6. Bölüm

BÖLÜM 5

Sitare Yazar
yzrsitare

Uçurumları sevenin, kanatları olmalı...

Nietzsche

 

********

Yabancı hissettiğin yere ait hissedemezdi insan. Eliza tanıdığı mutfak eşyalarına baksa da yabancı olduğu bu mutfakta hiçbir şey bilmiyor gibi düşünüyordu.

Ya da ondan yemek bekleyen kişiyi düşününce her şeyi unutmuştu. Önündeki masada duran malzemeleri seyrederken öylece boş gözler ile bakıyordu.

"Beyin gücünle mi pişireceksin yemeği?" Şef Lorenzo'nun sesi ile kendine gelip başını kaldırdı. "Aslında olabilir ama ciddi bir çalışma gerektirir," Eliza hala anlamaz şekilde bakınca şef gülmeye başladı. "Şaka yapıyorum Eliza, neden durgunsun?"

"Sadece yapacağım şeyi kafamda toplayamıyorum," yeniden masadaki eşyalara bakmıştı. Şef de bakmaya başladı.

"Tavuk, mantar, kapya biber, bezelye..." Malzemeleri sayarken eli çenesine dokunuyordu. "Muhtemelen klasik bir şey yapmayı planlamıyorsun,"

"Aklımda yapmak istediğim bir tarif var ama güzel olur mu ya da beğenir mi bilmiyorum," Eliza kendi kendine konuşurken kırdığı potu anladı. Ama şef sanki onu dinlemiyor gibiydi, malzemeleri inceliyordu.

"Yaparsın sen, eşyaları istediğin gibi kullan. Bugün senin için bu otelde güzel bir başlangıç olacak. Ayrıca Asef Bey'in beğenip beğenmeyeceğine kafanı takma, sen tarzını konuştur," Şef Lorenzo kırık Türkçesi ile konuşurken komik görünüyordu ama söyledikleri Eliza için önemliydi. Biraz daha rahatladığını hissetmişti.

"Teşekkürler şef," gülümseyip kollarını sıvamaya başladı.

"Bu arada Asef Bey, kimyona bayılır," gitmeden önce çok önemli bir sır verir gibi eğilip söylemişti. Geri çekildiğinde yüzünde bastırmaya çalıştığı bir gülüş vardı.

Eliza, Asef'in ona gönderdiği listeyi hatırlamaya çalıştı, orada sevmediği şeyler arasında kimyonun olup olmadığını düşündü. Ama şef söylediyse doğrudur diye düşünüp yemeği yapmaya başladı.

Önce mantarları çeşitli baharatlar eşliğinde güzelce karamelize kıvama ulaşana kadar tavada kızartıp en son bezelye ekleyerek sos haline getirmişti. İnce şekilde kağıt gibi açtığı tavuk göğsü içine patates ve bezelyeden yaptığı sosu koymuş ve çeşitli baharatlar ile karıştırdığı kimyonu eklemişti. Kapattığı tavuğu özel sos eşliğinde fırında pişirmişti. Şimdi önündeki tabakta sos üzerinde tavuk, yanında közlenmiş sebzeler ile güzel şekilde duruyordu. Yanında da farklı mezeler vardı. Eliza hepsini güzelce tekerlekli masaya yerleştirip üzerini kapattı. Şimdi yapması gereken tek bir şey vardı. Yemeği bekleyene sunmak...

Asef Bey'in emri ile şifre yeniden şef tarafından Eliza'ya verilmişti. Eliza, Asef Arjen'in odasına çıkan özel asansöre binip 20. katın düğmesine bastı. Aslında şifreyi hala hatırlıyordu ama korktuğu için unuttuğunu söylemişti. Asansör ona inat hızla ilerleyip yirminci katta durmuştu. Eliza derin bir nefes alıp Asef Arjen yazan kapıya doğru ilerledi. Kapıyı iki kere tıklattı.

"Gir," duyduğu kalın sesle kapıyı açıp içeri girdi ve direkt ona bakan koyu renk gözler ile karşılaştı. Sabah da bu gözleri görünce aynı hissetmişti. Parmaklarının karıncalanmasını görmezden gelmeye çalışarak ilerledi.

"İki saat altı dakika geçti," dedi adam dünyada sadece ona ait olan saate bakıp.

"Sosun iyice olması için gerekli zamanı yakalamaya çalıştım," başını dik tutarak konuştu Eliza.

