
Meleklerin aşktan başka felsefesi yoktur."
Terri Guillemets
******
Eliza ve Deniz sessizce arabada ilerliyorlardı. Eliza içindeki öfkeyi anca bastırmış bir şeyleri kırmadan sakince kalabilmişti.
"Ne düşünüyorsun?" Deniz'in sesi ile Eliza ona doğru döndü. Deniz yola bakıyordu ama kısa bir an Eliza'ya döndü, tekrar yola baktı.
"Kaderi," dedi Eliza durgun bir sesle.
"Ne demek istedin?"
"Hayatımıza ummadığımız anda giren insanların kaderimizde nasıl bir rolü var onu düşünüyorum."
"Asef demek istedin galiba," dedi Deniz gülerek.
"Katil demek istedin galiba," dedi Eliza bir kaşını kaldırarak.
"Ona hep öyle mi sesleneceksin bundan sonra?" Deniz yola bakarak sormuştu.
"İçimden başka bir şey söylemek gelmiyor. "
"Onu belki tanısan,"
"Tanımak istemiyorum!" diye sözünü kesmişti Eliza, Deniz'in. "Bir adamı gözünü kırpmadan öldüren birisini tanımak istemiyorum."
"Bir adam mı?" Deniz şaşkınca sordu ama niyeti ortamdaki gergin havayı dağıtmaktı.
"Daha çok kişiyi mi öldürdü?" Eliza şokla sordu.
"Yani," diye yüzünü buruşturdu Deniz.
"Bu adam canı sıkıldıkça adam mı öldürüyor?"
"Öldürdükleri adam değil daha doğrusu insan değil," dedi Deniz dar bir sokağa saparken. Eliza'nın tarifine göre eve yaklaşmıştı.
"Ee, o zaman madalya mı verelim? Harika bir iş, böyle devam et mi diyelim?"
"Yaa sen bana niye kızıyorsun? Sanki ben canım sıkıldıkça adam öldürüyorum, Allah Allah..."
"Sen doktorsun, arkadaşım dediğin kişinin böyle olmaması lazım. Belli ki hasta tedavi olmalı bence." Eliza bunları söylerken çok ciddiydi. Birisinin canını tereddüt etmeden alan birinin çok da sağlıklı bir kişi olduğu söylenemezdi.
"Bak bunda haklısın, dedim ben senin yerin akıl hastanesi ama ben seni bok çukuruna gömerim dedi bana." Deniz konuşurken Eliza garip şekilde yüzüne bakıyordu. İkisi arasındaki bu arkadaşlık aşırı derecede tuhaftı.
Eliza bir şey söylemeden sadece umutsuzca başını salladı. Evin sokağına girince araba yavaşlamıştı. Apartmanın önüne gelince duran arabadan indi Eliza, aynı anda Deniz de inmişti.
"Tatlı sokak," dedi etrafa bakarken.
"Ya ne demezsin," Eliza oturduğu döküntü evi düşününce yüzünü buruşturdu.
"Küçükken bizim ev daha da kötüydü. Gecekonduda büyüdüm ben, çoğu gecelerde aç uyurdum. Kaç defa soba gazından zehirlenip ölüm tehlikesi geçirdik, on kardeştik biz. Üst üste uyurduk hep, bazen de kendimizi ezme tehlikesi geçirirdik." Deniz burnunu çekip derin bir nefes aldı.
"Yaa," Eliza duyduğu şeylerden etkilenip öylece bakakalmıştı.
"Yok ya şaka yapıyorum." Deniz kahkahasını bastırmaya çalıştı. "Ama hep bunu kızlara anlatırım hemen bana sempati duyarlar. Yoksa ailem maalesef hayvan gibi zengin ve ben de tek çocuğum. Yani filmlerin kötü çocuğuyum ben,"
Eliza da dayanamayıp gülmüştü. "Sen kötü değilsin Deniz, bu hikayedeki tek kötü adam Asef..."
"Tamam öyle olsun, masalınızın kötü adamı Asef olsun."
"Ne demek masalınızın?" Eliza kaşlarını kaldırarak sordu.
"Boşver, "
"Hop!" Tolga üzerinde Eliza'nın pembe bornozu ve başında da pembe havlusuyla camdan eğilip bağırmıştı. Yüzünde de mavi bir maske vardı, sert sesine rağmen ifadesi pek korkutucu değildi. "Kimsin kardeşim? Eliza, kız kapı önünde adamlarla fingirdemeye utanmıyor musun?"
"Tolga öldürürüm seni gir içeri! Yaa, benim mi üzerindeki?" Eliza sinirle bağırmıştı. Deniz gülmekten karnını tutuyordu. "Bittin sen! Daha ben kullanmadım o maskeyi pislik!"
