40. Bölüm

BÖLÜM 37

Sitare Yazar
yzrsitare

"Ruhunun diğer yarısıyla tanıştığında, başkalarıyla neden yürümediğini anlayacaksın..."

Tolstoy

 

**

"Eliza'nın eski sevgiliyim..."

Nefes sesleri kesildi... Kuşlar uçtu... Güneş yerini bulutlara bırakırken, korkutucu bir şimşek çaktı...

"Anlamadım, bu aralar pek iyi duymuyorum. Tekrar etsene sen." Asef aniden öne doğru yürüyünce Eliza önüne atladı.

"Bir dakika, ufak bir yanlış anlaşılma var şu an." Eliza kumral çocuğa dönüp hafif şekilde gülümsedi. "Hasan benim eski bir arkadaşım. Değil mi Hasan? Eski sevgilim değil..."

"Hasan ama şu an galiba boka basan..." dedi kısık sesle Deniz. Asef'i işaret edip gülmeye başladı. Gerçi Asef'in yüz ifadesi ile susması da aynı zamanda gerçekleşmişti.

"Anlamadım Eliza, ben senin aksine yaşadıklarımızı yok sayamam." dedi Hasan. İmalı bakışları ile rahatsız şekilde baktı Eliza.

Bir şimşek daha çaktı.

"Lan sus, adamın gözü seğiriyor." Deniz, Asef'in koluna girip donmuş şekilde avına bakan adamı sarstı. "Asef'im bana bak, benimle kal."

Eliza, endişe ile Asef'e bakıp yeniden Hasan'a döndü. Hâlâ zamanı varken hızlı şekilde açıklama yapmaya başladı.

"Hasan, biz seninle bir proje üzerine çalışıp sadece birkaç gün eğlenceli zaman geçirdik. Birkaç kez içtiğimiz kahve dışında pek bir şey bile yapmadık." Eliza birinci sınıftayken Hasan ile tanışmıştı. Hasan da o sırada ikinci sınıftaydı. Eliza'ya okula adapte olma sırasında çok yardımcı olmuştu. Bir yemek projesi üzerine çalışırken daha samimi olsalar da Eliza için arkadaştan öte olmamıştı. Ama Hasan için öyle değildi, üstü kapalı red yediği halde Eliza'ya olan hisleri geçmemişti.

"Yapma Eliza en azından benim duygularımı küçümseme, tamam haklısın sadece çok kısa bir süreydi." Hasan'ın hala Asef'in farkında olmadan konuşması eceline susamış o masum insanın son sözleri gibiydi. "Senden red yedim ama hazır olmadığın için bekleyeceğimi de söyledim."

Eliza artık Asef'e dönüp bakamıyordu. Şu an onun bakışlarının ne halde olduğunu düşünmek bile istemiyordu. Gerçi dönüp baksa ona değil sadece Hasan'a baktığını görürdü.

"Üç yıl önce olmuş bir olay ve ben çoktan yoluma baktım senin de bakmış olman gerekir." dedi Eliza.

"Baktım galiba her yerde sen olduğun için yine buradayım. Gerçi, hep etrafındaydım ama sen görmedin." Hasan'ın yakası sert şekilde kavranınca şaşkın şekilde gözleri büyüdü.

"Seni göremez çünkü sevgilisi var." Asef kendini kontrol etmeye çalışsa da fazlasıyla zorlanıyordu. Deniz ve Cihan hemen arkasındaydı, olası bir saldırıya karşı Asef'i tutmak için... "Geçmiş gitmiş sikik bir mevzuyu ne diye açıyorsun şimdi? Eliza'nın rahatsız olduğunu görmüyor musun?"

"Sen kimsin kardeşim? Bıraksana yakamı!" Hasan sesini yükseltip geriye çekilmeye çalıştı ama Asef daha sert tutup adamı kendine çekti.

"Kim miyim?" Asef alay eder gibi gülüp şokla onu izleyenlere baktı. "Bana kim olduğumu soruyor? Duydunuz mu?"

"Öngörüsü fazla zayıf." dedi Deniz. Ama Asef'in kolunu tutmayı bırakmamıştı.

"Aklı da olayları idrak edemeyecek kadar zayıf." dedi Cihan.

"Asef!" Eliza'nın sesini yükseltmesi ile Asef duraksayıp Eliza'ya döndü. Eli de anında gevşemişti. "Bırakır mısın lütfen?" Asef, Eliza'ya karşı gelemeyeceği için adamı bırakmıştı ama yüzünde oluşan kırgın ifadeyi saklamadı. Tabii bu Eliza'nın yeniden konuşmasına kadardı. "Hasan, Asef benim sevgilim. Bu hayattaki tek ve gerçek sevgilim. O yüzden lütfen sen de daha fazla uzatma. İnsanlar bize bakarken pek de güzel bir görüntü olmuyor."

Hasan anlık bir şaşkınlık yaşasa da yüzünü toplayıp gülümsemeye çalıştı. "Üzgünüm, haddimi aştım. Sadece seni tanıdığım için sevgilin olacak kişinin kesinlikle farklı olabileceğini düşündüm."

"Kimi düşündün?" Asef sert sesi ile Hasan'ın önüne geçip Eliza'ya bakmasını engelledi. "Sen hâlâ niye konuşuyorsun ben anlamadım."

"Kesinlikle daha kibar bir adam olurdu, sana uzak..." dedi Hasan. Ama son konuşması bu olmuştu.

Asef'in sağ yumruğu ile masanın üzerine düşüp yerinden çıkan çenesinin acısı ile bağırdı.

"Ama yumruğumun sana yakınlığını sevdin mi?"

**

Derin bir sessizlik vardı, çimenlerin üzerine oturmuşlardı. Eliza sert nefesler alarak yerdeki kırılmış ya da ezilmiş limonlu kurabiyelere bakıyordu. Tolga ve Nehir korkudan ağzını açıp tek kelime etmezken, Asef eli cebinde ağacın sırtına yaslanmış Eliza'yı seyrediyordu.

"Adamın çenesini kırdın." Eliza buna inanamamış gibi söylemişti. Hâlâ az önce olanları idrak etmeye çalışıyordu.

"Kırılmadı, biraz kaydı sadece. Kırsam öyle olmazdı." dedi umursamaz şekilde Asef. Ama Eliza'nın öfkeli bakışları üzerine dönünce dudaklarını birbirine bastırdı. "Yani Deniz kontrol etti sonuçta..." Deniz ile Cihan, Hasan'ı revire götürmüşlerdi.

"Kırsaydın Asef! Neden kırmadın?" Eliza öfkeyle bağırırken yerdeki kırılmış kalp şeklindeki kurabiyeyi eline aldı. "Bütün emeklerimiz de ziyan oldu." Alt dudağı titrerken Asef yanına gelip bir dizini kırdı.

"Ben hepsini satın alırım, bir tanesi bile ziyan olmaz."

"Ama insanlar yiyecekti, ellerimizle yaptık onları..." dedi üzgün şekilde Eliza.

"Ellerimle eski sevgilin olduğunu iddia eden, göt herife yapmışım evet. Bak aklıma geldi, delirmeye başlayacağım." Asef, öfkeli çıkışının Eliza'nın gözlerini doldurduğunu görünce hemen kendini durdurdu. "Bebeğim, tamam bir şey demedim. Önemli değil, ben de severim limonlu kurabiye..."

"O benim eski sevgilim değil, sadece arkadaşımdı. Bana çıkma teklif etse de kabul etmedim ama kibar bir insan olduğu için üstelemedi. Şimdi sen niye öyle yaptın ki?" Eliza sitemle Asef'e bakıp dudaklarını büzdü. "Sana yalan söylemiyorum." Bu kadar şey içinde endişe ettiği şeylerden biri de buydu. Asef'in yanlış anlamasını istemiyordu.

"Sevgilim, bak bana." Asef, Eliza'nın çenesini tutup yüzleri arasındaki mesafeyi azalttı. "Senin söylediğin şeye inanıyorum ben, o adama vurmamın sebebi başka. Senin yanına benden başka birisini düşündüğü içindi. Ve senin hakkında konuştuğu için hak etti." Eliza'yı kendine çekip sıkıca sarıldı. "Tabii o sana bakan gözlerini oymak istedim o ayrı. Bu arada renkli gözlü adamlar hoşuna gitmiyor değil mi?"

Eliza kıkırdayarak geriye çekildi. "İtalyan erkeklerinde belki," Asef'in anbean büyüyen gözleri ile hemen kelimelerini değiştirdi. "Asla, ben sadece ama sadece kopkoyu siyaha yakın gözleri seviyorum. Özellikle siyah dalgalı saçı olan ve siyah kirli sakalı olan bir erkekte seviyorum. Ve bu erkeğin baş harfi "A", tamam mı?"

"Şimdi kusacağım, Eliza'nın romantik hallerine hiç alışkın değilim." dedi Tolga. Masanın üzerinde kalan kurabiyelerden seçip yiyordu.

"Daha bu ne ki? Ben ikisinin daha fena konuşmalarına denk geldim. Öyle korkunç ki..." Nehir devam edecekken Eliza hızlı şekilde uzanıp ağzını kapattı.

"Tek kelime daha etme. Sevgilim ile aramdaki konuşma hiçbirinizi ilgilendirmez." Ayağa kalkıp üzerini düzeltti. "Asef, bütün bu kurabiyelerin hâlinden sen sorumlusun o yüzden hepsinin parasını ödeyeceksin." Asef'in gözleri büyüse de Eliza'nın açılmış gözlerini görünce cevap vermedi.

"Ama iki yüz liradan," diyip güldü Tolga. "Allah'tan ben yaptığım kurabiyeleri Mavişim için saklamıştım. Onlar da Asef Bey abinin yumruğuna kurban gidebilirdi."

"Şimdi sen benim yumruğuma kurban gideceksin Habeş maymunu, dikkatli ol."

"İkiniz de susun, ayrıca her yeri temizleyin." Eliza arkasını dönünce Asef endişe ile yanına ilerledi.

"Nereye bebeğim?"

"Tuvalete Asef, gelecek misin?"

"İstersen gelirim, seninle olduktan sonra nerede olduğumun önemi yok." Asef'in sözlerine gülmemek için kendini zor tutuyordu Eliza.

"Yeminle şimdi şurada bayılacağım." dedi Nehir.

"Gerek yok Asef, hemen gelirim." Eliza arkasını dönüp ilerlerken Asef yerde rahatça oturmuş Tolga'nın ayağına vurdu. "Kalk lan! Topla her şeyi."

