara çarptı. "Oha! Benim yüzümden mi çarptın öyle?!"
Asef ise cevap vermeden önce çarptığı duvardaki tablonun yere düştüğünden emin olup sertçe ayağıyla üstüne bastı. Tablo ortadan ikiye ayrılmıştı. "Aynen bebeğim, gizli Hulk falan mısın sen?"
"Saçmalama Asef, normalde ben seni yerinden bile kıpırdatamam. Kırıldı mı?" Yere düşen tablonun sesi ile öne doğru eğildi.
"Demek ki sana karşı aşırı zayıfım. Üzülme ben sana yenisini alırım, çirkin bir şeydi zaten. Kim vermişse bok gibi zevki varmış." Asef konuşurken eğilip tabloya bakar gibi yapıp küçük bir şeyi avucuna almıştı.
"Pusat hediye etti, ben çok sevmiştim." Eliza'nın ağzından kaçan kelimelerle Asef'in bakışları aniden değişmişti. Bunu gören Eliza söylediği şeyden pişman olup anında susmuştu. Sevgilisinin tepkisini gören Asef, yüzündeki ifadeyi silmeye çalışıp daha sakin bir sesle karşılık verdi.
"Ben de çok seviyorum Pusat'ı. Hatta yakında onu öyle bir si- yani seveceğim ki, sevgi pıtırcığı yapacağım onu." Asef ardından kapının kilidini açtı. "Hadi bebeğim, hemen duş alıp uyu. Işığın açıkken sakın üzerini değişme." Eliza cevap veremeden, dudaklarının üzerine kısa bir öpücük kondurmuştu Asef. Daha sonra da hızlı şekilde odadan çıktı. Evin kapısının kapanma sesini duyunca Eliza tuttuğu nefesini vermişti. Asef'in daha farklı tepki vermesini beklemişti.
"Neydi şimdi bu?" diye kendi kendine mırıldanırken banyoya doğru ilerledi. Asef'in ömür billah Pusat'tan nefret ettiğinin farkındaydı. Bu tepkisi ona daha korkutucu gelmişti.
**
Alacaklı gibi gecenin bu saatinde çalan kapı ile ayağa kalkıp yürüdü. Yorgun yüzünde oluşan merakla kapıyı açınca gördüğü adamla duraksamıştı Doruk.
"Asef Bey," dedi. Sesi de yüzü kadar şaşkındı. Ama Asef gayet normal bir durummuş gibi umursamadan içeri doğru adım atıp Doruk'un çekilmesine neden oldu.
"Tolga'yı dövüp gideceğim."
Doruk birkaç saniye tepkisiz şekilde baktıktan sonra Asef'in ardından hızlı şekilde içeri girdi.
"Şu an dayak yemek için uygun değil." dedi Doruk. Ama Asef koltukta saçma bir pozisyonda yatan Tolga'yı zaten görmüştü. "Bana geldiğinde çok üzgündü sanırım kız meselesi."
Asef boğazını temizleyip Doruk'a döndü. Alya ile ilgili birisinin daha bilgi edinmesini istemiyordu. "Ne meselesi olduğu beni ilgilendirmez, benden dayak yemesi için Eliza'nın evinde kalması yeterli. Hadi bana bir kahve yap." Doruk, Asef'in bu haline anlam veremezken başını sallayarak odadan çıktı. Bunu fırsat bilen Asef direkt pencereye gidip elini uzatsa dokunabileceği eve baktı. "Bu sokağı kim yaptıysa ölçüm için kullandığı metreyi sikeyim!" Dikkatli şekilde Eliza'nın ışığı kapalı odasına bakınca hiçbir şey görünmediğini fark etti. Eliza ışığı açmamıştı. "Aferin benim kızıma..."
"Mavişim... Mavilendim... Kapına kilitlendim... Buz tutmuştu yüreğim, seninle geleyim..." Tolga'nın gözleri kapalı şekilde uykusunda söylediği şarkıyla, Asef uzanıp oğlanın kafasının arkasına yavaş şekilde vurdu.
"Buz değil pas o, Habeş maymunu! Onu bile düzgün söylemiyorsun."
Tolga dudağını büzerek sağa sola dönse de ağır uykusuna devam etmişti. Asef de tekli bir koltuğa oturup odanın içini incelemeye başladı. Doruk'un eşyaları eski eve göre fazla lükstü. Pahalı birçok obje özenle dizilmişti. Asef'in bir kaşı yukarı doğru kalkarken Doruk elinde büyük bir kahve fincanıyla girdi.
"Buyrun Asef Bey,"
"Sağ ol," Asef bardağı alıp karşısına oturan çocuğu dikkatle izlemeye başladı. "Doruk, sana bir teklifim var."
Doruk, Asef'in aniden söylediği şeyle anlamaz gözlerle adama baktı. "Ne teklifi?"
"Sana boğaz manzaralı bir ev hediye etmek istiyorum." Asef ayak ayak üstüne atmış gayet rahat şekilde konuşuyordu. Kahvesinden bir yudum alıp samimiyetsiz şekilde gülümsedi.
"Hediye mi?" Doruk üzerindeki beyaz bol kazağın kollarını yukarı doğru çekip arkasına yaslandı. İlginç bir muhabbet dönmeye başlıyordu.
"Evet hediye ama karşılığında bir şey istiyorum." dedi Asef. İşaret parmağını Tolga'ya doğrulttu. "Bu Habeş maymununu da yanında götüreceksin."
