
Kocaman sevgiler...
(Düzenlemeden atıyorum, yazım hatam varsa affedin;)
Sen kelimelerimin hayat bulmuş halisin... Sen varken artık konuşmaya ihtiyaç duymadım...
Masallar ya da hikayelerle aram küçükken güzeldi. Ama büyüdükçe gerçek hayat içinde gerçek tatlar arama tutkusuna düştüm sanırım. Ve bu tutku beni mutfağa yönlendirdiğinde kendimi bu lezzet masalına bıraktım. Zaten bu masal yüzünden başlamadı mı hikayemiz?
Tatlarla kurmayı sevdiğim hikayelere bugün yenisini eklemeye çalışıyorum. Bir imza tabağına ihtiyacım vardı.
"Doğu'nun sezgisi, Batı'nın tutkusu" diyelim önce. Tabağın tabanı, tahinin derinliğiyle başlasın, köklerimizi ve geçmişi simgeler. Üzerine pesto ekleyelim, İtalya'dan gelen taze fesleğen ve çam fıstığının coşkulu enerjisi... Limon, ikisinin arasında köprü olsa hayatın ekşi ama ferahlatıcı tarafı... Ve ana dokunuş olarak ızgara somon... Yan hikaye olarak fırınlanmış nohut. Toprağı simgeleyen... Son olarak nar taneleri ve sumak, yaşamın ekşi tatlı sürprizi..."
Gururla tabağıma baktım. Dün gece, sevgilimin bana özel yaptırdığı mutfakta çalışmam sonuç vermişti. Ondan önceki gecenin kulübede yorucu geçmesine rağmen başarılı imza tabağım için çalışmış ve bugün sonuca harika ulaşmıştım. Gerçi Asef yemeğin tadına bakmış ve harika olduğunu söylemişti. Damak tadına güvendiğim için umudum yüksekti.
Seyhan Bey henüz restorana gelmemişti ama diğer şefin dediğine göre birazdan burada olacaktı. Müşteriler çoğalmadan yemeğimi hazırlamıştım. Seyhan Bey bu tabağı beğenirse menüde benim imzam ile yerini alacaktı. Heyecanla beklemeye başladım. Diğer çalışanlar tabağımı çok beğenmiş hayran olmuştu.
Hepimizin etrafına yayılan bir huzur ve sessizlik vardı. Pusat'ın ölümü sonrası bazı korkular dinmiş yerini sakinliğe bırakmıştı. Alya okuluna başlamıştı dün. Tolga'nın işten izin alıp tüm günü peşinde gizlice geçirmesini saymazsak ve gün sonunda yakalanmasını, Alya için başlangıç çok güzeldi. Dün uzun uzun yemek masasında sevinçle anlatmıştı. Asef ile onu dinlerken gururlu iki ebeveyn gibiydik. İşler arkadaşlarımız için de güzel gidiyordu. Deniz hastanede yoğun işlerine dönmüş, Nehir de otelde aynı şekilde devam etmeye başlamıştı. Asef ile Cihan arasında büyük bir gerginlik vardı ve dövüş gecesinden beri ikisi bir araya gelmemişti. Cihan sanırım Lavinya ile birlikteydi. Onun ne halde olduğunu bilmiyordum ama zamana ihtiyacı vardı. Asef, Pusat'ı öldürenin Cihan olduğunu söyledi. Bizi Lavinya'dan korumak için yapmış. Bunun sonuçları ikisi için nasıl olacak hiç bilmiyorum.
Aklımdaki düşüncelerden duyduğum ses ile sıyrıldım.
"Merhaba," Seyhan Bey mutfağa girdiğinde nihayet zaman gelmişti. "Sanırım bugün tatmam gereken bir yemek varmış."
"Evet, daha önce imza tabağımı yapacağımı size söylemiştim. Şefimiz ise sizin onayınızdan geçerse menüye konulacağını söyledi. Şansımı denemek istedim."
Seyhan Bey masaya oturunca hazırladığım yemeği önüne koydum. Resmen ellerim titriyordu. Bir süre tabağa bakan adamın ne düşündüğünü bilmiyordum. Duygularını çok iyi gizliyordu.
"Peki beğenmezsem, bu seni üzer mi?"
Duyduğum cümle aklıma aniden geçmiş bir anıyı getirdi. Asef ile tanıştığım ilk gece restoranda bana sormuştu. "Ya lezzetli olduğunu düşünmezsem?" Beyefendinin damak tadı her yemeği lezzetli bulmuyordu malum. Ama şu an ile o anın tabi ki alakası yok. Sadece sevgilimi özledim sanırım. Asef bağımlısı olmuştum.
"Hayır, daha iyisini yapmak için çaba gösteririm." dedim.
Sanırım cevaptan memnun olmadı. Çünkü kaşlarını çattı. Ne olduğunu soracaktım ki devam etti.
"Aslında doğru cevap bu olmamalıydı." Çatalı eline alıp yemekten biraz aldı. Bir süre ağzındaki tadı tarttı. "Her zaman kendine güvenen bir duruşta olmalısın. Yemeğinin harika olduğunu ve beğenmeyen kişinin damak tadı ile alakalı olduğunu söylemelisin."
Bana ders veren bir öğretmen edası ile konuşurken ben hala yemeğin tadını beğenip beğenmediğine odaklıydım.
"Kendime tabi ki güveniyorum Seyhan Bey, restoran için daha iyisini yapmayı düşünmem de gelişime açık birisi olduğum için. Çünkü her lezzetin daha üstü olabilir."
Seyhan Bey, yemekten biraz daha aldı. Bu defa daha uzun süre bekledi. Yüzünde oluşan tebessümle heyecanım daha da artmıştı.
"Haklı olabilirsin ama şu an bu tabağın daha üstü yok. Harika bir lezzet, menüde yerini alsın."
Yerimde zıplayıp çığlık atabilirdim ama sakin ve ağır başlı duruşumu bozmadan kibarca tebessüm ettim.
"Çok teşekkür ederim Seyhan Bey." dedim.
Bana ait bir imza tabağı menüde yer alacaktı. Kendimle gurur duyuyorum.
"Teşekküre gerek yok, her başarı takdiri hak eder. Şef ile çalışıp yemeği menüye hemen bugün ekleyin. Şefin spesiyeli diyebiliriz."
Başımı sallarken kendimi gerçekten zor tutuyordum. Şu an mutluluktan ağlayabilirim. Seyhan Bey ayağa kalktığında geri çekildim. Onun mutfaktan çıkacağını düşünmüştüm ama dikkatle bana bana baktı.
"Eliza,"
"Efendim."
Kısa süre konuşmasını bekledim ama vazgeçmiş gibiydi.
"Aferin böyle devam et." dedikten sonra mutfaktan çıktı. Sadece bunu mu söylemek istemişti bilmiyorum ama şu an çok mutluydum. Şefle konuşmak için giderken yerimde zıplıyordum.
****
Karanlığın içine saklanan aydınlığı bulmak kolaydı. Ama aradığın karanlık ise bu kolay değildi. Asef bugün kendi karanlığında yine kendisi gibi olanı arıyordu. Bunu başarması kolay değildi. Her yanı aydınlatması gerekiyordu, onun için esas zor olan buydu.
"Asef Bey, tüm kamera görüntüleri incelendi ama davetliler dışında yabancı birisini bulamadık." Özgür, gözündeki kalın siyah çerçeveli gözlüğünü düzeltip doğrulmaya çalıştı. Ama öyle bir tutulmuştu ki donup kalmıştı. Binbir mücadele ile dik durmayı başardı.
Asef'in özel karargahında toplanan adamlar birisini arıyordu. Yabancıyı...
"Oradaydı Özgür," Asef büyük ekranın önüne geldi. Görüntüde kendisi ve Pusat vardı. Dövüşün başlarında Pusat'ın suratına yumruk indiriyordu. "Hislerimde asla yanılmam, uzaktan beni seyrettiğini biliyorum."
"Yaklaşık yirmi saattir bakıyoruz. Davet edilen otuz kişi, Kral'ın dövüşlerini izlemek için abone olan elli altı kişi, size ait yirmi sekiz koruma dışında ailenizden girenler var. Deniz Bey, Eliza Hanım ve Lavinya. Biz de vardık yani Cihan ve Ben."
Özgür seri şekilde konuşurken donuk gözleri ile elindeki listeye bakıyordu.
"Ne abonesi dedin sen?" Asef'in takıldığı konu başkaydı.
"Şöyle ki efendim," Özgür boğazını temizledi. Birazdan ifşa edeceği şeyin heyecanı ve gerginliğini yaşıyordu. "Deniz Bey ve Cihan Kral için bir bahis sitesi kurdu, maç öncesinde Kral'ın adına bahis açıyorlar ve bundan yüksek meblağda para kazanıyorlar." Asef şaşkın şekilde dinlerken Özgür hızlı konuşmaya devam etti.
"Sadece bununla sınırlı da değil. Tişört, kupa bardağı ve iç çamaşırları Kral adına bastırıyorlar."
Asef şok içinde baktı. "İç çamaşırı mı?"
"Evet."
"Ne tür iç çamaşırı?" İkisi de konuştukları saçmalığın farkında değildi. Üstelik diğer adamlar işini bırakmış gülerek dinliyorlardı.
"Erkekler için boxser, kadınlar içinse..."
"Devam et Özgür."
Özgür yutkunmuştu ve sonunda ifşasının pek de iyi yere gitmediğini fark etti.
"Bunu söylemesem Asef Bey,"
"Söyle Özgürcüğüm, bizim aramızda gizli saklı mı var?" Asef'in gülüşü fazlasıyla tehdit doluydu. Özgür terlemeye başlamıştı. Geriye doğru adımlarken Asef de ona doğru yürüdü.
"Efendim,"
"Efendini sikerim Özgür!" Asef sonunda patlayınca Özgür geriye düşüp olduğu yerden sürünerek uzaklaşmaya çalıştı.
"Bunu ne kadar zamandır yapıyorlar?"
"Yaklaşık üç yıldır efendim."
"Ne? Üç yıldır mı?" Asef'in adımları durunca Özgür derin bir nefes aldı.
"Evet üç yıldır, Kral'ın adını kullanarak yani sizi ticarete çeviriyorlar."
"Peki ben bunu neden bilmiyorum?"
"Şey, size söylersem bilgisayar kablosuyla beni boğmakla tehdit ettiler." Özgür doğruyu söylüyordu. Deniz onu bu konuda tehdit etmişti.
"Ne kadar para kazandılar şimdiye kadar?" Asef en yakınındaki adamların arkasından çevirdiği dümene resmen şok olmuştu.
