
Burnumda tütüyorsun denir ya
Özlenenlere.
Ah be sevdiceğim;
Sen benim kalbimde alev alev yanıyorsun..."
Nazım Hikmet
***
Karanlık koridorda yürürken yanında tüm heybetiyle yürüyen adama güvenerek ilerledi Asef. Korkusuzdu her zaman ama sevdiği insanlara aynı anda yetememekten deli gibi korkardı. Cihan ise bu noktada tek güvendiği kişiydi. On beş yaşından beri bir an olsun onu yalnız bırakmamıştı. En büyük gücüydü.
"Az önce kafesin içinde sana sarılınca Kral'ın namına leke sürdüm. Siktir Cihan! Gelecek başka yer mi yoktu da kafese girdin?" Asef'in serzenişine güldü Cihan.
"Önce malikaneye gitmiştim, hastanede de olmadığınızı öğrenince tahmin ettim. Dışarıdan maçı izledim bir süre ama ölmüş bir insana daha fazla işkence etmenizi istemedim. Belki sıcak bir göğse ihtiyacınız olur diye düşündüm." Cihan'ın sözlerine sert bir yumrukla karşılık verdi Asef. Tabii Cihan bu yumruktan pek etkilenmiş görünmüyordu.
"Eminim senin kıllı göğsün değildir Cihan."
"Bence çok çekici bir göğsüm var." dedi gayet sakin Cihan.
"Siktir git başkasını çeksin kıllı göğsün!" Asef sinirli şekilde önündeki kapıyı açıp yüzündeki Kral maskesini savurdu. Kafes dövüşünün olduğu yer altındaki binanın Asef'e ait odasına girmişlerdi.
"Sırtınızdan yara almışsınız." dedi sakince Cihan. Hatta elini Asef'in omzuna getirip dikkatli şekilde dokunmuştu. "Az önceki adam galiba dişliymiş."
"Ne dişlisi oğlum, tüm dişlerini eline verdim. Sen minnoş gibi kaçırılıp, ponçik ponçik yardım beklerken biz adam sikiyoruz!" Asef terini silip üzerine siyah bir tişört geçirdi. "Biraz rahatladım ama, iyi geldi. Şimdi iş düşünelim. Önce Eliza,"
"Asef Bey," Cihan, Asef'in sözünü kesip önüne geldi. Asef kaşlarını çatsa da sessiz kaldı. "Ben de ponçik ponçik oturmadım. Bu nasıl hitap ayrıca? Neyse, Eliza Hanım için endişe etmeyin onu koruyacak yegane kozu size getirdim. Sizin diğer savaşa odaklanmanız lazım."
"Pusat'a güvenemem Cihan. Önceliğim Eliza, onun güvende olmasını sağlayacak ne bulmuş olabilirsin?" Asef daha ciddiydi. Bir yandan da merak ediyordu. Eğer böyle bir şey varsa bazı şeyler daha kolay olurdu.
"Pusat'ın ikizi elimde, bu dünyada değer verdiği tek kişi."
"Ha siktir! İkizi mi var lan o orospu çocuğunun? Kendisi yetmiyor, ondan bir tane daha mı var? Sen nasıl buldun?" Asef bu defa cidden şaşırmıştı. Bu aklına gelmemişti.
"Ben bulmadım o beni buldu. Çiçek, ikizi. En başından ajan olarak aramıza Pusat göndermiş." Cihan ifadesiz şekilde konuşsa da Asef'in tepkisinden çekiniyordu. Tabii aniden yakasının kavranmasını beklemiyordu.
"Nerede o? Öldürürüm onu Cihan! Kardeşime namlu doğrultan o kadını öldürürüm!" diyen Asef'in ciddiyeti karşısında yutkundu Cihan. İnkar edemeyeceği bir şey vardı. Lavinya'yı bir kez daha kaybedemezdi.
"Olaya öyle yaklaşmayalım, bilmediğiniz şeyler var. Elinizdeki en büyük koz o olacak. Güvencemiz olduğunu unutmayın." dedi Cihan. Duygularının mantığının önüne geçmesini istemiyordu ama içindeki sıkıntı büyüyordu.
"Ben o kadının yüzünü görürsem deliririm Cihan!" diye bağırdı Asef.
"Ben de senin yüzünü görmeye meraklı değilim!" Ortama dolan kadın sesiyle
herkes duraksadı. Cihan bıkkın şekilde Lavinya'ya bakarken arkadaki adama döndü.
"Ulan beynini siktiğim! Bekleyin demedim mi?" Gelmeleri gereken zaman henüz şimdi değildi. Asef hiç de yumuşamamıştı.
Canından bezdiği her halinden belli olan adam alnındaki teri sildi. "Abi ağzımıza sıçtı iki saattir."
"Ben sıçacağım ağzınıza, çık dışarı!"
"Burada ne oluyor amına koyayım?!" Asef, elini beline atmıştı ama silahı yoktu. Öfkeli gözleri Lavinya'ya dönünce görüşünü kapatan Cihan oldu.
"Asef Bey, beni dinleyin."
"Çekil önümden Cihan! Şu hortlağı bu defa kesin öldüreceğim!" Asef'in gözlerini kan bürürken Lavinya öfkeyle öne atıldı. Cihan aynı saniye kadını belinden yakalamıştı.
"Sen kime hortlak diyorsun be! Ağzına çakarım şuradan görürsün! Ne yapmışım ben?!"
"Bir de utanmadan soruyor! Ulan sen benim kardeşimin canına kast ettin! Aramıza sızıp ajanlık yaptın! Daha konuşuyor, Cihan delirmek üzereyim! Bak tansiyonum fırladı! Öldürürüm ben bunu!"
"Sensin bu be! Düzgün konuş benimle, sen benim kim olduğumu biliyor musun?" Lavinya tekmesini savurdu ama Asef'e ulaşmadan Cihan yakalamıştı. İkisi çok ciddi bir kavganın içinde olduğunu düşünse de fazlasıyla komik duruyorlardı.
"Kimmişsin sen be?! Düşmanımın arsız, hain, ajan ikizi! Asef'in parmağı tehditvari şekilde öne uzandı. "Bu defa o kalbinin durduğundan emin olmadan durmam! Ulan en yakınımdaki adamı bir de kendine aşık ettin!"
"Aşık mısın bana Cihan?" Lavinya anlık kavgayı unutup onu mengene gibi sarmış adama döndü. Cihan'ın yüzü gayet sertti.
"Hayır," diyerek net şekilde cevabı yapıştırdı.
"Neyini sevsin senin? Ben ona daha iyilerini bulurum!" Asef, Cihan'ı sahiplenen baba gibiydi. Tabii bu da Lavinya'nın delirmesine yetti.
"Git kendine bul! Zaten terk edip gitmiş seni Eliza! Rahat bırak Cihan'ı!"
Asef, yüzüne vurulan şeyle bu defa cidden öfkeden delirebilirdi. Sürekli terk edildiği yüzüne vurulup duruyordu.
"Çiçek sus artık!" Cihan bıkkın şekilde Lavinya'yı arkasına çekmeye çalıştı.
"Kadınımın adını ağzına alma! Silah verin lan! Durduracağım artık şunun kalbini!" Asef, adamlarına bağırıp silah ararken kulağına dolan kelimelerle öylece kaldı.
"Annenin kalbini bir kez durdurdun yetmedi mi? Daha kaç kez öldüreceksin onu?!"
"Ne?!" Asef öylece kalmıştı. Duyduğu kelimelerin tek bir mantığı yoktu. "Ne saçmalıyorsun sen?"
Lavinya elini kalbinin üzerine getirirken Cihan derin bir nefes verdi. Korktuğu ve olmaması gereken şey olursa Asef için pek iyi olmazdı... Ama çok geçti.
"Annenin kalbi canlı, bende atıyor yıllardır... Başta kimin kalbini taşıdığımı bilmiyordum ama Alya'ya karşı hissettiğim sevginin sebebini anlamaya çalışırken öğrendim. Aylin Arjen'e ait kalp şuramda atıyor. O yüzden kıyamadım Alya'ya, o yüzden beş yıl önce geldiğim evden ölü olarak çıktım." Lavinya'nın eli hâlâ kalbinin üzerindeydi. Gözleri dolmuştu ve çenesi titrerken konuşmaya çalışıyordu. "Annenin nasıl bir kalbi varsa sadece sizi sevmiş. Öyle çok sevmiş ki ne zaman seni ya da Alya'yı görsem ritmi değişti..."
Asef durdu, gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Cihan onun ellerinin titrediğini görebiliyordu ama sadece bekledi.
"Götür onu gözümün önünden Cihan." Asef'in sert emri ile hemen hareket edip, Lavinya'nın kolunu tuttu Cihan.
"Bırak beni ya! Kafana göre sürükleyip duruyorsun, evine mi gideceğiz? Senin yatağın dışında bir yerde uyuyamam, bu arada umarım Asef annesinin sana aşık olduğunu düşünmez. Çünkü biraz çatlak, kafası farklı çalışıyor." Lavinya, Cihan tarafından sürüklenirken susmadan konuşmaya devam ediyordu.
