8. Bölüm

BÖLÜM 7

Sitare Yazar
yzrsitare

"Senin sesin meleklerin kanat sesi..."

Furuğ Ferruhzad

****

Sert bir şeye sıkıca sarılıyordu Eliza. Şu an bilinci açık değildi ama yaşadığı korku nedeniyle hala kuş gibi atıyordu kalbi. Güvenli bir yerde olduğunu hissetmek ister gibi sarılıyordu bu sert ve sıcak şeye... Eğer Asef'in kollarında olduğunu bilse muhtemelen kendini atmak için bir saniye bile beklemezdi ama şu an sadece bir yere sığınmak istiyordu. Farkında olmadan korkup kaçmak istediği adama sığınmıştı.

Sırtı yumuşak bir zeminle buluşunca huzursuz hissetti ama bilinci hala ona tepki verecek halde değildi.

"Yediğin boku beğendin mi?" Deniz'in sesi odayı doldurunca, Asef kulüpteki odasında koltukta uzanan kızın üzerinden çekti gözlerini. "Düşüncesiz ve hayvan bir adam olduğun kadar aynı zamanda da tam bir öküzsün!"

"Öküz de bir hayvan türü değil mi?" Asef düşünceli şekilde sorunca Deniz oflayarak kıza yaklaşıp yanına çöktü. Hemen nabzını kontrol etmeye başlamıştı.

"Haklısın başka bir şey demeliyim."

"Şeytan olur mu?" Asef siyah deri eldiven olan ellerini cebine koyup masasına doğru yaslandı. "Babam da bana hep öyle derdi."

"Asef sen her türlü pislik olabilirsin ama yine de öyle demeyelim sana." Deniz, Eliza'nın nabzını ölçüp iyi olduğunu anlayınca ayağa kalktı. "Birazdan gelir kendine. Ama şu kıza yaşattığın şey pek de doğru değildi, yapmaman gerekirdi Asef. "

"Başka türlü güvenemem." Asef sert siyah bakışları ile kaşları çatık yatan kızı seyretti.

"Kabul edeceğini nereden biliyorsun?" diye sordu Deniz.

"Gözlerinde gördüm..." Asef başka bir şey daha söyleyecekti ama sustu.

"Senden çok korktu ve uyanınca ne tepki verecek bilmiyorsun."

"Korkması da lazım... Benim gibi bir şeytandan korkması normal." Asef kıza yaklaşıp başında durdu.

"Saçma sapan konuşma, sanki bazı şeyleri keyfinden yaptın." Deniz çocukluğundan beri yan yana olduğu Asef'e her durumda güvenirdi.

"Adam öldürdüm," Asef'in sesi sertti.

"Mecburdun, ayrıca sen masum birine zarar vermedin bugüne kadar. Az önce öldürdüğün adam Avustralya'dan gelen şerefsiz kendi hasta kızını satmak isteyen ve daha önce bir sürü kızı alıp satan biriydi. Hatta kaç tane genç kızın ölümüne sebep olmuş yani mecburdun her seferinde." Asef için polislerin kolayca saldığı adamı şüphe çekmeden getirmek zor olmamıştı. Zaten Asef Arjen'i tanıyan birisi o adamın öylece ülkeden kaçmasına izin vermeyeceğini iyi bilirdi. Çoktan ülkesine onun adıyla başka birisi giriş yapmıştı.

"Hayır değildim. Sen sus bari Deniz! Doktorsun sen, koyacağım bir yerine! Savunma beni..." Asef sinirle bağırdı.

"Evet doktorum, geçen hafta hastaneye tecavüz sonucu kaldırılan on beş yaşındaki kız kan kaybından ölürken de doktordum ya da daha önce kocasından gördüğü şiddet sonrası beyin ölümü gerçekleşen kadının yanında da doktordum..." Deniz sert şekilde yutkundu. "Bazen ben de öyle şeyler yapmak istiyorum ki... Neyse," başını sallayıp tebessüm etmeye çalıştı.

"Benim... koyuyorsun..." Deniz şaşkın şekilde parmağını kendine doğrultmuştu.

"Sus." Asef susması için uyardı Deniz'i. Çünkü Eliza uyanıyordu.

"Bu arada bir kadına dokundun Asef, onu kucağında taşıdın. " Deniz şaşkın şekilde konuşmuştu.

Asef de kendine inanamamıştı. Rahatsızlık hissedeceğini düşünmüştü ama öyle olmamıştı. Otuz iki yaşında annesinden sonra ilk defa bir kadına dokunmuştu hatta sıkıca sarıp odasına kadar getirmişti.

"Elimde eldiven var," diyerek kendince açıklama yapıp aklındaki düşünceleri dağıttı Asef. Kabuğunun en ufak çatlağına tahammülü yoktu. "Sus şimdi."