Doruk samimi şekilde gülümserken dağınık kumral saçlarını karıştırdı. "Yoksa bu ev diğer yaka da mı?"
"Çok zekisin, nasıl anladın?" Asef'in işaret parmağı bu defa Doruk'a dönmüştü.
"Elinizden gelse beni başka bir kıtaya sürmek ister gibi bakıyorsunuz Asef Bey. Ama teşekkür ederim ben burada çok mutluyum, birkaç ay sonra mezun oluyorum. Çok sevdiğim arkadaşlarım burada ve hayatımda olmadığım kadar huzurluyum, hiçbir yer bana bunları yaşatamaz." Doruk gülümserken Asef kaşları çatık şekilde bakıyordu.
"Neresi güzel bu eski evin, elini uzatsan karşı eve çarpar." Asef burada bir es verip öfkeli şekilde soludu. "Uzatmıyorsun değil mi elini lan!"
"Uzatmıyorum Asef Bey, karşıda tutacak kimse olmadığı için uzatmama gerek yok." Doruk iç çekerek perdenin arkasında görünmeyen bir yere bakıp tekrar Asef'e döndü. Gördüğü bakışlar karşısında sertçe yutkunup olduğu yerde geriye doğru kaydı. "Zaten neden tutacak birisi olsun ki? Saçmaladım..."
"Evet, aşırı saçmaladın. Uzatmayı düşündüğün kolunu kırma isteği uyandırdın bende." Asef elindeki kahveyi bırakıp, siyah deri eldiven olan ellerini dizinin üzerinde birleştirdi.
"Asef Bey, ben sınırımı aşacak bir şey yapmadım ve yapmam da..." Doruk'un sesi samimi olduğu için Asef sessizce onu dinlemeye devam etti. "Yardım isterse koşarım, derdi olursa elimden geleni yaparım. Ama asla ona karşı sınırı aşmam. Onun kalbinin başkasında olduğunu çok iyi biliyorum. Ama Asef Bey, benim kalbim benim meselem..."
Öfkeli şekilde ayağa kalkan Asef karşısında Doruk da hızlı şekilde ayaklandı. "Bazen o kalbini avucumda ezmek istiyorum Doruk. Kadınıma baktığın her an gözlerini yerinden söküp atmak istiyorum. Beni anlıyor musun?"
"Anlıyorum Asef Bey, benim de öyle bir kadınım olsaydı tıpkı sizin gibi düşünürdüm..." Asef'in yakasını kavraması ile Doruk devam edemedi.
"Öyle bir şey olmadığı için sadece söylediğim şeyleri yaşayabilirsin, o da ömrün varsa... Sana son uyarım Doruk, o siktiğim kalbine söyle bir an önce olduğu yanlış yönden dönsün. Yoksa ben onun yönünü diğer tarafa döndüreceğim..." Asef tuttuğu yakayı sertçe bırakıp hızlı adımlarla odadan çıkıp evden ayrıldı. Avucunda tuttuğu şeyi biraz daha sıkarak... Doruk'un evinden alması gerekeni de almıştı.
Doruk olduğu yerde hareket etmeden öylece Asef'in ardından bakakalmıştı. Ne yapacağını ne diyeceğini bilmiyordu. Ama dudakları sessiz şekilde kımıldarken kendi kulaklarına bile zor ulaşan bir cümle kurmuştu. "Son nefesime kadar..."
"Doruk," Tolga'nın sesi ile arkasına bakan Doruk, ona bakan adamın her şeyi duyduğunu o an anlamıştı. Tolga'nın ifadesinde anlayış dolu bir acı vardı.
"Sakın öyle bakma! Ağzından tek kelime çıkmasın! Amına koduğumun şu gecesinde bir kişi daha konuşmasın!.."
Arkasını dönüp hızlı adımlarla odadan çıktı Doruk. Tolga öylece arkadaşına bakarken uzun zamandır farkında olduğun bu durumun berbatlığına lanet etti. Doruk'un bakışlarında gördüğü aşkın kolay kolay bitecek bir şey olmadığının farkındaydı. Yapabilseydi, Alya'nın Asef Arjen'in kardeşi olduğunu öğrendiğinde o uzak dururdu. Ama o iş öyle kolay değildi, aşk kalpten öylece atılmıyordu...
***
"Daha önce buna benzer dinleme cihazı görmüştüm. Son teknoloji ikisi de..." Özgür önünde duran siyah küçük cihazlar hakkında konuşurken Asef ve Cihan dikkatle onu dinliyordu. "Fark edilmesi kolay değil, özellikle aynı renk bir objenin içine gizlenirse iş daha da sıkıntılı. Siz nasıl buldunuz bunları efendim, elektronik tarayıcı olmadan?"
Asef sigarasını yakıp dudağına götürdü. "O şerefsiz Pusat, Eliza'ya o tabloyu boşuna vermedi. Tablonun tam denge noktasında ufak bir yamukluk vardı, Doruk'a da aşırı pahalı bir obje verdiği belliydi. Doruk'un bir şey olur diye dokunamayacağı cinsten... Herkesi dinleyerek kontrol altında tutmaya çalışıyor. Özellikle bazı şeyleri tesadüfen olmuş gibi gösterip, önceden planlamış oluyor."
"Kamera da olabilir mi evde?" diye sordu Cihan. O da bir sigara yakmıştı. "Detaylı şekilde araştırmamız lazım."