"Çeneni kapat Çiçek, şu an sırası değil."
"Keşke sen kapatsan ama hangi şekilde olduğunu biliyorsun."
Lavinya ve Cihan kavga ederek uzaklaşırken Asef yalnız kaldığı an dizlerinin üzerine çöktü. Ağırdı artık, bu kadarı çok ağırdı.
"Annemin kalbini almış..." Kısık sesinde binlerce ölüm vardı. "Bunu da yapmış, bu kadarını da yapmış... Bir kez değil onlarca ölüm mü hakkı?.. Peki ben neden defalarca öldüğüm hâlde hâlâ nefes alıyorum?.."
Yerden kalkmaya şu an dermanı yoktu ama kalkacaktı. Kalktığı an tüm tozu dumanı birbirine katacaktı. Yakıp yıkacak, kendisi de içinde cayır cayır yanacaktı.
***
Rivayete göre geçmişte Kapadokya bölgesinde yaşayan devler, kızdıkları zaman insanlara alev dalgaları gönderir, böylece insanların yaşadıkları alanları yerle bir ederlermiş. Bu yüzden insanlar da onları kızdırmamaya çalışır ve alev dalgalarından korunmak için sık sık birlikte dua ederlermiş.
Bir gün periler ülkesinin padişahı buradan geçerken durumu fark etmiş ve yaşananlara çok üzülmüş. Perilerini yardıma çağıran padişah, onlardan bu durumu çözmelerini istemiş. Ardından devler ateş dalgası gönderdikçe binlerce peri de buraya kar ve buz atmış. Bu yolla devlerin güçlerini zayıflatıp yer altına kaçmalarını sağlamışlar.
Sadece bir dev gitmeyi reddetmiş, çünkü ona kar ve buz atan periyi görmeye devam etmek istiyormuş. Alevlerden oluşan dev, aşık olduğu perinin attığı buz ve karlar sonucunda yok olmaya yaklaşmış. Artık dayanacak gücü kalmamış. En sonunda peri dayanamayıp deve seslenmiş.
"Artık sona geldin, bir buz daha atarsam yok olacaksın. Neden gitmiyorsun?" Dev gülümsemiş.
"Eğer gidersem aklımda senle ömür boyu yanacağım, o yüzden şimdi yok et beni... Ateşim buzda sönerse o zaman aşkıma kavuşurum... Sana kavuşmamın tek yolu sende yok olmak..."
"Bu hikâyenin sonu böyle miydi?" diye sordum. Sarı sıcak rüzgarın uçurduğu saçlarımı geriye attım. Çok uzamışlardı.
Yaşlı kadın gülümsedi. Uzanıp, şefkatini esirgemeden elimi tuttu. Bana olan sabrı yine had safhadaydı, her gün buraya gelip onu rahatsız eden ben değilmişim gibi baktı.
"Hayır, bu hikâyenin sonu senin içinde yüzdüğün yangının hikâyesi... Sende yok olan bir adamın hikâyesi..."
***
Elimdeki iki minik çömleği dilek ağacına bağlayıp geri çekildim. Birisi mavi renkteydi ve üzerinde Alya'nın adı vardı, diğeri kahve rengindeydi. Kahve renginde olanın üzerinde Doruk'un adı vardı. Son üç aydır ikisi için her gün aşk vadisine gelip dilek yazıyordum. Ve ikisi de her gün biraz daha iyi oluyordu. Alya'nın sinirleri iyileşirken destekle ilk adımı atmıştı ve küçük adımlar için iyiye gidiyordu. Doruk ise hâlâ uyanmamıştı ama hayati fonksiyonları normaldi. Hatta bir kez bilinci açılır gibi olmuştu. En kısa zamanda uyanacağına inanıyorum, güzel günler görmeyi hak ediyor. Şu an uyanmış bile olabilir...
Tolga sağ olsun, her dakika rapor verdiği için tüm gelişmelere hakimdim. Nehir
gittiğimi öğrendikten sonra her ne kadar tavır alsa da her gün aramaktan vazgeçmiyordu. Bana kızgın olmasını anlıyorum ama bilmediği şeyler vardı. Neyseki zaman içinde kabul etti ve sitemi azaldı. Son birkaç gündür Deniz ile güzel bir tatildeler şu sıralar. Alya'nın durumu iyi olduğu için Deniz kısa bir tatil yapmak için Nehir ile plan yapıp, Bodrum'a gitmişlerdi. Güzel gidiyordu her şey, Nermin teyzenin tedavisi bitmişti ve durumu çok iyiydi. Ayşe Hanım, Edirne'ye gitmemiş her an onunla ilgilenmişti. Yanlarında olmak isterdim ama onların iyiliği için böylesi daha iyiydi.
Ağustosun yakıcı sıcağı saçlarımı kavurmaya başlamadan önce bana hikâye anlatan yaşlı teyzeye el sallayıp, balonların inmeye başladığı alana yürüdüm. Her gün dilek dilemek için gelip aynı yerde durunca teyzenin dikkatini çekmiştim.
Yıllardır aynı yerde Ürgüp'e ait hediyelik eşya satan bu teyze çevresine karşı dikkatliydi. Ve çok hoş sohbeti vardı. Güzel hikâyeler anlatıyordu. Ben de anlattım, yaşadığım şeyleri hiç atlamadan anlattım. Her gün artan bir acı ve özlemle onu anlattım. Adını asla dilime almadım, bir adam diyerek anlattım onu. Bazen özlediğim adam bazen aşık olduğum adam...
Üç aydır kimseye onu sormadım, zaten diğerleri de dile getirmedi. Kendi aralarında sözleşmiş gibiydiler. Görüyorlardı, biliyorlardı ama susuyorlardı... Benim ise tek bildiğim bir şey vardı. Ülkede ciddi çalkantılı günler oluyordu, iş adamları tutuklanıyor, siyaset adamlarının adı yolsuzluk ile anılıyor ve bazı fabrikalarda patlama haberleri geliyordu. Tüm bunların arkasındaki isim ise tabii ki oydu. Çalıştığım butik otelin mutfağındaki televizyondan duyuyordum adını ama asla anmıyordum. Anarsam tüm direncim gider ve uğruna çektiğim tüm acılar boşa gider. Uzak kaldığımız her ana değmeli ki kavuştuğumuzda acısı geçmeye derman bulsun...
Gerçi kavuşmak mümkün mü onu da bilmiyorum... Umudum bir şeyden dolayı var. Üç aydır yaklaşık her an peşimde olan adamlar. İlk başta Pusat'ın adamları olduğunu düşünüp korksam da kimin adamı olduklarını fark etmem uzun sürmemişti. Beni koruyup her anımdan bilgi almaya çalışıyordu.
"Kerem, hadi gelin! Size kahvaltı hazırlıyorum." Korumaların başı Kerem'di. Onları fark ettiğim gün Nevşehir'e giderken çorba içtiğim andı. Yaşadığım her şey ağır geldiğinde hüngür hüngür ağlamaya
başlamıştım. Yanıma gelip peçete veren Kerem'di. Kim olduğunu söylemeden uzaklaşıp gitmişti. Ürgüp'te onu yeniden görünce beni takip ettiğini anlamıştım. Kimin adamı olduğunu anladığım an ise Cihan ile konuştuğunu duyduğum andı. O da iyiydi ve sağ salim dönmüştü, çok sevinmiştim.
Henüz açılmamış dükkanların önünden yürürken, sakin köpekler de bana eşlik ediyordu. Turistlerin yoğun olarak geldiği bu yerde sakinlik ve karmaşa iç içe geçmiş durumda. Şef Lorenzo'nun tanıdığı olan bir şef aracılığıyla burada iş bulmuştum. Nevşehir'e geldiğimde merkeze inmeden Ürgüp'e gelip Erdem Bey ile tanışmıştım. Sağ olsun kalacağım uygun bir apart da ayarlayan oydu. Teyzeme geldiğimi haber vermediğim için bu imkânlar bulunmaz nimetti. Gerçi teyzem benden böyle bir
haber almak ister miydi onu da bilmiyorum. Beni asla sevmemesinin altında yatan şey belki de bildiği şeylerdi. Ben çok geç öğrenmiştim ama o biliyor olmalı. Başımıza gelenler ve annenim ölümü... Babamın nasıl birisi olduğunu biliyordu... O yüzden beni görmeye tahammül edemedi. Şimdi de etmezdi, o yüzden mezun olup İstanbul'da iş bulduğumu sanıyor. Sarı ve kahve taşların sarmaladığı yolu düşünceli şekilde yürüyüp otele geldim.
