44. Bölüm

BÖLÜM 41

Sitare Yazar
yzrsitare

 

"Mum gibi erimiyorsa insan,

Yanıyorum dememeli;

Yanmaktan korkuyorsa kişi,

Aşk kapısından girmemeli.

Ya kor yürekli olmalı insan ya da

Kor barındıracak kadar yürekli..."

 

Şems Tebrizi

 

***

 

Bir savaş başladıysa galibiyet için mağlup olmayı da göze almak gerekir. Çünkü yenildiğin anda düşmanın sana bir zaafını gösterir. Zaaflar savaşın yönünü değiştiren yegâne kozlardır ve sende durdukça güç elindedir.

 

Eliza bunu çok iyi öğrenmişti, Asef'in zaafı olduğu andan itibaren düşman bir şekilde onu koz olarak kullanmak istiyordu. Ama bilmedikleri bir şey vardı. Asef, her zaman bir adım öndeydi ve onların zaaf dediği Asef Arjen için güç demekti.

 

"Yine mi sıçtık?" Nehir'in sesi ile Eliza onlara uzanmış namludan gözünü çekti. Nehir'e baktığında Seher'in de korkuyla adamlara bakıp ağlamaya başladığını gördü.

 

"Sanki hep sıçıyoruz gibi konuşma." dedi Eliza. Gözleri önündeki adamlara kaydıkça şaşkınlığı artıyordu.

 

"Hep sıçıyoruz zaten!" dedi öfkeyle Nehir. "Hiçbir planın sonu huzurlu ve sevgi dolu bitmiyor. Neden hep silahlarla karşı karşıya kalıyoruz? Aramızda cenabet birisi var kesin! Bu ne ya?"

 

"Aksiyonlu bir hayatınız var galiba," Seher çekingen şekilde başını uzatıp ikisine baktı. O da daha önce silahla tehdit edilmişti ama saklandığı sürece tehlike ile karşı karşıya kalmıyordu. "Siz yoksa gizli polis misiniz? Pusat'ın peşinde misiniz? Benimle o yüzden mi konuştunuz?" Seher'in hızlı soruları ile Eliza gözlerini devirdi. Nehir ise sinirleri bozulmuş şekilde gülmüştü.

 

"Hayır ama babam polis ve yakında yediğim haltları öğrenip beni içeri atacak!" Nehir saçlarını öfkeyle karıştırıp Eliza'ya yaklaştı. "Eliza, bir şey desene. Neden mal gibi adamlara bakıyorsun? Umarım iyi bir plan düşünüyorsundur."

 

Eliza kaşlarını çatıp adamlara doğru bir adım attı. "Hayır, düşündüğüm şey Asef'in adamlarının neden bize silah doğrultmuş olduğu?" Nehir'in şaşkınlık nidası yükselirken Eliza, daha önce telefonuna gelen korumaların yüzünü hatırladı. Bu adamlar onu gizlice koruyan onlarca adamdan birkaçıydı. Gayet soğuk ve donuk ifadeleri ile silahlarını üçüne doğrultmuş bekliyorlardı. "Ne bok yediğinizi sorabilir miyim? Silahı doğrultmuş olduğunuz kişinin kim olduğunun farkında mısınız?"

 

"Asef Bey'in emri." En öndeki esmer ve sert ifadesi olan adamın söylediği şeyle Eliza afalladı.

 

"Siktir!" diyen Nehir şokla Eliza'ya bakıyordu.

 

"Ne demek Asef'in emri? Sen ne dediğinin farkında mısın?!" Eliza öfkeyle bağırıp adama öldürücü bakışlarını gönderiyordu. Tam anlamıyla başından aşağı kaynar sular dökülmüştü. Yanlış duymuş olmayı diliyordu.

 

"Asef Bey sizleri kaçırmamızı emretti."

 

"Ne?!" Eliza şaşkınlıktan konuşamıyordu.

 

"Kaçırmanızı söyledi, siktiğim silahlarınızı onlara doğrultmanızı değil." Uzun boylu siluetin sesi ile adamlar hemen silahlarını indirip geriye çekildi. Cihan en öndeki adamın ensesine sert bir tokat indirip Eliza'nın önüne geldi. "Bu dingillerin kusuruna bakmayın, aldıkları göreve kendilerinden sikik düşünceler katmışlar."

 

Eliza hâlâ fazlasıyla şaşkın şekilde önünde olanlara bakıyordu. Sesini bulmak adına kendine gelmeye çalışarak başını kaldırıp Cihan'a baktı. "Duyduklarım doğru mu Cihan?"

 

"Doğru, şu an kameralar sizi çekiyor. Seher Hanım'ı kaçırılmış gibi gösterip zor durumda bırakmadan yanımıza alacağız. Tabii plan gereği siz de onun yanında olduğunuz için sizi de alıkoymuş olacağız." Cihan sesi şekilde Eliza'nın haberi olmadığı planı anlatırken kızlar şaşkın şekilde dinliyordu.

 

"Bizi kim kaçırmış oluyor?" diye soran Nehir'di.

 

"Benim geldiğim yerden sonraki görüntüler silinecek. O yüzden Pusat sizi kimin kaçırdığını bilmeyecek, Asef Bey'den şüphe etse de elinde kanıt olmadan bilemez. Şimdilik bunu bilmeniz yeterli, diğer kısım Asef Bey'in işi."

 

"Bu planı hangi ara yaptı acaba? Benim niye haberim yok Cihan?" Eliza devam eden öfkesi ile elini sallayarak hesap sordu. "Az önce ne yaşadığımız hakkında en ufak fikrin var mı acaba?"

 

"Gerçekçi olması lazımdı, tabii silah kısmı değil." Bu noktada arkasını dönüp silah çeken kişiye baktı. "Senin belanı sonra sikeceğim." Yeniden Eliza'ya dönüp eli ile koridorun sonundaki arka sokağa açılan kapıyı gösterdi. "Şimdi, Eliza Hanım bizimle gelin."

 

Eliza gözlerini kısarak ellerini birbirine doladı. "Gelmiyorum."

 

"Ne?" Cihan anlık değişen yüzü ile bakarken şaşkın görünüyordu.

 

"Gelmiyorum Cihan, kim kaçırılırken hadi gidelim der? Gerçekçi olur mu hiç? O yüzden hiçbirimiz gelmiyoruz!" Eliza inat etmek ve öfkesini kusmak için güzel bir fırsat yakalamıştı. Ama karşısındaki adamın Cihan olduğunu unutmuşa benziyordu.

 

"Eliza, bir an önce şuradan çıksak daha iyi olmaz mı? Asef'in yanına gideceksin sonuçta." Nehir kafasını öne doğru uzatıp inat eden arkadaşına anlamaz gözlerle bakıyordu.

 

"Kaçırılıyoruz Nehir sakin mi olalım? Bu konuda zaten travmam var benim. Bir kez kaçırılmış birisi olarak yeterince gerginim. O yüzden kimse beni kaçıramaz!'' Olduğu yerden bir adım dahi atmayacağını belli edercesine duruşu karşısında Cihan derin bir nefes verdi.

 

"Eliza Hanım, ben keçileri kaçırmadan lütfen bizimle kaçar mısınız?" Cihan'ın sözlerini duyanlar bıyık altından gülerken Eliza gayet öfkeliydi.

 

"Bana bak Cihan! O mafya bozuntusu patronun benim planımı sabote etmek için bu planı kurdu. Ben bilmiyor muyum sanıyorsun? Sırf ondan habersiz plan yaptım diye böyle yaptı. Gelmiyorum sizinle, ben planıma devam edeceğim. Çekil önümden!" Eliza ileri doğru bir adım atmıştı ki Cihan önüne geçip dev gibi cüssesi ile yolu kapattı. "Cihan çekil önümden!"

 

"Üzgünüm Eliza Hanım, Asef Bey dışında kimse bana emir veremez. Benimle gelin." Cihan netti. Ama Eliza inattı.

 

"Gelmiyorum Cihan, burada henüz işimiz bitmedi. Seher sahneye çıkacak, Şef Lorenzo onu bekliyor. Seher'in artık ondan kaçacak yeri olmayacak." Eliza öfkeli şekilde konuşurken ağzından çıkanları bahsettiği kişinin duyduğunun farkında değildi.

 

"Eliza, canım arkadaşım salak mısın?" Eliza başını çevirip Seher'in şok olmuş yüzünü görünce alt dudağını ısırdı.

 

"Şu an Lorenzo ile konuşmaya hazır değilim." dedi ağlarken Seher.

 

"Adam beş yıldır hasretini çekiyor, ona açıklama borçlusun. Uğruna ülkesini değiştiren, sırf senin için dilini öğrenen bir adam bunları hak ediyor." Eliza az önce kırdığı potu umursamadan konuşurken Cihan bıkkın bir nefes daha verdi.

 

"Eliza Hanım, artık çıkmamız gerekiyor. Solist odasına gelenler var, vaktimiz yok."

 

"Sen de sus be! Bana bak Seher, Şef Lorenzo ile konuşacaksın!" Eliza bu defa öfkeli bakışlarını Seher'in üzerine gönderdi. Yürekten sevdiği Şef Lorenzo'nun yüzünün gülmesini istiyordu. "Neden bugün kimse beni dinlemiyor? Kurduğum plana neden uymuyorsunuz? Beni küçümsüyor musunuz?"

 

Eliza'nın çocuk gibi inat edip dudaklarını büzmesi fazla tatlıydı. "Bir de küs istersen Eliza! Hadi çıkalım artık, Şef Lorenzo nasılsa Asef'in yanındadır. Gittiğimiz yerde konuşurlar." Nehir bıkkın şekilde Cihan'ın yanına geçti.

 

"Hayır, istemiyorum dedim size! Rahat bırakın beni! İmdat!" Seher aniden bağırıp öne atılınca Cihan küfür ederek adamlara işaret verdi. Seher'i yakalayan adam çırpınan kadının ağzını kapatırken diğeri elindeki bezi kadının burnuna kapatmıştı. Anında gözleri kayan Seher bayılınca Cihan şokla adama baktı.

 

"Abi inandırıcı olsun diye şey ettim ben." Adam yutkunurken rengi atmıştı.

 

"Ettiğin şeyin yolunu sikeyim senin! Yürüyün lan!" Cihan'ın bağırması ile yerinden sıçrayan Eliza ve Nehir ne olduğunu anlamadan öylece bakıyorlardı. Cihan'ın bakışları bu defa Eliza'ya döndü. "Eliza Hanım, eğer üzerinizde böyle," Eliyle elbiseyi işaret etti. "Kumaşını eklemeyi unuttukları bir kıyafet olmasaydı sizi zorla sırtıma alıp buradan çıkardım. Ama hâlâ zorlamaya devam ederseniz Asef Bey'in bana yapacaklarını umursamam sizi zorla buradan çıkarırım."

 

Eliza, Cihan'ın sözlerinin gerçekliği karşısında zoraki bir tebessüm edip Nehir'i de kendisi ile beraber sürükledi. "Şimdi gerçek bir kaçırma oldu Cihan. Hadi gidelim." Seher'i tutan adam önden diğerleri arkadan yürürken Cihan'ın sesi geliyordu.

 

"Hasbinallah gerçekten, bu kadar küçük bir insan nasıl bu kadar büyük sorun çıkarıyor anlamıyorum... Allah, Asef Bey'e yardım etsin..."

 

Kapıdan çıktıkları anda iki siyah araç ile karşı karşıya kalmışlardı. Adamlardan birinin kucağındaki baygın Seher'i gören Şef Lorenzo korkuyla arabadan inip koştu. "Ne oldu? İyi mi?"

 

"İyi, sadece gerizekalının birisi fazla film izlemiş." dedi sakince Cihan. Şef Lorenzo, Seher'i kendi kucağına alıp hasretle derin bir nefes aldı. Araca yeniden onunla binerken yüzündeki özlem görülmeye değerdi.