"Kamera olsa sence ben şimdi burada böyle oturuyor olur muydum? Olduğunu düşünmüyorum, Eliza'nın odasındaki tablo dışında kamera açısı oluşturacak herhangi bir nesne yok. Ama dediğinde haklısın, kimse evde olmadığında girip detaylı araştırma yap Cihan." Asef yorgun şekilde dağılmış saçlarını karıştırıp ayağa kalktı. "Biraz dinlenmem lazım, yarına lazım olacak." dedikten sonra hızlı adımlarla çıktı.
"İlginç, herhangi bir destek almadan Asef Bey bunları nasıl buldu?" Özgür kalın siyah çerçeveli gözlüğünü çıkarıp uykusuz gözlerini ovaladı. Cihan uykusundan uyandırıp Phoneix'e gelmesini istemişti. Üstüne gömlek giymiş ama altındaki mickey mouse desenli pijama hala duruyordu.
"Asef Arjen olduğu için olabilir mi?" Cihan dinleme cihazını eline alıp dikkatli şekilde bakmaya başladı. Şekli ve boyutu tanıdıktı. Daha önce onun arabasında bulduğu dinleme cihazına benziyordu. "Özgür, biz beş yıl önce de buna benzer bir dinleme cihazı bulmuştuk. Hatırlıyor musun?"
Özgür kaşlarını çatıp anılarını hatırlamaya çalıştı. "Şu Alya Hanım'a zarar vermek isteyen kadın mı?" Özgür bilerek Cihan'ın sevdiği kişi olduğunu söylememişti. Cihan'ın hassas olduğu bir konuda onu rahatsız etmek istemiyordu. "O zaman o kadını Pusat mı gönderdi? Oha!" Özgür söylediği şeye pişman olmuştu ama çok geçti.
Cihan öfkeyle ayağa kalkıp az önce Asef'in çıktığı kapıdan çıktı. Özgür'ün onun bu haline şahit olmasını istemiyordu. Bu şekilde kandırılmış olmayı kaldıramıyordu. Beş yıldır her gece aynı kabusları görmeye devam ediyordu. Karamel rengi saçları ve açık kahve gözleri ile ona bakan kadını görmeye devam ediyordu. Beni sen öldür Cihan, eğer beni seviyorsan lütfen beni sen öldür... Öleceğini anlayan kadının son isteği bu olmuştu. Ama Cihan yapamamıştı, elleri titrerken tetiği çekememişti. Umutsuz gözlerle Asef'e bakıp onun yapmasını istediğinde ve o tetik Asef tarafından çekildiğinde ise başka bir yöne bakmıştı. Akan kanları görmüştü ama sevdiği kadına son kez bakmadan odadan çıkıp gitmişti.
Çiçek...
Hayatına bahar getirip, yüreğinde çiçekler açtırdığını düşündüğü kadın acımadan yüreğini soldurup öyle gitmişti...
***
"Galiba üniversiteyi uzatıyorum." Tolga başını masadan kaldırmadan ağlamaklı sesi ile konuşurken diğerleri umutsuz şekilde arkadaşlarına bakıyordu. Okulun kafesinde oturmuş kahve içiyorlardı. Nehir ve Eliza farklı düşünceler içindeydi, Doruk da geceden beri uyumamış dalgın ifadesi ile öylece oturuyordu. "Bugün hocanın bizim için getirdiği maketin üzerine oturdum. Kıçıma batan tellerin acısı ile bağırınca da herkese rezil oldum. Üstüne üstlük hoca da boka bakar gibi bakıp, götündeki telleri ayıklayıp maketi yeniden yap, yoksa dersimden geçmeyi asla düşünme dedi."
"Peki maketin üzerine oturmayı nasıl becerdin Tolga?" diye sordu Eliza. Bir yandan da Asef'in adamlarından bazılarının üç masa ileride çay içtiğini gördü. "Şunların rahatına bak..." Sonda söylediğini sessiz şekilde mırıldanmıştı.
"Dün geceden dolayı hala sarhoş gibiydim, maketteki evin mavi camları Mavişimin gözlerine benziyordu. Gidip yakından bakmak istedim ama üzerine ne ara oturdum onu anlamadım." Tolga önündeki sıcak kahveden aniden büyük bir yudum alınca yanan ağzıyla masaya vurmaya başladı. "Ahh, ahh!"
"Dün geceden beri Mavişim diye ağlıyorsun. Kim bu kız, bana anlatmayacak mısın?" Doruk düşüncelerinden çıkıp Tolga'ya döndü. Doruk'un sorusu ile herkes duraksamıştı. Şu an Alya'nın adını geçirmek doğru olmazdı ve herkesin Asef'e verdiği bir söz vardı. Alya kırmızı çizgiydi.
"Bir gün inşallah be Doruk ama henüz buna hazır değilim." dedi Doruk.
"Okuldan mı?" Doruk merak etmişti. Özellikle herkesin yüzünde ani değişimler olduğu için buna da anlam verememişti. Meselenin Asef Arjen ile ilgili olduğunu bilse asla üstelemezdi.
"Iıı, şey değil. Yani henüz üniversiteli değil, yakında inşallah..." Tolga şapşal şekilde gülümserken hayallere dalmıştı. Alya'nın özgürce koşup kampüsün bahçesinde istediği gibi eğlendiğini düşündü. Büyüleyici güzelliğini ve kışkırtıcı halini... Daha sonra kaşlarını çatıp yumruğunu masaya vurdu. "Sana o laf atanları ben varya! Ahh! Elim acıdı." Tolga'nın kendi içinde yaşadığı travmalara bakıp herkes gözlerini devirmişti. Onun bu hallerine alışmışlardı.