"Sana verdiğim sürede olacak yemek seçmen gerekirdi, neden ben yemeğimi altı dakika geç yiyorum üstelik sekiz oldu şimdi,"

Eliza bu adam karşısında ne yapacağını şaşırmıştı. Dönüp gitmeyi düşündü ama yine de başını dik tutup yeşil gözleriyle baktı adama.

"Neyse, tadalım bakalım," Asef Arjen kendince keyifli oyununa son verip masasına geçti. Bu sırada Eliza da yemeği masaya bırakıp kapağı açmıştı.

Yemeğin görselini inceleyen adam görüntüyü beğenmişti ama bunu belli etmedi. Değişik görünen sostan çatalına alıp ağzına götürdü. Daha önce tatmamıştı ve kesinlikle çok güzeldi ama bunu da belli etmedi.

Eliza ise ifadesiz şekilde yemeği yiyen adama dikkatle bakıyordu. Yüzünden bir şeyler anlamak istiyordu ama bir duvardan farkı yoktu. Daha önce bu kadar ifadesiz bir insan görmemişti.

Asef bu defa çatal ve bıçağı tavuğa uzattı. Birazını kesince içinde farklı soslar görünmüştü ama o kadar iyi harmanlanmıştı ki kokuları ayırt edemiyordu. Ağzına attığı tavuğun lezzetini doyasıya çıkarmaya çalışırken aldığı tat ile durdu. Refleks ile çıkarması gereken parçayı yutunca öksürmeye başladı. Eliza gergince adama bakıyordu.

"Bunda kimyon mu var?" Asef öksürüğü arasında sert şekilde sordu.

"E-evet," Eliza korkmaya başlamıştı. Adam daha sert öksürmeye başladı.

"Siktir! Alerjim var kimyona," adamın bağırması ile bir adım geri gitti Eliza. Adamın küfrü onu şaşırtmıştı. Şef ona kimyonu sevdiğini söylemişti.

"Ama, Şef Lorenzo sevdiğini söyledi," diye hızla açıklama yaptı.

"Pislik herif! İlla beni gıcık edecek... Peki sen," öksürüğü devam ederken bir yudum su içip zorla konuştu."Sana attığım listede özellikle kırmızı yazılmıştı kimyon," o sırada içeriye bir adam girdi.

"Asef Bey," hemen çantadan bir iğne çıkarıp adamın kolunu açmasını bekledi. Eliza şaşkın şekilde bakarken doktora benzeyen bu adamı ne ara çağırdığını düşündü. Ama Asef'in elinin masanın altına gidip bir düğmeye bastığını görmemişti.

Doktor iğneyi yaptıktan sonra, Asef'e su uzattı. "Dikkat etmeniz gerekirdi, iyi ki fazla yememişsiniz ama yutmasanız daha iyi olurdu. Boğazınız şimdi rahatlar," dedikten sonra geldiği gibi hızla çıkmıştı.

Birkaç dakika içinde olan bu olaylar Eliza'nın olduğu yerde donup kalmasına neden olmuştu. Adamın öksürüğü geçince derin bir nefes alıp arkasına yaslandı.

"Dikkatsizsin Eliza ya da bilerek bana zarar vermek istedin," tehdit eder gibi parmağını kıza uzatmıştı.

"Hayır... Asla öyle bir niyetim yoktu. Şef öyle söyleyince daha önce bana attığınız listeyi hatırlamadım,"

"İlginç," adam gözünü önündeki yemeğe dikti. "Kimyonun kokusunu nasıl sakladın? Normalde asla dikkatimden kaçmazdı,"

"Birkaç şey var, onlar bastırmış olabilir,"

"Ama bu yine de yaptığın şeyi affettirmez! Ölebilirdim, hele o Lorenzo yok mu? Bitti o bu defa..." elini masaya vurmuştu. "Kovdum lan seni!" Kendi kendine konuşmuştu.

"Bence de kovun," Eliza'nın sesi ile Asef hızla dönüp kıza baktı.

"Ne dedin?"

"Kovun dedim, ölümünüze neden olacaktı. Hatta beni de atın stajdan ben de dikkatsiz davranıp size zarar verdim," Eliza için kazara bile olsa birisine zarar vermek istemediği tek şeydi. Alerjisi olan birisine resmen zarar vermişti. Bunu idrak edince de aklına gelen her şeyi göze almıştı.

