
Hayat, önüne karanlık bir kumar masası sunduğunda iki seçeneğin olur. Ya kumarı kazanmak ya da masayı dağıtmak...
Seçeneklerim sınırlı olduğu zaman yeni bir seçenek yaratırım. Bana sunulan yollarda yürümek istemezsem yeni bir yol bulurum. Eğer razı olsaydım elimden gücümü almaları zor olmazdı.
Ama beni Asef Arjen yapan buydu. Ben kurallarımı kendim yazarım. Bu hep öyle oldu. Ama tek bir kadere boyun eğdim.
Huzur içinde uyuyan güzel meleğime baktım. Uyandırmamaya dikkat ederek yanına oturup biraz eğildim. O benim en güzel boyun eğişim... Boynumu eğdiğim ilk kişi. Kölesi olmaktan gurur duyduğum varlığım...
Saçlarını yumuşak şekilde parmaklarımla taradım. Dün gece onu biraz fazla yormuştum. O yüzden derin bir uykudaydı. Geceyi hatırladığım an sertleşmeye başlayınca başımı sallayıp kendime gelmeye çalıştım.
"Hayvansın Asef," diyerek kendime gerekeni söyledim. Her an beni anında kafayı yedirten kadına karşı savunmasızdım. Otuz iki yıl boyunca seks yapmaktan kaçınmak hep kolay olmuştu. Bunun sebebinin kadınlara dokunamamaktan kaynaklı olduğuna inandığım için irademin yüksek olduğunu düşünüyordum. Meğer ben bu dünyada sadece bir kadına iradesizmişim. Onu da bulunca hayvan bir adama döndüm resmen. Elimle boynuna yavaşça dokundum. Dün gece dudaklarımın arasındaki bu beyazlık inanılmazdı. Her noktası her yeri.... Öyle inanılmaz ki... Sadece bana özel sadece benim...
Eliza'ya duyduğum aşk öyle bir aşk ki... Bazen kalbimin durma noktasına geldiğini hissediyorum. Kalbim onu severken yetersiz kalıyor, bana daha onlarca kalp lazım. Tek bedende bir kalp aşkımla baş edemiyor.
Uzanıp alnını yumuşak şekilde öptüm. Akşam yaşanacaklar aklıma gelince kaşlarım çatıldı. Eliza'nın bilmemesi gerekiyor. Her şeyi yoluna koymuşken bu gece yaşanacak vahşeti görmemesi gerekiyor. Pusat'a olan nefretini biliyorum ama onun naif kalbi birisinin ölümünü canlı izlemeye asla dayanmaz. Benden yine korkmasına dayanamam. O yüzden tüm süreç gizli şekilde ilerledi. Evde ve işte meşgul olması benim lehimeydi.
Yumuşak yatakta mırıldanıp başını yana eğdi. Daha da açıkta kalan boynunu öpüp usulca kalktım. Eliza erken uyanmayı seviyor, birazdan gözlerini açacaktır. Onun çimen yeşili gözlerini şu an deli gibi görmek istesem de gitmem daha iyi olurdu. Çünkü içten içe yaşadığım suçluluk duygusunu ona göstermek istemiyorum.
Yatak odamızdan çıkıp kapıyı yavaşça kapattım. Eliza'nın evimde yatağımda olduğunu bilmek dünyanın en muhteşem duygusu. Öyle ki sonsuza kadar yanımda olacağı için onunla geçirdiğim geceleri saymayı bıraktım. Eğer bir gün geceleri saymaya başlarsam bu geceler onsuz geçen gecelerim olur ve her saydığım gece için bir hançeri kalbime saplarım.
Erken saatler olduğu için malikane fazlasıyla sessizdi. Bahçeye çıkınca Cihan'ı karşımda görmek beni şaşırtmadı. Yıllardır süren disiplinli kişiliği onun en belirgin özelliğiydi. En son başına doğrulttuğum silah aramızda geçen en net konuşmalardan birisiydi. Kelimeye ihtiyaç duymayacak kadar net. Lavinya'nın hayatımızdaki varlığı hoşuma gitmiyor. Büyük bir tehdit olduğunu düşünmekten asla vazgeçemiyorum. Ama lanet olsun ki beş yıldır onun aşkını kalbinde taşıyan puşt Cihan yüzünden sabretmek zorundayım. Alya'nın da gereksiz yere onu sevmesi cabası. Normalde bunlar sikimde olmaz ama Eliza galiba beni yumuşatıyor. Onun enerjisinden dolayı huyum değişiyor. Kılıbık bir adamım sanırım.
"Günaydın efendim."
Birkaç saniye bön bön Cihan'a baktım. "Cihan,"
"Efendim," Boş şekilde baktı o da.
"Sen benim günümü mü aydırtmaya geldin?"
"Anlamadım."
"Lan puşt! Günaydın ne?! Biz ne zaman kendi aramızda günlük normal muhabbetler ve günü beraber aydırma çabasına girdik?" İki dakikada sinirim tavan yaptı.
"Normal insanlar gibi davranmak istemiştim ama sanırım pek bizlik değilmiş." Cihan'ın duygusuz yüzünde göz devirme görünce şokla baktım.
"Senin bana göz devirmen bile anormal. Bizim için, insanların normali demek anormal demek anladın mı?" Arabaya binerken Cihan da arkamdan binmişti. Bugün şoför başkasıydı. Çünkü üzerinden geçmemiz gereken planlar vardı.
"Aslında böyle huylarım yoktur da... Sanırım Lavinya'dan alıştım." Cihan kendi kendine söylenirken, o da göz devirmesine şaşırmış olmalıydı. Bence de şaşırsın, şirazesi kaydı farkında değil herif.
Senin şirazen çok yerinde zaten Asef.... Kadınlar sağ olsun asla aynı kalmıyoruz.
"Her şey hazır mı?" diye sorduğumda tableti açıp şirket müdürünün attığı raporları incelemeye başladım. Aslında Cihan benden önce incelemiştir ama benim de görmem ve altına imza atmam gerekiyor.
"Hazır, kafes dövüşü bu defa başka bir yerde olacak. Davetlilere gizli yollarla iletildi. Akşam herhangi bir pürüz çıkmayacak."
Bakışlarımı çevirip imayla gülümsedim. "Çok rahatladım Cihan, yalnız sana vermek istediğim bir sır var."
"Ne sırrı efendim?"
"Cihan bizim pürüzsüz tek bir işimiz yok. O yüzden akşamki pürüzü heyecanla bekliyorum." dedim.
"Siz akşam için sadece kondisyonunuza dikkat edin. Malum son zamanlarda kafeste değil kuş tüyü yatakta yatmaya alıştınız."
Bana laf sokmasına büyük bir kahkaha attım. "Puşt herif!" Daha sonra fark ettiğim şeyle şoföre bağırdım. "Lan ecdadını siktiğim! Bu araba niye hareket etmiyor?"
"Asef Bey, Deniz Bey beklememizi rica etti."
"Deniz'i sikeyim! Bitmiyor bir türlü!"
"Lütfen Asef'im, ulu orta hakkımda öyle ayıp şeyler söyleme." Ön kapıdan girip şoförün yanına oturan Deniz arkasını dönüp sırıttı. Gerçekten ağzını gözünü dağıtmak istiyorum.
"Birincisi, sabahın köründe sabrımı neden sınıyorsun? İkincisi senin evin barkın yok mu lan? Ne zaman başımı çevirsem malikanedesin."
Araba nihayet hareket ettiğinde Deniz hâlâ sırıtarak bana bakıyordu. "Birincisi, senin seksi sabrını sınamak hoşuma gidiyor. İkincisi tabi ki evim var ama son günlerde yaşanan zamlardan dolayı elektrik ve su faturasından kâr etmek için burada kalmak mantıklı geliyor."
Deniz'e boş boş baktım. Saydığı salak şeyler tabi ki yalandı. Özellikle yakınımda olmalarını ben istiyorum. Alya'ya yakın olup sürekli kontrol etmesi işime geliyor. Ayrıca Eliza'dan dolayı Nehir de sürekli bizde. Ona yakın olmayı da seviyor. Bildiğim kadarıyla Deniz, Nehir ile yaşamak için yakın zamanda bir daire almıştı. Henüz ona bunu söyleyip ikna etmeye zamanı olmamıştı. Hâlâ birçok şeyi ertelemek zorunda kalıyoruz.
"Hastaneye mi gideceksin?" diye sordum.
"Önce sizinle şirkete oradan da hastaneye geçerim." dedi umursamazca.
"Peki son bir soru." dedim bu defa.
"Bugün bana karşı fazla ilgilisin şekerim."
"Sikerim! Neden kendi arabanla gitmiyorsun puşt herif?" Tüm sabrımı sikip atmıştı.
"Benzin fiyatı uçmuş Asef'im, oradan da kâr etmeye çalışıyorum."