"Tabii hemen." Tolga korkusundan hızlı şekilde işe koyulduğunda Asef rahatça sandalyeye oturdu. Üstelik Nehir'in üzerindeki bakışlarını umursamadan... Çünkü onun bu dünyada umursadığı tek bakış Eliza'nın bakışlarıydı.

*

Eliza, öfkeli adımlarla yürürken kendi kendine söyleniyordu. Asef'in öfkelenmesini anlasa da sorunu bu şekilde çözmesini anlayamıyordu. Bir ara revire gidip Hasan'ı kontrol etmek istemişti, şikayetçi olmasından korkuyordu ama Cihan'ın da Deniz ile gittiğini düşününce bunu halletme işini onun üstlendiğini fark etti. Dalgın adımları, önünde duran ve ona seslenen adamla duraksadı.

"Eliza," Pusat kızın önüne gelince Eliza anlık kaşlarını çattı. Birkaç gün öncesine göre düşünceleri artık farklıydı. Çünkü o Asef'e güvenmeyi seçmişti. "Ben de kermese, senin yaptığın harika şeylerden yemeye geliyordum. Nereye gidiyorsun?"

"Asef orada, gidebilirsin." dedi Eliza. Arkasını dönüp ilerleyecekken Pusat hızlı şekilde önüne geçti.

"Asef'i görmeye gelmedim, neden onun yanına gideyim ki? Hem yüzün neden böyle? İyi misin?" Pusat'ın davranışı karşısında gözlerini deviren Eliza en sonunda dayanamadı. Kollarını birbirine dolayıp kaşlarını çattı.

"Ne yapmaya çalışıyorsun? Artık rol yapmayı bırak, Asef ile derdini onunla hallet. Hemen ilerle, sağdan duvarı dönünce orada zaten. Asef'i kışkırtmak için beni kullanma."

Pusat, Eliza'yı dinlerken gittikçe şaşkın bir hâl alan yüzündeki ifadeyi bozmadı. "Şu an seni ben anlamıyorum Eliza, sadece birkaç gün önce konuştuk ve gayet iyi ayrıldığımızı hatırlıyorum. Asef'i neden kışkırtmak isteyeyim? Ayrıca seni kullanmam de ne demek? Gerçekten hiçbir şey anlamadım."

Eliza ise geri adım atmayı düşünmedi. "Pusat, ben sadece sizin aranızdaki görünmeyen savaşın ortasında kalmak istemiyorum anladın mı? Bir meseleniz olduğu belli ama ben anlamıyorum. Sadece sevgilime inanıyorum ve o senden uzak durmamı istiyor. Ben de ona karşı gelmiyorum, şimdi gidip kermeste istediğin şeyi yiyebilirsin." Eliza sert adımları ile arkasını dönüp yürüyecekken Pusat'ın sesi ile adımları duraksadı. Çünkü bu sesi daha önce duymamıştı. Pusat'ın gerçek yüzünün gerçek tonuydu...

"Eliza, sen bir erkeğin sözünü dinleyip masum bir insanı mı suçluyorsun?"

Eliza yavaşça Pusat'a döndü. "Ben kimseyi suçlamıyorum ve bir erkeğin değil sevdiğim erkeğin sözüne inanıyorum."

"Peki ben sana ne yaptım? Ya da bir başkasına... Ben doğum günümde beni vurduran kişinin Asef Arjen olduğunu öğrendiğim halde gidip polise şikayetçi olmadım." Pusat'ın söylediği şeyle, Eliza'nın göz bebekleri korkuyla titredi. "Bunu sen biliyor musun? Sevdiğin adamın birisini bu şekilde kolayca öldürmeye yeltenmesine göz mü yumuyorsun? Sen bu kadar kötü birisi misin?"

"Ben, ben..." Eliza bir an ne diyeceğini bilemedi. Kafası öyle karışmıştı ki ne yapması gerektiğini bilmiyordu. "Peki neden polise gitmedin?" diye hızlı şekilde sordu.

"Yani sen beni vurduran kişinin Asef olduğunu kabul ediyorsun." Pusat bir kaşını kaldırıp Eliza'ya yaklaştı.

"Ben sana soruyorum madem o, neden bunu bana söylemek yerine polise gitmiyorsun?" diye ısrar etti Eliza.

"Çünkü gitsem de bir şey olmaz. Asef Arjen elini kolunu sallayarak her şeyi halleder. Önceleri emin değildim ama artık o adamın nasıl karanlık işler yaptığını anladım. Galiba ondan korkuyorum, senin aksine benim arkamda beni koruyacak güçlü bir sevgilim yok. Baksana benim haberim yok ama bana savaş açmış." Pusat, Eliza'nın yüzündeki ifadeyi görünce hafif şekilde gülümsedi. "Bilmediğin şeyler var Eliza, bu kadar kesin yargılara sahip olma."

"İnsanı manipüle etmekte çok iyisin Pusat. Asef'i bana kötülemek yerine, gidip bunları onun yüzüne söyle. Eminim sana verecek cevapları vardır." Eliza'nın öfkeli çıkışına şaşıran Pusat bunu belli etmemeye çalıştı. "Seninle tanıştığım günden beri kötü şeyler oldu. Bunun sorumlusu sen olmasan bile seninle ilgili olduğunu düşünüyorum. Bu benim kendi düşüncem, o yüzden benden uzak dur."

"Benimle tanıştığın zaman Asef ile de yeni tanışmamış mıydın? Emin misin bunların sorumlusunun ben olduğuma?" Pusat, Eliza'nın gitmesine izin vermeden daha çok yaklaşıp elini kaldırdı ama Eliza bunu fark ettiğinde geriye doğru gitti. Sırtı arkasındaki ağaca çarparken sert bir dal koluna batmıştı. Canı acısa da belli etmemeye çalıştı.

"Yaklaşma bana! Uzak dur, bağırdığım anda başına gelecek şeyleri düşün bence."

Pusat ise aksine Eliza'ya biraz daha yaklaştı. "Bence bağırmak istesen, şimdiye kadar bunu çoktan yapardın. Sen konuştun şimdi beni dinle. Hiçbir şey göründüğü gibi değil. Haklısın ortada bir kötü var ama o ben değilim. Polise gitmedim çünkü kendimi korumaya çalışıyorum. Çok daha tehlikeli birinden..."

"Ne?" Eliza kolunun acısını unuttu bir an. "Ne saçmalıyorsun sen?"

"Altan Akdağ'ı duydun mu?" Pusat cevap beklemeden devam etti. Eliza'nın yüzündeki afallamış ifade onun için yeterliydi. "O adam çok tehlikeli. Bana gelip tehdit etti, nasıl bir şeyin içine düştüm ben bile anlamadım. Çok uzun zamandır..."

"Sen ne saçmalıyorsun? Altan Akdağ ile ne ilgin var senin?" Eliza, Pusat'ın geriye doğru adımlaması ile daha rahat nefes aldı. "Bunları neden bana anlatıyorsun?"

"Çünkü bana yardım edebilecek tek kişi sensin, o adam beni öldürmekle tehdit etti. Bu dünyada en değer verdiğim kişi elinde, bana yardım et..." Pusat'ın yüzü buruşurken gergin şekilde saçlarını karıştırdı.

"Anlamıyorum, ne yardımı?" Eliza tam anlamıyla afallamıştı. Duyduklarını idrak etmeye çalıştı ama bu çok zordu. Altan Akdağ'ı düşündü, herkesin üzerine namlu çeviren adam lider olduğunu söylerken ciddi miydi? Pusat ile ilgisi neydi? "Kimsin sen Pusat? Ne istiyorsun bizden?"

"Eliza, kendini hazır hissettiğin an bana gel. Sana her şeyi anlatacağım ama şimdi değil. Çünkü takip ediliyorum, sevdiğim insanları tehlikeye atamam." Pusat geriye doğru yürürken yalvarır gibi baktı. "Ben kötü biri değilim, bana yapacağın tek yardımla birçok kişi kurtulacak. Lütfen Eliza, bana gel ama yalnız... Ve ne olur Asef ile konuşma, sadece şimdi. Ben sana her şeyi anlattıktan sonra istediğini yapabilirsin, sevdiğin bir insan için yapabileceğin fedakârlığı düşün. Ben kendimi feda etmeden önce beni bir kez dinle..." Arkasını dönüp hızlı şekilde yürürken Eliza donmuş şekilde öylece duruyordu. Ne bir adım atabiliyor ne de bir şey düşünüyordu. Öylece afallamış şekilde bakıyordu.

"Ne oluyor? Bu ne demek? En başından beri bilerek mi bize yaklaştı?" Eliza'nın kendi kendine sorduğu sorulara cevap veren olmadı. Kendini ağacın dibine attığında ayaklarını kendine çekip gözlerini kapattı.

Pusat kim? Asef bu olanları göremedi mi? Altan Akdağ ne istiyor? Ne yapmam lazım?

Zihninde akan sorular onu daha da afallatırken omzuna konan bir elle olduğu yerde sıçradı.

"Bebeğim," Asef soru işareti dolu gözlerle ona bakarken Eliza aniden adamın kucağına atladı. "Ne oldu sevgilim? Neden burada bu haldesin? Bak bana Eliza," Eliza'nın çenesini tutup kızın yüzünü kaldırdı. "Ben meraktan delirip türlü türlü senaryolar düşünmeden hemen anlat."

Eliza kendine gelmeye çalışırken birkaç kez gözlerini kırpıp, elini kaldırdı. Pusat'ın gittiği yönü göstermek istemişti. Ama Asef'in aniden elinden tutup koluna bakması ile sustu.

"Kim yaptı bunu?!" Asef'in ölüm kokan o kavurucu ses tonunu öğrenmişti Eliza. Şimdi ise o tonun en karanlık tonunu duyuyordu. "Ne oldu? O Hasan mı yaptı? Onun yanına mı gittin?" Asef aklına gelen ilk ihtimali düşünürken çoktan kafasında ölüm şekilde seçmeye başlamıştı.

"Asef," Eliza onu susturmak isteyerek işaret parmağını dudağına getirdi. "Sevgilim, sakin ol. Sadece ağacın dalına çarptım." Eliza yalan söylemeden gerçeği hızlı şekilde dile getirirken Pusat konusunda sessiz kalmıştı. Söylemek istiyordu ama bir yanı da sessiz kalmak istiyordu. Nedeni ise içine düşen bir şüpheydi. Pusat bunu zaten Asef'e anlatmasını istediyse eğer... Bilerek onu üzerine çekmek istiyorsa, tuzak mı kuruyordu? Bunun için kendisini mi kullanıyordu? Eliza'nın aklından tüm bunlar geçerken birkaç saniye duraksadı.