"Merhaba, hepinizi bir arada gördüğüme çok sevindim." Ortama giren Pusat'ın sesi ile bakışlar ona dönmüştü. Aynı zamanda beklemedikleri için şaşırmışlardı da... Boş bir sandalye çekip oturan Pusat gülümseyerek herkese baş selamı verdi.
"Abi merhaba, hayırdır bir işin mi vardı?" diye sordu Doruk.
"Selam," demişti Nehir.
"Merhaba," dedi Tolga.
"Hoş geldin," dedi Eliza. Gözü Pusat'ın sargılı baş parmağına takılmıştı.
"Cümleten hoş buldum, aslında senin yanına gelmiştim Doruk. Senden bir şey isteyecektim ama herkes zaten buradaymış." Pusat neşeli yüzüyle konuşmaya devam ediyordu. Gözleri hızlı şekilde etrafı tararken uzaktan gördüğü adamlar ile daha da geniş gülümsedi. Asef'in adamları çoktan telefona sarınmıştı.
"Tabii abi, ne istersen..." dedi Doruk.
"Normalde doğum günlerimi kutlamayı pek sevmem ama herkes otuz yaşın inanılmaz bir başlangıç olduğuna beni ikna etti. O yüzden ben de bu akşam biraz partileyelim diye düşündüm." Pusat konuşurken, Asef'in hareketlenen adamlarını fark etmişti. Ama o gayet rahat davranıyordu.
"Bugün yirmi üç mart, doğum gününü nasıl unuttum. Abi kusura bakma," dedi Doruk. Mahcup ifadesiyle bakarken kendi içinde dalgınlığına küfür ediyordu.
"Ne kusuru oğlum, ne zaman unuttun da bugün unutacaksın? Ben erken gelip haber vermek istedim, biraz eğlenelim diye. Eee, hepiniz geliyorsunuz değil mi?" Pusat özellikle Eliza'ya bakıp birkaç saniye bekledi.
"Bence eğlenceli olur," Nehir herkesten önce cevap verdi. Bu aralar evde oturup düşünmek istemiyordu. "Nasıl bir parti? Şimdi sen tanınan bir ressamsın düz parti mi olacak? Kostümlü yapıp işe eğlence katmalısın bence."
"Çok klişe," dedi Eliza.
"Ama eğlenceli olur, sonuçta biz ilk kez yapıyoruz. " dedi Doruk.
"Ben ne bok yiyeceğim?" Tolga hala kendi aleminde Alya'nın gönlünü alma planları yapıyordu.
Pusat aklına bir şey gelmiş gibi tebessüm etti. Bu düşünce hoşuna gitmişti. "Bence harika fikir, hemen davetlilere bunun iletilmesi için haber vermem lazım." Telefonunu çıkarıp hızlı şekilde bir şeyler yazmaya başladı.
"Parmağına ne oldu Pusat?" Eliza'nın sorusu ile iki saniye kadar duran Pusat yüzüne geniş bir gülümseme kondurup başını kaldırdı.
"Bu sabah atölyeye giren bir kedi buldum. Çok tatlıydı, sevmek istedim ama sanırım benden korktu. Sonuçta biraz yara aldım, mikrop kapmasın diye ilaç sürüp sardım." Pusat'ın normal ve rahat anlatımına başını sallamıştı Eliza. Ama nedense içinde garip bir huzursuzluk vardı. Anlamlandıramadığı bir karanlık... "Bu arada, yanınızda arkadaşınızı ya da sevgilinizi getirebilirsiniz. Ne kadar kalabalık o kadar eğlenceli..." Ayağa kalkan Pusat gözlerini Eliza'ya dikti. "Yalnız katılmanızı istemeyen kişiler olabilir. Hepinizi bekliyorum, benim gibi yalnız bir adamı bugün kalabalığa boğun lütfen. Yılda bir de olsa bu hayata geldiğim için mutlu olacağım bir an olsun istiyorum."
"Hepimiz geliriz merak etme." Doruk herkesin yerine cevap verince arkadaşlarına döndü. "Gideriz değil mi?"
"Gideriz tabii," dedi Nehir. Tolga da başını sallayarak karşılık vermişti. Tek cevap vermeyen Eliza'ydı. O ne düşünürse düşünsün, Asef'in Pusat'tan hoşlanmadığını biliyordu. Ama arkadaşları ile katılacağı bir partiye de karşı çıkacağını düşünmüyordu. Hatta o da belki onunla gelirdi.
"Geliriz, merak etme." dedi Eliza. Yapmak istediği şeyleri kendi içinde engellemek istemiyordu.
"Harika, şimdi her şey çok güzel oldu. O zaman ben gidip hazırlıklara başlayayım, akşam kimseyi tanıyamayacağımız bir parti olsun." Pusat yanlarından ayrılınca, herkes akşam nasıl bir kostüm giyeceğini düşünmeye başladı. Bir tek Eliza buna takılmadan telefonunu alıp masadan kalkmıştı. Asef ile konuşması gerekiyordu.
Daha ilk çalışta açılan telefon ile gülümsedi Eliza.
"Bebeğim,"
"Asef, ne yapıyorsun? Müsait miydin?"
"Senin için her an müsaitim, sadece emret." Asef'in sesi gerginliğini saklamak ister gibiydi. Telefondan gelen sesler hareket halinde olduğunu gösteriyordu.
