
Muazzam bir ihtimalsin.
Gökyüzüne dokunmak gibi.
Tüm maviliklerin sahibi olmak gibi.
Hani nasıl desem, 'mutlu olmak' gibi.
Cahit Zarifoğlu
***
**Asef Arjen**
Çok savaş gördüm. Hem kanlı hem aşağılık planlarla örülmüş acımasız savaşlar... Daha yirmi yaşımda kafese atıldığım gün ölümcül savaşım başladı benim. Her savaşımda ruhumun bir parçası öldü ve ben biraz daha cehenneme ait oldum. Bir şeytanın zırhını kuşanırken yapabileceklerimin sınırını çoktan aşıp, şeytanın ta kendisi ben oldum.
Ama bu bir meleğin kanatları ile kuşanana kadardı. Şimdi kollarımda parlayan meleğim bana yeniden yaşamak için bir umut olduğunu bir kez daha gösterdi. Yaşadığı bu büyük acının içinde sadece bana güvenerek bir kez daha onu bulduğum için şükretmemi sağladı. Onu ilk gördüğüm an, ona ilk dokunduğum an hayatımın altının üstüne geleceğini anlamıştım. Ve cennetin bana geleceğinin...
Kollarımda ağlayan kadınım biraz sakinleşince geri çekilip gözlerime baktı. Çaresiz bakışlarındaki o yardım çağrısı dünyayı yakmam için yeterli bir sebepti.
"Sana ihanet etmemi istedi ama ben sadece sana gelmeyi biliyorum, ihanet etmeyi değil..."
"Korkma, ben yanındayken hiçbir şeyden korkma ve senin en iyi bildiğin şey benim senden beklediğim tek şey... Sen hep bana gelirsin, olur da gelmezsen merak etme ben zaten sana gelmiş olurum... " Mis kokulu saçlarını öpüp elini tuttum. Odaya girdiğimizde gördüğü kişilerle şaşıran yüzünü saklamamıştı. Deniz, Cihan ve Özgür başları ile selam verip bir şey söylemediler. Eliza'nın ne kadar hassas olduğunun farkındaydı hepsi.
"İşiniz mi vardı?" Kısık sesiyle dudaklarını büzerek sorduğu soru ile gülümsedim.
"Tek işim sensin." Koltuğa otururken onu da yanıma çekip kolumu omzuna sardım. Bedeni hâlâ titriyordu. "Rahatla sevgilim," Başımı eğip kısık sesle sadece onun duyabileceği şekilde fısıldadım. "Şu an masaj yapacağım uygun bir ortam yok."
Dolu gözleri ile gülümserken dudaklarından tek bir kelime döküldü. "Babam..."
"Endişe etme, hiçbir şey olmayacak."
"Ama o dedi ki, gitmezsem babamı ifşa edermiş. Babam yapmamıştır değil mi Asef? Biliyor musun? Bak burada neler yazıyor? Yalan değil mi?" Elindeki dosyayı titreyerek bana uzattı. Çırpınan halleri, etrafımda ne var yoksa yakma ihtiyacı doğuruyordu. Ama kendimi tutup ona daha sıkı sarıldım.
"Hiçbir şey olmayacak, artık kimse bir şey yapamaz." Sorusuna yalan diyemedim çünkü dosyada yazan her şey maalesef gerçekti.
Her şey dün gece başladı. O kaosun içinde, tüm sevdiklerimiz tehdit altındayken soğukkanlılığımı korumak çok zor olmuştu. Özellikle Eliza'nın içinde olduğu arabadaki mayını anlamak benim için en dehşet verici andı. Ama bunu belli etmeden helikopterlerin geleceği anı beklemek zorundaydım. Yoksa hepsi zarar görecekti. O anın şokunu yaşarken Eliza'nın nefes sesini dahi duymamak dikkatimi çekmemişti. Ama Özgür'ün kurduğu sistem basit değildi. Tüm ana merkez oydu, biz duymasak da sistemin saldırıya uğraması onu aşamazdı. Biz Özgür'ün sesini duymadığımızda bağlantı koptu zannetsek de o saldırı yapan ağı dinliyordu. Evet, götünü kurtarmaya çalışırken aynı zamanda Eliza'ya yapılan tüm tehdidi duyup sisteme kayıt etmişti. Bunu bana söylemek için geceyi beklemişti, bu yüzden Eliza'yı yalnız bırakıp yanından ayrılmıştım.
Benim kadınıma yapılan tehdidin her kelimesinde kanın beynime sıçraması ile az kalsın gece her yeri kana boyayacaktım. Ama Cihan beklememi ve esas tehdidin bu olmadığına beni ikna etmişti. Eliza'nın bu şekilde bastıralamayacağını iyi biliyordum. Gece telefonuna gelen mesaja verdiği cevap bunu gösteriyordu. Normalde sevdiğim kadının telefonunu takip edecek kadar güvensiz bir şerefsiz değilim. Ama tehlike altında olduğunu düşündüğüm an tüm ahlak kurallarını hiçe sayabilirim. Önceliğim sadece onun güvenliği olur. Aynı şey Alya için de geçerli, takıntılı bir abi ve takıntılı bir sevgili olmam tamamen onların iyiliği için...
O mesaj ellerinde iyi bir koz olduğunu bana net şekilde kanıtlamıştı. Başka türlü Eliza'nın ona gideceğinden bu kadar emin olmazdı. Ve ben onun kozunu ele geçirip daha sonrasını beklemek zorundaydım. Sabah erkenden kapısını çaldığım kişi Murat Gökmen olmuştu. Şirketini satın almak için mal varlığımın pek de küçümsenmeyecek bir kısmından vazgeçip her şeyi hızlandırdım. Ama esas isteğim bu değildi. Ondan istihbarat ile iletişime geçmesini istedim. Eliza'yı ilk tanıdığım zaman hakkında her şeyi öğrendiğimde ailesi ile ilgili bir sıkıntı bulamamıştım. Ama istihbaratın elindeki bilgilere de ihtiyacım vardı ve bu sayede ailesi ile ilgili bir kozu bulabilirdim. Murat amca başta dirense de mal varlığımın yine hatırı sayılı bir kısmını devletin güvenliği için bağışlayınca bazı kapılar önümde açıldı. O zaman acı gerçekle karşılaştım. Ve bunu daha önce öğrenmediğim için kendime çok kızdım. Eliza'nın babası, ülkedeki uyuşturucu şebekesinin başında gelen isimlerden biriydi. İlginç şekilde sade bir hayat yaşayarak çevresindeki kimseye zenginliğini göstermemişti. Ailesini tehlikeye atmamak için gizli hareket edip profesyonel şekilde her şeyi yürütmüştü. Onun görevi satıcı olacak kuryeleri bulup yetiştirmekti. Ülke içinde tüccar olarak gezmesi tamamen paravanıydı. Ardında bıraktığı büyük bir sır ve güç olduğuna eminim ama bunlar birisi tarafından gizleniyordu.
İşlerin başında onunla beraber siyasilerden birinin olması bu kadar iyi gizlenmesini sağlamıştı. Daha sonra ortaklarından birisi ile her ne yaşadı ise onu öldürüp kaçma girişimi sonucu öldürülmüştü. Şerefsiz kayın babam arabaya o gün karısını ve kızını almamış olsaydı şimdi Eliza'nın annesi hayatta olabilirdi. Eliza bu kadar şeyi yaşamak zorunda kalmazdı. Ne kadar babama benziyor...
Olayın üzerinin bu şekilde kapanmış olması ise yine siyasiler sayesinde olmuştu. Herkes kendi çıkarını korumuştu. Şu an Altan Akdağ'ın bu bilgiye ulaşması kim bilir hangi oyunun sonucuydu? Ama Murat Gökmen güçsüz bir adam değildi, meseleyi iç işleri bakanlığına kadar çıkarıp bilgiyi aldı. Ayrıca istihbaratın kayıtlarından silmesini sağladı, ülkenin iyiliği için olması gereken buydu ve bu bilgi benim elimdeydi. Beni şaşırtan bazı yeni bilgiler dahil sadece benim sahip olduğum bu dosya artık Eliza'ya karşı koz olarak kullanılamazdı.
Beni şaşırtan ise, ülkeyi karıştırmak pahasına böyle bir bilgiyi ortaya atmak isteyen kişinin bana karşı duyduğu nefretti. Eliza'nın bana ihanet edip dağılmamı isteyen kişinin bana karşı nasıl bir kini vardı? Eliza'dan isteyeceği şey muhtemelen, elimdeki belgelerin yeriydi. Bunu bulmak için benimle savaşabilirlerdi ama onlar ihanete uğramamı istediler. Sevdiğim kişi tarafından... Ama bilmiyorlar ki, hiçbir ihanet sevgime üstün gelemezdi. Bizi ayıracak şey ihanet olamazdı, ihanet zehirli sarmaşık olurdu bize. Sadece tenimizi zehirlerdi ruhumuza değmeyen eller bize zarar veremezdi...
Ama o bütün ihtimallerimi yerle bir edip bana geldi... Kalbimin çaresizce çırpınırken istediği şeyi bana verdi... Saatlerce otel odasında onu beklemek öyle zordu ki... Bir ihtimal gelmeseydi...
"Ya babam ile ilgili şeyleri ortaya atarlarsa..." Eliza'nın narin sesi ile düşüncelerimden sıyrıldım. Ağlaması dinmiş olsa da korkusu hâlâ aynı yerdeydi.
"Atamazlar çünkü artık ellerinde bir şey yok." Cihan benden önce açıklama yapmaya başladı. Eliza'nın bu hali, belli etmese de onu çok üzmüştü. "Babanız ile ilgili her şey sadece Asef Bey'in elinde. Size karşı kullanacakları bir şey yok."
Eliza rahatlayan yüzü ile bana döndü. "Doğru mu? Bir şey yapamazlar mı?"
"Yapamazlar, sana kimse bir şey yapamaz. Hepsini yok ederim." Kendimi rahatlatmaya ihtiyacım vardı, bunu da onun boynunda yapabilirdim. Eğilip kokusunu içime çekerek boynunu uzun süre öptüm. Geri çekildiğimde yüzündeki ifadeden korkusunun biraz daha dindiğini gördüm. "Sana uzanan kim olursa yok ederim."
"Ah, aşk adam... Seni dinledikçe bir yerlerim senden etkileniyor." Deniz'in sesi ile gerizekalı arkadaşıma döndüm. Şöyle bir ortamda bu sözü söyleyecek tek kişiydi. Bu gece uzun süre sonra onun da yüzünde rahatlama vardı. Çünkü öğrendiğim bir gerçek omuzlarından yükünü biraz olsun almıştı. Nehir'in abisi Toprak'ın ölümü, uyuşturucu kuryeliğine zorlanması ile ilgiliydi. Polis olan babasının yüzüne bakamamıştı ve asker olma hayali kuran çocuk intihar ile hayatına son vermişti. Ve onun ölümünün sorumlusu Birol Soykan'dan başkası değildi. Eliza için bu her şeyin üstündeydi, öğrenmemesi gerekiyordu. Diğerleri benim için bu sırrı saklayacaktı.
"O bir yerlerine söyle ben onu koparmadan önce sesini kessin." Dişlerimin arasından söylediğim şeyler Deniz'i pek de korkutmamıştı.
"Şirketimi ele geçirebilirsin ama bedenimi asla!" Eliza'nın kafasını dağıtmaya çalışıyordu. Ellerini çapraz şekilde göğsüne koyup gözlerini büyüttü. "Aslında şirketi üzerime yaparsan bunu düşünebilirim."
"Hani şirkette çalışmak gibi bir niyetiniz yoktu?" diye soran Cihan elindeki tablette iş ile ilgileniyordu. Aldığım şirket en çok onu yoracaktı. Sessiz küfürlerini duyar gibiydim.
"Hâlâ yok, ben çalışırım demedim ki. Şirketi üzerime yaparsa bedenime sahip olabileceğini söyledim." Deniz'in sözlerinden sonra direkt Eliza'ya baktım. Normalde bu duyduğu şeyle Deniz'in üzerine atlaması gerekiyordu. Ama kurumuş gözleri ile boşluğa bakıyordu. Yaşadığı büyük bir travmaydı, bunu atlatması kolay olmayacaktı. Onu böyle görmek benim için çok zordu, elimden bir şey gelmemesi beni tam anlamıyla deli ediyordu.