Asef kaşlarını çatarken Eliza'nın koluna baktı yeniden. "Normal şekilde yürürken geriye gidip ağaca mı çarpmak istedi canın?"

Eliza yapmacık şekilde gülümserken başını salladı. "Aynen öyle oldu, iki ileri bir geri oyun oynarken oldu."

"Daha iyi sallayacak bir yalan bulmalıydın, gel benimle. Yara mikrop kapmadan bakalım hemen." Asef, Eliza'nın elini tutup ilerlerken yüzündeki şüphe kızın gözünden kaçmamıştı. Ona inanmadığının farkındaydı. Ama şimdilik sessizliği tercih etti, kafasındaki her şeyi toplayıp Asef ile öyle konuşmaya karar verdi.

Arabanın önüne geldikleri zaman arka kapıyı açıp Eliza'nın oturmasını bekledi Asef. Daha sonra kapıyı kapatmadan, bagajdan ilk yardım çantasını alıp kızın yanına oturdu.

"Uzat bakalım kolunu," Asef'in gözlerini kaçırdığının farkında olan Eliza sıkkınca nefesini verdi.

"Neden yüzüme bakmıyorsun?"

"Birbirimize bir söz verdik diye hatırlıyorum. Hani bunu diyen sendin, hatta senden hiçbir şey saklamamı isteyen de..." Asef'in şüpheli bakışları Eliza'nın yüzünde dolanırken kızın renginin kızardığının farkındaydı. "Az önce yanında kimin olduğunu öğrenmem birkaç dakikamı alır, binanın güvenlik kamerasına bakmam yeter ya da uzaktan seni izleyen adamlarıma sormam... Ama bana gerçeği sen söyle, söz verdiğimiz gibi..."

Eliza artık geri adım atamayacağının farkındaydı. Asef'ten bir şey gizleyemeyeceğini biliyordu. Derin bir nefes alıp, kolunu oksijenli su ile silen adama baktı.

"Pusat'tı... Az önce yanıma gelen kişi..." Asef'in eli birkaç saniye duraksasa da devam etti. Gözleri kızın kolundaydı.

"Ne istiyormuş?" Sesi sakin olsa da kasılan çenesi ve sertçe yutkunuşu kendini kontrol etmeye çalıştığını gösteriyordu. "Bunu bana neden hemen söylemedin?"

"Niyetini anlamadım, sana söylediğimde ona istediğini verecek olmuş olmaktan çekindim. Ay! Acıdı," Eliza, Asef'in koluna sürdüğü ilacın canını yakması ile bağırdı.

Asef, ilaç sürdüğü yeri üflerken derin bir nefes aldı. "Afedersin bebeğim, ne vermiş olacakmışsın ona?"

"Bilerek mi yaptın az önce? İlaç kolumu çok yaktı." Eliza adama bakıp kaşlarını çattı.

"Mikrop kapmasın diye... Canını bilerek yakacağımı nasıl düşünürsün?" Asef'in ifadesi bu defa gerçekten öfkeliydi.

"Ne bileyim, kızdın bana." Eliza dudaklarını büzünce Asef'in gözleri bir saniye oraya kaydı ama hemen kızın gözlerine baktı.

"Kızmadım, sadece..." Asef, devam etmeyince Eliza yüzünü adama yaklaştırdı.

"Sadece..."

"Eliza," Asef nefesini verip Eliza'nın yanağını avucunun içine aldı. "Merak ediyorum, bulacağımı söylemesem bile bana gerçeği söyler miydin?"

"Hayır," dedi tereddüt etmeden Eliza. Asef'in kaşları çatılırken hızlı şekilde devam etti. "Şimdi söylemezdim, gerçekten de niyeti iyi mi kötü mü bilmediğim için seni endişelendirmek istemezdim."

"Beni dinle," Asef, kızın sözünü kesip elini Eliza'nın saçlarına götürdü. "Yaralanmışsın ve bu o adam yüzünden mi oldu? Ne yaptı? Önce buna cevap ver sonra diğer her şeyi konuşacağız."

"Hayır, bir şey yapmadı. Üzerime doğru gelince ben geriye gittim, o zaman oldu." dedi Eliza. Asef, onun gözlerinden samimi cevap verdiğini görüyordu.

"Gelmişini geçmişini sikeceğim ben onun! Sana ne söyledi?"

"Yardım istedi."

"Ne?" Eliza'nın söylediği şeyle Asef şaşkın şekilde kaldı.

"Ben de anlamadım, Altan Akdağ'ın onu tehdit ettiğini, elinde onun için çok değerli birisini tuttuğunu söyledi." Eliza hızlı şekilde kelimeleri sıralarken Asef düşünceli şekilde onu dinliyordu. "İlişkileri ne anlamadım ama baştan beri bilerek bize yaklaşmış oluyor."

"Altan Akdağ'ın onu tehdit ettiğini söyledi demek." Asef, sırtını koltuğa yaslayıp çenesini kaşıdı. Ardından Eliza'ya dönüp birkaç saniye dikkatle kızın yüzünü izledi. "Senden ne istedi peki?"

"Sadece benim yardım edebileceğimi ve ona yalnız gitmemi söyledi. Seninle şimdi konuşmamamı ama daha sonra ne istersem yapabileceğimi söyledi." Eliza susunca Asef kaşlarını çattı. "Üzgünüm sevgilim, seni en başında dinlemeliydim. Pusat hakkında bu kadar kesin kararlı olmamalıydım." Eliza dalgın şekilde saçlarını karıştırdı. "Acaba Altan Akdağ onu gerçekten tehdit ediyor olabilir mi? Kafam allak bullak oldu."

Asef hafif şekilde gülümseyip Eliza'nın dudağını öpmek için eğildi. Tüy kadar hafif bir dokunuş sonrası Eliza ona şaşkın şekilde bakarken Asef, gayet rahattı. "Şaşkın kedi, sakin ol. Hepsini çözeceğiz, sen merak etme. Pusat her kimse ya da ne planlıyorsa bunu bulmak benim işim. Sen o güzel zihnini bunlarla yorma, senden tek istediğim benden hiçbir şeyi gizleme Eliza. Pusat zaten bunu istiyor, aramıza güvensizlik sokmaya çalışıyor. Bunun için de senin zaafını kullanmaya çalışıyor." Asef, Eliza'nın saçını okşarken ona gerçekten kedi bakışı atan sevgilisine gülümsedi. "Ama unutuyor ki, aslanın eşi de aslandır ve zaaflarına yenilip av olmaz. Ayrıca aslanın eşi de aslan kadar zekidir, tuzağa düşmez." Asef, ders verir bir eda ile konuşurken Eliza da uslu bir öğrenci gibi onu dinliyordu. "Artık öncesi ile değil bundan sonrasıyla ilgileneceğiz. Tamam mı?"

Eliza olumlu manada başını salladı. "Ama bunları sevmiyorum Asef. Bu kadar gizemin ve tehlikenin içinde olmak beni çok zorluyor."

Asef, Eliza'nın yanağını öpüp güven verici şekilde gülümsedi. "Korkma, ben her zaman yanındayım. Tehlikenin içinde olmayacaksın, şimdi herkesi alıp konağa gidelim. Sonrasını ben halledeceğim."

Eliza, Asef'e güveniyordu. Bir yolunu bulacağına ve her şeyi çözeceğine inanıyordu. Ama o dahil kimse düşmanın gerçek yüzünü bilmiyordu. Çoktan bir gizemin ve tehlikenin içinde yüzüyorlardı. Onları boğacak kişi çoktan gemilerinin su alması için darbesini vurmuştu.

**

Salonda büyük bir sessizlik vardı. Azar yemek için bekleyen öğrenciler gibi dizilmiş olsalar da yüzlerinde arsız gülüşü saklamayan Deniz ve Tolga diğerlerine bakıp sırıtıyordu. Kermes sonrası Asef hepsini toplayıp konağa getirmiş ama şimdi o ortada yoktu. Alya her şeyden habersiz Tolga'nın onun için yaptığı limonlu kurabiyeyi yerken hayran şekilde, Tolga'ya bakıyordu. Eliza ve Nehir de üçlü koltuğun üzerinde bağdaş kurarak oturmuş boş şekilde diğerlerine bakıyordu.

Ama hepsinin aksine zihni en dolu olan Eliza'ydı. Pusat'ın yaptığı şeyden sonra Asef'in bu kadar sakin kalması pek hayra alâmet değildi. Eliza kendi haline de şaşıyordu. Pusat onunla konuştuktan sonra bocalamadan her şeyi kabul etmişti çünkü Asef'e sonsuz güvendiğinin farkında değildi.

"Koluna ne oldu? Sabah bir şey yoktu." Nehir'in sesi ile daldığı yerden çıkıp ona baktı Eliza. Nehir, yukarı katladığı ince kazağın altındaki koluna bakıyordu.

"Ağaç dalına vurdum yanlışlıkla, ciddi bir şey değil." dedi Eliza. Nehir onun yalan söylemediğini anlayınca üzerinde durmadı.

"Sevdin mi Mavişim? Kendini bulutların üzerinde seyr-i âlem yapmış gibi hissedip, kalp atışlarını avucuma koymak istedin mi?" Alya dışında herkes Tolga'nın yüzüne şokla bakıyordu. Duydukları kıkırdama ile de bu defa Alya'ya döndüler.

"Senin yüzünü izlerken, zaten tüm kainatı seyr-i âlem yapıyorum ben..." En büyük şok Alya'nın sözleri sonrası olmuştu.

"Alya, bana bak! Gözlerime bak güzelim!" Deniz hızlı şekilde Alya'nın omuzlarını tutup kızı kendine çevirdi. "Şimdi sakin ol, içindeki şeyi çıkarmak için sana dua okuyacağım." Deniz birkaç saniye boş şekilde baktıktan sonra durdu. "Ayşe Sultan'ın küçükken Asef'e okuduğu o duâ neydi ya? Ama gerçi o duâ Asef'i iyi yapmayıp daha fena birisi yaptı."

"Ya Deniz abi, bıraksana beni! Ne duâsı? Niye okuyorsun?" Alya, omzundaki eli atmaya çalışıp üzerine vurdu.

"Az önce Tolga gibi konuştun Alya, buna dayanamam. Tolgalaşmana izin veremem. Sana bu kötülüğü yapamam!"

"İnsan sevdiğine benzermiş, ne var bunda?" dedi Alya. Omzunu silkip elindeki limonlu kurabiyeden yemeye devam etti.

"Ne dedin sen? Allah'ım... Sevdiğim mi dedin? Bana mı dedin?" Tolga jöle gibi erirken kendini koltuğa bıraktı.