"Seni de atayım demek?" Asef bir kaşını kaldırıp kızın iri yeşil gözlerine baktı.

"Siz atmasanız da ben bırakacağım," Eliza arkasını dönüp gidecekken durdu. "Hatta bana maddi manevi tazminat davası da açabilirsiniz," tabi ki bunu karşılayacak gücü yoktu sadece blöf yapıp kendini acındırmaya çalışıyordu.

Asef gülmeye başlayınca Eliza yaptığı numarayı anladığını düşündü. "Değişik birisin Eliza, bugünü unutabilirim ama bir şartım var,"

"Nedir?"

"Birincisi yapmak istemediğin şeyleri söyleme çünkü buradan gitmek istemiyorsun," Eliza bunu duyunca kızardığını hissetti. Bu hali adamın hoşuna gitmişti. "İkincisi bana tatlı olmayan bir tatlı yaparsan seni affederim,"

"Ne?"

"Doğru duydun, ben tatlı şeyleri sevmem ama bana tatlı olarak servis edilebilecek bir şey hazırla," Asef kızın yaratıcılığını görmek istiyordu. Nedense böylesi genç birinin bu kadar cesur olması onun çok ilgisini çekiyordu.

"Tamam," dedi Eliza ama şu an aklında bir şey yoktu. "Ben gideyim,"

"Gidebilirsin," Eliza kapıdan çıkmadan masadaki şeyleri toplayıp servis masasına koymuştu. "Lorenzo yanıma gel, gelirken de bir kavanoz kimyon getir... Yok yok sen gel oyun nasıl olur beraber oynayalım," Eliza'nın kapıdan çıkarken telefonla konuşan Asef'ten duyduğu son şey buydu.

"Resmen kocaman adamların oyununa alet oldum," kendi kendine mırıldanıp asansöre bindi.

****

Masaya koyduğu ceviz, tahin ve diğer malzemelere baktı Eliza. Tatlı olmayan ama tatlı şeklinde servis edilecek bir şeyler yapacaktı. Kafasında tarifi toplamaya çalıştı. Az önce yanından geçerken şefe bakmamıştı. Koca iki adamın arasında oyun konusu olduğu için kendine kızıyordu. Şef Lorenzo da artık onun için havalı bir şef değildi aksine çocuk gibi davranan biriydi.

"Ah!" tüm düşüncelerinin arasında elindeki bıçağın ne ara parmağını kestiğini anlamamıştı. Sinirle hemen peçeteyi alıp parmağına bastırdı. Normalde bu kadar dikkatsiz birisi değildi ama bugün bir türlü kendini toplayamıyordu.

Her şeyi bırakıp derin bir nefes almak için mutfağın arkasından geniş bahçeye çıktı. Parmağına da hala tampon yapıyordu. Biraz derin kesmişti. Daha önce pek dikkat etmemişti ama etrafına bakınca otele ait bu arka bahçenin inanılmaz güzel ve büyük olduğunu gördü. Üstelik organik bir bahçe oluşturulmuştu ve otelin yemekleri yapılırken bu taze sebze ve meyvelerden faydalanılıyordu. Eliza hayranlıkla etrafını izlerken ince bir ses duydu. Sanki birisi ağlıyordu. Etrafına bakınmaya başlayınca, koca bir ağacın arkasına yaslanmış içli içli ağlayan küçük bir kız çocuğu gördü. Kıza yaklaşınca yüzündeki ve bedenindeki farklılıktan kaynaklı down sendromu olduğunu anladı. Az önce de her ne yaşadı ise korktuğu belliydi belki de kayıp olmuştu.

"Merhaba," yavaşça kızın önünde diz çöküp yumuşak bir sesle konuştu Eliza. Bu sırada kan damlayan elini saklamıştı. "Yardımcı olabilir miyim?"

Küçük kızın ağlaması bir an kesilir gibi olmuştu ama yeniden ağlamaya başlayınca Eliza telaşla etrafa bakındı. Otelde kalan bir ailenin çocuğu olabilirdi gidip haber vermeyi düşündü ama onu burada yalnız bırakmak da istemiyordu. Telefonunu yanına almadığı için kendine kızdı. Ama tüm bunları unutup şu an kızı sakinleştirmeye karar verdi.