"Çok para kazandılar. Genelde size bahis oynanmasını sağlıyorlar. Birkaç kez de yenileceğinizi düşünüp rakibe yatırdılar. Ama kaybettiler." Özgür ayağa kalkıp üstünü düzeltti. Asef'in onu vurmaması için bildiği tüm duaları okuyordu.
"Demek yenileceğimi düşündüler. Puşt herifler, ikisinin de gelmişini geçmişini sikeceğim! Kadınlara özel üretilen şey ne?" Asef'in takıldığı nokta buydu. Eliza'nın bunu öğrenirse ona yapacaklarını hayal edince o da Deniz ve Cihan'ı hayallerinde farklı şekillerde öldürmüştü.
Özgür konuşmak için ağzını açmıştı ki karargaha giren kişiyle durdu. Asef arkasını dönünce Cihan'ın yüzü ile karşı karşıya kaldı. Dövüşten sonra bir araya gelmemişlerdi. Aralarında esen soğuk rüzgarı Cihan bozdu.
"Lideri buldum, konuşalım mı?"
Cihan'ın sözleri ile Asef dahil diğer tüm adamlar duraksadı. Özellikle Özgür şok içindeydi. Onun bulamadığı kişiyi Cihan nasıl bulmuştu? Büyük kıskançlık yaşıyordu.
"Odama geçelim." Asef hızlı şekilde yürüdü.
"Nasıl buldun?" Özgür'ün sorusuna karşılık Cihan sadece soğuk şekilde gülümsedi. "Benim bulamadığım adamı sen nasıl buldun? Elimizde bu kadar teknolojik alet var üstelik?"
Cihan sigarasını çıkarıp yaktı, derin bir nefes aldıktan sonra yürümeye başladı. Ona şok içinde bakan adamlara çıkmadan önce dönüp baktı. "Bazen havayı koklamak gerekir Özgür, senin bilgisayarlar bunu yapamıyor sanırım."
Cihan'ın arkasından bakakalan Özgür kalın çerçeveli gözlüğünü düzeltti. "Bu adamın içine kurt, köpek falan mı kaçtı? Neyi kokladı?"
Asef odasına girip içki dolabından kadehi ile birlikte viskisini alıp büyük cam duvarın önüne geçti. Arkasından odaya giren Cihan bir süre sessizce bekledi. Sigarasını söndürüp, masanın önündeki siyah deri koltuğa oturdu.
"Efendim,"
Asef arkasını dönmeden kadehinden birkaç yudum aldı.
"Sanırım bana küssünüz tribiniz hâlâ geçmemiş."
"Lan!" Asef için bu cümle yetmişti. Hışımla dönüp Cihan'ın karşısına oturdu. Bunu yaparken yumruğu önündeki masaya inmişti. "Ecdadını siktiğim puşt herif! Trip ne lan?!"
Cihan sakinliğini bozmadı. "Tam olarak yaptığınız bu. İki gündür oturup meseleyi konuşmak yerine beni yok sayıyorsunuz. Açıkçası kırıldım."
Asef fazlasıyla şaşkındı. "Demek bana kırıldın Cihan, bu durumla baş edemem artık. Seni kırdığım için çok kötü bir patron olmalıyım."
"Hayır, o şekilde düşünmeyelim. Sadece fevri davranıyorsunuz."
"Cihan! Seni sikerim! Seni öyle bir sikerim ki tüm mafya alemine yüz yıllık dedikodu veririm lan!"
Cihan'ın sonunda yüzü gerilmişti. Aslında istediği buydu, Asef'in kaçak dövüşmesi yerine bunu tercih ediyordu.
"Yaptığım şey için cezam neyse kabul ediyorum. Ama bunca yıldır yanınızda olan ve asla emriniz dışına çıkmayan birisi olarak affınıza sığınıyorum." Cihan, Asef'e baktığında adamın elindeki kadehi izlediğini gördü. Ama onu dinliyordu. "Asef Bey, Kral'ın zarar görmeyeceğinin garantisini veriyorum. Üstelik bu sizin son maçınız değildi. Daha jübileniz olmadı, herkes bunu böyle bilecek."
"Öyle mi? Seninle mi olacak bu jübile? Zevkle boğazını sıkıp seni gebertirim." Asef'in ölümcül bakışları Cihan'ı bulmuştu.
"Belki onu da yaparsınız ama ondan önce başkaları olabilir."
"Anlat, ne buldun?'' Asef sigarasını yakıp geriye yaslandı. Her ne kadar öfkeli olsa da Cihan onun atabileceği birisi değildi. Süründürse bile öldürmezdi.
"Tribiniz bittiyse başlayayım,"
"Ecdadını sikerim Cihan! Trib kelimesini bir kez daha kullanırsan gerçek bir triple karşı karşıya kalabilirsin lan!"
İkisinin normal konuşması pek uzun sürmüyordu. Mutlaka araya bir pürüz giriyordu.
"Tam olarak kast ettiğim o değildi." Cihan hızlı şekilde konuşurken Asef'in bakışlarını görmezden gelmeye çalışıyordu. "Yeni lider içlerinden birisi değildi. Aslında sistemi hep bilen ve takip eden ama aynı zamanda her şeyden uzak olan kişiydi. Şimdiye kadar Altan Akdağ ve Pusat herkesin önünde olan kişilerdi. Ama kişisel çıkarları öne çıkınca kuralı bozdular. Yeni lider ise anladığım kadarıyla zaten belli bir kuralın sahibi ve kendi planına hep sadık kalmış."
Cihan'ın sözlerine bir süre anlamaya çalışan Asef duraksadı. Fazlasıyla karışık ve anlamsız gibiydi. Cihan bunu fark edince ekledi. "Yani bu lavuk baştan beri zaten hepsini yönetiyordu."
"Kim peki bu lavuk? Bulduğunu söyledin." Asef kadehini doldurup yeniden arkasına yaslandı.
"Kişinin kendisini bulmadım. Bulduğum kod adı." Cihan'ın sözleri üzerine Asef dikleşti. Bu bilgi onu bulmasını kolaylaştırırdı. "Pusat'ın ölümü sonrası temizlik yapılırken korumalar bulduğu bir şeyi bana getirdi." Cihan cebinden çıkardığı şeyi masanın üstüne bıraktı. Küçük bir minyatürdü. Muazzam detayları ile işlenmiş göz alıcı bir aslandı.
"Aslan mı?" Asef minyatürü eline alıp inceledi.
"Mahes," dedi Cihan. "Minyatürün alt kısmında yazıyor." Asef ters çevirip baktığında Latince yazılmış ismi gördü.
"Aslan başlı tanrı demek."
"Evet, muhtemelen Mahes liderin kod adı. Bunu size bırakmış gibi görünüyor." dedi Cihan.
"Yani maç esnasında salondaydı." Asef bunu biliyordu. Hissetmiş ve onu izleyen gözleri karanlığın ardından görmüştü. "Neden kamera kayıtlarında görünmüyor?"
"Bu kısım işin gizemli yanı. Tanıdık birisini kullanmış olma ihtimali var. Ya da sizin hamlelerinizi çok iyi bilen birisi."
Asef bir süre düşündü. Aklına yatmayan noktalar ve soru işaretleri vardı. "Beni tanıyan birisi demek." diye mırıldandı. "Ama uzun sürmez. Bana gelecek, bir şekilde karşıma çıkacak. O zaman geldiğinde Kral'ı hiç tanımadığını fark edecek."
Cihan başını sallayarak onayladı. "Bundan sonra yaptığı her hamle onu bize biraz daha yaklaştıracak."
"Dikkatli ol Cihan. Bu defa burnuma çok pis kokular geliyor." Asef çenesini kaşırken elindeki minyatürü izliyordu. "Mahes demek. Tanıdık bir hikaye gibi." Aklına bazı anılar geliyordu ama eksik gibiydi. Çocukluğundan kalan bir şey miydi emin değildi. Düşüncelerinden çıkıp öfkeli gözlerini Cihan'a çevirdi. "Lan puşt! Siz benim arkamdan ne boklar yiyorsunuz. Deniz'le bir olup bahis sitesi mi kurdunuz?"
Cihan yüzünü çevirdi. "Öttü demek dalyarrak Özgür."
"Hiç suçlama sen onu. Kaç yaşında adamsın, yakışıyor mu sana lan. Ne demek iç çamaşırı falan! Kadınlara da bir şey varmış, ne o lan?!" Asef'in aklını itina ile kurcalayan şey buydu.
Cihan boğazını temizleyip ayağa kalktı. "Bunlar Deniz Bey'le ilgili konular. Ben birkaç defa karşı rakibe bahis yatırdım o kadar. Şimdi müsaadenizle şirkete gitmem lazım."
"Lan!" Asef de öfkeyle ayağa kalktı. "Yenileceğimi nasıl düşünürsün puşt herif!"
"Adam iki katınızdı, sizi bayağı benzetmişti. Sonuçta yenilmek üzere olduğunuz için haklı bir bahisti."
Cihan kapıya yakın durup konuşurken eli kapı koluna gitti. Öyle ki tam zamanında kapıyı açıp çıkmıştı hatta kaçmıştı. Çünkü Asef silahını çıkarıp ateş etmişti.
"Gebertirim seni de Deniz'i de! Güvenilmez! Adi! Şerefsiz puştlar!"
Birkaç el daha ateş etti. Öfkeden resmen rengi atmıştı. "Sikik herifler! Tansiyonum çıktı sizin yüzünüzden! Ne biçim adamlarım var benim? Milletin adam gibi sadık, güvenilir arkadaşları olur benim de şerefsiz, puşt arkadaşlarım!"
Nefes nefese, koltuğuna oturup alnını sıktı. Başında bir sürü dert vardı, bir de adamları ile uğraşmak fazlasıyla zordu. Minyatür aslanı eline alıp derin bir nefes verdi. "Her kimsen yakında senin de başını ezeceğim. Şimdilik saklan bakalım. Gün gelince kendi kanında boğacağım seni..."
****
Son sipariş de hazır olunca kendimi sandalyeye bıraktım. İlk defa bu kadar yorucu bir tempoda çalışıyordum. Staj yaparken ya da Ürgüp'te çalışırken ara ara dinlenme fırsatım oluyordu. Ama bu restoranda müşteri yoğunluğu dolayısıyla pek dinlenmeye fırsatım olmuyordu. Tabi bugün menüye eklenen imza tabağıma olan talep de tempomu diri tutmuştu. Yorulsam da çok mutlu hissediyorum. Üstelik maaşım dolgun olduğu için kendimi kolay motive edebiliyorum.
