50. Bölüm

BÖLÜM 47

Sitare Yazar
yzrsitare

‘’Kimselere anlatamadım… Kendime bile, ola ki ağzımdan kaçırır, bir daha tutamam seni…’’

Nazım Hikmet

***

Parçalanmış bir ayna eski haline dönebilir mi? Binlerce küçük parça ait olduğu yerden bir daha dönmemek üzere kopmuşken, nasıl eskisi gibi olabilirdi? Belki de çözüm eskisi gibi olmak değil, yeni bir bütün olmaktı. Bu şekilde yeniden bir arada olmayı başarabilmiştik. Ama henüz bunun farkında değildik. Farkında olduğumuz tek şey kendi benliklerimize fazlasıyla yabancı oluşumuzdu.

 

Elimi tutan ve bırakmaya niyeti olmayan Doruk’a bakıp masanın etrafında oturanlara döndü bakışlarım. Deniz ve Nehir önlerindeki kahveyi içerken meraklı gözlerle bakıyordu. Beni sinir eden Deniz’in umursamaz haliydi. Beyin cerrahı olarak Doruk’a bir şeyler yapması gerekirken, bu kadar rahat oluşu fazla sinir bozucuydu. Kafasına bir şeyler atmak istiyordum, Nehir’e de aynı şekilde… Yan yana kalınca iyice birbirlerine benzemişlerdi.

 

Alya ve Tolga diğer yanımda oturuyordu. Alya’nın henüz uzun süre ayakta olmaya gücü olmadığı için hemen eve geçip, en geniş yer olan terasa oturmuştuk. Sessizliğimiz bir süredir devam ediyordu ama bunu bozan mutfakta elinde dondurma ile çıkan Lavinya oldu. Sanırım fazla rahattı.

 

‘’Sen aşçı olduğuna emin misin? Dolapta yemek yok, sadece abur cubur var.’’ Lavinya tekli koltuğa oturup bağdaş kurarken bakışlar ona dönmüştü. ‘’Hala konuşmuyor musunuz? Eliza’ya her şeyi ben mi anlatayım? Sonuçta onun en yakını sizsiniz ama ben bunu sorun etmiyorum. Sonuçta benim gelinim sayılır ve-‘’

 

‘’Sert adamın dediği kadar varsın, iki dakika sessiz olsana sen. Mavişimin başı ağrıyor.’’ Tolga, Alya’nın yanağına öpücük kondurup nispet eder gibi Lavinya’ya bakınca kadın güldü. Ben hala seyirci konumundan öteye gidemiyorum.

 

‘’Sana tavsiyem çeneni sen tut, Cihan sert adamsa ben de sert bir kadınım kafanı patlatırım, Alya’ya da çok yakın durma.’’ Lavinya’nın sözlerinden biraz ürken Tolga yine de istifini bozmadı. Bu duruma ve tehditlere alışmış gibiydi. Lavinya, hakkında eskiden bildiğim şeylerden fazla bir şey bilmiyorum. Sanırım öğrenmem gereken çok şey vardı.

 

‘’Pekala, artık daha iyiyim ve bana olanları anlatabilirsiniz.’’ Sözlerim ile bakışlar bana döndü. Biraz önce yaşanan şeylerden dolayı nutkum tutulmuştu. Tepki veremeden Asef’in öfkeli gidişiyle afalladığım için kendime gelmem uzun sürmüştü. Tabi bir de Doruk vardı. Elimi bırakmamakta ısrar etmesi de işimi zorlaştırıyordu. ‘’Doruk artık elimi bırak istersen, pek temas sevmiyorum. Unuttun mu?’’ derken sesim yumuşaktı.

 

‘’Ama benim dokunuşlarımı seviyorsun karıcığım, bu dünyada bir tek benim sana dokunmamı istiyordun hani?’’ Doruk’un sözlerine şokla baktım. Bu sözlerin tek muhatabı Asef’ti. Doruk’un kendini o yerde görmesi inanılır gibi değildi. ‘’İnsanların içinde utandın sanırım, tamam dediğin gibi olsun.’’

 

Elim serbest kalınca dik bakışlarımı Deniz’e yönelttim. Şu an Doruk’a karşı anlayışlı olmam gerektiğinin farkındaydım. Ama aynı şey Deniz için geçerli değildi. ‘’Deniz tahmini ağzını ne zaman açıp konuşacaksın? Sonuçta bazı şeylere uzak kalmış hissediyorum kendimi. Beni aydınlatmak ister misin?’’ Sesim sakin olsa da altında yatan öfke anlaşılıyordu.

 

Deniz ağzını kocaman açıp esnerken geriye doğru yaslandı. ‘’Ne anlatayım güzelim ya? Üç aydır ebem ağladı, kendimi duvarlara vurup vurup parçalanmak istiyorum. Hastanede oraya buraya koşup durdum, Alya’nın sürecini biliyorsun zaten. Önceliğimiz o oldu,’’ Başıyla dondurma yiyip umursamaz şekilde etrafı izleyen Lavinya’yı işaret etti. ‘’Cihan’ın rehini olarak aramıza girdi ama Alya için eski bir dost olması dolayısıyla burnumuzun dibinden gitmedi. Gerçi Asef her an çekip vurabilir, neyse işte bol koşuşturmalı günler oldu.’’ Deniz eğilip Nehir’in yanağını öptü. ‘’Ama biricik sevgilim hep yanımdaydı. Nermin Hanım’ın tedavisi tamamlandı, Zülal ile birlikte eve döndüler. Gerçi bunları biliyorsun, bilmediğin Doruk’un durumu ve Lavinya. Doruk’u biz de bilmiyorduk, üç ay boyunca uykusunda ne yaşamışsa uyandığında garip bir fantezi içinde bulduk. Ama geçici bir süreç olduğunu düşünüyorum, kötü olmaması için bir süre idare etmemiz lazım. O yüzden apar topar geldik, hastaneyi birbirine kattığı için gelmeye mecburduk.’’

 

Bakışlarımı Doruk’a çevirdiğimde yorgun ve aşık bakışlarla bana baktığını gördüm. Onun hayatta olmasını öyle çok istemiştim ki, kızmam mümkün değildi. ‘’Peki ailesi?’’ diye sordum.

 

‘’Ailesi ile tanıştı ama unuttuğunu düşündü yani şeyi bilmiyor.’’ Deniz’in söylemek istediğini anlamıştım. Yetimhanede büyüdüğünü ve ailesi olmadığını bilmiyordu. Kimse de bu konuyu açmamıştı. Bunu anlıyordum, hayatı boyunca büyük acılar çekmiş birinin artık acıları kaldıramayıp unutması belki de onun için iyiydi. Ama kötü olan şey beni karısı sanmasıydı. Hele ki Asef ile durumum belirsizken…

 

‘’Anlıyorum,’’ dedim dalgın şekilde. ‘’Peki Asef ne düşündü? Yani buraya sizinle gelmesi,’’

 

‘’O adamı hiç sevmedim Eliza,’’ Doruk sinirli şekilde başını sallarken diğerleri gülmemek için kendini zor tutuyordu. ‘’Beni öldürecek gibi bakması anlamsız hatta bir ara silah gösterdi biliyor musun? Haydutun teki, kim ki bana böyle davranıyor?’’ Başını tutup yüzünü buruşturunca Deniz ayağa kalktı.

 

‘’Kim olduğunu bilsen şok olursun, neyse hadi ilaç alıp uyuman lazım artık. Kendine fazla yüklendin dinlenip daha iyi olmalısın. Kızlar burada kalsın, biz erkekler otele gidelim.’’ Deniz için de stresli bir gündü sanırım. Özellikle Asef’le ilgilenen kişi olduğuna eminim. Bir yandan da Doruk’a yardımcı olmaya çalışan ondan başkası olamazdı. Ama öncelikle herkesin sakinleşmesini sağlamalıydı.

 

‘’Bir dakika, ben bir yere gitmiyorum. Yerim karımın yanı, yeterince ayrı kaldık zaten.’’ Doruk’un sözleri üzerine onun elini bu defa ben tuttum. Şu an Doruk’u sakinleştirecek tek kişi olduğumu biliyordum.

 

‘’Doruk, evim çok küçük ve Alya’nın rahat etmesi lazım. Sen erkeklerle kalsan daha iyi olur, beni anlıyor musun?’’

 

Doruk birkaç saniye kafası karışmış şekilde baktı. ‘’Neden evimiz küçük? Bazı şeyleri hatırlamıyorum, fakir bir adam mıydım? Sana istediğin hayatı sunamadığım için mi beni bırakıp buraya geldin? Ama hepsini telafi edeceğim, söz.’’

 

Deniz’in kahkahası terası doldurdu. ‘’Hatırlamıyor musun Doruk? Eliza sana boşanma davası açtı, kızı Maldivlere tatile bile götüremedin. Düğünde ağırlığı kadar altın, beline altın kemer takamadın. Bu kız ne etsin seni?’’

 

Ne diyor bu Deniz? Saçmalamaya başlamıştı yine.

 

‘’Üstelik, pembe panjurlu ev istedi gittin gece kondu aldın kıza.’’ dedi gülerek Tolga.