Eliza'nın kirpikleri kıpırdarken hissettiği gerginliğe şaşırdı Asef. Hiçbir şeyden tereddüt etmeyen adamın içinde garip bir tedirginlik vardı... Eliza rengi atmış yüzünü buruşturdu önce, sonra titreyerek açıldı gözleri. İri yeşil gözleri önce tavanı buldu sonra yavaşça etrafa bakmaya başladı.

Asef'in siyah gözleri ile buluşan gözleri anında dondu. Birkaç saniye baktıktan sonra nefes sesleri sıklaşmaya başladı.

"Eliza, sakin ol. " Deniz hemen kızın nabzını kontrol etmek için bileğine uzanmıştı.

"Bırak!" Eliza çatlamış sesi ile bağırdı.

"Korkma tamam, ben Deniz Gökmen. Beyin cerrahıyım, sadece nabzına bakıyorum." Deniz hızlı şekilde açıklama yaptı. Daha öncesinde tanışmış olsalar da kızın şokla hatırlamayabileceğini düşünmüştü.

Eliza öfkeyle Asef'e bakarken hızla başını Deniz'e çevirdi. "Doktor musun?"

"Evet," dedi Deniz sakinleştirmek ister gibi.

"Bir adamı vurdu, yardım et ona. Polis çağır!" Bağırmıştı ama diğer iki adam onun aksine sakindi.

"Sakin ol Eliza." dedi Deniz. Bu sırada saçlarını karıştırıp sinirle Asef'e bakmıştı. Yaptığını beğendin mi der gibi kızı göstermişti. Ama Asef sert ifadesi ile kızı izlemeye devam ediyordu.

Eliza derin bir nefes alıp olayları daha net idrak etmeye başladı.

"Sen bir de doktor olacaksın! Böyle bir adamın mı arkadaşısın?" Parmağını Asef'e doğru uzatmıştı. Gözleri öfkeli bakıyordu.

"Böyle bir adam..." Asef'in zihninde tek bir şey yankılanmıştı. "Böyle bir adamın karısı olmak ne kadar zor biliyor musun?" Zihninde annesinin sesini duymuştu. Birkaç saniye gözlerini yumup açtı. Yüzünden geçen karanlık ürkütücüydü.

"Deniz dışarı çık!" Asef'in sesi ile Eliza yerinde hoplamıştı.

Deniz ona baksa da şu an Asef'in gözünün bir şey görmeyeceğini biliyordu. Sadece ona sakin ol der gibi bakıp odadan çıktı. Kapı kapanınca odada yalnız kalan Eliza ve Asef öfkeyle birbirine baktı. Her ne kadar dizleri titrese de Eliza ayağa kalkıp Asef'in karşısında durdu. Uzun boylu adama bakarken ağrımasını umursamadan dikleşip kaldırmıştı boynunu.

"Böyle bir adamın karşısındasın artık, dikkatli ol bence." Asef siyah deri eldiven takılı ellerini kollarına doladı.

"Az önce bir adamı vurdun! Gözümün önünde!" Eliza paravanın ardında yere düşen adamı hatırladıkça midesi bulanıyordu. İyi ki adamın yüzünü görmemişti, yoksa asla aklından çıkmazdı yüzü...

"Evet, öyle yaptım." Asef sert ifadesi ile cevap verdi.

"İnanamıyorum," Eliza söyleyecek kelime bulamıyordu. "Katilsin sen!" Hala şokun etkisindeydi.

"Bence her şey aşırı inanılır ve doğru bildin, şu an bir katile bakıyorsun. "

Asef'in yüzü ifadesiz bakıyordu. Kızın söyleyeceği her şeye karşı gardı sağlamdı. Ya da o kendini çok güçlü sanıyordu. Ama bir yerde ufak bir yerde ifade edemediği bir sancı vardı...

"Ben, sen kimyon yediğin zaman sana bir şey olur diye endişe ettim. Kendime kızdım ama sen acımadan birisini öldürebilecek biriymişsin!"

"Benim için endişe mi ettin?" Asef'in kızın söylediği birçok şey içinde sadece bu cümleye takılması kendini bile şaşırttı bir an. Ama Eliza şu an onun ne söylediği ile ilgilenmiyordu.

"Gizli bir kumarhane işletip hem de borcunu ödemeyen insanları öldüren bir adamsın!" Eliza bağırırken bir adım daha yaklaşıp neredeyse aralarında boşluk bırakmamıştı.

"Bunlar yetersiz sıfatlar, benimle ilgili daha çok eksiğin var küçük kız." Asef yüzünü kıza biraz daha yaklaştırdı.

"Hiçbiri umurumda değil!" Eliza bağırıp yumruk olan elini tam Asef'in göğsünün üzerine gelecek şekilde vurdu. Tabi adam bu vuruştan asla etkilenmemişti. Etkilendiği tek şey kızın küçük yüreğinin büyük cesaretiydi. "Polise gidip seni ihbar edeceğim ve yaptığının cezasını çekeceksin!" Bir kez daha vurdu Eliza. Adam hala hiçbir etkilenme göstermeden kızın iri yeşil gözlerine bakıyordu.