"İşte bu bugün aldığım en kötü haber. Eliza şimdi sen Asef'e mi benzeyeceksin? Hayır, insanlık için bunu yapma!" Deniz oturduğu yerden kalkıp hızlı şekilde Eliza'nın yanına oturdu. Eliza bağdaş kurmuş haldeyken onu umursamamaya devam ediyordu. Ama Deniz onu saçlarından tutup kafasını sağa sola çevirmeye başladı.

"Ne yapıyorsun ya?!''

"Çık Eliza'nın içinden! Seni şeytan! Rahat bırak onu!"

"Lan!" Salona giren Asef'in bağırması ile Deniz, eli Eliza'nın saçlarında öylece dondu. "Ben senin belanı sikmeden çek ellerini sevgilimin üzerinden!"

"Yanlış anladın Asef'im," Deniz ellerini çekip koltukta tedirgin şekilde oturmaya başladı. Eliza yüzünü buruşturup dağılan saçlarını düzeltirken ayağıyla Deniz'e tekme atmıştı. "Şeytan çıkarıyordum, yavaş kızım ya! Böbreğimi deldin, bak işte sevgiline benzemeye başladın sen iyice."

"Deniz, uğraşma benim sevgilimle. Eli ağırdır, bana gerek kalmadan gereken karşılığı verir." Asef tekli koltuğa oturup ayak ayak üstüne attı. Yüzünde imalı bir gülüşle Eliza'ya bakıp diğerlerine döndü. "Tolga, Alya'ya yakın oturmaya daha fazla devam edersen üzerine oturacağın bir organın olmayacak."

Tolga hızlı şekilde koltuğun diğer ucuna kayarken eliyle kalçasını tutup korkuyla başını sallamıştı.

"Tolga!" Alya elindeki kurabiyeyi Tolga'nın kafasına attı. "Abime karşı daha cesur olman gerekmez mi? Onun yanındayken bir daha benden uzaklaşırsan abime kalmaz ben sıkarım münasip yerine!"

"Ooo, cadıya bak sen." Deniz kahkaha atarken eliyle Alya'yı işaret ediyordu. "Resmen küçük mafya, kız Alya sen de az değilsin."

"Artık herkes sussun." Asef'in otoriter sesi ile bakışlar ona döndü. Tolga usulca Alya'ya yaklaşmaya başladı. Salona giren Cihan, Asef'in sağındaki tekli koltuğa oturup elindeki tableti dizine koydu. Üçlü koltukta sıkışmış şekilde oturan Eliza, Deniz ve Nehir de Asef'e bakıyordu.

Asef birkaç saniye Eliza'nın sargılı koluna bakıp dişlerini sıktı. Öfkesini bastırmaya çalışıyordu. "Herkes dikkatli şekilde beni dinlesin. Bundan sonra buradaki kişiler etrafımızdaki tehlikeleri bilip ona göre davranacak." Asef'in ciddi sesi ile hepsinin üzerine bir ciddiyet gelmişti. Tolga az çok olayların içinde olsa da Nehir ilk kez bazı şeylere tanık olacaktı. Tedirgin olsa da dikkatli şekilde Asef'i dinlemeye başladı.

"Öncelikle," Asef hızlı şekilde herkesin gözüne bakıp ciddiyetini göstermek istedi. "Şu an hiçbiriniz tehlikede değilsiniz. Etrafım tehlike dolu olsa da sizleri uzak tutmak içim elimden gelen her şeyi yapacağıma söz veriyorum. Ama buradaki esas mesele farklı... Tehlike dediğimiz şeyin ne olduğu ya da kim olduğu..."

"Allah'ım çok heyecanlı, üniversitede yeniden ders dinliyor gibiyim." Deniz, kolunu Nehir'in arkasına atmış rahatça koltuğa yayılmıştı. Eliza dışında ikisi gayet rahattı. Bunu fark eden Asef kaşlarını çatıp Deniz'e öyle bir baktı ki, Deniz hızlı şekilde koltuktan kalkıp başka bir yere oturdu. "Devam et Asef'im."

Asef bıkkın şekilde nefesini verip arkasına yaslandı. "Size düşman listesi sayacak değilim ama dünya üzerinde fazlasıyla beni yok etmek isteyen insan olduğunu bilmeniz yeterli." Asef, Eliza'nın derin bir nefes aldığını fark etse de ona bakmadı. "Zayıf anımı ve zaaflarımı bulup saldırmak için bekliyorlar. Sadece bunlar değil... En tehlikelisi aramıza dost olarak sızıp içten içe bize zarar vermek isteyenler... Size şimdi söyleyeceğim kişi bundan sonra dikkat etmeniz gereken en önemli kişi... Önemli derken, şerefsiz olduğunu belirtmek isterim. Neyse, dikkat edeceğiniz isim; Pusat Ateş..."

Asef susunca salonda büyük bir sessizlik oldu. Daha doğrusu bu sessizlik iki kişinin duyduğunu sindirmesi için diğerleri tarafından verilmişti. Tolga ve Nehir'in vereceği tepkiyi beklerken ilk ses Tolga'dan geldi.

"Nasıl? Bizim Pusat abi mi?" Sesinde ciddi bir şaşkınlık vardı. Karışmış kafası ile yardım dilenircesine önce Eliza'ya sonra Deniz'e bakmıştı. "Senin düşmanın mı? Neden?"

"Onun gibi bir ressamın mafyatik işlerle ne işi olur?" Nehir, Tolga'ya göre daha sakindi ama onun da yüzünde bariz bir şaşkınlık vardı. "Pardon, mafya falan dedim ama..."

"Önemli değil Nehir," Asef yeteri kadar süre tanıdığını düşünüp devam etti. "Burada önemli olan çevremizdeki kişilerin tanıdığımızdan farklı olabileceği... Pusat denen adamın benimle kişisel bir derdi var. Ama ben onun henüz kim olduğunu bilmiyorum, bunu öğrenene kadar sizden istediğim dikkatli olmanız. Tabii ki ona bir şey belli etmeden... Normal hayatımıza devam ederken dikkatli olup olası bir tehdit olduğunda, hazırlıklı olmanızı istiyorum." Asef son cümlesinde Eliza'ya baktı. Bunu en çok ondan istediğini fazlasıyla belli ediyordu. Çünkü Pusat diğerlerine değil her defasında Eliza'ya yaklaşıyordu. Asef'i çileden çıkaran şey de buydu...

"Benim hâlâ aklım almıyor, Pusat abi nasıl farklı birisi olur? Daha önce yaşananların sorumlusu o değil dimi? Yani benim vurulmam, Eliza'nın kaçırılması..." Tolga düşünceli şekilde konuşurken kırdığı potu fark etmemesi ile Eliza elini alnına vurdu.

"Ne! Sen vuruldun mu?" Nehir'in şokla bağırması ile Tolga ne söylediğini fark etti.

"Bağırma kız zilli! Altı üstü bir kurşun, çok önemli bir şey değil." Tolga göğsünü gere gere nefes alıp arkasına yaslandığında, Alya ona üzgün gözlerle bakıyordu.

"Ya siz benden şimdiye kadar bir sürü şey sakladığınızın farkında mısınız? Hem Eliza hem de sen Tolga!" Nehir sinirli şekilde, Deniz'in onu sakinleştirmek isteyen elini umursadan bağırdı.

"Nehir, lütfen dinle." Eliza, onun öfkeden kızaran yüzüne bakınca gerildi. Eğer şu an sakinleşmezse daha da kötü olacağını biliyordu. Nehir içlerinde en alınganıydı. Kendisinden sürekli saklanan şeyler olmasına asla tahammül edemiyordu. Abisi Toprak'ın ölümündeki sırlar onu fazlasıyla hassas yapmıştı.

"Dinlemiyorum! Yıllardır yakın arkadaş hatta kardeş değil miyiz biz? Ben hayatımda ne olursa hep ikinize anlatmadım mı? Ama ikiniz, benden bir şeyler gizleyip durdunuz! Meğer ben çok güvenilmez birisi gibiymişim!" Nehir ayağa kalkıp, öfkeyle saçlarını çekiştirdi. "Bunu sen başlattın Tolga! Önce annenin hastalığını gizledin, sonra da kumar borcunu! Eliza da devam etti, haberim yok mu sanıyorsun?" Eliza'ya baktığında kızın da onun gibi ayağa kalktığını gördü. "Eve gelmediğin zamanlarda bir arkadaşımda kaldım dedin, oysa senin bizden başka yakın arkadaşın yok. Asef ile ilgili şeyleri de sakladın, kaçırıldın. Ama ben yine üzerine gelip bir şey sormadım, belki gelir bana anlatırsın diye... Kendimi aptal gibi hissediyorum, benden saklanan şeylerden nefret ediyorum. İkinizi bu kadar sevmesem bir kalemde sileceğimi iyi biliyorsunuz değil mi?" Nehir içindekileri döktükten sonra cevap beklemeden yürüyüp merdivenlere yöneldi.

"Yine öfke krizi geçirdi, sence bu defa kötü mü?" Tolga üzgün yüzüyle Eliza'nın yanına gelip yardım bekler gibi baktı. Ama Eliza'nın dolmuş gözleri ona yardım edemeyeceğini gayet net ifade ediyordu.

"Ne oluyor?" Bunu soran Deniz'di. O da ilk kez Nehir'i bu kadar öfkeli görüyordu. "İyi mi?" Arkasından gitmek istiyordu ama bir yandan da bunun iyi bir fikir olmadığını düşünüyordu.

"Nehir, ondan bir şeyler gizlenmesinden nefret eder. Basit şeyleri değil ama ciddi durumları saklarsak bu kötü sonuçlanabilir," Eliza derin bir nefes alıp sol gözünden düşen yaşı silmek için elini kaldırdı. Ama Asef ondan önce davranıp göz yaşını silip kızın yanağını okşadı. "Abisinin intiharı, üzerinde kötü bir etki bırakmış. Bilmediği şeylerden çok korkuyor. Ben ona baksam iyi olacak." Eliza, salondan çıkmadan önce Asef yanağındaki elini okşayıp başını salladı. Her şey yolunda demek istiyordu.

"Ben de Nehir'i merak ettim, Tolga gidelim mi?" Alya'nın ağlamaklı sesi ile Tolga hemen kızın yanına gitti. Asef kaşlarını çatıp derin bir nefes alırken, Tolga'nın kardeşini kucağına alıp salondan çıkmasına bir şey demedi.