 

Tolga da Deniz’e eşlik etmese olmazdı zaten.

 

‘’Çırağan Sarayı’nda düğün istedi, gittin sokak arasında düğün yaptın.’’ dedi ciddi şekilde Lavinya.

 

Sanırım Lavinya da onların kafasında bir kadın.

 

‘’Gerçekten mi Eliza? Öyle bir adam mıyım, boşanacak mısın benden?’’ Doruk, Deniz’in ve diğerlerinin sözlerini ciddiye alınca herkes gülmeye başladı. Sinirlerim bozulmuştu, gülüşümü tutamadım.

 

‘’Doruk, lütfen sakin ol ve misafirlerimizin dinlenmesi için onlara yardımcı olalım. Ayrıca sen onların gereksiz şakalarına kulak asma.’’ İmalı şekilde Deniz’e baktım ama Deniz gereksiz şakalara devam edecek gibiydi. ‘’Bugün dinlenelim, yarın sakin şekilde konuşuruz.’’

 

Doruk sonunda ikna olunca erkekler ayağa kalktı. Tolga önce uzun uzun Alya’ya sarıldı ama sonunda Deniz’in ensesine vurması sonucu evden çıktı. Deniz, Nehir’in dudaklarına küçük bir öpücük bırakıp, diğerlerine dil çıkarıp Tolga’nın ardından çıkmıştı. Doruk ise elimi tutarak kapıya yürümeye başlayınca ona ayak uydurdum.

 

‘’Söyledikleri doğru muydu? Benden o yüzden mi kaçtın? Gözlerimi hastanede açtığımda yanımda seni aradım yoktun, kafayı yedim. Çok korktum, herkes çok yabancıydı, kimseyi hatırlamıyorum. Sadece sen varsın.’’ Doruk aniden beni öpmek için eğildiğinde geri çekilmemle öylece kaldı. ‘’Beni sevmiyor musun artık?’’

 

Derin bir nefes alıp, elimi Doruk'un yanağına getirdim. Gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. ‘’Doruk, ölümden döndük biliyor musun? Üç ay önce öyle şeyler yaşadık ki… Hatta biz sağ kalsak da ölen birisi oldu…’’ Aklıma dolan anılar ve kaybettiğim bebeğimin anısıyla göz yaşlarım şiddetlendi. İçime hapsedip dindiremediğim acısı yeniden kalbime saplanmıştı. ‘’Kafan şu an karışık anlıyorum ama yaşadığın ve şu an karşımda olduğun için ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Gözlerini kapatmadan önce başka bir hayat istemiştin ve öyle olmuş gibi. Sadece biraz zaman ver kendine, bunları aşacağız tamam mı?’’

 

‘’Şu an sözlerin de kafamı karıştırdı ama tamam, sen ne dersen o olsun. Ama bana yardım et lütfen, şu an aklımda senden başka tanıdığım kimse yok. Annem olduğunu iddia eden kadına karşı en ufak bir duygu bile hissetmedim. Ama senin adını söylemek bile kalbimin durduracak kadar heyecanlanmama neden oluyor, beni bırakma.’’ Doruk’un acılı serzenişine sarılmayla karşılık verdim. Ne yapacağımı şaşırmış haldeydim ve tek dileğim Doruk’un hafızasının bir an önce gelmesiydi yoksa benim için de çok zor olacaktı.

 

Doruk da nihayet daha iyi hissedince diğerleriyle gitti, kızların yanına ilerleyip aşağı baktım. Erkeklerin gidişine bakıyor gibi görünsem de gözlerim başkasını arıyordu. Anlık gördüğüm adam ortadan kaybolmuş gibiydi. Sanırım bu halimi anlayan ise Lavinya oldu.

 

‘’Merak etme, Asef hala Ürgüp’te, az önce Cihan ile konuştum. Biraz asabı bozukmuş sanırım.’’

 

Alya’nın yanına oturup kollarımı beline sardım. ‘’Onu merak etmiyorum, Doruk’un gidişine bakmıştım.’’

 

‘’Aynen, ben de inandım. Tabii üç ay kısa bir süre hiç özlememiş olabilirsin. Benim gibi beş yıl hasretini çekmedin.’’ Lavinya dondurmasını bitirip cips açmıştı.

 

‘’Ama seninki tek taraflı bir hasret, sonuçta Cihan seni ölü biliyordu. Eliza ile Asef’in durumu biraz farklı.’’ dedi Nehir. Lavinya omuzlarını silkip ağzına birkaç tane cips attı.

 

‘’Doğru dedin, piç kim bilir kimlerle yattı? Sıçacağım ağzına onun, bu arada pardon Alya’cığım küfür ettim.’’ Lavinya’nın sözlerine güldü Alya.

 

‘’Sorun değil, etrafım fazla küfür eden adam dolu ayrıca filmlerde de hep duyuyorum.’’

 

‘’Aferin kız, sana yıllar önce verdiğim filmlerin hepsini izlemeni takdir ediyorum.’’ Lavinya’nın dediğine şaşkın şekilde baktım.

 

‘’O film arşivini sen mi verdin Alya’ya?’’

 

‘’Ben verdim tabii ki. Alya ergenliğe yeni girerken yanındaydım onun. Gerçi ajan olarak girip, birçok kişiyi öldürmeyi planlıyordum ama işler istediğim gibi gitmedi. Bıcırığı daha ilk gördüğüm anda sevdim ve kendi planımı yaptım. Alya’yı koruyup ona yardımcı olmak istedim. Planımda yokken Cihan’a aşık oldum, her şey sarpa sardı ve erkenden öldüm, yani öyle oldu.’’ Lavinya, konuşurken şaşkın şekilde dinliyordum, garip bir kadındı. Nehir ve Alya için bu bilgiler yeni olmadığı için rahatlardı sanırım. ‘’Öncesinde deccali öldürsem iyi olurdu ama…’’

 

‘’Deccal kim?’’ diye sordum.

 

‘’Asef tabii ki! Başka Deccal mi var? Üç aydır hayatımı zehir etti, burnumdan getirdi. Annesi sayılırım ama terbiyesizin önde gideni, iki dakika laf sokmadan duramıyor. Cihan’ı da görmeme izin vermiyor! Bıktım artık!’’ Lavinya’nın isyanı hepimizi güldürmüştü. Ama Asef’e deccal demesi biraz zoruma gitmişti. Onu savunma dürtümü geri atmaya çalıştım.

 

‘’Annesi sayılırım derken, ne kast ettin?’’ Bu biraz aklımı karıştırmıştı.

 

‘’Boşver şimdi sen bunu?’’ dedi Lavinya. ‘’Seninle resmi olarak tanışmadık, ben Pusat’ın ikizi Lavinya ve lütfen bana önyargılı olmayın. Eski adımla Çiçek, gerçi uzun hikaye dediğim gibi şimdi hepsini boşver. Şu an rehin sayılırım ama bundan şikayetçi değilim, Pusat’ın yaptığı şeyleri hiçbir zaman doğru bulmadım. Çok konuşmak istemiyorum ama geçmişte kolay şeyler yaşamadık, onun bu halde olmasına çok üzülüyorum. Nerede olduğunu bilmiyorum, benden dolayı şu an herhangi bir hamle yapmıyor, sadece Asef deccali ile karşılıklı bir yerler patlatıp duruyorlar. Ama onu tanıyorum, bir şeylere hazırlanıyor ve ona ulaşamıyorum. Her şey boka sardı ve burnumuz boktan çıkmayacak gibi.’’

 

Lavinya nefes nefese kalınca mecbur susmuştu. Alya gülerken, Nehir uzanıp cipsten aldı. ‘’Gerçekten de çok az konuştun.’’

 

‘’O hep böyleydi,’’ Alya, omzuma başını koydu. ‘’Benim yanımda kalırken de susmazdı. Cevap almadığı bir insanla nasıl bu kadar uzun konuştuğuna şaşardım ama o anlamazdı.’’

 

‘’Bana bak bıcırık, madem şaşıyordun neden belli etmiyordun?’’ diye sitemle sordu Lavinya.

 

Alya gülerek, biraz daha bana sokuldu. ‘’Duygularım Eliza ile açığa çıktı, tabii Tolga ile de. Yapacak bir şey yok.’’ Gururum okşanınca kendimi iyi hissettim.

 

‘’Kıskandım şimdi ama olsun iyi olman hepsinden önemli. Eliza herkese iyi geldiğin için sanırım hepsinin hayatının merkezindesin, şimdi daha iyi anlıyorum.’’ Lavinya dalgın şekilde beni seyrederken anlık yüzüne pişmanlık yayıldı. Pusat’a engel olsaydı belki bebeğimi kaybetmeyecektim. Benimle aynı şeyi düşündüğünü anladığımda yüzümü çevirdim. Evet, herkesin elinde küçük de olsa bir ihtimal vardı ama yanlış yerde kullanmış gibiyiz.

 

‘’Herkese iyi gelmesinin bir önemi yok.’’ Nehir bana bakıp tebessüm etti. ‘’Onun iyi olması önemli, hiçbir şey söylemeden gitmene başta çok kızmıştım ama daha sonra anladım. İyileşmen için yalnız kalmaya ihtiyacın vardı, düşünmen gerekiyordu. O yüzden hepimiz sana bu zamanı tanıdık ama seni çok özledik Eliza. Lütfen iyi olduğunu söyle.’’