****

"Hemen bulun kızımı!" öfkeyle bağıran yabancı adam oteli birbirine katmıştı. Avustralya'dan iş için Türkiye'ye gelen iş adamı buranın en meşhur otelinde kalmayı tercih etmişti. Karısı ve down sendromu olan küçük kızını da beraberinde getirmişti. Bir saat önce odada olmadığını fark ettiği karısını ararken kızının kaybolduğunu öğrenmişti. Ama hala koca otelde güvenlik kızını bulamamıştı. "Nasıl bir güvenliğiniz var sizin?"

"Sakin olun efendim, şimdi her yer aranıyor kamera kayıtlarında otel dışına çıkan kimse yok. Kendisi otelin içinde bir yerde," otelin müdürü sakin şekilde açıklama yaparken bir yandan da tedirgindi. Çünkü Asef Arjen'in kulağına giderse onun için pek de iyi olmazdı.

"Sakin falan olmuyorum," diye bağırdı adam. "Üstelik benim kızım normal bir çocuk değil,"

"Siz de normal bir baba değilsiniz," salona dolan sesle herkes susup geriye çekilmişti. Siyah takım elbisesi içinde uzun adımlar ile üzerlerine gelen kişi Asef Arjen'di.

"Ne diyorsun sen?" adam sinirle bağırdı.

Onun aksine Asef'in yüzü aşırı rahattı. Ama siyah gözleri ölüm saçıyordu.

"İş adamı kimliğin ile ülkeye girdiğin doğru ama neyin ticaretini yapıyorsun bayım?"

"Sanane, sen kimsin ki?" adamın bakışları afallamıştı. Karısı da endişeli şekilde etrafına bakıyordu ama endişesi küçük kızı içindi.

"O zaman ben cevap vereyim, küçük hasta kızını satmak için girdin ülkeye," herkes donup kalmıştı. Adamın karısından minik bir çığlık kopmuştu.

"Ne-ne diyorsun sen?" adamın rengi atmıştı.

"Sizin özel meseleleriniz beni ilgilendirmez ama otelimi pis işlerine alet edemezsin, derdini polise anlat. Anlaştığın herif seni sattı da," o sırada da içeriye sivil ve üniformalı polisler girmişti. "Bu arada kim olduğumu merak ediyorsan beni tanıyanlara sorabilirsin,"

Polisler adamı götürürken herkes şok içinde olanları izliyordu. Kadın ise içli şekilde ağlamaya devam ediyordu. "Kızım," diye konuştu hıçkırıkları arasında.

"Merak etmeyin kızınız güvende," Asef yürümeye başlarken kadını da beraberinde gelmesi için başıyla çağırmıştı. Odasında otelin her yanını gösteren kameraya bakarken küçük kızın mutfak tarafından oynayarak çıktığını görmüştü. Daha sonra o tarafa giden Eliza da gözünden kaçmamıştı. Ve küçük kız muhtemelen onun yanında güvendeydi.

Birçok kişi aynı anda bahçeye çıkınca gördükleri görüntü karşısında birkaç saniye duraksadılar. Küçük kız, Eliza'nın kucağında alkış çalarak onunla dans ediyordu. Eliza'nın tatlı sesi bahçeye dolmuştu. Küçük kızın az önce ağladığını belli eden kırmızı gözleri şimdi sevgi dolmuştu. Ona tatlı şekilde şarkı söyleyen Eliza'nın gözlerine odaklanmıştı.

Asef bahçe kapısına doğru yaslanıp karşısındaki görüntüyü izledi birkaç saniye. Eliza'daki merhamet gözle görülür şekilde fazlaydı ve bunu çocuklara göstermekten çekinmiyordu. İçe kapanık hali çocukların yanında tam tersi oluyordu.

"Bebeğim," kadın kızını görünce hıçkırıkları arasında koştu. Eliza da o sırada bahçeye gelmiş kalabalığı fark etti. Kendi dilini anlamayan kızla şarkı yoluyla olsa da anlaşmıştı. Sakinleşmesini sağlayıp onunla oyun oynamıştı. "İyi mi?" diye sordu kadın.

"İyi merak etmeyin," diye Türkçe karşılık verdi Eliza. O sırada gözleri Asef ile buluşunca yanlış anlaşılmamak için açıklama yapma gereği hissetti. "Bahçede sesini duyunca bakmak istedim..."

"İyi yapmışsın," dedi Asef. Ama o sırada gözü Eliza'nın eline kayınca kaşları çatıldı. "Eline ne oldu," eli öne doğru uzanmıştı ama kıza dokunmadı.

