
Nerede ne zaman kaç kere yaşadık
Nasıl bir sevdaysa eskitememiş yıllar
Bitirdiğimiz her şeye yeniden başladık
Dudaklarımızda birbirimizden mısralar"
Atilla İlhan
****
Amor mio por favor
(Aşkım lütfen)
tu no te vas
(Uzaklara gitme)
yo cuentare a las horas
(Saatleri sayacağım)
que la ya veo
(O dönene kadar)
Müziğin sesi odayı doldururken iki kişi sadece birbirine sarılmış halde oturuyordu. Daha doğrusu Cihan iri bedeniyle koltuğu kaplamıştı ve Lavinya onun kucağında küçücük kalmıştı. Cihan'ın hapisten çıktığı sabah malikaneye gelip Lavinya'yı almasının üzerinden saatler geçmişti. Cihan'ın yıllar önce ikisi için aldığı evdeydiler. Yüksek bir gökdelenin en üst katında bulutların arasındaydılar. Ama ruh hallerine bakılacak olursa yere çakılmış gibiydiler. Lavinya'nın hüznü Cihan'ın mutsuz olması için yeterli tek sebepti. Onun için bir şeyler yapmak istiyordu ama bir türlü ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu. Aklına gelen ilk bahaneye sığındı.
"Sana bir sözüm vardı, bu şarkıda dans edecektik." Lavinya'nın sonunda bir tepki verdiğini görünce derin bir nefes aldı. Kadın bal kahve gözlerini ona çevirmek için başını kaldırmıştı. "Benimle dans eder misin?" Cihan yumuşak bir sesle sorup bekledi. Bir an Lavinya'nın kabul etmeyeceğini düşünmüştü ama kadın başını sallayıp adamın kucağından kalktı.
"Bugün çok kibarsın." Cihan'ın elini tutmadan önce üzerindeki ince şalı yere atmıştı. İnce askılı derin dekolteli elbisesi ile Cihan'ın boynuna kollarını sarıp dans etmeye başladı.
"Sana karşı her zaman kibarım." Cihan da ellerini kadının ince beline sarıp aralarındaki mesafeyi kapattı. Başını eğip en sevdiği koku olan Lavinya'nın saçlarını kokladı. Ama geri çekilmemişti. Lavinya da başını Cihan'ın göğsüne yaslamıştı ve olduğu yerden ayrılmaya niyeti yoktu.
"Ben niye görmedim?" diye alayla sordu Lavinya.
"Diğerlerine nasıl davrandığıma bakınca fark etmiş olmalısın." Cihan, kadının küçük adımlarına eşlik ederek olduğu yerden pek kımıldamıyordu.
"Ben senin için farklıyım değil mi Cihan? Lavinya, Cihan’ın göğsüne biraz daha sokuldu. "Beni affettin mi? Yoksa hâlâ aynı yerde miyiz?"
"Aynı yerdeyiz." Lavinya beklemediği sözlerin şaşkınlığı ile Cihan’a baktı. Ama adamın sözleri bitmemişti. "Bir milim bile ayrılmadık yerimizden. Birbirine deli gibi aşık iki kişinin olduğu yerdeyiz."
"Ölüme giderken engel olmadığın için beni sevdiğini hiç düşünmemiştim." Lavinya'nın sesi düşünceliydi. Uzun yıllar aklında hep olan düşünce buydu.
"Ardından gelmeyi düşündüm." Cihan yerinde durmuştu. Ona üzgün gözlerle bakan kadının yanağını okşarken aynı ifade onun da gözlerindeydi.
"Kendini mi öldürmek istedin?" diye sordu Lavinya.
Cihan başını sallarken aklına gelen anı ile gözleri başka yöne kaymıştı. "Kral'ın yerine kafese girdiğimde ölümün beni bulması için dövüştüm."
"Ne oldu peki? Nasıl hayatta kaldın?" Lavinya'nın sesi heyecanlı bir hal almıştı. Cihan'ın, ondan sonra hayatına normal şekilde devam etmiş olduğunu sanıyordu. "Böyle bir şeye nasıl kalkışırsın?"
"Dövüşü bıraktığım anda kafese Asef Bey girdi. Kral'ın adına nasıl leke sürüp ölürsün ecdadını siktiğim, dedi. Hem adamı öldürdü hem de beni bir güzel dövdü. Kendime geldikten sonra da seni anılarıma hapsedip yaşamaya devam ettim." Cihan'ın duygusuz yüzüne bakıp gözlerini devirdi Lavinya.
"Pes gerçekten, Asef deccaline aşık olduğunun farkında mısın? Beni içine hapsetmeni kesin o istedi."
Bu defa göz deviren Cihan olmuştu. Tabi Lavinya kadar başarılı değildi. "Yaşamamı istedi, yaşatmamız gereken çok kişi vardı." Cihan birkaç saniye düşünüp yüzünü buruşturdu. "Öldürmemiz gereken de çok kişi vardı. Ayrıca ölüp gitsem beni karşı tarafta bekleyen birisi yokmuş. Boku bokuna ölmüş olacaktım."
Lavinya şokla gözlerini açtı. "Benim uğruna ölmek boku bokuna mı?!"
Cihan büyük bir kahkaha atıp Lavinya'yı belinden sıkıca kavrayıp biraz yukarı kaldırdı. "Boş ver boku moku, iyi ki uğruna yaşamayı seçmişim. Sonunda kollarımdasın ya, önemli olan bu."
Lavinya da onu saran kollara karşılık verip iyice sarıldı Cihan’a. Müzik yeniden başa sararken aralarında geçen sessizlik huzur doluydu. Ama bu huzurun gerçek olmadığını fark eden Cihan’dı. Gömleğinin önündeki ıslaklığı hissedince derin bir nefes aldı. Sonunda içindeki acıyı döküyordu Lavinya.
"Yaşıyor mu?" diye kısık sesle sordu. Cihan onun kimi sorduğunu çok iyi biliyordu.
"Şimdilik," derken Lavinya'nın boğazından küçük bir hıçkırık kaçtı. "Yapma güzelim."
"Cihan, biliyorum çok kötü korkunç şeyler yaptı. Pusat'ın hep durmasını istedim, başımıza gelen felaketlerin sorumlusunun, şu an yaşayanlar olmadığını ona anlatmak istedim. Her şeyi unutalım istedim ama,'' Lavinya'nın boğazından bir hıçkırık daha kaçınca devam edemedi. Cihan anında Lavinya'yı kucağına alıp koltuğa oturdu.
"Bana bak." Cihan gözleri yere bakan kadının çenesini yavaşça tutup hafifçe yukarı kaldırdı. "Pusat ne yaptıysa kendi tercihiydi, kötü olmayı o seçti. Ve başka bir yol asla düşünmedi, düşünmeyecek de."
"Ben," Lavinya ıslak bal kahve gözlerini Cihan'a çevirdi. Derin nefesler alıp ağlamamak için direniyordu. "Yaşamasını istiyorum. Hapse girsin ya da ne bileyim dünyanın bir ucunda ömür boyu yalnız kalsın ama yaşasa olmaz mı? Sanki o ölürse ben de ölecek gibiyim." Elini kalbinin üzerine koydu. "Cihan kalbim çok acıyor, belki ikiz olduğumuz içindir. Beni yanlış anlama, yaptığı şeylerin cezasını çeksin ama..."
"Tamam, sakin ol." Cihan, Lavinya'ya sıkıca sarılıp kadının başını kalbine doğru yasladı. "Onu sevdiğin için suçlu değilsin, o senin ikizin. Uzun yıllar sadece onunla yaşadın ve hayata onun gözleriyle baktın. Doğruyu ancak kendi bakış açınla görebilirdin Lavinya. O yüzden düşüncelerin için kendini suçlama."
Lavinya başını kaldırıp buruk şekilde tebessüm etti. "Bana Lavinya dedin."
"Evet çünkü benim için dün gerçekten Lavinya oldun." Cihan, kadının yanağını okşadı yumuşak şekilde.
"Bana neden hep Çiçek dediğini düşünüyordum. Sebebi sana ihanet eden kadın olarak kalmamdı, dün Pusat’a ihanet edince artık Lavinya oldum." Lavinya'nın bakışları hüzünlüydü.