Maaş konusunda kendi paramı kazanmak beni fazlasıyla mutlu ediyor. Cüzdanımda Asef'in zorla verdiği, limiti sınırsız bir kart olması bana pek bir anlam ifade etmiyordu. O kendince haklıydı belki, çok zengindi parasını harcayacak yer bulamıyordu. Ve ben onun hayatındaki kadındım. Almak istemediğim zaman bana ciddi kırılmıştı. Ben de onu üzmemek için kabul etmiştim. Ama kullanmayı bir türlü becerememiştim. Asef bunun farkındaydı ama şimdilik bir şey demiyordu. Beni her konuda olduğu gibi bu konuda da sabırla bekliyordu.
Önlüğümü çıkarıp kıyafetimi giydim. Mesaim bitmişti. Tüm gün kaç sipariş hazırladım sayısını bilmiyorum. Çantamı alıp diğer çalışanlara selam verip mutfaktan çıktım. Restoranda tek tük kişiler vardı ama benim sipariş kısmım bitmişti. Bu saatten sonraki menü daha çok atıştırmalık ve içecek üzerineydi. Yemek siparişi olursa da diğer şef ilgilenirdi.
Ana kapıya yaklaşırken Seyhan Bey'in kapısı açıldı. Onun hâlâ burada olduğunu bilmiyordum. Gerçi saat henüz dokuzdu ama Seyhan Bey'i tüm gün görmediğim için gittiğini düşünmüştüm. Yanında birisi daha vardı. Onun yaşlarında yapılı ve fit biriydi. Sarışın ve bu mesafeden belli olan mavi gözlere sahipti. Sanırım bana baktığı için bunu çabuk anladım. Seyhan Bey'e doğru eğilip bir şeyler söyledi. Ne olduğunu duymadım ama nedense hakkımda olduğunu hissettim. Zaten aşırı paranoyak birisi olmuştum. Her şeyi üzerime alınıyorum.
"Saçmalama Aras." Seyhan Bey'in sesi yüksekti. Kapıya yaklaşınca iki adamla karşı karşıya geldim.
"İyi akşamlar." dedim. Kişiye özel demediğim için ikisi de üzerine alınabilirdi. Aras denen adam başını sallayıp bakmakla yetindi.
"İyi akşamlar, çıkıyor musun?" Seyhan Bey içten şekilde gülümsedi. "İstersen seni bırakabilirim." Bu teklifi yaparken ciddiydi. Belki de her gün beni götüren korumam ve şoförümü görmemişti. Gerçi kendisi fazla iyi saklandığı için ben bile bazen varlığını unutuyordum.
"Teşekkürler Seyhan Bey, gitme konusunda sıkıntım yok." dedim.
"Burada çalışıp para kazanmak gibi de bir sıkıntın yoktur bence." Aras denen adamın aniden söylediği sözlerle ona döndüm. Kibirli bakışları aniden mahcup bir hal aldı. "Yani demek istediğim haberde görmüştüm seni. Asef Arjen'in hayatındaki kadınsın. Kendisi fazlasıyla zengin olduğu için söyledim."
"Dediğinde haklısın." dedim. "Zengin bir adam ama ben değilim. Onunla beraber olmam kendi paramı kazanmama engel değil diye düşünüyorum."
"Bilmem, haberlerde gördüğüm kadarıyla kadınlar zengin bir adam bulunca hayatı yaşıyor." Adamın konuşmasına iyice sinir olmuştum. Ama Seyhan Bey'den dolayı kendimi tutuyordum. Hafif şekilde gülümsedim.
"Belki de haber izlediğiniz kanalı değiştirmeniz lazım. Belki daha doğru bilgilere ulaşırsınız." Aras sözlerime bozulurken Seyhan Bey güldü.
"Haklı bir yorum sanırım. Biz daha fazla şefimizi kızdırmadan çıkalım." Seyhan Bey'in açtığı kapıdan çıkarken kendisi aniden durdu. "Odada bir şey unuttum. Sen çıkabilirsin Eliza, Aras benimle gel."
Aniden arkasını dönmesiyle Aras da şaşırmıştı ama hızlı şekilde kendini topladı. "Ben gidip güvenilir haber kanallarını bulayım." dedikten sonra Seyhan Bey'in arkasından gitti.
"Umarım doğru kanalı bulursun." dedim kısık sesle. Gıcık herifin tekiydi. Aklı sıra laf soktu. Ayrıca ben neden haber kanalına düşüyorum? Bunu Asef'e soracağım.
Dışarı çıktığımda önümde duran siyah büyük arabayla şaşırdım. Asef kapıyı açıp çıktığında daha da şaşırdım. Sorumun muhatabı karşımdaydı.
"Seni beklemiyordum."
"Bense ömrümü seni bekleyerek geçiriyorum." Yanağımı öpüp geri çekildi.
Yüzümde alık bir gülümseme olduğuna emindim. Onu gördüğüm her anda kalbimin ritmi değişirken yüzüm de ona uyuyordu. "Yanında olduğum halde mi devam ediyor beklemen?"
"Yavrum sabah dokuzdan beri seni görmedim. Şu an saatin dokuz olduğunu görmemle seni on iki saattir görmediğimin acısı ile yüzleştim."
Kahkahama engel olamadım. "Tolga ile vakit geçirmek sana yaramadı. Onun gibi konuştun."
Yüzünü buruşturdu. "Off, ona benzetmeseydin iyiydi. İçim bir garip oldu."
"Neyse beni özledin sanırım. Ben onu anladım."
Arabanın kapısını açıp binecekken belimi tutup beni kendisi ve araba arasına sıkıştırdı. "Asef!"
"Özledim evet kısaca bunu söylemek istemiştim."
"Fazlasıyla anladım. Şimdi iş yerimin önünde şu uygunsuz görüntüyü değiştirebilir miyiz?" Beni arabaya yaslamış üzerime abanmışken pek uygun görünmüyorduk.
"Kime ne? Kadınımla nasıl durduğum ya da ne yaptığım kimseyi ilgilendirmez. İstersem seni şurda,"
"Asef!" Omzuna sertçe vurdum. "Hayvansın! Ne biçim konuşuyorsun?"
"Yavrum öperim diyecektim." Kahkaha atıp üzerimden çekildi. "Senin aklın fikrin orada."
"Hiçbir yerde değil aklım." Arabaya binip kapıyı sertçe kapattım. "Yalancı pislik!"
"Sevgiliye öyle denmez, çok ayıp." Arabaya binip motoru çalıştırdı. Yola çıktığımızda kemerimi bağlayıp Asef'a döndüm.
"Geleceğini bilmiyordum neden haber vermedin?"
"Aradım seni cevap vermedin. Mesaj da attım."
Telefonumu çıkarıp baktım. Gerçekten aramıştı. Almaya geleceğini yazmıştı. "Çok yoğun bir gündü, telefonu elime almak aklıma bile gelmedi. Özür dilerim."
"Biliyorum güzelim, ben de sürpriz yapmak istedim." Elimi tutup üzerine uzun bir öpücük kondurdu. Bu esnada yola bakıyordu. "Bu kadar yorulmandan hoşlanmıyorum ama başarılı oluşunla gurur duyuyorum."
"İmza tabağımı Seyhan Bey onayladı. Menüye eklendi, tüm gün bir sürü sipariş geldi. İnanılmaz güzeldi." dedim heyecanla. "Bir sürü övgü geldi, hatta kimileri benimle tanışıp özel olarak tebrik etti. Aslında senin damak tadına güvendiğim için kendime güveniyordum. Her şeyi de beğenmezsin zaten kolay kolay. Biraz da gıcık bir seçiciliğinin olması etkili." Seri şekilde konuşurken son sözlerimin farkına varıp mahcup şekilde Asef'e döndüm.
Gülümseyerek yola bakıyordu. "Gıcık derken,"
"Dök içini dök, başlamışken devam et." Sözümü kesti. Ama sesi eğleniyordu. "Gıcık olmamdan başka hangi huyum var?"
Onun oyununa devam ettim bir süre düşünür gibi yaptıktan sonra elimi kaldırıp parmaklarım ile saymaya başladım. "Bazen aşırı takıntılı olabiliyorsun. Mesela gömleklerin jilet gibi dizilmeli ve en ufak bir kırışıklık dahi olmamalı." Bir parmağımı indirdim. "Ayrıca önüne gelen yemek göz zevkine hitap etmezse tadına bile bakmama ukalalığını gösterebilirsin." dediğimde güldü. "Bunu birkaç defa çalışan kadına yaptığını gördüm. Çok korktucusun."
"Öyle mi? Demek korkutucuyum?" Araba aniden durunca öne doğru sendeledim ama Asef kolunu çok hızlı şekilde önüme siper etmişti.
"Asef! Beni korkutmaya çalışıyorsun sanırım." Kızgın şekilde söylenmemi umursamadı. Kemerimi çözüp beni kucağına çekerken hızlıydı.
"Evet seni korkutmaya çalışıyorum." Kolları ile beni sararken daha çok tahrik ediyor gibiydi. Gülümsedim.
"Bana pek öyle gelmedi." dedim. Hatta sesim biraz cilveliydi. Bunu fark ettiği an kendimi ona daha çok yakın buldum.
"Öyle mi? Sana nasıl geldi?" Yüzlerimiz çok yakındı ve nefeslerimiz baş çıkartıcı şekilde birbirine karışıyordu.
"Haşin bir çekicilik gibi geldi." Ellerimi ensesine atıp okşamaya başladım. Bu adamın kaşmir kokusu beni benden alıyordu.
"Hmm, sanırım hoşuna gitti." Asef'in bir eli kalçamı diğer eli belimi okşamaya başladı. Yolun kenarında durmuş arabanın içindeki halimiz ahlak polisine şikayet edilecek cinstendi.
"Evet gitti." Onun her hali hoşuma gidiyordu.
"Başka hoşuna giden huylarım var mı?" İkimizin de sesi baştan çıkarıcı şekilde kısıktı.
"Evet, var."
"Söylesene birkaç örnek. Konuyu daha iyi anlamam adına." Ellerinin okşaması arsız bir hal almıştı.
"Bu dünyada dokunduğun tek kadınım."
"Yanlış cevap dokunduğum değil sadece, her şeyi yapmak istediğim tek kadın. Her şeyim, nefesim, varlığım..." Saçlarımı öpüp kokusunu içine çekti. Kıkırdadım. "Devam et."
"Uyurkenki halinin seviyorum. Sırtüstü yatarsın sağ elin başının altında olur. Sol kolun yatakta uzanır." derken dudaklarımız birbirine sürtündü.