"Asef Bey'in sizin bedeninizle ilgilendiğini düşünmüyorum." Cihan aynı rahat ifadesiyle konuşurken gayet doğru bir noktaya parmak basmıştı.
"Sen beni mi kıskanıyorsun yoksa Asef'i mi? Seni Allah'ın cezası! Asef'te kesin gözün var! Eliza, erkeğin elden gidiyor! Cihan niyeti bozmuş!" Deniz, Eliza'nın dikkatini çekmek için yanındaki küçük yastığı ona attı. Ama Eliza ona tepki vermeyince yastığı ben havada yakaladım. "Kızım bir şeyler söyle, bak iş işten geçince gelip bana ağlama."
"Niyeti bozsam tercihim Asef Bey olmaz." Cihan'ın rahat şekilde söylediği şeyle kaşlarımı çattım. Deniz ıslık çalarken Özgür dudaklarını kapatarak gülüyordu. Eliza ilk defa tepki verip hafif şekilde gülümsemişti.
"Şu an kırıldım Cihan, demek tercihin olmam. Neyim eksik acaba?" diye alayla sordum. Cihan, kısa süre bana bakıp yeniden elindeki tablete döndü. Bazen bu adamın rahatlığı fazla sinirimi bozuyordu.
"Fazla irisiniz, ayrıca her yeriniz dövme. Pek çekici değil."
"Lan sen çok mu kibarsın? Aynı boyda sayılırız, ayrıca senin de dövmenin olduğunu biliyorum. Yerini de söylememi ister misin?" Sert çıkışım ile herkes afallasa da çok fazla öfkelenmiştim. Kimse benim gibi mükemmel bir adamı istememezlik edemezdi.
"Asef," Eliza şaşkın şekilde bakınca kendime geldim. Sanırım biraz abartmış olabilirim. Deniz'in kahkahası odayı doldururken çenesini kırmak istedim.
"Öylesine dedim yavrum, şaka amaçlı. Yoksa Cihan'ın kriterleri pek de sikimde değil. Şu an konuştuğumuz konu bile aşırı salakça." Diğerlerine bakıp başımla dışarıyı işaret ettim. "O yüzden hepiniz siktir olup gidiyorsunuz. Cihan beni lobide bekle."
"Vay be! Sana yazıklar olsun Asef! Bunca yıldır bir kez olsun benim için bunları söyleme!" Deniz, ayağa kalkıp sitemli şekilde yüzünü çevirdi. "Anladım ben seni, kaçan kovalanır diyorsun. Sana çok yüz verdim, bundan bu hareketlerin. Bundan sonra yüzüne bakan en adi pezevenk!" Deniz, odadan çıkarken aptala bakar gibi arkasından baktım. Özgür ağzını kapatıp gülmesini saklamaya çalışsa da pek başarılı değildi.
"Çok mu komik Özgür?" Bu aralar adamlarım benimle fazla laubali olmaya başladı. Hepsinin ayarlarını yeniden düzeltmem gerekecek.
"Hayır efendim, sadece Cihan'ın sizi alıcı gözle süzmesine güldüm. Bunu gerçekten de yaptın Cihan." Cihan'ın ayağa kalkması ile Özgür de korkarak olduğu yerden kalktı. Hem düşünmeden konuşuyor hem de Cihan'dan köpek gibi korkuyordu.
"Özgür, şu an seni hangi gözle süzdüğümün farkında mısın peki?" Cihan'ın sözlerinin altında gayet sert bir tehdit vardı. Özgür'ün bunu anlayıp yutkunması beni güldürmüştü.
"İzninizle, psikolojim henüz düzelmemişken yeni bir travma yaşayamam." Resmen koşarak odadan çıkan Özgür'e bıkkın şekilde baktı Cihan. En sevmediği kişilerden birisi olabilirdi. Ardından başıyla işaret verip o da çıktı. Geceki işimiz için beni aşağıda bekleyecekti.
Peki ben kollarımdaki kadını bırakıp nasıl gidecektim? Lanet olsun!
"Bebeğim, o güzel gözlerini bana çevirir misin?" Narin çenesini tutup yüzünü kendime çevirdim. Ah bu çimen yeşili gözler... Yüreğimde nasıl bir orman oluyor bir bilse...
"Canım yanıyor, bunu kabul edemiyorum. Babamın yaptıklarını aklım almıyor." Titreyen sesine dokunup öpebilseydim bunu hemen yapardım.
Normal olan hiçkimse buna akıl sır erdiremezdi. Ben bile kendi şerefsiz babamla yarışacak bir kayın babaya sahip olmama akıl sır erdiremiyordum. İkisinin de ölüp gitmesi herkesin iyiliğine olmuş.
"Böyle mi hissettin sen de? Baban aklına gelince kalbin böyle mi acıyor?" Bana sorduğu sorunun cevabı öyle acıydı ki... İkimizin de babası, annelerimizin ölümüne neden olmuştu. Bu acının tarifi yoktu. Ruhunu paramparça eden bir acıydı.
"Ben hep o adamdan nefret ettim, senin gibi iyi bildiğim adamın yeni yüzünü görünce yıkılmadım. Şu an acının benden daha büyük olduğuna eminim sevgilim." Kollarımın arasına alıp sıkıca sarıldım. Onun acısı benimkinden daha büyüktü çünkü narin bedeni bu acıyı taşıyamayacak kadar küçüktü. Keşke acısını alıp onun yerine ben taşısam.
"Nasıl sakladı Asef? Annem biliyor muydu?" Sığındığı göğsüme iyice sokulup, gömleğimi avucunun içinde kıvırdı. Saçlarını öpüp kokusunu içime çektim. Nasıl oksijenden daha çok muhtaçtım bu kokuya?..
Nasıl saklamış olduğu benim için bir muammaydı, bu kadar geniş ağda ticaret yapan adam en yakınındaki kişiden kendisini saklamayı başarmıştı. Ya çok zekiydi ya da çok salak... Çünkü karısından saklandığını düşünse de belki de Eliza'nın annesi durumu biliyordu. Böyle düşünmemdeki sebep o gün yapılan isimsiz bir ihbardı. İstihbarat kayıtlarına geçen ihbarı yapan kişinin kim olduğu gizliydi. Aklıma karısının gelmesi tamamen kişisel görüşümdü. Meral Soykan ne olursa olsun kızının zarar görmesine izin vermezdi, başka bir şeyler olmuş olmalıydı.
"Neden cevap vermiyorsun?" Suskunluğum karşısında başını kaldırıp yüzüme baktı. Yüreğini ferahlatacak yeniden nefes almasını sağlayacak bir şeyler duymak istiyordu.
"Bildiğini sanmıyorum bebeğim, aksi halde seni yetiştiren kadının böyle bir şey karşısında sessiz kalacağını düşünmüyorum." Eliza'nın omuzlarını tutup geriye çekildim. "Eliza, söyleyeceğim hiçbir kelimenin senin için teselli olmayacağını biliyorum. Canın yana yana bu gerçeği kabul edeceksin." Sol yanağından süzülen göz yaşı çenesini bulmadan eğilip dudaklarımla buluşturdum. "Ve değmeyecek bir adam için daha fazla göz yaşı dökmek yok. Bunu ne kadar çabuk kabul edersen her şey daha kolay olacak. Tamam mı?" Ondan çok zor bir şey istediğimin farkındayım. Ama başka bir yolu yok, gerçeği kabul ettiğinde canı daha az yanacak. Başka türlü, acısı ile baş etmesi çok zor olur ve elimden bir şey gelmemesi ise beni yakmaktan başka bir şeye yaramaz.
"Biraz zamana ihtiyacım var." dedi kısık sesle. Bazı şeylerin şimdi daha çok farkındaydı.
"Sana istediğin zamanı veririm, sonunda başın dik şekilde olacaksan tabii... Güçlü duruşundan bir şey kaybetmeyeceksen... Eliza senin için herkesle savaşırım ama kalbini kıran sensen çaresiz kalırım. Beni çaresiz bırakma, sana çare olmam için yanmam gerekse bile bundan kaçmam."
Başını salladığında, kendini toplamak için uğraşacağını anlamıştım. Şu an güçsüz hissediyordu ama her dakika daha çok ayağa kalkacaktı. Ve tamamen ayağa kalktığında artık eskisi gibi olmayacaktı. Yaşadığı her acı onu eskisinden daha güçlü yapacaktı. Başının üzerini öpüp parmağımın tersi ile yanağını okşadım. Şu an bana ihtiyacı vardı ama gece yarısı olmadan önce gitmem gereken bir yer vardı. "Sevgilim, Deniz seni eve götürsün. En kısa sürede ben de yanına geleceğim tamam mı?"
"Sen nereye gideceksin?" Parmakları gömleğimi daha sert kavradığında yanından gitmemi istemediğini bana göstermek istiyordu. "Yalnız kalmak istemiyorum."
Onun bu bakışları karşısında çoktan erimiş olmam gerekirdi ama bu defa kendime hakim olmak zorundayım. "Geleceğim meleğim, kısa bir süre sonra yanında olacağım. Bu gece yalnız uyumayacaksın, sadece kısa bir süre. Tamam mı?" Birkaç saniye gözlerime baktı. Yapacağım şeyi anlamış olmalıydı, pes ederek başını sallayıp sıkıca tuttuğu gömleğimi serbest bıraktı. Kırışıklığa tahammülüm asla olmamasına rağmen onun bıraktığı izlere aşıktım. Onun her zerresine aşık olduğum gibi...
"Tamam, gelirken benim için bir şey alır mısın?" Çimen yeşili gözleri titrerken geçmişteki acı bir anı ile baş etmeye çalıştığını görebiliyordum.
"İste yeter, dünyayı ayaklarının altına sereyim."
Dudakları büzüldüğünde küçük bir çocuktan farksızdı. "Benim için kağıt helva alır mısın?"
Masum isteği karşısında gülümsedim. Kağıt helvayı sevdiğini daha önce de söylemişti ama bunun sadece sevmesi ile alakalı olmadığını anlamıştım. Ailesi ile ilgili bir durumdu, aklına her ne düştüyse yutkunuşu keder doluydu.
"İstersen senin için kağıt helva fabrikası açabilirim."
Yorgun şekilde gülüp derin bir nefes aldı. "O kadarına gerek yok, ellerinde bir kağıt helva ile bana gel."
Bu isteğinin altında başka bir şey olduğunu gözleri ile bana anlatıyordu. Belki sözleri ile de anlatırdı ama şimdi üzerine gitmedim. "Tamam güzelim, bundan sonra sana gelirken çiçek yerine kağıt helva getireceğim."
Gülümseyerek ayağa kalktım, uzattığım elimi sıkıca tutarken ellerimizin asla ayrılmayacağını benim kadar istediğini anlatıyordu.
Sana söz veriyorum Eliza'm... Elini asla bırakmayacağım...
**
Deniz, ağzını tutacağına söz vererek Eliza'yı eve götürmüştü. Şu an kadınımı yalnız bıraktığım için kendime sövsem de sabrım taşmıştı. Parmağıma kafes yüzüğümü takıp siyah deri eldiveni giydim. Kravatımı sertçe çıkarıp koltuğa attım. Gömleğin üstten iki düğmesini açarken sertçe boynumu çıtlatmıştım.
"İçeri gelmemi ister misiniz?" Cihan arabayı sağa çekip dikiz aynasından bana baktı.
"Gerek yok, senden istediğim şeyi yap yeter." Arabadan inerken Cihan sadece başını sallamıştı.
Gece yarısı olmuştu, hâlâ kibarlığımı koruyarak çaldığım kapı açıldığı anda karşımdaki orospu çocuğunun kafasına kafamı gömdüm. Kendi kafamı acıtacak kadar sert bir darbeydi.
"Demek Eliza gece yarısı kesin sana gelecekti!"
Pusat'ın toplanmasına izin vermeden yüzük olan elimi çenesine geçirdim. Burnundan fışkıran kanlara ağzındakiler de eklendi.
"Demek onun zarar görmesinden çok korkuyorsun! Demek bir çıkar yolun olsa onu kurtarırsın!"
Karnına vurduğum anda boğazından sert bir inilti döküldü. "Benim kadınım kurtarılacak konumda değil! Onun olduğu yeri göremeyeceğin kadar yüksekte!"