"Hayır, sana Çiçek dememin sebebi aşık olduğum ilk kadını hep var etmek içindi. Lavinya dememin sebebi ise artık yeni bir kadına aşık olmak için." Cihan sözlerini tamamlayınca başını eğip Lavinya'nın dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. "Dün yeniden doğdun."
"Cihan," Lavinya, Cihan’a sıkıca sarılıp dudaklarını adamın boynuna bastırdı. "Pusat ne zaman?.." Ama sözlerine devam edememişti.
"Yaraları iyi olduğunda, kafeste Asef Bey'in karşısına çıkacak." dedi Cihan.
"Onu Kral öldürecek." dedi kısık sesle Lavinya.
"Kafeste birisi ölmek zorunda, Pusat'ın ise Asef Bey karşısında şansı olmaz." Cihan, Lavinya'nın omzunu yatıştırıcı şekilde okşuyordu.
"Ya olursa, ikisi de birbirini yenemezse ne olur?" Lavinya'nın umudu hep bir yerlerde duruyordu. Pusat'ın yaşamasını istiyordu ve bunun için bir yol varsa o yolun peşindeydi. Cihan bunu kadının gözlerinde yanan ateşten anlıyordu.
"Geride bırakman gereken şeyler artık bunlar. Vazgeçmek zorundasın." dedi Cihan. Çünkü bu hikayenin sonunu çok iyi biliyordu. Pusat kurtulamazdı ve Lavinya bunu anlamak zorundaydı.
Lavinya'nın gözlerinden usulca yaşlar akmaya başladı. "Nasıl yaparım? Yardım et Cihan, bunu bir tek sen yapabilirsin. Pusat'ı kurtarıp kimsenin bilmediği bir yere gönder. Lütfen Cihan..."
"Yapamam Lavinya, buna karar verecek ben değilim, ayrıca karar bende olsa Pusat'ın yaşamasını değil ölmesini seçerim." Cihan'ın sözleri üzerine acıyla baktı Lavinya. "Yıllar önce seni ölümün kucağına itti güzelim, her şey çok kötü olabilirdi. O yüzden benden bunu isteme."
Çaresiz şekilde başını eğen Lavinya ne yapacağını bilmiyordu. Düşünmek dahi istemiyordu. "Peki onunla görüşmeme izin verir misin?"
Cihan bunu yapabilirdi, ikisinin vedalaşmasında herhangi bir sorun görmüyordu. "Tamam ama simdi değil, birkaç hafta sonra." Pusat'ın şu anki görüntüsü fazlasıyla kötüydü ve Lavinya'nın onunla daha iyi bir zamanda görüşmesi uygun olurdu. Ayrıca Asef'in şu an tatile gidecek olmasından dolayı tüm işlerin başında o kalacaktı. O yüzden Lavinya ve Pusat'ın görüşmesi daha sonra olmalıydı.
"Peki, öyle olsun." Lavinya'nın başka çaresi yoktu. Başını yeniden Cihan'ın göğsüne yaslayıp gözlerini kapattı. Dayanması gerekiyordu. "Beni ne kadar seviyorsun?" diye sordu.
"Bir serçenin gözyaşları kadar seviyorum." dedi kısık sesle Cihan. Lavinya'nın omzunu okşarken kadının uykuya dalmak üzere olduğunu biliyordu. Çünkü iki gündür uyumuyordu.
"Çok az değil mi?" diye kısık sesle sordu Lavinya. Uykunun kollarına düşmek üzereydi.
"Değil," dedi Cihan. Onun da gözleri uykusuzluktan kapanmıştı.
"Çok az..." dedi son olarak Lavinya. Sonrası karanlıktı.
"Serçeler gözyaşı dökünce ölür..." dedi Cihan. Ve kollarında sevdiği kadınla huzurlu bir uykuya daldı...
*****
"Bana sakın bu şeyi giyeceğini söyleme bebeğim!" Son yarım saattir tepemde dikilip valizden çıkardığım her şeye söylenen adama baktım. "Bakma öyle, bu şeyi giyemezsin."
"Asef, bikini bu şey değil!" dedim öfkeyle.
"Ben ortada bir herhangi bir madde göremediğim için şey diyorum." Kırmızı bikiniyi eline alıp havaya kaldırdı. "Gerçekten bir şey göremiyorum, benim için giyeceksen hiç giyme çünkü ben seni zaten çıplak görmeyi seviyorum. Ama bu şeyi," şey kelimesine ısrarla baskı uyguluyordu. "Odamız sınırları dışında herhangi bir yerde giyemezsin."
Karşımdaki mağara adamına bakıp ellerimi belime koydum. "Tatile geldik Asef, deniz kenarında harika yedi yıldızlı Yale Oteli'ndeyiz. Sen ise saçmalama modunu açıp kafamı ütülüyorsun."
Üç gün önce yaşanan her şeyi geride bırakıp Antalya'ya gelmeye karar vermiştik. Asef öncelikle işleri ayarlamakla meşgul olmuştu. Biz ise kızlarla bir sürü alışveriş yapıp dağıtabildiğimiz kadar kafamızı dağıtmıştık. Yaşanan şeyleri geride bırakmak kolay olmasa da unutmaya çalışmak zorundaydık. Özellikle bu sürede Lavinya asla görülmemişti. Sanırım Cihan dışında kimseyi görmek istemiyordu. Psikolojik olarak iyi değildi ve zamana ihtiyacı vardı.
Vereceğimiz tatil molasından sonra herkes işinin başına geçecekti. Alya okula başlayacağı için çok heyecanlıydı. Tolga ise bu duruma hem çok seviniyor hem de çok kıskanıyordu. Kendisi de büyük bir mimarlık şirketinde işe başlıyordu. Asef'in referansının fazlasıyla önemsendiği bir şirket...
Nehir de Yale Oteli'nde resmi olarak çalışmaya başlayacaktı. Deniz, Asef'e ait hastanede gününü gün ederek eğlenip çalışmaya devam ediyordu.
Ben ise yeniden başlamak zorundayım. Asef ile henüz bu konuyu konuşmamıştım ama çalışmak istiyordum. Sorun olacak kısım burası değildi, onunla konuşmadığım şey başka yerde çalışmak istememdi. Henüz bilmesem de araştırıp bir yere iş başvurusu yapmak istiyordum. Beni hem çok mutlu eden hem de çok üzen şey Şef Lorenzo'nun gidişini öğrenmek olmuştu. Sevdiği kadını yani Seher'i bulduktan sonra aralarındaki sorunları aşmışlardı. Şef Lorenzo'nun Türkiye'de kalmak için artık nedeni yoktu, o yüzden ikisi İtalya'ya gitmeye karar vermişti. Şimdi orada çok güzel bir restoran işletiyorlardı. Hep beraber yakın zamanda ziyarete gitmeyi düşünüyorduk çünkü düğünleri olacaktı ve özel davetli bizlerdik.
"Yavrum," Düşüncelerimi Asef'in sesi bozdu. "Yoğun sezon olduğu için oteli bize özel kapatmadım." Birkaç saniye kendi sözlerini düşündü. "Aslında bin kişinin yaklaşık yirmi bin olan geceliğini iptal etmek ne kadar zarar ettirir ki?"
"Asef," Niyeti bozmaya meyil eden adamın elini tutup yatağa oturdum, onu da yanıma çektim. Asef hemen ayak uydurmuştu. "Zaten Kral dairesinde kalıyoruz ve halka açık plaj dışında özel kapalı havuzlarımız da var. Yani herhangi bir sorun yok." Ama aklıma gelen şeyle duraksadım. Asef'in düşüncesi başkaydı. "Ayrıca her yerde korumalar var, uzaktan bizi takip ediyorlar. Endişe edecek bir şey yok bebeğim." dedim. Anında eriyen bakışları derin bir gülümseme ile kısılmıştı.
"Bebeğin miyim?" diye sorarken eli belime uzanmıştı. Beni kendine doğru çekerken çoktan arsız düşüncelere kapılmış gibiydi.
"Koca bebeğimsin." dedim gülümseyerek. Ona ayak uydurup elimi kaldırdım. Açık yakasından içeri uzanan parmaklarım usulca sert göğsünü okşadı. "Sanki kasların daha da artmış. Yokluğumda iyi çalışmışsın."