 

Üç ayın en iyi zamanını şu an yaşıyordum, bunu inkar edemezdim. Sevdiğim insanları görmek onlarla konuşmak biraz olsun kalbime iyi gelmişti. Ama kalbimi tam olarak iyileştirecek kişi başkasıydı. ‘’Evet, iyiyim. Başta zordu kabul ediyorum. Aldığım karar neye iyi geldi günlerce düşündüm, günlerce her gece ağladım. Kaybettiğim bebeğime, Doruk’a, hepinize…’’ Gözlerimden süzülen yaşları silip tebessüm etmeye çalıştım. Yutkunurken boğazımdaki yumru canımı yakıyordu. ‘’Asef’e kızgındım, onun hayatında olmayı kabul eden bendim ama hayatımız bu hale gelince onu suçladım. Ayrı olmak ikimize de iyi gelecek diye düşündüm.’’

 

‘’İyi geldi mi?’’ diye sordu Lavinya. ‘’İyi gelmiyor çünkü kendimden biliyorum. Bir aradayken zor olan hayat ayrıyken daha da zor oluyor.’’

 

Özlemden ağladığım geceleri hatırlayıp derin bir nefes aldım. O anlarda Asef’e sarılmak isteyip de soğuk yokluğuyla yüzleşince, yaralarım çok kanamıştı. Başımı olumsuz anlamda sallayıp, Alya’ya daha sıkı sarıldım. ‘’İyi gelen şeyler oldu ama kötü olan tek şey onun yokluğuydu. Asef’e gitmek için her an her dakika istek duydum ama sonunda o bana geldi. Gerçi gelmedi, Doruk’un hafıza kaybı işleri zorlaştırdı.’’

 

‘’Abim seni çok özledi Eliza,’’ Alya, başını kaldırıp baktı. Gözleri uykuluydu. ‘’İkinizin arasındaki duruma biz karışamayız ama ayrı kalmanız hepimizi üzdü. Çünkü aşkınız öyle basit değil, Asef ve Eliza hep yan yana olmalı gibi. Lütfen barışın ve birlikte evimize dönelim.’’

 

Lavinya heyecanla öne eğildi. ‘’Alya, Cihan ile bana da aynı şeyleri söyler misiniz?’’

 

Alya gülüşünü bastıramadı. ‘’Üzgünüm ama Cihan diğerleri gibi değil, ikinize güzel dilekler değil birbirinizi öldürmemenizi diliyorum.’’ Alya’nın sözlerine gülmüştük.

 

‘’Evet bu da güzel bir dilek oldu canım.’’ Lavinya ayağa kalkıp Alya’nın elini tuttu. ‘’Hadi bakalım, çok yorgunsun. İlacını alıp uyuman lazım, bugün fazla yordun kendini, Eliza ortopedik yatak var mı Alya için?’’

 

İyi bir ev sahibi olarak kendimi toplayıp ayağa kalktım. Bu gece için içimizdekileri dökmemiz gayet yeterliydi. ‘’Evet var, benim odamda yatsın Alya. Hatta şişme bir yatak da var, sen de orada yatabilirsin. Nehir ile ben de diğer odada yatarız.’’

 

Alya’nın ameliyat sonrası bel ağrıları vardı, dikkat etmesi gerekiyordu. ‘’Tamam canım, çok teşekkür ederim.’’

 

Lavinya ve Alya yatmaya gidince Nehir ile yalnız kaldık. ‘’Sana kahve yapayım mı?’’ diye sordum.

 

‘’Hayır içtiğimiz yeterli, gel otur yanıma. Her gün görüntülü konuşsak da yan yana olmayı çok özledim.’’ Nehir, elimi tutup yanına çekti. ‘’Ve sen her şeyi anlatmadın bana.’’

 

‘’Sen de anlatmadın bana. Lavinya’nın adı hiç geçmedi.’’ dedim sitemle.

 

‘’O konuda Cihan hepimizi uyardı, telefonlar dinleniyor olabilir dedi. Özgür güvenli bir ağ oluşturmaya çalıştı ama yine de tedbirli olmaya çalıştık. Asef’in Pusat’a karşı en güçlü kozu oymuş, Deniz söyledi. Pusat’ı durduruyormuş.’’

 

Bazı şeyleri şimdi daha iyi anlamıştım. Pusat’ın yanıma gelmeden uzaktan rahatsız etmesinin sebebi Lavinya olmalıydı. ‘’Peki o kadının Alya ile olması güvenilir mi? Kötü birisi gibi durmuyor ama yine de bilemedim.’’ dedim. Alya için endişe etmekten alıkoyamadım kendimi.

 

‘’O konuda yorum yapamam ama güvenilir olmasa Asef ve Cihan buna izin vermezdi. Gereken güveni vermiş olmalı, ben çok fazla zaman geçirmedim. Biliyorsun Nermin teyzenin yanında olmaya çalıştım, uygun zamanlarda da Alya’nın yanına gittim. Asef , Yale Otel’de güzel bir pozisyon ayarlayınca iş yoğunluğu da başladı. Bir de Deniz... Onunla bazı şeyleri aştık, aramız iyi şu an. Her ne kadar bazen enerjisinin gerisinde kalsam da onunla olmak güzel.’’

 

Nehir’in ne kadar mutlu olduğunu gözlerinden anlıyordum. Aklıma düşen şeyi o yüzden geri attım. Deniz’in abisi ile olan geçmişi bilmesi şimdilik iyi olmazdı. Üstelik bu suç sadece Deniz’in değil babamındı. Esas yanlışın batağına düşen ben olacaktım. Sessiz kaldım, ileride canımız yanacak mıydı bilmiyorum ama susmak bugünkü tercihim oldu.

 

‘’Alya’ya karşı kendimi mahcup hissediyorum. Ona gitmesi gereken bendim, onun bana gelmesi ise ağır geldi.’’ Sözlerim dile gelince canım daha çok sıkılmıştı.

 

‘’Hayır Eliza, yanılıyorsun. Hayatın boyunca başkalarını hep önde tuttun zaten, şimdiye kadar kimi ihmal ettin Allah aşkına? Ayrıca Alya çok olgun bir kız, inan ki seni çok iyi anlıyor. Asef ile yaşadığınız şeyler kolay değildi, aşmak için zamana ihtiyacınız vardı. Önemli olan bundan sonrası, şimdilik kafanı takma. Birlikteyiz işte kızım ya! Önemli olan bu.’’ Nehir’in sarılışına karşılık verip bir süre öylece kaldım.

 

‘’Ve haberim olmadan evlendim.’’ Dediğimde ikimiz de gülmüştük.

 

‘’Bu evlilik bence uzun sürmez, şiddete meyilli adamın birisi şiddetli bir boşanmaya neden olacaktır.’’ Nehir gülüşünün arasında zorlukla konuşunca geri çekilip baktım.

 

‘’Bu durumu öğrendiğinde tepkisi ne oldu Nehir?’’

 

‘’Sanırım haberi Deniz verdi, zaten yanımızda değildi. Ama nasıl olduysa havaalanında aniden Cihan ile belirdi. Tek kelime etmedi ama yüzünden okunduğu kadarıyla pek hoşnut değildi.’’ Nehir yüzüme dikkatle bakarken tepkimi merak ettiğini biliyordum. Ama umursamaz şekilde saçlarımı geriye atıp ayağa kalktım.

 

‘’Anladım, beni görmek istemediği ortadan kaybolmasından anlaşılıyor. Üç ay sanırım bazı şeyleri aşmaya değil uzaklaşmaya neden olmuş.’’ Rahat görünmeye çalışsam da pek başarılı değildim. ‘’Neyse, sorun değil. Madem arkadaşlarım yanıma gelmiş tadını çıkarırız. Size harika bir Kapadokya tatili yaptıracağım.’’

 

‘’Rahat ol canım, hep birlikte eğlenip acıları geride bırakacağız.’’ Nehir bir şeyler daha söyleyecekti ama telefonu çalınca devam etmedi. ‘’Deniz görüntülü arıyor. Alo Deniz,’’ Telefonunu açınca ben de yatağını hazırlamak için çıktım.

 

Alya ile Lavinya’ya baktığımda çoktan uyumuş olduklarını gördüm. Alya rahat uyuyordu, yüzündeki huzurlu ifadeden bunu anladım. Ortopedik yastık ve yatağımın olmasına çok sevindim. İkisini yalnız bırakıp Nehir’in yatağını hazırladım. Derin bir sohbete dalmıştı ve terastaki koltuğa uzanmıştı. Orada uyuyakalabilme ihtimaline karşılık ince bir çarşafı yanına koydum. Sohbeti ne kadar heyecanlıysa artık beni fark etmemişti bile.