İnanamaz gözlerle baktım. Gerçekten bu herifin kafasını anlamıyorum. Ama tamamen can sıkıntısından kendisine eğlence arıyor.
"Aşırı fırsatçı bir insan olduğunuzu dile getirmek istiyorum Deniz Bey." Cihan elindeki tablete bakarken Deniz'e laf sokmayı ihmal etmedi. Bu adam laf sokmayı seviyor sanırım.
"Öyle mi Cihan? Babamın şirketini alıp üzerine konduğun için fırsatçı sen oluyorsun." Deniz çocuk gibi söylendi.
"Küçük bir şirket Deniz Bey. Fırsatçı olmam için Asef Bey'e ait şirketlerden birisi ya da Yale Otel benim olmalı." Cihan'ın sözleri üzerine şaşkın şekilde ona baktım.
"Asef'im! Bu adam senin oteline, şirketine göz koymuş!" Deniz, Cihan'ı ispiyonlarken sinsi şekilde gülümsedi.
"Doğru mu Cihan?" diye sordum.
Cihan umursamaz şekilde baktı. "Fırsatçı olsaydım evet olabilirdi."
"Şaşkınlık içinde dinledim." dedim. Gerçekten bu adamın beyin frekansını asla çözemiyorum. Bu kadar güçlü olup aynı zamanda kendini gizleyen yanı inanılmazdı.
"Ben de şaşkınım hatta öyle ki emrine amadeyim Cihan." Deniz'in ani dönüşüne umutsuz şekilde baktım. "Seninle oturup konuşmamız gereken şeyler var. Fırsatçılık üzerine..."
"Olabilir Deniz Bey."
"Lan ecdadını siktiklerim! Gözümün önünde malıma mı göz koyuyorsunuz?" İkisini de gebertmek istiyorum.
"Estağfurullah Asef'im, ona nasıl laf." Deniz bunu söylerken parmakları ile göğsünü okşadı. Gözleri bir yerime bakarken kast ettiği mal başkaydı.
"Deniz, sana hiçbir şey yapmam sadece Eliza'nın eline bırakırım." dedigim an Deniz'in gözleri büyüdü.
"Tamam sustum, yeter ki o cadıyı bana musallat etme. Yemeğime zehir koyup bana her şeyi yapabilir."
Bu konuda haklıydı. Benim kızım konu ben olunca biraz kıskanç olabiliyor. Eliza'yı düşündüğüm anda yüzümde aptal bir sırıtma olduğuna eminim.
"Efendim," Cihan'ın sesiyle ciddiyetimi sağlayıp baktım. "Sezar elimizde. Türkiye'ye girdiği an aldık."
"Tamam, önce onunla görüşelim bakalım. Duyurmak istediğini önce bana duyursun."
"Yeni bir lider seçmiş olmalılar. Pusat'ın düşüşü onları yıldırmaz." Cihan'ın sözlerine katılıyorum. Muhtemelen duyurulmak istenen bu. Ama benim merak ettiğim şey başka.
"Pusat bugün geberince bakalım duyuruya gerek kalacak mı?" dedim. Sigaramı çıkarıp yakarken Deniz yine başını uzattı. Pencerenin ucunu biraz açtım, ona cevap vermekle uğraşacak sabrım yoktu.
"Bir soru sormak istiyorum." Deniz, doğrudan Cihan'a baktığında ikisinin lafını bölmeden dinlemeye başladım. "Lider denen adamın elindeki bu adamlar,"
"Eee," dedi Cihan.
"Onlarla ilgili tüm şantaj ve benzeri koz dosyaları Asef'in elinde değil mi?" Sorduğu soru mantıklıydı. Kendi elimle elde ettiğim tüm belgeler bendeydi. Babamınkiler hariç... Onları bulmam lazım. Gerçek yenilmez olduğum gün olur. Herkes babamın belgelerini de bende sanıyor, bu sayede çok daha dikkatliler. Ama öğrenirlerse kuralsız saldırmaya başlarlar. Puşt Melih Arjen! Tüm dünyayı durduracak ne buldun?!
"Evet elinde." diye karşılık verdi Cihan.
"Şimdi benim kafama yatmayan şey şu; mantıken lider Asef olmuyor mu? Neden ortaya bir lider çıkmış? Zaten güç Asef'in elinde değil mi?" Deniz'in düşüncesinde ondan beklenmeyen büyük bir mantık vardı. Ama yanlış yerden bakıyordu. Benim yerime Cihan açıkladı.
"Onlar için lider demek özgürlük kapısı demek. Asef Bey, hepsinin iplerini elinde tutuyor. Lider dahil... Kral'ın himayesinde ve kontrolünde yaşamaya mahkumken, seçtikleri lider onları bundan kurtarmayı vaat ediyor. Aslında hem Kral'dan korkuyor hem de kurtulmak istiyorlar."
Deniz birkaç saniye düşündü. "Bu yeni bir örgütlenme şekli mi?"
"Hayır, dünya üzerinde her dönemde büyük güç savaşları oldu. Asef Bey'den önce babası Melih Arjen işin içindeydi. Kafasına göre hareket etmek için tehdit olabilecek herkesi susturacak deliller topladı. Bundan en çok rahatsız olan ise ortağı Altan Akdağ oldu. Lider olmayı seçip, herkese özgürlük vaat etti. Diğerleri tarafından desteklenmek şartıyla. Bizim için ilk lider bu şekilde ortaya çıktı ve uzun süre kendini saklayıp bekledi."
Cihan anlatırken eskilere dalmıştım. Kendi halimde genç bir adamken babamın düşmanları tarafından açık hedeftim. Ama en büyük düşmanım kendi babamdı. Beni kaçırtıp kafeste ölüme terk etmişti. Beni kurtaran kişi, her zaman parmağıma taktığım aslan başlı yüzüğü atan kişi bunu biliyor muydu. O kimdi? Neden hayatımı kurtarmıştı? Bunu asla öğrenememiştim.
"Daha sonra Pusat kendi babasını öldürüp lider oldu." Deniz'in sesi ile dikkatimi tekrar ikisine verdim.
"Evet çünkü babasına da düşmandı ve herkese ilan edilmeyi bekledi. Pusat, Altan Akdağ'ın kendi eliyle yarattığı düşmanıydı. Sonunu da kendi öz oğlu getirdi."
"Ne aile ama." Deniz bir süre önüne döndü. "Çevremde bir tane normal ailede büyüyen çocuk yok. Hepimiz sorunluyuz amına koyayım." Arkasını dönüp gözlerini kıstı. "Peki Cihan, o aileden çıkmış Lavinya'nın normal olmadığını bildiğin halde nasıl güveniyorsun?"
"Güvenmiyorum." Cihan'ın hiç düşünmeden verdiği yanıtla ikimiz de şaşırdık. Ama Cihan devam etti. "Onun içinde iki kişinin mücadelesi var. İlki Çiçek, Pusat tarafından yıllarca etki altına alınmış ezilmiş tarafı. İhanet edebilecek yanı... Diğer ve gerçek yanı Lavinya. Onu gerçekten sevecek kişilerle huzur içinde yaşamak isteyen kişi. Pusat'ın etki altına alamadığı bana aşık kadın..."
"Lan," dedim sakince. "Hangisi şu an aktif. Manyak mı bu kadın?"
Cihan birkaç saniye boş boş baktı. "Lavinya robot değil."
"Anlattığın kadarıyla insan da değil." dedim.
Bu konuda haklılık payım vardı. Cihan buna itiraz etmedi. "Şu an Pusat için endişeli yanı aktif diyebilirim."
"O zaman bir boklar yiyebilir." dedi Deniz. Ona bu konuda katılıyorum.
"Evet yiyecek." Cihan'ın bunu söylerken aşırı rahat oluşu beni deli ediyordu. "Ama merak etmeyin, bu gece her şey çözülecek."
"Ne demek o Cihan?" Sorumun altındaki tehditi sezdiğine eminim.
"İkizinin ölümü ile yüzleşecek ve öfkesi dinecek."
"Hiç sanmıyorum, ebemizi sikecek gibi geliyor bana." derken gece Pusat'ı kendi ellerimle öldüreceğim için Lavinya'nın öfkesinin bana yöneleceğini biliyorum. Bu defa tam anlamıyla bana düşman olacak.
"Dediğim gibi gece için her şey hazır ve sıkıntı yok." Cihan kararlı şekilde tabletine bakıp işlerle ilgilenmeye başladı.
"Ne kadar nefret etsem de bu gece ben de seni izlemek istiyorum. Ve engel olamazsın." Deniz'in normalde bunu görmesini istemezdim. Ama geleceği yüzünden belliydi. Karşı gelmedim.
"Gidip şu Sezar denen adamla konuşalım. Gerçekte kimmiş, elimde hangi belgesi var anlayalım." dedim.