"Üzerinde başın olsun diye boş sol kolum." Çenemi usulca öptü.
"Bildiğim için her gece oradayım." Bu defa sakallı çenesinden ben öptüm.
"Eliza,"
"Asef,"
Sertçe dudaklarımı kavramadan önce beni kendine bastırdı. "Sikeyim!" Islak öpüşüne karşılık vermeye çalışmam çok zordu. Ağzı ile dudaklarımı kavrarken beni tamamen çaresiz bırakıyordu. Dili ağzıma girdiğinde aynı şekilde onu karşılayıp nefessiz şekilde karşılık verdim. Birbirimizi sımsıkı kavramış halde inlerken geri çekilen Asef oldu. Hissettiğim soğuk boşluk ile yeniden ona uzandım ama başını geri çekmişti. Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü.
"Yavrum beni öldürecek gibi bakma. Eve gitmemiz gerekmese seni şurada sabaha kadar, sertçe neyse gitmemiz lazım." Resmen başını geri çektiği yetmiyor gibi bir de eliyle geri itmişti.
Şaşkınlık ve hayal kırıklığı ile yerime geçerken bilerek ayağımı beline vurdum. "Acıdı kız! Bebeğim bana kızdın mı gerçekten?"
"Beni ilk kez ittin Asef, buna inanamıyorum." Kollarımı birbirine dolayıp camdan dışarı baktım.
"Eliza sence bunu isteyerek yapabilecek irade bende var mı? Ama işte puşt Deniz'in isteğini geri çevirmek istemedim."
"Ne istedi Deniz?" İlgimi çeken konuyla ona döndüm. Bu halime bıyık altından gülmesini umursamadım.
"Herkesin olduğu akşam yemeğinde Nehir için yapmak istediği bir sürpriz varmış. Seni alıp gelmemi istedi."
"Yani sen bana sürpriz yapmadın, Deniz istedi diye gelip aldın." Resmen Beni kandırdı.
"Canım benim, seni almak için bahaneye ihtiyacım yok. Denk geldi, zaten o yüzden az önce zorla da olsa senden uzaklaştım. Yoksa mümkün mü sence? O ağzının tadını aldıktan sonra esas bal kutunu yalayıp yutmak,"
"Tamam sus anladım," Sözünü hemen kestim. Yoksa bu gece eve gitmemiz gerçekten mümkün olmayacaktı. Asef konuşurken resmen zihninde her şeyi yaşamaya başlamıştı. "Deniz'in sürprizi ne? Yoksa evlilik teklifi mi?" Neşeyle ağzımı kapattım.
"Daha ben yapmadan o piç bunu yapamaz!"
"Sen niye Nehir'e evlilik teklifi yapıyorsun Asef?"
İkimiz de birkaç saniye boş boş birbirimize baktık. Söylediğim şeyi o an fark ettim.
"Zeki bir kadın olduğuna emin olduğum için anlık gösterdiğin zeka geriliğine göz yumuyorum güzel kızım. Hadi gidelim."
Resmen yerin dibine girmek istiyorum. Asef bana kibarca salak demişti ama haklıydı. Anlık yaşadığım akıl kaybından utanmam lazım. Adam bana evlilik teklifi yapacağını söylerken benim söylediğim saçma şeye inanamıyorum.
"Şaka yapmıştım." dedim. Ama Asef başını umutsuz şekilde sallayıp hızlı şekilde arabayı çalıştırdı. "Şakaydı."
"Ha ha ha!" Alay ederek çıkardığı sesle güldüm. "Hayatımda duyduğum en komik şaka. Eve gidene kadar biraz kestirsen iyi olur. Yorgunluğun beynine vurmasın."
Aslında vurmuş diyordu. Ama beni kırmamak için lafı farklı dile getiriyordu. Ama ne var yani? Anlık algı sıkıntısı yaşamış olabilirim. Bu kadar abartacak bir şey yok bence. Küskün şekilde yönümü cama çevirip gözlerimi kapattım.
"Seni seviyorum." Kısık sesle söylediğini duyduğumda tebessüm ettim. Ama yüzümü çevirip bakmadım. "Her halini seviyorum. Hırslı çalışmanı, tatlı koşuşturmanı, arada yaptığın sakarlıkları ve az önceki seksi aptallığını da... Şu anki utangaç tebessümünü hatta." Gözlerimi açınca cama yansıyan yüzümü izlediğini gördüm. Dışarısı karanlık olunca arabanın iç lambası yüzümü yansıtmıştı. Gülüşümü yakalamıştı. Ona döndüm.
"Seksi aptallık da ne demek?"
"Hala dudaklarında benim ıslak izlerim varken, yanakların pembe haldeydin. Eee aptal sözlerin de eklenince, seksi bir aptallık oldu." Bana açıklama yaparken yola bakıyordu. Ama alt dudağını ısırınca yine ne edepsiz şeyler hayal ettiğini merak ettim.
"Aptal diyip durma bana." dedim.
"Tamam kızma, gel buraya seksi kedim." Sağ kolunun altına girmemi sağladı. Arabayı hala rahat kullanıyordu. Tek eliyle direksiyonu çevirmesi ve elinin üzerindeki o damarlar bence her şeyden daha seksiydi.
"Ne hayaller kuruyorsan şu an artık." dedim. Gözlerimi kapatıp biraz kestirmek fikri cazip geldi. Gerçekten çok yorucu bir gündü. Asef'in kısık sesle söylediği şeyler kulağıma çalınan son kelimelerdi.
"Akşam yemeğini kısa tutup seninle yatak odasına gitme hayali. Sonrasında seni sevdiğimi en sert hallerde anlatma hayali..."
**
Ne kadar zaman geçtiğini anlamadım ama sanırım uyumuştum. Gözlerimi açtığımda malikanenin önündeydik. Tepemde hissettiğim sıcak nefesle kendime geldim.
"Geldik güzelim, hadi bakalım."
"Çok mu uyudum?" Gerinip esnedim. Belim ağrıyordu.
"Ön beş dakika kadar. Çok yorgunsun, kıyamam bebeğime." Alnımdan öptü.
"Evet çok yorgunum, Asef ben uyumak istiyorum. Yemeği hemen kısa tutalım lütfen." Çocuk gibi mızmızlanırken arabadan indim. Korumalardan birisi arabayı çekerken Asef elimi tutmuştu.
"Tamam yavrum, ben herkesi çabuk kovarım. Hatta rahat uyuman için sana güzel bir egzersiz yaptırırım sonra daha rahat uyursun." İçeri girerken egzersizin ne olduğunu düşündüm ama aklıma bir şey gelmedi. Ben bugün gerçekten biraz aptal gibiyim.
"Çok şükür!" Salona girdiğimizde Deniz'in coşkulu sesi bizi karşıladı. Belli ki gelmemizi dört gözle bekliyordu.
Herkes masanın etrafına toplanmıştı. Nehir ve Deniz yan yana oturmuştu. Alya da Tolga'nın dibinde güzel yüzüyle oturmuş neşeyle bakıyordu. Bu akşam için hepsi gayet şıktı. Kendi halime bakınca bu durum hoşuma gitmedi. Tüm günün mutfak kokusu saçlarıma ve üzerime sinmişti. Madem böyle bir etkinlik vardı bana önceden bilgi vermeleri gerekiyordu.
"İsterseniz siz başlayın ben bir üzerimi değişip gelirim." Asef'in elini bırakmak istedim ama sevgilim izin vermedi.
"Çok güzelsin, hiç gerek yok."
"Ama herkes çok şık Asef ben sönük kaldım." dedim. Ama Asef sözlerime katılmıyordu. "Hayır çok güzelsin."
"Evet Eliza çok güzelsin, hadi gel artık." Deniz sabırsız şekilde konuşurken yardım dilenir gibi Asef'e baktı. Asef beni beraberinde masaya ilerletti. Yerimize oturduğumuzda Deniz’e sertçe baktı.
"Evet sevgilim çok ama çok güzel. Senin için bunu yapmıyorum, bu masanın zaten en güzeli olduğu için boşuna yorulmasını istemiyorum." Asef yine içimi eritmişti.
"Sağ ol Asef'im yine çok insansın." Deniz gergindi. Ne planlıyordu acaba? Nehir'e bakıp göz kırptım.
"Neler oluyor?"
Nehir omuzlarını silkti. "Hiçbir fikrim yok, sabahtan beri bir gizemler bir haller ben de anlamadım. Otelde çok yoruldum eve gidip dinlenecektim ama izin vermedi."
"Ama uzun zamandır birlikte güzel bir yemek yemedik." Alya neşeyle şakıdı. Yine güzelliğiyle ışıldıyordu.
"Evet Mavişim, malum senin okulun fazlaca yoğun olduğu için bizim bu masalarımızın ne kadar güzel olduğunu unutmuş olabilirsin." Tolga'nın tripli sözleriyle Alya ona yaklaştı. Biz de o sırada servis edilen yemeklere yumulmaya başlamıştık. Ne kadar acıktığımı fark etmemişim.
"Ama Tolga yanlış anlıyorsun. Bugün o kadar anlattım. Bu bizim dersimiz."
"Ya ders tabi, hangi derste elin çıplak herifleri oluyor?" Tolga koca bifteği ağzına tıktığında sesi boğuktu. "Oyruco sön dörs mö yapoyorson yokso o çoplok heröfön koslorunu mu çizoyorson?" (Ayrıca sen ders mi yapıyorsun yoksa o çıplak herifin kaslarını mı çiziyorsun?"
"Ne dedin be?'' Alya dahil hiçbirimiz pek bir şey anlamamıştık ama sanırım aralarında kıskançlık krizi vardı.
"Ayrıca Tolga sen ders zamanı ne arıyordun kapının önünde?" Alya hesap sorunca Tolga ufak bir yutkundu.
"Öğle arası boşluğum vardı, ben de yemeğe çıktım. Geçerken de senin yanına uğradım. Ama uğramaz olaydım, korneamın gördüğü görüntüleri kafamdan kezzapla silsem bile anıların ızdırabı ruhumu ele geçirmişken nasıl yaşarım bilmiyorum."
Hepimiz birkaç saniye Tolga'nın sözlerini düşündük. Asef derin bir nefes verip bıkkın şekilde yemeğini yemeye devam etti.
"Ne gördün?" diye sordum.
"Ne mi gördüm?" Tolga gözlerini büyüttü. Siyah saçlarını geriye doğru dağıtıp Alya'ya baktı. "Adonisler bolca adonisler."
"Anlamıyorum Tolga." Daha açık konuşması için ne yapabilirim acaba?