 

Kendimi günün yorgunluğu ile koltuğa atınca üzerimde hala değişmediğim kıyafeti fark ettim. Mini etek ile uyuyamayacağım için zorlukla ayağa kalkıp kurutmalıktaki yeni yıkanmış pijamamı aldım. Ama kapının birkaç kez tıklatılması ile giyinmeyi sonraya erteledim. Gelen kişinin kim olduğuna emin değildim ama kapıyı açıp gördüğüm kişiyle nefesimi tuttum. Asef karşımdaydı. Anlık duraksadım, gerçekten gelmiş miydi? Bana tek kelime etmeden, düşman gibi bakıp gittikten sonra kapıma gelmesi gerçek değil gibiydi. Ama buradaydı.

 

‘’Alya, ortopedik boyun yastığını arabada unutmuş. Onu getirdim.’’

 

Aylar sonra gördüğüm ve sesini duyduğum adamın ilk cümlesine karşılık tepki veremedim. Bir de gözümün önünde duran yastığa bakınca donukluğum birkaç saniye sürdü. Ama boğazımı temizleyip kendimi toplarken, Asef’in umursamaz rahat tavrına alınmaktan alıkoyamadım kendimi. Elindeki yastığı alıp çenemi dikleştirdim.

 

‘’Uyudu çoktan, bende de vardı aynısından zaten. Ama bunu da yanına bırakırım.’’

 

Bakışlarımız birbirine kenetlenmiş öylece dururken, ikimiz de ne yapacağını bilemiyor gibiydik. Ya da daha çok ben o haldeydim. Onu görmenin kalbimde bu kadar büyük bir zelzeleye neden olabileceğini düşünmemiştim. Ama şimdi bir yıkıntının altında nefes almaya çalışıyordum. Üstelik Asef’in gözlerine bakarken bunu başarmak çok zordu.

 

Baştan ayağa beni süzüp derin bir nefes aldığını gördüm. Yutkunuşuna şahitlik ederken aniden bana yaklaşmasını beklemiyordum. Verdiği yastığı kucağımda tutarken bana yaklaşan yakışıklı yüzüne öylece bakakaldım.

 

‘’Bu gece için planını bozduk ama Doruk ve Alya gelmek istedi. İkisi için fedakarlık yaparsın diye umuyorum.’’ derken gözleri yüzümü turluyordu.

 

‘’Benim için fedakarlık değil, burada olmalarına çok sevindim.’’ dediğimde kaşları çatıldı.

 

‘’Doruk’un durumuna mı sevindin?’’

 

‘’Durumuna neden sevineyim? Sağlıklı şekilde ayağa kalkmasından bahsediyorum.’’ dedim başımı çevirerek. Kendimi tutmaya çalışmamı yanlış yorumlamış olmalı ki yüzüne ani bir öfke yerleşti.

 

‘’Kalktı doğru, ben de sevindim o yüzden ağzına çakmamak için kendimi tutabiliyorum.’’ Asef’in ağzının içinden söylediği kelimeleri zorlukla anlamıştım.

 

‘’Ne dedin?’’ diye sorduğumda gözlerini kısarak baktı. Aklında ne tür düşünceler geçiyordu anlamış değilim.

 

‘’Seni hiç özlemedim dedim.’’

 

Aniden söylediği kelimeler karşısında bakışlarım ona döndü. Konuşmamız burada bitmezse ikimiz için çok yaralayıcı olacaktı. Ama bunu isteyen ben değilim, Asef canımı yakmak istiyordu. Benimle hesaplaşmaya başlıyordu.

 

‘’Onu sormadım.’’ dediğimde kaşları daha da çatıldı.

 

‘’Sormana gerek yok, yanlış anlama diye söyledim. Alya için buradayım, onun güvenliği için yanında geldim. Yoksa hala sözlerimin arkasındayım.’’ Asef’in soğuk bakışlarına eş mesafeli sözleri karşısında sızlayan kalbimi engellemeye çalışmam boşunaydı.

 

Bu şekilde karşılaşmayı asla hayal etmiyordum. Yaşadığımız şeylerden sonra bir araya geldiğimizde ondan özür dileyip, bana umut veren bakışlarına sığınmalıydım. Oysa bana acı çektirmek isteyen bakışları karşısında acemi şekilde çırpınıyordum.

 

‘’Aksini iddia etmedim, onun için burada olmanı anlıyorum. Benim için gelmeyeceğini en başından biliyordum zaten, gelmesi gereken sen değildin.’’ Kucağımdaki yastığı sıkıp arkamı döndüm. Kendimi konuşmaya hazır hissetmiyordum ve kaçmak güzel bir fikirdi. Aniden kolumu tutan elle duraksarken, dört nala giden kalbime sakin olmasını söylemem boşunaydı. Yüzümü çevirdiğimde bana bakan gözleri alev gibiydi.

 

‘’Gelecek miydin bana?’’ Asef’in sesindeki karmaşık duygular içinden şaşkınlığı ve heyecanı yakalamıştım. Öyle ki benden alacağı cevaba göre çok farklı şeyler olabilirdi. ‘’Cevap ver hemen, bana gelecek miydin Eliza?’’

 

‘’Gelsem kabul eder miydin?’’ diye sorduğumda kaşlarını çatması ile ufak bir korku dalgası tüm bedenimi sardı.

 

‘’Hayır!’’ Asef tereddüt etmeden cevap verince tutunduğum hayallerim tuzla buz oldu.

 

‘’Hayır mı?’’

 

‘’Herhalde hayır, yaşadığımız her şeye rağmen birbirimizden başka tutunacak kimsemiz yokken beni arkasında bırakan bir kadını kabul eder miyim sence?’’ derken acımasız sözlerine rağmen yüzünde yumuşak bir ifade vardı. Tüm dengemi sarsmıştı iki dakikada.

 

‘’Yaşadığımız şeyler sonrası bir arada kalmak daha zor olmaz mıydı?’’ diye sordum. Gitmek zorunda olduğumu anlaması gerekiyordu.

 

Gözlerinin kararması ve yüzünün bana daha çok yaklaşması ile geri çekilmek istedim ama kolumu tutan eli daha da sıkılaşınca bu mümkün olmadı. Sert şekilde aldığı nefesi verdikçe yüzüme vuruyordu. ‘’Ayrı kalmak kolay mı oldu amına koyayım?’’

 

‘’Bana mı sövdün sen?’’ Asef’in yüzündeki öfke benim yüzüme de yansımıştı. İnsan gibi konuşmaya çalışsak da boşunaydı. İlla kavga etmek zorundayız.

 

‘’Niye söveyim sana?’’ Anlamamış gibi bakıyordu.

 

‘’Amına koyayım dedin az önce!’’

 

‘’Sana mı dedim ulan onu ben? Sana desem küfür olmaz gerçi, ikimize de ödül olur.’’ Asef’in sözlerine şaşkın şekilde karşılık verince söylediği şeyi fark edip boğazını temizledi. Bu noktada kolumu bırakıp geriye doğru giderken boynunun kızardığını görmüştüm. ‘’Tabii seninle ben ödül değil, ceza evresinde olduğumuz için yanmaya devam edeceğiz.’’ dedikten sonra derin bir nefes alıp gözlerini yumdu. Kendi içinde mücadele verdiğini anladığım için daha fazla üzerine gitmek istemedim. Çünkü beni hem affetmek istiyor hem de kırgınlığını unutamıyordu.

 

‘’Tamam, sen ne kadar istersen o kadar yanalım. Ama hazır olduğun anda senden özür dilememe ve sana gelmeme izin ver.’’ Uzanıp elini tuttuğumda yüzündeki öfke yerini anında huzura bırakmıştı. ‘’Tutmak istediğim el bu, başkasının elimi tutması böyle hissettirmiyor.’’

 

Asef’in yüzündeki ifade anında kendini öfkeye bırakınca hatamı anladım. ‘’Kim tuttu elini? Doruk değil mi? Ulan! Tüm planlarımın içine eden hafızasını sikeyim ben onun! Kendimi ne kadar tutsam da delirmenin ve cinnetin eşiğindeyim!’’ Elimi daha sıkı kavrayıp ikimizin arasında kaldırdı. Onun öfkesine karşılık sakin olmaya çalışıyordum. ‘’Tutmayacak elini, sana asla dokunmayacak. Eğer yanlış bir şey yaparsa o yarım uyanan aklını komple kapatırım.’’

 

‘’Asef sakin ol, Doruk uyansın diye aylardır dua ediyorum ben. İyi olması her şeyden önemli, hem Deniz geçici bir süre dedi. İdare edebiliriz.’’

 

‘’Canım yanıyor, görmüyorsun ama canım yanıyor.’’ Elimi savurarak bırakıp arkasını döndüğünde endişeyle peşinden gitmeye yeltendim. Ama olduğum yerde kalmak dışında bir şey yapamadım.

 

‘’Binlerce kez öpsem canından…’’ Dudaklarımdan dökülen kelimeler durmasını sağlamıştı. Ama duyduğum kelimeler fazlasıyla yaralayıcıydı.

 

‘’O canı yakan senken mi?.. Önce yaktığın yangını söndür, geriye bir can kalmışsa belki öpersin…’’ Bana dönmeden hızlı şekilde merdivene ilerledi. Ardından dakikalarca hareketsiz şekilde bakıp durdum. Bana kızmakta haklıydı, onu bu konuda asla suçlayamam.