Bana karşılık vermiyordu. Şimdiye kadar o kadar çok adam dövdüm ki... Fiziksel güçlerini çok iyi ayırt ederim ve şu an kullandığım güç zirvem olacak seviyeydi. Başka birisi için çoktan ya ölüm ya bilinç kaybı demekti. Ama Pusat hâlâ dayanıklı şekilde karşımda duruyordu, bu da demekti ki basit birisi değildi.
"Asef! Beni dinle!" Geriye çekilmeye çalışsa da buna izin vermeye niyetim yoktu. Buraya kadardı, sabrım Eliza'nın göz yaşlarına kadardı.
"Sikerim lan seni! Onun kolundaki yaraya sebep olman bile ölmen için yeterli!" Hâlâ aklımda kermes gününün intikamı vardı. Attığım yumruk sonrası geriye düşüp, resim tuvalini kırdı. "Harika bir sanat eseri oldun ırzını siktiğim!" Belimdeki silahı çıkarıp, ayaklarımın altında yatan adamın alnına doğrulttum. Hâlâ gözlerinde ölüm korkusu yoktu. "Bu sondu Pusat, oynadığın oyunun maktulü olmanın zamanı geldi."
"Beni öldürdüğün zaman gerçeği öğreneceğini mi sanıyorsun?" Ağzındaki kanı tükürüp başını kaldırdı. Bana meydan okurken aynı zamanda aciz görünmeye çalışıyordu pezevenk.
"Sikerim gerçeği! Umurumda mı sanıyorsun? Seni şimdiye kadar öldürmedim, sebebi kim olduğunu öğrenmek içindi. Ama yetimhanede istismara uğramış bir çocuğun psikopatlığı dışında bir şeyle karşılaşmadım." Bakışları değiştiği an istediğimi aldım. Normalde küçük bir çocuğun başına gelmiş trajedi asla üzerine basacağım yol olmazdı. Ama Pusat'ın dilini çözmek için buna mecburum. Çenesini sıktığı anda o karşı karşıya olmak istediğim kişi karşımdaydı. "O küçük çocuğu hatırlıyor musun Pusat?"
"Kes sesini!'' Alnına dayadığım silahı umursamadan ayağa kalkıp karşıma dikildi. Namlunun ucu alnı ile birleşmişti. Beynini dağıtmamak için kendimi çok zor tutuyorum.
"Neden? Yoksa çok mu acı çekti küçük Pusat? Çok mu yaktılar canını? Canı yanarken kimse duymadı mı sesini?" Yumruk olan elini yüzüme savurduğu an geri çekilip, silahın kabzasını ensesine geçirdim. Bu canını yakmıştı, sert iniltisi fazla tatmin ediciydi. Şimdiye kadar yaptığı her şey için canını öyle çok yakmak istiyorum ki... Tabii aniden karnıma yediğim sert yumrukla biraz geriledim. Cihan'ın yumruğuna yakın bir sertlikte olması beni şaşırtmıştı. Siktir! Bu gerçekten acıttı!
"Senin canını öyle bir yakarım ki Asef, yanmak nedir sayemde öğrenirsin." Burnundan akan kanı elinin tersiyle silip alaylı şekilde güldü. Belasını iyice sikeyim istiyor.
"Hadi ya, öyle mi dersin?"
"Gerçi sen değil de belki küçük Asef yanmanın ne demek olduğunu biliyordur." Aklı sıra aklımı bulandırmaya çalışacak. Ama bilmiyor ki benim taktiğim bende işe yaramaz.
Çenesine geçirdiğim yumrukla bu defa yamultmuş olmanın umuduyla güldüm. "Küçük Asef dediğin pek küçük değil, sikerek gösterebilirim!"
Attığı kahkaha sonrası öksürerek ağzındaki kanı tükürdü. Dik şekilde karşımda durup göz ucuyla kırılan tablolara bakıp yüzünü buruşturdu. Bu adamın ressam olması çok saçmaydı. "Mizahi yönün gelişmiş Asef ama duymak istemediğin şeyleri engellemeye çalışıyor gibisin."
"Korkaklar geçmişinden kaçar Pusat. Senin gibi... Benimse geçmişim hâlâ bugünde... Kaçtığım bir şey yok, küçükken de şimdi de aynı karanlık yollarda yürümeye devam ediyorum. Senin aksine oyun oynayacak zamanım yok o yüzden uzatmadan cevap versen iyi edersin." Namluyu alnına doğrulttum, bu kadar eğlence yeterliydi. "Ülkeyi karıştırma pahasına, Eliza'nın babası ile ilgili şeyi sızdırmak isteyen kim? Bunu neden istiyor? Ya da benim ihanete uğramam hangi sikik insanın dahiyane fikri? Beni yorma derhal konuş, sonra da nefesini kesip, geç olmadan nefes aldığım kadınıma gideyim." Eliza'nın kırık kalbiyle beni beklediğini biliyorum, bu gece ne o ne ben yalnız uyuyamayız.
"Fikir mi? Bunu birisinin planlaması mı lazım? İhanet planlanan bir şey değildir. İhanete uğramak zaten kaderinde var. Senin gibi elleri kan olan bir adamın masum birini hak ettiğini mi sanıyorsun? Kör bir adamsın, gerçekleri göremeyecek kadar..." Aklındaki şeylerin üzerine bariyer kapatıp imalı şekilde konuşuyordu. Şüphe duymamı isteyeceğim şeyler söyleyerek konudan uzaklaşıyordu.
"Altan Akdağ ile ilgin nedir Pusat?" Silahı alnına daha sert bastırdım. "Sana bakınca birisinin kuklası olmayacak bir adam görüyorum. Gözlerinin ardındaki sinsi planların fazlasıyla açık, ben senin oyun kurabileceğin birisi değilim. Belki farkında değilsin ama sen güçsüz birisin, sadece izin verdiğim sürece karşımda konuşabilirsin. Basit birisine göre bu cesaretin pek iç açıcı bir şey değil."
Bakışlarında artan öfke ile yumruğunu sıktı. Aklından geçen ve benden sakladığı şeyler olduğunu görebiliyordum. "Henüz yirmi bir yaşımda yaptığım şeyleri duysan şu anki cesaretimin temelsiz olmadığını bilirdin. Gerçi senin birçok şeyden haberin yok, seni de anlıyorum."
Sikik kelimelerini dinlerken gülmemek için zor durdum. "Hangi yaşta hangi kahramanlıkları yaptığımızı mı yarıştıracağız Pusat?"
İmalı şekilde dudağı yukarı kıvrıldı. Şeytani pırıltılar gözlerinden geçerken düşündüğü şeyler belliydi. "Kahramanlık... Evet yaptığım şey tam olarak oydu ama sana göre başka bir şey olduğuna eminim."
"Ne anlatıyorsun lan sen?!" Daha fazla burada olmak istemiyordum. Bu adam resmen gece gece tansiyonumu yükseltiyor.
"Yakında Altan Akdağ özel bir gece düzenleyecek. Tüm iş adamları ve siyasileri ilgilendirecek bir gece... O gece birçok şeyi öğreneceksin, biraz sabırlı olursan tabii.."
"Yok, ben sabırlı birisi değilim. Şimdi senin kafanı dağıtacağım ardından da Altan Akdağ'ın..."
Evet bunu çok istiyordum ama dediği şey dikkatimi çekmişti. Şimdiye kadar her yerde saklanan adamın kendini bu şekilde alenen göstermesinin bir sebebi olmalıydı. Karıştırdığı işleri öğrenmem için iyi bir fırsat olabilirdi.
"Sabreden derviş muradına ermiş Asef. O gün geldiğinde seninle kârlı bir anlaşma yapacağım, artık sırlar olmadan karşında farklı bir kişiyi bulacaksın. Benimle o gün tanışacaksın, düşmanlığın adını o gün yeniden koyacağız." Kendinden emin konuşması elinde sağlam kozlar olduğunu gösteriyordu. Siktiğimin herifi oyun oynamadan duramıyordu. Küçükken buna hiç oyuncak vermemişler, oynamak içinde kalmış. Piç!
"Ben sana bir koyacağım Pusat, dünyayı yeniden göreceksin!" Silahı indirip yüzük olan elimi suratına geçirdim. Bu defa yumruğum güzel bir sanat eseri ortaya çıkarmıştı. Kanlı... "Seni öldürmekten vazgeçtiğimi sakın düşünme, sadece erteliyorum. Ve unutma ertelediğim her dakika ölümünün daha acı olması için her şeyi yapacağım." Arkamı dönüp çıkarken merdivenin başından kaybolan bir gölge gördüm. Yalnız değildi, her kimse yardım etmek yerine gizlenmeyi seçmişti. Erkek olamayacak kadar zarif bir gölgeydi. Sevgilisi olsaydı, bana engel olmak için mutlaka Pusat'ın yanına gelirdi. Her kimse saklanmak için sebebi olmalıydı.
Atölyeden çıkıp bir sigara yaktım. Cihan aracın kaputuna yaslanmış rahat şekilde sigara içiyordu. Puşta bak! Halimi merak edip eve bile yaklaşmamış.
"İyisiniz." Kendi gözlemi ile karar verip duruşunu hiç bozmadı.
"Beni çok merak etmiş gibisin." Sigaranın dumanını dışarı verip dağılan saçlarımı geriye taramak için elimi kaldırdım ama eldivenin üzerinde şerefsizin kanını görünce vazgeçtim. Tek hamlede eldiveni çıkarıp attım.
"Sizi merak etmemi ister gibisiniz."
"Lan sen benim sağ kolum değil misin? Beni merak etmek senin görevin zaten amına koyayım!"
"Eliza Hanım'ın yanında olmadığınız sürece sizin için endişe duymuyorum." Sigarasını söndürüp arabanın kapısını açtı.
"Niye ulan?"
"Çünkü aklınızın durduğu tek yer orası oluyor. Onun dışında başınızın çaresine bakacağınızı biliyorum." Şoför tarafına oturup kapıyı kapattı. Sigaramı yere atıp söndürdüm. Arabanın kapısını sertçe açıp kendimi koltuğa bıraktım.
"Ne demek istedin lan?"
Birkaç saniye yüzüme bakıp başını salladı. "Az önceki sözümü geri alıyorum, sizi Phonex'e götürüyorum. Üzerinizi değişin, Eliza Hanım'ın yanına kanlı elbise ile gitmeyin."
"Sen bana laf mı soktun?"
"Estağfurullah Asef Bey, öyle bir şey yapar mıyım? Ayrıca siz hemen anlarsınız..."
Sözlerinde yine bir ima sezdim ama onunla uğraşamayacak kadar yorgunum. Daha sonra itinayla karşılığını vereceğim.
***Yazardan***
Kırılmış cam parçalarının üzerinde yürümek gibiydi bazen hayat... Her yeni cam parçası kanayan yarayı daha çok kanatırken, eski cam kırıkları bedeninde sağlam yer bırakmama pahasına ilerliyordu. Durduramıyordu...
Eliza, yatağında cenin pozisyonunda yatarken kalbine batan cam parçaları ile baş etmeye çalışıyordu. Eski hayatının yeni acısını yaşıyordu. Tüm hayatının koca bir yalandan ibaret olduğu ile yüzleşmeye çalışıyordu. Öyle zordu ki...
Ağlamamak için kendini tutmaya çalışsa da bu mümkün olmuyordu. Firari göz yaşlarını tutamıyordu. Derin bir nefes alıp yatakta doğruldu. Odasının duvarındaki eski resme baktı. Deniz kızının görmediği yönü bir kez daha karşısındaydı. Zehri tarafından ele geçirilmiş gibiydi. Pusat'ın odasında ona söylediği şeyler ve şimdiye kadar dahil olduğu hayatına etkisine öfkelenerek ayağa kalktı. Kapısını açarken salondan televizyon sesi geliyordu, Deniz onu malikaneye götürmek istemişti ama Eliza kendi küçük evinde daha rahat hissediyordu. O yüzden eve gelmişlerdi, Deniz de yalnız kalmasın diye Asef gelene kadar onu bekliyordu.
Eliza odadan çıkınca evin kapısı da açıldı. Aniden Nehir ile burun buruna gelince ikisi de çığlık atmıştı.
"Ne oluyor?!" Deniz salonda bulduğu vazoyu eline alıp kızlara doğru koşmuştu. "Nerede?!"