 

Eliza ve Nehir araca binmeden öylece durmuşken açılan kapıdan Asef ve Deniz indi. Asef suratına inme inmiş gibi bakarken Deniz kaşlarını çatarak bakıyordu.

 

"Eğer plan değişmeseydi bu kılıkta sahneye çıkıp oynayacak mıydın Nehir?"

 

"Sana ne Deniz, seni ne ilgilendirir? Çıplak kadınlarla havuza giren birisi benim giydiğim kıyafete karışamaz." Nehir netti, Deniz ömür boyu yediği halttan kurtulamayacağının bilincinde öfkeyle nefesini verdi.

 

"Girmedim kimseyle ben havuza! Ayrıca hiçbiri ile hukukum yok, bir şeyim yok."

 

"Bizim de hukukumuz yok Deniz!" dedi bağırarak Nehir.

 

"Var!"

 

"Nerede var ya?!" Nehir resmen çileden çıkmıştı.

 

"Öpüştük biz!" Deniz'in ciddi şekilde söylediği şey üzerine şaşkın bakışlar ikisine dönmüştü. Eliza arkadaşına bakarken anlık öfkesini unutsa da Asef inmenin etkisinden çıkıp Eliza'nın yanına geldi. Üzerindeki ceketi çıkarıp Eliza'ya giydirirken, Eliza hâlâ Nehir'e bakıyordu.

 

"Kafan mı güzel senin? Ne saçmalıyorsun?" Nehir anlamaz gözlerle Deniz'e bakarken öpüşmediklerine emindi. Sarhoşken bile hem de...

 

"Hayır gayet iyiyim, Eliza'nın berbat tuzlu makarnasını yedikten sonra su krizine girip çölde su arar gibi herkes su peşindeyken benim bardağımdan içtin. Hem de benim dudaklarımın değdiği yerden, artık helalimsin." Deniz'in sözlerini duyan Tolga'nın arabanın içinden kahkaha sesi geldi.

 

"Duydun değil mi Mavişim?"

 

"Duydum, çok komik ya!" Alya'nın telefonun megofonundan gelen sesiyle herkes canlı yayın içinde olduğunu fark etti. Tolga içinde bulundukları durumla telefon üzerinden Alya ile eğleniyordu.

 

"Sen kafayı yemişsin Deniz!" Nehir umutsuz vakaya bakar gibi bakıp arabaya ilerledi. Ama dudağının kenarı hafif şekilde yukarı kıvrılmıştı. Deniz ise pes etmeyerek hemen peşine takıldı, geçmişte Nehir'e uzak durmanın cezasını şimdi çekiyordu. Ama pes etmeye niyeti yoktu.

 

"Makarna çok mu kötüydü Asef?" Eliza ise bu kadar yaşanan şey arasından sadece buna takılmıştı. "Ama sen yedin..."

 

Asef'in ise şu anki meselesi yemekten çok farklıydı. "Eğer plan değişmese bu şekilde çıkacak mıydın Eliza?" Eliza'nın üzerine giydirdiği ceketin altında kıyafet yok gibiydi. İnce askılı dekolteli mini elbise tam anlamıyla Asef'i dumura uğratmıştı.

 

Asef'in sözleri üzerine Eliza unuttuğu öfkesini yeniden hatırladı. "Sen önce şuna cevap ver; planı niye değiştirdin? Sırf senden habersiz yaptığım için değil mi? Seni dinlemedim diye böyle yaptın?"

 

"Eğer bu şekilde giyineceğini bilsem değil plan değişmek seni buraya bile getirmezdim. Bu ne lan?!" Asef, ceketinin önünü bir araya getirmeye çalışıp elbisenin önünü yukarı çekmeye çalıştı. "Siktiğimin elbisesinin tenini kapattığı tek yeri yok!"

 

"Asef, çek elini! Sinirimi daha fazla bozma, ayrıca o adamların bir daha bana silah doğrultursa o silahı alır senin götüne sokarım!" Eliza'nın öfkeli bağırması ile Asef'in eli durdu.

 

"Ne? Kim sana silah doğrulttu?" Asef adamlarına dönüp baktığında öndeki esmer adam sertçe yutkundu. Seher'in burnuna ilaç dayayan kişiydi aynı zamanda. Usulca parmağını kaldırıp yapmış olduğu yanlışı kabul edince Asef'in adımları ona döndü.

 

"Ben gereken uyarıyı yapacağım." Cihan arabanın kapısını açmış sıkkın şekilde bekliyordu. Bir an evvel gitmezlerse olası bir çatışma çıkabilirdi. İçerisi çoktan karışmıştı, adamları bilerek taşkınlık yapıyordu.

 

Asef ise Cihan'ın sözlerini ciddiye almadan adamın yakasını tuttu. "Neydi senin adın?"

 

"Mesut efendim." Esmer adam her ne kadar korkusuz durmaya çalışsa da rengi atmaya başlamıştı.

 

"Kadınıma silah çekerken aklından ne geçiyordu Mesut?"

 

"Ben, kameralar kayıtta olduğu için gerçekçi bir kare olsun diye şey ettim..." Mesut'un sesi sonlara doğru kısılırken susması gerektiğini Cihan'ın bakışları ona anlatıyordu. Ayrıca Asef'in herhangi bir cevap duymak gibi bir niyeti yoktu. Zaten attığı yumruk sonrası kırılan burnun sesi aradığı cevaptı.

 

"Gerçekçi kare dediğin böyle olur." Asef, Eliza'nın elini tutup arabaya ilerlerken aniden durup arkasını döndü. Diğer adamlar burnundan kanlar fışkıran Mesut'u taşıyordu. "Eğer bir daha içinizden birisi, Eliza'ya karşı herhangi bir yanlış yaparsa bu kadarla kalmam!" Sözlerinin gerçekliği sesinin tonundan ve gözlerinin karasından net şekilde anlaşılıyordu.

 

Arabaya bindikleri anda hızlı şekilde yola koyulmuşlardı. Arkadaki arabada Şef Lorenzo ve Seher vardı. İlacın etkisindeki Seher hâlâ baygındı. Nehir de o arabaya geçince Deniz, hiç düşünmeden peşinden gitmişti. Öndeki araçta giden Eliza ve Asef başta sessizken bunu bozan Eliza oldu.

 

"Neden böyle bir şey yaptın? Ne kadar şaşırdığımı biliyor musun? Aniden adamın silah çekip bizi kaçırmanı emrettiğini söylüyor. Aklıma bir sürü şey geldi."

 

Asef öfkeli nefesini Eliza'nın yüzüne verip kaşlarını çattı. "Hatırlatıp durma, gider öldürürüm o adamı şimdi."

 

"Cevap bunu mu Asef? Neden yaptın diyorum."

 

"Yavrum, önce sakin ol. Pavyonda bazı adamlar vardı, onların Seher'i takip ettiğini anlamak zor değil. Muhtemelen kadın uzun süredir uzaktan takip ediliyor. Her ne biliyorsa öğrenilmesini istemiyor Pusat. Hatta kadını şimdiye kadar ortadan kaldırmamış olması bile şaşırtıcı." Asef bu noktada bir süre düşündü. "Sanırım Lorenzo işin rengini değiştirdi. Eğer kadına aşık olmamış olsaydı biz bugün hiçbir bilgiye ulaşamazdık. Gerçi kadın bildiği her şeyi henüz söylemedi, onunla konuşmamız lazım. Pusat da onu kaçıran kişinin ben olduğumu anlayacaktır. Yoksa senin ve Nehir'in orada olmasının başka nedeni olmaz. Belki kamera görüntüleri onu şüpheye düşürebilir, sizin de kaçırılmış olma ihtimalinizden dolayı hamle yapmak için acele etmeyecek. Bu esnada ben de elime daha çok bilgi geçirmeliyim."

 

Eliza şüpheli gözlerle Asef'e baktı bir süre daha sonra ise adamın omzuna sert şekilde vurup yüzüne doğru yaklaştı. Asef'in şaşkın bakışları pek de umurunda değildi. "Planının mantıklı olması benim planımı engellemiş olman gerçeğini değiştirmez. Ne kadar uğraştım haberin var mı?"

 

"Çok uğraşmışsın doğru, babaannemin çiftliğindeki tavus kuşu gibi makyaj yapmak seni yormuş belli. Hatta üzerindeki bu minicik elbiseyi giymek de saatlerini almıştır. Kusura bakma bebeğim, eşeklik bende." Asef'in alaylı konuşmasını Eliza'nın daha da öfkelenmesine neden olmaktan başka bir şeye yaramamıştı.

 

"Ayı ayı konuşma Asef! Hatta sen bir süre benimle konuşma yoksa ne tavus kuşu gibi olmama ne de yarı çıplak olmama bakmam tepinirim üzerinde!"

 

Asef büyük bir kahkaha atıp arkasına yaslandı. "Bunun hoşuma gideceğine eminim."

 

"Yalnız biz de arabadayız, gözleri açılmamış bu körpe gencin yanında böyle muhabbetler yapmayın." Tolga ön koltuktan kafasını uzatıp yılışık şekilde sırıttı. Ne Asef ne de Eliza onu pek de umursamış görünmüyordu. Arabayı süren Cihan sertçe ensesinden tutup öne çekince cevabını almış oldu. "Sert adam, yine haşin ve hırçınsın ama bu haller sana çok yakışıyor."

 

"Birazdan ağzına çakacağım bir tane, o daha çok yakışacak." Cihan ise net şekilde düşüncelerini söyleyip arabanın hızını arttırdı. Malikanede daha çok enerjiye ihtiyaçları olacaktı.

 

Arabalar sırasıyla büyük bahçeye girip ardı sıra dizildiler. Hızlı şekilde arabadan inen Şef Lorenzo, Seher'i dikkatle kucağına alıp eve ilerledi. Ortamda tehlikeli bir şey olduğunu sezen Kerberos havlayarak kendini göstermeye çalışıyordu. Diğerleri de Şef Lorenzo'nun peşi sıra giderken Asef, Eliza'nın koluna dokunup kızı durdurdu. Eliza sormasa da adamın ne yaptığının farkındaydı. Ceketin önünü kapatmaya çalışırken, Eliza'nın açıkta bir yeri olmamasına dikkat etmeye çalışıyordu ama bu görüntü de fazla seksiydi.

 

"Off Eliza, kafayı yedirteceksin bana sen. Ceketin altında bir şey yok gibi duruyor, kim seçti bu kıyafeti ulan?!"

 

"Asef, abartma da yürü. Ayrıca kimse seçmedi kendim seçtim!" Eliza, umursamadan öne doğru ilerlerken Asef öfkeyle peşinden geliyordu. Adamlarına ölümcül bakışlar atarken bakışlarını eğmeleri gerektiğini fazlasıyla net şekilde anlatıyordu. Malikaneye girdikleri an duydukları küçük çığlıkla adımları hızlandı. Salonun ortasında müthiş bir kaos hakimdi.

 

"Beni dinle lütfen! Neler yaşadım bilmiyorsun!" Şef Lorenzo salonun en köşesine kaçmış Seher'i ikna etmeye çalışıyordu. Ama şaşkınlık ve korku ile gözleri büyümüş Seher'in pek de dinlemeye niyeti yoktu.

 

"Uzak dur benden! Konuşmak istemiyorum, beni kaçırmanızın bedelini ödeyeceksin! Polise gideceğim!" Seher aklı karışmış hâlde etrafına bakarken burada olmayı beklemediği belliydi.

 

"Birisi neler olduğunu anlatacak mı?" Alya tekerlekli sandalyesinde oturmuş karışık ortama bakarken Tolga hemen yanındaydı. Bu görüntü ile içinden küfür eden Asef, Cihan'a baktı. Konuşmasına gerek yoktu, Cihan mesajı net şekilde almıştı.

 

"Üzgünüm, biz içeri girdiğimizde yakalandık." Cihan, başıyla Alya'yı gösterdi. Onlar, Alya'yı herkesten gizlerken birisi tarafından daha görülmüştü. Ameliyatına çok az zaman kalmışken bir sorun olmasından korkan Asef, sabır dilenircesine yüzünü ovaladı.