 

Ondan asla gitmeyeceğimi söyleyip aylarca ayrı kalmamıza neden olmuştum. Ama elini tuttuğum anda bir daha asla bırakmak istemeyen kalbim en net mesajı bana haykırıyordu. Onu çok özlemiştim ve onsuz asla yaşayamazdım.

 

Beni affetmen için elimden geleni hatta daha fazlasını yapacağım Asef. Kollarında yaşayacağım acıları dahi sensiz bir hayatın özlemine değişmem…

 

***

 

Sabahın neşesi etrafa yayılırken, çatal bıçak sesleri de ona eşlik ediyordu. Dünün yorgunluğunu atmış şekilde yeni güne uyanıp bir süre kızlarla oturup konuşmuştuk. Tabii erkeklerin müsaadesi pek fazla olmamıştı. Acıktıkları için zorla gelip hepimizi çalıştığım otele getirmişlerdi. İzin aldığım için birkaç gün herkesle rahat ilgilenebilirim.

 

‘’Bunu da ye Mavişim.’’ Tolga, Alya’nın önündeki yemekler yetmezmiş gibi sürekli yeni şeyler ekliyordu. Alya normalde fazla yemek yemezdi ama gördüğüm kadarıyla iştahı çok açılmıştı. Tolga’nın onun için seçtiği şeyleri iştahla yiyordu.

 

‘’Bundan ye karıcığım.’’ Bir an unuttuğum gerçek yüzüme yeniden çarptı. Doruk hemen yanımda oturuyordu, diğerlerine göre geç uyanmıştı. Muhtemelen aldığı ilacın etkisiydi. Bizden sonra kahvaltıya inip direkt bana koşmuştu. Asef’in olmaması herhangi bir kan dökülmemesi açısından iyi olmuştu. Ama nerede olduğunu merak etmeden duramıyorum. Diğerleri de sözleşmiş gibi ağzını açıp tek kelime söylememişti.

 

‘’Sağ ol Doruk, yeterince yedim.’’ desem de Doruk tabağıma bir şeyler koymaya devam ediyordu.

 

‘’Kocanı dinle kız, bak ne güzel ilgileniyor seninle. Bu karı milleti çok nankör çok.’’ Deniz tereyağlı ekmeğinin üzerine bal döküp ağzına atarken, Nehir’in dirseğini karnına yemişti. ‘’Lan! Hayatım gavura vurur gibi ne vuruyorsun?’’

 

‘’Düzgün konuşsana Deniz, karı milleti ne ya? Ne kadar argo bir ağzın var senin, bir doktora yakışıyor mu bu konuşma şekli?’’ Nehir bu defa Deniz’in kafasına bir şaplak yapıştırdı.

 

Lavinya gür bir kahkaha atıp çayından bir yudum aldı. ‘’Adamın kafasına gelen giden vurduğu için insanlık mı kaldı, şunun tipine bakın.’’

 

Deniz dudaklarını büzse de Nehir ondan önce atladı. ‘’Sevgilimin tipi de kafası da gayet güzel, o yüzden boş konuşma.’’ Deniz gururlu şekilde Nehir’e bakıp yanağına kocaman bir öpücük kondurdu.

 

‘’Canım sevgilim benim, kimseye de yedirmez beni.’’

 

‘’Sulanma Deniz, aslında haklı dediklerinde ama benim dışımda kimse sana bir şey diyemez.’’ Nehir’in sözleri hepimizi güldürmüştü. Deniz bozulsa da çaktırmadan Nehir’e sırnaşmaya devam etti.

 

‘’İlginç bir ilişki şekli, Cihan’la biz de hakaret üzerine kurulu bir iletişim geliştirmiş durumdayız.’’ Lavinya dalgın şekilde ağzına zeytin atıp masadaki telefonunu eline aldı. ‘’Nerede bu adam ya, geceden beri Asef deccali ile ortadan kayboldu. Acaba yine ne bok karıştırıyorlar?’’

 

Ben de merak ediyordum Asef’in nerede olduğunu ama sormaya da cesaret edemiyordum.

 

‘’Asef Bey abim sabah bana mesaj atmıştı. Halletmesi gereken bir iş varmış ama ne olduğunu söylemedi.’’ Tolga’ya haber vermişti ama bana söyleme gereğinde bile bulunmamıştı. Gerçi buna bozulmaya pek hakkım yoktu, dün geceki mesafeli bakışları aklıma gelince kendimde bu hakkı bulamadım.

 

‘’Neyse boş verin abimi, Ürgüp’te neler yapabilir Eliza?’’ Alya’nın sözleri üzerine düşüncelerimi bir kenara atıp gülümsedim ama Doruk hemen atladı.

 

‘’Karımla baş başa vakit geçirmek istiyorum, siz gidip gezebilirsiniz.’’

 

Unuttuğum yerde kendini bana itinayla hatırlatıyordu. Samimi şekilde gülümseyip Doruk’un gözlerine baktım. ‘’Ama arkadaşlarımız ilk kez Ürgüp’e geliyor. O yüzden önce onların güzel zaman geçirmesini sağlamamız gerekli. İyi bir ev sahibi böyle davranır. Değil mi?’’

 

Doruk itiraz etmek ister gibi baksa da ısrarlı bakışlarıma karşı koyamadı. ‘’Tamam öyle yapalım ama sonra benimsin ona göre.’’

 

‘’Öhö öhö! Azıcık çüş ama.’’ Tolga’nın abartılı tepkisi üzerine kafamı kaldırıp herkesin baktığı yöne döndüm.

 

Gözleri sadece bir kişinin üzerinde olan Asef tüm heybetiyle dikiliyordu. Umutla bana bakmasını bekledim ama onun odağındaki kişi itinayla Doruk’tu. Az sonra kan dökülme ihtimali çok yüksekti. Ne tür bir müdahale gerekiyor şu an?

 

‘’Kim senin anlamadım?’’ Asef’in sesinde aynı anda yüzlerce ölüm var gibiydi. ‘’Benimsin kelimesini kullandığın kişinin ismini dile getirir misin?’’

 

‘’Canım Asef’im ya, ne kadar da kibar şekilde tehdit ediyor. İşte en korkunç ifadesi.’’ Deniz ağzındaki büyük lokmayı çiğnerken zorlukla konuşmuştu. Şöyle bir anda dalga geçmenin zamanı mıydı? Ayağa kalkıp Doruk’un arkasında durdum ama sanırım bu iyi bir fikir değildi. Çünkü Asef’in daha fazla öfkelenmesine neden oldum. Ama Doruk bu haldeyken ona karşı anlayışlı olması gerekiyor. Doruk’un fazla korkusuz olması da pek iyi değildi şu an.

 

‘’Karıma dedim, başka kim olabilir? Ayrıca senin benimle sorunun ne? Her an üzerime saldıracak gibi davranmanı anlamıyorum.’’

 

Asef’in aniden attığı büyük kahkaha ile hepimizin bakışları ona döndü. Cinnet aşamasında mıydı acaba? Böyle davranması beni önemsediği için olabilir mi? Yeniden umut dolmama engel olamıyorum.

 

‘’Sonunda delirdi, gerçi pek akıllı değildi de neyse. Tam bir akıl hastasına benziyor, deccal.’’ Lavinya’nın sözlerine Asef karşılık vermemişti, onun ölümcül bakışları hala Doruk’un üzerindeydi. Anlık bana bakıp yeniden yüzünü çevirmişti.

 

‘’Sus Çiçek.’’ Cihan’ın ne zaman geldiğini görmemiştim ama şimdi hemen Lavinya’nın yanında duruyordu.

 

‘’Esas sen sus Cihan, sana zaten gıcığım. Neden gece attığım resmime yorum yapmadın?’’ Lavinya umursamaz şekilde omuzlarını silkip başını çevirdi. Sanki hiçbirimiz umurunda değildi.

 

‘’O resme ne yazsaydım?’’ Cihan’ın bakışları eskiden çok donuk gelirdi. Ama şu an şaşkın bakışları ve kızarmış kulakları onun Lavinya ile nasıl değiştiğini gözler önüne seriyordu.

 

‘’Çıplak resmime azıcık yükselebilirdin Cihan!’’

 

‘’Oha!’’

 

Şaşkın bakışlarımız ikisine döndüğünde, Cihan elini Lavinya’nın dudakları üzerine kapatmıştı. ‘’İki dakika sus kadın! Sadece iki dakika lan!’’

 

‘’Çök ölünü Cühon!’’

 

Lavinya boğuk şekilde konuşurken gülmemizi bastırmak biraz zordu.

 

‘’Sizi utanmazlar, Mavişim görüyor musun? Neler yapıyorlar?’’ diye soran Tolga’ya utangaç şekilde baktı Alya. Umarım Asef’i delirtecek bir şey gelmezdi.

 

‘’Ben de sana bikinili resim atmıştım Tolga, ne var ki?’’

 

Çok geçti, Asef’in delici bakışları bu defa Alya’ya döndü. Her şey fazlasıyla saçma bir hal almaya başlamıştı.

 

‘’Yürek yemiş bu kız.’’ dedi kısık sesle Deniz.