Bana karşı yanlış yapmaya çalışan kimse mutlaka benden alması gereken vardır. Elimde iplerini tuttuğum çok kişi var ama kendilerine kod adı taktıkları için hangisi hangi piç pek bilmiyorum. Bugün birisinin kodunu sikmem lazım.
***
Phoneix'in alt katındaki labirentte ilerlerken Cihan ve birkaç adam arkamdaydı. Sezar kod adlı herif kumarhane kısmındaki odaların birindeydi. Gayet medeni şekilde misafir ediyorduk. Herhangi bir yanlışı olmadığı için benden yana zarar görmemişti. Ama konuşmak istediği için bilerek duyuracak bir şeyi olduğunu kulağıma ulaştırmıştı.
Labirentte yankılanan ayak sesleri uğursuz bir ritim gibiydi. Beton duvarlar, yıllardır duyduğu çığlıkların yankısını hâlâ taşıyor gibiydi. Her köşesi ölümle mühürlü, her adımı geçmişin karanlığıyla lekeli. Ama bugün başka bir şey vardı havada. Korku değil... Bekleyiş. Beni sabır ve korkuyla bekleyen bir nefesi hissediyorum.
Demir kapının önünde durduğumda, derin bir nefes aldım. Sezar... Bu isim, bana ulaştığında aklıma gelen ilk şey bilgi olmadı. Hainlikti. Çünkü biri sadece bilgi için bu kadar gösterişli bir kod ismi seçmez. Kod adı kendine güvenenlerin maskesidir. Ve o maskenin altındaki her nefes potansiyel bir savaş ilanıdır.
Cihan geri çekildi. "Yalnız mı gireceksiniz?" diye sordu.
"Evet," dedim karanlık bir tonda. "Eğer benimle oynamaya kalkarsa, ölümü ellerimden birkaç saniye içinde olacak."
Kapıyı açtım. İçeri girdiğimde, karşımda bir psikoloğun odasını andıran sakinlikte bir atmosferle karşılaştım. Loş ışık, kahverengi deri koltuk, eski tip bir masa ve arkada dönen eski bir plak. Gershwin çalıyordu. Amına koyayım! Benim gece kulübümde neden böyle bir oda var? Neyse bunu daha sonra düşünmek istiyorum bu yüzden ilerledim.
Sezar, ellerini önünde kenetlemişti. Kıyafeti gayet düzgündü; gri keten gömlek, siyah pantolon. Tipik bir iş adamı gibi. Ama gözleri... Gözleri öyle değildi. İçinde bilginin değil, hesaplanmış öfkenin kıvılcımı vardı. Ve görünce bu puştu hatırladım. İtalya mafyaları arasına adını yazdırmış Alferedo'nun ta kendisiydi. Ülkesinde binlerce dönümlük araziye uyuşturucu eken herif aynı şeyi benim ülkemde de yapmak istiyordu. Ama engeli tabi ki bendim.
"Hoş geldin, Asef Arjen." dedi, adımı sanki tapınak duası gibi telaffuz ederek.
"Beni görmek istemen cesaret değil, intihar olabilir." dedim kapıyı arkamdan kapatırken. "Hayırdır ülkende kuraklık falan mı var? Yeni arazi mi aramaya geldin?" Benimle bilerek İtalyanca konuşuyordu. Türkçe bildiği halde kendi dilinde konuşması güya üstünlük kurmak içindi.
Sezar başını öne eğdi, sonra gözlerini tekrar bana çevirdi. Gülümsedi, ama o gülümsemede kırık bir gurur vardı.
"Cesur değilim Asef Arjen. Ama kölelikten sıkıldım. En azından ölümüm özgür olsun isteyebilirim." Şu sikik felsefi konuşmalardan aşırı sıkılıyorum. Ayak uydurmaya çalışırken daha çok sıkılıyorum. Dümdüz sövüp geçsek olmuyor mu?
Bakışlarımı gözlerinden ayırmadım. O cümlede hissettiğim şey tanıdıktı. Herkesin bir noktada yaşadığı bir bıkkınlık: Senin tarafından yaşatılan ama seninle var olan bir korku.
"Ben senin ipini elimde tutuyorum Sezar. Eğer ölmek isteseydin, izin bile almana gerek kalmazdı."
Derin bir nefes aldı. "İşte bu yüzden senden korkuyorum. Çünkü ölüm bile senin elinde Asef. Nefes almamız bile senin izninle." derken haklıydı. Çünkü İtalya'da bile bazen işini baltaladığım olmuştu.
Masaya doğru yürüdüm. Sigaramı çıkardım. Ceketimin cebinden çakmağı alırken gözlerini ellerime dikti. Herkes ellerimden korkar. Çünkü bir gün ya boyunlarına sarılır ya da geçmişlerini tek hamlede siler.
"Sana bir bilgi vereceğim." dedi, sesi çatallıydı ama içindeki panik kontrollüydü.
"Bunun karşılığında ne istiyorsun?" diye sordum.
"Hiçbir şey. Sadece...Bu geceki gösteriyi güvenle izleyip evime dönmek." Hem it gibi korkuyor hem de kuyruğu dik tutmaya çalışıyordu. Bu geceki kafes aslında kimse için güvenli değildi.
Bir adım yaklaştım. "Devam et."
Yutkundu. Gözleri ilk defa doğrudan gözlerime kilitlendi.
"Yeni bir lider seçildi. Sessiz, sistemli ve senin karanlığından doğan biri. Adını kimse bilmiyor. Ama... onun amacı bir krallık kurmak değil, senin krallığını yerle bir etmek."
Kısa bir kahkaha attım. "Yerle bir etmek? Daha önce bunu denemeyen kalmadı. Herkes ya toprak altında ya da benim için çalışıyor."
"Biliyorum." dedi hızla. "Ben de o yolda diz çökenlerdenim. Ama bu kişi farklı. Çünkü seni yok etmek istemiyor, seni... küçük düşürmek istiyor. Gücünün kalmadığını, korkunun artık senden değil özgürlükten beslendiğini göstermek istiyor."
Gözlerim kısıldı. Sigarayı masadaki küllüğe bıraktım. "Bu kadar laf kalabalığını sadece yaşamak için mi yapıyorsun?"
Sezar ayağa kalktı. Yavaşça adımlar atarak önümde durdu. Yüzüme değil, ayaklarımın ucuna baktı.
"Sana hayranım Asef. Bunu inkâr edemem. Ama hayranlık bir noktadan sonra zincir olur. Ve zincir ne kadar güçlü olursa, kırıldığında o kadar büyük ses çıkarır."
"Sen zincirlerini kırmaya mı geldin Sezar?"
"Hayır. Onları sana gösterip, bu yeni zincirin kimde olduğunu anlatmaya geldim."
Sustu. Nefes aldı. Kendi içlerinde seçtikleri lidere itaat ettiklerini kabul etmek aslında hepsi için zordu. Çünkü halihazırda bana itaat etmişlerdi ve başka birine bunu yapamıyorlardı. Hem medet umuyor hem nefret ediyorlardı.
"Yeni lider... Farklı birisi. Adını bilmiyorum ama onun mesajları, planları, kodları hepsi bana kadar ulaştı. Tıpkı geçmişte senin yaydığın korku gibi, o da gizlice yayıyor kendini. Fark etmeden içine sızıyor. Onu takip edenler seni sevdikleri için değil, senden kurtulmak istedikleri için seninleydiler. Şimdi bir yol var önlerinde. Ve bu adam bu yolu açmayı başardı. Hiçbir isyan senden korkarken büyümedi. Ama onunla birlikte, artık korkmak istemiyorlar."
"Bu sikik kim?" dedim sessizce ama tehdit dolu bir tonda.
"Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Ama bir şey biliyorum." dedi. "O adam, seni tanıyor. En zayıf noktalarını, geçmişini, yüzleşmek istemediğin her şeyi. Sadece fiziksel değil, psikolojik bir savaş bu. Ailenin hepsine dokunacak. Ve seni içinden çökertmek isteyecek."
Sessizlik çöktü. Plak durmuştu. Zaman durmuş gibiydi.
Sezar titreyen sesiyle ekledi:
"Ben sana ihanet etmiyorum. Sadece... hayatta kalmak için yön değiştirmek zorunda kalan herkes gibi, yeni kralın kim olduğunu bilmek istiyorum. Ama biliyorum ki sen yıkılmazsın. Sadece... bu savaş diğerlerinden farklı olacak."
Adama yaklaştım. "Sezar, beni hala tanımayanlara sen söyle. Ben yıkılmam. Yıktığımda ayağa dahi kalkmam. Altımda kalanların sesini bile duymam. Beni yok etmek isteyen herkes, önce kim olduğumu unutmuş olanlardır."