"Geçenlerde ne kadar çalıştığımı sana detaylı gösterdim diye hatırlıyorum." Belimdeki eli kalçama inip sertçe sıkarken kendimi ona daha çok sokulmuş buldum. "Ama unuttuysan hemen göstermek için gönüllü olabilirim."
Dudaklarımdan kaçan arsız gülüşle iyice nazlandım. "Gayet iyi hatırlıyorum, yaş aldıkça daha da gençleşiyor gibisin."
"Yavrum," Aniden kalçalarımdan kavrayıp kucağına oturmamı sağladı. Omuzlarını sıkıca tutup iyice olduğum yere yerleştim. "Sürekli yaşlandığımı yüzüme vuran bir ailem var zaten, bari sen yapma." Dudakları yüzümün her noktasını itinayla öpüyordu.
"Yaşlanmak kötü değil ki Asef, kötü olan birbirimiz olmadan yaşlanmak. Ama senin yaşlı olduğunu söylerken ciddi değilim tabi ki." Kucağında hareket etmeye başladığım anda altımdaki küçük canavar da hareketlenmeye başlamıştı. "İnsan senin gibi bir adama nasıl yaşlı diyebilir?"
"Tabi ki diyemez güzel kızım." Sözleri sonrası dudaklarımı kavrayan dudaklarına büyük bir zevkle karşılık verdim. Bedenine kendimi iyice bastırırken yatağa doğru yatmasına neden oldum. Üzerine yerleşip gömleğinin düğmelerini açmaya başlamıştım ki...
"Asef’im!"
Kahretsin!
"Siktir git Deniz!" Asef benim yerime hayvan gibi kapıya vuran Deniz’e net bir cevap vermişti. Yeniden dudaklarıma uzanmıştı ve beni kendine daha çok çekmişti. Bense ona ayak uydurmaktan geri durmadım. Ama Deniz'in gitmeye niyeti yoktu, ölmeye niyeti vardı.
"Asef’im! Aç kapıyı! Bana bunu yapamazsın! Kral dairesini neden sen aldın!? Otel senin diye mi? Ne kadar saçma bir mantık, misafirlerine karşı hürmet etmen ve onları en iyi şekilde ağırlaman gerekirdi! Hayvan herif!"
Ortam tam anlamıyla bozulmuştu. Asef beni kenara doğru bırakıp yataktan öfkeyle kalktı. Dağılan saçlarını biraz daha dağıtıp sertçe kapıyı açtı. Bu esnada açılan kapıdan yere düşen Deniz’e üstten bakıp derin bir nefes aldı.
"Kibar olsana biraz hayvan! Belki kapı dinliyordum ve kapıya kulağımı koymuş vaziyette bekliyordum." Deniz yerden kalkıp Asef'in karşısına dikilmeden önce bana gıcık şekilde dil çıkardı. Asef bu defa Deniz'i öldürmek isterse buna asla karşı çıkmazdım.
"Neden Deniz? Bir sürü işin gücün var, sevgilin var. Neden mesela? Hı anlatsana piç herif!" Asef kollarını birbirine dolayıp meraklı bir yüzle sordu. Gerçi sesinde meraktan çok tehlikeli bir ton vardı. Ben de ayağa kalkıp valizimi boşaltmaya devam etmeye karar verdim. İkisinin boş muhabbeti ilgimi hiç çekmiyordu.
"Bana bak Asef öküzü, küfür senin göbek adın olmuş. İnsan gibi iletişim kurmayı öğrenemedin."
"Deniz, bana görgü dersi vermeyi geldin? Ulan tatile geldik, sevgilimizle baş başa kalalım dedik, senin yaptığın ne sikim?" Asef göz ucuyla baktığında birkaç bikini elimdeydi. Önüme geçip Deniz'in görüş açısını kapatmasına kahkaha atabilirdim.
"Konuşmamız gereken bir konu var, Babam aradı. Şirketle ilgili, Cihan bizi bekliyor." Deniz kapıdan çıkarken Asef hayretle bakıyordu.
"Bunu en başta söylesene, ne diye aksiyon yapıyorsun lan?" Asef'in sözlerine cevap vermeyen Deniz çoktan gitmişti. "Bebeğim," Asef yanıma gelip yanağıma sert bir öpücük bıraktı. "Yarım kalan işimize devam edeceğiz ama şimdi Deniz'le konuşup geliyorum."
"Tamam canım." dediğimde derin şekilde bakıp gülümsedi.
"Canın mıyım?" Geri geri ilerledi.
"Taa içisin." dedim.
"Sen benim direkt canımsın." dedi.
Kapıdan çıkmadan önce söylediği şeye ise derin bir nefes aldım. Odadan yalnız kaldığımda yüzümde aptal bir sırıtma vardı. Gerçi Asef hayatıma girdiğinden beri bu aptal sırıtış da benimleydi.
Asef'in kıyafetleri ve benimkileri dolaba güzelce yerleştirdim. Ardından küçük el çantamı alıp banyoya ilerledim. Yanımda getirdiğim kişisel bakım ürünlerimizi de yerine koymaya başlamıştım ki elime gelen şeyle duraksadım.
Aylin Arjen'e ait günlüğe baktım birkaç saniye. Son günlerde Asef ile konuşmak istemiştim ama onun yoğunluğu dolayısıyla bunu yapamamıştım. Biraz da ertelemeye çalışan bendim. Uzun zaman önce ona ait olanı vermeliydim. Bunu ondan saklamakla hata etmiştim ve şimdi bunun huzursuzluğunu fazlasıyla yaşıyorum. Yaptığım büyük bir yanlıştı.
Günlüğü alıp yatağa oturdum. Sayfaları dalgın şekilde karıştırken daha önce fark etmediğim bir şey aradım ama ne aramam gerektiğini bilmiyordum. Melih Arjen'in gizlediği belgelerin yerini gerçekten de Aylin Hanım biliyor olabilir miydi? Ölümünün ardında farklı nedenler olma ihtimali var mıydı?
Kendime sorduğum sorulara cevap verecek kadar kendime güvenemiyorum. Bu konular beni fazlasıyla aşıyordu. Benim yapmam gereken en önemli şey bu günlüğü Asef’e verip şimdiye kadar sakladığım için özür dilemekti. Çünkü ona ait çok özel bir hatıraydı. Kendimde saklamam fazlasıyla yanlıştı. Günlüğü çantamın içindeki gizli bölmeye dikkatli şekilde koydum. Akşam yemeğinden sonra odamıza geldiğimizde vermek mantıklıydı. Sakin şekilde konuşarak her şeyi anlatmam gerekiyor. Şimdilik Alya'nın yanına gidip onunla ilgilenmeliydim. Üç aylık arayı henüz telafi edebilmiş değildim, bu yüzden odadan çıkıp hemen yan taraftaki odanın kapısını çaldım.
Birkaç saniye beklediğim halde ses gelmeyince kapının kolunu çektim. Kapının açık olmasına şaşırmama rağmen karşılaştığım manzaraya daha çok şaşırdım. Gerçek olamayacak kadar garip bir sahneydi. Tolga yatakta yatarken Alya onun üzerine çıkmış benim biricik arkadaşımın kollarını zorla tutuyordu. Sanki ona zorla sahip olmak ister gibi...
"Çüş! Alya ne yapıyorsun sen?!" Odaya dalıp ikisini öyle basmam donup kalmalarına neden olmuştu. Ben de biraz öyleydim. Ama Asef ikisini görmediği için şanslıydılar. "Bu ne hâl?"
"Ne var halimizde Eliza?" Alya ikisinin durumuna bakıp yanlış bir şey görememiş gibiydi. Şokla bakan Tolga’ya gülümseyip yeniden bana baktı. "Tolga uzanıyor ben de onun üzerinde durmuş kollarını tutuyorum."
Dudaklarımdan kaçan histerik kahkahaya engel olamadım. "Sanki zorla arkadaşıma sahip olmak istiyor gibisin."
Alya birkaç saniye dediğimi düşündü, yüzündeki ifadeden söylediğim şeyin kafasına yatmadığı belliydi. "Ama Tolga zaten benim." dedi en şirin haliyle. Gülünce mavi gözlerinin kısılmasına bir süre hayranlıkla bakan Tolga bana döndü.
"Evet ben onunum." derken az önceki şok hali gitmişti.