"Aslında bir şey isteyecektim, akşam müsaitsen kostümlü doğum günü partisine gidelim mi?" Eliza'nın sorusu ile Asef'ten kısık bir kahkaha sesi gelmişti. "Komik mi Asef?"
"Güzelim, komik olduğu için gülmedim. Kendimi kostüm içinde hayal ettim de ona güldüm."
"Neden, ayı kostümü içinde mi hayal ettin?
"Eliza," Asef ismin sonundaki a sesini uzatmıştı. "Sen sevgilinle nasıl konuşuyorsun öyle? Dilin çok uzadı, ısırırım o dilini, biliyorsun değil mi?."
Eliza uzaktan ona bakanları umursamadan yüzünde utangaç gülümsemesi ile konuşmaya devam ediyordu.
"Eee, cevap vermedin. Gidelim mi?"
"Pusat mı düzenliyor bu organizasyonu?" Eliza, bunu nereden bildiğini soracaktı ama Asef'in adamlarının ona haber uçurduğunu anladı.
"Evet,"
"Olur, sevgilimle kostümlü partiye de gitmedim demem... Ama hediyeyi ben hallederim bir de kostüm işini bana bırak. Ayrıca, şu an önemli bir toplantım var geç kalabilirim. O yüzden Cihan seni alır tamam mı bebeğim?" Asef şu an gittiği yerden kolay çıkacağını düşünmüyordu.
"Tamam, o zaman akşam görüşürüz. Öpüyorum," dedi Eliza.
"Nereden?"
"Asef, sapıklaşma!"
"Bundan sonra bu hayatta ebedi sapığınım..."
Eliza'nın rengi iyice kızarmaya başlayınca hızlı şekilde telefonu kapatıp arkadaşlarına doğru ilerledi. Eğer aynada parlayan yüzünü görseydi, aşkın ona kattığı güzellik karşısında hayrete düşerdi. Ama aynalardan önce onun bu büyüleyici güzelliği karşısında gözleri kör olan başkası vardı... Doruk yaşarken ölmenin nasıl olduğunu her saniye zehirli bir nefes alırken tadıyordu...
***
"Hadi ama tatlım, daha fazla ikinizi de üzme." Eliza üzerindeki beyaz straplez elbisenin fermuarını çekmeye çalışırken Alya'ya onuncu defa aynı şeyi söylüyordu. "Tolga çok kötü halde, gerçekten bu defa bitik."
"Eliza, daha da beter olsun. İnan ki umurumda değil, ayrıca böylesi daha iyi oldu." Alya'nın megafondan gelen üzgün sesi karşısında Eliza duraksadı. İçinde olduğu elbise onu tıpkı bir melek gibi gösterirken o bunu umursamadan yatağının üzerine oturup hiç sevmediği topuklu ayakkabısını eline aldı.
"O ne demek Alya?
"Yani ne bileyim Eliza, ikimiz yan yana çok mutluyuz ama aynı zamanda hep aynı yerdeyiz. Benden dolayı Tolga bir yere gidemiyor, sürekli benim hareketsiz bedenimle kalmak zorunda. Ama ben hayatında olmazsam daha mutlu ve özgür olur değil mi?"
Eliza ayakkabısını giyerek olduğu yerden kımıldamadı. "Hayır, daha özgür olmaz. Çünkü Tolga için özgürlük kavramı bedeninin orada oraya koşması değil, seninle ruhu her yana koşuyor zaten. Ayrıca Tolga dahil hepimiz senin ayağa kalkıp neşeyle koştuğun günü göreceğiz Alya. Bu söylediklerin beni çok üzdü, abin duyarsa o da üzülür. Yapma böyle."
"Öyle mi düşünüyorsun?" diye umutla sordu Eliza.
"Öyle düşünüyorum tabii, İtalya'da doktorunun ne dediğini sen de biliyorsun. Yüzde yetmiş beşten daha fazla ihtimal var ve bu harika bir şey." Eliza'nın neşeli ve umut dolu sesi Alya'nın heyecanlanmasına neden olurken aklına gelen şeyle yeniden üzgün şekilde karşılık verdi.
"Tolga çok mu üzgün? Yani sana bir şey dedi mi?"
Eliza ayağa kalkıp aynanın önüne geçerken gülümsedi. Nehir'in geçen yıl alıp da giymediği elbisenin ona bu kadar yakışacağını tahmin etmemişti. Sadece göğüs dekoltesi biraz fazla gibiydi. "Çok üzgün, sürekli seni sayıklıyor. Bence onu hemen affetmen lazım."
"Bunu düşüneceğim, seni de özledim. Yanıma gelecek misin?"
"Yarın stajdan sonra geleceğim tatlım, senin için çok güzel bir yemek tarifim var." Eliza, Asef'in ona gönderdiği pakete bakarken dalgın şekilde karşılık vermişti.
"Şimdiden heyecanlandım, tamam görüşürüz. Ben biraz daha Tolga'nın yalvardığı ses kayıtlarını dinleyeyim."
"Tamam kuzum, görüşürüz." Eliza telefonu kapatıp paketi açtı.