 

‘’Gerçekten artık biraz sakin zaman geçirebilir miyiz?’’ diye soran Nehir bıkkındı. Sanırım son üç aydır bensiz fazla hareketli zaman geçirmiş gibiydiler.

 

‘’Abiciğim, öyle değil. İlk ayağa kalktığımda çok heyecanlıydım. Daha sonrasında her ayağa kalktığımda resim çekip Tolga’ya atıyordum. Arada denk gelmiş, sanırım havuza girdiğim bir zamandı. Biliyorsun, yüzmek iyi geldi.’’ Alya’nın çaresiz açıklamaları Asef’i pek etkilemiyor gibiydi.

 

‘’Hangi yüzme zamanı Alya? Genelde Tolga hep yanındaydı. Ayrıca resim atmanı gerektirecek nasıl bir bikini acaba bu?’’

 

‘’Tanga mıydı Mavişim?’’

 

‘’Sussana gerizekalı!’’

 

Tolga ve Alya tam anlamıyla sıçıp sıvamışlardı. Onların bu hallerini ne kadar özlediğimi şu an daha net fark ediyordum. Gerçi birazdan Tolga’nın bedeninde herhangi bir noktanın kırılma anı yaşanabilirdi. Tabii Doruk, Asef’in dikkatini kendi üzerine çekmeseydi.

 

‘’Gerçekten seni anlamıyorum, benimle herhangi bir sorunun olacak ne yapmış olabilirim ki? Yaşına hürmeten saygılı olmaya çalışıyorum ama sabrım taşmak üzere, haberin olsun.’’

 

Alt dudağımı ısırıp başımıza gelecek felakete nasıl karşı koyabileceğimi düşündüm. Doruk fazlasıyla yanlış bir noktaya değinmişti. Asef’in bakışları anbean kararırken, diğerlerine yardım isteyerek baktım.

 

‘’Bu olmadı, Asef’imin zaten orta yaş sendromu var. Henüz otuz iki yaşı atlatamadı, Doruk bir yerlerine pamuk tıkamak üzere adam.’’ Deniz fazlasıyla eğlense de ben pek eğlenmiyordum.

 

‘’Bence Doruk haklı, adam yaşını almış yakında botoksa ihtiyaç duyabilir.’’ Lavinya’nın ağzı serbest kaldığı için, Asef’i delirtme modunu açmıştı. Çenesi kasılan Asef, Lavinya’ya bakmasa da duyduğu şeyin öfkesini gayet belli etmişti.

 

‘’Cihan otuz beş yaşında farkında mısın? Sen de otuz, Asef’e laf söyleyecek son kişisin.’’ Nehir canım benim, kudurtma modunu aktif etmekte geç kalmamıştı. Gülümsememe engel olamadım.

 

‘’İkimiz de taş gibiyiz şekerim, bazıları gibi erken çökmüyoruz. Zaten Ayşe Sultan söylemişti, ailenin erkekleri erken yaşlanıyormuş. O yüzden sayın deccal birkaç seneye kalmaz amca gibi görünür.’’ Lavinya’nın sözlerine daha fazla dayanamayacağım.

 

‘’Amca olduğunda bile çok yakışıklı görüneceğine eminim ama amca olmasına daha çok var.’’ dediğim anda bakışlar bana döndü. En şaşkın bakan ise Asef’ti. Öyle ki gözlerinin ardında titreyen bir duygu vardı, aylardır onu ne kadar yalnız bıraktığımı ve bana ne kadar ihtiyacı olduğunu üzülerek bir kez daha anladım. ‘’Yani şu adama bakıp da yok amca yok botoks, bence fazlasıyla haksızlık olur.’’

 

Asef’in tüm siniri ve öfkesi anında dağılmış gibiydi. Küçük bir çocuğun masum bakışlarını taşıyan gözleri yüzümü özlemle turlarken ben de gözlerimi ondan alamadım. Tabii onun bu bakışı uzun sürmemişti, yönünü benden ters tarafa çevirip boğazını temizledi. Üzerimize dönen imalı bakışları görmezden gelmeye çalışmak boşunaydı.

 

‘’Yalnız bunu senin söylemen hoşuma gitmedi karıcığım.’’

 

Doruk! Seni her unuttuğum anda ortama gergin bir giriş yapmak zorunda mısın?

 

‘’Hoşuna gidecek bir şey söylememi ister misin Doruk?’’ Asef aniden öne doğru seğirince daha fazla geri duramadım.

 

‘’Hadi çıkıp Ürgüp’ü gezelim, konuşacak çok zamanımız olacak.’’ Diğerlerine kaş göz edip bana destek olmalarını bekledim.

 

‘’Evet! Ben çok gezmek istiyorum.’’ Alya ellerini çırpıp Tolga’nın elini tuttu.

 

‘’Bence de, Mavişim ile Atv turu yapmak istiyorum.’’ dedi Tolga.

 

‘’Gezelim, balona da bineriz belki ama gün doğumunu kaçırdık.’’ Nehir de Deniz’in elini tutup beraberinde ayağa kaldırdı. Ama Deniz’in kaşı gözü ayrı oynarken imalı şekilde bana bakmaya devam ediyordu.

 

‘’Ne?!’’ diye çemkirdim.

 

‘’Yok bir şey, amcamı hatırladım. Allah rahmet eylesin çok yakışıklı adamdı.’’ Deniz’i şu an parçalamak istesem de kendimi tuttum. İmalı şekilde gülümseyip başımı sallamakla yetindim, umarım beni çok zorlamaz yoksa başına bela olacağım.

 

Herkes dışarı çıktığında Doruk, Asef ve ben kalmıştık. Çantamı aldığımda Doruk’un elimi tutması ile kalakaldım. Tabii bunu anında gören Asef de afallamıştı. Doruk’un durumunu bilse de bu duruma katlanmanın onun için ne kadar zor olduğunu görebiliyorum. Ne yapacağımı bilmez halde öylece kalmışken hamle yapan Asef oldu. Aniden Doruk’un elini elimden çekip kendi elinin içine hapsetti.

 

‘’Ne yapıyorsun lan?’’

 

‘’Doruk, sen ciddi bir beyin travması yaşadın. Yürümekte sıkıntı yaşama, bana tutun hadi gidelim.’’ Asef öyle hızlı ve sert davrandı ki Doruk tepki veremeden kendini sürüklenirken bulmuştu. Bana dönen çaresiz bakışlarına tepki vermeden öylece bakakaldım.

 

‘’Hadi Eliza, bana doğduğun toprakları gezdir belki biraz olsun anlarım seni…’’

 

Ben öylece dururken Asef’in sözleri ile ona döndüm. Başını arkaya çevirip, kıstığı gözleriyle baktı. Çok şey anlatıyordu bakışları ama en çok da katil olmak üzere olduğunu ifade ettiğini fark ettim. Çünkü şu an odağında Doruk var gibiydi. Umarım sağ salim bu günü atlatırız ve Asef ile konuşabilirim.

 

***

 

‘’Kapadokya, güzel atlar diyarı demek. O yüzden burada göreceğiniz atlar çok değerli ve özel. İlerideki çiftlikte eğitimli binebileceğimiz atlar var.’’

 

Sarı sıcağın ortasında elimle Ürgüp’ün tozlu vadilerini gösterirken uçuşan saçlarımı elimle düzeltip, diğerlerine döndüm. Kimse beni dinlemez kendi halinde takılırken öfkeme hakim olamadım.

 

‘’Sabahtan beri şu sıcakta kıçımı yırtıp kime anlatıyorum?! Dinlesenize!’’ Bağırmam ile istediğim bakışlar sonunda üzerime dönmüştü.

 

Alya ve Tolga ayakta değildi, oturdukları yerde fingirdeşmeyi bırakıp umursamaz şekilde bana bakıyorlardı. Şu an ikisini en gıcık çift ilan edebilirim. Nehir ve Deniz sabahtan beri her yerde cilveleşip tüm peri bacalarını buna şahit etmişti. Cihan ve Lavinya’nın sürekli kavga edip birbirlerine silah çekmeye ramak kalmış davranışları kriz geçirten cinstendi. Bir türlü anlam veremediğim bir ilişkileri vardı. Asef ise… Onun odağında sadece Alya vardı. Kardeşinin yorulmadığından emin olmak dışında sadece işleri ile ilgilenmişti. İki kere ayağım taşa takıldığında bile dönüp bakmamıştı, Doruk’un beni tutması üzerine öfkeli bakışlarının ona dönmesi pek ikna edici değildi. Bana bakmalıydı.

 

‘’Ulu orta kıçından bahsedemezsin karıcığım.’’

 

Şaşkın şekilde Doruk’a dönüp baktım. Gün içinde sürekli Asef’in bakışlarından kaçıp dibimde durmaya çalışmış, evliliğimiz daha doğrusu kafasındaki hayali evliliğimiz hakkında sorular sorup durmuştu. Onu başımdan savmaya çalışsam da arada başına saplanan ağrılara üzülüp, minik yalanlar söylemiştim. Ama şimdi neden kıçımdan bahsediyordu? Tam konuşacaktım ki Asef benden önce davrandı.

 

‘’Senin kıçından bahsedelim Doruk, mesela birazdan sert bir tekme ister mi?’’