Ardından hızla dönüp kapıya yöneldi Eliza. Ama kapı kilitliydi ve kızın çabası boşunaydı. Daha da öfkelenip hızla dönünce önünde duran sert figüre çarptı. Ama adam bir milim bile kıpırdamamıştı.

"Benim yaptıklarımın cezası bu dünyada değil Eliza. İnan bana boşu boşuna yorulursun..." Asef konuşurken kız sertçe bakmaya devam ediyordu. Hatta öfkeden gözleri dolmak üzereydi. "Onun yerine arkadaşının başına gelecek şeyleri düşünüp endişe et."

Eliza yeşil gözlerini adamın siyah gözlerine dikip bir girdapa bakar gibi baktı. Ciddi miydi?.. Tek bir tereddüt yoktu yüzünde. Eliza'nın sol gözünden bir damla yaş düştü. Nasıl bir şeyin içine düşmüşlerdi?

"Yapamazsın!" diye bağırdı.

"Az önce gözlerinle gördün, emin misin?" Asef'in kaşları tehditle kalktı.

"Yapma..." derken sesi kısıldı Eliza'nın. Şimdi iki gözünden de akıyordu içini yakan yaşlar. "Lütfen..."

"Borcunu ödeyecek o zaman." Asef sesini sert tutmaya çalışıyordu ama kızın göz yaşını gördükçe içinde ufak bir yer titriyordu. Lanet olsun! diye geçirdi içinden. Kabuğunu kırmamak için kendini zor tutuyordu.

"Ödeyemez!"

"O zaman sen öde borcunu."

Yaşlar yanağından akarken yeşil gözlerini dikkatle dikti siyah gözlere... Adamın sesinde duyduğu şey karnının kasılmasına neden oldu... Beyni söylediği şeyi idrak etmeye çalışıyordu ama şu an allak bullaktı...

"Nasıl?.." diyebildi sadece... Ama duyacağı cevaptan ölümüne korkuyordu.

Asef yüzünü biraz daha yaklaştırıp sıcak nefesini kızın yüzüne verdi.

"Bunun cevabı evimde Eliza..."

Eliza gözleri kocaman olmuş şekilde adama bakıyordu. Bir adım geri gitti, adamın yoğun kokusu burnuna doldukça kendini rahatsız hissediyordu.

"S-sen..." derin bir nefes alıp yüzünde kurumuş yaşları tekrar sildi. "Sen bana ne söylemek istiyorsun?"

"Arkadaşının canını kurtarma fırsatı veriyorum küçük kız. Bunu kimse için yapmam ama senin için yapıyorum. Arkadaşının borcuna karşılık sen..." Asef kız ona öfkeyle bakarken arkasını dönüp parmak izi ile açılan kapıya dokunup açtı. Ardından hiçbir şey söylemeden çıkıp gitti.

Eliza ardına kadar açık kapının ardından öylece bakıyordu. Aklı durmuştu...

Arkadaşının borcuna karşılık sen...

Adamın sesi hala kulaklarında yankılanıyordu. Aniden sıkışan kalbini hissedince nefes alamadığını fark edip kendini dışarı attı. Koşar adımlarla odadan çıkıp boş koridora baktı. Bulunduğu yerin kulübün üst katı olduğunu fark edince hızla aşağı inen merdivenlere yöneldi. Aşağı indiğinde merdivenin dibinde duran bir adam ona bakıyordu.

"Sizi evinize bırakayım." dedi Cihan ama Eliza onu hiç duymamış gibi hızla çıkışa yöneldi. Adam ise arkasından gitmemişti çünkü biraz ileride duran Asef başıyla durmasını işaret etmişti.

Biraz daha burada durursa düşüp tekrar bayılmaktan korkuyordu. Adımını dışarı atar atmaz yüzüne çarpan soğuk hava ile derin bir nefes aldı ve birkaç adım atıp kulübün köşesine gitti. Daha fazla adım atacak hali yoktu, duvarın kenarındaki çıkıntıya oturup başını soğuk duvara yasladı. Gözlerini kapatıp bir rüyada olduğunu düşünmeye çalıştı ama hissettiği kalp acısı her şeyin gerçek olduğunu söylüyordu.

Dışarıdan içeriyi göstermeyen siyah camın arkasından sertçe bakıyordu Asef.

"Hasta olacak." diye dudaklarının arasından konuştu.

"Ne dedin kıza?" Asef'in yanına gelen Deniz de kıza acıyarak bakıp sordu. "Ne hale getirdin kızı, memnun musun?"

"Sus Deniz!" diye sinirle konuştu Asef. İçinde tarif edemediği bir yerde onu rahatsız eden bir dürtü vardı ve anlam veremedikçe daha da sinirleniyordu.

"Off! Ben konağa geçiyorum sen de geç kalma, bugün önemli bir gün." dedi Deniz giderken.

"Tamam," demişti Asef sadece.