Göz alıcı şekilde işlenmiş parlak gümüş maskeyi eline aldı. Buna maske demek haksızlık olurdu. Aşırı güzel detayları vardı, yüzün yarısını kapatacak şekilde yapılmıştı. Işığa göre rengi parlayan taşlara bakıp tebessüm etti Eliza. Geriye doğru aldığı saçlarından dolayı ortaya çıkan yüzüne maskeyi takıp aynaya baktı. Bugün normale göre göz makyajını özenli yapmış yeşil gözlerini öne çıkarmıştı. Ve şimdi gümüş maskenin ardında büyüleyici bakışları ile nefes kesici görünüyordu. Ve bu gece nefesini keseceği kişi çok olacak gibiydi... Beyaz, dirseğine kadar olan saten eldiveni de giyip odasından çıktı.
Salona girdiği an tüm gözler ona dönmüş ufak bir sessizlik olmuştu.
"Bu kim?" Tolga'nın sesi ile ona dönen Eliza, Romeo şeklinde giyinmiş arkadaşına baktı. "Eliza nerede?"
"Büyüleyici olmuşsun Eliza!" Nehir heyecanlı şekilde ayağa kalkıp Eliza'nın yanına geldi. Giydiği Cinderalla kostümü içinde aşırı tatlıydı. "Biz kostüm giydik, sen bambaşka bir şey olmuşsun ama..."
"Harika görünüyorsun." Doruk ayağa kalkıp ne yapacağını bilmez halde duraksadı. Giydiği siyah Zoro kostümü çok yakışmıştı.
"Hepinize çok teşekkür ederim, siz de çok güzel görünüyorsunuz. Ben kostüm giymek istemedim, zaten maske ve elbise bana uzak olduğu için yine de kostüm gibi..." dedi Eliza. Bakışlardan utanmıştı.
"Evet, prenses gibi..." dedi Doruk. Eliza'ya bakarken şimdiden nefesinin kesildiğini hissediyordu.
"Kız zilli, madem böyle şeylerin var neden göstermiyorsun?" Tolga, Eliza'nın elini tutup etrafında bir tur döndürdü.
"Neden sana göstersin Tolga?! Kızın sevgilisi var, ona gösterir. Sen kimsin? Hadi inelim, Cihan bekliyor aşağıda." Nehir önden inince Tolga da arkasından yürüdü. Hayran bakışları Eliza'ya dönüp duruyordu.
"Hadi inelim," Eliza küçük çantasını eline alırken Doruk başını salladı. Onun aklında yankı yapan bir cümle vardı.
Sen kimsin?..
Neden bunu üzerine alınmıştı bilmiyordu ama o kimse değildi. Eliza için hiç kimseydi...
Aşağı indiklerinde, her zamankinden büyük siyah bir araç vardı kapıda. Sokakta başka bir aracın geçmesine engel oluyordu. Ama ondan daha çok dikkat çeken başkaydı. Cihan koyu lacivert takımının içinde, kollarını birbirine dolamış tüm dikkati üzerine çekiyordu. Yüzündeki siyah maske de en az onun kadar dikkat çekiyordu.
"Hasta mısın sert adam?" Tolga önden ilerleyip kapıyı açtı.
"Hayır, onu nereden çıkardın?" diye sordu Cihan.
"Neden cerrahi maske takıyorsun?" diye sordu Eliza. Cihan birkaç saniye ona bakıp kızın büyüleyici güzelliği karşısında hayranlığını saklamadı.
"Maskeli balo dediniz, ben de Asef Bey için orada olacağım. Uygun giyinmek istedim." Cihan aşırı normal bir şey anlatıyor gibiydi.
"Uygun anlayışın biraz ironik olmuş." dedi Doruk. Nehir ile arabaya biniyordu.
"Siz insanlar her şeyi abartıyorsunuz, maske dediler maske taktık işte. Buyurun Eliza Hanım," Cihan ön kapıyı açıp Eliza'nın binmesini bekledi. Eliza araca binerken Cihan'a gülümsemişti.
"Haklısın Cihan, biz her şeyi çok abartıyoruz." dedi Eliza. Eline aldığı kısa ceketi giyerken herkes araca binmişti.
***
Eski haline benzemeyen resim atölyesine geldiklerinde herkes gördüğü manzaranın etkileyiciliği karşısında hayran kalmıştı. Bahçeden itibaren abartılı ışıklar büyük camdan duvarın ardına doğru gidiyordu. Daha önce resimlerin ve eşyaların olduğu büyük atölye şimdi çok farklıydı. Kostüm partisine uygun şekilde dizayn edilip dekorlar konulmuştu. Gelen misafirlerin de kostümlü oluşu ile masal evrenine geçmiş gibi olmuşlardı.
"Acayip fiyakalı olmuş." Tolga hepsinden önce inmiş kırmızı halıya doğru ilerlemeye başlamıştı ki Nehir'in sesi ile geri döndü.
"Bana eşlik etsene Tolga."
"Tamam kız zilli, bağırma." Tolga ile Nehir önden giderken Eliza ve Doruk arkalarından ilerlemişti. Doruk çekindiği için kolunu uzatmamış, Eliza da tutmak için herhangi bir hamlede bulunmamıştı.
Cihan arabanın içine girip telefonunu eline aldı. Asef gelene kadar içeri girmeyi düşünmüyordu. Etrafı izleyip güvenlik için yerleşen adamlar ile konuşmak şu an daha önemliydi. Onun için bu organizasyon pek de eğlenceli değildi.
İçeri girdiklerinde göz alıcı ışıklar altında hepsi parlamaya başlamıştı. Onları fark eden Pusat yüzündeki siyah maske ile onlara doğru yürüdü. "Hoş geldiniz, iyi ki partiyi böyle yapmışız. Çok eğlenceli, siz de harika görünüyorsunuz. Özellikle Eliza, ne kadar muhteşem göründüğünü söylemeden geçemeyeceğim."