 

‘’Bence kıç muhabbetini kapatın, yoksa aklıma Asef’in seksi ve sıkı kıçı geliyor.’’ Deniz’in derin bir iç çekişine karşılık veren olmasa da Nehir’den kafasına şaplak yemişti.

 

‘’Ya da senin bu tavrından bahsedelim Asef, benden neden nefret ettiğini konuşabiliriz.’’ Doruk’un Asef’e doğru ilerlemesine izin vermeden kolundan tutup çektim.

 

‘’Senden neden nefret ettiğim uzun bir geçmişe dayanıyor Doruk ve kısa bir sürede anlatmam mümkün değil.’’ diyen Asef’e kaş göz etsem de beni pek ciddiye almıyor gibiydi.

 

‘’Bu kadar sohbet yeter, hadi Atv turu yapalım ya da at binebiliriz.’’ Öne çıkıp dikkatleri üzerime çekmek istedim.

 

‘’Evet, Atv turunu görmüştüm çok merak ediyorum. Binelim mi Tolga?’’ Alya herkesten daha heyecanlıydı. Gerçi onun bu halini anlayabiliyorum, yeniden hayata dönmüş gibiydi.

 

‘’Binelim Mavişim, kurban olduğum! Zaten senin bu seviyesiz kıç sohbetine daha fazla dahil olmanı istemiyorum, hadi gidelim.’’ Tolga, Alya’nın elini tutup dikkatli şekilde ayağa kalkmasını sağlarken Asef önüne geçti.

 

‘’Deniz ile bineceksin Alya, Tolga ayrı Atv’ye binsin.’’

 

‘’Ama Asef Bey abi, Mavişim ile ayrılığımız derin acılara sebep olurken onsuz olmak bende geri dönüşü olmayan kederlere gebe oluyor. Beni onsuz, onu bensiz bu Ürgüp çöllerinde Leyla ve Mecnun etme…’’

 

‘’Siktir git Tolga!’’

 

‘’Tamamdır.’’ Asef’in öfkeli sesine bir saniye bile itiraz etmeyen Tolga’ya, şokla baktı Alya. Bu kadar çabuk pes etmesini beklemiyordu sanırım. Ama ben pek de şaşırmadım.

 

Ayrıca Asef’in neden Deniz’i seçtiğini tahmin edebiliyorum, bu tarz sporlarda en güvenilir kişiydi. Daha önce Pusat beni kaçırdığında Deniz’in eski rallici olduğunu öğrenmiştim. Özgür’ün anlattığına göre Alfa ve Kerberos’u o kadar hızlı getirebilecek tek kişiymiş.

 

Alfa… Asef’in içindeki yara olmalı…

 

‘’Sen binmeyecek misin?’’ diye sordu Deniz. Bunu cevabını ben de merak ediyordum.

 

‘’Hayır, ata binmek istiyorum. Dikkat et Deniz.’’ Asef arkasını dönüp çiftliğe ilerlerken arkasından baktım. Sanırım içimde kaynayan bir şeyler vardı.

 

‘’Hadi o zaman gidelim, biz de seninle bineriz Tolga.’’ dedi Nehir.

 

‘’Arkadan kıçımı elleme sakın.’’

 

‘’Geri zekalı, neden öyle bir şey yapayım?’’ Nehir, araçları kiralamak için giden Deniz’in arkasına düşerken bağırdı.

 

‘’Cihan biz de gidelim.’’ Lavinya, Cihan’ın elini tutup çekiştirse de karşılık alamamıştı. ‘’Hadi ya, kazık gibi durma.’’

 

‘’İstemiyorum Çiçek, sen bin.’’

 

‘’Tek tadı çıkmaz, o yüzden sen gelmezsen şu yakışıklı Kerem benimle gelsin. Hey! Kerem benimle gelsene!’’ Lavinya elini kaldırıp, biraz uzakta arabanın yanındaki Kerem’e seslendi. Bugün etraftaki koruma sayısı artmış gibiydi.

 

‘’Yerinde kal Kerem.’’ Cihan’ın öfkeli yüzü fazlasıyla açıklayıcıydı. Lavinya’yı kıskanmıştı. ‘’Yürü başımın belası!’’

 

‘’Az önce çok çekiciydin, sana çok yükseldim. Beline sıkıca sarılabilir miyim?’’

 

‘’En son yaptığın gibi taciz etmeyeceksen olur.’’ Cihan önden Lavinya arkadan yürüyordu.

 

‘’Hayatım boyunca senin kadar iradeli bir adam görmedim, ne var sanki sen de beni taciz etsen.’’

 

‘’Sus Çiçek.’’

 

‘’Adım Lavinya!’’

 

İkisi kavga ederek uzaklaştığında Doruk ile ben kalmıştık. Garip bakışları gidenlerin üzerindeydi.

 

‘’Bu ekibin kafasını bir türlü çözemedim, çok garip insanlar hepsi de. Eee biz ne yapalım?’’

 

‘’Sen Atv’ye binmek istemiyor musun? Ya da başka bir şey…’’ dedim. Açıkçası benim yapmak istediğim başka bir şey vardı ama direkt söyleyemiyordum.

 

‘’Bilemedim, pek istemiyorum. Sen söyle, ne yapalım?’’ Doruk bakışları ile benimle zaman geçirmek istediğini belli ediyordu ama şu an böyle bir riske giremezdim. Ayrıca Kerem’in dik bakışlarından anladığım kadarıyla buna izin vermeyecek gibiydi.

 

‘’At binelim mi? Uzun süredir binmek istiyordum.’’ dedim hevesle. Ama Doruk’un yüzünde oluşan şaşkın ifadeyi görünce hemen ekleme gereği buldum. ‘’Asef ile ilgisi yok, at binmek çok eğlenceli.’’

 

‘’O adamı düşünmemiştim, neden savunma yapıyorsun ki?’’

 

‘’Herhangi bir savunma yapmadım.’’ diyerek yeniden savunma yaptım. Evet, fazlasıyla savunma yapıyordum.

 

‘’Kafası karışan sadece ben değilim sanırım, senin de kafan karışmış Eliza. Ama önemli değil, sen benim karımsın. Asef denen adamdan da çekinmiyorum, hadi gidip at binelim.’’ Doruk rahat şekilde önden yürürken gergin ilerleyen ben oldum.

 

Asef ile konuşmanın bir yolunu bulmak istiyordum, bu şekilde daha büyük bir kaosun ortasında kalacak gibiydik. Kendim affettirmek için uğraşmam gerekiyor şu an. Doruk engel olmadan bir yolunu bulmam gerekiyor.

 

At çiftliğine girdiğimizde Osman amca güler yüzüyle yanıma yaklaştı. Buranın sahibiydi ve annemin babası ile tanışıyordu. Küçükken ona verdiği işleri yaparmış, yıllar içinde kendi çiftliğini kurup mal varlığını arttırmış. Onunla burada tesadüfen tanıştık ama her zaman yardımcı olmak için elinden geleni yapacağını söylemişti. Arada da arayıp halimi sormuştu.

 

‘’Hoş geldin Eliza, arkadaşlarının geldiğini duydum. Önceden haber verseydin, hazırlık yapardım kızım.’’ Osman amca altmış yaşında olmasına rağmen dinç bir adamdı. Kır saçlarına rağmen yüzü daha gençti.

 

‘’Sağ ol Osman amca, sen endişe etme.’’ Benim için de sürpriz oldu diyemedim. ‘’Hazır atlar var mı, binebilir miyiz?’’

 

‘’Var kızım, az önce genç bir delikanlı Siyah Fişek’e bindi. Sanırım o da senin arkadaşın.’’

 

‘’Pek genç değil ama…’’ diyen Doruk’a göz ucuyla bakıp susmasını ima ettim. Her durumda Asef’e laf sokmaya son vermesi gerekiyordu. Ne diye onun yaşına bu kadar taktılar anlamıyorum. Asef’in yaşına geldiklerine onun kadar seksi ve çekici olabileceklerini sanmıyorum. Neler düşünüyorum ben? Yanaklarım yanmaya başladı.

 

‘’Evet arkadaşlarımdan birisi, şimdi biz de at binebilir miyiz?’’

 

‘’Olur kızım ama aklıma takıldı, bugün Deli Fişek her zamankinden daha huysuzdu, delikanlıya söyledim ama iyi at bindiğini söyledi. Yine de biraz tehlikeli olabilir çünkü gideceği yöne kendisi karar veren bir at, sıkıntı olmasın.’’ Osman amca arkada bir yöne bakınca benim de bakışlarım döndü. Görünürde kimse yoktu, gerçekten de at Asef’i kaçırmış olabilir miydi?

 

‘’Ne tarafa gittiğini gördün mü Osman amca?’’ diye sordum. Doruk yanımda umursamaz şekilde bakıyordu ama yorulmuş olmalı ki tabureye oturdu. Uzun süreli tedavisi için hala zamana ihtiyacı vardı.

 

‘’Küçük peri bacalarının arkasındaki yola saptı, orası çakıllı yol.’’