Tekrar gözlerini kıza dikip baktı, kar başlamıştı ve hala gözleri kapalı öylece duruyordu. Yeniden bayılıp bayılmadığını düşününce dışarı çıkmak için bir hamle yapmıştı ki kızın önünde duran araba ile adımları duraksadı. Spor arabanın ön kapısı açılınca bir çocuk inip hızla Eliza'nın önünde durdu. Asef, Doruk'u tanımıştı. Ama şoför koltuğundan inen diğer adamı tanımıyordu. Gözleri hafifçe kısılırken dikkatle bakmaya başladı.

Eliza'nın kalbi soğuktan donmuştu ama bu yağan kardan değil aklından çıkmayan o siyah gözlerden dolayıydı...

"Eliza!" Doruk'un korkuyla çıkan sesini duyunca hemen gözlerini açtı Eliza. Doruk onun birkaç santim önünde durmuş dokunmamaya özen gösteriyordu. Daha önce ona dokunduğu zaman kızın rahatsız olup verdiği tepkiyi hatırlıyordu. "İyi misin?"

Eliza önce boş boş baktı önündeki telaşlı çocuğa sonra da onun arkasında duran Pusat'a... Dudakları birbirine yapışmış gibi hissediyordu. Yavaşça doğrulup boğazını temizledi.

"İyiyim, sadece..." bir süre etrafına bakıp yeniden dünyaya dönmeye çalıştı. "Hava çok güzel değil mi ya?"

Doruk ve Pusat anlamsız gözlerle kıza bakıyorlardı.

"Ben çok severim kışı, hele de kar yağdığı zaman..." Eliza konuşurken kendini gülümsemeye zorluyordu. Ama bu donmuş kalbi gibi donmuş ifadesinde pek mümkün görünmüyordu.

"Ben de severim ama favorim yaz." dedi Doruk gülümseyerek.

"Kış güzel tabi ama bu şekilde karın altında soğuk betonda oturursan kış sana iyi gelmez." Pusat daha sert bir yüz ifadesi ile konuşuyordu. Elini uzatıp "Hadi seni eve götüreyim. " dedi.

Eliza adamın eline baktı ama tutmadan duvara tutunarak kalkıp dik durdu. Pusat buna bozulsa da bir şey demedi ama Doruk zaten kızın onun elini tutamayacağını biliyordu.

"Olur, " dedi Eliza. Zaten eve gitmek için dizlerinde derman yoktu.

"Burada ne yapıyordun?" diye sordu Doruk. Eliza'nın bu mekana neden gelmiş olabileceğini merak etmişti. Aklına gelen şey de aşırı tedirgin etmişti.

"Bir arkadaşımın yanına gelmiştim. " dedi Eliza ve yavaşça Pusat'ın daha önce de sokağında gördüğü arabasına yöneldi.

"Tolga için gelmedin yani?" diye sordu yeniden Doruk. Eliza yüzüne kar taneleri düşerken dönüp Doruk'a baktı. Yeşil gözlerinin içi kızarmıştı.

"Hayır, " dedi kısık sesle. Aklına dolan yüzle yeniden kalbi titremişti.

"Sana iyi sahneler Doruk, ben Eliza'yı eve götüreyim daha fazla üşümesin." dedi Pusat. Konuşurken gözü kızın arkasında kalan dışarıdan içeriyi göstermeyen cama kaydı. Nedense oradan birinin izlediğini düşünüyordu.

"Tamam abi, görüşürüz Eliza," derken hala kız için endişeliydi Doruk.

"Görüşürüz, " Eliza onun için açılan kapıya yönelirken onu siyah cam duvarın ardından izleyen adamı görmemişti.

***

"Sıcaklık iyi mi?" Pusat klimanın derecesini biraz daha yükseltirken sordu. Eliza sadece başını sallayıp bir ses çıkararak onaylamıştı. Şu an hisleri henüz yerinde değildi ve havanın sıcaklığını algılayabildiği söylenemezdi.

Araba durunca etrafına baktı Eliza, gün batmıştı ya da kapalı havadan dolayı böyle algılıyor olabilirdi. Ama eve değil sahil kenarına gelmişlerdi.

"Neden buradayız?" diye sordu.

"Senin için, biraz düşünmeye ihtiyacın olduğunu düşündüm." Pusat kıza dönmüş dikkatle her hareketini izliyordu.

Eliza hiçbir şey söylemeden ardına yaslanıp karşısındaki denize baktı. Yağan karlar suların içine karışıp kayboluyordu. Tıpkı şu an Eliza'nın aldığı her nefes gibi... Kayboluyordu ve asla ciğerine ulaşmıyordu...

"Tolga için mi endişelisin?" diye kısık sesle sordu Pusat.

Eliza da kendine aynı soruyu sormuştu. Tolga için mi bu kadar endişeliydi yoksa kendisi için mi? Tolga'ya bir şey olsa bundan en çok acıyı çekecek yine kendisiydi...

"Sen olsan..." diye başladı Eliza ama sonra birkaç saniye düşündü. "Çok sevdiğin insanlar için her şeyi yapar mıydın?"