"Teşekkür ederim, her şey harika görünüyor. Ortam çok iyi, doğum günün kutlu olsun." dedi Eliza. Onun ardından diğer arkadaşları da Pusat'ın doğum gününü kutlamaya başlamıştı.
Kutlama faslı bittikten sonra ortamın tadını çıkarmak için etrafa dağılmışlardı. Tolga içki masasının başına gidip Alya'ya yalvarma mesajları atmaya başlamış, Nehir fotoğrafçıya kendi resimlerini çektirmeye çalışıyordu. Doruk da Pusat için şarkı söylemek üzere onun için hazırlanan alana ilerlemişti. Eliza kostümleri arasında eğlenen insanlara bakarken dikkatini Pusat'ın yanında duran bir kadın çekti. Baştan ayağa altın sarısı tonlarında büyüleyici bir elbise giymiş kadının, simsiyah saçları düz şekilde beline dökülüyordu. Yüzünün tamamını kapatan maskeden dolayı kim olduğunu ya da nasıl göründüğünü anlamamıştı Eliza. Ama zarif duruşu ve aynı zariflikteki hareketleri dikkat çekiciydi. Sevgilisi mi acaba? diye düşündü Eliza.
Bu esnada kadınların bakışları kapıya doğru dönmüş içeri giren her kimse hayranlıkla fısıldamaya başlamışlardı. Eliza eline aldığı kadehi dudaklarına götürürken karşıdan sadece ona bakarak gelen adama baktı. Baştan ayağa simsiyah giyinmiş Asef'in yüzünde ondaki maskenin aynısı ama renk olarak siyahı vardı. Bu gece çift olduklarını daha fazla belli edemezlerdi. İkisi yan yana geldiğinde tüm gözler onlara dönmüştü. Bazıları fotoğraf çekmeye başlamıştı bile ama Asef tarafından hepsi sildirileceği için boşuna çekiyorlardı. Asef daha önce de ikisinin resmini çeken herkesi engellemişti, Eliza'nın yüzünün her yerde yayılmasını istemiyordu. Tabii Eliza bunu bilmiyordu.
"Büyüleyicisin..." Asef, Eliza'nın çenesine küçük bir öpücük kondurup geri çekildi. Kızı baştan ayağa hızlı şekilde süzmüştü. "Dekolten de büyüleyici ama inşallah sadece beni büyülüyordur."
"Hoş geldin, sen de çok yakışıklı ve gizemli duruyorsun. Ben başka kadınların sana bakışına bir şey diyor muyum?" Eliza, Asef'in koluna girip ona iyice yaklaştı.
"Bebeğim, benim senin gibi bir dekoltem yok. Ama merak etme maçoluk yapıp canını sıkmayacağım." Asef birkaç saniye durup kaşlarını çattı. "Ya da sıkabilirim neyse doğum günü çocuğu nerede?" Asef başını kaldırıp ileri baktığı anda aynı şekilde ona bakan Pusat'ı gördü. Başıyla selam veren Pusat'a samimiyetsiz şekilde gülümseyip tekrar Eliza'ya döndü. "Maşallah sünnet çocuğuna dönmüş... Şuradaki adam Habeş maymunu mu?"
Eliza, Asef'in gösterdiği yere bakınca masanın kenarına çökmüş elinde kadeh ile ağlayarak ekrana bakan Tolga'yı gördü. "Evet, zor günler geçiriyor. Alya çok acımasız çıktı."
"Aferin benim kardeşime, daha da süründürsün." dedi Asef. Masadan da bir kadeh alıp yudumlamaya başlamıştı.
"Neden ya? Alt tarafı oğlan bir ağda yaptırmış. Sen de lazer yaptırmışsın kimse sana bir şey diyor mu?" Eliza'nın dediği şeyle şok içinde baktı Asef. "Ne o inkar mi edeceksin? Doğuştan mı böyleyim diyeceksin?"
"Sus kız, birisi duyacak. Nereden öğrendin bunu sen?" Asef etrafa bakıp birisi duydu mu diye baktı. Eliza kahkaha atıp Asef'e biraz daha yaklaştı.
"Ne o, mükemmel Asef Arjen eskiden kıllı birisi miydi?"
"O kadar değildim ama seksi vücudum başkalarının ağzının sularını akıtırken dedim neden daha da akıtmasın..." Asef'in, Eliza'nın kulağına kısık sesle söylediği şey sonrası Eliza öfkeyle kaşlarını çattı. Bu defa kahkaha atan Asef olmuştu. "Ne oldu kıskandın mı?"
"Sen bir daha oranı buranı aç bak ben sana ne yapıyorum." dedi sinirle Eliza.
"Mümkünse üzerimdeyken yap ne yapacaksan hatta en sevdiğim gömleğimi çıplak şekilde giyerken..."
"Sus ya! Birisi duyacak, yine sapık sapık konuşmaya başladın." Eliza yüzündeki maskeye dua ederek kadehinden büyük bir yudum aldı.
"Sen de tatlı tatlı utanmaya başladın." dedi kısık sesle Asef.