"Yaklaşık altı baklava, çıplak sert kaslar ve seksi bir gülümseme."
"Tolga saçmalamayı kes artık. Çizim dersinde vücut hatlarını çalıştık. Arkadaş da modelimiz oldu. Gizlice gelip izlemek yerine sorabilirdin." Alya çileden çıkmıştı. Gerçi Tolga'nın ona tüm gün attığı tribi tahmin ediyorum. Genel huyu olduğu için.
"Neden o mesela? Neden manav Rüstem amca değil neden tesisatçı Adem usta değil? Üstelik çatalı çok fotojeniktir."
"Tolga delireceğim artık!"
"Ben de delireceğim! Susun iki dakika! Konumuz kaynadı gitti!" Deniz'in isyanı ile Tolga ağzının içinden konuşmaya devam etti. Alya da kısık sesle onu ikna etmeye çalışıyordu.
"Ne mesela konumuz Deniz?" Asef çatal ve bıçağını sakince masaya indirdi. Bir ara gözleri Tolga’ya kaydı ama sanırım onunla uğraşmak istemedi. Adem ustanın çatalını düşündüğüne eminim. Odağını Deniz’e çevirdi. "Yediğin haltlar mı? Ya da yardıma ihtiyacın varsa söyle sana maddi destek veririm."
"Anlamadım Asef, şu an tam olarak neyden bahsediyorsun?" Deniz, sürekli konunun kaynamasından bıkmış şekilde bakıyordu. Sadece Nehir ile ben yemeğin tadını çıkarıp izliyorduk.
"Uzun zamandır sıkıntı yaşadığını öğrendim. Bahis siteleri kurup başkası adına para kazanmak gibi." Deniz'in rengi atınca geriye doğru yaslandı. Asef'in ne hakkında konuştuğunu hiç anlamadım. Vişneli sarma harikaydı. Tabağıma birkaç tane daha aldım.
"Neyden bahsettiğin hakkında en ufak bir fikrim yok Asef’im." Deniz bir yudum su alıp alnında biriken terleri sildi. "Konuyu dağıtmayı bırakalım artık. Nehir, sana söylemek istediğim bir şey var."
"Ay çok heyecanlı." Alya film izler gibi bakıyordu.
"Bugünkü adonisli adamı izlemek de heyecanlı mıydı?" Tolga'nın eline çatalı batırmak zorunda kalan Alya ortamı bozmadan kavga ediyordu. "Batır tabi, kalbime hançeri sapladığın yetmedi çatalı da elime batır da için soğusun." Tolga'nın çenesine yetişmek ne mümkündü.
"Gerçekten susun artık başlayacağım sizin adonisinize de kalbinize de! Nehir!"
"Efendim Deniz." Nehir de artık heyecanlıydı. Ben de merakla beklemeye başladım.
"Kral adından kazandığın bahisler diyorum Deniz şerefsizi." Asef yine araya girince ben de en az Deniz kadar sinirlendim.
"Asef girmesene araya, bak ne güzel bir an." dedim. Ama Asef öldürecek gibi Deniz'e bakıyordu.
"Bunu sonra konuşuruz Asef." Deniz dişlerinin arasından konuştu. "Her şeyi sana açıklayacağım söz."
"Bana açıklamadan önce hemen iptal edeceksin her ne bok varsa. Üretilen ürünler mesela, anladın mı?" Asef'in ne hakkında konuştuğunu bilmiyorum ama bu konu canını fazlasıyla sıkmış gibiydi.
"Onu da mı öğrendin?" Deniz korkuyla gözlerini büyütünce ikisi arasında dönen olayı artık herkes merak etmişti. "Kesin Özgür öttü. Tamam bakma öyle valla hepsini iptal edeceğim. Sana tazminat ödeyip her cezayı kabul edeceğim. Lan iki dakika ver yeter!"
Deniz isyan edince Asef geriye yaslandı. "Neyden bahsediyorsunuz Asef?" diye sordum. Bana baktığında bu konu hakkında konuşmayacağını yüzü net şekilde anlatıyordu. Şimdilik bir şey demedim zamanı gelince anlatırdı.
"Deniz seni dinliyorum." Nehir sabırsız şekilde Deniz'in dikkatini üzerine çekince ona döndük. Deniz ayağa kalkıp arkada duran masadan bir kutu alıp yeniden geldi. Siyah kutu beyaz kurdele ile süslü şekilde bağlanmıştı.
"Nehir," Deniz kutuyu Nehir’in önüne bıraktı. "Seninle tanıştığım ilk günden beri hayatım değişti. Ben değiştim. Bir kadını özlemek ne demek seninle öğrendim. Otuz yaşıma kadar taşıdığım kalp sesinle sıcacık oldu. Hani seni ilk kez gördüğümde sorduğum bir soru vardı. Hatırlıyor musun?"
Nehir utangaç şekilde gülümsedi. "Tüm nehirler denizlere mi akar?"
"Evet, aynen bunu sordum. Bugün de başka bir sorum var. Artık Nehir ve Deniz birleşip beraber aksın mı?"
"Edepsiz bir teklif mi?" Tolga, Alya'nın kulağına fısıldarken herkesin onu duyduğunun farkında değildi. Gerçi kimse onu umursamadı.
İkisinin birbirine bakışı çok güzeldi. Aralarındaki o güzel akışı görmemek imkansızdı. "Evlenme teklifi ederse ecdadını sikerim." Asef'in sessizce mırıldanmasını duymazdan geldim. Şu an yeri değildi.
"Biz bir değil miyiz zaten?" diye sordu Nehir.
"Öyleyiz, bunu kalıcı hale getirmek için ilk adımı atmak istiyorum Nehir. İkimiz için bir ev aldım. Kutuyu açarsan içinde ikimize özel anahtar var. Ben her gün seninle uyuyup seninle uyanmak istiyorum. Kabul eder misin?"
Nehir’in yüzündeki tebessüm birkaç saniye sonra solduğunda Deniz panikledi. "Yanlış bir şey mi yaptım?"
"Hayır ondan değil." Nehir ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Ama sorunu anladım. Deniz’in evlilik fikrinden önce evde beraber yaşamayı teklif etmesi onu üzmüştü. Ama Deniz'in yaşadığı güven sorunları sonrası bu adımı bile onun için fazlasıyla güzeldi. Nehir bazı şeyleri bilmediği için bu şekilde düşünmüştü.
"Nehir," Deniz arkadaşımın elini tutup güven veren şekilde gülümsedi. "Aklına gelen şeyi anladım. Merak etme seninle ömür boyu bu şekilde yaşamayı planlamıyorum. Ömür boyu için benimle bu adımı atıp bazı korkularımı yenmeme yardım etmeni istiyorum."
Nehir, Deniz'in onu anladığını fark edince rahat şekilde gülümsedi. Çünkü içinde bir yerde Deniz'in tamamen bağlanma sorunu olmasından korkuyordu. Ve şimdi ikisi için bunu aşmak güzel bir fırsattı. Kutuyu alıp açmaya başladığında Deniz derin bir nefes alıp verdi.
"Bir an kalpten gideceksin sandım." dedim gülerek.
"Kalpten gitsem Asef'im bana kalp masajı yapar. Hatta en özel suni teneffüsü bile." Deniz bana nispet yapar gibi dudak büzdü.
"O kalbin yeniden çalışmasın diye olabilir." Sevgilim her zamanki huysuzluğu ile karşılık verdi. Hatta suni teneffüs kelimesi ile yüzü öyle bir ekşidi ki hayalinden hiç hoşlanmadığı belliydi. Ben de pek hoşlanmadım.
"Dondu kaldı bizim zilli. Şoka mı girdin Nehir?" Tolga eğilip kutuya baktı. Aniden sessizliğe büründü. Kutudaki anahtar bu kadar şaşırtıcı olamazdı.
Neden bu kadar şaşırdılar ki? Deniz gergin şekilde Nehir'den bir karşılık bekliyordu. Ama Nehir sadece donuk şekilde kutuya bakıyordu. Karşımda olduğu için kutunun içinde ne olduğunu göremiyordum.
"Ne oldu?" diye sordum. Deniz anlamıyordu. Eğilip o da kutuya bakınca yüzü bembeyaz oldu. Yanlış bir şeyler vardı. Dudakları açıldı ama Tek kelime edemedi.
"Nehir’in abisi ile neden resmin var?" Tolga'nın sorusu ile bedenimdeki tüm kan çekildi. Olamaz. Bu şu an olamaz.
"Nehir," Deniz güçlükle konuşmuştu ki Nehir elinde ateş varmış gibi kutuyu masaya attı. O anda her şey ortaya serildi.
Hem de her şey...
"Sikeyim!" Asef'in dişlerinin arasından ettiği küfür kulağıma ulaşsa da zihnimdeki uğultular daha çoktu.
Babamın da resmi vardı. Hem de Nehir’in abisi Toprak ile konuşurken. Bunu ilk kez görmüştüm. Ben daha önce sadece yazılanları okumuştum ama bunlar da neydi? Nehir ne kadar şoktaysa ben de aynıydım. Hatta masadaki herkes.
Asef'e baktım. Yardım istiyordum. Çünkü bunlar sadece ondaydı, bana söz vermişti. Kimse öğrenmeyecekti. Ama o da şaşkındı. Neler olduğunu anlayamıyor gibi bakıyordu.
Kendimi topladım. Bir şeyler yapmam lazımdı. "Nehir," dedim. Ama yüzümü bulan bakışlar benim arkadaşıma ait değildi.
"Kimsin sen?" Sesi tüm canlılığını yitirmişti. Deniz’e baktı. O an Deniz yutkunurken acıyla kıvranıyordu. "Kimsiniz siz? Bu saçmalık da ne? Gerçek mi? Burada yazanlar..." Konuşamıyordu. Haklıydı, bu kadar korkunç bir şeyi kim öğrense kendini kaybederdi. Babamla ilgili şeyleri hâlâ kabul edemiyordum ki...
"Ben, ben," Nehir’in başı sağa sola giderken kendi içinde inkarı yaşıyordu.
"Nehir konuşalım sevgilim, bak her şeyi sana anlatacağım." Deniz çaresizdi ama Nehir ona bakmadı. Çünkü baktığı bendim. Şu an ona acı veren şey bendim. Deniz bunu fark edince daha da yıkıldı. Çünkü bu acı bile ilk bana dönmüştü.
"Senin baban," derken nasıl devam edeceğini bilemiyordu. Sessizce baktım. Şu an söyleyecek tek kelimem yoktu. Bunu bu şekilde öğrenmemesi gerekiyordu. "Senin baban abimin katili mi? Senin baban... Eliza... Nasıl?"