Kapıya dönerken arkamdan fısıldadı.
"Ve seni unutmayanlar, senden en çok korkanlardır."
Gece çökmeden önce yapmam gereken çok iş vardı. Odadan çıkarken zihnime dolan sesleri bastırmak için çabalıyordum.
"Efendim," Cihan'a dönüp bakmadım.
"Cihan gece kulübümde neden bir psikoloğun odasına benzer bir oda var?"
"Arada hepimizin rahatlamaya ihtiyacı olabilir." dediğinde kahkahamı tutamadım.
"O zaman masaj salonu ve spa da istiyorum." dedim.
"Otelde mevcut ama isterseniz gece kulübünde de açarız." Cihan'ın istediğimde yapmayacağı şey yoktu. Daha önce Deniz'e fare eti yedirirken eminim bir an bile tereddüt etmemiştir.
"Önce başka işleri halledelim, diğerleri sonraya kalsın. Sen yeni lidere odaklan içimden bir ses bu gece dövüşü izlemeye gelecek diyor."
Görmek isteyecek... Kral'ın gücünü duyduğuna eminim... Kendisini savaşa ikna etmek isteyecek. Çünkü benimle girdiği savaşta sikileceğini çok iyi biliyor...
****
Sırtımdan aşağı doğru kaynayan bir şeyler vardı. Adrenalin tüm vücudumu sarmıştı. Bedenimi saran Phoneix çoktan canlanmış uçmak için can atıyordu. Elime sardığım kumaşa bir süre baktım. Bembeyazdı... Çok kısa bir sürede kıpkırmızı olacaktı. Parmaklarıma sardığım beyaz kumaş, sessizce fısıldıyordu.
"Ya onun kanıyla kirlenirim, ya kendi kanımla yıkanırım."
Eliza'nın sesi kulaklarımda değil ama kalbimde çınlıyordu.
"Beni seç..." dememişti hiç. Ama ben onu seçtiğimi her gece, her nefesle ona anlatmıştım.
Ve bu gece onu seçmenin en karanlık bedelini ödeyecektim. Ona borçlu olduğum bir aydınlık var. Bu dövüş bir arınma olacak. Ve belki de son dövüşüm olacak. Bir daha Kral kirletmeyecek elini sıcak kanla...
Zaman gelmişti... Kulağıma ulaşıyordu sesler.
"Kral! Kral! Kral"
Ayağa kalktığımda üzerimdeki gömleği sıyırıp attım. Yüzüme maskeyi takarken ardına saklanan gerçeği birçok kişi biliyordu. Ama onlar Kral'ı bu şekilde istiyordu. Gizemli bir karanlığın ardına saklanmış ölüm...
Adımlarım hızlı değildi. Önümde açılan kapılardan ilerlerken zaman sabırsız akıyor ama ben onu ardıma sürüklüyordum.
Ve ana kapı açıldı. Sessizlik aniden her yanı sardığında insanlar beni görmenin anlık sarsıntısını yaşıyordu. Ama bu kısa sürdü. Ardından kulakları sağır eden çığlıklar koptu.
"Kral! Kral! Kral!"
Her zamankinden daha fazla insan vardı. Para verip vahşet izlemek isteyenler dışında dünyanın dört yanından gelen karanlık adamlar bu gece buradaydı. Eski liderlerinin yok oluşunu kendi gözleri ile görmeye gelmişlerdi. Kral hepsini yerle bir edebilecek durumdayken hâlâ çıkar yol arıyorlardı. Hızlı adımlarla beklemeden kafese girdim. Çığlıklar daha da artmıştı. Ama birazdan hepsi susacak ilk darbeyi bekleyecekti. Kafesin demir kapısı ardımdan kapanırken, sanki evrendeki tüm sesler susmuştu. Sadece kendi nefesimi duyuyordum. Derin, kontrollü, karanlık...
Pusat tam karşımdaydı. Dudaklarında yine o sinir bozucu sırıtış, gözlerinde deliliğe karışmış bir zafer arzusu... Beni tanıyan herkes bilir. Kiminle dövüştüğüm umrumda olmaz. Ama bu sefer... bu sefer karşımda bir düşman değil, bir gölge vardı. Annemin katili... Eliza'nın gözyaşlarının sebebi.... Alya'nın korktuğu o isim... Bebeğimin katili... Pusat...
Tüm sesler geri döndü. Kimse konuşmuyordu ama sessizlik bile bağırıyordu.
Hakem yoktu. Zil yoktu. Kurallar yoktu.
Bu dövüşte ya ben çıkacaktım ya o.
Ve ben... çıkarsam, temiz çıkmayacaktım.
"Kral," derken sesindeki nefreti gayet net duydum. "Sahneni güzel hazırlamışsın, derdin beni yok etmek değil kendini göstermek."
"Yanıldın," dediğimde ona biraz daha yaklaştım. "Sonunu herkese göstermek. Nasıl aciz ve zavallı şekilde ellerimde öldüğünü onlara izletmek. Güvendikleri adamın aslında bir hiç olduğunu göstermek." Sözlerim karşısında kontrolünü kaybetmişti. İlk yumruk ondan geldi. Hızlıydı ama ben daha hızlıydım. Yumruğunu boşa çıkardım, omzunu tuttum ve dirseğimle çenesine bastım. Kemik sesi... O tatlı kırılma anı... Pusat geri sendeledi ama hemen toparlandı.
"Bu kadar mı? Hâlâ anneni hatırlatmadım sana, ona kurşunu sıktığımda daha tatmin edici bir ses gelmişti. Ya da kalbini söküp aldığımda..." dedi.
Annemin adını ağzına aldığı an, içimdeki son sabır da küle döndü.
Üstüne yürüdüm.
Bir...
Göğsüne diz darbesi.
İki...
Karnına yumruk.
Üç...
Çenesine doğru sağ kroşe.
Kan fışkırdı. Ağzından mı burnundan mı, umurumda değildi.
Pusat yere yığıldı ama yerde kalacak bir köpek değildi. Yüzü kan içinde ayağa kalktı, güldü.
"Beni öldürsen bile, ben senin bir parçanım artık, Asef... Ben yok olursam sen de yok olursun. Bana düşman olman kolaydı asıl şimdi karanlık üzerine çökecek..."
Bu cümlede bir şey vardı.
Bir çürümüş hakikat gibi...
Ben bu herifle dövüşmüyordum aslında.
Ben kendi geçmişimle dövüşüyordum. Babamın bu yaşıma kadar üzerime yüklediği tüm yüklerle tüm acılarla...
"Siktir git içimden," dedim. Ve diz kapağına bastım.
Kemik çatladı. Bağırdı. Yine güldü. Ruh hastası piç!
Bu sesler, bu çığlıklar... Bunları yüzlerce kez duydum ama bu gece bir fark vardı.
Bu çığlık bana ait olacaktı.
Çünkü onu öldürürsem, içimdeki canavarın da sesi susacaktı. Artık o canavardan kurtulmak zorundayım.
Boynuna bastım. Tüm ağırlığımı verdim. Dirseklerimle bastırarak nefesini kestim.
Gözleri doldu. Elleriyle havayı dövdü. Boğuluyordu.
Tam o sırada...
Kapıdan bir silüet belirdi. Tüm bu kalabalığın içinde bilerek bana görünmek istiyor gibiydi.
Sezar'ın söylediği adam mıydı?
Yeni lider mi?
Gölge mi?
Hiçbir şey göremedim, sadece gözlerimle kavganın bitmediğini anladım. Canavarım ölsün istemiyordu. O canavara meydan okuyordu.
Pusat'ın nefesi kesilmek üzereyken, kulağıma fısıldadı:
"Onun gölgesi senden daha büyük..."
Gözlerimi kısmıştım.
"O zaman sıra onunla."
dedim ve...
Boynunu kıracak o hamleyi yapmaya yeltendim. Sesler kulakları sağır ediyordu. Pusat'ın ağzından dökülen kelime ile anlık duraksadım. "Lavinya.''
Onu bırakıp geri çekildiğimde bu hayatta onun için tek gerçeğin ikizi olduğunu anladım. Onun da zayıf noktası vardı. Ve beni tüm zayıf noktalarımdan vurmuşken... Aklıma dolan görüntülerle boğazına sarıldım. Nefesini ellerimle kesip daha fazla bu işkencenin beni tüketmesine izin vermeyecektim.
"Pusat!"
Çığlık sesi tanıdıktı. Lavinya buradaydı. Kahretsin! Nereden öğrendi burayı? Üstelik bilerek dövüş için hatalı saat yayılmıştı. Yoksa Cihan'dan mı öğrendi?
İçime dolan şüpheyle başımı çevirdim. Lanet olsun!
Eliza! Senin burada işin ne? Yüzüm maske tarafından kapanmış olsa bile şok ifademin belli olduğuna eminim. Beni böyle görmemeliydi. Bu şekilde değil.