Tamamen taş mağaranın içindeki otantik otele girerken korumalar da müşteri gibi davranarak restoran kısmına geçti. Otelin sahibi bu görüntüye alışmıştı. Para konusunda cömert olmaları da ayrı bir etken olabilir. Beni takip ettiklerini belli etmeden sanki Ürgüp'e iş için gelmiş gibi davranıyorlardı ama pek başarılı değillerdi. Yüzümdeki gülümseme ile mutfağa yöneldim. Henüz çok erkendi. Misafirlerden bazıları balon gezisine gitmişti, birazdan kahvaltı servisi başlayacak. Benimle beraber iki şef daha var, diğerleri de henüz çaylak ama üç aydır güzel idare ediyoruz.
Yarım saatlik çalışmanın ardından servis başlamıştı. Garsonlar açık büfeyi donatırken sakinlikten faydalanıp kendime bir kahve yaptım. Terasa çıkıp peri bacaları manzarasına karşı oturup derin bir nefes aldım. Hava henüz çok ısınmamıştı, gecenin serinliği hâlâ insanı mest ediyordu. Huzurla kahvemi yudumlarken resmimi çeken Kerem'e bakıp gözlerimi devirdim. Kaş göz işaretleri ile ne yaptığını sorsam da cevap vermedi. Eline aldığı gözlemeyi hayvan gibi ağzına tıkayıp yönünü değiştirdi. Bu adamın korumaları da kendisi gibi ukala! Biraz da salak!
Tamam, o asla salak bir adam değil! Ama biraz şapşal... İçimde büyüyen özlemi bastırmak için düşünmeyi bıraksam iyi olacak.
Cebimdeki telefon titreyince çıkarıp elime aldım. Adının artık değiştiği gruba baktım. İkimiz dışında diğerleri fazlasıyla mesaj atıyordu.
Ağzımıza Sıçtın Hayat Grubu
Deniz: Bebeğim sırtıma güneş kremi sürer misin? Bir de şu karşıdaki hadsiz kızlar bedenimi süzüyor!
Nehir: Deniz, yanındayım salak mısın? Neden yazıyorsun?
Deniz: Aaa! Görmedim bir an hayatım...
Alya: Çok görgüsüz bir insansın Deniz abi! Sevgilisi ile tatile giden tek insan olduğun için hava atıyorsun!
Tolga: Çok haklısın Mavişim. Kalbim! Ruhum! İyi ki 3 aydır gece gündüz çok yoruldu! İyi ki uykusuzluktan bir gün hastanede bayıldı! İyi ki herkese iyi gelmek için birkaç parçaya bölündü! İyi ki.... Deniz abi sen bu tatili hak etmişsin ya!
Alya: Hak etti tabii, ona bir şey demiyorum! Ama sevgilisi ile tatile gidemeyenler var! Gözümüze sokmak zorunda değil!
Deniz: Sus kız sen! Söyledim sana, çok yorulmazsın minik minik yürürsün dedim! Abim izin vermedi demiyor beni suçluyor!
Alya: Yapacağım ben de tatil ama başka yerde! Ayrıca abimin yüzünü mü görüyorum? Ayı kılıklı anca kavga etsin, her gün yara bere içinde zaten!
Deniz: Seksi ayıma laf yok. Yaralı bir aslan o şimdi! Aylardır sikti ortalığı! Ama işte kalbi kırık ne diyebiliriz ki?..
Tolga: Evet, geçen gece gördüm. Üstsüz şekilde Alya'nın odasından çıkarken beni gördü ve bir şey demedi. Ayrıca yanlış anlamayın üstsüz olmamın sebebi, meyve suyu döktüm. Alya da hemen çıkar dedi, çıkardım. Sonra seksi vücudum onu etkilemesin diye hemen odadan çıktım!
Asef yazıyor...
Alya: Aptal mısın Tolga! Ben zorla üzerini soymaya çalıştım!
Asef yazıyor...
Deniz: Susun artık ikiniz de! Azgın ergenler! Kız Alya biz sen yürüyorsun diye heyecan yaparken meğer bu Habeş maymununa mı yürüyordun? Sana yazıklar olsun! Püh!
Asef yazıyor...
Deniz: Asef'im kabız olmuş gibi davranma ! Yazıyorsan yaz ya da sus artık. Ben çekerim kulağını ikisinin de! Sen Allah'ın hangi memleketindeysen sakin ol!
Cihan: Antarktika'dayız ve Asef Bey'i sinirlendirmemenizi tavsiye ederim! Hepiniz!
Deniz: Ne! Yuh! Eskimolar da mı mafya olmuş artık? Ayrıca ne kadar kibarsın Cihan? Yine yanında güzel esirin mi var? Merak etme grupta değil görmez seni. Üç aydır zaten iyice değiştin sen! Aşağılık aşık seni!
Cihan: Saçmalama modunuzu kapatın Deniz Bey. Kimin ne için gerekli olduğunu çok iyi biliyorsunuz.
Deniz: he he, anladık biz. Görev icabı... He he he...
Tolga: Ben kim ne işe yarıyor anlamıyorum ama değişik reaksiyonlar alıyorum. İki gece önce pantolonsuz şekilde Alya'nın odasından çıktım. Sert adam ve taş kadın kavga ederek yanımdan geçti ama beni görmediler. Normalde sert adam beni dürüm ederdi. Bu arada yanlış ANLAMAYIN! ÜZERİME BİR ŞEY DÖKÜLMÜŞTÜ DE!!!!
Asef yazıyor....
Alya: Ne kadar salaksın Tolga!!!!
Asef yazıyor...
Nehir: ahahahaahahaha
Deniz: Sizi azgın ergenler! Cihan, Asef'imi tut! Herkes sakin olsun! Hepinize güzel bir haberim var! Özellikle ismi lazım değil cadının tekine! Doruk uyandı! Az önce doktor arkadaşım haber verdi.
Elimdeki telefonun titremesi hissettiğim yoğun sevinçtendi. Yerimde zıplarken üzerime dönen bakışları umursamadım. Ve üç aylık sessizliğimi bozarken tereddüt bile etmedim.
Durumu nasıl Deniz? Herhangi bir sorun var mı? Konuştu mu?
Deniz: Bak şuna! Dili çözüldü, Doruk mu lazımdı konuşman için? İyi merak etme, sadece küçük bir sıkıntı var gibi...
Alya: Benim mesajlarıma cevap veriyordu ki... Sadece gruba yazmıyordu;)
Tolga: Bir dakika! Bana niye özelden cevap vermedin? Ben de kimseye yazmıyor sandım.
Nehir: salak salak konuşma Tolga! Eliza bize hep yazdı, sesini kes artık!
Asef yazıyor...
Eliza yazıyor...
Asef yazıyor...
Eliza yazıyor...
Deniz: Biriniz yazın artık!
Küçük dediğin sorun ne Deniz?
Deniz: Şey… Küçük bir sorun ya… Biraz hafızasında sorun varmış. Ben yarın detaylı muayene edeceğim zaten. Ama umarım ciddi değildir. Sen endişe etme. Ve unutma hayatta oluşu bile mucize, sakın kendini üzme.
Asef yazıyor…
Eliza yazıyor…
Tolga: Ne güzel yazıyı söküyorlar!
Cihan: Asef Bey sana itinayla sövüyor Tolga!
Telefonu kapatıp cebime koydum, diğerlerinin hala konuştuklarını hissettiğim titreşimden anlasam da umursamadım. Çünkü Doruk uyanmıştı. Yüreğimde biriken acıların aniden dağıldığını hissettim. İyi olacaktı, yaşadığı kötü günlerin ardından güzel günler görecekti. Ama en önemlisi ailesine kavuşacaktı. Yapmam gereken bir şey var ama onun adamları burada her an beni izlerken bu pek mümkün değil.
Otelin mutfağına ilerlerken üzerimdeki bakışları umursamadım. Her an takip edilmeye alışınca bir yerden sonra umursamıyor insan. Gece evimin ışığı kapanana kadar evin önünde durmalarına bir süre çıldırsam da bir süre sonra umursamadım. Çünkü benden vazgeçmiyordu, kızgın olsa da hala önemsiyordu beni. Bir araya geldiğimiz gün beni hala seviyor oluşunun umuduna tutunuyorum sevgilim…
Gün sonuna kadar işler fazlasıyla yoğun geçmişti. Korumalar etrafa dağılmıştı, kendilerini saklamada gayet başarılılardı. Varlıklarını benden saklayarak kendimi daha rahat hissetmemi sağlamalarını seviyorum. Evime doğru giderken yine peşimdeydiler ama onları görmeme izin vermediler. Apart dairenin önüne geldiğimde kapıdaki kutu ile duraksadım. Üzerinde iki kelime yazıyordu. Güzel Eliza’ya… Kimden geldiğini anlamak zor değildi. Üç aydır her hafta düzenli olarak bana bu kutudan yolluyordu. Allah’ın cezası Pusat’ın gönderdiği küçük kutuyu alıp eve girdim. Korumalar anlamasın diye kargo gelmiş gibi davranıyordum, umarım farkında değillerdir.