"Nehir, sakin ol." Asef halimi gördüğü için daha fazla dayanamadı. "Oturup her şeyi konuşalım. Sadece kötü bir rastlantı bunlar. Ne Deniz'in ne de Eliza'nın geçmişte yaşanan şeylerde suçu yok. Her şey onlar için de çok ağır."
"Hepsini benden sakladınız, aptal yerine beni koyup her şeyi sakladınız." Nehir çantasını eline alınca ona doğru yürüdüm.
"Lütfen gitme Nehir, otur sakince konuşalım." dedim. Deniz de yanıma gelip Nehir’in elini tutmak istedi ama girişimi boşunaydı.
"Şu an yalnız kalmak istiyorum. Kimseyi görmek istemiyorum." Sendeledi bir an. Öğrendikleri ağır gelmişti ve bayılmak üzereydi. Neyseki Tolga hızlı davranıp koluna girdi.
"Hadi gidelim." Tolga'nın bakışlarında gördüğüm şey son darbe olmuştu. Deniz ve bana korkunç bir şeye bakar gibi bakması haksızlıktı. Ben geçmişimde bilmediğim sırların faili değildim. Babamın suçlarının sorumlusu da değildim.
Nehir ve Tolga salondan çıkınca bir süre sessizlik oldu. Bunu bozan Alya'ydı.
"Az önce neler oldu? Eliza, Deniz abi siz ne yaptınız ki? Nehir’in abisini öldürmek de ne demek?"
Sandalyeye kendimi bıraktım. Tek kelime etmeyen gücüm yok gibiydi.
"Alya, abiciğim sen odana gidip dinlen güzelce. Bu konuyu daha sonra konuşalım." dedi Asef.
"Ama abi,"
"Alya lütfen." Asef'in otoriter sesiyle Alya ayağa kalktı. "Hiçbir şeyi ben bilmem zaten. Hep benden gizleyin, Tolga ile konuşurum." Salondan çıkarken söyleniyordu.
"Deniz," Asef elini arkadaşının omzuna koydu. "Oğlum neler oluyor? Nereden çıktı bu belgeler?" Eline aldığı resimleri ve belgeyi inceledi. "Bu benim elimdeki değil, kopyası gibi. Nasıl? Kim ulaştı?"
"Ben bilmiyorum ki," Deniz şaşkın bir o kadar çaresizdi. Tıpkı benim gibi. "Evle ilgili her şey hazırdı. Özel bir anahtarlık yaptırdım. İkimizin resmini bastırıp evimize ilk hediye diye ayarladım. Hepsini güzelce paket yaptırdım. Alıp buraya geldim."
"Öğreniriz hepsini. Gittiğin yerin adresini hemen Özgür'e at. Güvenlik kamerasına ulaşsın. Ben de Cihan’a haber vereyim. Bu belgelere ulaşmak kolay değildi. Hatta imkansızdı." Asef telefonunu alıp çıkmadan önce bana baktı. Teselli sözcüklerinin işe yaramayacağını biliyordu. "Hemen geliyorum güzelim. Yanındayım." Saçlarımı öpüp yanımızdan ayrıldı.
Deniz ile birbirimize baktık. Günler önce bunun derdini yaşamıştık. Nehir ile konuşmamız gerektiğini biliyorduk. Ama bu şekilde çok ağırdı.
"Eliza, ne olacak şimdi?"
Ben biliyormuşum gibi bana sorması ne ironiydi. Gerçekçi olmaya karar verdim.
"Daha önce Tolga'nın vurulmasını ve olanları sakladığımız için Nehir’in yaşadığı sinir krizini hatırlıyor musun?"
"Evet," dedi sıkkın şekilde.
"Bu defa olacakları düşünemiyorum bile Deniz. Nehir ondan bir şeyler saklanmasından nefret ederken öğrendiği şeyler kolay değil." Sesim kısıktı. Belki daha da kötü şeyler olacaktı ama dile getiremiyordum.
"Eliza, bir çözüm olmalı." Deniz başını ellerinin arasına alıp sıktı. "Biliyorum çok boktan ve korkunç ama bir yolu olmalı."
"Önce ona zaman verelim. Kabul etmesi için çekmesi gereken bir acı var." Yorgun şekilde ayağa kalktım. "Ve böyle bir kaderin bizi bir araya getirmesini hepimizin sindirmesi lazım." Deniz salondan çıkmama üzgün şekilde baktı. Ne yapabilirim ki? Nehir onun sevgilisi benimse dört yıldan fazla zamandır en yakın arkadaşım. Onun hayatında farklı yerlerde duruyoruz. Belli ki meselelerimiz de farklı çözülecek.
Malikanenin arkasına yürüyüp devasa bahçeye girdim. Sonbaharın sarartıp soldurduğu ağaçların arasından geçerken derin nefesler almaya çalıştım. Buraya ilk geldiğimde gördüğüm yapay güller ve çiçekler yoktu. Asef annesine söz verdiği sahte baharları artık bırakıp her şeyin gerçek sırası ile yaşanmasını kabul etmişti. Tıpkı herkesin yaşaması gereken gerçek acı gibi...
Bahçenin belli noktalarında bulunan sarı ışıklar yolumu aydınlatıyordu. Ama bulutun olmadığı bu sonbahar gecesinde yıldızları görmek umuduyla ilerledim. Daha önce gezdiğim bu yer şimdi yabancıydı. Karanlıkla yeniden şekil almış gibiydi. Geniş bir alana geldiğimde karşımda duran ahşap geniş salıncağı gördüm. Daha önce gözüme çarpmamıştı. Gerçi buraya belki de ilk kez geliyordum. Soğuk zeminini umursamadan oturdum. Yavaş şekilde sallanmaya başlarken başımı kaldırıp göğe baktım. Yıldızları buradan daha net görüyordum. Bir süre derin nefesler eşliğinde sallanıp durdum.
Benim derin nefesime hırıltılı bir nefes karışınca başımı çevirip karşıma baktım. "Kerberos?" Sorar gibi iri köpeğin adını söyledim. Sakince beni izliyordu. "Ne zamandır oradasın sen? Utanmıyor musun beni izlemeye?"
"Niye utansın?" Belime sarılan iki kolun varlığı ile sırtımı güvenle geriye yasladım. "Nasıl ki ben dakikalardır büyülenmiş şekilde seni izliyorum o da durmuş ikimizi izliyor."
"Demek sessizce ve gizlice beni izledin." dedim. Asef uzunca bir süre saçlarımı koklayıp öptü.
"Her zaman, bahçemdeki salıncakta bir melek bu şekilde bulunmuyor. Böylesi bir mucizeyi izlemek her şeye bedel." Beni sıkıca sararken hafif şekilde sallamaya başladı. Kısa sürede aklımı dağıtmayı başarmıştı. "Eliza, beni affet."
"Ne için?" Kendi dilinde benden özür diliyordu. O iki kelimeyi söylemesi çok zordu bu şekilde dile getiriyordu.
"Babana ait belgeleri ne olursa olsun imha etmeliydim. Aslında orijinali bende, bu geceyi planlayan her kimse farklı kaynaklardan ulaşmış olmalı. Ama ben ulaşılacak bütün yolları kapatmalıydım." Asef'in sesindeki mahcubiyet gerçekti. "Benim de suçum var."
Gözlerimden akan yaşlara engel olamazken sesim de titriyordu. "Eninde sonunda ortaya çıkacaktı zaten. Nehir ile konuşmamız gerekiyordu ama bu şekilde olması çok yıkıcı oldu."
Asef arkamdan çekilip önümde diz çöktü. İki eliyle yanağımı kavrayıp ardı ardına akan göz yaşlarımı silmeye çalıştı. "Ağlama meleğim. Lütfen ağlama, üzüldüğünü biliyorum ama seni böyle görmeye dayanamam."
"Asef,"
"Söyle her şeyim."
"Nehir de artık beni görmeye dayanamayacak. Hiçbir suçum olmasa da abisinin ölümünü hatta bir nevi intihardan çok cinayet olan ölümünü hatırlatacağım." Bu defa dudaklarımdan büyük bir hıçkırık kaçtı. O an Asef beni kendisine çekip kollarını bedenime sardı. O, soğuk zeminde otururken ben de onun kucağında ağlıyordum.
"Öyle bir şey olmayacak sevgilim. Nehir kendine geldiğinde oturup güzelce konuşacağız. Deniz ve senin geçmişten gelen bu acı kaderin parçası olmanız suçunuz değil." Asef gömleğini göz yaşlarımla ıslatırken O yumuşak şekilde saçlarımı okşuyordu. Sesi beni yatıştırmak için sakindi. "Seninle alakası zaten yok. Babanın nasıl bir adam olduğunu sen de yeni öğrendin. Deniz ise çok genç yaşta yaşadığı travmalardan kaçarken Toprak’la yolu kesişti. Hatasının bedelini çok ağır ödedi zaten. Ama şimdi daha ağır bir bedel ödeyecek. İkisi ayrı bir sınav vermek zorunda, sense sadece Nehir’in yatışmasını bekle, düşününce mantıklı davranacak."
Asef'in sesi ve sözleri biraz olsun iyi gelmişti. Ağlamam durmuş içli nefeslere dönmüştü. "Deniz nasıl?" diye sordum. En son yanından ayrıldığımda pek iyi değildi. Asef'in cevabı da beni doğruladı.
"Kötü, bu gece kafayı sıyırabilir. Cihan’a haber verdim, onu almaya gelecek. Aynı zamanda belgelerin peşine düşecek."
"Umarım iyi olurlar, ayrılırlarsa bu çok üzücü olur." Başımı kaldırıp kızarmış gözlerimle Asef’e bakıp burnumu çektim. Anlık gülümsemişti. "Ayrılırlar mı sence?"
Yanağımı öptü önce. "Birbirlerini bu kadar severken nasıl ayrılsınlar? Sadece bir süre ilişkileri zarar görür."
"Ama seninle ben ayrıldık." Sözlerim ile kaşlarını çatması bir oldu.
"Yavrum biz ayrı mıyız?"
"Daha önce ayrıldık ama. Üç ay boyunca ayrıydık." dedim masumca.
"Şu ayrılmak kelimesini söyleyip durma. Tansiyonum yükseliyor. Ayrıca biz seninle asla ayrılmadık. Acını yaşayıp iyileşmen için sana zaman verdim. Yoksa başkası mümkün mü?" Sesi de yüzü gibi sertti.