"Burada neler oluyor?" Nehir'in şaşkın sesiyle arkamı döndüm. Açık kapının önünde durmuş o da yataktaki görüntüye bakıyordu. "Neden arkadaşıma sahip olmaya çalışıyor gibi bir manzara var burada?"
"Ben zaten Tolga’ya sahibim!" Alya bu defa sinirlenince ince sesiyle carladı.
"Seninim Mavişim." diyen Tolga zevkten dört köşeydi. Bulundukları konumu bozmaya niyetleri yoktu ve kapıdan her an kimin gireceğini kestiremediğim için müdahale etmeye karar verdim.
"İkiniz hemen ayrılın." dediğimde ikisi de öfkeyle bana baktı.
"Eliza, böyle bir şeyi nasıl istersin? Tolga ile neden ayrılıyorum?" Alya söylemek istediğim şeyi tamamen başka şekilde anlamıştı.
"Bana bak zilli, Mavişim ile ayrılmamı istemen asla kabul edilir bir istek değil. Öldür beni daha iyi." Tolga da Alya gibi lafı başka yerinden anlamıştı.
"Gerçekten insanı delirtirsiniz ikiniz. Şu anki pozisyondan ayrılın dedim." İkisine daha fazla tahammülüm yoktu, yüksek sesle söylemek istediğimi yeniden dile getirdim. Bu defa beni anlamışlardı, birbirlerine bakıp isteksiz şekilde ayrıldılar. Kafalarını kırsam yeriydi. "Sağ olun gerçekten, zahmet oldu. Ne yapıyordunuz az önce." Parmağımı kaldırıp kaşlarımı çattım. "Doğru anlatın hemen."
"Ben sana görümcelik yapmadım ama sen bana yapacak gibisin." Alya'nın yüzünü ekşitmesine hayretle baktım. "İzin verirseniz sevgilimle tartışma yaşıyorduk. Ama sayenizde yarım kaldı."
"Değişik bir tartışma şekli gerçekten." Nehir kollarını birbirine dolayıp duvara yaslanmıştı. "Gerçi Deniz’le de bazen değişik pozisyonlarda tartışma yaşadığımız olmuştu." Nehir’in son sözlerinin üzerine öksürdüm. Kimsenin fantezisi merak etmiyordum.
"Hadi çıkın da biz tartışmaya devam edelim." Tolga eliyle bize odanın dışını gösterdi ama birazdan dışarıda olacak oydu. "Daha Mavişimin, ne olduğu belirsiz mavi kumaşlarını imha edeceğim."
"Bikini onlar Tolga! Asabımı bozmaya devam edip durma, kafanı kırarım!"
Alya'nın haline bakacak olursak burada da bir mağara adamı vardı.
"Kafamı kır Mavişim ama yine de o adı bikini mi yoksa görünmez kumaş parçası mı nedir şeyi giyemezsin."
Nehir ile ben yeni yetme mağara adamına bakıp gözlerimizi devirdik. Normalde böyle huyları olmayan üstelik denize her gittiğimizde çapkınlık yapan çocuğun bu halleri inanılmazdı. Resmen içinden dağ ayısı çıkmış gibiydi.
"Neden Tolga, eskiden tatile gittiğimizde bize kapalı mayo giyiyoruz diye laf söyleyen sendin." Nehir’in sözleri ile donup kalan Tolga'nın kafasına iyi bir şaplak Alya'dan gelmişti. Bu noktadan itibaren gülmemi bastıramadım.
"Kes sesini ses zilli! Ben ne zaman öyle bir şey söyledim? Daha kapalı giyinin de çirkinliğinizi kimse görmesin demişimdir. Ama Mavişim öyle mi onu gören kalpten gider, toplumun sağ ve sağlıklı olması için asla bu şeyleri giymemesi lazım." Tolga en sonda yüzünü ekşitip yatağın kenarındaki mavi bikiniye baktı. Az önceki kavga deliliydi sanırım.
"Demek öyle Tolga." Alya mavi bikiniyi eline alıp havaya kaldırdı. "Toplum insan olup gözünü başka yöne çevirsin. Benim bikini giymem onların bakması için değil, bu medeniyetsiz düşünce yapısını sana yakıştıramadım Tolga!"
"Medeniyetsiz düşünce neymiş?"
Asef’in sesi ile hepimiz arkamızı döndük. Deniz ile birlikte odaya girip herkese kısa bir bakış atıp gözleri Alya'nın üzerinde durdu. "Neyden bahsediyorsun abim? Ayrıca ben sana bu Habeş maymunu ile farklı odalarda kalacaksın demedim mi? Seninle özel doktorun bu odada kalacak."
Anlık sessizlik odanın her yanını kapladı. İlk hamlenin kimden geleceğini beklerken Deniz'in sesiyle hiç şaşırmadım. "Ve ikinizin şu an yatak üzerinde bulunuyor oluşunuz çok şüpheli." Deniz eliyle bizi işaret etti. "Siz ikinizin de ayakta durup neyi izlediğinizi aşırı merak ettim."
Kollarımı birbirine dolayıp Deniz'e dik şekilde baktım. "Arkadaşımızın mağara adamlığını izliyoruz." Bu defa bakışlarım Asef'e döndü. Odanın içini şüpheli gözlerle izliyordu. "Ondan önce de ben birisini aynı şekilde izlemiştim."
"Bana mı laf soktun sen?" Asef yanıma gelip kaşlarını kaldırdı. "Seni o mağaraya hapsederim görürsün mağara adamı mı yoksa ayısı mıyım?" Ben bu bakışlardan fazla etkilenmemiştim ama Asef aniden Tolga’ya dönünce arkadaşım aynı korkusuzluğu sergileyemedi. Neredeyse yataktan düşecekti. "Gebertirim seni Tolga! Ağzınla kıçının yerini değiştirir belanı sikerim! Sen benim kardeşime karışamazsın istediğini giyer!'' Hepimiz hayretle Asef’e bakmıştık. Alya öne doğru sevinçle eğildi.
"Yani bikini giyebilir miyim?"
"Hayır tabi ki!" Asef öfkeyle bağırınca Alya'nın sevinci anında söndü.
"Ama az önce istediğimi giyebileceğimi söyledin." dedi Alya.
"Tolga'nın sana karışamayacağını söyledim. Ben karışırım." Asef elimi tutup saçıma bir öpücük kondurdu. "Kardeşim ve kadınıma karışacak tek kişi benim."
"Hadi ya, bu alemin tek mağara adamı benim diyorsun." dedim alayla. Asef gözlerini açıp kapatmak suretiyle beni onaylamıştı. Bu noktada beline çimdik atmak zorunda kalmıştım. Ama bu onu güldürmek dışında bir işe yaramamıştı.
"Ben denize girmek için hazırlığa gidiyorum. Gerçekten burası kıro doldu." Nehir odadan çıkarken gözlerini devirerek hepimize gıcık şekilde bakmıştı.
"Sevgilim çok haklı, hepiniz dağ, mağara ve bir sürü medeniyetten uzak yerlerin adamı olmuşsunuz. Bu devirde kadının giyimine mi karışılır?" Deniz'in ayıplayıcı bakışları Asef’in ve Tolga'nın pek umurunda değildi. Ama ben onun haklı konuşmasını takdir ettim.
"Deniz benim bikinilerim nerde?!" Nehir’in uzaktan sesi gelince Deniz’e şokla baktım.
Takdir etmemi geri alıyorum.
*****
Soğuk limonatadan bir yudum alıp şezlonga yarı şekilde uzandım. Denizin gün sonuna doğru üzerime gelen serin esintisi çok huzurluydu. Belki de uzun zamandır nefes almadan bir yerlere koştuğum için huzur hissetmek nasıl bir şeydi unutmuştum. Ama sevdiklerim yanımda ve sağlıklı oldukları için bu gerçek huzuru tattığımı çok iyi biliyorum. Yalnız olduğumda her yer fazla huzursuzdu.
"Gerçekten üçünün de şu rezilliğine inanamıyorum." Hemen sağımdaki şezlongta oturmuş meyve suyu içen Nehir'e baktım. Öfkeli şekilde denizde yüzen adamlara bakıyordu.
"Gerçekten şaka gibiler." Solumdaki şezlongta uzanan Alya da Nehir gibi öfkeli bakışları ile bir saattir yüzen adamlara bakıyordu.