"Önemli bir şey değil, küçük bir kesik,"

"O yüzden mi o kadar kanadı?" sesi sertti hala Asef'in. "Dikiş gerekebilir,"

"Hayır, durdu zaten," Eliza bakışlarını kaçırıp bahçeye çıkmış ona yaklaşan Şef Lorenzo'ya baktı.

"Her şey yolunda mı Eliza?" Eliza ona biraz kızgın olduğu için çekingen davranıyordu.

"Senin bu mutfağında neden bu kadar kesici alet var?" Eliza'dan önce Asef konuşunca ona döndü şef.

"Mutfak olduğu için olabilir mi?"

"O zaman daha az tehlikeli hale getir, bir de otelin baş şefi olacaksın,"

"Sen gidip otelinin dertleri ile ilgilen, mutfağıma da karışma," Şef Lorenzo da Eliza'nın parmağındaki kesiği görmüştü. "Bakayım," kızın elini tutup bakmaya başladı. Asef'in yüzü sert bir hale büründü. Kendisi dokunmamıştı kıza...

"Teşekkürler Asef Bey," yabancı kadının sesi ile ona döndü adam. "Kocamın garip davranışları vardı ama sebebini bilmiyordum," kadın hala üzerindeki şoku atamamıştı.

"Önemli değil, bundan sonra umarım size zarar veremez ama yine de benim bundan sonrasına karışmam mümkün değil," sert yüzü ile açıklama yaparken bir an gözleri küçük kıza kayınca yumuşamıştı ama kendini toplayıp arkasını döndü.

Eliza ve şef mutfağa girip arka taraftaki ilk yardım dolabının önüne geçmişlerdi. İkisini gören Asef umursamaz adımlar ile yanlarına ilerledi.

"Kimyon alerjisi için ilaç varsa da alırım, malum az önce ölüyordum," diye sert şekilde karşılarında durup konuştu.

"Bakıyorum da domuz gibi görünüyorsun ama," şefin komik Türkçesi Eliza'yı güldürmüştü.

"Komik mi ölüyor olmam?" Asef'in sert kaşları şaşkınlıkla kalkmıştı.

"Hayır değil, ayrıca ikinizin de oyununa gelmişim gibi hissediyorum." Şef Lorenzo parmağına yara bandını sararken bakışları ikisi arasında gidip gelmişti.

"Oyunbaz olan o," şef parmağı ile ikisinin eline bakan Asef'i gösterdi. Asef kendi kendine neden sinirlendiğini anlamıyordu.

"Oyun falan yok, beni öldürmeyi düşünen birisini kovmam gayet mantıklı." dedi sertçe Asef.

"Sahi Asef, sen kimyonun kokusunu nasıl almadın? Ben Eliza'ya söylerken senin kokuyu gayet net alacağını yani yemeği yemeyeceğini düşündüm." şefin yüzü düşünceliydi.

"Yemeği yerken kokusu yoktu," bakışları Eliza'ya döndü. "Nasıl sakladın kokusunu?" diye merakla sordu.

Şef de Eliza'ya bakmıştı. Bazı kokuları bastırmak zordu ve kimyon da bu gruptandı. Şef Lorenzo bunu merak etmişti aslında onun da bir sırrı vardı ama kızınki ile aynı olup olmadığını düşündü.

"Aslında be-"

"Asef, sevgilim..." Eliza'nın sesi ince bir sesle kesildi. Topuklu ayakkabıları üzerinde uzun sarı saçlarını savurarak gelen kadına baktı Eliza.

Daha önce gördüğü kadındı. Hem fiziği hem de güzelliği ile unutulması zor bir kadındı. Eliza bakışlarını Asef'e çevirdi. O gelen kadının aksine gergin şekilde bakıyordu kadına. Bir saniye Eliza ile göz göze geldiler ama kız hemen bakışlarını çekti. Kadın tam Asef'in önünde durup tek tek hepsine baktı, özellikle Eliza'ya bakarken küçümseyici bir ifade takınmıştı.

"Habersiz gelme demiştim Pırıl," Asef iki eli cebinde sert sesi ile konuşurken kadına bakıyordu.

"Alışverişe çıkmıştım, geçerken seni de görmek istedim," kadın ise adamın aksine aşırı neşeli şekilde karşılık verdi. Eliza dikkatle kadına bakınca duru güzelliğini makyajla örttüğünü düşündü. Özellikle takma kirpikleri yelpaze gibi duruyordu ve Eliza'nın dudakları istemsizce yukarı kıvrıldı.