Çığlık atmamak için kendimi tutarak kutuyu açtım. Yine aynı acı saplandı içime, her hafta daha büyüğü saplanıyordu. Daha evvel babamla ilgili genel bir bilgi öğrenmiştim. Ama Pusat bana acı çektirmek için her hafta kalbimi paramparça eden yeni bir kabus gönderiyordu. Babamın uyuşturucu şebekesinde hayatı kararan insanların resmini ve başına gelenlerin yazdığı bir dosya gönderiyordu. Ölen gençler, hapse girenler, ailesi dağılanlar, intihar edenler… Annemle ben onun mutlu ailesiydik. Bizimle yemekler yapar, televizyon izler, gezer ve daha bir sürü şey…
Oysaki bizim dışımızda herkesin karanlığıymış, en sonunda da kabusumuz oldu. Elime dosyayı alırken elim titriyordu, yine birisinin kararan hayatını görecektim. Babama dair bir bilgi olmayacaktı çünkü kahramanım onunla ilgili her şeyi sildirmişti. Ama babamın kararttığı hayatlar silinmiyordu…
Dosyanın içindeki resmi görünce dudaklarımdan kaçan hıçkırığa engel olamadım. Toprak Özgen… Nehir’in abisi… Henüz çok genç, hayat dolu… Resimde kocaman gülüşü ile bana bakıyordu. Ama onun bu son güzel gülüşü… Ağlayarak dosyada yazanları okudum. Çoğunu Nehir anlattığı için biliyordum. Babası ile yaşadığı sorunlar ve sonrasında uyuşturucu kullanması… En sonunda da intiharı… Ama karşıma çıkan bazı bilgileri ilk kez görüyorum. Gözlerimi silip kendimi koltuğa attım. Elimdeki kağıt titrerken okumaya çalıştım. Bir resimde Deniz’e benzeyen birisi Toprak ile oturuyordu ve yüzlerindeki samimi gülüşten yakın oldukları belli oluyordu. Ama kötü olan başka resimdi, önlerindeki masada yere serilmiş beyaz tozlar vardı. Ne olduğunu anlamam uzun sürmedi. Deniz’in geçmişinde uyuşturucu kullandığını biliyordum ama Toprak ile yollarının bu şekilde kesişmiş olması beni fazlasıyla şaşırttı. Babamın yüzünden oldu zannediyordum ama Deniz’in de etkisi vardı. Biliyorlardı… Deniz de o da… Toprak’ın ölümünde bir sürü kişinin etkisi vardı, bildikleri halde susmaları çok acıydı. Beni üzen şey ise Deniz’in susması. Sonrası için olmasa da başlangıçta Toprak’a zararı olduğunu inkar edemez kimse. Nehir ile konuşup gerçeği anlatır umarım yoksa bunu ben yapmak zorunda kalırım. Çünkü insanın hayatında acı veren şeylerin gerçeğinin saklanması ne demek çok iyi biliyorum. Babam ile ilgili şeyleri öğrendiğimde yaşadığım acıyı hiçbir şey unutturamaz. Zaten pusat yemin etmiş gibi her hafta yeni bir acı daha yüklüyordu omuzlarıma. Bunu neden yaptığını biliyorum. Korkutmak, beni kendine bağımlı hale getirmek istiyor. Sürekli içime korku işleyip güçsüz kılmak için çabalıyor. Sonunda istediği şeyin ne olduğunu yazdığı nottan anlıyorum.
Güzel Eliza… Sana gönderdiğim her hediye sana olan bağımlılığım bir nişanesi. Bir gün bu hediyelerin karşılığını almak için sana geleceğim…
Neden şimdi değil de sonrayı bekliyor bilmiyorum. Onu tutan her ne ise bana yaklaşmasına müsaade etmiyor gibi. Doruk’un ailesine gerçeği söylemiş ve onları oğulları ile buluşturacağının konuşmasının olduğu videoyu bana atmıştı. Doruk uyandığına göre bu her an gerçekleşecekti, bu sözünü tutmuştu ama benimle ilgili şeyi neden erteliyordu anlamıyordum. Muhtemelen sadist bir insan olduğu için çektiğim acıdan besleniyordu.
‘’Ruh hastası! Şerefsiz puşt!’’
Günlük sövme dozunu tamamlayıp, banyoya ilerledim. Günün yorgunluğunu atıp güzel bir duşa ihtiyacım var.
Gecenin serinliğine eşlik edecek beyaz salaş bir elbise giydim. Sütyen giymek istemediğim için içimde göğüs uçlarım biraz belliydi ama umursamadım. El yapımı şarabımın yanına hazırladığım peynir ve çerez tabağını alıp, peribacalarına bakan terasıma geçtim. Evim küçüktü ama en üst kat olmasının avantajı olan terasımı çok seviyordum. Kendime göre dizayn edip ışıklandırdığım bu alan acılarımdan biraz olsun uzaklaştığım bir alandı.
Acılar… Ne kadar uzaklaşabiliyoruz ondan emin değilim…
Çevremdeki herkesin yüreğinde biriken türlü acılar var ve bizi büyütüyor bu acılar. Belki her gün biraz daha yakıyor ama aynı zamanda biraz da olgunlaştırıyor. Yangın büyüyor içimde benim her gün. Yaşadığım her şeyin üstünde içimde büyüyen bir özlem yangını olması pek de kolay olmuyor.
Özlüyorum… Kokusunu, sesini, dokunuşlarını, her şeyini… Ama onun pek de umurunda olduğumu düşünmüyorum, ne de olsa terk ettim. Asla yapmam dediğim halde, üstelik yapmamı istemediği halde bıraktım onu. O son bakışta gözlerindeki öfkeyi gördüm, aşkının çok ötesinde bir bakıştı. Üç aydır rüyalarımdan çıkmayan bir bakış…Ama son üç aydır hayatımın hiçbir yerinde olmayan bir bakış… Beni korkutan bir şeydi bu; hayatımda asla var olmayacak gibiydi. Hiçbir yerde yoktu, sanki kaybolmuş gibiydi. Ben de kaybolmak istiyorum, keşke yapabilsem…
Derin bir nefes alıp kırmızı şaraptan bir yudum aldım. Ayaklarımı koltuğumun üstünden atıp geriye yaslandım. Hemen karşımda duran ışıklı boy aynasından kendime baktım. Telefonumu alıp aynadaki görüntümün resmini çektim. Açılan bacaklarım ve elbisenin açılan kısmından omuzlarım görünüyordu. Elimdeki şarabı yere doğru tutmuştum, göğüs uçlarım hafif belliydi. Son zamanlarda ara ara sosyal medyaya resim atıyordum. Bazen Ürgüp’ün turistik yerlerini bazen yemek resmi… Ama bu gece kendimi atmak istedim çünkü kalbim kırık ve çok yalnız hissediyorum.
Resmin altına ‘’ Kaybolmak istiyorum…’’ yazıp daha önce yapmadığım o çılgınlığı yaptım. O an biraz pişman olsam da geri almadım. Zaten aynı saniyede bir sürü kişi görüp beğeni ve yorum atmaya başlamıştı.
Mavişin- Tolgası: Kız zilli bu ne! Yemin ederim yandı buralar!!
Tolganın- Mavişi: Ay!!! Çok güzelsin Eliza!!!! Aşık oldum, çok güzel bronzlaşmışsın.
Mavişin-Tolgası: Mavişim sen daha güzelsin! Ben fön makinesi ile seni bronz ederim merak etme;)
Tolganın-Mavişi: Ya salak! Onu mu kast ettim? Eliza çok güzel!
Dr. Deniz Gökmen: Anatomi dersinde bu fiziğin güzelliği anlatılmalı…
Nehirr-Özgenn: Eliza! Bayıldım kızım poza, çok seksisin!
Lotus-Anka: Ne saçma bir poz, üstelik çirkin çıkmışsın! Bence sil, buraları böyle pozlarla meşgul etmeye gerek yok! Tövbe Estağfirullah!
Yorumları okuyup gülümserken sondaki yazan şeyle kaşlarımı çattım. Profile baktığımda resim yoktu. Herkese kapalı olan sayfamda ne işi olduğunu düşündüm ama hiçbir şey anlamadım. Ayrıca yazdığı şeye fazla sinir olmuştum. Mesaj kutusuna girip sinirli şekilde yazmaya başladım.
Kimsin? Arkadaşım değilsin ve böyle bir yorum yapma hakkını nereden buluyorsun?
Lotus-Anka: tabii ki senin arkadaşın değilim!!! Bu şekilde bir poz saçma değil mi?
Sana ne benim pozumdan? Kimsin sen ya?!
Lotus-Anka: Bacaklar meydanda! Göğüs uçların görünüyor! Biraz edep ya!
Ahlak bekçisi misin? Git mağaranda yap bunu!
Lotus-Anka: Mağaramda mutluyum! Sil o fotoyu, sapıkları kendine çekme!
İyi seni engelliyorum mutlu mesut yaşa mağaranda! Ayrıca sapık sensin! Her yerime bakmışsın!