"Ciddi bir konu konuşmak istemiştim ama sonunda yine boka bastık." Asef kendini koltuğa bırakıp sigarasını çıkardı. Ne yapacağını bilmez halde öylece ayakta dikilen Deniz'e bakıp kaşlarını çattı. "Şu an aklındaki şeyi düşünme, otur şuraya Deniz."

"Lan, ben ne halt edeceğim? Peki benimle ilgili şeyi öğrenirse ne yaparım? Oğlum şu olaylarla bu hale geldiyse..." Deniz devam etmedi. Kendini koltuğa bırakıp gözlerini yumdu. "Bu defa çok fena sıçtım."

"İnsan hep korktuğu şeyle imtihan olurmuş." Cihan elindeki tablete bakarken sessiz şekilde konuştu. Şimdiye kadar tek kelime etmeden öylece durmuştu. "Geçmişteki sırlar hayatını sikecek."

"Sağ ol Cihan, harika bir moral verdin." Deniz kafasını kollarının arasına alıp koltukta uzandı. "Öleyim ben ya! En iyisi öleyim! Öldür beni Asef, artık yaşamamın bir önemi yok!"

Asef, sigarasından derin bir nefes çekip siyah dalgalı saçlarını dağıttı. "Sus Deniz, herkes sakinleşene kadar ağzını açma. Cihan var mı bir gelişme?" Aklı bir sürü mesele ile doluydu.

"Var efendim," Cihan başını sallayıp elindeki tableti Asef'e uzattı. Bir adamın tüm bilgileri ekrandaydı. "Adamın adı Sonay Turan... Yirmi sekiz yaşında, iki yıl önce Etiler'de dövme dükkanı varmış ama şu an orası kapalı ve ne iş yaptığı ile ilgili bilgi mevcut değil." Asef, dikkatli şekilde Cihan'ı dinlerken bir yandan da ekrandaki adama bakıyordu. Yüzünde ve boynunda birkaç değişik dövme vardı. Kumral saçları ve yeşil gözleri vardı. Aklına gelen Hasan ile kısık sesle bir küfür etmişti.

"Uzun zamandır Pusat'ın yanında olduğuna dair bilgiler orada. Ama ilginç şekilde kendini hep gizli tutmuş. Tam olarak Pusat'ın adamı mı yoksa başka bir işi mi var belli değil. Evine girdiği görüntüler var, arada sırada gözlerden uzak birkaç barda beraber alkol aldıklarına dair bilgiler de var. Etrafındakilerden birisi olduğu kesin ama Pusat'ın özellikle gizlediği bir kişi gibi... Önemli birisi olduğunu düşünüyorum. Eğer işe yarar bir bilgi bulmak istiyorsak bu adamı çözmemiz lazım." Cihan'ın söylediği şeylerden sonra Asef birkaç saniye düşünceli şekilde önüne baktı.

"Bu adamı ciddi şekilde araştırın Cihan, gece olmadan hakkındaki tüm bilgileri istiyorum. Yediği içtiği şeye kadar ne kadar bilgi varsa..."

"Tamam," dedikten sonra salondan çıktı Cihan. Şimdi Deniz ile Asef yalnız kalmıştı. Deniz'in başı kolları arasında öylece yatıyordu. Hatta Asef onun uykuya daldığını düşünüp koluna vurdu.

"Ne vuruyorsun hayvan herif!" Deniz öfkeyle başını kaldırıp Asef'e baktı.

"Uyuyup uyumadığını kontrol ettim."

"Lan seslensene, niye vuruyorsun ayı gibi?" Deniz öfkeyle kalkıp koltuğa oturdu.

"Sensin ayı, ayı oğlu ayı!" dedi Asef. Koltuğun üzerindeki küçük yastığı alıp Deniz'e attı ama Deniz havadayken yakalamıştı.

"Babama küfür etme lan, söylerim bak." Deniz alaylı gülüşü ile Asef'e bakarken adamın geri adım attığını görüp daha fazla güldü. "Korkuyor musun lan babamdan?"

Asef büyük bir kahkaha atıp ayrı küçük bir yastığı daha Deniz'e attı. Bu defa hazırlıksız olan Deniz yüzüne gelen yastığı engellemekte geç kalınca, saçları dağıldı. "Çok korkuyorum, lan oğlum adamın şirketini bile yakında ben alıyorum. Bence o benden korksa daha iyi olur."

Deniz cevap vermedi. Asef'in babasından korkmadığı zaten biliyordu, onunki daha çok saygı duymaktı. Annesinin eski dostu olan bir adama karşı vefalıydı sadece.

"Şirkette çalışmamı istemeyeceksin değil mi?" diye sordu Deniz.

"Batmasını istersem senden yardım isterim." dedi Asef.

"Sen beni küçümsemeden duramaz mısın?"

"Deniz," Asef bıkkın şekilde verdi nefesini. "Senin ellerin neşter tutup harikalar yaratıyor ama eline kalem versek iki günde ortalığı sikersin. O yüzden doktor olarak kalmaya devam et."

Deniz hem övgü hem yergi yediği için ne söylemesi gerektiğini pek anlamamıştı. "Peki sen şirketle ilgilenmeye vakit bulacak mısın?"

"Hayır," dedi Asef. Gayet rahattı.

"Lan oğlum, o zaman babamın yıllardır emek verdiği şirketi neden alıyorsun? Sen mi batıracaksın?" Deniz'in kafası fazlasıyla karışmıştı.

"Deniz, salak salak konuşma. Lojistik işi kimin ilgi alanı? Hele ki tüm dünyadaki ağlarımı yöneten kim?"

"Kim?"

"Cihan, Deniz. Şirketi o yönetecek. Bu konuda en uzman kişi o." dedi Asef. Konuşurken sesinden bile Cihan'a ne kadar güvendiği belli oluyordu.

"Ne bileyim oğlum, güvenlik şefin olduğu için ne okuduğunu unutmuşum. Uluslararası ilişkiler mi okumuştu Cihan?" Deniz'in sorusuna başını salladı Asef. "Adamda yok yok. Şöyle bir adamım olsun dünyayı fethederim."

"Etmediğimi nereden biliyorsun" diye bir kaşını kaldırarak sordu Asef. "Unutma Deniz, bir gün ben olmazsam güveneceğin tek kişi Cihan. İşlerle ilgili her şeye yetkisi olan tek kişi. Ve benim dışımda sizi koruyabilecek tek kişi..."

"Sen nereye gidiyorsun lan?" Deniz sinirle öne doğru eğildi. Aklındaki düşünce bile içinin sıkılmasına neden olmuştu.

"Bir yere gitmiyorum Deniz, sana benim dışımda kime güvenmen gerektiğini söylüyorum." Asef bir sigara yakarken geriye yaslandı. Ama Deniz'in sakinleştirmek gibi bir niyeti yoktu.

"Öyle birisine bizi emanet eder gibi konuştun. Bir daha böyle sikik bir muhabbet yapma benimle. Hayvan herif!" Bir hışımla ayağa kalkıp arkasını döndü.

"Nehir'e bakacağım, seni de Eliza'ya şikayet edeceğim. Sevgilisinin ayarları bozulmuş, baksın bir..." Deniz trip atarak salondan çıktığında Asef arkasından gözlerini devirmişti. Birkaç dakika sonra merdivenden ceylan gibi sekerek inen sevgilisini görüp aniden yutkundu. Cidden Deniz'in onunla konuşmuş olabileceğini düşünüp endişe etti.

Eliza ise Asef'e bakmadan direkt mutfağa ilerledi. Asef sigarasını söndürüp sevgilisinin ardından giderken hafif bir tereddüt hissediyordu.

"Sen rahatsız olma Elif abla, ben yaparım. Sen dinlen lütfen." Asef, mutfağa girdiğinde önlüğü üzerine giyen sevgilisi ile karşılaştı. Saçlarını tepesinde toplamış, mutfağa girdiğinde büründüğü o tutkulu kişiye çoktan bürünmüştü.

"Olur mu Eliza Hanım, ben yaparım lütfen siz yorulmayın." Orta yaşlarındaki kadın mahcup şekilde ellerini önünde birleştirmişti. Uzun süredir evdeki her şeyden sorumlu olan kadın evdeki bir hanımın varlığına alışmış olsa da fazlasıyla çekiniyordu. Asef için gösterilen saygının aynısını Eliza'ya gösterirken bundan asla rahatsız olmuyordu. Daha önce Pırıl'ın eve gelip de davranışları ile hepsini ezmesine karşılık Eliza'nın bu doğal halini o dahil diğer tüm çalışanlar fazlasıyla seviyordu. Bunun farkında olan Asef, kollarını birbirine dolayıp kapıda öylece Eliza'yı izlemeye başladı.

"Ne yorulması Elif abla? Ben şu an dinleniyorum esas. Ben şimdi Nehir için profiterol yapacağım, sonra da akşam yemeğini beraber hazırlayalım. Olur mu?" Eliza hızlı şekilde konuşurken malzemeleri çıkarmaya başlamıştı. Elif Hanım, Asef'i görse de onun işareti ile sessizce mutfaktan çıktı. Eliza sırtı dönük olduğu için hâlâ Asef'i görmemişti. "Aklımda yöresel yemek yapma fikri var. Ama canım çok fena sarma çekiyor, onu mutlaka yapalım. Ürgüp mantısı da yapmak istiyorum. Off, şimdi de Hatay usulü tepsi kebabı geldi aklıma."

"Sevgilim," Asef'in gülme sesiyle arkasını dönen Eliza yalnız olduklarını fark edip şaşkınca adama bakmıştı. "Senin kadar oburunu görmedim." Kızın yanına gelip saçlarından öptü. "Ama evin hanımı gibi davranman çok seksi biliyor musun?"

Eliza önündeki kaba malzemeleri koyarken dönüp Asef'e baktı. "Evin hanımı gibi davranmak nasıl seksi oluyor, bunu anlamadım."

"Yavrum bu ev kimin?"

"Senin,"

"Peki bana ait evin hanımı da benim hanımım olmuyor mu?"

"Evet,"

"Benim hanımım da dünyanın en seksi kadını değil mi?" Asef kollarını birbirine dolayıp kalçasını tezgaha dayadı.

Eliza dudaklarını birbirine bastırıp gülmesini engellemeye çalıştı. "Seksi olduğum doğru ama senin hanımın değilim."

"O da olur bebeğim, hem de çok güzel olur..."

Eliza cevap vermeden önüne dönüp işine devam etti. Kalbinin hızlı atışını duymazdan gelmeye çalışsa da bu fazlasıyla zor oluyordu. İlk defa bu mutfakta yemek yapmıyordu ama Asef'in söylediği şeyle biraz garip olmuştu. Bu evde Eliza Soykan olarak değil de, Eliza Arjen olarak bulunduğunu hayal etmeden duramamıştı.