Pusat bir süre düşünceli şekilde kızın gözlerine baktı. Yüzünde aradığı şeyler var gibiydi...

"Eğer buna değeceklerse yapardım." dedi.

Değeceklerse...

Eliza zihninde bu kelimeyi tekrarladı. "Evet, değmek..." diye mırıldandı. Kendi içinde Tolga'nın buna değeceğini düşünüyordu. Tolga'nın ablasını ve annesini düşündü. Sadece Tolga değil değecek çok kişi vardı.

Asef Arjen onu istemişti... Bunu yapabilirdi... Değecek insanlar için...

Düşündükçe kalbinin atışı hızlanıyordu ve şimdilik kendine zaman vermek istedi.

"Beni eve götürebilir misin?" diye sordu.

"Tabi ki," Pusat arabayı çalıştırıp hemen hareket etti.

Evin önüne gelince Eliza kapadığı gözlerini açtı. "Teşekkür ederim, " dedi Pusat'a bakıp.

"Rica ederim, lütfen herhangi bir sıkıntın olursa bana haber vermekten çekinme. " dedi Pusat anlayışla gülümseyerek.

"Tamam," dedi ve ardından kapıyı açıp indi Eliza. Son kez dönüp Pusat'a el salladıktan sonra apartmanın kapısından girmişti.

Merdivenden çıkarken çok kısa sürede kapının önüne gelmişti. İçeri girdiği anda duyduğu ağlama sesi ile hızla salona gitti. Önündeki manzara değişikti. Tolga eline rulo selpak almış başında bir yazma bağlı, burnunu çekerek ağlıyordu. Nehir de onun arkasında koltuğa oturmuş burnunu çekip içli içli ağlıyordu, önlerindeki sehpadaki bilgisayarda bir şeyler izliyorlardı.

"Ne oluyor?" diye sorarak yanlarına gitti Eliza.

"Elizaaaa!" Tolga onun sesini duyunca daha da şiddetli ağlamaya başladı. Eliza hızla gidip koltuğa oturdu ve ne yaptıklarına baktı. Nehir de ona yaşlı gözlerle bakıyordu. "Sadece oğluna yardım etmeye çalışıyordu." Tolga ağlamasının arasında konuştu.

"Kim?" Eliza hala bir şey anlamamıştı.

"Şehrazat oğlunun ameliyatı için patronundan para istedi o da resmen ona ..." Nehir sözünün devamını getirmeden susmuştu.

"Alçak adam!" diye bağırdı ekrana Tolga. "Kadın da kabul etti ama ben de olsam kabul ederdim, sonuçta oğlunun hayatı söz konusu."

"Ben asla kabul etmezdim!" dedi bağırarak Nehir. "Başka bir yol bulurdum."

Eliza da ekrandaki diziye çevirdi gözlerini. Yüreği bir kez daha sıkışmıştı.

"Acil lazım ama, bankalar kredi mi veriyor? Şu an ben de borcumu ödemek için kabul ederdim ama patron yakışıklı olmalı tabi," derken burnunu sertçe sildi Tolga.

"Salak salak konuşma Tolga! Kim sana neden öyle bir teklif yapsın? Bu arada Eliza sence kadın doğru mu yaptı? Yani oğlu için bir adamla bir gece..." Nehir dikkatle bakıp sormuştu. Eliza renkten renge girerek bakıyordu yüzüne.

"Değecekse olur..." dedi kısık sesle.

"Sen ciddi misin?" Nehir sesini yükselterek sormuştu. "Olmaz ya,"

"Eliza haklı, işin içinde milyonlar var. Böbrek satmaktan iyidir." dedi Tolga. "Off! Ben ne yapacağım?"

Eliza susup ekrana bakıyordu. Kadının gözünden akan yaşlar ruhunu parçalıyor gibiydi... Ama yine de değeceğini düşünüyordu... Değecekti... Gözleri Tolga'ya döndü, onu bugün o adam gibi kurşunun önünde hayal etti. İçindeki acı kendi acısını unutturmuştu. O an emin olarak kararını verdi.

Değecekti...

Telefonunu çıkarıp Asef ile mesajlaştığı sayfaya girdi. Tek bir kelime yazıp gönderdi.

"Tamam."

Artık geri dönüşü yoktu ve yanlış ya da doğruyu sorgulamak için düşünmeyi bırakıyordu. Birkaç dakika geçmeden hala ağlayarak diziyi izleyen Tolga'nın telefonuna bir mesaj geldi. Ağlayarak mesajı okumaya başladı.

"Borcunuz belirsiz bir süreliğine askıya alınmıştır. "

Birkaç defa daha okudu sesli şekilde. Nehir şaşkın şekilde bakarken gözleri Eliza'yı buldu. O pek de şaşkın bakmıyordu, haberi bekliyor gibiydi. Ama Eliza Nehir'e herhangi bir şey söylemedi. Sadece sevinç çığlıkları atan Tolga'ya sarıldı.

Değecek...

İçinden bir kelimeyi geçirmişti.