Lotus-Anka kişisini engellediniz
Sinirim geçsin diye elimdeki kadehi kafama dikip şarabın hepsini bitirdim. Ne mal insanlar var ya! Artıca bu kişiyi ne ara arkadaş olarak kabul ettim onu da bilmiyorum. Normalde takipçilerimin hepsi tanıdığım kişiler. Kesin hesap satın alan tiplerden. Geri zekalı! Resme attığı yorumu silip uyumak üzere yatak odama ilerledim. Bugün yeterince öfke krizine girmiştim, daha fazlasına bünyem dayanmaz.
***
‘’Engelledi lan beni!’’ Asef öfkeyle elindeki telefona bakıp Eliza’yı arıyordu ama boşa giden bir çabaydı.
‘’Öyle bir yorum atarsanız engellemesi normal.’’ Cihan sakin şekilde sigarasının dumanını havaya üfledi. ‘’Kendinizi gizlemeniz gerekiyordu.’’
‘’Lan! Şimdiye kadar börtü böcek atıyordu, ne oldu da öyle bir poz veriyor? Hayırdır yani! Bir de kimsin diyor, arkadaşım değilsin diyor. Lan ne arkadaşı! Sevgilinim ben senin!’’ Asef elindeki sigarayı yakıp öfke dolu bir nefes çekti. ‘’Mağarana git diyor! Mağara adamıyım ne olmuş!’’
‘’Sinirlenmeyin Asef Bey, hesabı yeniden hacklerim ben. Arkadaşı olursunuz ama kendinizi belli etmeyin.’’ Özgür kafasını bilgisayardan kaldırmadan hararetli çalışmasına devam etti. ‘’Mağara adamı yorumları kızlar üzerinde pek iyi olmuyor, size tavsiyem kendinizi bu kadar belli etmeyin.’’
‘’Sus lan sikerim belanı! Herkesin akıl vereceği tuttu! Üç aydır her an kafayı yemiyormuşum gibi bir de şu yaptığı yok mu? Ulan Eliza!’’ diye söylenerek kendini yiyen Asef derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Önemli bir işin ortasında delirmesi pek iyi olmazdı. Ama nedense son zamanlarda düzenli aralıklarla deliriyordu.
‘’Sanki siz ayrılmıştınız, sevgiliniz olduğunu iddia etmeniz biraz saplantılı ve platonik geldi gözüme.’’ diyen Cihan, Asef’in daha da delirmesine neden oldu.
‘’Şu an sen benim gözüme fazla eceline susamış geldin Cihan? Farkında mısın?’’
‘’Ufak bir gerçeği hatırlatmak istedim.’’ Cihan hala ölümün sınırlarında dolanıyordu.
Asef’in bakışları karşısında oturduğu yerden doğrulma ihtiyacı hissetmesine Özgür gülmüştü.
‘’Cihan, Cihan ve Cihan…’ Asef elindeki sigarayı söndürüp Cihan’ın omuzlarını sıktı. Hatta öyle bir güç kullandı ki Cihan’ın kısık sesli bir acı iniltisi kulağına dolmuştu. ‘’Adını sikerim senin! Gerçeğini de… Sana özel olarak gıcık olduğumu hatırlatmayı ben görev bilirim kendime. Son üç aydır içine düştüğüm şeyin bir sebebi sensin biliyorsun değil mi?’’
Cihan öne doğru eğilip Asef’in elinden kurtulmak için küçük bir hamle yaptı. Başka türlü konuşması mümkün olmayacaktı. ‘’Eliza Hanım’ı korumanın en iyi yolu bu oldu. Çiçek elimizde olduğu için Pusat’ı dizginledik. Yoksa işleri baltalamaya çalışmak yerine etrafımızdaki kişilere saldırırdı. Tek zaafı ikizi, beş kez onu almak için saldırdı hatırlatırım.’’
Asef boynunu sertçe çıtlatırken derin bir nefes aldı. ‘’ Cihan, bu dünyada güvenmediğim iki insan Pusat ve o ikizi. O kadını gördüğüm yerde öldürmemek için kendimi çok zor tutuyorum. Geçen gün bana ne dediğini duydun mu? Annem benim, nasılsın? Diyor utanmadan. Çocuğuymuşum gibi davranması kafayı yememe neden olabilir!’’
‘’Annenizin kalbini taşıdığı için espri yaptı galiba, ayrıca onu görmemeniz için elimden geleni yapıyorum.’’ Cihan sakin şekilde konuşurken Özgür bıyık altından gülüyordu.
‘’Hay ben onun esprisine!.. Annem öldü Cihan! Kan pompalayan bir kalbe annemmiş gibi davranamam! Zaten Alya’ya o kadar yakın olmasına da ayrı sinir oluyorum. Benim kardeşim saf hemen herkese kanıyor. Lavinya denen kadın tam bir yılan, gözünü bir saniye üzerinden çekme!’’ Asef’in hızlı ve hararetli konuşmasına umursamaz gözlerle karşılık verdi Cihan.
‘’Çekmiyorum merak etmeyin ama Alya Hanım kendisi onunla yakın olmak istiyor. Eliza Hanım gidince kendini çok yalnız hissetti, o zorlu süreçte Çiçek’in desteği ile ayağa kalktı bir nevi. O yüzden biraz daha hoşgörülü olabilirsiniz bence.’’
Cihan’ın sözlerinden nefret etse de haklılık payı olduğunu biliyordu Asef. Alya ile fazlasıyla ilgilenmişti Lavinya. Üstelik geçmişte olan şeyin gerçeğini Cihan anlatmıştı ama yine de öfkesi geçmiyordu ve korkuyordu. Kardeşi için endişe etmekten alamıyordu kendini.
‘’Zaten en deli olduğum şey de bu. Eliza bir anda yalnız bıraktı Alya’yı. Vicdansız kadın! Yılanlara kaldı kardeşim!’’ Asef’in ani yükselmesine gözlerini devirdi Cihan.
‘’Yalnız yılan demezsek iyi olur. Çiçek adı onun.’’
Cihan’ın dediklerine şokla baktı Asef. ‘’Sen bana o kadını mı savunuyorsun yoksa? Ayrıca adı Lavinya değil mi? Neden Çiçek deyip duruyorsun sen?’’
‘’Yani savunma demeyelim de işimize çok yarayacak. Elimizde güçlü bir koz, ayrıca benim için o hep Çiçek. Ölüm çiçeği…’’ Cihan dalgın şekilde önüne bakarken üzerindeki imalı bakışları görmüyordu. Asef ve Özgür dudaklarını büzmüş şekilde bakıyordu. ‘’Kendime bazı gerçekleri unutturmak istemiyorum.’’
‘’Nasıl gerçeklermiş bunlar?’’ diye sordu Asef.
‘’Seviyor işte!’’ dedi coşkuyla Özgür. ‘’Boşuna ıkınıp laf cambazlığı yapıyor.’’
‘’Ne alakası var lan!’’ diye bu noktada yükseldi Cihan.
‘’Geçenlerde mini şort giyip korumaların arasında oturuyor diye deliren kimdi?’’ diyerek savunmasını yaptı Özgür. Tabi bu daha büyük bir öfke başlangıcı oldu Cihan için.
‘’Sen onun mini şort giydiğini nereden biliyorsun lan! Delireceğim ulan! Elli kere diyorum düzgün giyin diye. Yok ama! Beni sikine bile takmıyor!’’
Asef boğazını temizleyip bir sigara yaktı. ‘’Sedat denen adam ile konuştuğunu görünce de küçük bir sinir krizi geçirmişsin diye duydum. Kim o adam bu arada? Son günlerde adını çok duyar oldum.’’ Cihan’ın yüzü renkten renge girerken Özgür de yarasına tuz ekmeye devam etti.
‘’Sevgilisi mi yoksa? Bakışları fenaydı.’’
‘’Değil ulan!’’ Cihan’ın öfkesi onun sakin ve donuk ifadesine ters şekilde açığa çıkarken Asef ve Özgür gülmemeye çalışıyordu. ‘’Pusat’ın yanındaki ajanımız. Daha doğrusu Çiçek için çalışıyor, işimize yarar çok bilgi getirdi. Sevgilisi falan değil.’’
Asef, Sedat’ı araştırmıştı ve hakkında her şeyi biliyordu. Ama şu an Cihan ile uğraşmak fazlasıyla eğlenceli ve kafa dağıtıcıydı. ‘’Ben kimseye güvenmiyorum, birkaç gizli depo yeri bilgisi verdi diye bize çalışıyor demem. Pusat’ın yerini bilmiyor sonuçta, demek ki çok da güvenilir birisi değil. Bana sadece o yılan kılıklı kadına yaranmak için bir şeyler yapıyor gibi geldi. Sen bilirsin ama sanki aralarında ateşli bir şeyler var gibi.’’