 

"Kaçırıldım! Yardım edin!" Seher yeniden bağırınca Asef yüzünü buruşturup kendini tekli koltuğa attı. Bir ortamdan ne kadar sıkılabilirse şu an o kadar sıkılmış duruyordu. "Beni duymuyor musunuz?"

 

"Kim kaçırdı?" Alya'nın masum sorusuna Tolga cevap verdi.

 

"Şef Lorenzo ama bayıltan başka birisi."

 

"Lütfen konuşalım Lavinya, beni dinle." Şef Lorenzo, Seher'in yanına gidip elini uzattı. Çaresiz yüzünde büyük bir özlem vardı. Sevdiği kadının gözlerine baktığında titreyen çenesi kimsenin gözünden kaçmamıştı.

 

"Benim adım Lavinya değil!"

 

"Üzgünüm, Seher beni dinle. Yıllardır seni arıyorum. Bak garip bir durum, sen gittin ve her şeyi bitmiş gibi düşünmüş olabilirsin. Ama öyle değil, sen benden asla gitmedin. Ne olur Seher, bu defa da kaçma."

 

"Belli ki kaçtığı sen değil, sakladıkları..." Cihan rahat oturuşunu bozmadan gözlerini Seher'in üzerine dikti. Herkesten önce olayları kavramıştı. Saklanan sırlar olduğunun farkındaydı. Nitekim Seher'in yüzünde oluşan panik bunu onaylıyordu.

 

"Herkes sakin olsun lütfen," Eliza, Asef'in delici bakışları eşliğinde Alya'nın yanındaki koltuğa oturdu. Üzerindeki ceketi çıkarmaya yeltenmişti ama Asef'in seğiren kaşını görünce vazgeçti. Ilımlı olmaya çalışarak Seher'in yüzüne bakıp, güven vermek istercesine tebessüm etti. "Seher, Şef Lorenzo ile aranızdaki meseleye biz karışamayız. Onu sizin halletmeniz daha doğru. Ama bizim için önemli olan konu, Pusat'ın seninle ilgisi ve ne istediği..."

 

Seher derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Gözlerindeki tereddüt her şeyi anlatıyordu. Korkuyordu... "Söyledim ya! Başka birisinin kimliğiyle bir süre yaşamamı ve karşılığında kendimi gizlememi..."

 

"Peki sana karşılığında ne verdi Seher?" Asef bir kaşını şüpheyle kaldırırken aklından geçenleri okumak güçtü. "Hayatını çöpe atmışsın, değecek bir şey aldın mı karşılığında bari?"

 

Seher'in gözünden bir damla yaş akarken, Şef Lorenzo dayanamayarak bir şey söyleyecek oldu ama Asef'in bakışları onu da susturmuştu. Üstelik yıllardır beklediği kadının yüzüne dahi bakmayışı yeterince kalbini yaralamıştı. Bocalıyordu, ellerini koyacak yer bulamazken söyleyecek kelimeleri de yoktu.

 

"Benim başıma kötü şeyler geldi." Seher pes edip konuşmaya başladığında kendini tekli koltuğa bıraktı. Herkesin dikkati sadece onun üzerindeydi. "Babam İtalyandı, iş için buraya geldiğinde annemle tanışmışlar. Evlilik dışı doğmuş olmam annemin ailesi için yüz karası damgası yemek olmuş. Annem ne kadar evlenmek istese de babam istememiş. Bir süre birlikte yaşamışlar, bu sayede küçükken İtalyanca öğrenip konuşmaya başlamıştım. Her şey güzel olacak diye düşünürken annem bir gerçeği öğrenmiş. Babam İtalya'da dolandırdığı kişiden kaçmak için Türkiye'ye gelmiş. Adamlar onu bulduğunda acımadan öldürdüler, annemle beni de para karşılığında mafyaya sattılar." Seher'in ağlaması şiddetlenirken kimseden ses çıkmıyordu. Hıçkırıkları arasından konuşması gittikçe zor hâle geliyordu. "O adamların karanlık dünyaları vardı, bizi hizmetçi gibi çalıştırıp her işlerini yaptırdılar. Uzun süre kaçmak için yol aradık ama kaçanların sonunu gördükçe bundan çok korkuyorduk. Günün birinde onlarla iş yapmak için gelen bir adam bizi fark etti. Altan Akdağ... Hem Türk olduğumuz için hem de ben dil bildiğim için bizi almak istedi. İlk başta yanında olduğumuz kişiler izin vermese de yüklü bir para karşılığında kabul ettiler. Kurtulduğumuzu düşünüp yeni bir hayata başladığımızı düşündük. Bir süre her şey yolunda gitti, İtalyanca lazım olduğunda beni yanına alıyordu Altan Akdağ. Annem evde yemek yapıyordu, her şey yoluna giriyordu. Ama bir gün o geldi..." Seher susunca devamını bekledikleri için sabırsız şekilde beklediler. Ama Seher'in konuşmaya niyeti yoktu.

 

"Kim geldi?" Deniz dikkatli şekilde Seher'e bakıyordu. Bir yanı ona fazla acımıştı. Herkesten daha çoktu Deniz'in merhamet duygusu.

 

"Pusat..." dedi kısık sesle Seher. "O gelince her şey değişti sanki, Altan Akdağ eskisinden daha kötü hâle geldi. Kimseye görünmeden yaşamaya çalıştık annemle, bir gün kaçıp başka bir yerde hayat kurmak istiyorduk. Ama Pusat beni fark etti, bir süre sürekli etrafımdaydı. Onun ne kadar acımasız olduğunu gördüm hatta takıntılı bir adam... Birçok kişinin resmini yapıp daha sonra o resimleri bizzat gerçekleştirmek gibi takıntıları var. Ne kadar berbat olursa olsun bundan vazgeçmediğini gördüm."

 

"Sikerim onu!" Öfkeyle ayağa kalkan Asef herkesin korkuyla yerinden sıçramasına neden olmuştu. Onlar Asef'in bu ani öfkesine anlam verememişken öylece bakıyorlardı. Cihan ise anlamıştı, Pusat'ın sergide yaptığı Eliza'nın resminin konu olduğunu biliyordu. Pusat'ın, Eliza'yı takıntı hâline getirmiş olma ihtimalinin Asef'in öfkesinin sebebiydi.

 

"Asef, sakin olup oturur musun? Seher dahil hepimizi korkutuyorsun." Eliza'nın uyarıcı sesi, Asef'in derin nefes almasını sağlamış ama yeterince sakinleşmesine yardımcı olmamıştı. "Lütfen devam et Seher."

 

"Bir gün yanıma tanımadığım bir kadınla geldi. Onun kimliği ile İtalya'da sakince bir süre yaşamamı istedi. Başta kabul etmedim ama annem onların elindeydi, başka çarem yoktu. Sorun olmayacağını düşündüm ve kabul ettim." Seher mavi gözlerini Şef Lorenzo'nun yüzüne çevirdi. Adam hasretle ona ilk günkü gibi bakıyordu. Tek kelimesine muhtaç bir nefese ihtiyaç duyuyor gibiydi. "Onu gördüm, her şeyi unutup onunla olmak istedim. Ama sahte bir kimlikle yaşarken bu imkânsızdı. Zaten üç ay sonra aniden Pusat beni çağırdı. Lorenzo'ya bir şey söylemeden ortadan kayboldum." Seher şefin adını karşılaştıkları andan beri ilk kez kullanmış, adamı dünyanın en mutlusu yapmıştı. "Buraya döndüğümde hayatıma kaldığım yerden devam edeceğimi düşündüm ama öyle olmadı. Pusat, gizlenerek yaşamamı istedi ve beni kimsenin tanımayacağına dair bir anlaşma yapmaya zorladı. Annemin hayatı karşılığında, beni sürekli izleyen bir adam var. Garip bir durum olursa anında anneme zarar verirler. Şimdi gitmeme izin verin, annem evde tek. Onun yanına gitmeliyim." Seher şimdi sadece Asef'e bakıyordu. Bulundukları ortamda patronun o olduğunu çoktan anlamıştı ve Pusat'ın düşman olduğu kişinin de farkına varmıştı.

 

"Bence anneni çoktan almıştır." Asef'in rahat şekilde söylediği şeyler Seher'in şok yaşamasına neden olmuştu. "Ayrıca seni şimdiye kadar öldürmemişse demek ki sebebi var. Ama esas konu başka," Asef, öne doğru eğilip gözlerini kısarak Seher'e baktı. "Seni gizlemesi tamamen başkasını gizlemek için yaptığı bir oyun. Hedefi sen yaparak, başkasını gizliyor. Yani senin yerine geçtiğin kişiyi... Şimdi bana onun kim olduğunu söyle."

 

Asef'in vardığı sonuç, aradığı o zaafın ta kendisiydi. Pusat'ı ele geçireceği noktayı şimdi bulmuştu.

 

Seher, annesini duyduğu andan itibaren çoktan telaşla dolmuştu. "Bilmiyorum görmedim, lütfen gitmeme izin verin. Annemi bulmam lazım."

 

"Onunla ilgili aklında kalan bir şey söyle." Cihan'ın otoriter sesi ortama dolunca gözler onu buldu. Sesi normalden daha sertti. "Saç rengi, gözleri... Herhangi bir şey... Anneni sana getiririm."

 

Seher sakinleşmeye çalışırken gözlerini silip düşünmeye başladı. Pusat ile gelen kadını düşündü. "Yüzünde siyah bir maske vardı ama saçları karamel rengindeydi. Dalgalı ve uzundu... Gözleri açık kahveydi, güneşte kehribar olacak kadar açık kahve..." Seher aklına gelen özellikleri saydığında Cihan ayağa kalkıp kaşlarını çattı. Şaşkın bakışlar ona döndüğünde ortama dolan garip hava hissedilmeyecek gibi değildi.

 

"Çiçek..." diye fısıldayan Alya derin nefesler almaya başladığında Deniz telaşla yanına gitti. Asef, yumruk olmuş elleri ile Alya'nın yanına giderken yerinden kımıldamadan duran Cihan çoktan geçmişe dalmıştı.

 

"Alya, sakin ol güzelim." Deniz'in sözlerine tepki vermeyen Alya daldığı düşünceleri ile yutkundu.

 

"Mavişim beni duyuyor musun?" Tolga telaşla Alya'nın elini tuttuğunda, Eliza da yanlarına gelip telaşla Alya'nın saçlarını okşadı. Çiçek'in kim olduğunu biliyordu ve Alya'nın neden korktuğunu anlamıştı.

 

"Alya, abiciğim gözlerime bak. Bir şey yok, güvendesin. Bak burada sadece biz varız." Asef, öfkesine hakim olmaya çalışırken öyle çok zorlanıyordu ki... Kardeşinin bu hâlini görmemek için dünyayı yakardı...

 

Bir dakikanın sonunda Alya'nın yüzündeki ifade değişti. Bazı şeyleri yeni fark etmiş gibi bakıyordu. Aniden bakışlarını Asef'e çevirdi. "Ona ne oldu abi?" Alya, beş yıl önce yaşanan olayları hatırlarken herkesi şaşkına çeviren bir heyecana gömülmüştü. "Bana işten çıktığını söyledin, nerede şimdi? Onu neden unuttum ki? Aptal kafam, unutmamam gerekirdi!"

 

"Alya, ne demek istiyorsun?" Asef meraklı bakışlarını kardeşine dikti. Herkesten daha iyi tanıdığı kardeşinin şu an herhangi bir korku içinde olmadığını anlayabiliyordu.

 

"Çiçek, nerede diyorum? Onunla konuşmam gerek. Bana söz verdi, yeniden geleceğim dedi." Alya'nın sözleri salonda şok etkisi yaparken, tepkisiz duran Cihan kendine geldi. Açık cam kenarına gidip sigara yakarken kimseye bakmıyordu. Boğazına oturan yumru fazla acı veriyordu.