***

 

"Nasıl oldu bu ben de anlamadım, " Eliza gözlerini açtığında içeriden gelen sesleri duyuyordu. Telefonuna uzanıp eline alınca saatin on bir olduğunu gördü. Bayağı uyumuştu.

"Arayıp bir şey dediler mi?" Bu defa Doruk'un sesi gelmişti kulağına.

"Hayır valla, sadece mesaj geldi ben de arayıp daha da şansımı zorlamak istemedim. Kendimi hatırlatıp durmayayım dedim." Eliza üzerinde pijamaları ile odasından çıkıp salona girerken Tolga'nın sesini duymuştu.

Eliza saçı dağılmış pembe pijama takımı içinde içeri girince Doruk onun bu tatlı haline gülümseyerek baktı. Tolga da hala koltukta uzanmış telefonu ile uğraşıyordu.

"Hoş geldin Doruk." dedi Eliza. Aynı sırada da Tolga'nın yanına uzanmıştı hala uykuluydu. Tolga hemen ona yer açıp kolunu kızın kafasının altına koydu.

"Hoş buldum. " Tolga ikisine bakınca gerçek iki kardeş izlenimi almıştı ve bu görüntü ona sevimli gelmişti.

"Nehir nerede?" diye sordu Eliza gözleri kapalı.

"Bilmem sabah cırlayarak bağırıp çağırdı. Senin staj yaptığın otele staja kabul mü ne edilmiş. " dedi Tolga. Eliza duyduğu şey ile hemen gözünü açıp doğruldu.

"Ne! Yale mi?" diye bağırarak sordu, bu sırada da eliyle Tolga'nın yanağını sıkmıştı.

"İnsan ol insan! Canım yandı, he orası."dedi Tolga. Eliza'nın eline vurmuştu yanağını bıraksın diye.

Eliza hızla kalkıp üzerini düzeltti. Kısa saçlarını eli içinde toplayıp telefonu aramaya başladı. Bu sırada üzerindeki pijamanın ucu yukarı kaymış beyaz teni ortaya çıkmıştı. Doruk'un gözü bir an oraya kaysa da daha sonra boğazını temizleyip kızın yüzüne baktı.

"Neden bu kadar endişelendin?" diye sordu.

Eliza birkaç saniye boş boş Doruk'un yüzüne baktıktan sonra zoraki şekilde gülümsemeye çalıştı.

"Endişe değil de şaşırma," derken telefonunun salonda olmadığını fark etti. "Ben odama gidiyorum."

"Eliza üç lokma bir şey hazırla kız zilli! Açım." Tolga arkasından Bağırmıştı.

"Zıkkım ye Tolga!" diye bağırarak karşılık verdi Eliza.

"Senin iyice ağzın bozuldu!"

"Arkadaşım yüzünden!"

İkisinin atışmasını gülerek izleyen Doruk uzun süredir yaşamadığı bu sıcak ortama ne kadar hasret olduğunu düşündü. On sekiz yaşına kadar yetimhaneden çıkmamıştı ve arkadaşlıkları hep mesafeli olmuştu. Çevresindeki insanlardan hep çekinmişti ama üniversite biterken sonunda samimi insanlar bulduğunu düşündü. Hatta kalbindeki bu hızlı atışın sebebi olan kızı ilk gördüğü an anlamıştı. Karşı apartmana taşınan kişilere bakarken onun güzel yüzünü pencerede gördüğü an anlamıştı...

Eliza yatağına koşup telefonunu eline aldı. Hiç beklemeden Nehir'i aramıştı.

"Alo," karşıdan sesi duyan Eliza hemen konuşmaya başladı.

"Nehir, neden bana haber vermedin? Yale'ye nasıl girdin? Kim aradı?"

"Sakin ol canım, sabah aradılar. Zaten benim staj yaptığım otelde sorun oldu devam etmeyecektim. Yale'den arayınca ben de şaşırdım ama sahibi seni referans aldığını söylemiş. Sen istemişsin bana da söylemedin." Nehir konuştukça Eliza şoka giriyordu. Böyle bir şey yapmamıştı. "Neden bir şey demiyorsun?" Şu an Asef onu arkadaşları ile kuşatıyordu ve ona geri adım atma fırsatı bırakmıyordu.

"Evet canım ben söyledim ama unuttum sana söylemeyi. Tolga'dan dolayı..." dedi Eliza.

"Bu arada Tolga'nın durumunu sen mi hallettin?" diye sordu Nehir.

Eliza yaptığı anlaşmayı söyleyemezdi. Nehir'in bunu iyi karşılamayacağını biliyordu.

"Şey, konuştum Asef Bey şimdilik hemen tahsil etmeyecek yani bir yol buluruz. " dedi.

"Canımsın ya! Bak demek ki adam Tolga'nın dediği gibi birisi değilmiş, rahatladım. Şimdi otel müdürü ile görüşeceğim akşam görüşürüz bay."