Cihan öfkeyle ayağa kalkıp sertçe boynunu çıtlattı. ‘’Yok siktiğimin ateşli bir şeyi! Ben gidip gece kulübü müdürü ile görüşeyim, kumarhane hakkında sormam gereken şeyler var.’’
‘’Git git, görüş tabii. Bir ara Antarktika valisi ile de görüş. Malum oradaymışız ya!’’Asef, Cihan’ın delirmesi karşısında eğlendiğini saklamıyordu.
‘’Telefonlarınız takip edilebilir, yanlış bilgi faydalı.’’ dedi Özgür.
Cihan çoktan telefonunu alıp dışarı çıkmıştı. Gece kulübünden önce araması gereken başka birisi vardı. Üç aydır git gel ilişkisi içinde olduğu Lavinya ile kavga etmesi gereken saatteydi.
‘’Antarktika mı doğru bilgi amına koyayım! Kafes dövüşü izliyorum, sabahtan beri bir kişi bile gebermedi!’’
Kral’ın kafesinde ses geçirmez cam ardında Asef’in odasında oturuyorlardı. Asef fazlasıyla yorgundu, son üç aydır hem büyük bir savaş veriyor hem de düzenli aralıklarla kafeste şerefsiz öldürüyordu. Düşünmemesi için en iyisi fiziksel olarak nefes almadan çalışmaktı. Ama bugün sadece izliyor, bir yandan da Eliza’yı takip ediyordu. Her gün düzenli olarak yaptığı şeydi.
‘’Böyle kafes dövüşü mü olur?!’’
‘’Olmaz herhalde.’’ Özgür kafasını bilgisayardan kaldırmadan sessizce karşılık verdi. Malum bulması gereken düşmanlar vardı. O ve ekibi buluyor, Cihan ve Asef avlıyordu.
Asef sinir olmuş halde Özgür’e baktı. Şu sıralar sürekli birisine çatası geliyordu. ‘’Yüzünde bir sürü sivilce çıkmış Özgür. Git kendine bakım falan yap, yine bir erkeği ava çekmemiz gerekebilir. Bebeksi yüzün bize lazım, sürekli cips yiyip kendini yağlandırmak yerine sağlıklı beslen. Filmlerdeki hackerler gibi oturduğun yerde tüm bedenine yağ dokusu sarıp, iğrenç dağınık saçlarınla karşımda durma. Erkek adam dediğin fit olur lan!’’
Özgür duyduğu sözler karşısında dolmuş gözleriyle ayağa kalkıp laptopunu kucağına aldı. ‘’Dediğiniz kişi kim bilmiyorum ama ben değilim efendim. Kilom gayet yerinde ve yüzümdeki sivilce kötü beslenme alışkanlığından değil tamamen sizin beni makine gibi çalıştırmanızın stresinden. Ayrıca bebeksi yüzümden dolayı sürekli erkekler için yem olup, sonunda götten yeme ihtimalinin getirdiği korkunun uykusuz bırakmasından ötürü. İyi günler dilerim.’’
Özgür’ün hızlı şekilde konuşup attığı trip sonrası odadan çıkmasını hayretle izledi Asef. ‘’Ne oluyor bu adamlara lan? Sanki regl olmuş gibi hassas tavırlar falan. İşimiz var amına koyayım!’’
Asef asla ama asla kendinde suçu aramadan rahat tavırla geriye yaslanıp ayaklarını masaya uzattı. Sonunda dövüşen adamlardan birisi yerdeydi. Diğeri hala yumruklarını sallamaya devam ediyordu. Bu esnada çalan telefonunu eline alıp kim olduğuna bakmadan açtı.
‘’Alo Asef’im! Nasılsın seksi bebeğim?’’
‘’Ne diyorsun Deniz? Uzatma.’’
Asef, Doruk’un uyandığını herkesten önce öğrendiği için yeni bir haber değildi. İçerideki adamından üç aydır umutla beklediği haber buydu çünkü. Vicdanının huzura ermesi için alması gereken haberi herkesten önce almış ve Eliza’nın ne kadar sevineceğini düşünüp bunun mutluluğuyla bir nebze olsun huzur bulmuştu. Ayrı kalmalarına değmese de Asef’in bazı şeylere katlanmasını kolaylaştırmıştı. Özellikle son günlerde hastaneye gelen kişilerin Doruk’un öz ailesi olduğunu öğrenince, Eliza’nın Pusat ile yaptığı anlaşmayı fark edip bir süre en ağır küfürleri sıralamıştı Pusat’a. Sevdiği kadınını bu kadar köşeye sıkıştırmasının bedelini ağır şekilde ödetecekti. Ama önce Eliza ile hesaplaşması gerekenler vardı. Ve en heyecanlandığı hesaplaşma buydu. Üç aydır burnunda tüten ve özleminden kafayı yediği kadından soracağı hesabın şekillerine karar veremiyordu.
‘’Ah bebeğim benim, ben de iyiyim seksi ayım. Asef’im hani Doruk uyandı ya, gerçi sen bunu benden önce öğrenmişsindir.’’
‘’Deniz uzatma dedim, ne varsa söyle. Alya da iyi olduğuna göre başka bir şey mi oldu?’’
Asef hala dalgın şekilde kafesin içine bakıyordu. Az önceki adamlardan birisi ölmüştü. Diğeri yeni bir dövüşe hazırlanıyordu ama sonunda o da ölecekti, hem de Kral’ın elinde. Çünkü çocuk istismarcısı, sapığın tekiydi.
‘’Ufak ve tatlış bir sorunumuz var. Ben şimdi acil İstanbul’a dönüyorum. Sen kutuplardasın ama gelmen gerekebilir. Yani nasıl olacak bilmiyorum, tıp dünyası biraz şaşkın. Gerçi böyle bir şey mümkün, daha önce yaşanmış farklı örnekleri var.’’
‘’Sikeceğim artık ama ulan!’’ Asef’in öfkeli sesi sonrası Deniz saçmalamayı bıraktı.
‘’Doruk ciddi bir hafıza kaybı yaşıyor, herhangi bir sağlık sorunu yok ama beyinde birkaç çivi gitmiş durumda. Öz ailesi ortaya çıktı ama sen bunu eminim biliyorsundur. Zamanında annesi tecavüze uğramış, kadın korkup Doruk’u bir yere bırakıp kaçmış. Yıllar sonra arasa da bulamamış, yeniden evlenmiş sonra bir şekilde bulmuş yani.’’
‘’Sen ne anlatıyorsun Deniz? Doruk’un hayat hikayesi şu an sikimde mi sence? Derdim bu mu lan benim?!’’
‘’Tamam sakin ol Asef’im. Dert olacak sorun bu değil zaten. Ürgüp’e gidiyoruz, daha doğrusu gidişimizi erkene almak zorundayız.’’
Bu noktada Asef ayağa kalkıp kaşlarını çattı. ‘’Ne demek bu? Neden gidiyorsunuz daha doğrusu kim gidiyor?’’
‘’Alya gitmek istiyordu. Biliyorsun Eliza’yı görmek istiyordu ama onun için biraz erken. Şimdi gitmeye karar vermemizin sebebi Doruk. Nedeni öğrenince küçük çaplı bir kalp krizi geçirme ihtimalin var. Ama Doruk’un sağlığı için bunu yapmak zorundayız, ayrıca Eliza cadısından da korkuyorum.’’
Asef’in sabrı fazlasıyla taşmıştı ve daha fazla şifreli söze tahammülü yoktu.
‘’Deniz siktirme bana belanı!’’
Daha sonrasında Deniz’in korkuyla söylediği kelimeleri duyan Asef olduğu yerde donup kaldı. Kulağında öylece duran telefonu duvara atıp paramparça olmasına neden olması saniyeler sürmüştü. İçeri giren Cihan ve Özgür etrafta bir tehdit arasalar da bulamadılar. Çünkü tehdit Asef’in kalbindeydi ve hiç iyi şeyler olmayacaktı.
‘’Efendim iyi misiniz?’’ Cihan adamları harekete geçirmek için tetikte bekliyordu.
‘’İyi değilim amına koyayım! Hazırlanın Ürgüp’e gidiyoruz.’’ Asef nefes nefese solurken aklında dönen kelimelerle baş etmeye çalışıyordu. Ama fazlasıyla cinnetin eşiğindeydi.
‘’Ama belirlediğiniz tarih değil, henüz erken. Ayrıca halletmeniz-‘’
‘’Sus Cihan! Tarihi de sikeyim! Benim hemen Ürgüp’e gitmem lazım. Yoksa kafayı yiyip kendim dahil her şeyi mahvetmek üzereyim.’’
Asef, öfkeli şekilde odadan çıkarken Cihan ve Özgür öylece bakakalmıştı.
‘’Ne oldu şimdi?’’ diye sordu Özgür.
‘’Henüz bir şey olmadı, ne olacaksa Ürgüp’te olacak gibi. Ebemizi sikecek.’’