"Nehir nasıl?" Asef, Eliza'nın suskunluğu ile sıkılan canını görmezden gelmeye çalıştı. İkinci kez, evlilik fikri karşısında sessiz kalıyordu.

"Daha iyi, içinden gelenleri söyledikten sonra rahatladı. Son zamanlarda ondan çok şey sakladım, o da haklı. Tolga'nın vurulması onun için sabrını taşıran son nokta oldu. Geçmiş yaralar bazen bugün daha çok acıtır. Onunki de öyle..." Eliza durgunlaşınca, Asef elini uzatıp kızın saçlarını yumuşak şekilde okşadı.

"Her insanın geçmişinde, çocukluğunda gizli yaralar vardır. Genelde en büyük yaraları çocuk ruhumuz alır çünkü henüz kirlenmemiş aydınlığı, karanlığa galip gelemez... Güçsüzdür çocuklar, o yüzden en çok yarayı yine onlar alır..." Asef'in zihni kendi çocukluğundaki acılara gitmişti. Eliza, ona baktığında gözlerinin derinliklerindeki hüznü görüyordu. "Ve büyüdüğünde, o küçük çocuk çoktan ondan çok uzakta kalmıştır. Uzanıp da elini tutamaz, yaralarını saramayacağı kadar uzaktadır..."

"Sende mi o çocuğa uzaktan bakıyorsun?" diye sordu Eliza. Asef çoktan başka anılara dalmıştı, derin bakışlarının ardında yanan alevler vardı.

"Hayır, ben o çocuğa bakmamaya çalışıyorum. Bugün bile cevabını bilmediğim bir soruyu onun için yanıtlayamam." Asef başını arkaya atıp derin bir nefes aldı.

"Soru ne?" diye kısık sesle sordu Eliza. Asef'in cevap vereceğini düşünmemişti ama duyduğu sesle dikkatle baktı.

"Babam, neden annem beni çok sevdi diye benden nefret etti? Neden annem onu sevmediği için bu kadar kötü bir adam oldu?" Asef konuşurken gözlerini kapattı. Eliza dolan gözlerini bir an olsun adamın üzerinden çekmiyordu.

"Baban yanılmış Asef, çünkü annen onu sevmiş aslında..." Eliza'nın cümlesini duyan Asef gözlerini açıp kıza baktı.

"Nasıl?.."

"Seni sevmiş Asef, sen de babandan bir parça değil misin? Annen seni çok severek babana ait bir parçayı da sevmiş... Ama baban bunu anlamamış, hiçbir kadın sevgiyle bağlandığı bir evladın varlığına vesile olan bir adamdan nefret etmez. Belki babanın istediği kadar aşık değildi ya da ona kızgın olduğu şeyler vardı... Ama kalbinde küçük bir yerde de olsa ufak bir sevgisi olduğuna eminim, galiba baban bunu görmedi. O küçük yeri büyütmek yerine tamamen yıkmış gibi..."

Asef uzun bir dakika boyunca sevdiği kadının gözlerine baktı. Şefkat, aşk ve daha birçok duygu vardı Eliza'nın gözlerinde... "Evet, bir erkek gözlerde görür aradığını... Sözler yanıltıcı olsa da gözler hep gerçeği söyler."

"Bakmasını bilirsen..." dedi Eliza.

"Baktığın yerdeki sensen..." dedi Asef. Uzanıp Eliza'yı kolları arasına alıp sıkıca sardı. "Sen aşık bir anne babanın yanında büyüdüğün için benden daha iyi görüyorsun bazı şeyleri. Belki ben şahit olmadığım için asla anlamadım, gerçek sevgi gözlerden nasıl okunur? Ama sen hayatıma girdiğin andan beri her aynaya bakıp seni düşündüğümde nasıl okunacağını öğrendim."

Eliza geri çekilip kaşlarını çattı. "Neden benim gözlerime bakıp okumuyorsun?"

"Çünkü canımın taa içi, ben sana baktığımda kendimi görüyorum. Ama ben, bendeki seni görmek istiyorum..."

Tek kelimeye daha ihtiyaçları yoktu. Sadece bakışları konuştuklarından çok daha fazlasını anlatıyordu. Eliza, sevgi dolu bir ailede kötülük nedir bilmeden büyürken erkenden ikisini de kaybetmiş yarım kalmıştı. Asef, sevgisiz bir ailede büyürken kaybettikleri sonrası acımasız bir yarım bırakılmışlığın merhametsiz bir yanı olmuştu.

Ve o iki yarım parça, bir bütün olmak istercesine birbirini bulmuştu. Sevgi, acımasızlığa galip gelmek üzereydi... Lâkin sevgi bu galibiyeti başaramaz ise merhametsiz bir karanlığa göğüs germek zorunda kalacaktı...

Asef, telefonu çalınca geri çekilip kısa bir telefon görüşmesi yapmaya başladı.

Eliza da hızlı şekilde profiterolu yapmaya devam etti. Ama aklına gelen şeyle eli bir anda durunca Asef fark ettiği şeyle, telefonu kapattığında kıza döndü.

"Ne oldu güzelim?"

"Hiç, aklıma en son yaptığım profiterol geldi de..." Utangaç bakışlarını kaçırıp işine devam etti.

"Hmm, sanırım hatırladım. Seni tattığım, pardon üzerindeki çikolatanın tadına baktığım zamanı mı hatırladın?" Asef, imalı bakışı ile Eliza'nın arkasına geçip ellerini kızın beline sardı. Bütün olmak ister gibi bedenlerini birbirine yapıştırdı. "Hayatımda yediğim en lezzetli çikolataydı. Sen de denemelisin." Önündeki çikolataya parmağını daldırıp dudaklarına sürdü. "Hadi bak tadına..."

Eliza başını geriye çevirince Asef'in çikolata olmuş dudaklarını görüp gülümsedi. "Deli misin sen? Ne bu şimdi?"

"Hadi, bak tadına... Beğeneceğine eminim..." Asef başını biraz daha eğip Eliza'ya yaklaştırdı. Dudaklarına kayan çimen yeşili gözler şimdiden içini kaynatıyordu. Öyle ki Eliza'nın yaptığı şey ile içi kaynamayı bırakıp kavrulmaya başladı. Eliza minik pembe dilini çıkarıp adamın dudaklarını yalayınca kaskatı kesilen Asef aniden geriye kaçtı. Evet, resmen kaçtı...

"Siktir! Yavrum ben senin bu ani tepkilerin ile nasıl baş edeceğim?" Bu esnada kızın dilinin değdiği dudağını kendisi de yalamıştı.

"Tadına bak demedin mi? Baktım, ne var bunda? İşimi de engelleyip durma, çık şuradan!" Eliza utangaçlığını öfkesi ile saklamaya çalışırken Asef kendini tutmak için büyük bir mücadele veriyordu.

"Lan! Lan! Varya sen beni öldüreceksin!" Asef kendine hakim olamayıp Eliza'yı aniden belinin iki tarafından kavrayıp tezgaha oturttu.

"Asef! Ne yapıyorsun?"

"Bebeğim, şu an çok fenayım. Sakın konuşma," Asef, Eliza'nın bacaklarının arasına girmişken mutfağa dolan sesle bir küfür savurup geri çekildi.

"Çüş! Siz nasıl bir çiftsiniz be! Aile evi burası, yakışıyor mu size? Olan var olmayan var..." Deniz ayıplayıcı bakışları ile mutfağa girip Asef ile Eliza'nın karşısında dikildi. Asef ayakta dururken Eliza hala tezgahın üzerinde oturuyordu. "Psikolojim bozuluyor sizin yüzünüzden."

"Deniz, siktir git!" dedi Asef.

"Oğlum, mutfak burası... Valla çarpılırsınız, hiçbir yere gitmiyorum. İyiliğiniz için kalıp size engel olacağım. Eliza, sen oradan inmeyi düşünmüyor musun?" Deniz eliyle yaptığı işaret sonrası Eliza'nın kızaran yüzünü gülerek izliyordu.

"Asef," Eliza kısık sesle konuşup yardım isteyerek Asef'e baktı. Bıkkın şekilde nefesini veren Asef, sevgilisinin kollarının altından kavrayıp dikkatli şekilde yere indirdi.

"Az değilsiniz siz, hazır mutfak bulmuşken fırına mercimek mi verelim dediniz?" Deniz hala gülerek konuşurken, Asef yarıda bölünmüş olmanın öfkesi ile Deniz'in ensesine sert bir tokat attı. "Oha! Hayvan herif! Lan nasıl vurdun öyle?" Gerçekten de Asef'in şimdiye kadar Deniz'e vurduğu en sert ense tokatıydı.

"Eliza'nın yanında düzgün konuş. Yürü şimdi," Asef üzgün bakışları ile son kez Eliza'ya bakıp Deniz'i tutarak mutfaktan çıktı.

"Lan, Nehir'e su verecektim." Deniz çırpınsa da boşunaydı. "Eliza, hayvan bir sevgilin var. Bak dinle beni, yol yakınken vazgeç sen!"

"Yürü, sikeceğim ben senin belanı!" Asef ise öfkeyle yürürken Deniz'i de beraberinde götürdü.

Yalnız kalan Eliza, az önceki tezgahın üzerindeki ruh halinden hızlı şekilde sıyrılıp, işine odaklanmaya başladı. Her defasında aklını başından alan adam, etrafında olmayınca daha kolay hareket ediyordu. Tatlısını yaptıktan sonra yapacağı yemekleri de kafasından tasarlayıp hızlı şekilde işe koyuldu. Elif Hanım, Asef'in emri ile yardım için yeniden mutfağa gelmişti. Eliza itiraz etmeden daha hızlı olmak adına onunla beraber hazırlıklara devam etti. İlk defa akşam yemeği hazırlayacaktı konakta.

Sanki bu evin hanımı kendisiydi ve akşam gelen misafirlere yemek hazırlıyor gibiydi. Kalbindeki tatlı telaşla en güzel yaptığı yemekler için özenle çalışmaya başladı.

***

Şaşkın gözlerle masanın etrafında toplanan herkes Eliza'ya bakıyordu. Sadece iki saat içinde hazırladığı yemekler tam anlamıyla şok ediciydi. Kabak çekirdekli erişte, testi kebabı, yaprak sarma ve Ürgüp mantısı... Birkaç çeşit de salata...

"Hepsini sen mi yaptın?" Nehir ağzının suyu akarak masaya baktı.

"Hayır, Elif abla da yardım etti. Ayrıca diğer mutfak sorumlusu Suzan, birlikte yaptık." Eliza, gördüğü beğeni dolu bakışlarla gururla gülümsedi.