"Kim nerede?" Nehir dişini üç kere çekip derin nefesler almaya çalıştı. "Ayrıca gecenin bu saatinde senin burada ne işin var Deniz?"
Deniz herhangi bir tehlike olmadığını anlayınca sırıtarak Nehir'e yaklaştı. "Eliza'yı getirmiştim, Asef gelene kadar da yalnız kalmasın diye bekliyordum. Ama senin geleceğini bilseydim yolunu beklerdim."
Nehir birkaç saniye anlamaya çalışarak Eliza'ya baktı. Bu noktada kaşlarını çatınca, Eliza yüzünü başka yöne çevirmişti. "Eliza yalnız kalmaktan korkmaz ki, bir şey mi oldu? Bak bana, iyi misiniz sen?"
Eliza, babası ile ilgili gerçeği şimdilik kimsenin öğrenmesini istemiyordu. Kendisi bile bununla baş edemezken arkadaşlarının ne tepki vereceğini bilmiyordu. Bir yandan da korkuyordu, içine düşeceği utançla yüzleşmekten korkuyordu. "İyiyim, otelden geç çıktım Nehir. Senin eve geleceğini bilmiyordum, Deniz son yaşadığımız şeylerden dolayı dikkatli olmak istiyor. Ailen iyi mi? Herhangi bir sorun yok değil mi?"
Nehir'in aklı anında ailesine kaymıştı, huzursuz hissetmesine engel olamamıştı. "Evet, iyiler. Babam saldırı yapan kim araştırıyor ama eline bir şey geçmedi henüz."
Eliza, ellerine bir şey geçmeyeceğini biliyordu. Onlara bu tuzağı kuran kişinin planını kusursuz yapacağının farkındaydı. "İyi olmalarına sevindim." Mutfağa doğru giderken Deniz ve Nehir onun bu hâline şaşkın şekilde bakıyordu.
"Sen iyi misin? Saat on ikiyi geçiyor, uyumayacak mısın?" Nehir, arkadaşının peşinden giderken Deniz de hemen arkasındaydı.
"Hayır, acıktım. Yemek yapacağım." Eliza kimseye bakmadan dolabı açıp önünde durdu. "Siz de aç mısınız?"
"Valla ben yerim, saatlerdir ağzıma tek lokma girmedi." Deniz, rahat şekilde masanın önündeki sandalyeye oturdu. Eliza'nın aklını meşgul etmek için uğraştığının farkındaydı. "Nehir, sen de oturmaz mısın? Bu arada bugün ne kadar da güzelsin." Tüm yüklerinden kurtulmuş gibi hissediyordu Deniz. Toprak'ın ölümünün sorumlusu olmamak biraz olsun kalbindeki ağırlığı almıştı. Ama onunla geçmişte yaptığı uyuşturucu aldıklarının yanlışı hâlâ aynı yerde duruyordu. Sadece kendisinin kurtulmuş olması en büyük vicdan azabıydı. Tüm bu olanları Nehir'in öğrenmesini asla istemiyordu.
"Deniz, ben geldim." dedi Nehir ellerini birbirine dolayıp. Kalçasını tezgaha koyup gıcık bakışları ile Deniz'e bakıyordu.
"Evet geldin, ne güzel geldin." dedi hülyalı şekilde Deniz.
"Diyorum ki def olup gidebilirsin, Eliza yalnız değil." Nehir karşısında salak bir insan varmış gibi bıkkınlıkla bakıyordu.
"Ama kalbimi kırıyorsun Nehir, yalnızlığı sadece fiziksel bir boyutta mı ele alıyorsun? Oysa ruhen yalnız olmak ile karşı karşıya kalmış bir insanın esas yalnızlık karanlığında hapsolmuş olabileceğini hiç düşünmüyor musun?"
"Ne diyorsun be?!"
"Yalnızım Nehir, görmüyor musun?" Deniz'in ani itirafı ile öylece afallayan Nehir öylece kaldı. Eliza bile elinde tencere ile ikisine bakıyordu. Deniz, gözlerini bir saniye bile Nehir'in üzerinden çekmiyordu. "Çok yalnızım, seninle kalamaz mıyım?"
"Sen mi yalnızsın? Çevrende o kadar insan var, büyük bir hastanede beyin cerrahısın, seni gördüğüm her an yanında birileri var." Nehir gözlerini kaçırarak konuşuyordu. İçten içe korkuyordu, Deniz daha önce onu hep soru işaretleri içinde bırakmıştı. Ona karşı kendini bırakmak istemiyordu. "Hatta gruba meraklı, çıplak kadınlarla havuz partisi yapan sen değil misin?"
"Geçmişle beni yargılama çünkü orada sen yoktun... Olsaydın ben sadece sende olurdum..." Deniz, ayağa kalkıp Nehir'in önünde durdu. Resmen donmuş şekilde ona bakan kıza doğru biraz eğildi.
"Şey, geçmişini yargılamıyorum." Nehir'in sesi kısıktı. "Ben sadece..."
"Sen sadece ne?.." Deniz biraz daha eğildi.
"Deniz, üzerime gelme işte..."
"Üzerine gelmek istiyorum... Aklına gelecek her şekilde..."
"Çüş lan!" Eliza, elindeki tencereye kaşıkla vurup ikisi arasındaki sıcak yakınlaşmayı itinayla böldü. "Gece yarısı mutfağımda ne halt ediyorsunuz?"
"İntikam mı alıyorsun cadı?" Deniz, daha önce Asef ile ikisini mutfakta basmıştı. Şimdi ise basılmamış olmasına rağmen Eliza'nın yanında kendini kaybetmişti.
"Ne intikamı be?! Çekilin şuradan, göt kadar mutfakta zaten zor dönüyorum. Bir de tezgahı kapatmışlar." Eliza, elindeki tencereyi Deniz'in sırtına vurup gerilemesine neden oldu.
"Kızım var ya! O elin rahat dursun, kemiklerimi neden kırıyorsun?"
Nehir kızarmış yüzüyle masadan su alıp sandalyeye oturdu. Kalbi hızla çarparken kendine gelmeye çalışıyordu. Deniz ilk kez ona bu kadar cesur şekilde yaklaşıyordu.
"Sus Deniz! Kafanı da kırarım, otur şuraya!" Eliza'nın öfkeli sözleri sonrası Deniz kalktığı sandalyeye oturup kötü bakışları ile baktı. Ama bakışları Nehir'i bulunca sevgiyle doluyordu. Nehir'den kötü bir karşılık almamış olmanın mutluluğu ile daha güzel planlar yapmaya başladı.
Yaklaşık yirmi dakika geçmişken, Eliza tüm dalgınlığı ile yemek yapıyordu. Deniz ve Nehir başta konuşmadan oturmuştu ama daha sonra dikkatleri birbirini bulmuştu. Kapının çalması ile Nehir mutfaktan çıkıp, kapıyı açmaya gitti. Asef ve Cihan'ın sesleri mutfağa dolduğunda Eliza başını kaldırmadan önündeki yemekle ilgilenmeye devam etti. Aklı öyle bir yerdeydi ki etrafındaki seslerin farkında bile değildi. Karıştırdığı kremalı mantar ve tavuğu öylece izliyordu. Makarna çoktan haşlanmış dağılmaya başlamıştı.
"Bebeğim," Asef'in kısık sesi sonrası elini kaşığı tutan elinde üzerinde bulmuştu Eliza. Adamın göğsü sırtına yaslanmıştı. "Bence artık makarna sosla birleşmeli yoksa birleşemeden yok olup gidecek."
"Sen ne zaman geldin?" Eliza, başını çevirip Asef'e bakınca mutfakta tek olduklarını gördü. "Sesini duymadım."
"Yeni geldim, zaten sana seslenmedim yoksa beni duymaman ne mümkün? İyi misin?" Eliza, şakağına değen dudaklar ile gözlerinin dolmasına engel olamadı. Kendini tuttuğu bu süre Asef gelene kadardı. Onun yanında olunca tüm gücü azalıyor gibi hissediyordu, sadece ağlamak ve ona sarılmak istiyordu.
"İyiyim, acıktım. Bir şeyler yapmak istedim."
"Benim seksi şefim, yine harika şeyler yapmış ama hemen makarnayı katalım." Asef, Eliza'yı kenara çekip gömleğinin kollarını yukarı doğru kıvırdı. Kızın elinden kaşığı da alıp yemeği yapmaya kendisi devam etti. "Makarna biraz fazla haşlanmış ama harika görünüyor." Kremalı mantarlı tavuğun olduğu tencereye makarnayı ekleyip karıştırdı. "Ne de olsa senin ellerin değdi. Cihan! Buraya gel! Yavrum otur sen lütfen." Eliza, kendini sandalyeye bıraktığında Cihan mutfağa girip Asef'e baktı. "Tabakları çıkar Cihan, daha sonra da masayı kur."
Cihan itiraz etmeden, Asef'in söylediği şeyleri yapmaya başladı. Asef, yemeği tabakalara koyarken Deniz ve Nehir de gelmişti. Kapının açılma sesiyle Tolga'nın da geldiğini anladılar. Normalde annesinin yanından ayrılmıyordu ama duş alıp biraz dinlenmek için eve gelmişti.
"Oha! Ben şok, ayı gibi açtım. Ayrıca evim neden bu kadar kalabalık?" Teklifsiz şekilde sandalyeye oturup Bir parça ekmek aldı. "En son bu ekip bir araya geldiğinde tepemizde helikopter, götümüzde de bomba vardı. Bence biraz mesafe iyi olur."
"Burası senin evin değil, resmen kendini zorla kabul ettirdiğin bizim evimiz." Nehir, Tolga'nın kafasına sille çakıp bardaklara su koymaya başladı.
"Bana bak zilli, kız başınıza yalnız kalmayın diye size destek oluyorum şurada. Bu mu karşılığı? Nankör zilli!" Tolga rahat şekilde konuşurken Asef'in yüzü ile karşılaştı. Asef, tabağı önüne koyarken yapmacık şekilde gülümsüyordu. "Asef Bey abi, saygılar..."
"Yemeğini ye Habeş maymunu ve az önce söylediğin gibi hemen aramıza mesafe koy. Özellikle de kardeşim ile..."
Tolga sertçe yutkunurken, yapamayacağı şey için söz vermek yerine hemen yemeğe gömüldü. Ama aldığı bir lokma sonrası yüzünü buruşturarak suya uzandı. "Bu ne be?! Tuz Gölü'nü mü koydunuz yemeğe?"
"Kötü mü olmuş?" Eliza titreyen sesiyle tabağa baktı. Zaten fazlasıyla hassastı ve ağlamak için yer arıyordu. Gözlerinin dolduğunu gören Asef öfkeyle Tolga'ya baktı anında. Tabii Tolga mesajı gayet net almıştı.
"Hayır, çok güzel olmuş. İkiye düşen tansiyonumu anında düzeltecek bir yemek... Harika..." Tolga hızlı şekilde yemeği yemeye başladığında rengi kızarmıştı. Asef'in öfkeli bakışları bu defa diğerlerini buldu. Korku dolu bakışlar, Asef'in üzerindeyken o istenmeyen cümle kulaklara ulaştı.
"Herkes, hemen önündeki yemeği bitiriyor." Cümlenin altındaki gizli tehdit gayet açıktı. Yoksa ben sizi bitiririm!
"Şey, aslında ben çok aç değilim." dedi Deniz. Önündeki tabağa bakarken gözleri büyümüştü.
"Ama aç olduğunu söyledin Deniz, beğenmedin mi?" Eliza'nın üzgün sesi ile sabrı taşan Asef, tabağı eline alıp öfkeyle diğerlerine baktı. Tabii anında herkes çatalı eline almıştı.
"Harika olmuş güzelim, değil mi?" Asef, makarnadan bir lokma alıp zorla yutmuştu. Diğerleri de onun ardından yemeye başlayınca derin bir sessizlik olmuştu. Eliza'nın dalgınlıkla tuz attığını unutup üç kere tekrar tuz attığı yemek ağız yakıyordu. Felaket derecede...
"Çok güzel olmuş, elinize sağlık." Cihan nefes almadan yemeği bitiren ilk kişiydi. Tabağı tezgaha bırakıp sürahiye uzandı. "Bugün hiç su içmedim sanırım ben." Ardından koca sürahiyi tepesine dikip suyu yarılayana kadar içti. Herkes korkuyla tabağına bakarken ne yapacağını şaşırmıştı.