"Ama,"
"Aması maması yok." Sözümü kesip ayağa kalkarken beni sarsmamaya dikkat etti. "Konu kapandı. Benim götüm donarken geçmişin sikik konularını seninle tartışmak gibi bir niyetim yok. Şimdi odamıza gidiyoruz ve sen güzelce dinlenip kendine geliyorsun." Malikaneye doğru yürürken başımı Asef'in göğsüne yaslayıp ona iyice sokuldum. Kucağında küçücük kalıyordum. "Benim güçlü kadınım bunun da üstesinden gelecek."
Başımı yorgun şekilde salladım ama cevap vermedim. Odamıza kadar Asef'in kucağında gittim. Korumalar ve evde çalışan birkaç kişinin bakışları bizi bulsa da hemen bakışlarını kaçırmışlardı. Normalde utanmam lazım ama bugün duygularım körelmiş gibi hissediyorum. Asef zaten utanmaz olduğu için gayet rahattı bu konuda.
Odamıza girdiğimizde Asef, çalan telefona bakmak için beni yatağa bırakıp, hemen geleceğini söyleyerek yanımda ayrıldı. Bir yandan uyuyup her şeyi unutmak istiyordum ama bir yandan gözlerimi kapatınca Nehir’in yüzünü görüyordum. Bana yabancı şekilde bakan yüzünü.
Pes edip duşa girmeye karar verdim. Uyuşuk şekilde üzerimi çıkarıp kendimi ılık suyun altına soktum. Kollarımda pek derman yok gibiydi, su bedenimden akıp giderken ne duş jeline ne de şampuana uzanmıyordum. Banyonun kapısı usulca açıldığında puslu camın ardından Asef’in iri bedenini seçtim.
"İyi misin yavrum?"
"İyiyim ama çok halsiz hissediyorum." dedim. Suyu biraz kısıp sesimi rahat duymasını sağladım. Cama yaklaşmıştı. Ama hala görüntüm pusluydu.
"Yardım ister misin?" Sesinde asla başka bir ima yoktu. Bugün ne kadar üzgün olduğumun farkındaydı ve bana destek olmaya çalışıyordu.
"Lütfen," dedim kısık sesle. Asef beni duyunca hızlı şekilde gömleğinin düğmelerini çözüp üzerinden çıkardı. Pantolonunu çıkarıp üzerindeki siyah boxseri ile duşakabinin kapısını açıp içeri girdi.
"Bebeğim," derken anında çıplak bedenimi sarıp saçlarımı öptü. Normalde olsa ondan utanırdım ama artık yanında rahattım. "Üşümüşsün Eliza, şu ılık bile değil."
Hızlı şekilde suyun derecesini arttırıp şampuanımı eline aldı. Yumuşak hareketlerle saçlarımı yıkarken aynı zamanda da seri davranıyordu. Gözlerimi sıkıca kapatıp başımı kaldırdım. Asef’i görmüyordum ama gülüşünü duydum. "Şirinlik akıyor maşallah." Dudaklarıma kısa bir öpücük kondurdu. Sesimi çıkarmadan öylece bekliyordum küçük bir çocuk gibi. Kollarımı ince ama sert beline sardım. Son zamanlarda daha çok mu spor yaptı acaba? Üçgen vücudunda beli hep inceydi ama sanki biraz daha zayıflamış gibiydi. Saçlarımla işi bitince bu defa duj jelimi alıp duş lifine döktü. Onu dikkatli şekilde izlediğimi fark etmemişti.
"Yine çilek tarlasına döndü her yer. Çilek yerine seni yiyeceğim en sonunda." Asef daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi. Tebessüm ettim.
"Yiyorsun zaten." dedim. Anlık şaşkın şekilde bana bakarken eli sağ göğsümün üzerinde durmuştu.
"Uyuyorsun sanmıştım." dedi.
"Ayakta mı?"
"Ne var? Atlar da ayakta uyuyor."
İnanamamış gibi baktım. "Asef ben at mıyım?"
"Kast ettiğim o değildi bebeğim. Sesin çıkmayınca bir de bana yaslanıp uslu uslu durunca öyle sandım." İşine yeniden devam etti. Bir eli bedenime lifle dokunurken diğer eli çıplak şekilde dokunuyordu. Hatta gereğinden uzun kalçamı okşuyordu sanki.
"Belini inceledim, sen son zamanlarda biraz zayıfladın mı Asef? Ya da sporu mu arttırdın?" Dikkatimi çeken şeyle hâlâ Asef’e dokunuyordum. Hatta elimi alt karın kaslarında fazla tutunca Asef’in karnı kasıldı.
"Bitanem, öncelikle elini güzelce çek. Evet sporu fazla kaçırmış olabilirim ve şimdi de herhangi bir kaza olmadan çıkalım şuradan." Hızlı şekilde elimi tutup çekti. Üzerimize akan su ile durulanırken bu halimizden anlık etkilenmiş olabilirim. Ama öyle yorgun ve bitkinim ki tek kelime etmeden Asef'e uyup işini bitirmesini bekledim. O da etkilemişti, önünde beliren küçük dev bunun kanıtıydı. Ama Asef bunu takmıyor gibiydi. Ya da bana belli etmedi.
Üzerime kendi eliyle giydirdiği bornozla kendimi yatağa attım. Asef üzerindeki ıslak boxseri değişip hemen elinde geceliğim ile geldi. "Gel bakalım buraya, bunu giy yavrum. Saçlarını da kurutalım." Altıma iç çamaşırı giydim ama geceliğin üstünü sadece giydim. Gece yatarken sütyen takmayı sevmiyorum. Bu durum Asef’in de hoşuna gidiyordu. Sabahları sırtım onun göğsüne dayalı uyandığımda göğsüm avuçları içinde oluyor.
Asef arkama oturup kurutma makinesini çalıştırdı. "İyice bebek yaptın beni." dedim.
"Bebeğimsin zaten, seninle böyle ilgilenmek harika. Ne hissettiğimi anlatamam, bana izin verdiğin için teşekkür ederim sevgilim..." dedi. İşine birkaç saniye ara verip boynumu koklayarak öptü. Asef saçımı kurutma işine devam ederken ben de kendimi ona yasladım.
"Senden başka kimim var ki? Baksana ne olursa olsun hep yanımda sen varsın." Sesim çok yüksek değildi ama Asef beni duymuştu. "Sahi hep yanımda olacak mısın Asef?"
Makinenin sesi kesildi. Asef'in parmakları çenemi yumuşak şekilde kavrayıp başımı kendisine çevirdi. "Şüphen mi var?"
"Hayır," dedim ama sesimdeki korkuyu hissetti. "Sadece hayat neler gösterecek bilmiyoruz."
"Elizam, güzel meleğim..." Saçlarımı eliyle dikkatli şekilde geriye doğru itti. "Hayat bize ne gösterirse göstersin, ben her yerde sadece seni görmeye devam edeceğim. Aynı şekilde sen de beni göreceksin çünkü ben daima senin baktığın yerde olacağım. Şimdi sadece her şeyi unutup güzelce uyu, sana söz yarın güzel olacak."
Asef'e sımsıkı sarılırken o da aynı şekilde karşılık verdi. Bana iyi gelen tek ve en gerçek oydu. Kolları arasından çıkmadan öylece yatağa uzandım. Üzerimize çarşafı örten Asef’ti. Beni asla bırakmayacak gibi sarıp göğsüne hapsetti.
"Seni seviyorum..." dedim sessizce. Onun huzur veren kokusunda çoktan mayışmıştım.
"Seni seviyorum..." dediğinde dua eder gibiydi sesi. Uzunca süre dudakları saçlarımda durdu. Uykuya dalmadan önce hayal meyal bir şeyler duydum.
"Seni üzen ne varsa hepsini cehennemimde kül edeceğim..."
***
Elimdeki tabak sertçe tezgaha düşünce kırılmadığı için şükrettim. Çünkü bugün kırılan beşinci tabak olacaktı. Diğer şef şaşkın şekilde bana baktı. Yerin dibine girmek istiyorum.
"İyi misin Eliza?"
"Evet, kusura bakmayın şefim. Bugün sakarlık var üzerimde. Aslında hep var ama bugün daha da sakarım." derken acele şekilde siparişi tabakladım.
Sabah erken uyanmıştım. Asef'in yanımda olmaması ise tam bir muammaydı. Ya gece kalkıp çıkmıştı ya da benden erken uyanıp. İşlerinin yoğun olduğunu haber veren bir mesaj göndermişti. Ve evde kalıp dinlenmemi istemişti. Bunu yapmam pek mümkün değildi. Çalışmak benim için her şeyden daha çok kafa dağıtıcı ve iyiydi. Tabi aksi gibi sakarlığım tutmuştu. Aklıma dün gece geldikçe elim titriyordu sanki.
Nihayet öğle için son sipariş de bitince ara kullanmak için mutfağın arka bahçesine çıktım. Canım yemek istemiyordu, sadece bir kahve alıp ağaçların altındaki masaya geçtim. Sararmış yapraklar sonbaharın güzel yanını hissettiriyordu. Havalar artık ekimle beraber soğumaya başlamıştı.
Etrafımı seyrederken dikkatimi çeken bir şey oldu. Özel korumam ve şoförüm Eren sokağın karşısında arabanın içinde bir şeyler yerken telefonu ile uğraşıyordu. Beni gördüğüne eminim. Çünkü burada durması tesadüf değil. Gün içinde onu etrafta görmememin sebebi restoranın arkasında durması sanırım. Ama o bu noktadan mutfağı iyi gördüğü için beni de tüm gün görmüş oluyor. Kendine güzel yer yapmış açıkçası.
"Afiyet olsun,"
Duyduğum sesle başımı çevirip gelen kişiye baktım. Seyhan Bey karşımdaki koltuğa oturup elindeki kahveyi masaya bıraktı. "Sormadan oturdum ama kahve içerken eşlik edecek birisini arıyordum." Gülümseyerek benim kahvemi işaret etti.
"İyi yaptınız Seyhan Bey, ben de araya çıkmıştım." dedim.
"Sen de iyi yapmışsın. Kafanı biraz toplayıp tabaklarımı kırmaya ara verirsin belki."
Yerin dibine girmek istiyorum. Seyhan Bey bunu söylerken ciddi değildi. Gülmemek için yanağını dişliyordu.
"Seyhan Bey çok özür dilerim. İnanın istemeden oldu ama lütfen maaşımdan kesinti yapın." dedim.
Seyhan Bey birkaç saniye ciddiyetle düşündü. "Öyle mi yapayım? Peki o zaman şöyle ki... Her tabak özel üretim nadir bulunan inciden üretildi. Dolar ile hesap edersek tanesi bin dolardan sanırım en az üç bin dolar kesinti yapmam lazım."