***
Seçenekler karşısında çaresiz kalmak son günlerde başıma yoğun şekilde gelmeye başladı. Önümde uzayan bir sıra seçenek… Ve ben çoğu zaman yanlış olanı seçtim. Doğru sonuçlar doğursa da seçeneklerim yanlıştı ve acısı fazlasıyla kötü oldu. Elimdeki domatese bakıp dudaklarımı büzdüm. Az önce patlıcanı seçerken de uzun süre düşünüp durmuştum. Şeklinin güzel olması asla lezzetini etkilemiyordu. Genelde biçimsiz ve arkalarda unutulan sebze, meyveler daha lezzetli oluyordu.
İzi günümdeyim ve kendi evime alışveriş yapmaya çıktım. Sevdiğim bir eylem olsa da pahalılık karşısında sinirim biraz bozulmuştu. Otel müdürü mutfakta fazla olan ürünlerden almamıza müsaade ediyordu ama ben aldığım ürünleri birkaç muhtaç durumda olan aileye verdiğim için kendi evime ayrı alışveriş yapıyorum. Bu durumu daha çok seviyorum.
Manav reyonunda işim bitince arabayı sürüyüp ilerledim. Ne yapacağıma dair bir planım yoktu ama birkaç liseden arkadaşım vardı burada. Belki onlarla dışarı çıkarız.
‘’Kerem en üst raftan bezelye konservesini uzatır mısın?’’ Arkamda olduğunu bildiğim Kerem hemen uzanıp istediğim konserveyi sepete koydu.
‘’Teşekkürler,’’
‘’Rica ederim ama dondurulmuş daha iyi değil mi? Annem öyle saklardı.’’ Kerem düşünceli şekilde etrafına bakıyordu. Bu hali fazlasıyla komikti.
‘’İkisini de seviyorum, evde konserve kalmamıştı.’’ dedim.
‘’Ne yemek yapacaksınız bugün?’’
‘’Karar vermedim ama dışarıda yerim belki. Arkadaşlarla buluşabiliriz.’’ Birkaç atıştırmalık da sepete atıp kasap reyonuna ilerledim.
‘’Lise arkadaşlarınız mı?’’ Kerem benim için tavuk göğsü seçerken dünyanın en ciddi işini yapıyor gibiydi.
‘’Hı hı, bana bir kilo az yağlı kuzu eti paketler misiniz?’’
‘’Beyza da mı var aralarında?’’ Seçtiği tavuk göğsünü sepete atarken normal soru sorar gibiydi. Bende normal cevap verdim ama niyetini anlamıştım.
‘’Bilmem, henüz konuşmadık. Dediğim gibi belli değil. Bu kadar merak ettiğine göre Beyza’yı görmek istiyorsun.’’ Kasabın verdiği eti alıp kasaya ilerledim.
‘’Ondan değil, Beyza biraz alkolik bir tip. Sizinle olunca endişe ediyorum, ayrıca Taner denen çocuğu da hiç sevmedim. Size fazla cıvık davranıyor.’’ Kasadan geçen eşyaları poşete koyarken yüzündeki ciddi ifade beni yine gülümsetti.
Fazlasıyla yapılı ve yakışıklı oluşu kasiyer kızın dikkatini çekmişti ama birlikte olduğumuzu düşündüğü için kaçamak bakışlar dışında bir şey yapmıyordu. Bu yüzden biraz eğlenmek istedim.
‘’Abiciğim sen de benim hiçbir arkadaşımı beğenmiyorsun ama. Liseden arkadaşım dedim, haliyle ergenlik kafamız ortak hala.’’ Kerem şaşkın şekilde bakarken kasiyer kız gülümseyerek bakıyordu. İstediğim olmuştu. ‘’Abim biraz fazla korumacı değil mi?’’ Bu soruyu direkt kasiyer kıza bakarak sormuştum. Sarışın kız gülümseyerek başını sallarken bir yandan da cilveli şekilde Kerem’e bakıyordu. Bugünün en eğlenceli anı olmuştu. Belki daha eğlenceli bir hale gelebilirdi.
Kerem benim yerime poşetleri taşırken yüzünde sitem vardı. Bana bakmıyor, biraz da uzaktan yürüyordu.
‘’Surat yapma ya, ne var iki eğlendik.’’ dedim. Ama hala tripliydi.
‘’Abiniz olduğumu ima ederek beni zor durumda bıraktınız. Tanımadığım bir kadının numarası şu an telefonumda ve bu benlik değil. Üstelik buradaki görevimi siz de biliyorsunuz.’’
‘’Biraz rahatla Kerem, sen de insansın ve üç aydır hiçbir şey yaşamadan sadece benimle uğraşıp duruyorsun. Hepiniz için aynı şey geçerli.’’ Etrafıma bakıp diğer korumaları görmek istedim ama kimse yoktu. Bu alışık olduğum bir şey değildi. ‘’Diğerleri nerede? Neden teksin?’’
‘’Diğerlerinin ayrı işi var. As-,’’ Kelimeye karşı aniden başımı çevirip sertçe bakınca Kerem anında susmuştu. ‘’Yani Cihan Bey farklı bir görev verdi.’’
Daha fazla konuşmak istemedim. Keyfim kaçmıştı. Bir yandan deli gibi bir özlemin içinde yanıyor bir yandan da deli gibi korkuyordum. Onunla değil yan yana gelmek adını bile duymak kötü şeylerin olacağını haber veriyor gibiydi. Çaresiz hissetmek tam olarak böyleydi, gidecek hiçbir yer bulamamak… Ama en çok ona gitmeyi istemek…
***
Saçlarımı son kez düzeltip aynaya baktım. Pek tarzım olmasa da giydiğim mini etek yakışmıştı. Eskiden bu kadar kısa giymeyi sevmiyordum, belki özgüvensiz hissettiğim içindi. Ama son günlerde arkadaşlarım ile çıkarken kendimi aşan kıyafetler giydim. Askılı ince bluzu tek giydiğim için belimin inceliği fazla öndeydi. Uzayan saçlarım dalgalı şekilde belime dökülürken neden hala kestirmediğimi düşündüm. Onunla tanıştığım anda omzuma zor değen saçlarım şimdi belime düşüyordu. Sebebi oydu… Saçlarımı avuçlarına alıp baştan sona okşamayı sevdiğini söylemişti bir gece.
‘’Daha uzun olmalılar bebeğim, daha uzun süre kaymalı avuçlarımda saçının her bir teli…’’
Belki de kulağıma fısıldadığı kelimelerden dolayı kesmeye cesaret edemiyordum. Bir gün yeniden dokunacağını hayal ederken…
Telefonuma bakıp aklımdaki düşünceleri geri ittim. Tolga, Nehir ve Alya’dan gelen mesaj bildirimi vardı ama günlük şeylerdi hepsi. Bense en son Deniz’e mesaj atıp Doruk’u sormuştum. Uyandığını öğrendiğim andan itibaren onunla konuşmak istiyordum ama bir türlü cevap vermemişti Deniz. Eğer beni sallamıyorsa bunun hesabını fena soracağım.
Aşağı indiğimde arkadaşlarımın beni beklediğini gördüm. Gideceğimiz mekan bana yakın olduğu için beraber gitmeyi teklif etmişlerdi. Taner beni görünce el sallayıp yanıma doğru yürüdü. Grubun büyüğü oydu, bir sene sınıfta kaldığı ve okula bir sene geç yazıldığı için bizden iki yaş büyüktü. Yirmi beş yaşında olmasına rağmen daha büyük gösteriyordu. Kumral, yeşil gözlü havalı bir tipti. Ürgüp’te babasına ait çömlek atölyesini turistik hale getirmişti ve kafasını ticarete çalışıyordu. Beyza sınıfın çalışkanıydı ve hakkını verip diş hekimi olmuştu. Minyon tipli bir kızdı ama çok tatlıydı. Kerem ile sohbete dalmış beni görmüyordu. Galiba Kerem ona herkesten daha ilgi çekici geliyordu. Kasiyer kız olayını anlatıp tepkisini öğrenmem gerek.
‘’Selam güzellik, yine büyüleyicisin.’’
Taner elimi dikkatli şekilde tutup beni etrafımda bir tur döndürdü. Dokunma hassasiyetimi liseden beri bildiği için dikkatliydi.
‘’Teşekkür ederim, diğerleri gitti mi?’’ diye sordum. Birkaç kişi daha gelecekti.
‘’Evet, onlar ayrı gitti. En güzel masayı tutmalarını söyledim çünkü Eliza en güzeline layık.’’
Taner’in sözlerine gülümsedim. Ağzımı açıp konuşmak üzereyken kulağıma dolan ince sesle öylece kaldım.
‘’Eliza!’’
Arkamı dönmem gerekiyordu ama sanki tüm bedenim donmuş gibiydi. Kalbimin ritmi kontrolden çıkarken nefes alışım hızlandı.
‘’Mavişim sana söyledim. Eliza zillisi şoka girer diye.’’
‘’Ama ona sürpriz yapmak istedim.’’