 

Seher ne olduğunu anlamaz şekilde yanında duran Nehir'e baktı. Ama o da diğerleri kadar şaşkındı ve bir şey anlamamıştı.

 

"Seher, seninle bahçede konuşabilir miyiz? Ho bisogno che tu mi parli

(Benimle konuşmana muhtacım)" Şef Lorenzo'nun kısık sesini işiten Seher çekingen şekilde mavi gözlerini adama çevirdi. Yalvararak bakan gözlere daha fazla kayıtsız kalamazdı. Usulca başını sallayıp, şefin ardından çıktı. Onların yokluğu diğerlerinin dikkatini bile çekmemişti. Çünkü hepsi başka bir yerdeydi.

 

"Gelemez Alya." Asef'in sesi sertti. Kendi elleri ile öldürdüğü kadını buraya getiremezdi. "İmkânsız bir şeyi yapamam."

 

"Neden imkânsız olsun? Abi beni dinle, bazı anılarım net değil. Küçüktüm ve dünyaya karanlığa bakar gibi bakıyordum. Ama onu gördüm, benimle konuşan sesini hâlâ net şekilde hatırlıyorum. Beni görmek için yeniden geleceğine söz verdi, bunu o istemese bile kalbinin istediğini söyledi. Gelecek yeniden." Alya'nın inatla sarf ettiği sözler gerçeği bilen üç kişiyi derinden üzüyordu. En büyük acıyı çeken ise Cihan'dı. Ama acı çekmek yerine öfkeyi tercih eden Cihan, sigarasını söndürüp Alya'nın yanına ilerledi.

 

"Alya Hanım, eğer imkânsız bir şeyi gerçekleştirme fırsatım olsaydı isteğinizi gerçekleştirmek için her şeyi yapardım." Sözlerinin ardından arkasını dönüp çıkarken aklı acı veren bir anıyla dolmuştu.

 

Yerdeydi... Kalbinin üzerinden akan kan alev almış yanıyordu... Cihan sevdiği kadının gözlerine bakamadı. Hayatın filizlendiği o açık bal kahve gözlere bakamayacak kadar acı çekiyordu... Onun sesini son kez duyduğunda bile gözlerine bakamadı...

 

"Her şey yalan olsa da... Sana olan sevgim yalan değildi..."

 

***

 

Rüzgârın ritmi, uçuşan perdesini okşarken bir çift göz onu izliyordu. Açık kahve hareler, titreşen nefesine paralel hareket ediyordu. Her akşam aynı saatlerde çalan şarkı yine çalıyordu. İkisinin şarkısıydı, buna ise zorla karar veren kendisiydi. Hatırladığı anı ile tebessüm ederken kırmızı şarap olan kadehi dudaklarına götürdü.

 

Henüz gün doğmamıştı... Gözleri kapalı adama bakarken gün doğmasın diye dua etti. Bugün masalının son günüydü ve kabusunun başlayacağı gündü... Çıplak bedenini biraz daha hareket ettirip, Cihan'ın geniş ve sert göğsüne sokuldu. Sonsuza kadar yaşamak istediği tek yere... Ama mümkün değildi... Bu onun için sadece bir görevdi...

 

"Uyanmışsın..." Cihan'ın çatallı sert sesini duyan kadın usulca başını salladı. Adam hafif şekilde gülümserken, kadının kalçasına sıcak elini koyup hafifçe okşadı. "Canını çok yaktım mı?"

 

"Çok yaktın..." Kadın utangaç şekilde konuşurken elleri adamın göğsünü okşayarak, cesur hareketler yapıyordu. İlk gecelerinin muhteşemliği karşısında diyecek kelime bulamıyordu.

 

"Daha çok yakacağım..."

 

Kadın karşılık vermek yerine başını kaldırıp, gözlerinin biraz koyusu kahvelere baktı. Başkalarına göre açık kahve olan gözler kendi gözlerinin yanında koyu kalıyordu. O bal renginin harelerini saklarken Cihan toprağın kahvesini taşıyordu.

 

Bir süre Cihan'ın gözlerine bakıp başını adamın göğsüne çevirdi. Usulca sıcak dudaklarını dokundurmaya başladı. Cihan'ın nefes alışı derinleşirken, kadının dudakları yara izini buldu. Derin şekilde öptüğü boyunda atan şah damarı onun kalbinde atıyor gibiydi. Bu yaraya dokunan tek kişi olduğunu bilerek huzurla tebessüm etti. Dudakları bu defa adamın yanağını buldu. Boynundan daha silik olan izi öpüp geri çekildi.

 

"Evet, günlük ritüelimi yaptığıma göre dans edebiliriz."

 

"Çiçek, bari bu sabah dans etmeyelim. Canın yanıyor, dinlen." Cihan çoktan çıplak şekilde yataktan çıkan kadına baktı. Dağılmış karamel saçlarını rastgele savurup yatağın üzerindeki çarşafı eline aldı. Üstün körü şekilde bedenine sarıp bir elini Cihan'a uzattı.

 

"Hayır, gayet iyiyim. Bir aydır dans ederek güne başlamaya alıştım. Lütfen koca adam, beni kollarına al." Dudaklarını büzen kadın karşısında gardı düşen Cihan itiraz etmeden ayağa kalktı. Altındaki siyah eşofman dışında üzerinde bir şey yoktu. Kadının gözleri bir süre kasıklarındaki ucu görünen dövmeye kaysa da bakışlarını çevirdi. Tek hamlede onu kucağına alan adamın beline bacaklarını sardı. Çarşafın bir kısmı yerde sürünüyordu ama bunu umursamadan kollarını Cihan'ın boynuna sardı. "Hadi şarkımızı aç."

 

Cihan itiraz etmeden tek eliyle kadını tutup telefonu eline aldı. "Ne zaman bu bizim şarkımız oldu? Hem daha güzel bir şey bulamadın mı?" Şikayet etse de şarkıyı açmıştı.

 

"İspanyolca güzel dil bence..." dedi kadın.

 

"Benim için güzel olan sensin..."

 

"Benim koca adamımın sözlerine de bakın." Cihan yanağını sıkan kadına kayıtsız şekilde bakıyordu. "Beni gördüğün ilk bir ay, şüpheyle uzaktan bakıp her hareketimi izledin. İkinci ayda yakınımda olup, her sözüme karşılık verdin. Üçüncü ayda kollarına alıp, yanından ayırmadın."

 

"Hayır, seni ilk gördüğüm andan itibaren güzelliğini görüp gözlerimi senden alamadım. Yakınında olup kokunu solumak, kollarıma alıp hapsetmek için planlar yaptım." Cihan'ın sözlerine gülümsedi kadın. Uzunca öptü adamın dudaklarını.

 

"Cihan ben mi Asef mi?"

 

Cihan birkaç saniye şaşkın şekilde bakıp büyük bir kahkaha attı. Kadın için bu gülüş nadir gördüğü bir şeydi. Birkaç saniye tadını çıkarıp yeniden kaşlarını çattı.

 

"Cevap ver Cihan?"

 

"Çiçeğim, aklına başka soru gelmiyor mu?" Cihan şarkının ritmine uygun şekilde bir tur, kucağındaki kadınla döndü.

 

"Beni ne kadar seviyorsun?"

 

"Çok değil..." dedi derin bakışları ile Cihan.

 

"Ne demek çok değil? Miktar ver hemen!"

 

"Bir serçenin gözyaşı kadar..." Cihan kadını daha sıkı sardı.

 

"Yalancısın..." dedi kadın. Dudaklarını büzüp çocuk gibi baktı.

 

"Çok ciddiyim, başka soru sor." dedi Cihan. Düşünür gibi yaptı kadın.

 

"Çiçek sever misin?" diye sordu bu defa kadın.

 

"Kollarımda olduğuna göre..."

 

"Hiç lavinya çiçeği gördün mü?" Kısık sesle sordu kadın.

 

"Hayır, görmedim.'' dedi adam.

 

"Sana bir gün gösteririm."

 

"Peki..."

 

Sol gözünden düşen bir damlayı açılan sert kapı ile eş zamanlı sildi.

 

"Lavinya!''

 

"Kaç yaşına geldin Pusat, kapı çalmayı bilmiyor musun?" Kadehini sertçe masaya koyup yüzünü çevirdi. "Yüzün eşeğin kıçından hallice görünüyor."

 

"Çok komik, gülmekten karnım ağrıdı." dedi Pusat. Viskiyi eline alıp Lavinya'nın karşısına oturdu.

 

"Asef yüzüne yumruk atarken, gülmekten benim de karnım ağrımıştı."

 

"Senin kadar vicdansız bir kadın tanımadım. Taşıdığın kalpten dolayı mı acaba?" Pusat'ın sorusuna göz devirerek karşılık veren Lavinya konuşmadı. "Seher'i buldular."

 

"Kim? Nasıl?" Lavinya'nın sesinde bu defa endişe vardı. Henüz gerçeğin ortaya çıkması için hazır değildi.

 

"Kamera görüntüleri elime geçti, kimin aldığını anlamamak salaklık olur. Eliza ve Nehir de yanında çünkü. Üçü de kaçırılmış gibi duruyor ama Asef'in böyle bir şeye asla müsaade etmeyeceğini biliyorum." Kadehin tamamını kafasına dikip telefonunu çıkardı Pusat. "Benimle dalga geçiyor aklı sıra. Onun aklını öyle bir alacağım ki görecek o zaman."

 

"Seher konuşmuş mudur?" Lavinya'nın aklı şu an çok başka yerdeydi.

 

"Konuşsa bile senin yüzünü görmedi, bir şey bilmiyor. Ama bu benim üzerimdeki şüpheyi daha çok arttırdı. Seni dinlemeyip öldürmeliydim onu." Pusat düşünceli şekilde sigarasını yakıp derin bir nefes aldı. "Yakında her şeyi açıklayacağım zaten, bundan sonrasını Asef düşünsün."

 

"Söz verdin Pusat, Seher de annesi de masum insanlar. Onlara bir şey olmayacak." Lavinya'nın sesi sertti.

 

"Sırf sana söz verdim diye zaten... Gerçi artık iş işten geçti." Pusat'ın sesi düşünceliydi. Asef ona biraz daha yaklaşmıştı.

 

"Ne zaman bitecek?" Lavinya ayaklarını koltuğun üzerine çekip büzüldü. "Dediğin her şeyi yaptın, sonu ne zaman gelecek?"

 

Pusat öfkeli şekilde gözlerini kıstı. "Dediğim her şeyi yapamadım Lavinya. Hem de en önemli şeyi... Yıllar önce senin yapman gereken ama yapamadığın şeyi... Asef'in en büyük gücü Cihan, onu alt etmeden Asef'in sonunu getiremem. Onu aşkta yenip alt etmen gerekiyordu Lavinya."

 

Lavinya gözlerinin dolmasına engel olamadı. "Kalbi yok o adamın! Onu alt edeceğin bir zayıflığı da yok!"

 

"Haklısın, gözünü kırpmadan ölüm emrini verdi." Pusat'ın sözleri kurşundan daha çok acıtıyordu. "Üzerinde çelik yelek ve sahte kan bombası olmasa şu an ölüydün. Ama buna zamansız neden olan ve acele eden sensin." Öne doğru eğilip gözlerini kıstı Pusat. "Alya'yı öldürmeye gelen adamımı öldürerek yaptın bunu."

 

Lavinya öfkeyle dişlerinin arasından konuşurken bal kahvesi gözleri Pusat'ın koyu kahve gözlerinden ayrılmıyordu. "Onu öldürmek gibi bir planımız yoktu. Durumunu öğrendim, eline koz verdim. On üç yaşında bir çocuğa zarar vermene izin vereceğimi mi düşündün?"

 

"Bazen sadece emirlerime uymak zorundasın Lavinya."

 

"Değilim Pusat, sen haklı olduğun davada haksız konuma düşerken seyirci kalamazdım. Unutma bir zamanlar o yaşta olan bizdik. Başımıza neler geldi? Yaşadığımız kabusu unutma." Lavinya'nın her kelimesinde Pusat'ın bakışları karanlık bir hal alıyordu.