Küçük kızımın yüzündeki ifadeden o da burada olmaması gerektiğini biliyordu. Lavinya'ya bakışı onun da kandırıldığını gösteriyordu. Sanırım bu gece Cihan da beni kandırmıştı. Lavinya'nın burayı öğrenmesine izin vermişti. Lavinya da benim dikkatimi dağıtmak için Eliza'yı getirmiş olmalıydı.
Dalgınlıktan yediğim yumruk bunun kanıtıydı. Dikkatimi dağıtıp olayları benim aleyhime çevirmek istiyordu. Aniden bir yumruk daha yedim çünkü Eliza'nın burada olması, bu insanların arasında olması, dikkat çekecek olması beni darmaduman etmişti. Pusat ise şimdiye kadar bana bilerek karşılık vermeyip bu anı beklemiş gibiydi. Belli ki kız kardeşiyle daha önce bir şekilde haberleşmişlerdi.
Eğer sen buna neden olduysan Cihan, bu gece tek ölen Pusat olmayacak! Yüzüme gelen yumruğu bu defa engelledim Pusat'ın kolunu çevirdim ve tatmin edici bir kırılma sesi geldi.
Artık yapacak bir şey yoktu. Ölüm yakındı. Eliza'nın bunu görmesini istemezdim ama daha fazla bekleyemezdim. Yüzüğümün aslan başını elimin üstüne çevirdim. Ölümcül yumruğumu hazırlarken aniden her yer karanlığa büründü.
Kulağıma dolan silah sesiyle ağzımdan sadece onun ismi çıktı.
"Eliza!"
Aniden zifiri karanlıkla susanlar çığlık atmaya başladı. Olduğum yerde donup kaldığımda bacağıma sıçrayan kanın kimden geldiğini tahmin ediyordum. Şu an allak bullak olmuşken buradaki herkes aynı şeyi düşünüyordu. Kurşuna dizilip öleceklerini. Lideri öldürürken diğerlerini de öldüreceğimi. Hayır, bugün böyle bir plan yoktu.
Öne doğru bir adım atıp Eliza'nın yanına gitmek istiyordum ama aniden ışıklar gelince durdum. Tabi o anda Eliza yerinde yoktu. Delirmenin eşiğine gelmek üzereydim. Başımı çevirip ayaklarımın altında yatan Pusat'a baktım. Alnının ortasından tek kurşunla vurulmuştu.
Zifiri karanlıkta bunu yapabilecek tek kişi vardı. Başımı çevirip kafesin dışındaki Cihan'a baktım. Hızlı şekilde ortamı terk etmeye çalışan insanların arkasında duruyordu. Ve gözleri yerde ağlayan Lavinya'nın üzerindeydi. Elindeki silahın ise dumanı hala parmaklarına yayılıyordu.
Puşt herif! Bunu planlayan oydu. Lavinya'nın buraya geleceğini ve Pusat'ı kurtarmak için bir şeyler yapmak isteyeceğini biliyordu. Ama ne olursa olsun Pusat elimde ölecekti. Buna izin vermedi. Çünkü ruh hastası sevgilisi beni ve ailemi hedef alabilirdi. Bu yüzden ona güvenmiyordu. Aniden ışıkları kapatıp Pusat'ın başkası tarafından öldürüldüğünü düşündürtmek istedi. Kral'ın namına leke sürmek adına Asef Arjen'in ailesini akıl hastası sevgilisinden korumak istedi.
Cihan ile göz göze geldiğimizde başını eğerek özür diledi. Belki de benden göreceği her türlü karşılığa karşı buna cesaret etmişti. Ama kendince bunu yapmak zorundaydı. Sağlam plandı. Ecdadını siktiğim!
"Ebeni sikeceğim!" dedim. Umarım dudaklarımı okumuştur. Hafif tebessümüne bakınca okuduğunu anladım.
Cihan, Lavinya'nın yanına ilerlerken ben kafesin dışına çıktım. Arkama bakıp son kez yerde yatan herifin açık gözlerine baktım. Ölmüştü. Bana yıllarca zulüm eden gölge sonunda gebermişti. Onunla hesabımı kapattım. Suçu olmadığı hayatın mahkumu olmuş bir hayaletti o. Öfkesi artık dindi.
Adamlarımdan birisi gelip Eliza'nın ofisimde olduğunu söyleyince rahat bir nefes alıp salondan ayrıldım. Artık geçmişimden bir köz sönmüştü.
****** Eliza Soykan******
Dalga üzerine dalgalara maruz kalınca suyun yüzeyine çıkmak imkansız olabilirdi. Tam da bu noktada çaresiz kalırdı insan. Yüzme bilmediği için değil dalgalarla boğuşmak zorunda kaldığı için... Yaşamayı bilmediğimiz için zorlanmıyorduk, mücadele etmek zorunda kaldığımız şeylerden dolayı yaşayamıyorduk.
Her şey geçti şimdi su duruldu desek de yeni bir dalga hücum etmek için çok beklemiyordu. Aslında bu noktadan itibaren öğrenmem gereken şey durgun suda yüzmek değil dalgalarla mücadele etmeyi öğrenmekti.
Elimi belime koyup karşımdaki adamlara dik dik baktım. Siyahlarla kaplı odanın içinde birkaç kişi de bana bakıyordu. Asef'in peşime taktığı korumam Eren, Özgür ve Deniz...
"Az önce ağzımı kapatıp beni boğarcasına buraya sürükleyen gerizekalı kimdi?" Dakikalar önce kafesin önünde delirmek üzereydim. Hayatım boyunca görmediğim vahşetin karşısında donup kalmıştım. Üstelik Lavinya'nın beni kandırıp buraya getirmesi ve Asef'in dikkatini dağıtmaya çalışması ayrıca felaketti. Ne olduğunu anlamamıştım. Her yer karanlığa bürünmüştü ve o anda silah sesi gelmişti. Birisi aniden ağzımı kapatıp beni kendine çektiğinde korkudan kısa süreli bir baygınlık geçirmiştim. Ve gözümü açtığımda tepemde bu üç herif mal gibi bakıyordu.
Üçü de birbirine baktı. "Hanginizdi diye sordum?"
"Ah Eliza," Deniz rahat şekilde ayak ayak üstüne atıp geri yaslandı. "Bu kadar kaosun ortasında onu mu dert ettin? Kızım seni oradan çıkarmak zorundaydım yoksa Asef hepimizi keserdi. Üstelik yeni mi ne ortaya çıkan bir lider varmış. Seni orada fark etse ne olur sence?"
"Yani ağzımı kapatıp sen mi çektin beni?" Sesim gittikçe öfkeli bir hal alıyordu.
"Evet." dedi rahatça Deniz.
Elime geçen ilk şeyi alıp Deniz'in kafasına attım. Tabii isabet yeteneğim olmadığı için Özgür'ün kafasına denk gelmişti. Sanırım ahşap bir bibloydu.
"Madem oradan çıkmam lazım neden insan gibi söyleyip gidelim demiyorsun?! Ben zaten Asef'in dikkati dağılmasın diye çıkmak istiyordum!"
"Bağırma kız cadı! Sonuçta ortam aniden karardı, ben zaten senin hemen arkandaydım. Ama o esnada çığlıklar artınca zaten beni duymazdın. Biraz da heyecan katmak istedim olaya." Deniz'in sözleri üzerine elime geçirdiğim şeyi fırlattım. Ama bu da Eren'in kafasına denk gelmişti. Sanırım anahtarlıktı.
"Korkudan bayıldım Deniz!"
"Bir şeyler atıp durma! Ben nereden bileyim o kadar korkacağını? Mafya sevgilin var ama sen nasıl bu kadar narinsin hiç anlamıyorum."
"Deniz Bey, mafya olan Asef Bey. Eliza Hanım değil." Özgür beni savunurken sessiz kaldım.
Deniz haklı mıydı? Çok mu narindim? Ama başımdan geçen şeyleri düşününce bunun tam tersiydi. Evet korkutucu şeyler yaşamıştım. Kaçırılma, tehdit, şantaj, taciz... Tüm bunları yaşayan birisi olunca alışmak mı gerekiyordu? Büyük saçmalık! Korkmak insani bir duygu ve ben bunu kaybetmek istemiyorum. Eğer onun düşündüğü gibi birisi olsaydım Asef'e asla dönmezdim. Çünkü onun dünyası tüm bu cehennemin merkeziydi. Bense yanmayı göze alarak onun yanında duruyordum.
Belki yürümeyi öğrenmem gereken başka bir yol vardı. Daha güçlü olmam gereken bir yol, sağduyulu kararlar almayı öğrendiğim bir yol... Bunun içinse yardım alacağım tek bir kişi vardı. Onu düşündüğüm anda odanın kapısı sert şekilde açıldı.