"Afiyet olsun." Eliza, hafif şekilde tebessüm edip çocuk gibi diğerlerine baktı. Şu an duyguları fazla karışıktı.
Asef farkında olduğu gerçek ile sertçe yutkunup tabağındaki makarnayı yemeye devam etti. Diğerleri küçük küçük yerken o büyük parçaları ağzına atıyordu. Onun gibi bir adam, özel şeflerin bile yaptığı yemeği zor beğenirken tuz dolu bir makarnayı zevkle yiyordu. Çünkü bu dünyada hiçbir şey sevdiği kadının göz yaşları kadar acı verici değildi. Hiçbir şey Eliza'dan daha önemli değildi.
"Eline sağlık güzelim." Suya bile uzanmadan ayağa kalkıp Eliza'nın elini tuttu. "Çok güzeldi, sen yiyecek misin? İstersen senin için özel bir yemek de yapabilirim."
Eliza başını sallayıp adamı reddetti. "İştahım kaçtı, biraz uyumak istiyorum." Yemek yapması kafasını dağıtmak içindi. Ama bu defa dağılan şey yemek olmuştu çünkü Eliza ilk kez tamamen kaybolmuştu.
"Tamam sevgilim, hadi gel birlikte uyuyalım." Asef, Eliza'nın elini tutup mutfaktan çıkarken diğerleri şokla ona bakıyordu. Eliza gittiği an herkes suya uzandı.
"Ben bu tuzun üzerine üç gün sadece su içerim." Deniz bardağı kafasına dikip ikinciye uzandı.
"Normalde asla böyle bir şey yapmaz. Kesin bir şey var." dedi Nehir. Su içerken arkadaşının arkasından bakıyordu. Eliza'nın dalgın hâli, onu çok huzursuz etmişti.
"Yaşananlar onu etkiledi. Korkmuş olmalı, geçecektir." Deniz, Eliza'nın üzerinden dikkati çekmek istedi. Şu an Eliza'nın kimsenin gerçeği bilmesini istemiyor olacağını düşünüyordu.
"Hepimiz korktuk ama bombadan değil de tuzdan ölmeye çalışmak pek akıllıca değil." Tolga, Cihan'ın elindeki sürahiyi alıp kafasına dikti.
"Asef Bey, su içmezse bu gece ciğerleri kuruyabilir." dedi Cihan. Hayret içinde kalmıştı.
Mutfakta kargaşa ve sesler devam ederken Eliza'nın yatak odasında derin bir sakinlik vardı. Eliza, konuşmadan yatağına oturup Asef'e baktı. Adamın elinde az önce olmayan bir şey vardı. Kağıt helvayı Eliza'ya uzatırken sevecen şekilde gülümsemişti.
"Yine sağlıksız şeyler peşindesin."
Eliza, Asef'in sözlerini umursamadan kağıt helvayı alıp derin bir nefes aldı. Yanına oturup, kollarını omzuna saran adamın farkında değil gibiydi ama hissettiği sıcaklık hemen yanı başındaydı. Dolan gözleri ile kağıt helvaya bakıp buruk şekilde tebessüm etti. Fırtınalar kopan kalbine inat gözleri durgun dalgalara ev sahipliği yapıyordu.
"Küçükken babam ne zaman eve gelse bana kağıt helva getirirdi." Eliza'nın sözlerini dinleyen Asef sessizce kızın yüzünü izliyordu. Susmasından korktuğu için sesli nefes almaya dahi korkuyordu. "Çocukluğumdan on beş yaşıma kadar eve girdiği ilk anda elinde benim için kağıt helva olurdu. Anılarımda sevgi dolu gülümsemesi ile hep kağıt helva vardı. Nefret etmek istemeyeceğim kadar seviyorum kağıt helvayı, senin ellerinden alırsam anılarım acı vermez sandım. Ama öyle olmadı." Eliza ağlamaya başladığında Asef kollarını daha sıkı sardı kıza. Kafasında yanan ışıkla gözlerini yumup iyi bir küfür savurmuştu.
Birol Soykan'ı araştırdığında mal alım satımı yapan bir tüccar olduğunu öğrenmişti. Kağıt helva dahil meşhur bir markanın birçok ürününü yurt içinde ve yurt dışında sattığı bir ağı vardı. Ama Asef şu an anladığı şeyle adamın nasıl bu kadar iyi gizlendiğini anladı. Kağıt helvanın içine uyuşturucu saklamak çok kolaydı. Dikkat çekmeden her şeyi bu şekilde yapıyor olmalıydı.
"Piç herif!" Asef'in dişlerinin arasından söylediği kelimelerle Eliza başını kaldırıp adama baktı. "Bebeğim, bundan sonra kağıt helva falan sevmek yok. Ben sana seveceğin yeni şeyler bulurum." Eliza'nın elindeki kağıt helvayı alıp odanın bir köşesine fırlattı.
"Asef,"
"Ülkedeki tüm kağıt helvaları toplatmam lazım, sikeyim böyle işi! Ne oğul olarak ne damat olarak gülmedi yüzüm." Asef kendi kendine öfkeyle konuşurken Eliza şaşkın şekilde ona bakıyordu.
"İyi misin?"
"Değilim, tansiyonum çıktı. Hadi uyuyalım." Asef, kızın elini tutup yatağa yatırdı. Ardında ayağa kalkıp üzerindeki gömleği çıkarmaya başladı.
"Ama benim yatağım küçük, ikimiz rahat edemeyiz." Eliza, karşısında üstsüz kalan adama hayretle bakarken aniden pantolonunu çıkarması ile iyice afalladı. "Asef, ne yapıyorsun? Bu halde seni birisi görürse..."
Asef, arkasını dönüp kapıyı kilitledi. Eliza'nın kızaran yanaklarını görünce çapkın şekilde göz kırpıp yatağa bir dizini koydu. "Beni bu halde bir tek sen görebilirsin, odanın içi çok sıcak üzerimde kıyafetle uyuyamam. Yatağa da sadece ben yatacağım, sen benim üzerimde yatacaksın." Eliza'nın bir şey söylemesine izin vermeden yatağa uzanıp kızı da üzerine çekti. Eliza'nın bedeninin yarısı Asef'in üzerindeydi. "İşte böyle benim güzel kızım. On üçüncü gecemize başlayalım..."
Sıcak kollar tarafından sarmalanan Eliza, ihtiyacı olan şeyin tam olarak bu olduğuna emindi. Ne bir yere gidebiliyor ne de düşüncelerinden kaçabiliyordu... Çaresiz bir acının içinde elinden hiçbir şey gelmiyordu. Gözlerini kapatıp misk ve kaşmir kokusunun kollarına kendini bırakıp sıkıca sarıldı Asef'e... Gün doğduğunda az da olsa acısının hafiflemiş olacağını umut etti.
**
Beyaz servis tabaklarını son kez kontrol edip hepsinin hazır olduğundan emin oldu Eliza. Sabah gözlerini açtığında Asef'in üzerini giyerken kendisini seyrettiğini görmüştü. İşlerinden dolayı hemen çıkması gerektiği için kahvaltı yapamamışlardı. Ama Eliza'nın daha iyi görünmesi Asef'in içini biraz olsun rahatlatmıştı yoksa onu yalnız bırakmaktan hoşlanmıyordu.
Eliza ve Nehir kahvaltıdan sonra otele gelmiş işlerinin başına geçmişlerdi. Ama Eliza hâlâ arada dalıp gittiği için Şef Lorenzo'dan başka bir iş istemişti. Yemeklere dalgınlıkla zarar vermekten korkuyordu. Çünkü dün yaptığı makarnanın tuz deryası olduğunu Nehir ve Tolga sabah yüzüne vurmuştu. Onu şaşırtan Asef'in yemeğin tamamını etkilenmeden yemiş olmasıydı. Kalbi bir kez daha Asef'e aşık olmuştu.
"Bitti mi?" Şef Lorenzo'nun sesiyle yerinde ufak bir sıçrama yapmıştı Eliza. "Korktun mu? Bugün gerçekten de fazla dalgınsın, şimdi neden yemeğe karışmadığını anladım."
"Şefim, kusura bakmayın. Ama bir Şef mutfağın her noktasında çalışmalı, işimiz sadece yemek değil." Eliza kendini savunurken ışıl ışıl görünen tabakları gösterdi. Üstelik masaya konacak çiçekleri de o hazırlamıştı.
"Evet haklısın, bir Şef mutfaktaki her şeye hakim olmalı. Yanlış giden bir şeyi ilk senin fark etmen gerekiyor. Aynı zamanda yanında çalışanların da sıkıntısı varsa fark etmeli. İyi misin?"
Eliza, Şef Lorenzo'nun kendisini fark ettiğini anladığında mahcup şekilde gülümsedi. "Yalan söylemeyeceğim, iyi değilim. Ama iyi olmak için uğraşıyorum şefim." Eliza'nın gözleri aklına gelen şeyle yeniden dolunca derin şekilde yutkundu. Ağlamayacaktı, ağlamak istemiyordu...
"Yalana gerek yok zaten, gözler ciğerin aynasıdır. Oradan her şey net şekilde görünüyor." Şef Lorenzo'nun duygulu sesle söylediği şey üzerine Eliza gülümsedi.
"Şefim kalbin aynasıdır, doğrusu öyle olacak."
Şef Lorenzo birkaç saniye düşündü. Ha kalp ha ciğer farkı yok Eliza, yanınca ikisi de acı veriyor. Bu arada yaptığım araştırmaları dinlemek ister misin? Bana yardımcı olacak mısın?" Şef Lorenzo umutla Eliza'ya bakıp bir cevap bekledi. Eliza yaşadığı hengamede şefi unutmuştu ama aklına gelince dikkatini ona verdi. Kafasını dağıtmak için eline güzel bir fırsat geçmişti.
"Tabii ki yardımcı olacağım, ne buldunuz?"
"Pavyonda haftada iki gün sahneye çıkıyormuş. Nedense her şeyi gizli tutuluyor, arasam da Lavinya yani Seher ile ilgili hiçbir şey öğrenemedim. Ona ulaşmak çok zor, yarın akşam sahnesi varmış. Gideceğim ama ne yapacağımı bilmiyorum. Beni gördüğünde yine kaçarsa elimden bir şey gelmez, başka bir şey bulmamız lazım." Şef Lorenzo üzgün şekilde Eliza'ya bakarken gerçekten de çaresizdi. Yıllardır aradığı kadını bulduğu halde ona gidemiyordu. Tam anlamıyla mahvolmuş durumdaydı.
Eliza, bir dakika kadar düşündü. Aklından birçok ihtimal geçerken en mantıklı olanları yakalamaya çalışıyordu ama bunda pek başarılı değildi. Aniden Nehir'in de otelde olduğunu hatırlayınca telefonunu eline alıp hızlı şekilde bir şeyler yazıp gönderdi. "Şefim, Nehir'in de fikrini almamızda sakınca var mı? O benden daha iyi fikir üretebilir."
"Hiçbir sakınca yok, birlikten savaş doğar."
"Birlikten kuvvet doğar şefim." dedi bıkkınlıkla Eliza.
"Hayır Eliza, bu bir savaş... Bu aşk savaşı..."
**
"Doğru mu anladım? Beş yıl önce İtalya'da aşık olduğunuz kadın aniden ortadan kayboldu. Siz onu bulmak için buraya çalışmak için gelmeyi kabul ettiniz, adının Lavinya olmadığı Seher olduğunu öğrendiğiniz kadınla karşılaştınız ama sizden kaçtı. Ve ulaşmanın zor olduğu bir pavyonda çalışıyor." Nehir tek nefeste dinlediği şeyleri özetledi.
Üçü otelin arka bahçesinde oturmuş kahve içerken her şeyi konuşmuştu. Daha doğrusu Şef Lorenzo her şeyi Nehir'e anlatmış Eliza da yeniden dinlemişti.
"Aynen öyle, ne yaparsam yapayım ulaşamadım. Daha fazla korkutup tamamen benden kaçıp, yine kaybolur diye bir şey yapamıyorum. Hatta her an ortadan kaybolacakmış gibi geliyor." Şef Lorenzo umutsuz şekilde başını sallayıp kahvesinden bir yudum aldı. "Yarın akşam sahnesi varmış ama öğrendim, çalışana sorduğumda çıkacak dedi. Yani yarın onunla bir şekilde konuşmam lazım. Kafayı sıyıracağım!"