 

"Ben yaşadım, benim başıma geldi..."

 

Lavinya'nın sol gözünden bir damla yaş düşerken uzanıp Pusat'ı elini tuttu. "Özür dilerim Pusat, sana bunları hatırlatmak istemedim. Beni korumak için yaşadın her şeyi, keşke annemin karnında ben ölseydim de sen tek doğsaydın."

 

Pusat, duyduğu sözlerle kendine gelip elindeki eli sıkıca kavradı. "Hayır güzel ikizim, sensiz olsaydım dayanmak için gücüm olmazdı. Senin için yine olsa aynı kararları alırım. Seni korumak için her şeyi yaparım. Geçmişimizin intikamını alacağım Lavinya. Çok az kaldı, Asef'in elinden Cihan'ı alamasam da Eliza bana bunu sağlayacak. Sonra yolumuza devam edeceğiz, hayatımızı siken kim varsa sonsuza kadar acı çekecek."

 

"Pusat, sadece doğru karar vermeni istiyorum. Unutma, Melih Arjen yaşamıyor, Asef Arjen ise bunlardan haberdar değil." Lavinya onu huzursuz eden şeyi sonunda dile getirdi. Pusat'ın aldığı kararı yıllar önce sorgulamadan kabul etmişti, kardeşi acısını çıkaracak yer arıyordu. Hatta Pusat'ın takıntıları gittikçe artıyordu ve Lavinya buna engel olamıyordu. Çünkü her şey öyle değişmişti ki... En büyük sebebi kalbiydi...

 

"Yanılıyorsun güzel ikizim, mesele haberdar olmak değil. Mesele babasının kirli geçmişini büyüten bir adam... Kir çoktan ona miras olarak geçmiş durumda, biz ise intikamı kişiden değil o kirden alacağız. O yüzden tam olarak Asef Arjen doğru kişi..." Pusat kendi çocukluğunun intikamını alacak kişiye yıllar önce karar vermişti. Onu mutlu edecek en güzel intikam, yaşadıklarının sorumlusu adamın oğluydu... Asef Arjen yaşadığı mükemmel hayatın bedelini Pusat'a ödeyecekti. Pusat bu düşünce içinde büyürken planını kusursuz şekilde hazırlamıştı.

 

"Pusat yine de..." Lavinya kararsızdı, kalbinde bir yer sızlıyordu.

 

"Bunu borçluyuz Lavinya. Çocukluğumuza, annemize... Bunu borçluyuz..." Pusat ayağa kalkıp derin bir nefes aldı. Arkasını dönüp çıkmadan önce omzunun üzerinden ikizine baktı. "Unutma Lavinya, sen ölüsün... Gözlerinin ardındaki aşkını sakladığın adam için ölüsün." Lavinya itiraz etmek için dudaklarını oynatsa da Pusat izin vermedi. "Seni affetmemin tek sebebi her şeyim olman Lavinya. Ama bu defa yanlış yapmayacaksın, Cihan yaşadığını asla öğrenmeyecek. Bir kez ölüm emrini veren adam bu defa kendi elleriyle seni öldürür. Seni sevmeyen bir adamı severek beş yılını heba ettin, buna bir son ver. Yoksa sana karşı da diğer yüzümü göstermek zorunda kalırım..." Arkasını bakmadan dönüp çıktı. Lavinya tepki vermeden dakikalarca kapıya baktı. Eli sol tarafına giderken sızlayan kalbine lanet etti. Ama bu sızı çocukken yaşadığı kalp ağrısı değildi, bu kalp sızısı özlemdi...

 

"Beni bir serçenin gözyaşı kadar sevdiğini söylerken haklı mıydın Cihan?.."

 

***

 

Gecenin ilerleyen saatlerinde Asef'in odasına giren Eliza yorgun şekilde kendini adamın büyük yatağına bıraktı. Üzerindeki ceketin düğmelerini çözerken Asef'in sesiyle başını çevirdi. "Uyudu mu Alya?"

 

Asef derin bir nefes alıp gömleğinin düğmelerini açmaya başladı. "Uyumakta direndi ama Tolga iğrenç sesiyle şarkı söyleyip uyumasını sağladı. Ama bence bayıldı."

 

"Çiçek ile ilgili gerçeği biliyor mu? Tabii gerçek adı sanırım Lavinya." Eliza üzerindeki ceketi çıkarıp başını yeniden yatağa bıraktı. Asef, üstsüz şekilde karşısında dikilip dekoltesinden taşan göğüslerine bakıyordu.

 

"Bilmiyor, ben bile gerçek ne tam olarak bilmiyorum amına koyayım." Asef konuşurken gözleri tamamen Eliza'nın bedenindeydi.

 

"Cihan da şok oldu. Hâlini gördün mü? Evden çıkarken dağılmış gibiydi, onu ilk kez böyle gördüm. O donuk ifadesi tamamen dağılmıştı." Eliza tavana bakıp konuşurken Asef'in bakışlarının farkında değildi. Dalgınca bacağını yatakta kendine çekince kırmızı iç çamaşırı açıkta kaldı.

 

"Siktir!" Asef, kendini yatağa bırakıp Eliza'nın yanına uzandı. Eli anında kızın bacağını bulurken burnu Eliza'nın boynuna ulaşmıştı.

 

"Asef, beni dinliyor musun? Konunun ne kadar önemli olduğunun farkında mısın?" Eliza kendini geri çekip yatakta oturdu. Kollarını başının altına alan Asef bıkkın şekilde yatarak onu izliyordu.

 

"Farkındayım bebeğim ama konuşmak istemiyorum. Bugün yeterince yoruldum ve artık biraz dinlenmek istiyorum." Elini, Eliza'nın bacağına uzatıp okşamaya başladı. "Sen bir gelsene kucağıma."

 

"Asef, aşağıda resmen kaos var. Şef Lorenzo ve Seher ne konuştu bilmiyoruz. Hangi ara gittiler onu bile anlamadım zaten. Bence Cihan'ı bulup konuşman lazım, şu an çok kötü durumda. Yalnız kalmasın, daha kötü olur." Eliza, Asef'in düşüncelerine zıt şekilde yataktan çıkıp adamın karşısında dikildi. Eli belinde dururken sabırsız şekilde bacağını sallıyordu.

 

"Yavrum şu an yalnız kalması daha iyi. Cihan beş yıldır Çiçek yani yeni adıyla Lavinya hakkında konuşmadı. Ne yaşıyorsa içinde yaşayıp çözecek, ayrıca şimdi onun araştırma içine girdiğine eminim. Onun gerçekte kim olduğunu ve işimize yarayacak tüm bağlantıları çözmeye çalışıyordur. Pusat'ın bağlantısını bulup elimize sağlam bilgi bulacaktır. Lorenzo ile Seher de meselelerini kendi başlarına halletmeli. Seher'in bana karşı bir yanlışı yok. Tüm bu yaşananlar içinde masum olan o. Ayrıca onun için annesini bulmaya çalışacağım. Sen endişe etme artık."

 

Eliza, Asef'i dinlerken birçok konuda haklı olduğunu biliyordu. Başını sallarken kabul ettiğini gösteriyordu. "Seher'in birçok şeyle bağlantılı olması işimize yaradı değil mi?" diye sordu Eliza.

 

"Evet bebeğim, bu konuda haklısın." Asef, Eliza'yı onaylarken gözleri kızın kırmızı sütyeninden taşan göğüslerindeydi.

 

"Planım başarılı oldu değil mi?"

 

"Evet bebeğim."

 

"Ama sen planımı sabote ettin!" Eliza sinirle bir bacağını yatağa koydu. "Kendi planını devreye sokunca benim işim yarım kaldı."

 

"Eliza, güzelim benim. Sen elinden geleni yaptın zaten. Sonrasında daha ne yapacaktın? Sakın bana şu halde çıkıp dans edecektim deme, düşer bayılırım." Asef, yatak başlığına sırtını verip saçlarını karıştırdı. Eliza, adamın üstsüz şekilde karşısında sunduğu seksi görüntüyü görmezden gelmeye çalıştı.

 

"Yapacaktım, ne olmuş yani?! Yapamaz mıyım?"

 

Asef, karşısında çocuk gibi ellerini beline koyup inatlaşan Eliza'ya gülmemek için kendini zor tutuyordu. Ama biraz oyun oynamaktan zarar gelmezdi. "Yapma Eliza, sen oynamayı çok bilmiyorsun. Çıksaydın amatör olduğun belli olurdu ve rezil olurdun."

 

Asef'in oyunu işe yaramıştı. Eliza'nın yüzü öfkeyle kızarmaya başladı. "Ne demek oynamayı bilmiyorum. Alya ile oturup dizi izledik biz. Dilber videosu ile bir sürü şey öğrendim."

 

Asef büyük bir kahkaha atıp başını geriye atmıştı. "Alya'nın sizlere filmler aracılığıyla her boku öğretmesi ne kadar harika!"

 

"İnanmıyor musun? Bak neler yapabiliyorum!" Eliza telefonunu eline alıp anında bir şarkı açtı. Arka fonda oyun havası çalmaya başladığında yatağın üzerine çıkıp Asef'e tepeden bakarak kollarını açtı.

 

Asef'in görüntüsü tam olarak deli edecek cinstendi. Tüm bacakları meydanda sevgilisinin oynayan kalçasının etkisiyle kırmızı dantelli iç çamaşırı kışkırtıcı şekilde gözlerinin önüne seriliyordu. Üzerine eğilip omuzlarını oynattığı anlarda iri göğüsler dokunulmak istercesine adamın önüne seriliyordu. Kıvrak şekilde oynattığı ince beline sarılmak için çıldırmaya başlamıştı Asef. Eliza iki bacağını adamın belinin yanlarına koyup alttan verdiği frikiği umursadan sağa sola salladı kalçasını. Asef, yutkunarak elini pantolonunun kemerine atıp hızlı şekilde çıkardı. Eliza hâlâ kalçasını sallamaya devam ediyordu. Aniden kalçasını sertçe tutan Asef ile hareketleri durdu.

 

"Ne yapıyorsun Asef?" Sorduğu sorunun cevabını almak üzere olduğunun bilincinde nefesi hızlanmıştı.

 

(+18 Uyarı!)

 

"Harika oyununu takdir edip bunu sadece ben gördüğüm için ne kadar mutlu olduğumu göstermek istiyorum." Asef'in sesi boğuklaşmıştı. Gözlerine şehvet pırıltıları yerleştirken Eliza'nın kalçasını iki yandan daha sert sıktı. Kulağına dolan inilti ile tatmin olmuş şekilde dudakları kıvrılmıştı. "Yaklaş, ağzımın seni delirtmesine izin ver." Eliza ona alttan bakan adamın ne istediğini anlamıştı. Öne doğru biraz daha kayıp ellerini duvara koydu. Kadınlığına değen sıcak nefesi hissettikçe tüm bedenine ateş yayılıyordu.

 

"Asef,"

 

"Konuşma, iniltilerin dışında bir şey duymak istemiyorum." Asef'in kelimesi bittiği anda dudakları iç çamaşırı üzerinden Eliza'nın sıcak kadınlığını buldu. Eliza ellerini sertçe duvara koymuş halde başını eğip onu çıldırtan manzarayı gördü. Asef gözlerini ona dikmiş, iştahla iç çamaşırının üzerinden onu yalamaya başlamıştı.

 

"Mmm!" Eliza'nın şehvetli sesi Asef'in daha da hızlanmasını sağladı. Elleri sertçe kızın kalçasını yoğururken dudakları hoyratça sırılsıklam yaptığı kadınlığı tüketiyordu. Ama ikisine de yetmiyordu. Eliza'nın elbisesini kalçasından sıyırıp beline doğru çıkardı. İnce dantelli iç çamaşırına bakıp derin bir iç çekmişti.