"Eliza!"
Asef nefes nefese bana doğru koşup anında beni kolları arasına aldı. Ayaklarımın gerçek anlamda yerden kesildiği bir andı. Öyle ki bir an nefesim bile kesilmişti.
"Asef," dedim güçlükle. Beni anında yere indirip tüm vücudumu dikkatli şekilde inceledi.
"İyisin değil mi? Bir yerine bir şey oldu mu? Korktun mu?" Yanaklarımı avucunun içine alıp yüzümü inceledi. Onun ifadesinde ise büyük korku vardı.
"Ben iyiyim," derken bakışlarım yüzündeki, omzundaki kanlara kaydı. "Yaralandın mı?"
Düşündüğüm şeyi anlamıştı. "Benim kanım değil merak etme. İnanamıyorum Eliza, buraya gelmiş olmana inanamıyorum.''
Bana haklı olarak kızmıştı. "Asef, böyle olacağını bilmiyordum. İnan ki sadece Lavinya'nın üzüntüsüne dayanamadım."
Asef öfkeli bir nefes verip elimi tuttu. Kendisi ile beraber beni koltuğa oturttu. "Lavinya aklı sıra başka şeyler planladı. Ama bunun sonucunun değişmeyeceğini bilmeliydi."
"Neler oldu orada?" diye sordum. "Işıklar kapanınca silah sesi duydum."
"Seni kim buraya getirdi?'' Sorumu duymazdan geldi. "Nasıl bir anda ortadan kayboldun?"
Öfkeli bakışlarım Deniz'e döndü. "Deniz ağzımı kapatıp, korkudan bayılmama neden olup beni buraya getirdi."
"Oha! Her şeyi hemen söylemek zorunda mısın?" Deniz şok olmuş gözleri ile baksa da ortamdan gayet eğleniyor gibiydi. "Dikkati benim üzerime çekmen gerekmiyordu. Ne güzel karşımdaki manzaranın tadını çıkarıyordum." Deniz'in manzarasının ne olabileceğini düşününce Asef'in üstsüz oturduğunu fark ettim. Her durumda beni öfkelendirmeyi başarıyordu. Sinirle kalkıp askıda duran siyah gömleği aldım. Asef'in olduğu belliydi. Kibar olmayacak şekilde sevgilimin üzerine gömleği fırlatıp Deniz'e parmağımı salladım.
"Gözlerini oyduğum zaman görecek bir manzaran kalmayacak." dediğimde beni hiç ciddiye almamıştı.
"Ya da kurtlarım senin yerine oyabilir. Eliza'ya bir daha o şekilde yaklaşma Deniz." Asef'in sözüyle Deniz yutkunmuştu. Sanırım ciddiye alınmayan bendim.
Asef ise daha sonra sessiz kaldı. Uslu uslu gömleği üzerine giyip aldığı mendille elindeki ve yüzündeki kanları siliyordu. Sinirliydi ama kendini tutuyor gibiydi. "Asef," dedim. Bana baktığında anlık donuk bakışları ile karşılaştım. Ama bu uzun sürmedi, içten gülümsemişti.
"Güzelim,"
"Ne oldu kafeste?" diye sordum. Neler olduğunu tahmin ediyordum ama ondan duymak istiyordum. "Işıklar kapanınca silah sesi duydum."
Bana cevap vermeden önce yanına çekip sıkıca belime sarıldı. "Pusat öldü, sonunda ait olduğu cehenneme gitti."
"Sen mi öldürdün?" Sorumun cevabı sanırım hayırdı. Çünkü Asef'in yüzü fazlasıyla gerilmişti. Ve ardından patladı.
"Ecdadını siktiğim puşt Cihan! Aklınca yaptığı planla Kral'ın namına leke sürdü! Ben ona öyle bir leke süreceğim ki ömür boyu kurtulamayacak! Pezevenk! Adi şerefsiz!"
Asef öfkesini kusarken sessizce bekledik. Bir yandan bu duruma memnun bir yandan değil gibiydi. Şaşkın şekilde bakıyordum.
"Asef'im seni kim üzdü bu kadar?" Deniz'in anlayışlı sesi gayet alay doluydu. "Ne yaptılar benim Kralıma?"
"Siktir git Deniz! Belanı sikerim!"
"Tamam herkes sakin olsun." Araya girme ihtiyacı hissettim. Çünkü Deniz için kötü olabilirdi. Asef'in eli yumruk olmuşken yüzünün dağılması an meselesiydi. Tabi o yumruğun birisinin yüzüne ineceğini anlamam geç olmadı.
"Efendim," Cihan aniden odaya girdiğinde yediği yumrukla geriye sendeledi. Elimle ağzımı kapatıp şaşkınlığımı gizlemeye çalıştım. Benim dışımda herkes gayet sakindi. Sanki bu onlar için normal bir durumdu.
"Efendini sikeyim!" Cihan sarsılmıştı. Kendini toplayıp konuşacakken Asef bir yumruk daha geçirdi adamın suratına. O kadar sertti ki... Resmen dayanamayıp bağıracaktım. Ama şu an aralarına girmemem gerekiyordu. Bunun bilincinde sessizce bekledim.
"Bu defa kesin kırıldı." Özgür, Cihan için pek de üzülmüş görünmüyordu.
"Asef'in yumruğu ne kadar sertse Cihan'ın da kafası o kadar sert. Sağlam bir yumruk daha lazım." Deniz'in önerisine Özgür başını sallayınca şokla baktım. Ne yaşıyorlar bunlar kendi arasında?
"Cihan!" Asef sertçe Cihan'ın iki yakasını kavradı. "Bu gecenin anlamının benim için ne kadar önemli olduğunu bildiğin halde yaptığın şey ihanet!"
"Mecburdum!" Cihan, Asef'e herhangi bir karşılık vermedi. Ama sesi yüksekti. "Lavinya'nın durup kardeşinin ölümünü izlemesine müsaade edemezdim. Bunun sonunda da kalkıp yakınlarınızdan birisine zarar verme ihtimalini ortadan kaldırmak zorundaydım. Lavinya çaresiz kalıp kabul etmek zorundaydı."
Cihan'ın açıklaması Asef'i bir yerde ikna etse de onu huzursuz eden başka bir şey var gibiydi. Cihan'a biraz daha yaklaştı. "Ne olursa olsun bu gece Kral'ın efsane jübilesi olacaktı Cihan. Yeni lider bu geceyi izlerken savaşa gireceği kişiyi görecekti."
"Kral kendinden bir şey kaybetmedi. Asla da kaybetmez. Bu geceden sonra konuşulacak olan Kral'ın yenilgisi değil, Pusat'ın ölümü olacak." Cihan konuşurken Asef geri çekilip başını salladı.
"Sonuçlarının farklı olduğunu göreceksin Cihan. Sen Asef Arjen'in ailesini sevdiğin kadından korumak istedin. Ama Kral'ın onların koruyucusu olduğunu unuttun. Sen sönmek üzere olan ateşi harlamaktan başka bir şey yapmadın. Bir süre gözüme görünme."
Nefesimi tutmuş ikisini izlerken konuşmalardan pek bir şey çıkaramıyordum. Asef aniden elimi tutup kendisiyle beraber beni yürütünce ona ayak uydurdum. Arkamızda kalanların ne düşündüğünü bilmiyordum. Fazlasıyla hareketli bir geceydi.
"Asef," dedim ama beni sürükleyen adam hızlı adımlarla ilerlerken bana bakmadı. Geldiğim koridor farklıydı. Sanırım başka bir çıkış vardı. Gerçi Asef'in kendisini gizlediğini bir an unuttum. Kral yüzünü kimseye göstermiyordu. Herkes onun Asef Arjen olduğunu bilse de dile getirmeye cesaret edemiyorlardı.
"Efendim," Adamlardan birisi bizim çıktığımızı görünce arabaya ilerledi ama Asef'in sesiyle durmuştu.
"Anahtarı ver."
Adam anahtarı uzatıp kapıları bizim için açmıştı. Arabaya binip direkt kemerimi bağladım. Çünkü Asef'in sakin şekilde araba kullanacağını pek düşünmüyorum. Öyle de oldu. Aniden fırlayan araç ile olduğum yere pustum.
"İçeri nasıl girdin?" Aramızdaki sessizliğin ardından Asef'in sorusu ortama düştü. Bana kızacağı konular başlıyordu.
"Adamlarını tehdit ettim." dediğimde Asef bir saniye kadar yüzüme baktı. Bir kaşını kaldırdığında bana pek inanmamış gibiydi. "Sonuçta Kral'ın kadını değil miyim? Hepsine bunu hatırlattım ve seninle benim sözümün aynı olduğunu söyledim."