Daha fazla dayanamadım. Arkamı döndüğümde onları gördüm. Alya, Tolga’nın koluna girmiş ayakta duruyordu. Benim biricik, güzel Alya’m ayaktaydı. Telefonda görmek gibi değildi. Kanlı canlı ayaktaydı.
‘’Alya!’’
Küçük çaplı kalp krizim yerini sevince bırakınca çığlık atıp ona koştum. Hala iyi yürüyemediğini bildiğim için bana koşamayacağını da biliyordum. O yüzden ben koştum. Aramızdaki kısa mesafeyi kapatıp sıkıca sarıldığımda ikimiz de ağlıyorduk.
‘’Seni çok özledim Eliza. Aslında sana küsüm ama yine de dayanamadım. Bak geldim hem de ayakta.’’ Hıçkırıkları arasında söylediği kelimeler karşısında ne diyeceğimi bilemedim.
‘’Çok özür dilerim Alya. Ne söylesem boş biliyorum,’’
‘’O zaman bir şey söyleme boşver. Geldim işte.’’
Geri çekilip baştan ayağa baktım. ‘’Eee senin boyun uzunmuş, hatta benden uzun gibisin.’’ dedim gülerek. Alya’dan önce lafa atlayan başkası oldu.
‘’Tabi ki uzun zilli, siz kimsiniz Alya kim? Haddini bil.’’
Tolga’nın salaklığını özleyeceğimi bilmezdim ama onu da çok özlemiştim. Onun da özlediği sildiği göz yaşından belliydi. ‘’Neyse gel azıcık sarılalım, adet yerini bulsun.’’ Sıkıca boynuma sarılıp içimdeki kaynayan özlemi daha da harladı.
‘’Ben de seni özledim Tolga.’’
Geri çekilip etrafıma baktım. Tüm bedenimi bir titreme dalgası alırken ikisinin yalnız gelmediğini biliyordum. Nitekim öyle oldu. Sokağın başındaki siyah araçlardan birisinin kapısı açıldı ve Nehir dışarı çıktı.
‘’Eliza, canım benim! Alya sürpriz yapmak istedi. Arabada zor dayandım.’’
Nehir’e sarılırken bir yanım büyük bir mutlulukla doluyor bir yanım korkuyla titriyordu. ‘’Çok özledim seni, önce özlem giderip daha sonra bu ayrılığın bedelini ödeteceğim sana.’’ Geri çekilip yüzümdeki ıslaklığı sildi. Sessizce ağlamak dışında bir şey yapamıyordum. Ben de çok özlemiştim, üç aydır yarım olan ben tamamlanmaya başlamıştım.
‘’Bedel bizim işimiz güzelim, tabii ki ödeyecek.’’ Deniz arabadan inip bana doğru gelirken yüzünde bir sürü duygu vardı. Ama özlemi seçebilmiştim. Sarılırken beni etrafımda bir tur döndürmeyi ihmal etmemişti.
‘’Size inanamıyorum,’’ Sonunda sesimi bulduğum için konuşmaya başladım. ‘’Beni gerçekten şoka uğrattınız, Deniz mesajlarıma cevap vermeni bekliyordum. Buraya gelmeni değil.’’ dedim.
‘’Cevaplar getirdim zaten sana.’’
Deniz’in ne söylemek istediğini anlamadım. Zaten anlamama zaman olmadan görüş alanım doldu. En arkadaki siyah aracın ön kapısı açıldı. Cihan tüm heybetiyle inip bana baş selamı verdiği an nefesimi tuttum. Çünkü o buradaysa… Derken diğer kapı da açıldı ama inen bir kadındı. Kim olduğunu bilmediğim, karamel uzun saçlı kadın fazlasıyla güzeldi. Bir dakika. Bu kadın kim?
‘’Selam, sonunda dünyanın merkezi Eliza’ya geldik.’’ Kadının imali ama rahatsız etmeyen tonda söylediği kelimeler karşısında cevap veremedim.
Tabii Cihan buna izin vermedi.
‘’Susmanı söylemiştim Çiçek.’’
‘’Ben de susmayacağımı Cihan.’’ dedi kadın.
‘’İstersen ağzını bağlayabilirim.’’ dedi Cihan.
‘’Başka şekilde susturmanı tercih ederim.’’
İkisi arasında atışma başlayınca diğerleri bıkkın şekilde nefes verdi. Sanırım Çiçek’in kim olduğunu biliyorum. Cihan’ın yanında oluşuna şaşırsam da sevdiği kadına kavuşmuş olmasına sevindim. Gerçi pek birbirlerini seviyor gibi durmuyorlar, daha çok bir kaşıkta boğmak ister gibi bakıyorlar.
Neler olmuş üç ayda?
Son üç ayda neler olduğunu tam olarak bilemesem de az sonra ne olacağını gayet iyi biliyorum. Çünkü az önceki siyah aracın açılan arka kapısından inen kişiyi gördüm. Baştan ayağa siyah giyiyordu. Siyah pantolon, siyah kısa kollu tişört. Yüzüne bakmaya korktuğum için gözlerim bedeninde oyalanmaya devam ediyordu. Zayıflamıştı ama kaslı vücudu bundan pek etkilenmemişti. Dışarıdayken taktığı siyah eldiven bu defa yoktu. Yumruk olmuş ellerine baktım birkaç saniye. Onun için de zordu… Nihayet cesaret bulan gözlerim yüzüne ilerledi. Üç ay boyunca hasret kaldığım yakışıklı yüzüyle karşılaşınca özlemle kasılan kalbimi nasıl zapt edeceğimi bilemedim.
Sadece baktım…
Benim gözlerimden yaşlar akarken onun gözleri karanlık bir bilinmezdi. Ben özlem ve acıyla bakarken o saf bir öfkeyle bakıyordu. Ben koşup kollarına sarılmak isterken, o olduğum yerde kalmamı emrediyordu.
Asef Arjen…
Ona söylediğim sözleri unutturmamak istercesine bakıyordu…
Ne yapacağımı bilmez halde ona bakarken, Asef baştan ayağa beni süzüp onaylamaz şekilde başını salladı. Sanırım kıyafetim ya da başka bir şey için. Ne olduğunu anlamadığım için ben de aynı kafa hareketi ile karşılık verdim. Tek kaşı kalkarken dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı. Sanırım tehditvari yapılmış bir hareketti.
‘’Eliza!’’
Adımlarım istemsiz şekilde ona gitmek isterken kulağıma dolan sesle olduğum yerde dondum. Aynı anda Asef’in oynayan dudaklarından küfür dökülmüştü.
‘’Eliza!’’
Doruk’un sesine döndüğümde yavaş şekilde indiği arabadan bana doğru geldiğini gördüm. İçime dolan neşeyle düştü bu defa göz yaşlarım.
‘’Hani daha uyurdu?’’ diye sordu Tolga.
‘’Nerden bileyim ben?’’ diye sertçe karşılık verdi Deniz.
‘’Doktor olan sensin ya Deniz.’’ dedi Nehir.
‘’Bıktım elinizden! Yakacağım artık bu diplomayı!’’
Ne hakkında konuştuklarını anlayamayacak kadar garip haldeydim. Yanıma ulaşan Doruk hiçbir şey söylemeden kollarını boynuma dolayınca aynı şekilde karşılık verdim.
‘’Doruk! Çok şükür iyisin! Burada olduğuna inanamıyorum.’’
‘’Tabi ki yanında olacağım Eliza. Benim yerim karımın yanı, bizi ayıramazlar. Sana söz bebeğimizin acısını atlatacağız.’’
Doruk’un kollarından sıyrılıp geriye çekildim. Ağlıyor ve büyük bir hasretle bana bakıyordu. Söylediği kelimeleri anlamaya çalışırken Deniz’in sesini duydum.
‘’Uyandığı andan beri bir tek seni hatırlıyor. Ama karısı olarak, yaşadığınız şeyler büyük bir şoka neden olmuş. Bir süre ona yardımcı olmamız lazım, tabi istersen…’’
Bana acı ve özlemle bakan Doruk’a baktım. Sonra diğerlerine, hepsi bildiği için sakindi ama tepkimi bekliyorlardı. En son Asef’e döndüm. Tepkimi beklemeyen tek kişi oydu. Çünkü çok kötü bir tepki vermeye hazır olan o gibiydi. Ve şimdi bakışları az öncekinden çok farklıydı. Çektiği acıyı saklamadan gözlerime bakıyordu. Yumruk olan elleri çözülmüş bana doğru dönmüştü. Tüm bu savaşın içinden ellerimi tutup çıkarmak ister gibi…
Ne yapacağız şimdi? Hayalimdeki an bu değildi, bu kadar beklenmedik bir durum karşısında hareket dahi edemezken nasıl karar verecektim?
Cennetin kapısında bekleyen bir melektim, şeytana olan aşkımdan yerin altına hapsolmuşken kanatlarımı nasıl kullanacaktım?...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.46k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
58 Bölümlü Kitap |