Ardından telefon kapanmıştı. Eliza bundan sonra ne olacağını düşünürken başını sıvazladı. Hiçbir sorunun cevabı onda değildi.

Telefonunun sesi ile kendine gelip ekrana baktı.

Asef Arjen

Kalbi sıkışmıştı. Başlıyordu...

Telefonu açıp kulağına götürdü.

"Alo,"

"Eliza, hazırlan seni bir saat sonra alacağım."

Başka bir şey söylememişti ve telefon kapanmıştı. Eliza sessiz bir çığlık atıp telefonu yatağa attı.

"Pislik! Hayvan!" diye bağırmıştı.

"Eliza, iyi misin?" kapının ardındaki Doruk'un sesini duyunca derin bir nefes aldı Eliza.

"İyiyim, ayağımı vurdum da dolaba bağırdım."

Doruk'un kapı ardından gülmesini işitmişti Eliza. Derin bir nefes alıp kendine gelmeye çalıştı. Akşam görüşmek isteyeceğini düşünmüştü. Bu saatte onu neden almak istiyordu? Eliza tüm bu düşüncelerin içinde rahatlamak için sıcak bir duş almak için banyoya yöneldi. Asef'in siyah gözlerini düşünmek istemiyordu.

Yaklaşık kırk dakika sonra duş almış mavi kotunun üzerine giydiği beyaz v yaka örgü kazağı düzeltiyordu Eliza. Saçları kısa olduğu için kendi başına kurumaya bırakmıştı ama evden çıkmadan mavi beresini takacaktı. İçeriden sesler geliyordu, Doruk hala gitmemiş ve mutfakta kahvaltı hazırlamak ile uğraşıyordu. Eliza çantasını alıp odasından çıktı. Ev adresini vermemişti ama Asef'in evini biliyor olması onu pek de şaşırtmamıştı. Karşısında bir katil vardı ve de hakkında daha bilmediği çok şey...

"Kolay gelsin," dedi mutfağa gelip. Doruk onu görünce gülümsemişti.

"Kolaysa başına gelsin. " derken gülüyordu.

"Misafir olduğun evde çalışıyorsun, özür dilerim."

"Lütfen Eliza bunun beni ne kadar mutlu ettiğini bilemezsin." dedi Doruk elindeki omleti masaya koyarken.

"Çok güzel görünüyor. " dedi Eliza.

"Otursana," demişti Doruk ama kızın elinde çantası ile durduğunu görünce de çıkacağını anlamıştı.

Eliza'nın midesi o kadar çok kasılıyordu ki değil yemek bir yudum su dahi içemezdi. "Sağol çıkmam lazım," dedi saçlarına en sevdiği bereyi takarken.

Doruk hayran şekilde bakıyordu ve gözleri bunu net şekilde gösteriyordu.

"Hayvan gibi açım!" Tolga'nın bağırarak girmesi üzerine Eliza'dan kafasına bir şaplak yemişti. "Kızım ne vuruyorsun ya?"

"Doruk misafir sayılır, neden yardım etmiyorsun? Ayı gibi yat anca!"

"Ben de misafirim ama ev sahibi olarak kış uykusuna yatan sensin esas." diye çemkirdi Tolga.

"Sus be! Niye yurda gitmiyorsun sen ayrıca, resmen salonu işgal ettin. Bir de senin gibi pis pis kokuyor." dedi Eliza çıkışa yürürken.

"Doğru ya kaç gündür yıkanmadım, Eliza şimdi Nehir ile hiç uğraşamam senin şampuanı kullanayım mı?" dedi Tolga kapıdan çıkmak üzere olan kıza.

"Hayır Tolga!" diye bağırdı Eliza.

"Teşekkür ederim, " Tolga'nın tabi ki umurunda değildi ve Eliza bunu bildiği için kendini yormayı bırakıp merdivenden inmeye başladı.

Aşağı indiği an dar sokağa park edilmiş siyah jeep'i gördü Eliza. Adımları durduğu an dizleri titremeye başlamıştı. Ama başını dik tutup yürümeye başladı. Kulaklarında arkadaşının kahkahası vardı hala... Gülüşü solsun istemiyordu...

Arabaya yaklaşınca şoförün yanındaki koltuğun kapısı açıldı. Eliza derin bir nefes alıp tereddüt etmeden bindi araca. Siyah gözler ile karşılaşınca kaşlarını çatarak baktı Eliza. Asef ise onun aksine daha yumuşak bakıyordu.

"Hazır mısın?" diye sordu Asef.

Eliza hayretle baktı yüzüne. Böyle bir şeye nasıl hazır olunurdu? "Şaka mı yapıyorsun?" diye sordu.

"Hayır, neden şaka yapayım?" Asef de bu defa şaşkınlık ile baktı. Eliza derin bir nefes alıp önüne dönünce Asef arabayı çalıştırıp arkaya baktı ama o sırada Eliza'nın salonunun penceresinde Doruk'u görmüştü. Kaşlarını çatıp öfkeyle baktı. Camlar filmli olduğu için Doruk arabadaki kişiyi görmemişti ama kim olduğunu tahmin ediyordu. Yumruğunu sıkmıştı. Aynı anda da siyah deri eldiven takılı el de direksiyonu sıktı.