Evet, hep birlikte plaja inmiştik. Tabi ki kadınların gücü ile baş edemeyen erkekler bikini giymemize engel olamamıştı. Biz kadınlar gururlu şekilde yüzmek için sahile geldiğimizde şok edici bir manzara ile karşılaşmıştık. Asef'in otelinde olduğumuzu bir kez daha hatırlamak zorunda kalmıştık. Sahilde tek bir kişi yoktu, bizi kimsenin bu halde görmemesi için plaj üç saatliğine kapatılmıştı. İnsanlara ne denmişti çok merak ediyorum.
Ne olursa olsun neşemizi bozmadan bir saate yakın yüzmüş şimdi de gün sonu yaklaşırken güneşten biraz da olsa faydalanmaya çalışıyorduk. Asef, Deniz ve Tolga biz yüzerken seyretmişlerdi. Ardından hunharca yüzmek için kendileri suya dalmıştı.
"Asef'in ne yapacağını kestirmek bazen zor oluyor." dedim. Bu esnada gözlerim sevgilimin üzerindeydi. Suya her daldığında dakikalarca yüzeye çıkmıyordu. Sağlam yüzücüydü. "Onun için imkansız diye bir şey yok gibi." Uzun süre suyun altında kaldıktan sonra inanılmaz vücudunu sergileyerek kendini yukarı çıkardı. Sanırım sahilin boş olması beni memnun etmişti.
"Hadi Asef’i biliyoruz peki Deniz’e ne oluyor?" Nehir kaşları çatık şekilde Deniz'i izliyordu. Tolga ile ikisi yüzmek dışında saçma sapan bir sürü şey yapıyordu. "Gayet medeni olan adam gitti yerine hödük bir dağ ayısı geldi. Bikinilerimi valizden alıp yatağın altına atmış manyak."
Alya ile gülüşümüzü bastıramadık. "Bence erkekler aşık olunca fabrika ayarları değişiyor." Alya gözlüğünü çıkarıp sudaki erkekleri işaret etti. "Bunu ilk abim başlattı, Eliza'ya olan aşkı onu resmen değişik bir şey yaptı. Tolga zaten değişikti ama Deniz abi biraz şaşırtıcı."
Alya'nın şüpheli sesiyle Nehir olduğu yerde biraz dikleşti. Aynı şekilde ben de merakla Alya'ya baktım. "Neden Deniz şaşırtıcı?" diye sordu Nehir.
"Beni yanlış anlama, Deniz abi gerçekten harika birisi. Onu tanıdığım günden beri abimin yanında ve benim için her şeyi yaptı. Sadece kadınlara olan bakış açısı hep fazla değişikti. Bu şekilde aşık olup aşırı sahiplenici olması onun için milat sayılır.'' Alya'nın sözleri garip şekilde doğruydu. Deniz’in annesi ile yaşadığı travma dolu hayat onu farklı bir adama çevirmişti.
"İşte bana olan aşkı demek ki onu adam etti." Nehir gururlu şekilde kendini gösterince ikimiz de güldük.
"Evet, kesinlikle." dedim. Ama gözlerim bir süre Deniz'in üzerinde oyalandı. Aklıma düşen şüphe kalbime büyük bir sıkıntı vermişti. İnşallah Deniz arkadaşımı çok seviyordur, Toprak’ın başına gelenlerin pişmanlığı ile Nehir'in yanında oluyorsa bu ikisine de büyük yara verirdi. Çünkü aşk pişmanlığın örtüsü olursa altında kalanlara sahte bir sıcaklık verirdi...
Sudan çıkıp bize doğru gelen erkeklere bakınca gözlerim sadece Asef'in üzerinde durdu. Eliyle saçlarını geriye tarayıp bakışlarını bana dikti. Benim yaptığım gibi o da baştan ayağa beni süzmüştü. Fazlasıyla çapkındı, gözünü kırpmasına gülümseyerek karşılık verdim. Yanımıza geldiklerinde direkt arkama oturup kollarını belime doladı.
"Çok özledim seni." derken başını boynuma gömüp kokumu içine çekti.
"Aynı yerdeyiz Asef," dedim gülerek.
"İç içe olsak bile ben seni hep özlüyorum." Asef'in sesi kısıktı, sadece ben duyduğum için şanslıyız. Dirseğimi sert göğsüne vurdum.
"Düzgün konuş, rezil etme bizi." dedim.
"Esas onlar rezil insanlar," Asef başını kaldırıp sertçe diğerlerine baktı. Tolga korkusundan Alya'ya fazla yaklaşmadan oturmuş sevgilisini izliyordu. Alya ise kaş göz hareketi ile Tolga'nın yanına gelmesini işaret edip duruyordu. Deniz, Nehir’in sırtına güneş kremi sürmeye çalışırken bir yandan da tül şalı kızın bacaklarına örtüp duruyordu. "Hayır seninle dünyanın bir ucuna gidip baş başa tatil yapmak varken neden çingene gibi birlikte geziyoruz anlamış değilim." Asef'in son cümlesini herkes duymuştu. Asef bazen çok kaşınıyordu.
"Çingene senin," Deniz bir süre bunu kime atfedeceğini düşünüp dudaklarını büzdü. Daha sonra cevabı bulmuş gibi sırıttı. "Babandır. Onun genetiğini aldığına göre sen de çingene oğlu çingenesin." Deniz kaslı göğsünü şişirip derin bir nefes aldı. Asef’i süzüp pislik şekilde sırıttı. "Ama hayatımda hiç bu kadar seksi bir çingene görmemiştim. Çingenem, çingenem... Kara gözlü çingenem..."
Deniz şarkı söylemeye başlayınca havlumu alıp Asef’in üzerine örttüm. "Deniz çok pisliksin." dedim sinirle. Ama o beni umursamadan Asef’i süzüp duruyordu. Asef ise telefonuna gelen mesajları okurken bizi ciddiye almıyordu.
"Ben pislik falan değilim, gerçekleri söylüyorum sadece." Deniz, geriye yaslanıp Nehir’in koluna başını koydu. "Allah'ın bildiğini kuldan mı saklayalım? Adam taş, meteor hatta füze."
"O füze bir yerinde patlayacak Deniz." Nehir, Deniz'in kafasına vurup güneş kremini eline aldı. Bu defa o Deniz'e sürmeye başladı. Deniz ona sadece gülmüştü.
"Bence abim gibi abartı olmak yerine daha az dikkat çekmek erkeklere yakışıyor." Alya, dikkatle Tolga'nın üstsüz halini izledi. Pek kas olmayan göğsü de fazla beyazdı Tolga'nın. Son günlerde biraz kilo aldığı için cılızlığı gitmişti. Hatta çok az göbeği bile çıkmış olabilirdi. "Tolga bence bu kriteri çok iyi karşılıyor."
Hepimiz anlayıp gülsek de Tolga birkaç saniye Alya'nın sözlerini düşündü. "Mavişim sen beni övdün mü yoksa gömdün mü?"
"Övdüm tabi ki, herkes gibi olmadığın için çok şanslısın. Mesela gideceğim okulun sayfasında hep aynı tipte erkekler vardı. Uzun boylu, kaslı, havalı ve zengin... Oysa sen çok farklısın." Alya hülyalı şekilde nefes alıp Tolga’ya çapkın bakışlar attı. Asef bile bu sözlere gülüp başını sallamıştı.
"Kendimi sevsem mi yoksa nefret mi etsem cidden anlamadım." Tolga bir süre kendini süzdü. Ama aklı başına o an gelmişti. "Sen yeni okulda o tipte adamlarla mı okuyacaksın? Uzun boylu, kaslı, havalı..." Geriye doğru bayıldığında klasik Tolga'nın ta kendisiydi.
Alya ile ikisi fısır fısır tartışmaya başladığında ikisini kendi aleminde bıraktık. Onlar için bol tartışma esas Alya okula başladığı zamandı. İlişki dinamikleri fazlasıyla değişecekti.
"Bir duş alıp yemek yiyelim mi artık?" dedim. Ayağa kalktığım anda Asef de kalkıp tül şalımı kalçama bağlamak için harekete geçmişti. Ona engel olmadım.
"Evet, çok acıktım." Nehir de benim gibi düşünüyordu.