Kafamda Türk lirası ile hesap yaparken bir an kalakaldım. "O tabaklar o kadar mı? Yani bana normal porselen gibi gelmişti. Hayır, tabi ki onları kırmamı gerektirmez ama yine de. İnci mi dediniz?"
Şaşkın halimi bir süre izledikten sonra attığı kahkaha ile öylece kaldım. Sanırım benimle dalga geçiyordu.
"Eliza, birkaç tabağın önemi yok tabi ki. Kafana takma ama bu halin sakarlıktan çok dalgınlık gibi geldi. Her şey yolunda mı?"
Kahvelerimiz soğumuştu ama pek umursamadık. "Sanırım biraz yorgunum."
Tek kaşını kaldırıp dikkatle yüzüme baktı. "Bu tempoyu kaldıramayacak birisi değil gibisin."
"Belki biraz zihnen yorgun olabilirim. Aklım pek hoş olmayan bir şeyle meşgul." Gözlerimi çevirip başka yöne baktım. Eren arabanın içinden çıkıp kaputa yaslanmış telefonuyla uğraşıyordu. Hakkımda Asef'e rapor verme ihtimali yüksekti. Umarım saçma sapan bir şey söylemez. Aniden bana bakınca mahcup şekilde başka yöne dönüp yürüdü. Kendini çok güzel saklıyor gerçekten.
"Anlatmak istersen dinlerim ya da erken çıkıp dinlenebilirsin." Seyhan Bey'e dönüp gülümsedim.
"Teşekkür ederim Seyhan Bey." Herhangi bir şey anlatmak istemiyordum. Ama erken çıkma fikri fena değildi. Çünkü Nehir'in yanına gitmek istiyordum. Bana hâlâ soğuk olan Tolga, Alya'ya eskiden beraber kaldığımız evde olduklarını söylemişti. Gece büyük bir sinir krizi geçirmişti Nehir. Şimdi nasıldı bilmiyorum, gidip onunla konuşmam lazım.
"Pekala, kahve de soğuduğuna göre." Seyhan Bey kalkınca ben de kalktım. "Bu arada şu an kafan meşgul sanırım ama sana sormak istediğim bir şey vardı. Gastronomi alanında yapılan bir festival için Güneydoğu alanına yapılacak bir gezimiz var. Hem Gastronomi öğrencileri hem de bazı şefler olacak. Buna katılmak ister misin? Bence katılıp kendini göstermek hoşuna gider."
Duyduğum şeyle gülümsedim. Öğrenciyken benim de çok sevdiğim etkinlikti bu festivaller. Şu an gitmem nasıl olurdu bilmiyorum. Seyhan Bey bunu fark etmişti. "Haftaya gidilecek. O zamana kadar düşün, bana kararını söylersin. Görüşürüz." dedikten sonra başıyla selam verdi.
"Görüşürüz Seyhan Bey,"
Aramı bitirip mutfağa giderken gezinin zamanlamasına üzüldüm. Ama gitmek ve mesleki alanda başarımı kanıtlamak ve kendimi geliştirmek çok güzel olurdu.
*****
Araba eski evimin önünde durunca garip şekilde iç çektim. Aslında eski olması için çok neden yoktu. Hala benim evim sayılırdı, sadece döndüğüm zamandan beri Asef'in yanından ayrılmamıştım. Ama burayı özlediğimi fark ettim. Çok güzel anılarımız vardı. Araçtan indiğimde Eren beni bekleyeceğini söyledi.
"Gerek yok, Asef gelecek zaten. Sen gidebilirsin, getirdiğin için teşekkür ederim." dedim. Asef'i arayıp söylediğimde yanıma geleceğimi ve kendimi fazla üzmemi söylemişti. Daha doğrusu Nehir ile birbirimizi üzmememizi.
"Görevim Eliza Hanım. Özür dilerim size bir şey sorabilir miyim?" Kapıdan çıkmadan önce Eren'in sorusu ile durdum.
"Tabi ki."
"Eliza Hanım, biliyorsunuz sizin korumanız olarak çevrenizdeki kişileri öğrenmem lazım. Asef Bey'in emri ve isteği bu şekilde. Bugün restoranda, bahçede konuştuğunuz kişiyi haddim olmayarak öğrenebilir miyim?"
Bunu beklemiyordum. Sonuçta Seyhan Bey'in restoran sahibi olduğunu Asef ile konuşmuştuk. "Seyhan Bey, restoranın sahibi Eren. Bir sorun mu var?" Bu noktada sesim biraz sert çıkmıştı. Belki de Asef'in bu kadar korumacı olması biraz bunaltıcıydı.
Eren nedense buna şaşırmış gibiydi. "Anladım, özür dilerim."
"Sorun yok Eren." dedikten sonra arabadan indim. Yine bilmediğim neler oluyordu acaba?
Apartmana girerken burnuma gelen küf ve nem kokusu ile güldüm. Eski evimin anıları da gelmiş gibiydi. Merdiveni çıkarken içime dolan korkuya engel olamadım. Çünkü Nehir'in tepkisinden hâlâ korkuyorum. Evimizin önüne geldiğimde aniden karşı kapı açıldı.
"Aaa! Eliza, sen mi geldin?" Canım Muazzez her zamanki haliyle karşımdaydı. Yaşına göre biraz garip duran leopar desenli geceliği her an yırtılabilirdi. Bu kadının kocası öldükten sonra ruh hali pek iyiye gitmemişti.
"Merhaba Muazzez teyze." dedim. Ama hemen kaçmayı planlıyordum. Anahtarım olmasına rağmen korktuğum için kapıyı çaldım.
"Nerelerdesin sen aylardır? Tolgacığıma seni ne zaman sorsam tatilde dedi. Bu ne uzun tatil?"
"Değil mi?" dedim. Ama Tolga kapıyı açtığı anda ayakkabımı çıkarıp içeri kaçtım. "İyi günler."
"Ay Tolga, neydi geceki o sesler. Neredeyse polis çağıracaktım." Muazzez beni unutup Tolga'ya baktı. Tolga ise fazlasıyla bitkindi.
"Sorma Muazzezciğim, kardeşim Nehir sevgilisi ile kavga etti de. Ondan dolayı biraz kötüydü. Rahatsız mı ettik?"
Ben çantamı bırakıp içeri geçmeye çekinirken Tolga'yı bekliyordum.
"Zaten uyanıktım, sadece merak ettim." dedi kadın. Aynı zamanda içeriyi görmek için kafasını kıracak kadar eğiliyordu.
"Ben müsait zamanda gelirim konuşuruz şekerim. Sen de altın günü için hazırlık yap, buluşuruz. Tüm ekibi bekliyorum. Hadi bay."
Kapıyı kapattığında derin bir nefes alıp verdi. "Şu kadına yakalanmadığım gün yok." dedi bıkkınlıkla.
"Altın günü mü yapıyorsunuz?" diye şaşkın şekilde sordum.
"Birikim için iyi oluyor." dedi gayet rahat şekilde. Tolga'ya şaşırmayı bırakmıştım artık.
"Nehir," dedim çekinerek. "Uyuyor." diye soğuk şekilde cevap verince sabrım taştı.
"Tolga bu kadar yaşanan şeyden sonra bana böyle davranma. En az ben de herkes kadar kötü haldeyim. Bari sen yapma.''
"Bana anlatabilirdin. Seninle en başından birçok şeyi beraber yaşadık. Bunu bilmeliydim." dedi sitemle.
"Bunu bilsen ne değişecekti Tolga? Hayatımda zaten bir sürü şey berbat, bari ailem hakkındaki şey gizli kalsın."
"Neyse boşver, sana kızmıyorum. Nehir çok kötü, özellikle Deniz konusunda kafayı yemek üzere. Gerçi ben de... Umarım kısa sürede her şey yoluna girer. Tüm gece bittim, Nehir’i sakinleştirmek için boğa gücüne ihtiyaç duydum." Salona giderken ben de arkasından girdim. Hâlâ bıraktığım gibiydi her şey. "Ben biraz dinleneyim, Nehir’in içtiği ilaç onu akşama kadar uyutacak cinstendi. Sen de odanda dinlen, her şey bıraktığın gibi. Nehir uyanınca büyük yüzleşme yaşanacak. Hazır ol."
Tolga kendini koltuğa attı. Gözleri kapalı söylediği şeylerle gözüm dolmuştu. "İkinizi de çok seviyorum, ne olursa olsun bunu da anlatacağız."
Gülümsedim. Ben de Onu çok seviyordum. Hatta olan sevgim Asef ile beni bir araya getirmemiş miydi? Salak! Gidip Asef'in kumarhanesine girmeseydi!
Evimi özlemişim. Hem de çok. Nehir’in odasının kapısı yarı açıktı. Yavaşça içeri girip odadaki yıkımla karşılaştım. Sanırım sinir krizi geçirdiği yer kendi odasıydı. Her şeyi dağıtıp kırmıştı. Şimdi ise huzursuz şekilde uyuyordu. Pek de güzel rüyalar görmediği belliydi. Gerçek bu kadar acı vericiyken rüyaları nasıl güzel olacaktı ki?
Nehir’i odasında yalnız bırakıp kendi geçmişime yürüdüm. Odamın kapısını açtığımda gördüğüm manzara ile gülümsedim. Gerçekten de her şey yerli yerindeydi. Yatak örtüme kadar tüm eşyalarım aylar önce bıraktığım gibiydi. Anılarım bile canlı şekilde beni bekliyordu. Odanın içine ilerledim.
Kışın buraya taşınmamız... Soğukta titreyerek uyumam... Asef’in hayatıma girip uykularımı kaçırması... Arkadaşlarım ile neşeli anılarım...
Karşı apartmanın penceresine baktım. Beyaz perdeler ile kapalıydı. Doruk... Canım arkadaşım... Ne yaşamış olursak olalım, benim için huzurlu bir geçmişti Doruk. Onu özlemiştim.
Yatağıma oturmak üzereyken karşı duvarda gördüğüm şeyle donup kaldım. Alışık olduğum deniz kızları yani sirenlerin yerinde başka bir şey vardı. Neden burada?
Pusat'ın çizdiği ve Asef’in gördüğü anda delirdiği tablo neden burada? Beni tasvir ettiği belli olan kadına tehlikeli şekilde dokunan eller...
Nefes alışım hızlandı... Bu tablo Asef tarafından alınmamış mıydı?
Neler oluyor?
Kim hayatımıza yeniden karanlık getirmek üzere?..
Sevgiyle kalın, görüşmek üzere...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.46k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
58 Bölümlü Kitap |