"Kız arkadaşın ile yaşamıyor musun sen?" diye sinirle sordu. Eliza bunu duyduğu an aklına gelen şeyle yeniden büyük bir öfkeye kapıldı.

"Nehir'i otele aldırıp benim istediğimi söylemişsin!"

"Sesini yükseltme, ayrıca sorumun cevabı bu değil. "

"Sanane! Sen de bana istediğim cevapları vermiyorsun. "

"İki arkadaşın avucumda, cevap bu." Asef arabayı hareket ettirirken sertçe cevap verdi.

"Sen!" Eliza sinirle bağırdı ama devam etmedi.

"Ben,"

"Pişman olacaksın Asef Arjen!" dedi aklına gelen en mantıklı replikle. Kendi içinde saçmaladığının farkındaydı ama bozuntuya vermedi.

"Lütfen pişman et beni," Asef alayla gülüp arabayı biraz daha hızlandırdı. Yabancı bir şarkı açıp sesini yükseltti. Konuşmaları burada bitmişti...

Araba hızla akarken şehrin dışına doğru ilerliyorlardı. Eliza daha önce bu ormanlık alana piknik için gelmişti ama daha ileri gitmemişti. Issız yolda ilerleyen arabanın içinde ikisinin de sesi çıkmıyordu. Eliza en başta kendini şarkıya vermeye çalışmıştı ama Asef'in erkeksi kokusu burnuna doldukça rahatsız hissediyordu. Adamın ise rahat tavırları sinirlerini bozuyordu. Eliza idama giden mahkum, Asef celladı gibiydi...

Etrafın ıssızlaştığı bir yoldan sağa girmişti Asef. Yaklaşık iki yüz metre sonda beyaz duvarların ardındaki ağaçlar görünmeye başlamıştı. Her yerde kocaman ağaçlar vardı ve yollar aşırı bakımlıydı. Her yerin özel mülkiyet olduğu belliydi ve bu geniş arazi Asef Arjen'in konağına gidiyordu.

Büyük bir kapının önüne gelince otomatik olarak açıldı ve iki adam başıyla selamladı Asef'i. Araba büyük bir bahçenin içinde ilerlemeye başlamıştı. Eliza şaşkınlıkla bakıyordu etrafa. Gördüğü bahçe hayatında gördüğü en güzel bahçeydi. Yeşilçam filmlerinde gördüğü o bahçeler gibiydi. Kış olmasına rağmen gördüğü çiçekler içini sımsıcak yapmıştı. Her an bir yerden tonton bir bahçıvan çıkacak gibi hissetmişti. Araba durunca karşısında gördüğü konak daha da şaşırtmıştı Eliza'yı. Resmen eski filmlerdeki o pembe panjurlu ev gibiydi. Arabadan inerken Asef kızın gözündeki hayranlığı görmüştü.

"İşte benim çöl ortasındaki vaham, cennetim..." Ardından yürümeye başladı.

Eliza böyle bir yerle bu adamı asla aynı karede düşünmezdi ama işte karşısında duruyordu. Adamın ardından yürüyüp üç katlı konağa doğru ilerledi Eliza. Tekrar bulunduğu anı hatırlayıp içindeki hayret yerini gerginliğe bırakmıştı. Adamın arkasından giderken dikkatini çeken başka bir şey de etrafta kimseyi görmemesiydi. Sanki her yerde onu gözleyen kişiler vardı ama aynı zamanda da kimse yok gibiydi. Büyük kapıdan girdiği an eski ile yeninin o muazzam karışımı ile hayranlıkla etrafa baktı. Antika vazolar ve tablolar direkt kendini gösteriyordu. Büyük bir zenginlik akıyordu her yerden ama Eliza gittikçe artan gerginliği ile etrafı görmüyordu artık...

Asef ise iri cüssesi ile önünde yürüyüp merdivene yönelmişti. Eliza da onun ardında sakar adımlar ile ilerliyordu. Hatta bir saniye durup derin bir nefes almıştı Eliza. Az kalmıştı... Kalbinin atışı öyle hızlanmıştı ki artık önünü bile net seçemiyordu. Merdivenlerde ilerlemek asır gibi gelmişti. İkinci kata çıkınca koridorun sonuna doğru yürüdü Asef. Eliza da hemen arkasında.

Geniş bir kapının önünde durup sert bir nefes aldı Asef ve ardından kapıyı açıp Eliza'nın önüne geçmesini sağladı. Eliza nefes almayı bırakmıştı. Aniden gözlerini kapatmıştı. Ama ardında hissettiği nefes ile yeşil gözlerini açıp önündeki manzaraya baktı. Aynı anda kulağının dibinde sıcak bir nefes hissetmişti.

"Uzun zamandır seni burada hayal ediyorum..."

***************

 

 

Bölüm : 27.11.2024 19:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...