Onun bu gülüşü Asef'in gözünden kaçmamıştı. Hemen bakışları sorar gibi Eliza'ya kaydı. Ama Eliza bir şey söylemeden yüzündeki gülüşü sildi.

"Odaya geçelim Pırıl," Asef hızla önden ilerlemeye başladı. Kadın ise topuklu ayakkabıları ile hızlı şekilde adamın büyük adımlarına ayak uydurmaya çalışıyordu.

"Sevgilisi güzelmiş," Eliza yanındaki Müge'nin sesini duyunca yerinde sıçradı. Geldiğini bile görmemişti. Aşırı dikkatli baktığını o an anladı. "Magazinde de görmüştüm, bu daimi sevgilisi,"

"Anlamadım," dedi Eliza. Bu sırada Şef Lorenzo da ayrı bir masaya geçmişti.

"Sürekli başka kadınlar ile resmi çıkıyor ama Pırıl Turkuaz daimi sevgilisi," dedi Müge. Senindeki kıskançlık kendini gösteriyordu. Eliza ise bunlara aşırı uzaktı o yüzden sadece bakmakla yetindi.

"Koca adam sevgili olması normal," diye geçirmişti içinden. Ama ona garip gelen bir şey vardı. İnsanın sevgilisi yanına gelince ufak da olsa bir sarılıp öpmez miydi? Asef Arjen ise elini cebinden çıkarmadan öylece durmuş ve ardından da kadında arasında mesafe bırakarak yürümüştü...

Eliza mutfağın bir köşesine gidip daha önce Asef ile yaptığı aramalara tekrar baktı. Hakkında birçok haber çıkmıştı ve birçok kadın ile resmi vardı. Ama bu kadınlar hep onun arkasında duruyordu ve hiçbiri adama temas etmiyordu.

Eliza şaşkın şekilde bakmaya devam etti. Tek bir resim bile yoktu... Hakkında çıkan haberlerdeki kadınlar hep onun uzağında duruyordu. Ailesini arattı ama babasını ile olan bir fotoğrafı dışında bir şey bulamadı. O resimde de aşırı samimi değillerdi zaten. Başka resim yoktu... Gerçi Eliza bilemezdi, Asef'in ailesi ile ilgili tüm resimleri sildirdiğini...

***

Eliza akşam biraz erken gelmişti. Şef Lorenzo onun yorulduğunu ve eve gidip dinlenmesi gerektiğini söylemişti. Tabi hissettiği mahcubiyet duygusu da vardı. Bu durum Eliza'nın işine gelmişti, en azından Nehir için bir şeyler hazırlayabilmişti. Az önce gelen Nehir yorgunluk atmak için duşa girmişti. Onun ailevi durumu daha iyiydi ama kendi ayakları üzerinde durmaya çalıştığı için sıkı şekilde çalışıyordu. Ne kadar zorluk içinde olursa olsun pes etmeyen bir yapısı vardı. En çok da Eliza ile bu yönden benziyorlardı ve o yüzden bu kadar yakınlardı.

"Mis gibi kokular geliyor," Nehir'in sesini duyan Eliza gülümsedi. Pembe polar takımı içindeki Nehir mutfağa girip direkt masaya oturdu. "Keşke her gün erken gelsen,"

"Çok mu yoruluyorsun?" diye üzgün şekilde sormuştu Eliza.

"Hayır kuzum, sadece senin yaptığın yemeklere bayılıyorum da ondan öyle söyledim,"

"Yapıp dolaba koyarım ben, ısıtıp yersin en azından,"

"Pis Tolga gelip hepsini yemezse yerim ben de ," Nehir'in sözüne gülerek karşılık verdi Eliza. "Bu arada arıyorum cevap vermiyor. Dün de saçma sapan konuştu yine başına bir iş almasın bu oğlan,"

"Yok ya, ne yapacak ki? Finallere çalışmakla meşgul. Dün de yorulduğu için kafa dağıtmak istemiştir," dedi Eliza.

"Haklısın olabilir," Nehir, Eliza'nın yaptığı muhteşem yemeği yerken daha fazla bir şey düşünmek istemiyordu.

İkisi yemeği yedikten sonra güzelce masayı toplayıp bulaşıkları yıkadılar. Aynı zamanda çay koyup Eliza'nın yaptığı kekle salona geçmişlerdi. Eliza pencerenin önüne oturup perdeyi çekti biraz, kar yağışı artıyordu.