Bu esnada büyük bir masa ortaya getiriliyordu. Üzerinde de kocaman yapılmış bir pasta vardı. Göz alıcı şekilde yapılmış bir tuval ve şovale kenarına konulmuştu. Diğer tarafına da çok güzel bir çiçek iliştirilmişti. İnsanlar ortaya doğru toplanınca Pusat da pastaya yaklaştı. O anda yanına da az önce Eliza'nın gördüğü kadın gelmişti tüm zarafeti ile...
"Sevgilisi mi?" diye sordu Asef. Yüzünde cerrahi maske olan Cihan da gelip hemen ikisinin arkasında durmuştu. Gözü birkaç saniye Pusat'ın yanındaki kadına takılmıştı ama etrafa bakmaya devam etti.
"Bilmiyorum," demişti Eliza.
"Öğreniriz." dedi Asef. Eliza'nın belinden kavrayıp biraz daha kendine doğru çekmişti. Çevresindeki her şeye karşı ilgisizdi, sadece Eliza'ya bakıyordu. En son olmak istediği bir yerde olduğunu asla gizlemiyordu.
Pastanın üzerine iki adet mum konmuştu sadece. Uzun mumların birisi çiçeğin üzerinde diğeri de tuvale konulmuştu. Doruk şarkı çalmaya başladığında Pusat ve yanındaki yüzü maske ile kapalı olan kadın öne ilerledi. Herkes merakla Pusat Ateş'in yanındaki kadına bakarken o gayet rahat şekilde insanlara gülümsüyordu. Mumlar ikisi tarafından üflenirken büyük bir alkış kopmuştu. Aynı anda Cihan elindeki bir cihaza basınca pastanın tepesindeki parça havaya uçmuştu. Herkes korkuyla geriye kaçarken Pusat yanındaki kadını hızlı şekilde geriye çekti. Yüzünde oluşan endişeyi gizleyemiyordu.
Eliza korkuyla Asef'in koluna sarılınca Asef gülümsedi. "Bir şey yok sevgilim, Pusat'ın hediyesini veriyorum." Eliza anlamaz şekilde Asef'e baktı ama sevgilisi gayet eğlenerek çevresini seyrediyordu. "Acaba Deniz dansöz kıyafeti ile çıksa daha mı eğlenceli olurdu?"
Pastanın tepesindeki parça düştükten sonra herkesi şoka uğratacak bir şey daha olmuştu. Bir sürü kuş pastanın içinden çıkıp insanların üstünde uçmaya başlayınca kadınlar çığlık atarak etrafa kaçışmıştı. Asef büyük bir kahkaha atıp öfkeli şekilde ona bakan Pusat'a göz kırptı. Sessiz şekilde dudaklarını oynatarak doğum günün kutlu olsun demişti. Ona ölü kuşlar hediye eden adama canlı kuşlar vererek cevap veriyordu.
Sevdiklerini koruyacağını ve onun zarar veremeyeceğini kendi imzası ile anlatıyordu. Ama bu kadar değildi. Aniden camları patlatan silah sesleri sonrası çığlık çığlığa kaçışan insanlar birbirini ezercesine etrafa dağılmıştı. Asef korkudan titreyen Eliza'yı kolları arasında saklayıp kulağını kapatmıştı. Cihan önlerine gelip bariyer olurken Pusat da yanındaki kadının önüne geçmişti. Ama aniden omzuna saplanan kurşun sonrası dudaklarından sert bir inleme çıkmıştı. Hızlı şekilde ortama dolan korumalar yüzü maske ile kapalı kadını uzaklaştırırken Nehir, Doruk ve Tolga da Cihan'ın bariyeri arkasında kalmıştı.
"Geliyorum bebeğim." Asef, Eliza'nın saçlarını okşayıp elini bıraktı.
"Asef,"
"Korkma," demişti Asef. Hızlı adımlarla yere düşen Pusat'ın yanına ilerledi. Silah sesleri susmuştu. Etrafındaki adamları itip yanına çökmüştü. Dışarıdan bakınca yarasına tampon yapıyor gibiydi ama daha çok yarasını acıtacak şekilde bastırıyordu. Pusat adamlarına işaret edince hepsi geri çekilmişti.
Asef yüzündeki maskeyi çıkarıp attı. Şeytani bakışları şimdi Pusat'ın önündeydi. Artık ikisi de yüz yüzeydi...
"Ufak bir doğum günü partisi iadesi, tıpkı senin yaptığın gibi... Tıpkı senin vurduğun yerden... Sahte Kral..."
Pusat'ın yüzüne yayılan karanlık gülümsemeye Asef ölümcül bir gülüşle karşılık vermişti.
"Kimin sahte olduğunu çok yakında öğreneceğiz, hediye için çok teşekkürler..." dedi Pusat. Yanan canını belli etmemeye çalışıyordu.
"Rica ederim, daha hoş hediyeler ile yakında görüşürüz ama sevdiğim insanlardan uzak dur Pusat. O zaman ben bile kendimden çok korkuyorum..." Asef ayağa kalktığında Pusat'ın tepesinden baktı. "Ayrıca, bok gibi partiydi..."
Pusat kahkaha atarken Asef arkasını dönüp yürümeye başladı.
"Şimdi daha eğlenceli!" Pusat'ın bağırmasına karşılık Asef arkasını dönmeden ilerledi. Karşısında tam bir psikopat olduğunun farkındaydı. O da artık psikopat olmak zorundaydı.
Kirli bir savaş başlamıştı... Ve her iki taraf da öyle deliydi ki, bundan sonra kimse güvende değildi...
***
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.46k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
58 Bölümlü Kitap |