"Eğer bunu aynen söylediysen haklısın. Ama bugün benim onlara verdiğim emir belliydi. Sadece benim sözümü dinleyecekler ve sen ne olursa olsun bu ortamdan uzak kalacaktın." Asef'in sesi düşünceliydi. "Yanındaki koruma kimdi?"
"Eren," dedim hemen.
"Siktir! Cihan'ın özel eğittiği adamlardan." Aklına ne geldiyse çok sinirlenmişti. "Sizi bilerek getirdi zaten."
Büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım. "Beni dinlediğini düşündüm. Oysa sözlerimin hiçbir hükmü yokmuş." Suratımı asıp dışarı baktım. Resmen benimle dalga geçmişler.
"Öyle değil yavrum, adamlarıma öl de senin için ölürler. Ama benim emrimi çiğnemek harçları değil. Cihan yüzünden tüm bunlar. Puşt herif! Kral'ın öldürmesi gereken Pusat'ı başkası öldürmüş oldu. Bunun bana dönüşü ağır olacak."
"Katil olmadın Asef, bu iyi bir şey değil mi?" dediğimde histerik kahkahası arabaya doldu. Ona baktığımda ıssız yola bakıyordu.
"Zaten katil değil miyim?" diye sorduğunda derin bir nefes aldım. Bu gece birisini öldürmesi ilk olmayacaktı. "Bana ilk başlarda pis katil, diyen sendin." Huzursuz şekilde Asef'e baktığımda bana bir anlığına bakıp gülümsedi.
"Asef," dedim ama devam etmeme izin vermedi.
"Haksız değildin. Kendimi savunacak bir yanım yok. Diyebileceğim tek şey elimde ölenlerin hepsi dünyanın en aşağılık insanlarıydı. Masum birinin kanı asla elime bulaşmadı. Bu gecenin farkı uzun zamandır açık olan hesapları kapatmaktı. Pusat zaten ölecekti ama bu şekilde değil." Asef'in huzursuz hali beni de endişelendirmişti.
"Asef, bu neden bu kadar önemliydi? Başka bir şey mi var?" Yüzündeki ifadeden bir şeyler olduğu belliydi. "Tehlike geçmedi mi? Bitmedi mi?"
"Şşş," Elimi tutup üzerine uzun bir öpücük bıraktı. "Hiçbir şey için endişe etmene gerek yok. Ben yanındayken korkman gereken bir durum yok. Bu geceyi de unut, ben hallederim. Tamam mı?"
Başımı sallayıp daha fazla konuyu uzatmak istemedim. Asef susuyorsa konuşturmaya çalışmak zordu. Bunu bildiğim için üzerine gitmek faydasızdı. "Seni ilk kez öyle gördüm. Kral'ı yani..."
Araba yavaşlarken ıssız yolda nerede olduğumuzu bilmiyordum. "Ne düşündün?" Araç durmuştu. Asef dikkatli şekilde yüzüme bakıyordu. Gecenin karanlığına eş koyu renk gözleri beni içine çekmek için bir saniye bile beklememişti.
"Önünde hiçbir şey duramaz gibiydin. Yüzünü gizleyen maskenin ardında senin olduğunu unuttuğum bir andı. Kral çok başka bir şeydi..."
Bir saniye bile beklemeden beni kucağına çekmesine minik bir şaşkınlık çığlığı ile karşılık verdim. "Ne yapıyorsun Asef?"
"Peki sen nasıl bir şeysin? Beni nasıl deli ettiğin hakkında fikrin var mı?" Dudakları boynumu öpmeye başladığında çoktan erimeye başlamıştım. Ama irademi güçlü tutmaya çalıştım.
"Asef,"
"Hmmm,"
"Senden bir şey istiyorum."
"Emret," Asef'in dudaklarına eş dili de boynumu talan ediyordu. Kendimi ona bastırmaktan alıkoyamıyorum. Asef ise bunu bekliyor gibiydi. Anında bir eli sertçe kalçamı kavramıştı.
"Bana silah kullanmayı, kendimi savunmamı öğretir misin?"
Sözlerimle anında durdu. Başını kaldırıp gözlerime baktığında kaşlarını çattığını gördüm. Aklına her ne geldiyse bunu sevmemiş gibiydi.
"Bunu neden istiyorsun?"
"Kendimi bazen güçsüz ve yetersiz hissediyorum. Belki öğrenirsem,"
"Ben varken hiçbirine ihtiyacın yok Eliza. Ayrıca güçsüz ve yetersiz değilsin. Ne kadar güçlü olduğunu unuttun mu?"
"Ama yanımda olmadığın zamanlar oldu Asef. Ve ben o anlarda dünyanın en çaresiz insanıydım." Haklıydım. O da bunu çok iyi biliyordu ve bu yüzden sessiz kaldı. Kendi içinde bir süre tartışma yaşamasını izledim.
"Hadi gidelim, çok yorucu bir geceydi." Bana cevap vermedi. Üzerine şimdilik gitmemem daha doğru olurdu. Düşünceli hali zaten kabul edeceğinin sinyalini vermişti. Bunu kendi içinde düşünüp ikna olacaktı. Bana o bu konuda gelecekti.
Dediğini yapıp arabadan indim. Nerede olduğumuzu soracaktım ki kulağıma dolan sesle anladım. Asef'in özel kulübesine gidiyorduk. Kurtlar seslerini bize duyurarak eşlik ediyordu. Ormanda el ele giderken sessiz kaldık. Bazen tonlarca kelimeden daha etkili olurdu sessizlik... Tüm yaşananlardan sonra Asef'in düşünmeye ihtiyacı vardı. Ona bu zamanı vererek suskunluğuna eşlik ettim.
Kulübeye geldiğimizde yanımızdan geçen karaltı ile ürpersem de Asef rahattı. Onun için kurtlarının varlığı her şeyden daha doğaldı. Alfa'nın yasını hala içinde taşıyordu ve diğer kurtlar da ona bu konuda eşlik ediyor gibiydi.
Karanlığa adım attıktan saniyeler sonra ışıklar açılmıştı. Eylül gecesinin serinliği kulübenin içinde de hissediliyordu.
"Aç mısın güzelim?" Asef elimi bırakıp mutfak alanına doğru ilerledi. Peşinden gidip tezgâhın önündeki yüksek sandalyeye oturdum.
"Açım dersem bana yemek yapacak mısın?"
Üzerime eğilip saçlarımı öptü. "Sen emret yeter." Arkasını dönüp dolabı açınca hızlı şekilde kapattı. "Adamlara alışveriş yapmalarını söylemeyi unuttum. Bu gece buraya gelmeyi de planlamamıştım gerçi." Yüzünde tatlı bir mahcubiyet vardı.
Bu haline gülümsedim. "Çok da aç değilim. Zaten tüm gün restoranda yaptığım her yemeğin tadına baktım."
Asef beni dinlerken alt dolaptan bir şeyler çıkardı. Sanırım çerez tarzı atıştırmalıklardı. "Nasıl geçti günün? Sevdin mi?"
"Güzeldi ama bir sürü sakarlık yaptım." dediğimde bakışları hemen beni buldu. "Bir yerine bir şey oldu mu?" diye sorarken gözleri bedenimi tarıyordu.
"Hayır, herhangi bir yaralanmam olmadı. Sadece üzerime yemek döktüm, birkaç tabak kırdım. Öyle şeyler. Patronun gözüne battım sanırım ama deneme süreci bitti. Resmen çalışıyorum."
Asef rahatlamış şekilde ahşap bir sunum tabağı alıp elindekileri dizmeye başladı. "Buna sevindim, yanımda olsan aslında böyle dertlerin olmaz." İtiraz edeceğimi bildiği için konuşmama izin vermeden devam etti. "Ama böyle mutluysan her zaman arkandayım. Ayrıca kırdığın şeylerin faturasını bana yolla, mutfağı bile yaksan kimse sana bir şey diyemez."
Sözlerine güldüm. Tabağa dizdiği kuru kayısıdan bir tane alıp yemeye başladım. "Herhangi bir durum olursa velim olarak seni ararım. Ama şimdilik ben hallederim."
Aniden çenemi kavrayıp yüzlerimizi birbirine yaklaştırdı. "Ben senin velin değil erkeğinim. Kendi işini sen halledersin biliyorum ama arkanda ben varım. Yorulunca yaslan, senin için yıkılmaz bir dağ olmak onur verici Eliza Hanım." Ardından uzun ve tutkulu öpücüğü ile resmen aklımı aldı. Geri çekildiğinde gözlerinde yanan bir ateş vardı. Aklına dolan düşünceler kendini ele veriyordu. "Kırmızı şarap?" dediğinde başımı salladım. Hazırladığı şeylerin yanına iki kadeh çıkardı. Asef'in kulübede özel bir şarap koleksiyonu vardı. İçlerinden birini seçip bana uzattı.