 

"Birazdan içini doldururken seni de böyle parçalayacağım."

 

İç çamaşırının ipini sertçe çekip bir tarafının yırtılmasını sağladı. Eliza onun bu hareketi ile sertçe inleyip, kadınlığını adamın dudaklarına itmişti. Asef, dilini başının üstündeki kadınlığa getirip boydan boya yaladı. Eliza'nın her inlemesi onu daha da delirtiyor. Dilini Eliza'nın vajinasından içeri sokmaya başladığında kızın iniltisi küçük çığlıklara dönmüştü. Olabildiği kadar sert olmaya çalışarak iştahla sömürüyordu kızı. Elleri de sıktığı kalçaların üzerinden bir an olsun ayrılmıyordu. Dakikalarca devam etti tatlı işkencesine... Aniden acıtmayacak bir şaplak atıp daha sert itti dilini. Eliza'nın hızlanan iniltisi ile boşalmak üzere olduğunu anlayınca parmağını Eliza'nın tepeciğine getirip okşamaya başladı. Bu darbesi ile Eliza daha fazla dayanamayıp Asef'in ağzına doğru boşalmaya başladı. O her ne kadar bundan utansa da Asef son ana kadar Eliza iyice rahatlamadan geri çekilmemişti. Hayat suyuna kavuşmuş gibi emiyordu ona kendini sunan kavurucu ateşi...

 

"Asef," Eliza kendini Asef'in kucağına bırakıp nefesini düzenlemeye çalışırken adam çoktan üzerindeki elbisesinin fermuarını açmaya başlamıştı.

 

"Ağzımı becermek hoşuna gitti mi?" Asef, kollarındaki kadını soyarken arsız kelimelerle onu daha da deli etmek istiyordu. "Kölene yapmak istediğin başka edepsiz şeyler var mı?" Eliza'nın elbisesini hırçın darbelerle çıkarıp rastgele bir yere savurdu. Seksi kırmızı sütyen ile bakışırken kaşlarını çatıp elini kızın göğsünün önüne getirdi. "Aramızdan çıkman üzücü ama o küçük pembe tepecikleri ağzıma almam lazım." Ve sütyen bu sözler sonrası ortadan ikiye ayrılıp diğerlerinin kaderini yaşadı. "Siktir!" Eliza'nın göğüs ucunu ağzına aldığında kızdan derin bir inilti döküldü. Asef bu gece olmadığı kadar sert ve acımasız davranıyordu. Eliza'nın diğer göğüs ucunu parmağının arasında ezerken kendinden geçmiş gibiydi. Eliza'nın hoşuna gitse de arada canının yanması şaşırtmıştı. Çünkü Asef her zaman zevki doğru şekilde ayarlardı. Bu gece dokunuşları vahşiydi.

 

"Asef, çok sertsin sevgilim. Biraz yavaşla." Eliza'nın nefesleri arasında söylediği kelimeler Asef'e ulaşmamıştı. Çünkü aklı şu an darmaduman olmuştu. Özellikle Pusat hakkında öğrendiği şey delirmesinin nedeniydi. Çizdiği resimleri gerçek yapma takıntısını öğrendiği andan itibaren Eliza'nın resmini düşünüyordu. Eliza'ya tutkuyla dokunan ellerin sahibinin Pusat'ın kendisinin olmak istediğini anlamıştı. Kafayı yemesinin sebebi buydu. "Asef!" Eliza aniden göğüs ucundaki şiddetli acıyla bağırdı. Asef geri çekilip onu sertçe yatağa yatırdığında kanayan göğüs ucunun çevresini görüp afalladı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken Asef'in fermuarını açıp pantolonunu hızla üzerinden çıkardığını gördü. Üzerindeki siyah boxeri sıyırken Eliza garip bir hisle geri çekilmek istedi. Ama Asef anında bacaklarının arasına yerleşip aletinin başını Eliza'nın vajinasına sokmuştu. "Sevgilim canımı yakıyorsun!"

 

"Sen benimsin! Sen sadece benimsin!" Asef kendinden geçmiş gibi bağırıp kendini tamamen Eliza'nın içine itti. Kızın çığlığını duymadan sertçe ileri geri yapmaya başladığında kendinde değil gibiydi. "Sana benden başka kimse dokunamaz! Benden başkasına dokunamazsın! Ölmeyi tercih ederim Eliza! Benim kadınımsın! Sen sadece benimsin!" Sert darbeleri yüreğinde filizlenen korkuyu atmak istercesine odanın içinde yankılanıyordu. Aldığı nefes ciğerine yetmemeye başladığında omzunda hissettiği ıslaklıkla duraksadı. Ona sıkıca sarılmış Eliza'nın başı omzundaydı. Kızın ağlayan sesini duyduğu anda ateşe dokunmuş gibi geri çekilip Eliza'nın içinden çıktı. O an yaptığı şeyin farkına varıp tam anlamıyla şoka girdi. Eliza'nın göğsünde moraran yerlerin etrafında kan vardı. Eliza bir elini kasıklarına koymuş acısını almak istercesine baskı yapıyordu. "Allah belamı versin! Beynimi sikeyim!"

 

(+18 son)

 

Ne yapacağını şaşırmıştı Asef. Yavaşça Eliza'nın saçlarına dokunup kızın çenesini tuttu. Eliza'nın yaşlarla dolu yeşil gözlerini görünce kalbine en büyük darbenin indiği anı yaşadı. Bunlar zevk göz yaşları değildi. Acıdan akıyordu.

 

"Eliza, bebeğim... Affet beni, kendimi kaybettim. Allah beni kahretsin! Sevgilim..."

 

Eliza derin bir nefes alıp başını salladı. Az önce afallamış olduğunu inkâr edemezdi. İlk başta Asef'in sert hareketleri hoşuna gitse de hissettiği kontrolsüz güç canını yakmıştı. Asef'in ona karşı asla bu şekilde davranmayacağını biliyordu, kontrolünü kaybetmesinin sebebini anlamak istercesine Asef'e baktı. Adamın gözlerinde derin bir pişmanlık vardı, usulca az önce kanattığı yeri öpüp okşadı.

 

"Özür dilerim Eliza... İyi misin?" Eliza şok içinde Asef'e baktı. Resmen gözleri dolmuştu. Eliza onu ilk kez böyle görüyordu. Ellerini kaldırıp Asef'in iki yanağını kavradı. Özür dileyemeyen sevgilisinin ne kadar kötü halde olduğu dilediği özrün samimiyetinden belliydi.

 

"Ne oldu Asef? Neden aniden kontrolünü kaybettin?" Eliza'nın sesi suçlayıcı değil anlayış doluydu. Asef'in ona karşı ne kadar hassas olduğunu bilmese ona kızabilirdi. Hele ki şu an adamın gözlerinde gördüğü acı onu mahvetmişken kızmak çok zordu.

 

Asef ise neden kontrolünü kaybettiğinin cevabını kendisine bile vermeye utanıyordu. Aklına dolan ve asla gerçek olmayacak bir şeyin ihtimali karşısında bu hale gelmiş olmasını gururuna yediremedi. Ama en çok da yapmış olduğu şeyi adamlığına yediremiyordu. "Adamlığımı sikeyim!"

 

Eliza, Asef'in elini tutup üzerini öptü. Ona hâlâ bakmaya çekinen sevgilisinin yüzünü tutup kendine çevirdi. "Ben seninim ve aynı şekilde sen de benim... Bundan ikimizin de şüphesi yokken içinde anlamsız korkular büyütme. Sevgilim, değil senden başka birisinin bana dokunması düşüncelerinde bile buna izin vermem. Beni anlıyor musun?"

 

Eliza'nın yumuşak sesiyle yüreği ferahlayan Asef kızarmış gözlerini çimen yeşili gözlere dikti. "Biliyorum, zayıflık gösteren benim. Şuurumu kaybettim sanki, seni incittiğim için kendimi asla affetmeyeceğim."

 

Eliza, anlayışla Asef'in yanağına öpücük kondurdu. "Kendini affetmemek yerine şuurunu kaybetmene neden olan şeyle yüzleş. Asef, seni tanıyorum kolay kolay dağılmayacağını biliyorum. Aklında ne varsa basit bir şey olmadığının farkındayım."

 

Asef, ona sevgiyle bakan kadının gözlerine bakıp derin bir iç çekti. "Varlığına şükrediyorum her zaman. Yokluğun ise ihtimallerim arasında yok. Bana aklımı kaybettiren sadece sen oluyorsun, hep benimle kalacaksın değil mi Eliza?" Asef'in gözlerindeki acıyı görmek Eliza'yı fazlasıyla afallatmıştı. "Beni asla bırakmayacağını söyle."

 

"Sevgilim, ben her zaman senin yanındayım. Ben sensiz bir hayat bilmiyorum. Senin yanından başka gidecek yerim de yurdum da yok." Eliza, endişe içinde olan adama sıkıca sarılıp rahatlaması için sırtını okşamaya başladı. Her ne yaşadı bilmiyordu ama şu an fazla hassas olduğunun farkındaydı. "Tabii beni yamyam gibi bir kez daha yemeye kalkarsan bilemem." Geri çekilip gülümsedi. Gözleri ile göğsünü işaret ettiğinde Asef'in yüzünden yine pişmanlık akmaya başlamıştı. Ama Eliza onu rahatlatmak için işi şakaya vurdu. "Lezzetli miyim?"

 

Asef gülümserken parmağının ucuyla Eliza'nın göğsünü okşadı. "Hayatımda bu kadar lezzetli bir şey yemedim."

 

İkisinin de gülmesi odaya dolarken biraz olsun kendilerini daha iyi hissediyorlardı. Asef, dikkatli şekilde Eliza'nın tüm bedenini yıkamış daha sonra da ısırıp kanattığı yerlere krem sürmüştü. Sevdiğini kollarına alıp on dördüncü geceye gözlerini kapatırken ikisi de huzurluydu. Şimdilik onlara yaklaşan karanlığı ikisinin içinde olduğu aydınlık görmüyordu. Tek istedikleri huzur içinde sonsuza kadar kollarının hep birbirlerine sarılı kalmasıydı.

 

***

 

Nehir, eve girip kapıyı kapatmaya çalıştığı anda Deniz elini koyup buna engel oldu.

 

"Güzel yüzümü dağıtmaya mı çalışıyorsun?" Yüzsüz şekilde teklifsizce eve girdiğinde Nehir gözlerini devirdi.

 

"Peşimden gelerek bunun olmasını isteyen sensin. Saat geç diye getirmekte ısrar ettin kabul ettim. Ama artık gidebilirsin." Nehir konuşurken Deniz onu umursamadan salona geçip kendini koltuğa attı.

 

"Bir kahveni içerim." Deniz geniş şekilde gülümserken Nehir'e bakıyordu.

 

"Uykum var Deniz."

 

"Kahve içince açılırsın."

 

"Sen şaka mısın?" Nehir sabrı taşmış şekilde sesini yükseltip gözlerini kıstı. "Seni anlamıyorum Deniz, önce bana soğuk yaptın. Hatta herkesin içinde beni sevmediğini söyledin. Şimdi de gelmiş ne yapıyorsun?"

 

Deniz hızlı şekilde ayağa kalkıp Nehir'in önünde durdu. "Seni sevmediğimi söylemedim."

 

"İnsan olarak sevdiğini söylerken beni sevmemiş oluyorsun Deniz." Nehir yüzleri arasında çok az mesafe olan adamın sıcak nefesini yüzünün her zerresinde hissediyordu. "Yüzündeki o endişeyi gayet iyi hatırlıyorum. Sana onu sorduklarında kaçacak yer aradın."

 

"Senden kaçtığım doğru ama endişemin sebebi çok farklı." Deniz, Nehir'in dibine daha fazla girerken ikisinin de nefes alışverişi hızlanmıştı. "Seni sevmediğimi düşünmen ise fazlasıyla yanlış..."