"Asef'e söyleyeyim, gerekirse kadını kaçıralım." Nehir'in sözlerine şaşkın şekilde baktı Eliza. "Ne?"
"Ne demek ne? Sen mi bunu söylüyorsun? Mafyatik şeylerden korkan sen değil misin?" Eliza, arkadaşına inanamamış gözlerle bakıyordu. "Kadını kaçırmaktan bahsediyorsun!"
"Sonuçta ortada garip bir durum var. Seher denen kadının korktuğu bir şeyler varsa bunu öğrenmek lazım." dedi Nehir. Kendini savunmak için hızlı şekilde açıklama yapmaya başladı. "Eğer Şef Lorenzo kolay şekilde ona ulaşamıyorsa zor kullanmak meseleyi halletmeye yardım edebilir."
"Bu her şeyi daha da kötü yapabilir ama. Belli ki kadının korktuğu bir şey var. Kaçmasının nedeni olmalı, baksana isim bile değiştirmiş. Kaçırsak bile hemen her şeyi anlatır mı? Ya tehdit ediliyorsa, onu alıkoymak, daha çok zarar görmesine neden olabilir. Farklı şekilde ona ulaşmamız lazım." Eliza'nın olaya mantıklı yaklaşması Şef Lorenzo'nun kafasına yatmıştı. O da aynı şeyi istiyordu, Seher'i korkutmadan gerçeği öğrenmek ve sevdiği kadına kavuşmak istiyordu.
"Peki ne yapacağız Eliza?" Şef Lorenzo üzgün şekilde sordu.
Eliza, birkaç saniye kaşlarını çatarak düşündü. Ardından aklına gelen şeyle yüzü aydınlanmıştı. "Onu anlamak ve yaklaşmak için aynı kaderi paylaşıyor gibi olmalıyız. Kendini bize açması için ya da bize bir şeyler anlatması için yakınlaşmamız gerek."
"Yani," Nehir anlamaz şekilde Eliza'ya baktığında arkadaşından karşılık olarak geniş bir gülümseme aldı.
"Yani, pavyona düşeceğiz." Eliza'nın heyecanlı şekilde söylediği şey bomba etkisi yaparak ortama düşmüştü. Tabii bu bomba sadece onların ortasına düşen bir şey değildi.
Şef Lorenzo kapının önünde şoktan donmuş Asef'i görünce yutkunarak olduğu yere sindi. Deniz ağzını kapatmış, büyümüş gözleri ile Eliza'ya bakıyordu. Hepsinden önde olan Cihan ise sigarasını içerken gayet rahattı.
"Ne dedin sen?" Asef, Eliza'nın karşısına geçip öfkeli bakışlarını sevgilisine atmaya başladı. "Ben yanlış duydum değil mi?"
"Asef, meseleyi bilmiyorsun." Eliza, hafif tedirginlikle ayağa kalkıp Asef'in önüne geldi. "Ciddi bir konu var, dinlediğinde ne demek istediğimi anlayacaksın."
"Ben bir şey anlamak falan istemiyorum, ne demek pavyona düşmek Eliza? Sen beni delirtmek mi istiyorsun? Başlarım meselesine!"
"Asef, Eliza bana yardım etmeye çalışıyor." Şef Lorenzo, Asef'in yanına gidip tepkiyi üzerine çekmeye çalıştı. "Ayrıca böyle bir şeye ben de izin vermem, fikrini söylerken sen geldin o kadar. Yani Eliza tabii ki öyle bir şey yapmayacak."
"Yapamaz zaten!" Asef'in kükremesi ile herkes olduğu yerde sıçramıştı.
"Bağırma da önce meseleyi dinle, sonra ben de neden öyle söylediğimi anlatırım." Eliza da sesini yükseltince ortam fazla gerilmişti.
"Dinlemiyorum hiçbir şey!"
"Şuraya otur ve sesini kes Asef!"
Ve Eliza'nın öfkeli sesi ve bağırışı Asef'in oturmasına neden olmuştu. Diğerleri gülmesini bastırmaya çalışırken Eliza hâlâ öfkeli şekilde Asef'e bakıyordu. Asef'in kaşları çatık halini korusa da dinlemeye hazır olduğunu açıkça belli ediyordu. Eliza'nın da yüzünde anlık bir gülümseme olsa da kendini hemen topladı. Asef'in yüzü ısırmak isteyeceği kadar tatlıydı. Asef Arjen'e hükmeden tek insan olduğunu böylesi anlarda daha iyi anlıyordu...
Her şeyi en başından beri anlatmaya başladılar. Arada Şef Lorenzo arada da Eliza konuşuyordu. Tüm mesele anlatıldıktan sonra Asef bir sigara yakıp derin bir nefes çekti.
"Peki, bu durum için neden aklına en saçma fikir geldi? Alır geliriz kadını işte."
Eliza bıkkın şekilde Asef'e baktı. "Sevgilim, dediğim şeyi duymadın mı? Kadının ne sakladığını bilmiyoruz, sen onu zorla getirtirsen başkasından yardım almayacağını nereden biliyorsun?"
"Haklı," dedi Cihan. Yüzler ona dönmüştü. Tabii Asef'in bakışları deliciydi. "Çözülmesi gereken önemli bir nokta var. Beş yıl önce İtalya'da farklı bir isimle okuyan birisi bugün pavyonda ne arıyor? Lavinya adlı kişinin kimliği ile yaşamış bir süre belli ki. Önce bu iki farklı kişiyi bulmak lazım, altından farklı şeyler çıkabilir."
"Kesinlikle, Seher gerçek kimliği mi o da belli değil. Bunu da sadece onu korkutmadan öğrenebiliriz." dedi Nehir. Şef Lorenzo herkesin konuyla bu kadar ilgili olmasına sevinçle bakıyordu. Tabii Asef'i duyana kadar.
"Ulan! Sizin canınız mı sıkılıyor? Sürekli bir aksiyon peşinde olmanızın başka bir açıklaması olamaz. Eliza sen bir boka karışmıyorsun, Cihan sen gizli olarak her şeyi araştır. Öğrenmen gerekeni öğren. Lorenzo sen de kadının karşısına çıkıp hesap sor ama kimse saçma planlar yapmayacak." Asef net sözleri sonra masaya vurmuştu ama Eliza'nın masanın üzerindeki eline sertçe vurması ile afallayarak kaldı.
"Bana bak! Sen gay barında saçma plan yaptın ama! Başka erkekler sana bakarken de plan saçma deseydin! Ben şefe yardım edeceğim, adı her ne ise o kadınla özel olarak konuşmak istiyorum. Sen de sesini çıkarmadan yardım ediyorsun!"
Herkes suspus olmuş, Asef'e bakarken büyük bir öfke patlaması beklediler. Ama sakin birkaç kelime dışında bir şey duymamışlardı.
"Önce Cihan araştırma yapsın, elimize geçen bilgiye göre hareket edelim. Tamam mı bebeğim?"
Eliza birkaç saniye düşünüp başını salladı. Etrafta büyük bir şok vardı.
"Oha! Eliza'nın parmağında kukla olmuş koskoca mafya." Deniz ağzını kapatıp dramatik şekilde başını salladı. "Asef'im kalkıp kıvırmadığın kaldı, sen böyle değildin."
"Böyle olmadığım günlerde hayatımda Eliza yoktu, o yüzden bu günden memnunum." Eliza'nın yanağını öperken diğerleri asla umurunda değildi. Bu hayatta karşı koyamadığı tek kişi Eliza'ydı.
"Düşününce birisi de beni böyle yapabilir." Deniz, Nehir'e doğru yaklaştı. "Bağırabilir, emir verebilir, üzerime basıp kırbaç bile vurabilir."
Nehir geriye çekilip kaşlarını çatarak önündeki peçeteyi Deniz'e savurdu. "Hayvan mısın sen? Ne kırbacı?"
"Çok ayıp Nehir, hayvanlara kırbaç vurmak çok canice. Benim kast ettiğim başka bir şey, seninle bir ara bir film izleyelim. Göstererek anlatmak isterim." Deniz'in sözlerine şokla bakan Nehir ayağa kalkıp işaret parmağını adama uzattı.
"Sapıksın Deniz!" Topuklarını öfkeyle yere vurarak bahçeden çıktı.
"Ne dedim ki ben?" Deniz masum şekilde kendini gösterirken Asef ensesine sertçe vurdu. "Lan! Hayvan herif!"
"Sensin hayvan! Hayvan oğlu hayvan!" Deniz'in sözlerine gayet sert şekilde karşılık vermişti Asef. "Ne biçim konuşuyorsun kızla? Götüne sokarım o kırbacı senin."
"Sen kızların yanında çok güzel konuşuyorsun hakikaten! TDK seni duysa plaket verir!" Deniz öfkeyle ensesini ovalarken Eliza bıkkın şekilde ayağa kalktı.
"Öğle aramız bitti, ben işimin başına dönüyorum. Gerekli araştırmayı yapmak için bir gününüz var. Yarın akşam elinize bilgi geçmezse benim planım uygulanacak." Eliza kimseden itiraz duymak istemediğini belli ederek elini kaldırdı. Bahçeden çıkarken Şef Lorenzo da korkusundan hemen peşinden gitmişti. Ne de olsa Eliza'yı bu işe bulaştıran kendisiydi ve Asef tarafından başına bir şeyler gelme ihtimali yüksekti.
"Sikeceğim bu Lorenzo'nun belasını ben!" Asef öfkeyle sigarasını yakarken geriye yaslanıp öfkeyle soludu.
"Az önce Eliza Hanım'ın yanında söylemeliydiniz." dedi rahat şekilde Cihan. Asef'in ölümcül bakışları anında ona dönmüştü.
"Sen bana laf mı soktun Cihan? Ve bunu yeni yapmıyorsun farkındaysan..."
"Farkında mıydınız?" Cihan ayağa kalkıp sigarasını söndürdü.
"Yani laf soktuğunu kabul ediyorsun!" Asef de öfkeyle ayağa kalkıp geriye doğru giden Cihan'ın üzerine yürüdü. Belindeki silahı eline aldı.
"İnanır mısınız son zamanlarda kimseye bir şey sokmadım. Mecazi manada değil gerçek manada söylüyorum." Cihan korkuyla daha hızlı geriye doğru yürüdü.
"Vur onu Asef'im!" Deniz coşkuyla alkış çalarken Asef'in bakışları bu defa onu buldu. "Beni vuracak gibi bakma!"
"İkiniz de gözümün önünden kaybolun! Cihan hemen her şeyi öğren, Eliza aklındaki şeyi yapmayacak. Deniz sen de siktir ol git, arkadaş katili yapma beni."
Asef'in kuru tehdit etmediğinin farkında olan Cihan ve Deniz hızlı adımlarla uzaklaşıp gözden kayboldular. Asef sertçe yüzünü sıvazlarken arkasını dönüp otelin mutfağına baktı. Görmese de Eliza'nın camın ardında olduğunu biliyordu.
"Ah be yavrum, birisine yardım etme pahasına hep bana kafa tutuyorsun. Sana boynum kıldan ince diye mi eğip büküyorsun?"
Kendi kendine konuşurken kaşlarını çattı. Eliza'nın ruh halinin farkındaydı, hiçbir şey düşünmemek için kendini sürekli olaylara attığının farkındaydı. Ve onun bu durumuna çare olamadığı için kendinden nefret ediyordu.
***
"Ulan! Ulan yapacağınız işi sikeyim! Ne demek bir şey bulamadık! Cihan sen dünkü adam mısın? Lan sen çaylak mısın?" Asef, öfkeyle malikanenin salonunun ortasında kükrerken diğerleri sessizdi. Cihan yüzünde sert bir ifadeyle beklerken o da şaşkındı. Garip bir şeyler olduğunun farkındaydı. Şef Lorenzo gergin şekilde dinliyordu, Nehir ve Deniz yorum yapmıyordu. Tolga okuldan Alya'nın yanına gelmişti ve olaylardan habersiz şekilde izliyordu. Alya yaklaşan ameliyatı için yapılan testler sonrası yorulmuş odasında uyuyordu.
Eliza ise kafasında planlarını kurmaya başlamıştı bile... Cihan'ın bir şeyler bulacağına emindi ama durumun gittikçe garip bir hal alması onu da şaşırtıyordu.