"Akşam yemeği özel olarak hazırlanıyor. Herkes hazırlansın, bir saat sonra otelin terasında buluşuruz." Asef elimi tutup Alya'ya dikti bakışlarını. "Özel doktorun ile kaldığın odaya gidip hazırlan güzelim sen de." Asef'in derdi, Alya ile Tolga'nın bir arada kalmayacağını özellikle belirtmekti.
Alya gözlerini devirince, abisinin Tolga'nın üzerine yöneldiğini fark etti. Kendisine bir şey yapmasa sa Tolga’ya çok şey yapabilirdi. "Tabi ki abiciğim, sen nasıl istersen."
Deniz büyük bir kahkaha attığında Nehir de onunla gülüyordu. Aslında bu hale gülmeyen sadece Alya ile Tolga'ydı. "Cimcime sıfır Asef bir." dedi Deniz.
“Yeminle bu evin iç güveysi kontenjanı için başvuru formu hazırlamak lazım. Asef elemeleri çoktan başlatmış.”
Asef ciddiyetle ona döndü. Elini tutup çeksem de bana bakmadı. “Senin torpilin olmaz Deniz, sen yedek kadrodasın.”
Deniz gözlüklerini takıp burun üstünden baktı, her ne olursa olsun kendini eğlendirecek bir şey buluyordu. “Olsun, ben de menajer olurum. Cimcimeyle Tolga’yı çift olarak pazarlayayım, bir TikTok hesabı patlatırız.”
Nehir kahkaha attı, bense başımı salladım. Asef’in eli belimdeydi şimdi ama bakışları Tolga’nın üzerinde asılı kalmıştı. Ben fark edince dirseğimle onu dürttüm. “Yeter artık, şu çocuğu çiğ çiğ yemeyi kes.”
“Bakmıyorum bile,” dedi ama sesi onu ele veriyordu.
Tolga’yla göz göze gelmemek için kafasını çevirmişti. Bu adam bazen çocuk gibi oluyordu.
“Yemekte Tolga’nın yanına oturacağım,” dedim inadına.
“Otursana,” dedi Asef, dudaklarını ısırarak. “Sonra gece ben senin yanına oturacağım. Ama uyumana izin vermeyeceğim.”
Boğazımda bir düğüm oluştu, tam yanıt verecekken Nehir araya girdi.
“Yemin ederim şu sofrada yemek yiyebileceksek mucize sayacağım.”
Deniz de atıldı. “Mucize değil, o mucize Eliza’nın sabrı!”
Gülmeye başladım. Bazen gerçekten bu çılgınlığın ortasında olmak bile iyi geliyordu. Hele ki kolumda Asef’in sıcak eli varken.
***
Odaya girdiğimde direkt banyoya ilerledim. Asef'in telefonu çalınca küfür ederek açmıştı. Şimdi balkonda konuşuyordu. Onu umursamadan üzerimdeki şalı ve bikiniyi çıkarıp duş kabinine girdim.
Suyun sıcaklığı tenime vururken gözlerimi kapattım. O an sadece ben ve su vardı. Sessizlik... Sonunda yalnız kalabilmiş, birkaç dakika bile olsa kendi iç sesimi duyabilmiştim. Son günlere nazaran iç sesim daha usluydu. Ama bu huzur uzun sürmedi.
Dışarıdan Asef’in sesi geldi. Sert, kararlı ve öfkeli bir tondaydı. “Hayır, bu akşam olmaz. Dedim ya, uzak dursunlar. Ben sinirlendim mi ebelerini sikmeme katlanırlar Cihan!"
Kalbim hızlandı. Onu öyle duyunca... içimde bir şey kıpırdadı. Korunuyor olmak güzeldi, ama Asef’in öfkesi başka bir şeydi. Tehlikeli ama tahrik edici...
Sonra her şey sessizleşti. Duş kabini bir anda aralandı. Refleksle kollarımı göğsüme sardım. “Asef!” dedim ama sesim çıkmadı, daha çok nefes gibi oldu.
Gözleri bana kilitlendi. Üzerinde hiçbir şey yoktu. Her adımında içimde bir şey dağıldı. Bana bakışında öyle bir açlık vardı ki… Dizlerimin bağı çözüldü.
“Çok uzun sürdü,” dedi kısık bir sesle. “Sana doyamıyorum, yavrum.”
Yutkundum. Konuşacak cesaretim yoktu. Sadece bakıyordum.
“Yemek için hazırlanacaktık...” dedim ama ne söylediğime ben bile inanmadım.
Asef kahkaha atmadı, ama imalı şekilde gülümsedi. “Hazırlanırız. Önce ben seni dağıtacağım. Sonra toparlanırsın.”
Bir adım daha attı. Şimdi suyun altındaydı ama umurunda değildi.
Ellerini belime koydu. Tüm vücudum alev aldı. Sıcaklık, suyunki değil, onundu.
“Ne zaman seni çıplak görsem... içimdeki o lanet adam susuyor,” dedi. “Ama o sessizlikten sonra fısıldıyor... 'Al onu' diyor. 'Sahip ol. İz bırak.'”
"İzlerin başıma bela oluyor." dedim güçsüz şekilde.
"İzlerimiz bence tutkumuza şahitlik ediyor yavrum..."
Tüm vücudum titriyordu. Dudakları boynuma değdiğinde içimden istemsiz bir inleme koptu. Asef bir an durdu. Sonra kulağıma eğildi.
“Şş... çok ses çıkarma. O kadarına hazır değiller.”
O an onun ellerinde olduğumu, tamamen teslim olduğumu fark ettim. Ve ilk kez hiçbir şeyden korkmadım. Çünkü Asef'teyken, en vahşi halimde bile... kendimi ona ait hissediyordum.
Duvara yaslandım, gözlerimi kapattım.
“Biri duyar...”
“Elalem siktirsin gitsin,” dedi. “Ben şu an senin içinden başka bir şey düşünemiyorum.”
İçimde bir şey koptu. Kalbim mi, mantığım mı bilmiyorum. Ama o andan sonrası tamamen tutkuydu. Su altında, Asef’in dudaklarında kayboldum. O ise ikimizi delirtecek şekilde içimde kayboldu.
**
Elimi daha sıkı tutup benim küçük adımlarıma ayak uydurmuştu Asef. Akşam yemeği için hazırlanmış ama en sona kalan çift olarak yemeğe gidiyorduk. Geç kalmamızın nedeni yanımda ilerleyen beyefendinin kendisiydi. Banyodan çıkmama bir süre izin vermemişti. Her çıkmaya yeltendiğimde kendimi onun kollarında inlerken bulmuştum. Neyse... Aklıma yine dolan anıları geri attım.
"Bu gece yine göz kamaştırıyorsun." Asef bir süre beni baştan ayağa süzdü. Aslında sade bir yeşil elbise gitmiştim. Askıları kalındı ve dizimin biraz üstünde bitiyordu. Saçlarımı dağınık topuz yapmıştım ve makyajım sadeydi.
Asef'in bakışları üzerimde gezinirken, içimde ince bir ürperti dolaştı. Ne zaman bana öyle baksa, sanki dışımdaki her şeyi sıyırıp içimdeki en çıplak hâli görüyordu.
"Bu kadar mı etkilendin yeşilden?" diye takıldım, ama sesimdeki titremeyi bastıramadım.
Asef başını yana eğdi. Kaşlarının arasında hafif bir çizgi belirdi.
"Yeşilden değil," dedi alçak bir tonla. "Senin giydiğin her şeyin bende aynı etkisi var. Çünkü sen... neye dokunsan onu başka bir şeye çeviriyorsun yavrum."
Kalbim hızlandı. Asef’in böyle anlarda sesi her zamankinden daha yumuşak olurdu, ama bakışlarında hâlâ o diz çöktüren ağırlık vardı. Gözlerimi kaçırdım, o ise elini belime koyarak beni kendine çekti.
"Yine geç kalacağız," dedim zorlukla, ama gitmek gibi bir derdim yoktu. Onun kokusu... teni... elleri... Bu karanlık adamın yanında kendimi hem tehlikede hem güvende hissediyordum. Bu ne çelişkiydi?
Asef dudaklarını yanağıma yaklaştırdı ama öpmedi. Sadece nefesini hissettim.