"Seni zilli, şimdiye kadar neden bize yapmadın. Makarna yedirdin anca," Tolga ağzı dolu halde konuşup büyük bir tabağı Alya'nın önüne çekti.

"Harika görünüyor," Alya sarmadan alıp ağzına atarken beğeni ile baş parmağını kaldırdı.

"Şu anda yaptığım tüm sporların canice katlini izleyeceksiniz. Sen harika bir şeysin Eliza." Deniz çatalını mantıya batırıp ağzına attı.

"Ve bu harika şey, benim sevgilim." Asef, herkesin övgülerini sunmasını bekledikten sonra hemen solunda oturan Eliza'nın elini tuttu. "Ellerine sağlık," Eliza'nın elinin üstünü öptü. "Evimin huzuru..."

Eliza sevgiyle gülümseyerek Asef'in elini tutan elini okşadı. "Çok masraf yapıp, seni zarara uğratacağımı düşünmedin mi?"

Asef göz ucuyla masaya bakıp, testi kebabındaki bol eti inceledi. "Tahmini ne kadar et var orada?"

"İki kilo kadar... Belki üç..." dedi çekinerek Eliza.

"Pekala eğer buna değecekse," Asef çatalını yemeğe batırıp ağzına götürdü. Birkaç çiğneme sonrası Eliza'ya dönüp gözlerini kıstı. "Hmm, sanırım buna değmiş." Asef'in onay sesi ve bakışları ile büyük bir tebessüm etti Eliza. "Ama bu demek değil ki, evimizde sürekli bu kadar kalabalık doyuracağız. Kimse alışmasın, benim sevgilim sizin için yorulamaz sürekli."

Hunharca yemek yiyen herkes, Asef'in söylediği şeyleri pek de umursuyor görünmüyordu. "Efsane güzel," Nehir ağzı dolu şekilde konuşurken Deniz gülerek ona bakıyordu. Daha iyi olduğunu görmek içini rahatlatmıştı. "Günün en güzel saatleri,"

"Gerçekten de öyle," dedi Tolga. "Bugün duyduğum şeyleri sindirmem pek mümkün değil ama bu yemekleri iştahla sindireceğime eminim." Ağzına götürdüğü yemeği yeniden tabağa bırakıp durgun şekilde Asef'e döndü. "Ben hala Pusat abi ile ilgili şeyleri anlamakta zorlanıyorum. Çok imkânsız geliyor."

Asef'ten önce Nehir konuştu. "Neden imkânsız olsun, babam her zaman insanların tamamiyle masum olmadığını söyler. Yani her şeyi yapabilme potansiyeli olan bir insan eğer kötüyse artık güvenilmesi gereken bir insan olmaktan çıkar. Hiç ummadığımız kişiler tarafından ihanete uğramak sanırım beni şaşırtmıyor." Nehir'in sözleri ile boğazına yemek kaçan Deniz aniden öksürmeye başladı. "İyi misin?" Nehir ona su uzatırken Deniz elinden alıp tepesine dikti. İçi yanıyordu.

Deniz'in aklından geçen düşüncelerin farkında olan Asef konuyu değiştirmek için hemen atıldı. "Bak Eliza'cığım, Nehir'in ne harika düşünceleri var. Çok inat iyi değilmiş dimi?"

"Asef'ciğim ben de insanlara körü körüne inanmıyorum. Her şeyi anlamak için uğraşmak kötü mü?" Eliza dişlerini sıkıp Asef'e doğru eğilince adam geriye çekildi. "Niye bana laf sokup asabımı bozuyorsun?"

"Yavrum, ne laf sokması?" Asef, Eliza'ya doğru yaklaşıp kısık sesle onun duyabileceği şekilde konuştu. "Ben sana başka şey sokmayı seviyorum."

"Asef!" Eliza sert şekilde koluna vurunca büyük bir kahkaha attı adam. Gözler şimdi ikisine dönmüştü.

"Yine bir şeyler yaşıyor ikisi," dedi Nehir.

"Gizemli bir aşk hayatları var ve kesinlikle masum değiller." dedi Alya.

"Gözlerimin önünde birbirlerini seviyorlar, ben işkenceler içinde kıvranırken... Neyse şu sarmadan yiyelim," Deniz dramatik halini aniden bırakıp yeniden yemeye odaklandı.

"Biz de gizemliyiz Mavişim, dünya üzerinde bizim kadar harika ve büyüleyici başka bir çift yok." dedi Tolga.

"Çift miyiz biz?" diye heyecanla sordu Alya.

"Hayır, abiciğim. Sen teksin çünkü yanındaki Habeş maymununu yok edeceğim." Asef yoğun tehdit dolu gözlerini Tolga'ya gönderirken içeri giren bedenler ile durdu.

"İyi akşamlar, afiyet olsun." Özgür siyah çerçeveli gözlüğünü düzeltip başını eğdi.

"Afiyet olsun," Cihan beklemeden masaya oturup önündeki enfes yemeklere baktı. "Neyseki yetiştik." Önündeki tabağa yemek koymaya başlarken Özgür de oturmuştu. Elif Hanım onun için de servis açmaya gitti hemen.

"Bir gelişme var mı?" Asef arkasına yaslanıp beyaz şarap olan kadehini eline aldı. "Özgür ile geldiğine göre var."

"Var efendim," Cihan iştahla mantıdan yerken Özgür hala çekinerek duruyordu. "Özgür gizli bir ağ üzerinden Sonay Turan ile ilgili fazlasıyla ilginç şeylere ulaştı. Kim yaptı bu mantıyı? Daha önce böylesini yemedim."

"Afiyet olsun," dedi Eliza.

"Tahmin etmeliydim, elinize sağlık." Cihan diğer yemeklere yönelirken Özgür önünde açılan servise bakıp çekinerek yemeklere uzandı.

"Bakalım o zaman şimdi, içeri geçelim biz." Asef ayağa kalkınca Eliza kaşlarını çattı.

"Sevgilim, daha yeni geldiler. Bırak yemek yesinler, iş bir yere kaçmıyor." Eliza'nın sesi ile Asef öylece kalmıştı. Cihan'ın elindeki kaşık havada, Özgür de yemeğe uzanırken eli yolda durmuştu. "Sen de otur yerine, tabağın daha bitmedi."

Asef hızlı şekilde kalktığı yere oturunca Deniz büyük bir kahkaha attı. "Koskoca Asef Arjen, bir altmış beş boyunda zayıf bir kızdan korkuyor."

"Bir altmış sekiz benim boyum." diye karşılık verdi Eliza. "Ayrıca ne korkması? Benim önerim, onun yapacağı şeyden daha mantıklı olduğu için bana uymaya karar verdi sadece. Asef'i saçma kalıpların içine sığdırmaya çalışma boşuna..."

Deniz yediği sözlerle susup önüne dönünce Asef güldü. "Haklı, mantıklı fikirlere her zaman uymaya gönüllüyüm."

"Hanımcı," diye kısık sesle karşılık verdi Deniz.

"Bir yapabilsem hanımım olacak da..." diye aynı kısık sesle karşılık verdi Asef.

Yemeğin geri kalan kısmı bol muhabbet ve eğlence içinde geçmişti. Uzun zamandır bu konak içinde bu şekilde bir akşam yemeği yenmemişti. Asef baş köşede otururken solunda oturan kadına baktı. Şimdiden evi sahiplenmiş ona göre davranıyordu. Tabağı boşalan kişilere yeniden ikram yapıyordu, herkesin her şeyden yediğine emin olmaya çalışıyordu. Alya için özel yaptığı hafif mezelerden yemeklere kadar düşünceli davranışları Asef'in yüreğindeki aşkı bambaşka bir boyuta taşıyordu.

Eliza, onun karanlık hayatındaki aydınlığını her yana yayıp tüm benliğini aydınlatıyordu. Günlük ve normal şeyler onun elinde öylesine büyüleyici oluyordu ki... Onu gördüğü ilk gün, o meleğin ellerinin dokunduğu yeri cennete çevireceğini hissetmişti...

***

"Dinliyorum," Asef tekli koltuğa oturmuş elindeki viskiyi yudumlarken karşısındaki projeksiyona bakıyordu. Özgür bilgisayar başında gerekli belgeleri açarken ciddi şekilde odaklanmıştı.

Eliza, Asef'in diğer yanında koltukta bağdaş kurarak oturmuş yeşil çay içiyordu. Asef'in ona söz verdiği gibi her şeye dahil edecek oluşunu, mutlu şekilde bekliyordu. Tabii salondaki kişiler sadece onlar değildi. Cihan ayakta durmuş, Özgür'ün sistemi açmasını bekliyordu. Deniz ve Nehir geniş koltuğa oturmuş kısık sesle bir konuyu konuşuyordu. Tolga ve Alya, hakkında konuştukları kitabın içine dalmış kendi âlemlerindeydi. Ve herkes yediği yemeklerin ağırlığı ile fazlasıyla mayışmış haldeydi.

Asef normalde kadınları asla işine dahil etmezdi ama Eliza'nın şüphelerinin gitmesi ve diğerlerinin tehlikenin farkında olması için bunu yapmak zorunda hissediyordu kendini. Ayrıca sevdiği insanları korurken onları bilinmezlikler içinde bırakmak istemiyordu.

"Evet," Cihan ekranın açılması ile konuşmaya başladı. Şimdi herkes susmuş ona dönmüştü. "Pusat'ı izlerken ve her şeyini araştırırken karşımıza çıkan adam bu." Ekranda Sonay Turan adlı adam belirdi. Asef göz ucuyla Eliza'ya bakıp göz kırptı.

"Heyecanlı mısın?"

"Ne demezsin, James Bond gibi hissediyorum." Eliza'nın sözlerine gülen Asef, yeniden Cihan'a döndü.

"Sonay adındaki adamın geçmişi pek temiz değil. On beş yaşından itibaren, çeşitli yaralamalar, gasp ve taciz olaylarına karışmış. Birkaç sene hapiste yatıp çıkınca, Etiler'de dövme dükkanı açmış. Bunun için parayı nereden buldu bilmiyoruz. Ama Pusat ile bağlantısı varsa onun yardımı olduğu olasılığı büyük. Çünkü uzun zamandır tanış oldukları ve gözlerden uzak şekilde bir araya geldiklerini tespit ettik." Cihan, Özgür'ün ekranı değişmesini bekledi. Bu defa adı bilinmeyen, izbe bir alandaki mekan resmi açıldı. "Burası normal barlar gibi değil. Yani şey tarzı," Cihan birkaç saniye bocalayıp yüzünü buruşturdu.