 

"Neymiş endişenin sebebi? Çocuk musun sen? Koskoca adam ne istediğini bilmiyor gibi davranınca bana pek de yanlış şeyler düşünmediğimi anlatıyor." Burunları birbirine değecek kadar yakınlardı. "Yanlış olan burada olman Deniz... Yanlış olan aynı bardaktan su içtik diye öpüştüğümüzü düşünmen..."

 

Deniz sertçe yutkunduğunda elini kaldırıp Nehir'in belini tuttu. Kızı sertçe kendine çektiğinde bedenleri bir olmuş gibiydi. "Ne istediğimi en başından beri biliyorum. Bir an bile şüphe etmedim, sana anlatacaklarım var ama şimdi değil. Şimdi sana gerçekten öpüştüğümüzü düşündürtmek..."

 

Deniz, sertçe Nehir'in dudaklarına kapandığında aynı şekilde karşılık almıştı. Uzun süredir aralarında devam eden o soğuk savaş yerini ateşin en sıcağına bırakmıştı. Deniz, inleyerek kendini kollarına bırakan Nehir'e öyle sıkı sarıldı ki... Bu onu asla bırakmayacağının sözü gibiydi... Yıllar önce dile getirdiği büyük bir söz vardı. Kardeşi gibi olan çocuğun bacısına yan gözle bakmamak gibi... Ama kader onları dinlemeden bir araya getirmişti. Deniz uzun süre kendi içinde büyük bir savaş verse de galip değil mağlup olmuştu. Yatağına uzanan Nehir'in üzerine kendini bıraktığı anda verdiği savaşın ne kadar gereksiz olduğunu düşündü. İçinden ise tek bir şey geçiyordu. Boşuna savaştım seninle, oysa seninle yapacağımız en güzel şey sevişmekmiş...

 

***

 

Asef, elindeki davetiyeyi bir kez daha inceleyip masanın üzerine attı. Üzerindeki siyah takımın kravatını düzeltip saatine baktı. Beş dakika önce hazır olmaları gerekirken yarım saattir bekliyordu.

 

"Bu kadınların neden bu kadar uzun hazırlandığını anlamıyorum." Kadehini kafasına dikerken kapıyı çalan Cihan içeri girdi. Baştan ayağa siyah bir takım giymişti. Ama onun içindeki gömlek beyazdı. Bu gece diğer zamankinin aksine daha şıktı.

 

"Her şey hazır, adamlarımız yerlerini aldı. Artık çıkalım mı?"

 

Asef bıkkın şekilde nefesini verdi. "Eliza hazır olursa çıkacağız ama..."

 

"Doğru, sizi bu hayatta tek bir kişi bekletir. Benim hatam." Cihan bir elini cebine koyup düşünceli şekilde başını salladı. "Bu gece Pusat ne planlıyor sizce?"

 

Asef'in yüzü düşünceliydi. Az önce masaya attığı davetiyeye baktı. Siyah zarfın üzerinde altın rengi işlenmiş kral tacı vardı. Altan Akdağ'ın düzenlediği gecenin davetiyesi özel olarak gelmişti. Ve verilen mesaj gayet açıktı. Kendini kral ilan eden adam ona meydan okuyordu. "Ne planladığının önemi yok, benim elimde kozlar var. O kozları almak için hamle yapmayacaksa ortadan kaldırmak için yapacaktır hamlesini. Gidip görelim bakalım... Sahte kralın karşısına bugün kral olarak değil sadece Asef Arjen olarak çıkacağım."

 

"İnelim," Cihan önden yürürken Asef de arkasından ilerledi. Salona indikleri zaman Alya'nın Tolga ile oturduğunu gördüler.

 

"Abi, Eliza çok güzel oldu. Başta kabul etmese de benim seçtiğim kıyafeti giymeye ikna oldu. Şimdi iner." Alya sevinçle ellerini birbirine çarptı. Asef bu geceki davete çift olarak gitmek istemişti. Göğsünü gererek herkese sevdiği kadını göstermek istiyordu.

 

"Mavişim, senin seçtiğin bir şey kötü olabilir mi? Mesela bak bana, ne kadar mükemmelim." Tolga'nın göz süzerek söylediği şeye yanakları kızarak karşılık verdi Alya.

 

"Hayır Tolga, kardeşimin tek kötü tercihi olabilirsin. Habeş maymunu." Asef ise tam tersi düşündüğünü beklemeden ifade etmişti. Tolga dudaklarını büzüp Alya'ya baktığında onu sevindirecek kelimeleri duymuştu.

 

"Bu hayattaki tek doğrum olabilirsin Tolga..." Alya'nın hülyalı sözleri ile bu defa bozulan Asef olmuştu. Tam ağzını açıp bunun yanlış olduğunu söylemek üzereyken merdivenden inen Eliza'nın ayakkabı sesini duydu. Dönüp baktığı an ise nefes almasını unutturacak bir görüntü ile karşılaştı.

 

Eliza ince askılı tüm bedenini saran kırmızı bir elbisenin içindeydi. Adım attıkça sol bacağındaki derin yırtmacın altından beyaz çekici bacağı görünüyordu. Göğüs dekoltesi fazla olmasa da zarif şekilde göze hitap ediyordu. Dalgalı siyah saçları geriye doğru sabitlenmiş, muhteşem bir gece makyajı ile büyüleyici yüzü ona bakıyordu. Asef, derin şekilde yutkunup elini uzattı. Siyah deri eldivenli eli yadırgamayan Eliza, sevdiği adamın gözlerine bakarak elini tutup yaklaştı.

 

"Beni ayak üstü öldürmek mi istiyorsun? Bu kadar mükemmel olarak aklından ne geçiyor?" Asef'in kısık sesi ile gülümsedi Eliza.

 

"Harika görüntüsü ile herkesin aklını başından alacak erkeğimi yalnız bırakmamam gerektiğini bir kez daha hatırlamak." Eliza, Asef'i baştan ayağa süzerken alt dudağını ısırdı.

 

"Bence bir an önce çıkalım yoksa uzun süre ben bir yerden çıkamayacağım..." Asef'in kısık sesle söylediği şeye Eliza gülerek cevap verdi. İkisinin ateşli bakışmasını ise bozan Cihan olmuştu.

 

"Hemen çıksak iyi olacak, yoksa çıkan birazdan sadece biz olacağız."

 

Asef ekşi yüzü ile Cihan'a bakarken Cihan rahat şekilde önden yürüyüp salondan çıktı. Eliza, Asef'in koluna girip Alya ve Tolga'ya el salladı.

 

"Harika görünüyorlar." dedi Alya.

 

"Bizim kadar değiller." Tolga ise farklı fikirdeydi. "Biz seninle kuru fasulye pilav, gece ile gündüz, Safiye ve Faik gibiyiz. En harika biziz."

 

Tolga'nın dediklerini birkaç saniye düşündü Alya. Ve sonra bunların doğru olduğuna karar verip boynuna atıldığı Tolga'yı onayladı.

 

"Bir kere öpeyim mi Tolga?" Alya'nın isteği üzerine Tolga hemen yanağını çevirdi. Keza bunu hep yapıyorlardı. "Ama bu defa dudaktan..." Alya'nın sözlerini duyan Tolga hemen salonun girişine baktı. Asef çıkmış olsa da kulağı burada kalmış olabilirdi.

 

"Mavişim olmaz."

 

"Ama neden? On sekiz yaşındayım, beni dudaktan öpebilirsin." Alya inatçı şekilde dudaklarını büzüp Tolga'nın yakasını kavradı.

 

"Ve sonra ölebilirim."

 

"Abimden korkmayı ne zaman bırakacaksın? Öldüremez seni!"

 

"Hayır, abinin korkusundan değil... Dudaklarına dokunursam kalbim buna dayanamaz... Ve sana söz bana koşarak geldiğin gün ayaklarını yerden kesecek şekilde öpeceğim seni..."

 

Tolga'nın söyledikleri ile Alya'nın gözleri doldu. Bir kez daha Tolga gibi birisini sevdiği için kendisini şanslı hissetti. Ameliyat öncesi onu motive ettiğini düşündü. Ama doğrusu farklıydı, Tolga onun ameliyat öncesi yoğun heyecan yaşamaması gerektiğini Deniz'in anlatması ile biliyordu. Aldığı ilaçların vücuduna fazla etkisi oluyordu bir de fazla adrenalin iyi değildi. Bu yüzden bekliyordu, onun dudaklarının hayalini kurarken önce onun iyi olmasını istiyordu...

 

Hiçkimse değil, çekindiği tek şey Alya'nın canının yanması ihtimaliydi... Bu dünyada annesi ve ablası dışında canını verebileceği kişiyi bulmuşken kalbinin isteği uğruna sevdiği kadının canını asla yakamazdı...

 

***

 

Siyah aracın kapısı açıldığı anda çevik hareketi ile indi Asef. Elini uzatıp sevgilisinin tutmasını beklerken yüzlerine flaşlar patlamaya başlamıştı. Eliza arabadan indiğinde önüne siper olup onu kameralardan korudu. Cihan da öne gelince resim alınacak açı yoktu.

 

"Hani magazin yoktu, siktiğimin herifinin hayatı yalan." Asef kısık sesle söylenirken Cihan dikkatli şekilde etrafa bakıyordu. Adamları kendilerini gizleyerek onları koruma görevine odaklanmıştı.

 

"Canınızı sıkacak sorular soracaklar." dedi sessizce Cihan.

 

Asef ise umursamadan Eliza'nın koluna girmesi ile adımlarını attı. Yanında dik şekilde yürüyen Eliza'nın yüzüne çevrilen kameraları kırma isteği gelse de kendi tutup yürüme devam etti.

 

"Asef Bey sevgiliniz hakkında bilgi verecek misiniz?"

 

Asef, kulağına dolan soru sonrası hemen yanındaki muhabire döndü. "Sevgilimin hakkında bilgiyi niye sana veriyorum pezevenk!"

 

Ve muhabir gerekli cevabı alıp çoktan uzaklaşmıştı. Etraflarındaki korumalara rağmen zorlukla içeri girmişlerdi. Asef'in yüzündeki öfke duyduğu saçma sorulardan dolayıydı. "Özel hayatım kimi ilgilendirir amına koyayım! Götlerine sokacağım o kameraları."

 

"Altan Akdağ, aklı sıra kendisini çok önemli birisi gibi göstermeye çalışıyor. Bu kadar şovun sebebi bu." Cihan ceketinin düğmesini açarken rahat şekilde yanlarında ilerliyordu.

 

"Şovunu sikeyim!" Asef yine duygularını belli eden kelimeleri söylemişti.

 

"Ama paraya kıymış, baksana ortam fena." Eliza büyük salona baktığında gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Salonun ortasındaki süslü havuz resmen şok yaşamasına neden olmuştu. Diğer görkemli süsleri söylemek bile istemiyordu.

 

"Babamdan çaldığı parayı güzel yemiş." dedi umursamadan Asef. Salonun içinde ilerlerken onu tanıyan gözlerin hedefi olmuştu. Birçok davetli Asef Arjen'in geleceğini duyduğu için buradaydı. Onunla konuşmak için şimdiden sıraya girmeye çalışıyorlardı. Ama hiçbiri Asef'in radarında değildi. O sadece tek bir kişiyi arıyordu. Ve beklemesine gerek kalmamıştı. Pusat elinde tuttuğu kadehi ile gülümseyerek yaklaşıyordu. "Sakinim, sakin... Şimdi sikmeyeceğim belanı." Asef kendi kendini ikna etmeye çalışırken Eliza şaşkın şekilde Pusat'ın yüzüne baktı. Makyaj ile kapatmaya çalışmış olsa da Pusat'ın yediği dayağın izleri fazlasıyla belliydi.

 

"Yüzünde güzel çalışmışsınız." Cihan bıyık altından gülerken masadan bir kadeh aldı.

 

"Hoş geldiniz." Pusat abartılı şekilde gülüp gözlerini Asef'in üzerine çevirdi. Ardından baştan ayağa Eliza'yı süzüp başıyla ona selam verdi. "Özellikle sen Eliza."