"Geç kalmamızın kimseye zararı yok. Ama ben seni bu kadar yakınımdayken, kokun üzerimdeyken bırakmak istemiyorum. Anlıyor musun beni?"
Cevap veremedim. Çünkü bu adam ne zaman beni kelimeleriyle değil, suskunluğuyla sarsa elim ayağım çözülüyordu...
Derin bir nefes alıp kendimi topladım. Herkesin bizi beklediği masaya yaklaşırken içten şekilde gülümsedim.
"Sirk çadırı gibi ortam, geri dönüp başka yerde mi yesek?" Asef'in bilerek sesli söylediği kelimeleri herkes duymuştu. Zaten amacı da buydu.
"Hayır Asef’im, henüz sirk ortamı değil. Bir Habeş maymunumuz var," Deniz eliyle Tolga’yı işaret etti. Daha sonra kendini gösterip, "Kendimi hayvan yerine koymak istemiyorum." dedi. Daha sonra Asef’i işaret etti. "Ve bir adet seksi dağ ayımız geldiğine göre sirk tamamlandı." Masaya oturup gözlerimi devirdim.
"Çok komiksin Deniz," dedim.
"Ama istersen sevgiline uyman için seni de dağ ceylanı yapabilirim Eliza." Deniz'in sözlerine alaylı bir bakış atmak dışında bir şey yapmadım.
"Bırakın şu hayvan muhabbetini, acıktım artık yemeğe geçelim." Alya'nın yanakları güneşten dolayı kızarmıştı. Ama bu hali çok tatlıydı. Mavi mini elbisesi içinde her zamanki gibi çok güzeldi. Tolga'nın sürekli etrafına bakması sanırım bu yüzdendi. Birileri Alya'ya bakıyor mu diye kontrol ediyordu.
Ama oturduğumuz terasta birkaç masa doluydu, insanlar daha çok iç kısımdaki barda oturmuş eğlenceli sohbetler içindeydi. Bizim olduğumuz şık alanda loş ışıklar, hafif bir müzik ve sıcak bir ortam vardı. Aslında baş başa romantik bir yemek için daha güzeldi. Ama ben arkadaşlarım ile olduğum için çok mutluydum.
Asef'in hareketi ile yemek servisi yapılmaya başlandı. İştah açıcı kokular masaya yayılmaya başlamıştı.
"Yale Oteli nerede olursa olsun hep en iyi şefleri bünyesinde barındırıyor." Nehir’in sözlerine güldüm. Siyah elbisesi içinde o da bu gece çok güzeldi. "Ama İstanbul'un en büyük oteli en iyi şeflerini kaybetti."
Bakışlar üzerime dönünce kast ettikleri şeyi anlamıştım. Ama yeniden bunu istemiyorum. "Haklısın Nehir, Şef Lorenzo'nun gidişi büyük kayıp. Ama Asef her zaman en iyisini bulmada iyidir." Asef’e baktığımda dikkatli şekilde beni izlediğini gördüm.
"Evet güzelim, sana bakınca haklı olduğunu görüyorum." dedi. Kadehini alıp arkasına yaslandı, onun da aklından geçen düşünceler olduğunu biliyorum ama yeniden Yale'de çalışmayacağım.
"Bence sen en iyi seçenek olurdun." Nehir istediğini almak için bu gece çabalayacak gibiydi. Önümdeki enfes yemeği yemeye başladım. "Müge senin kadar iyi değildi ama mutfakta resmen yardımcı şef olarak çalışıyor. Sence sen ondan daha iyi değil misin?"
Birkaç saniye ağzımdaki tadın keyfini çıkardım. Herkes dikkat kesilmiş söyleyeceğim şeyi bekliyordu. Ve sanırım cevabım onları şaşırttı. "Müge başarılı bir aşçı, hak ettiği yerde olduğunu düşünüyorum. Kötü olsaydı Yale Oteli'nde çalışamazdı."
"Ama kalbi kötü olan ve sürekli fitne fesat olan birisi Müge." Nehir yüzünü buruşturdu. "Sürekli dedikodu taşıyıp birilerinin arasını açıyor."
"Bunların hiçbiri onun meslekte kötü olduğu anlamına gelmez çünkü mesleki başarı kalp temizliği ile ölçülmez. Öyle olsaydı sokaklar işsiz insan kaynardı." Gerçi şu sıralar ülke böyle diye düşünmeden edemedim. "Dediğim gibi Yale ilk önce yeteneğe bakar." Şarap yerine suya uzandım. Karnıma saplanan ani sancı tüm bedenimi germişti. Belli etmemeye çalıştım.
"Değişik gerçekten," Tolga ağzındaki büyük lokmayı zorlukla yuttu. "Çıngıraklı yılanın kendisi o Müge. Yeteneği de bol ısırmak herkesi."
Cevap vermedim. Karnımdaki kasılmanın geçmesini beklerken zoraki gülümsedim. Ağrının sebebinin ne olduğunu düşünürken bu ayki regl zamanımın geldiğini anladım.
"Eliza'nın gidişini kendi zaferi olarak kutladı. O kadar saçma ve aptalca bir düşünce olamaz." Nehir beni kışkırtmaya devam ediyordu. Ama bunun üzerimde etkisi yoktu.
"Basit insanlar öyle düşünür. Eliza'nın seviyesine ulaşması çok zor." Alya da tartışmaya katıldığına göre kesin kaçmam gerekiyordu. Ama bendeki bu durumu fark eden Asef olmuştu.
"Otelde çalışmak istemiyor musun?" diye sorduğunda onu onaylayan bakışlarla baktım. "Neden?"
Her şeyin orada başladığını o da biliyordu. Birçok acı tecrübenin ilk adımıydı Yale Oteli. O yüzden yeni bir başlangıçta orayı istemiyordum. İçimdeki korkular buna izin vermezdi.
"Biliyorsun benim adımla değil kendi yeteneğin ile oradaydın. Yine en üstte olabilirsin bebeğim. Bana ait olan her şey senin biliyorsun." Asef belki de korkularımı farklı yorumlamıştı. Ya da bildiği halde, başkalarının yanında farklı yöne değinmek istedi. Benim için ikisi de fark etmiyordu.
"Bu defa yabancı bir yerde çalışmak istiyorum." dedim. Asef bana itiraz edecek gibi olsa da izin vermeyip devam ettim. "İnanılmaz bir CV oluşturup belki seninle yeniden görüşebilirim. Ama şimdilik kendi ayaklarım üzerinde durmak istiyorum."
Masada kısa bir sessizlik olmuştu. Herkes gibi ben de Asef'in itirazını bekledim ama o bakışlarımdaki duyguyu görmüştü. Pes ettiğini verdiği nefesten anladım.
"Sen ne istersen o olsun güzelim, her kararına saygı duyuyorum." Sözleri sonrası saçlarıma bir öpücük kondurdu. Herkesin yüzünde sessiz bir şaşkınlık vardı.
"Vay be! İşte şimdi Eliza bir Asef sıfır." Deniz coşkuyla çak işareti yapmıştı ama karşılık vermeyince eli havada kaldı. "Cadı seni." Sadece dil çıkardım. Sonrasında ise bol muhabbetli yemeğe döndük.
Konuşmanın sürekli iş üzerinde dönmeye başlaması bir süre sonra biz kızları sıkmaya başlamıştı. Nehir şarabının son yudumunu içip dudaklarını peçeteyle sildi. “Ben biraz hava alacağım,” dedi. Gözleri hafif yorgundu ama içindeki merak hâlâ parlıyordu. “Bar tarafı kalabalıktır, belki tanıdık birilerini görürüz. Ne de olsa Yale ünlülerin en çok tercih ettiği otel."
Nehir’in aslında tek istediği biraz dedikodu yapmaktı ama bunu ‘hava almak’ gibi yumuşak cümlelerle örtmeyi iyi bilirdi. Alya çantasını omzuna astı. “Ben de geliyorum, tüm akşam oturduk zaten.”
Bakışlar bana döndü. Hafifçe başımı salladım. “Ben de gelirim.”
"Oo kadınlar bizden sıkıldı." Deniz yüzünü buruşturdu. "Ama bizsiz kısa süreliğine yalnız kalabilirsiniz, birazdan yanınıza damlarız."