"Gay bar mı?" Alya'nın sorusu ile şok içinde bakışlar ona döndü.

"Alya Hanım," Cihan tam anlamıyla bozguna uğramıştı.

"Mavişim," Tolga'nın soru soran ifadesi kızın üzerindeydi.

"Sen şu cimcimeye bak!" dedi gülerek Deniz.

"Ne var ya! Bir filmde gördüm." diye kendini savundu Alya. Asef'in bakışları ile masum şekilde gülümsemeye çalıştı.

"Sana film izlemeyi yasaklıyorum abiciğim, sen sessizliğinde neler izledin öyle?" Asef masum yüzlü kardeşine inanamayarak bakıyordu. "Tansiyonum yükseldi yeminle," Eliza onun haline gülerken, bileğini eline alıp ovmaya başladı. "Ah, bebeğim... İyi geldi devam et."

"Neyse," Cihan ortam daha da garip olmadan hızlı şekilde devam etmeye karar verdi. "Alya Hanım'ın dediği doğru. Bu bara gelenler farklı niyetle geliyor. Fazla masum bir yer değil, içeriyi incelemek fazlasıyla zor oldu. Çünkü sinyal kesiciler olduğu için ne telefon ne de kamera işe yarıyor. Çünkü buraya gelenler sadece basit tipler değil. Birçok iş adamı, oğulları hatta siyasetçilerin çocuklarına kadar... Değişik ve garip fanteziler ile ilgili çeşitli anlaşmalar ve pazarlıklar dönüyor. Ama bizim işimiz Sonay Turan'la. Bu adam geçen sene her ayın on birinde buraya gelmiş. Erken saatlerden geç saatlere kadar kalıp yanında bir genç adam ile ayrılıyor. İşin en ilginç kısmı yanında giden adamlar tip olarak birbirine benziyor. Sonrası daha fena..." Cihan kadınların olduğunun farkında olarak Özgür'ün resimleri açmasına izin vermedi.

"Onlara ben özel olarak bakarım. Devam et," Asef fark ettiği detay ile Cihan'a başını salladı.

"Yanında giden gençler ya ağır yaralı olarak ya da ölü olarak sonradan kayıtlara geçmiş. Elimdeki isimler belli bir kriterdeki gençler. Geçen sene kayıtlardaki bu gençler en son Sonay Turan ile bu bardan çıkarken görülmüş. İlkay, Burak, Recep, Arda, Hakan, İsmet ve Mert... Tabii hepsinin ortak yanı dış görünüşü. Esmer ve siyah saçlılar. Gözleri açık kahve ve boyları fazla uzun değil. Yirmi-yirmi beş yaş arasındalar. Kimisi üniversite öğrencisi kimisi de kendi işinde gücünde... Birkaçı o gecenin sabahında ölü olarak bulunmuş, bazısı da ağır yaralı... Tabii psikolojik olarak ağır bir travma yaşayıp intihar eden de var."

"Peki polis olayı araştırmamış mı? Onlara zarar veren Sonay Turan mı?" Deniz düşünceli şekilde öne eğilmişti ve dikkatle Cihan'ı dinliyordu.

"Hayır, hiçbiri ile bağlantısı çıkmamış. Çünkü,"

"Çünkü," Asef, Cihan'ın sözünü kesti. "Onları başka birine götürdü."

"Tam olarak öyle," diye devam etti Cihan. "İşte bu noktada bizim radarımıza giriyor. Gittiği yer gizli olduğu için direkt bulmamız mümkün olmuyor. Takip etmediğimiz sürece nereye ya da kime gittiğini bulamayız. Bu sene de farklı kişileri almaya devam etmiş. Elimize geçen kayıtlarda gençlerin benzer özellikleri var yine. Sarı saçlı ve mavi gözlü hepsi... Emre, Rüzgâr, Can, Ümit, Mehmet, Ersin ve Necdet... En son geçen ay Necdet ortadan kaybolmuş, ağır yaralı kaldırıldığı hastanede uzun süre yatmış. Onu bulmaya çalıştım ama okulu bırakıp memleketine dönmüş. Ardından da intihar etmiş."

"Bu nasıl şey lan?!" Tolga hayretle Alya'nın yanına sokuldu. "Tüylerim diken diken oldu."

"Sadece ağır yaralı mı bulunmuşlar Cihan? Başka bir şey..." Asef'in neyi kast ettiğini Cihan anlamıştı. Başını sallarken soruya onay vermiş oldu. Feci şekilde taciz izleri de vardı hepsinde.

"Bunları yapan o adam değil, peki kim?" diye sordu Deniz.

Asef düşünceli şekilde Cihan'a bakarken aynı şekilde o da Asef'e bakıyordu. İkisi de aynı şeyi düşünüyordu.

"Ne oldu?" diye sordu Eliza. Asef ve Cihan'ın arasındaki imalı bakışı görmüştü.

"Şu oluyor yavrum; düşmanımın zaafını bulduysam ona saldırmak için iyi bir fırsat buldum, demek. Yok başka bir şeyse de şuursuz şekilde insanlara zarar veren bir psikopatı yakalayıp ortadan kaldıracağız demek. Her iki şekilde de faydalı olacağız demek..."

"Peki bizim başımız belada kalır mı?" diye sordu Nehir. "İlk defa bir mafya toplantısı içinde bulunuyorum."

"Nehir bana şöyle demeyi bırak. Çünkü ben mafya değilim." dedi sitemle Asef.

"Nesin peki?" Bunu soran Deniz'di. "Hayır, yıllardır senin ne iş yaptığını ben de tam olarak bilmiyorum da..."

Asef derin bir nefes verdi. "Otellerim, gece kulüplerim var ya Deniz. Hatta yakında babanın büyük lojistik şirketini de alacağım ya hani, sen de hastanelerimden birinde beyin cerrahı olduğuna göre... Benim ne iş yaptığımı iyi biliyor olmalısın."

"Evet, Asef'im şimdi net oldu." Deniz korkuyla yutkunarak Nehir'e döndü. "Karizmatik bir iş adamı kendisi, gördüğün gibi mafya ile yakından uzağa hiçbir ilişkisi yok. Arada adam dövüp öldürmesi ya da kurtlarına yem etmesi onu kötü bir adam yapmaz."

"Benim abim canavarları öldüren bir kahraman." dedi Alya. Az önceki potunu telafi etmeye çalışırken, Asef sadece yapmacık bir gülüş gönderdi Alya'ya.

"Şimdi ne yapıyoruz?" diye sordu Cihan.

Asef dikkatli şekilde düşünürken öne doğru eğildi. "Av olup, avcıyı yakalıyoruz."

"Nasıl?" diye yeniden sordu Cihan.

Asef herkesin yüzüne bakıp birkaç saniye düşündü. "Nisanın on biri yakın... Sonay Turan o gün bir kişinin daha peşine düşecek."

"Bundan nasıl emin olacağız?" diye soran Cihan'dı.

"Kombinasyona dikkat et Cihan, saydığın esmer erkeklerin baş harfleri bir ismi oluşturuyor: İbrahim... Ve sarışın olanlar da Ercüment... Ama T eksik yani yeniden sarışın ve mavi gözlü bir erkek için o bara gelecek." Asef susunca salonda kimseden ses çıkmadı. Cihan anında, Asef'in dediği şeyle Pusat'ın dosyasını düşündü. Geçmişini sildirdiği yetimhanedeki müdür ve hademenin ismini hatırladı. Artık kesinlikle Pusat'a gidecekti bu yol... Asef'in yüzündeki tehlikeli gülüş şimdi onun da yüzündeydi.

"Oha! Çok zekisin lan!" dedi coşkuyla Deniz.

"Bu sayede, onu takip edip erkekleri kime götürdüğünü öğreneceğiz." Cihan aydınlanmıştı ama kaşlarını çattı bu defa. "Ama bu bizim adamlarımızdan birisi olmalı, her şey bizim kontrolumüzde olmalı."

"Evet, ayrıca bu adam tanınmıyor olacak. Sonay adamlarımı bilmese de eğer gittiği yer Pusat'ın yanıysa plan suya düşer." dedi Asef. "Ayrıca fazlasıyla güvendiğim bir adam olmalı."

"Beni tanıyor," dedi hemen Deniz. Eli kalçasına gitmişti. "Burasını senden başkasına göstermem." Asef yüzünü ekşitirken, Eliza da Deniz'e yastık atmıştı. "Ne?!"

"Sus Deniz," dedi Asef.

"Ben asla olamam," Tolga korkuyla Alya'nın omzuna başını koyduğunda Alya kaşlarını çattı.

"Asla, seni öldürürüm Tolga. Bir erkekle flört edemezsin!" Alya, Tolga'nın kafasına pek de yumuşak olmayacak şekilde vurunca Asef güldü.

"Herkes sussun, bunu yapacak kişi daha profesyonel olmalı. Daha önce de iş için başkalarının arasına sızmış birisi..." Asef'in gözleri düşünceli şekilde bir kişinin üzerine kayınca Cihan gülmesini bastırmaya çalıştı. "Saçlarını sarıya boyadığında ve mavi lens taktığında güzel olacak birisi... Özgür..."

Kimseden çıt çıkmazken, gözleri bilgisayar ekranında olan Özgür yavaşça Asef'e baktı. "Efendim,"

"Av sen olacaksın Özgür ve bizi avcıya götüreceksin..."

Özgür'ün eli kalçasına gidince herkes gülmeye başladı. "Efendim, yapmayın... Beni Alfa'ya verin daha iyi..."

Asef, ellerini birleştirip öne eğildi. "Özgür, yanlız olmayacaksın. Seni korumak için güzel bir plan yapacağız. Bu defa oyunu biz kurup, tuzağa biz düşüreceğiz."

Asef ayağa kalkıp, Eliza'ya baktı. Merakla ona bakan sevgilisine elini uzatıp tutmasını bekledi. Eliza tereddüt etmeden, Asef'in elini tutup ayağa kalktı. "Sevdiğim insanları korumak için bu defa ben oyunbaz olacağım. Ve sizler de yanımda olacaksınız, Kral yanında ordusu olmazsa hiçbir şeydir. Tehlikeyi ben göğüslerken siz de kendinizi güvende tutacaksınız."

Asef'in, Eliza'ya bakarak söylediği sözler hepsine söylenmişti. Savaş başlamıştı, artık adil olan değil hakim olan savaşı kazanacaktı. Ve Asef işe sırları ortaya dökerek başlayacaktı ve bu sırların Pusat'ın zaafı olduğunu artık biliyordu...

 

 

Bölüm : 04.01.2025 16:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...