"Kadına ulaşmak için kimliğini bilmemiz gerekiyor ama gerçek kimliğine ulaşamadım. Soy ismini bilen yok, pavyona kayıt yaptırırken bile sahte soy ismi kullanılmış. İsmi Seher mi o bile belli değil. Beş yıl önce İtalya'da yaşadığına dair bilgi bile yok. Sanki bir dönem hayalet gibi yaşamış ve yok olmuş gibi..."
Şef Lorenzo derin bir iç çekip dudaklarını büzdü. "Çok gerçekti, hayal olamayacak kadar..."
"Acaba sen şizofren olabilir misin Lorenzo? Hastaneye gel bir test yapalım." Deniz, rahat şekilde arkasına yaslanıp fikrini söylerken Eliza ve Nehir çatık kaşları ile ona bakıyordu.
"Resminiz var mı şefim?" Eliza meraklı şekilde bakıyordu. "En azından onun daha önce İtalya'da olduğunu kanıtlarız."
"Hayır, ne zaman istesem bir şekilde engellerdi. Bu da her zaman garip gelirdi ama..." Şef Lorenzo sanki yeni farkediyor gibi şaşkın şekilde gözünü büyüttü.
"Büyük salaklık," diyen Tolga yüzünü ekşitti. "Kadın dolandırıcı sanırım, başka açıklaması yok. Ne çaldı senden?"
"Kalbimi..." dedi hülyalı şekilde Şef Lorenzo.
"Gerçekten salak." dedi bıkkınlıkla Cihan.
"Aşık," dedi Deniz. Gözleri Nehir'in üzerindeydi. "Aşık olduğun zaman senden ne çalındığı ile ilgilenmiyor insan. Her şeyini alsın diye düşünüyorsun. "
"Off, ne yapıyoruz peki? Böylece bırakıyor muyuz?" Nehir, Deniz'in sözlerini umursamadan konuşunca bu duruma bozulan Deniz yüzünü astı. Tabii Nehir onu yine de umursamamıştı.
"Biz ilgileniriz, sizlik bir durum yok." dedi kesin sesle Asef. Gözleri Eliza'ya kayınca kaşlarını çattı. "Yavrum bakma öyle, ne dediysem o! Biz hallederiz, çok zor bir şey değil."
"O yüzden mi Cihan bir şey bulamadı?" diye lafı çaktı Eliza. "Benim bir planım var. Bu sayede kadına yaklaşıp konuşabiliriz."
"Aslında bulurdum da dediğim gibi," Cihan bozulmuş sesiyle konuşmak üzereyken Asef sözünü kesti.
"Neymiş plan?" Eliza, Asef'in alaylı sesini duyunca öfkeli şekilde kaşlarını çattı. "Çok merak ettim bak şimdi."
"Biz de onun gibi çaresiz görüneceğiz. Sanki zor durumda yaşamaya çalışıyor gibi davranıp kendimizi acındıracağız. Üstelik ben çoktan pavyondaki işveren ile iletişime geçtim." Eliza ayak ayak üstüne atıp kollarını birbirine doladı. Bunu gerçekten de yapmıştı, zor durumda iş aradığını söyleyip görüşme ayarlamıştı.
"Ne yaptın, ne yaptın?" Asef şokla sevgilisine bakarken çenesi öfkeyle kasılmıştı. "Kiminle iletişime geçtin?"
"Haydar diye bir adamdı, çok zor durumda olduğumu ve iş istediğimi söyledim. O da görüşme için çağırdı." Eliza'nın bir çırpıda söylediği şeylerle Asef cinnetin eşiğine gelmişti.
"Siktir." dedi kısık sesle Cihan.
"Bu cadı hiç göründüğü gibi değil." dedi gülerek Deniz.
"Sizden daha becerikli olduğu için susun bence." dedi Nehir.
"Tam bir zilli." dedi Tolga.
"Benimle gel!" Asef, arkasını dönüp beklemeden salondan çıkıp merdivene yöneldi. Eliza, sıkkın şekilde nefes alsa da ayağa kalkıp, kaçamayacağı konuşma için ilerledi.
"Hadi Eliza, göster kendini. Arkandayız." Nehir destekleyici şekilde elini yumruk yaparken Deniz de ona destek veriyordu.
"Alya'm yeni uyudu, bağırıp onu uyandırmayın." dedi Tolga.
"Ben Eliza Hanım'ın planı için hazırlığa başlayayım." dedi Cihan. "Özgür bize kulaklık hazırlasın."
Eliza, arkasını dönmeden merdivenden ilerlerken biraz gergindi. Asef, diğerlerinin yanında onunla konuşmamışsa ciddi olmalıydı. Ve o şu an bu ciddiyetle karşılaşmak istemiyordu. Asef'in odasına girip usulca kapıyı kapatmıştı. Sırtı ona dönük sevgilisinin derin nefesler aldığını inip kalkan omuzlarından anlıyordu.
"Kim bu siktiğimin Haydar'ı? Kim oluyor da seni çağırıyor?" Asef, Eliza'ya döndüğünde öfkeli gözleri ateş saçıyordu. Titreyen ellerini yumruk yapmış sakinleşmeye çalışıyordu.
Eliza, derin bir nefes alıp masanın önündeki tekli koltuğa oturdu. "Önce sakinleş, yoksa konuşmak istemiyorum."
Asef, sinirli şekilde koltuğa oturmak yerine Eliza'nın oturduğu koltuğun önündeki küçük masaya oturdu. Kızın bacaklarını kendi bacakları arasına hapsedip yüzleri arasında çok az mesafe bırakacak kadar Eliza'ya yaklaştı. Sıcak nefesi kızın yüzünü esir almıştı.
"Asef, ne yapıyorsun?"
"Sakinleşmeye çalışıyorum zaten, anlat Eliza. Anlat ne anlatacaksan. İkna et beni, mesela benden gizli yediğin boku anlat. Neden beni ezip geçtiğini anlat. Neden kahramancılık oynadığını anlat." Bağırmadan söylediği kelimeler büründüğü tını dolayısıyla fazla korkutucuydu. "Sikeyim Eliza! Bazen sabrımı çok zorluyorsun, bunu bana neden yapıyorsun?"
"Kendine gel Asef!" Eliza geri çekilmeye çalışsa da Asef izin vermemişti. "Çok kötü bir şey yapmışım gibi davranma. Adını öğrendiğim mekanda iş görüşmesi için konuştum sadece. Bunu yaparken seni ezip geçmedim, Şef Lorenzo'nun yaşadıklarını uzun süredir biliyorum. O adamın ne kadar çaresiz olduğunu gözlerimle gördüm. Ayrıca Asef, daha önce o kadını arayıp bulamadığını da biliyorum." Eliza'nın son cümlesi Asef'in geri çekilmesine neden oldu. "Ve şimdi Şef Lorenzo'nun onu bir kez daha kaybetmesini istemiyorum."
"Doğru, kadını bulamadım. Varlığından bile şüpheliyim, bu konuyla ilgili burnuma pis kokular geliyor Eliza." Asef, daha sakin konuşmaya başlayınca Eliza rahatlamaya başladı. Uzun süre sonra Asef'in bakışları onu korkutmuştu. Bundan hiç hoşlanmamıştı. "Sana beklemeni söyledim, Cihan bir şey bulamamış olsa da senden beklemeni istedim. Neden söz dinlemiyorsun yavrum? Neden bana bunu yapıyorsun?"
"Sana yaptığım bir şey yok, zaman kaybetmek istemedim. Cihan'ın araştırma sonucunu net olarak bilemezdik, sadece zaman kazanmak istedim. Ve şimdi her şey hazır, sadece gidip adamla görüşmek ve işe başlamak. Bu sayede Seher ile konuşabilirim, bir şeyler öğrenmem demek her şeyi daha kolaylaştırmak demek. Daha sonrası ile siz ilgilenirsiniz." Eliza net şekilde konuşurken Asef, gözlerini çekmeden onu izliyordu. "Şu aralar düşünmek istemiyorum, bana acı veren şeylerden uzaklaşmak için buna ihtiyacım var. Şef Lorenzo'ya yardım etmek istiyorum."
Asef, sert şekilde yüzünü ovalayıp başını tavana kaldırdı. Eliza'ya karşı gelmek istese de yüreği izin vermiyordu. Babası ile ilgili gerçekle acı çekmesi yerine sanırım bu daha iyiydi. Pes etmiş şekilde başını eğip Eliza'ya yaklaştı. Elini kaldırıp kızın yanağını avucuna aldı. "Peki nasıl bir iş için görüştün?"
Eliza alt dudağını dişlerken gözlerini kaçırdı. "Şey, pavyon dansçısı..."
***
Üst kattan bir şeylerin kırılma sesi gelirken salonda oturanlar birbirine baktı. Nehir gergin şekilde başını kaldırdı.
"Gidip baksak mı?"
"Bence karışmayalım, Eliza Asef'i dövsün." dedi Deniz gülerek.
"Birisi çıldırdı, Mavişim uyandı kesin, yanına gideyim." Tolga koşarak salondan çıktı.
"Çıldıran Asef Bey kesin." Cihan Elindeki tableti diğerlerine çevirdi. "Pavyonda acil iş sadece dansçı ilanı."
"Oha!" dedi Deniz.
"Bu biraz şey tabii," dedi Nehir.
"Ben bu işi yaparım.'' dedi Şef Lorenzo. Üzerine dönen garip bakışları umursamadı. "Ne?! Sonuçta aşkıma değer."
"Bu iş yapacak kişi şu an bir adamı delirtti. Sonumuz bok olmasa bari..." Cihan sigarasını yakıp geriye yaslandı.
Gergin dakikalar gergin saatleri izlerken hepsi kısık sesle dua etmeyi ihmâl etmedi. Çünkü bu defa Asef gerçekten kontrolden çıkmıştı.
**
"Ben bu başımıza gelen her şeyin gelmişini geçmişini tüm ecdadını sikeyim!" Kafasına diktiği kadehi sertçe masaya bırakıp geriye yaslandı Asef. "Şu duruma düşmüş kendimi sikeyim! Ama en çok bunu kabul eden aklımı sikeyim!"
"Nefes alıp, sövmeye ara mı versen Asef. Son yarım saattir lügatındaki bütün küfürleri kullandın, başa sardın." Deniz önündeki rakıdan bir yudum alıp Asef'in kolunu tuttu. "Yan masalardan bize bakıyorlar."
"Onları da sikeyim!" Asef doldurduğu kadehi yeniden kafasına dikti.
Asef'in büyük öfkesinin sebebi şu an pavyonda oturuyor oluşlarıydı. Eliza'nın söylediği şey sonrası ufak bir cinnet geçirmişti ama kimse ne şekilde olduğunu bilmese de ikna olmuştu. Bu gece sahneye çıkacak Seher ile konuşma işini Eliza ve Nehir yapacaktı. İş görüşmesi sonrası onlar bu gece dans etmek için sahneye çıkacaktı. Asef ile birlikte Deniz, Cihan, Özgür, Tolga ve Şef Lorenzo da masada oturmuş son yarım saattir küfür dinliyorlardı. Asef elinden gelse tüm mekanı kapatacaktı ama sadece beş masayı rezerv etmişti. Korumalar normal şekilde dikkat çekmeden oturmuş rol yapıyordu. Ama arkalarda hâlâ yabancı tipler vardı. Ve birazdan Eliza'nın çıkıp dans edecek oluşu Asef'i delirtmekten başka bir işe yaramıyordu.
"Biraz sakin ol Asef, sorun olmayacak. Eliza yalnız değil Nehir de yanında." Deniz sözlerinin aksine fazla gergindi çünkü Nehir'in bu kadar adam içinde oynayacak olması onu da deli ediyordu. Ama olan olmuştu ve sakin kalmak zorundaydı.
"Bana bak Cihan," Asef öne doğru eğilip parmağını kaldırdı. "Adamlara söyle tek bir kişi bile Eliza'ya bakmayacak, etraftaki lavuklardan bakan olursa hepsinin gözünü oyun."
"Kadınlar dahil mi?" Cihan bazı masalarda oturan kadınları gösterdi.
"Onların saçını başını yolun." dedi net şekilde Asef.
"Ben hallederim Asef Bey abi, gözüm herkesin üzerinde sen merak etme." Tolga siyah gözlüğünü takmış kendini bir operasyon içinde gibi hissediyordu.