 

İçimde büyüyen sıkıntıya engel olamadım, o Asef Arjen’di ama yine de burası benim topraklarım ve başına bir şey gelmesinden endişe duydum. Doruk’a döndüğümde hayran bakışları ile bana bakıyordu. ‘’Doruk, sen burada bekle ben Asef’e bakıp hemen geleceğim.’’

 

Anında çatılan kaşları ile ayağa kalktı. ‘’O adamın peşinden mi gideceksin? Eliza lütfen gitme, ikimiz bir şeyler yapalım.’’

 

‘’Hemen geleceğim, sadece iyi olduğundan emin olmam lazım. Daha sonra söz seninle vakit geçireceğiz tamam mı?’’ Hızlı olmam gerekiyordu, Doruk’u ikna etmek için uğraşmaya vaktim yoktu. ‘’Osman amcanın çayı çok güzeldir, sen ikinci bardağı içmeden ben burada olurum.’’ Onu öylece bırakıp koşarken, elini bana uzatmıştı ama Doruk’un elini tutabilecek halde değildim. Zihnime dolan acılı yüzü görmezden gelmeye çalıştım çünkü Asef’e gitmem gerekiyordu.

 

Seyisin hazırladığı ata binip hızlı şekilde çiftlikten çıktım. Osman amcanın söylediği yola sapınca dengemi sağlamakta çok zorlandım. Yol gerçekten çok kötüydü. Sapacak başka yol olmadığı için tek yöne ilerledim ama Asef hiçbir yerde yoktu. Yıldırım olup uçmadı ya bu adam! Başına bir şey gelmemiştir değil mi?

 

‘’Eliza!’’

 

Aniden tepenin ardından çıkan adamla afalladım. Gayet iyiydi ve atın üzerinde resmen yeniçeri gibi dört nala gidiyordu.

 

‘’Asef! İyi misin? Deli Fişek huysuz dedi Osman amca.’’ Bağırarak sesimi duyurmaya çalıştım. Asef hemen yanımda ilerlemeye başlayınca sesimi duyması zor olmamıştı. İkimiz de hızımızı düşürüp yan yana ilerlemeye başladık.

 

‘’Babaannemin çiftliğinde daha fenaları var, Osman amcan önce onları görsün. Ayrıca senin burada ne işin var?’’ Yüzünde yarım gülüşle bana bakıp yeniden önüne döndü.

 

Birkaç saniye ben de burada ne aradığımı düşündüm. Asef’i arıyordum, onu bulduğuma göre sorun yoktu değil mi? Hayır, sorun vardı ve benim şu an cesaretimi toplamam gerekiyor.

 

‘’Hava alıyordum.’’ diyerek gayet saçma bir cevap verdim. Nitekim yüzünde oluşan alaylı ifade beni ciddiye almadığını gösteriyordu.

 

‘’Yanıma gelişin hava almak için yani, bana gelmek gibi bir niyetin yoktu.’’ Asef’in ima ettiği şeyi anlamıştım. Ona gelmek istesem de beni kabul etmeyecekti.

 

‘’Yanına gelebilir miydim? Gelsem kabul eder miydin?’’ diye daha önce sorduğum soruyu yeniden sordum. Yüzüne bakmak zordu, gözlerimi önümdeki yoldan çekmedim. Nereye gittiğimizi bilmiyordum.

 

"Cevabımı verdiğimi hatırlıyorum."

 

"Burada birlikteyiz, ona rağmen mi?" diye sordum. "Asef bana bir umut ver." İçimde büyüyen acı gittikçe beni ele geçiriyordu. Asef bana bakmadıkça her şey daha çok zorlaşıyordu.

 

"Gittin ulan!" Atın dizginlerini çekip durunca ben de durdum. At üstünde yüz yüze bakıyorduk. Ama o öfkeli ben üzgün... "Hem de bir anda! Sana geliyordum, senin kollarında ağlamaya geliyordum! Bin parçaya bölünmüş nereye gideceğimi bilmezken sadece sana gelmek istiyordum! Ulan sikeyim!" Aniden deliren adamın karşısında ne yapacağımı bilemedim. Onun bu hali beni korkutuyordu. "Ben de insanım Eliza, hem de kendi hayatından çok başkalarının hayatı için yaşayan bir insanım! Senin uğruna ölmeyi göze almış bir insanım! Ama başkaları için yaşamak zorundayım, neden bana destek olmak yerine ardında bırakmayı seçtiğini anlamıyorum! Neden sana umut vermek zorunda olduğumu anlamıyorum, sen beni umutsuz bırakmışken hem de!"

 

İçini döküyordu, belki ikimiz de bunu yapmalıydık. "Ne halde olduğumu biliyor muydun? Nefes alamıyordum, her yandan köşeye sıkışmıştım. Gidersem iyi olur diye düşündüm!" diye bağırdım.

 

"Oldu mu iyi peki? Çözüldü mü sorunlar? Doruk için beni bırakıp gidince vicdanın rahat etti mi?"

 

Biliyordu, onu neden bırakıp gittiğimi biliyordu ama şimdiye kadar buna göz yummuştu. "Neden bildiğin halde sustun?" diye sordum.

 

Yutkunurken birkaç saniye gözlerime baktı. Altındaki atın hareketi ile bir süre bekledi. "Görmeni istedim, sen ne kadar Pusat'ın sözlerini dinlesen de ondan kurtuluşun olmayacak. O adam hasta Eliza, sadece zamanını bekliyor. Ben onu öldürmeden de durmayacak. Bu dünyada benden başka gidecek kimsen yok! Anladın mı?"

 

Sözleri yaralayıcıydı. Haklıydı ama acıtıyordu. "Kimsesizliğimi yüzüme vurduğun için teşekkür ederim ama sana gelmeye de cesaret bırakmadın bende."

 

Sözlerinin üzerimdeki etkisini o an fark etti. Yüzüne aniden yayılan pişmanlık ifadesini görsem de gardımı indirmedim.

 

"Kast ettiğim o değildi, her yer bu kadar tehlike ile çevrili haldeyken sadece bana güvenebilirsin."

 

"Sana gelmemi mi istiyorsun?" diye sordum. Benimle oynuyor gibi hissediyorum. Ya da onun için ne kadar mücadele edeceğimi görmek istiyor gibiydi. "Neden bu kadar tutarsız konuşuyorsun benimle?"

 

Öfkeyle kaşlarını çatıp atın yönünü değiştirdi. Aniden yanımda belirip elini belime atmıştı. Beni kucağına çekmesi tek bir hareketine bağlıydı. "Sen zaten benimsin Eliza, hiçbir zaman benden gitmedin. Gidemezsin, gittiğini düşünsen dahi gidemezsin. Kalbim senin adınla attığı sürece, son nefesime kadar benimsin..."

 

Yüzümüz birbirine çok yakındı. Üzerine bindiğimiz atlar sağ olsun bedenlerimizi dip dibe tutuyordu. Hatta onların bile başları birbirine değiyordu. "Beni affediyor musun?" diye kısık sesle sordum.

 

Eli çenemi buldu. Dudaklarımız arasında mesafe kalmamıştı. "Affedilmesi gereken benim, önce senin beni affetmen gerek. Eğer beni göt gibi bırakıp, terk ettiğinin farkındaysan öfkemin de farkındasındır. O öfkeyi geçirmek için ayrı kaldığımız ve sensiz uyuduğum gece sayısının yaklaşık bin katı geceyi benimle geçirmelisin..." Asef konuşurken dudaklarımız birbirine sürtünüyordu. Kalbim deli gibi çarpıyordu, onu çok özlemiştim. "Üstelik o gecelerde çıplak olmak zorundasın."

 

"Garip bir şart." diye mırıldandım.

 

"Hmm, çok cazip bir şart... Seni nasıl köpek gibi özlediğim hakkında bir fikrin var mı?" Eli belimi daha sıkı kavradı. Başını çevirip boynuma uzandı. Kokumu içine çekerken olduğum yerden havalandığımı fark ettim.

 

"Asef," demiştim ki kulağıma dolan silah sesiyle eş kendimi Asef’in kucağında buldum. Aniden delirmiş gibi öne atılan Deli Fişek hızlı şekilde koşmaya başlamıştı. "Ne oluyor?!"

 

"Korkma yavrum, şerefsizin teki aklınca seni benden almak istiyor ama izin vermem, artık canının yanmasına izin vermem!"

 

Bir eliyle sıkıca beni tutuyor diğer eliyle atın dizginlerini kontrol etmeye çalışıyordu. Arkamızda silah sesleri vardı ama onun göğsüne sarılmak güven veriyordu. Sıkıca sarılıp özlediğim misk ve kaşmir kokusunu içime çektim. Bunu yaparken elime gelen ıslaklığın ne olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Korkuyla nefesimi tuttum. Vurulmuştu, sırtından kanlar akarken beni daha da sıkı tuttu.

 

Görmüştü değil mi? Kokumu içine çekerken etrafımızın sarıldığını fark etmişti. Ve söylediği şeyin gerçekliği bir kez daha bana göstermişti. Benim için hiç düşünmeden ölebilirdi...

 

Ve ikimizin bir araya gelmesiyle yeniden kan dökülmeye başlamıştı...

 

 

Bölüm : 21.03.2025 20:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...