"Çok güzel yağıyor," dedi sevinçle. "Şimdi Nevşehir'de olsam karla kaplı peri bacalarını görürdüm ne güzel," sesindeki özlem kendini çok belli ediyordu. Üniversiteye başladığından beri yazları çok kısa süreliğine gidip gelmişti Ürgüp'e. Orada olmak ona acı veriyordu ama bir yandan da özlüyordu. Ailesinin mezarı oradaydı sanki hep Eliza'yı bekliyorlardı... Eliza böyle düşünüyordu ama oraya gidince yalnız hissediyordu.

"Tabi soğuk karın sıcak faturası olur," diye güldü Nehir.

"O da doğru," Eliza bir yandan dışarı bakıyordu. Dar sokakta aşırı lüks spor bir araba durunca başını biraz daha eğdi. Böyle bir sokakta böyle bir araba biraz uçuk duruyordu.

Arabanın şoför kapısı açılıp uzun boylu bir adam inince direkt sokağa yakın, ışığı açık pencereye kaydı gözleri. Eliza ile göz göze gelen Pusat kısa bir süre gülümsedikten sonra hemen arka koltuğun kapısını açtı. Eliza biraz daha dikkatli bakınca inen Doruk'u gördü ve onun sürükleyerek çıkardıgı Tolga'yı...

"Tolga!" aniden bağırınca Nehir de hızla pencereye koştu.

"Ne olmuş?"

"Bilmiyorum ki,"

Pusat bir hamlede Tolga'yı tutup kapıya getirdi, ardından açılan kapıdan girmişlerdi. Eliza da koşup dış kapıyı açtı.

"Ne oldu?" diye endişe ile sordu.

"Tolga," Nehir de endişe ile seslenmişti.

"Yansın geceler... Sabahına söndürelim..." Pusat ve Doruk Tolga'yı salona sürüklerken bağırarak şarkı söylüyordu. "Beni yak!"

"Sarhoş ," dedi Pusat. O sırada koltuğa yatırmışlardı Tolga'yı.

"Neden içmiş bu kadar?" Nehir daha önce Tolga'yı bu kadar sarhoş görmemişti. "Tolga!" derken yaklaştı ama leş gibi koktuğu için burnunu kapatıp geri çekildi.

"Öldürecek..." Tolga sarhoş şekilde mırıldanıyordu ama Eliza duymuştu.

"Kim?" diye sordu Eliza. Ama cevap gelmemişti.

"Kumar oynamış," diye açıklama yaptı Pusat.

"Ne!" Nehir ve Eliza aynı anda bağırmıştı.

"Evet, dün gece bir gece kulübünün altındaki kumar salonuna gitmiş,"

"Öldürecek..." diye yine kısık sesle konuştu Tolga.

"Neden yaptın Tolga? Sen asla yapmazdın böyle şeyler," Nehir hem kızgın hem de üzgündü.

"Peki nasıl olmuş?" Eliza, Pusat'a bakarak sordu.

"Doruk canlı müzik yapacaktı onun yanına gitmiştim, orada gördüm Tolga'yı. Galiba tüm gece kumar oynamış sabaha karşı da büyük bir borcun altına girmiş, sonra da içmeye başladı. Arada uyudu ama sonra devam etti biz de bu halde yurda götürmek istemedik," Pusat açıklama yaparken Tolga çoktan uykuya dalmıştı.

"Nerede oynamış kumarı?" diye sordu Nehir.

"Benim çalıştığım yerde," diye çekingen şekilde konuştu Doruk.

"Gece kulübü değil mi orası?" Eliza şaşkın şekilde bakıyordu.

"Phoenix sadece bir gece kulübü değil," Pusat'ın ifadesi çok şey barındırıyordu ama bu ifade Eliza'yı sadece ürkütmüştü.

"Ama yasak," dedi Eliza.

"Asef Arjen'in orası," dedi sertçe Pusat.

"Yani,"

"Yanisi, yeraltı cehennemi ve o da oranın baş şeytanı..."

***

 

"Anne masallarda hep iyiler kazanıyor,"

"Evet güzel kızım,"

"Ama geçen gün okulda bir çocuk şeytan hep kazanır dedi,"

"Hayır kızım, şeytan melekle karşılaşana kadar kazandığını sanır..."

 

Bölüm : 27.11.2024 18:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...