"Çok rahatladım Tolga." Asef sigarasını yakıp geriye yaslandı. Kulağındaki kulaklığa dokunup Eliza'nın sesini dinlemeye çalıştı. Özgür daha önce yaşanan şeyden dolayı bu defa farklı bir sistem kurmuştu. Manuel çalışan kulaklıklar daha güvenilirdi. "Eliza, beni duyuyor musun güzelim? Her şey yolunda mı?"
İlk birkaç saniye ses gelmedi, ardından Eliza'nın sesi Asef'in ve diğerlerinin kulağına doldu. "Her şey yolunda sevgilim, Nehir ile hazırlandık. Burada birkaç kadın daha var ama Seher başka odada. Onun yanına gitmek için bir yol arıyorum. Şimdilik bizden önce başkaları çıkacak, o arada halletmeye çalışacağım. Öptüm." Ses kesilince Asef sabır dilenircesine yüzünü ovaladı.
"Sevdi ajancılık işini iyice." dedi Deniz. Asef'in damarına basmak istemiyordu ama kendini tutamıyordu. "İnşallah her planın sonunda olduğu gibi bu gece de boka batmayız."
Asef, boynunu sert şekilde sağa sola hareket ettirip sesli şekilde çıtlatmıştı. "Hele bir batalım, o zaman ben size ne yapıyorum..." Tehdit herkeseydi, kimse Eliza'nın karşısında olmadığı için Asef yeterince öfkeliydi. O yüzden kimseden ses çıkmıyordu.
Mekana dolan ses sonrası iki kadın kıvrak şekilde oynayarak sahneye çıktı. Asef hemen başını eğip rakı bardağına uzanmıştı. İçinden okkalı küfürlere devam ediyordu.
**
"Eliza, şu kapının ardında solistler var sanırım. Nasıl gireceğiz, direkt gitsek kim ne der ki?" Nehir içinde oldukları odadan başını eğip koridora baktı. Kimseye görünmemeye çalışıyordu.
Eliza, üzerindeki parlak mini elbiseyi çekiştirip bacaklarını kapatmaya çalışıyordu ama bu pek mümkün değildi. Asef'i ikna ettiğine şimdiden pişmandı çünkü bu gecenin sonunda adam birini öldürebilirdi.
"Nehir, burası gizli işlerin döndüğü bir yer değil. Gidip tabii ki kadına soru sorabiliriz ama Seher kendini gizliyor. Bizim ona yaklaşma nedenimizi anlarsa aniden ortadan kaybolabilir. Birilerine haber verebilir, bu olmamalı. Dikkat çekmeden ondan bilgi almamız lazım.''
Nehir, Eliza'nın yanına gelip kızıl peruk saçlarını savurdu. Onun da üzerinde parlak kırmızı mini bir elbise vardı. Ama o Eliza'nın aksine daha rahattı. "Ne yapacağız o zaman?"
"Bilmiyorum."
"Eliza, bu planı yaparken bir şeyler bildiğini düşünmüştüm. Asef'e karşı gelmenin başka açıklaması yok çünkü." Nehir gözlerine inanamamış gibi bakıyordu. Çünkü Eliza'nın gerçekten bir planı olduğunu düşünmüştü.
"Ben sadece buraya gizli şekilde girmeyi düşündüm, gerisi doğaçlama gider diye..." Eliza tereddüt ederek yüzünü buruşturunca Nehir arkadaşına fazla kınayıcı bir bakış attı.
"Aferin sana, hemen bir şey bul. Kadının dikkatini çekmemiz lazım. Birazdan sahneye çıkacağız, ondan önce bir şey yap." Nehir ayağa kalkıp yeniden koridorun sonundaki odaya baktı. Eliza gergin şekilde yanağını ısırırken aklına gelen şeyle ayağa kalkıp Nehir'in elini tuttu.
"Aklıma bir şey geldi, sen bana ayak uydur. Beş dakikamız var." Nehir başını sallayıp Eliza'nın peşinden ilerledi. Olan olmuştu, bu salak planın ortasında kalmışlarsa mecburen devam edeceklerdi.
"Çok korkuyorum Ayça." Eliza sesini yükseltip solist odasının önünde konuşmaya başladı. Kendilerine sahte isimler bulmuşlardı. Nehir anlamaz gözlerle bakınca Eliza devam etti. "Bizi burada da bulacak, sana dedim ne kadar sahte ad kullansak da bizi bulur. Artık bizimle işi bitti, peşimize düşmüş olmalı. Başka bir şehre gitmeliyiz.''
"Aptal olma Mercan, nereye gitsek bizi bulur. Üstelik borcumuz var, onu ödemek zorundayız." Nehir'in söylediği şeye Eliza yüzünü buruşturdu. Ne borcu? Ağzını oynatarak Nehir'e bakıyordu. Nehir ise ne bileyim? diyerek karşılık vermişti.
"Evet, borç olayı çok ciddi çalışarak bir yolunu bulmalıyız. Hem ondan kaçıp hem borcumuzu ödemek zorunda kaldık ne yapacağız?" Eliza sesini biraz daha yükseltip konuştuğunda kapının ardında ufak bir tıkırtı duymuştu. Hafif şekilde tebessüm ederken aklına gelen şeyle yüzü dondu. Şok anlarında bilinç altındaki her şeyin ortaya çıkma gibi bir huyu vardı. Şimdi aşırı adrenalinden zihnine bir sürü şey üşüşmüştü.
Kaçırıldığı zaman elini ısırdığı adamdan aldığı tiner kokusu...
Pusat'ın atölyesine sinen tiner kokusu...
Hastaneye Pusat'ın yanına gittiğinde duyduğu sözler... Lavinya çiçeği... Seher'in sahte ismi...
Zihninden akan her şey oynayacağı kumarda eline koz vermişti. Etraflarında oyun kuran bir adam vardı, parçaları etrafa dağıtmıştı. Her parça bütüne onları daha da yaklaştırıyordu...
"Ondan kaçamayız, Pusat Ateş ve Altan Akdağ bizi bulur.'' Eliza elindeki kozu çekinmeden söylediği an açılan kapının ardındaki kadınla yüz yüze geldiler.
Siyah uzun saçlarının çevrelediği masum yüzünde, parıl parıl mavi gözleriyle ikisine bakan kadının yüzünde korku vardı. Ve Eliza'nın kumarı işe yaramıştı. Bu işin ardında lider vardı.
"Kimsiniz?" Kadın narin sesiyle konuşup sırayla ikisine bakıyordu. Özellikle Eliza'nın yüzünde daha fazla duruyordu gözleri.
"Şey, af edersiniz. Rahatsız ettik, bizim sahne zamanımız." Eliza rol yaparak Nehir'in elini tutup uzaklaşmak istedi. Tabii kadın elini uzatıp durmasını isteyene kadar.
"Onu tanıyor musun?" Kadının mavi gözleri korkuyla büyümüştü.
"Kimden bahsediyorsunuz?" Nehir, kadının sorusuna soruyla karşılık verdi. Hiçbir şey anlamamış gibi bakıyordu.
"Az önce söylediğiniz kişi, Pusat Ateş. Onu tanıyor musunuz?" Kadının sesi telaşlı bir hâle bürünmüştü.
"Kimden bahsettiğini bilmiyorum. Lütfen çekil." Eliza rolüne devam ederek arkasını döndü. Bu esnada elini kaldırıp saçlarını gözlerinin önünden çekermiş gibi yapmıştı. Ama niyeti kulaklığı aktif hâle getirmekti. Asef'in anında bunu fark edip onu dinlemeye başladığını anladı.
"Ondan mı kaçıyorsunuz? Pusat'tan," Kadının titreyen sesi ağlamak üzere olduğunu gösteriyordu.
"Seni ilgilendirmez, işimize karışma. Zaten zor durumdayız." dedi öfkeli şekilde Eliza. "Başladılar." diyen Cihan'ın sesi kulaklarına ulaşmıştı.
"Ben de zor durumdayım. Lütfen beni dinleyin." Kadın, Eliza'nın elini bırakmadan sertçe tutuyordu. "Size de mi aynı şeyi yaptı?"
Eliza, kadının neyden bahsettiğini anlamıyordu. Evet derse nasıl bir şey yaşamış olduklarını bilmiyordu. Tereddüt dolu gözlerle kadına baktığında Nehir ondan önce konuştu.
"Adam manyak! Ama önüne gelen kadına aynı şeyi mi yapıyor bilemeyiz. Sana hangisini yaptı?"
Eliza şok olmuş şekilde Nehir'e baktığında, Nehir omuzlarını indirip kaldırdı. O da şu an ne yaptığının ve söylediğinin farkında değildi.
Kadın ağlamaya başladı. Omuzları düştüğü anda konuşmak üzere olduğunu anlamışlardı. "Benden kimliğimi çaldı, başka birisinin kimliğiyle yurt dışında yaşamaya zorladı. Beni tekrar buraya getirdiğinde ise elimden tüm geçmişimi aldı." Kadın hıçkırarak ağlamaya başladığında Eliza ona yaklaşıp omuzlarından tuttu. Şu an herkesin onları dinlediğinin farkındaydı ama kimseden ses çıkmıyordu.
"İsmin ne?"
"Seher," dedi kadın göz yaşlarının arasında.
"Gerçek ismin mi?" diye sordu Nehir.
"Evet, gerçek ismim. Ama soy ismimi gizleyerek yaşamaya çalışıyorum. Her şeyimi elimden aldı, saklanarak yaşamaya mahkum etti beni."
"Lavinya kim Seher? Neden onun adıyla yurt dışında yaşadın?" Eliza'nın kafasına takılan nokta tam olarak buydu. "O kişi gerçek mi?"
"Evet, ben onun gerçek kimliği ile yurt dışına çıktım."
Kadının sözleri sonrası Eliza bir süre sustu. Bu defa kulağına Asef'in sesi geliyordu. "O zaman o kadın kimse, yurt dışında gösterilmek istendi. Ama sahte isimle hâlâ Türkiye'deydi. Aslında kadını saklarken tam olarak herkesin gözü önündeydi. Onu sor Eliza, bunu bilip bilmediğini öğren."
Eliza, Asef'in sözlerinden sonra kadına baktı. "Seher, sana yardım edebiliriz. Sadece bir şey söyle, Lavinya'nın kim olduğunu biliyor musun? Tam olarak o kim?"
Kadın korkuyla başını salladı. "Bilmiyorum, onu sadece bir kez gördüm. Onda da yüzünü gizleyen bir maske vardı. Pusat'ın yanındaydı, bana Lavinya olarak üç ay İtalya'da yaşarken hata yapmamamı söyledi."
"Ama sen Şef Lorenzo'ya aşık oldun." Eliza'nın sözlerini duyan Seher sendeleyerek duvara tutundu. "İşler istediğin gibi gitmedi, o yüzden aniden ortadan kayboldun."
Seher başını sallarken nefes alamıyormuş gibi göğsü inip kalkıyordu. "O bu lanet dünyada başıma gelen tek iyi şey... Ama yalan bir kimlikle onunla kalamazdım. Üstelik vasıfsız, tüm hayatı yalan olan birisinin tekiyim. Kaçmak zorundaydım, ülkeye dönünce de saklanarak yaşamak dışında bir şey yapamadım. Beni gördü..."
"Tamam sakin ol, bir yolunu bulacağız. Artık saklanmana gerek yok." Eliza kendinden emin şekilde konuşurken Seher gözlerini silip ona baktı.
"Sen kimsin? Sen az önce Pusat'ın peşinizde olduğunu söylemedin mi?"
Eliza kendinden emin şekilde gülümserken Seher'e doğru yaklaştı. "Hayır Seher, biz onun peşindeyiz."
Seher'in yüzünde büyük bir şaşkınlık oluşurken Nehir aniden karşılarına çıkan adamlarla afalladı. Bellerindeki silahı meydana seren adamlar üçüne bakıyordu. Korkuyla birbirine yaklaşan kızlar ne olduğunu anlamadan, adamlardan birisi silahı çekip namluyu üzerlerine doğrultmuştu.
Tehlikenin ortasında attıkları çığlıkla çaresiz şekilde gözlerini kapatmışlardı. Bu defa hiç olmadıkları kadar boka batmışlardı.
**
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.46k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
58 Bölümlü Kitap |