"Mavişim ben de geleyim." Tolga hemen harekete geçmişti ama Alya omzunu tutup engel oldu.
"Biz kızlarla takılacağız Tolga." Alya resmen on sekiz yaşını geçip daha olgun bir yaşa gelmişti. Artık bağımsız yetişkin bir kadındı. Tolga mecbur kabul etmişti. Bakışım Asef'e döndü. Burası onun oteliydi, güvenlik açısından bir sorun olmazdı. Ama yine de onayını bekledim.
Gözlerini açıp kapattı. "İsteğin gibi eğlen bebeğim, birazdan yanındayım." Uzanıp yanağımdan öptü. Ve derin gülümsemesi baştan ayağa erimeme neden oldu.
Yavaşça yerimden kalkarken karnımda bir kez daha o tanıdık sancıyı hissettim. Ama bunu bastırmak zorundaydım. Bu gece hiçbir şeyin beni ele geçirmesine izin vermemeliydim. Ya da belli bir süre, kızların tadını kaçırmak istemiyorum.
Bar, otelin restoranına göre çok daha farklı bir evrendi. Kırmızı ve kahverengi tonlarda dekore edilmiş, deri koltuklar ve kadife perdelerle çevriliydi. Altın varaklı aynaların ışığını yumuşak bir parıltıyla yansıtıyordu. Ortamda caz müziğinin yavaş tınıları yükseliyordu.
Bar tezgâhının tam karşısındaki yüksek taburelerden birine oturdum. Nehir ve Alya da yanımdaki taburelere oturdu. Alya uyarımızı dikkate alıp yavaş şekilde hareket ediyordu. Zaten Asef onun uzun süre bu şekilde oturmasına izin vermezdi.
Barmen, alışıldık bir kibarlıkla yaklaşıp siparişlerimizi aldı. Ben bir şey içmek istemedim. Midemde bir taş gibi oturan sancı, alkol fikrini imkânsız kılıyordu. Ama Alya kendisinin içtiği alkolsüz kokteylin çok güzel olduğunu söyleyince ben de aynısından alıp ona eşlik etmeye başladım.
Nehir gözlerini salondaki insanlarda gezdirdi. “Şu adam sanırım dizi oyuncusu Azra'nın eski sevgilisi,” diye fısıldadı. Alya kıkırdadı. “Azra’nın o kadar eski sevgilisi var ki, hangisi olduğunu tahmin etmek imkânsız.”
Alya başka bir yöne dönüp mavi gözlerini büyüttü. "Şu şarkıcı kadının adı neydi?" Nehir bir süre düşünüp ona cevap verirken ben sadece ikisini ve çevreyi izliyordum.
Kadehleriyle neşeyle gülen yabancı yüzlere baktım. Bir kadının parfümü geçti burnumdan, ardından başka bir kadının boğuk bir kahkahası... Aslında her yönüyle dikkat çekici bir ortamdı. Hele ki kendini aşırı özel hissedip bambaşka görmek isteyen insanlar için ideal bir yerdi... Asef insanları büyülemeyi çok iyi biliyordu. Hem gece kulübünde hem de otelinde bunu çok iyi başarıyordu.
Gözlerim salonun uzak köşesine kaydı. Barın biraz ilerisinde, yarı gölgede kalan bir masada oturan bir adam dikkatimi çekti. Siyah bir takım elbise giymişti, yüzünün bir kısmı loş ışığın dışında kalıyordu. Hareket etmiyor, sadece izliyordu. Ortamdaki tek yalnız erkek olduğu için birçok bakışı üzerine çekip duruyordu. Zaten dikkat çekici fiziksel özellikleri olduğu için kadınların radarında gibiydi. Ama önündeki kadehe bakmak dışında pek bir şey yapmıyordu. Yeniden çevremi izlemeye ve kızları dinlemeye koyuldum. Ama bakışım nedense o yalnız adamın olduğu yöne döndü.
Gözlerimiz bir an kesişmiş olabilir. Emin değildim. Belki de sadece beni izlediğini düşündüğüm bir anda ona bakmıştım. Gözlerimi kaçırdım.
“Eliza, iyi misin?” Alya’nın sesi beni şimdiki ana geri çağırdı. Gülümsedim. “Yorgunum sadece.”
Nehir yeniden dedikodulara dönmüştü ama ben hâlâ gölgede oturan adama doğru kaçamak bakışlar atıyordum. Tanıdık değildi ama bakışlarında tanıdık bir şey vardı. Sanki geçmişin sessizce odama sızan bir yankısı gibi. Sanki görüp unuttuğum birisi gibi...
Kalbim hafif hızlandı. Kafamda hiçbir mantıklı açıklama olmadan, sadece içgüdülerime dayanarak o masadan uzak durmam gerektiğini hissettim. Tehlikeyi sezip kaçma dürtüsü uyandı içimde. Ama burası Asef'in oteliydi ve tehlikeli birisi olsa herkesten önce o bunu bilirdi.
Sancım giderek artıyordu. Karnımda bastırmaya çalıştığım ağrı artık oturamayacak kadar güçlüydü. Bir elimle midemi tutarken diğer elimle çantamı kavradım. “Ben yukarı çıkıyorum,” dedim.
“Eliza—” Alya kalkacak gibi oldu.
“İyiyim, gerçekten. Biraz dinlenmem yeterli. Sanırım regl tarihim beni erken yakaladı. Siz eğlenmeye devam edin ama Alya aşırı geç saate kalma."
"Sanki abim izin verir de..." diyerek gözlerini devirdi Alya. Haklıydı.
"Seninle gelmemi ister misin Eliza?" Nehir'in soruna başımı olumsuz anlamda salladım. "Gerek yok, siz devam edin. Ağrı kesici alıp yanınıza gelirim belki." dedikten sonra kalkıp bardan ayrıldım.
Adımlarım, otelin mermer zemini üzerinde yankılanırken garip şekilde birinin beni izlediğini hissediyordum. Geri dönüp bakmadım çünkü son zamanlarda fazla paranoyak düşüncelerim olmuştu. Gerçi Asef'in beni sürekli bir adamına takip ettirdiğini düşünürsem bu düşüncede haklı da olabilirim.
Odaya vardığımda karnımdaki kasılma tüm vücudumu sarsacak gibiydi. Gözlerim yaşardı. Yatağa oturup derin bir nefes aldım. Ardından banyoya geçip elbisemi çıkardım. Gerçekten de reglim başlamıştı. Çekmeceden yeni bir iç çamaşırı alıp ped aramaya başladım. Ama burada yoktu. Tam banyodan çıkacakken odanın kapısının açılma sesini duydum. Ardından da bana huzur veren o sesi.
"Eliza, yavrum iyi misin?" Asef endişeli şekilde kapıyı açtığında beni pek de iyi durumda görmedi. "Afedersin sevgilim, yardım edeceğim bir şey var mı?"
"Aslında içerideki çantalara bakıp bana ped verebilirsin, burada yok." dedim şirin şekilde gülümseyerek.
"Emrin olur."
Odaya dönüp benim için ped aramaya giden sevgilimin tatlılığı karşısında ağrım dinmiş gibiydi. Üzerimdeki elbiseyi çıkarıp pijamama uzandım. Üstü giyip birkaç dakika kadar bekledim. Ama Asef henüz bulamamıştı sanırım.
"Asef, bulamadın mı? Acaba almayı mı unuttum?" Asef’ten ses gelmeyince bulduğum pamuğu kullanıp pijamanın altını giydim.
"Asef, canım." Bana arkası dönüktü. Yatağın üzerinde valiz vardı ama onun ayakları dibinde kişisel çantam duruyordu. "Asef," dedim tekrar. Ağır ağır bana doğru döndü.
O an fark ettim. Yüzü bembeyaz olmuştu. Endişe ile bir adım attım ama durmama neden olan şeyi gördüm. Aylin Arjen'e ait günlük...
Gözlerinin içine baktım. O deftere dokunduğu an, yüzündeki ifade değişmişti. Sanki annesinin sesi, geçmişten çıkıp aramıza girmişti.
Tek kelime söylemedi. Ben de sustum.
İkimizin arasında geçmişin sessizliği ve benim sakladığım sırlar vardı.
Ve o gece, işte tam orada bitti...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.46k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
58 Bölümlü Kitap |