 

"Buradaki insanları umursamam senin gelmişini geçmişini sikerim Pusat." Asef, Eliza'nın önüne geçip ölüm saçan gözlerini Pusat'a dikti. Gerçekten şu an tereddüt etmeden silahını çekip Pusat'ın beynini dağıtabilirdi.

 

"Bence sakin ol Asef, salondaki adamların yarısı silahlı kişilerden oluşurken Eliza'nın tehlikenin ortasında kalmasına izin vermezsin. Birisi Eliza'ya silah doğrultsun istemezsin bence. Ya da bunu sadece sen mi yapıyorsun?" Pusat artık kartlarını açık oynuyordu. Çekinmeden Asef'in gözlerine baktığında Asef onun neyi kast ettiğini anlamıştı. Bir adım atıp Pusat'ın tam karşısına geçti.

 

"Seninle hesabımı artık geçmişe dayanarak alacağım Pusat. Evime sızmanın bedelini ödeyeceksin, korkak gibi başkalarının ardına saklanma artık. Bir kez cesur ol çık karşıma, her ne istiyorsan ben seni sikerek vereyim." Asef'in sözlerine alaylı bir gülüşle karşılık verdi Pusat.

 

"Merak etme, biraz sabırlı ol. Eğlenceyi bozuyorsun."

 

Pusat, Cihan ve Eliza'ya bakıp arkasını döndü. O giderken diğerleri anlamaz şekilde arkasından bakıyordu. "Ne sikim anlattı bu şimdi?" Cihan içkisinden bir yudum alıp adamlara talimat vermek üzere telefonunu çıkardı.

 

"Ne anlatacak, aklı sıra oyun oynayıp heyecan peşinde." Asef umursamaz şekilde kadehini eline alıp bir yudum aldı. Yanında çekingen şekilde duran Eliza'nın saçlarından öpüp kolunu omzuna sardı. Eliza ise bu gecenin sorunsuz geçmesi için içinden dua ediyordu.

 

İlerleyen dakikalarda birkaç iş adamı Asef ile konuşmak için masalarına gelmişti. Asef'in ilgisiz tavrı nedeniyle hiçbiri uzun kalmamıştı. Bazıları ise karşılaştıkları sert bakışlar nedeniyle yaklaşmadan geri dönmüştü. Hafif müzik sesini bölen sesin sahibi ile bakışlar havuzun başındaki platforma döndü. Altan Akdağ herkese hitap etmek için sahneye çıkmıştı. Asef içinden ettiği küfürlerle bakıyordu. Altan Akdağ ile bakışlarının kesişmesi uzun sürmemişti.

 

"Değerli konuklar, bugün sizleri burada ağırlamaktan onur duyuyorum. Uzun süredir yurt dışında bulunuyordum. Bunun en büyük nedeni çok kıymetli ortağım Melih Arjen'in kaybıdır."

 

Asef alaylı şekilde gülüp bakışlarını Altan Akdağ'ın üzerinden çekmedi. "Yalanını sikeyim." Dişlerinin arasından söylediği şeyi sadece Eliza ve Cihan duymuştu.

 

"Ama artık buradayım, kendi işimin başında en güçlü hâlimle. Daha önce kendimi yalnız hissettiğimde her zaman yanımda olduğunu bildiğim Melih Arjen'in kaybına dayanmak güç olduğu anda bulduğum kişiyle yeniden hayata döndüm. Öldüğünü zannettiğim ama düşmanımın benden sakladığı oğlumu bulmuş olmanın sevincini yaşıyorum." Salondan şaşkınlık sesleri yükselirken Asef gelecek şeyi tahmin etmişti. "Melih Arjen'in oğlu kıymetli Asef Arjen de buradayken geç kalmadan oğlumu ve bundan sonra her şeyin sahibini takdim ediyorum. Pusat Akdağ!"

 

Salonda patlayan flaşlar eşliğinde herkesin bakışı insanların arasında yürüyen kişiye kaydı. Pusat gözlerini Altan Akdağ'ın üzerine dikmişti. Ona doğru adımlarken üzerinde sadece bir kişinin bakışının ağırlığını hissediyordu. Asef fazla şaşkın değildi. Şimdiye kadar onunla köşe kapmaca oynayan adamın arkasında sağlam birisi olduğunu anlamıştı. Anlamadığı tek nokta vardı.

 

"Hangi düşman sakladı bu yaşlı bunağın oğlunu?" Asef, düşünceli şekilde oynanan tiyatroyu seyrediyordu.

 

"Aklıma bir ihtimal geliyor." dedi düşünceli şekilde Cihan.

 

"İnşallah aynı ihtimali düşünmüyoruzdur Cihan."

 

"Bence aynı."

 

Eliza sabırsız şekilde ikisinin arasına başını uzattı. "Kimden bahsettiğinizi bana da söyler misiniz?"

 

Asef tek kaşını kaldırıp Eliza'ya baktı. "Rahmetli şerefsiz babamdan. Bu da bazı düşmanlık sebeplerini açıklıyor sanırım."

 

Eliza gözleri büyümüş şekilde Pusat'a döndü. Babasının yanına gitmiş kısık sesle bir şeyler konuşuyordu. Ardından sesini yükseltip konuklara döndü. "Açıkçası birçoğunuz beni zaten tanıyor. Ressam Pusat Ateş hâlâ tanıdığınız kişi. Sadece soy ismimi değiştiriyorum. Bu gece fazla konuşmaya gerek yok, her birinizle özel olarak tanışacağıma emin olabilirsiniz." Bu sözlerinin üzerine Asef'e bakmıştı. Onunla yeniden tanışıyordu. "Sadece bu akşam birisine özel olarak teşekkür etmek istiyorum. Babam için bir şeyler yapmak üzere adım attığımda yanımda olup şirket ortaklığı ile beni onurlandıran Pırıl Turkuaz'a minnettarım." Salondan şimdi tam anlamıyla şok sesleri yükseliyordu. Birçok kişi Asef'e dönüp bakıyordu. Eski sevgilisinin aniden salona girmesine ne tepki vereceğini merak ediyorlardı. Ama Asef gayet sakin şekilde kısık gözleriyle Pusat'ı izliyordu. Pırıl'ın ona bakıp yanından geçmesi umurunda dahi olmamıştı. Eliza şaşkın bakışları ile Pırıl'a baktığında kaşlarını çattı. Onu terastan ittiği gün hâlâ zihnindeydi. Ama asil duruşunu bozmadan dik bakışları ile bakıp Asef'in koluna girdi ve Pırıl'ı hiç umursamayan adamın kime ait olduğunu gösterdi. Yeterli mesajı veriyordu.

 

Pırıl, Pusat'ın yanına gittiğinde elini tutup öpen adama sadece tebessüm etti. Herkes için garip bir gece oluyordu. "Daha fazla konuşup can sıkmak istemiyorum. Yeniden hepiniz hoş geldiniz, lütfen eğlenmenize bakın. Ve Pırıl ilk dansı benimle yapar mısın?" Pırıl hafif şekilde tebessüm edip Pusat'ın elini tuttu. Bu esnada yüksek sesli müzik salona dolmuştu.

 

"İlginç, bakalım bunun altından nasıl bir pislik çıkacak?.." Asef olanları düşünüp aklında tarttığında çözmesi gereken fazlasıyla şey olduğunun bilincindeydi.

 

"Asef," Eliza adamın kolunu biraz daha sıktı. Asef'in bakışları ona dönünce adama biraz daha sokuldu. "Neler oluyor sence?"

 

Asef'in tavrı netti, Eliza'nın elini tutup dans etmek için havuz kenarına ilerledi. "Boşver sevgilim, dans edelim. Nasıl olsa tüm sırlar ortaya çıkmaya mahkumdur. Ben şimdi mahkumu olduğum kadınla dans etmek dışında bir şey yapmak istemiyorum. Cihan, etrafı kolla." Asef'in ne yapmaya çalıştığını anlamayan Eliza ona ayak uydurmak dışında bir şey yapmadı. Cihan ise onu hiç duymamıştı çünkü salona dolan şarkıyı duyduğu anda aklı darmaduman olmuştu.

 

"İmkânsız..." Dudaklarından dökülen kelimeyle etrafına bakmaya başladı. Çiftler dans etmeye başlamış havuzun etrafındaki kalabalık artmaya başlamıştı. Cihan kalabalığa bakıp imkânsız olduğunu bile bile tek bir kişiyi arıyordu. Şarkı kulağına doldukça her gün doğumunda kucağına alıp dans ettiği kadını hatırlıyordu.

 

Amor mio

(Aşkım)

 

Sanki yanında hissediyordu onu... Buradaydı...

 

amor mio por favor

(Aşkım lütfen)

 

Onlara ait bu şarkıyı kimse bilmiyordu... Bu şarkıyı Çiçeği ona açardı...

 

tu no te vas

(Uzaklara gitme)

 

yo cuentare a las horas

(Saatleri sayacağım)

 

Tüm kalabalığa baktı, kalbi sıkışıyordu...

 

que la ya veo

(O dönene kadar)

 

amor mio

(Aşkım)

 

"Neredesin?.. Oynama artık aklımla..." Cihan artık delirmek üzere olduğunu düşündü. İnsanlar kayboluyordu etrafında...

 

amor mio por favor

(Aşkım lütfen)

 

tu no te vas

(Uzaklara gitme)

 

Yoktu... O yoktu... Başını kaldırıp nefes almaya çalıştı...

 

yo cuentare a las horas

(Saatleri sayacağım)

 

que la ya veo

(O dönene kadar)

 

Ve gördü... Üst balkonda siyah saçları ile ona bakan kadını gördü...

 

Vuelve

(Geri dön)

 

Oradaydı... Çiçeği oradaydı... Adımları merdivene yöneldiğinde önüne çıkan bir adamla duraksadı. Başını kaldırıp baktı.

 

no volvere no volvere no volvere

(Geri dönmeyeceğim,dönmeyeceğim)

 

no quiere recordar no quiere recordar

(Hatırlamak bile istemiyorum, istemiyorum)

 

Yoktu... Az önceki kadın gitmişti. "Geri dön..." dedi Cihan.

 

Vuelve

(Geri dön)

 

Zaman durmuştu... Cihan sadece bir anda durmuş geri dönemiyordu...

 

no volvere no volvere no volvere

(Geri dönmeyeceğim,dönmeyeceğim)

 

no quiere recordar no quiere recordar

(Hatırlamak bile istemiyorum, istemiyorum)

 

Müzik sesi azalırken aniden havuza düşen bir şeyle herkes çığlık çığlığa etrafa kaçıştı. Asef anında silahını çekip Eliza'yı arkasına aldı. O an transtan çıkmış gibi kendine gelen Cihan silahını çekip Asef'in önüne koştu. Gözler havuzu kırmızı rengine boyayan şeye bakıyordu. Altan Akdağ yüz üstü düştüğü havuzda kanlar içinde yatıyordu. Salonda çığlık sesi yükselirken Asef başını kaldırıp yanı başına gelen Pusat'a baktı. Babası ölen birine göre fazla sakindi. Gözleri bir an olsun havuza değmiyordu.

 

"Tanışalım Asef Arjen, ben Pusat Akdağ. Senin aksine babasını öldürmekten korkmayan ve bundan sonra sana hayatı zehir edecek kişi..."

 

Asef karşısındaki ruh hastasına bakıp dudağının kenarını hafifçe yukarı kıvırdı. "Tanışalım Pusat, ben Asef Arjen bundan sonra bana düşman olduğuna seni pişman edecek kişi..."

 

Havuzun rengi tamamen kırmızıya döndüğünde iki adamın gözleri de kan kırmızısıydı...

 

Düşman kılıcını çektiğinde karşısındaki zırhı delmek istercesine vurmaya hazırlanıyordu. Bilmediği şey ise vurmak istediği zırh ateştendi, ikisini de yakmadan geri bırakmayacaktı...

 

 

Bölüm : 01.02.2025 13:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...