"Sen her şeyi hazırlayıp yukarı getirir misin? Geceden sonra duş almaya zamanım olmadı çok terliyim. Seni üst katta bekliyorum."
Asef gidince titreyen ellerimle şarabı açtım. Çünkü bu davet öylesine değil gibiydi. Asef'in gözleri bir kez yandı mı kolay kolay sönmezdi. Ve ben onunla yanmaya fazlasıyla meraklıyım.
(Bölümde +18 unsurlar sonuna kadar devam edecek!)
Hazırladığım tepsiye kadehleri de koyup merdivene ilerledim. Üst kattaki yatak odasına girince Asef'in yerdeki kıyafetleri dışında dağınıklık yoktu. Ama banyonun kapısı açıktı. Beklemeden ilerledim.
Sarı ışık ve ona eşlik eden birkaç büyük mum vardı. Buhar her yanı sarmıştı. Tam karşımdaki jakuzinin içinde olduğunu biliyorum. Suyun fokurdama sesi banyoyu doldurmuştu. Daha önce burayı hiç kullanmamıştık. Elimdeki tepsiyi mermer masanın üzerine koyup ona baktım.
Gözleri kapalıydı. Başını geriye yaslamış, kollarını iki kenara uzatmış derin nefesler alıyordu. Köpüklerin sardığı alt bedeni görünmüyordu ama baktıkça beni delirten sert kasları tüm çıplaklığıyla karşımdaydı. Kalbim heyecanla çarpmaya başlamıştı. Ayrıca bedenim terliyordu. Burası çok mu sıcaktı?
"Uzaktan bakmak yerine neden gelip yakından bakmıyorsun?" Asef'in sesiyle kendime geldim. Sanırım adama öylece bakıp dalmıştım. Ama dalınmayacak gibi değil ki...
"Manzara buradan çok güzel." dedim.
Başını kaldırıp baştan ayağa çapkın şekilde bedenimi süzdü. "Benim için de manzarayı güzel hale getirmek ister misin?"
"Nasıl olacak?"
"Mesela önce üzerindeki kıyafetlerden kurtulabilirsin?"
Nazlanıp belki onu kıvrandırabilirdim ama çoktan bedenim alev almaya başlamıştı. Beklemeden üzerimdeki tişörtü çıkardım. Sütyen ile kaldığımda Asef'in bir eli köpüklerin içine girmişti. Ne yaptığını ise fazlasıyla belli ediyordu. Erkekliğini kavrayıp okşamaya başladığında alt dudağını ısırdı. Gözleri ellerimi takip ediyordu.
Pantolonumun düğmesini açıp yavaş hareketlerle üzerimden sıyırmaya başladım. "Sikeyim!"
Bu görüntü hoşuna gidiyor ve onu deli ediyordu. Pantolan da gidince iç çamaşırı ve sütyenle kaldım. "Manzara güzel mi?" diye sorduğumda Asef'in köpük altındaki eli daha da hızlandı.
"Hâlâ yetersiz." Sesi şehvet ile doluydu. "Üzerinde fazlalıklar var."
Gülerek elimi sütyenin kopçasına atıp açtım. Ama inadına çıkarmak için çok yavaş davranıyordum. Ne kadar sabırsızlansa da oyunuma ayak uydurdu. Hafif şekilde geriye çekilince büyük aleti ortaya çıkmıştı. Bu defa yutkunan ben olmuşum.
"Ne halde olduğunu görüyor musun?" Eliyle okşayıp bana doğru tutuyordu. "O güzel kadınlığına girmek istiyor. Seni deli gibi sikmek istiyor. Seni parçalamak ve içinde parçalanmak istiyor."
Sütyen çoktan yere düşmüştü. Nefesim sıklaşırken Asef'e doğru birkaç adım attım. "Memelerinin ucunu görüyor musun? Nasıl da dikler... Onları ağzıma alıp emmemi istiyorlar. Ahh! Yavrum dişlerimin arasına alıp ezmemi istiyorlar.''
Asef kendini sertçe çekerken iç çamaşırımı çıkardım. Jakuzinin önünde durup üstten Asef'e bakıyordum. Harika görünüyordu. Aynı şeyi o da düşünüyordu ki bakışları ilahi bir varlığa bakar gibiydi...
"Islaksın değil mi? Biliyorum, şu an alev alev akıyorsun. Hadi kucağıma gel."
Uzattığı elini tutup kendimi fokurdayan suyun içine bıraktım. Asef beni kucağına çektiği anda dudaklarıma yapıştı. Nefes almama izin vermeden ağzımı kapladı. Dili içimi ezerken bir eli anında kadınlığımın üstüne kapandı. Sertçe okşamaya başladığında iniltim Asef'in ağzına doldu. Boğulacak gibiydim. Ama onunla bu şekilde olmak her şeye bedeldi. Nefes almama izin verip geri çekildi. Ben kısık kısık inlerken o derin nefesler alıyordu.
"Beni öldürüyorsun, delirtiyorsun... Nasıl da kasılıyor için. Sikimi istiyorsun."
"Asef,"
Parmağının birisi içime girince derince inledim. Kucağında kendimi ileri geri oynatırken Asef göğüs ucumu ağzına aldı. Diliyle kavradı. Isırdı... Her yanını yaladı. Kendimi kaybedebilirim.
Parmağı içimden çıktığında garip bir boşluğa düştüm. Ama bu uzun sürmedi. Koca aletinin başı vajinamın girişini doldurduğu anda nefesimi tuttum.
"Ahh, nasıl istiyor sikimi yavrum. Deli gibi kasılıyor amın, deli gibi sikimi kavrıyor." İçime bilerek girmiyordu. Kalça deliğimi parmağıyla okşayıp vajinama penisi ile hafif baskı yapıp duruyordu. Ağzı da göğüs uçlarımı kavrayıp bırakıyordu.
"Neden daha bekliyorsun o zaman?" Etrafımızı saran sular fokurdarken köpükler iyice çoğalmıştı. "Siksene beni."
Ve sözlerim ile anında girdi içime. Çığlığım banyoya dolarken Asef de boğazından gelen sesle inledi. Onun kalın iniltisi beni daha da deli ediyordu.
Sertçe vurdu içime. Her vuruşunda belim yay gibi gerildi. Kolları belimi sarmıştı. Düşmeme izin vermedi.
"Siktir! Ahh!"
Kucağında resmen zıplıyordum, öyle sevişiyorduk. Yanıyordum. Cayır cayır...
İçimden çıkıp jakuzinin kenarından tutmamı sağladı. Hiç beklemeden arkama yerleşmişti, kalçalarımı kavrayıp sertçe içime girdi.
"Ahh!"
"Ahh!"
İniltilerimiz birbirine girdi. İçimde serçe gidip geldi. Kalçalarıma ara ara vurdukça daha da delirdim.
Nefes nefese kalmıştım. Dizlerimin üzerinde duramıyordum. Bedenimdeki tüm kan kadınlığıma birikmiş gibiydi. İçime vuran her vuruş patlamama biraz daha yaklaştırdı.
"Asef!" Çığlık attım. Gözlerim kayarken beni tuttu. Boğazından gelen inlemesi ile benimle beraber akıp patlamıştı.
Tutunacak bir şey ararken beni kucağına çekti. Dağılmıştım. Tam anlamıyla parçalanmıştım.
"Sevgilim, aşkım..." Asef'in yüzümün her yanını öperken söylediği kelimeleri duyuyordum. "Seni seviyorum... Yemin ederim aldığım her nefeste seni daha çok seviyorum..."
"Seni seviyorum..." diye sessizce karşılık verdim. Öyle bitkindim ki... Her yanımı yıkayıp temizlemesine izin verdim.
Kucağından indirmeden jakuziden çıkıp bir havluyu bedenime sardı. Banyodan çıkmadan önce duraksamıştı. Ne yaptığına baktığımda tek koluyla beni tutup kadehe uzandığını gördüm. Tepesine diktiği kadehin tamamını içti. Dudaklarıma doğru eğildiğinde ne yapacağını anlamıştım. Dudaklarımı araladım. Ağzından dökülen şarabı içip gülümsedim.
"İşte şimdi gerçek bir şarap içtim." dedim.
"Bundan sonra şarabı bu şekilde içiyoruz." dediğinde o da gülmüştü.
İkimiz de yorgunduk. Sadece bedenen değil... En çok ruhumuz yorgundu. Asef'in kollarında yatağa uzanıp ona sıkıca sarıldım.
Geçmiş gitmişti, bugünü yaşadık... Yarın ise yeni bir gün başlayacaktı. Kimileri gitti kimileri kaldı... Ama bizim hikayemiz devam ediyor... Hep edecek... Hikayemiz nasıl bitecek bilmiyorum ama bize bir son asla yazılmayacak...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.46k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
58 Bölümlü Kitap |