"Bağırma kız zilli! Kapı önünde adamlarla konuşan kendisi bir de bana ne diyor?" Tolga konuşurken de bornoza sarınıp Deniz'e kötü bakışlar atıyordu.
"Kardeşim mesele mi var?" Doruk bağırmıştı o sırada evinin camından eğilip. Dar sokakta evlerin penceresi de birbirine yakındı. "Bakım mı yapıyorsun?" Tolga'nın halini görünce gülmüştü.
"Ay biraz ferahlayayım dedim, gel sana da yapayım. Eliza'nın..."
"Olur geleyim, menemen de yaptım. Getireyim mi?" diye sordu Doruk.
"Getir getir, açım zaten. Güya kız şef ama evinde yemek yok, peh!"
"Aaa, Deniz abi," Doruk dikkatle bakınca karnını tutarak gülen adamı tanıdı hemen. Kulüpte sürekli onu dinlemeye gelirdi. Eliza'nın yanında görünce kızın gittiği yerin tahmin ettiği kişi olduğunu anladı. Tolga'nın kumar borcu için Asef Arjen'e gideceğini düşünmüştü.
"Doruk, nasılsın oğlum?" Deniz gülmesini bastırıp konuştu.
"İyiyim abi, şaşırdım seni görünce."
"Ben de şaşırdım ama bayağı bir eğlencelisiniz " Son kelimesinde Eliza'ya bakmıştı. Ama Eliza sinirle Tolga'nın suratına bakıp sessizce tükürüyordu. "Beraber mi kalıyorsunuz?"
"Hayır," dedi Eliza.
"Evet," dedi Tolga.
"Tolga seni gebertirim!" diye bağırdı Eliza.
"Kızım sus be! Cadaloz, yurttan atıldım ben artık birlikteyiz." dedi sahte göz yaşlarını silerken. "Üşüdüm ben gir eve çabuk, konu komşuya rezil etme beni. Doruk menemeni de al gel." dedikten sonra pencereyi kapatıp içeri girdi.
Eliza şokla bakıyordu. O sırada sokağa giren Nehir'in sesi doldu kulağına. Doruk da camı kapatıp aşağı inmeye hazırlanıyordu. Deniz dikkatle gelen Nehir'e baktı.
"Ya anne beni sinir etme. Ne götüreceğim ben o kızı güzellik merkezine. Onun güzellik algısı kaşını ve bıyığını aldırmaktan ibaret. Hiç uğraşamam..." Aniden ona bakan Deniz ile göz göze gelince utanıp kızardı. "Anne tamam kapat ya..." dedikten sonra acele şekilde telefonu kapatıp çantasına attı.
"Otelden mi geliyorsun," diye sordu Eliza. Nehir gözünü Deniz'den çekip kıza baktı.
"Evet, sen nereden?" diye sorarken başıyla Deniz'i göstermişti.
"Merhaba, Deniz ben." diyerek elini uzattı adam.
"Merhaba, Nehir." Kız da uzanan eli tutup iki saniye sıkmıştı.
"Tüm nehirler, denizlere mi ulaşır?" diye sordu Deniz gülerek.
"Anlamadım," dedi Nehir.
"Boşver," demişti Deniz. Karşı apartmanın kapısı açılınca elinde yemekle, Doruk çıkmıştı. Üzerinde kalın bir eşofman takımı vardı.
"Abi merhaba tekrardan, uzun zamandır görmedim seni kulüpte."
"Hastahanede yoğunum biraz," dedi Deniz.
"Evet, çok yoğunsun. Birilerinin vurduğu adamları iyileştirmeye çalışıyorsundur." diye kısık sesle mırıldandı Eliza. Aklındaki düşünceleri atması imkansızdı.
"Ne dedin?" diye sordu Nehir.
"Diyorum ki üşüdüm hadi eve girelim. Deniz sen de gelsene," Eliza'nın söylediği şeyle Nehir Deniz'e baktı.
"Üzgünüm, hastaneye gitmem lazım. Başka zaman sözüm olsun," dedikten sonra bir kez daha Nehir'e bakıp lüks aracına yürüdü. Binmeden dönüp yeniden baktı. "Nehir," kız dönüp ona bakmıştı. "Senin güzellik algın ne?" Eliza bir an gözlerini devirdi. Nehir de şaşkınca bakıyordu. "Ya da söyleme senin gibi birinin güzellik algısı basit olmaz." dedikten sonra hızla arabasına bindi yüzündeki gülüşle.
"Ağzını kapat Nehir." demişti Eliza. Nehir de hülyalı şekilde gülerek adamın arkasından bakıyordu.
Deniz gidince diğerleri de girişe ilerledi.
"Kaç senedir buradayım, bugün gelen arabalar kadar pahalı araba görmedi bu sokak." Doruk konuşurken sabahki Asef'in arabasını da kast etmişti.
"Hayırdır Eliza?" Nehir imayla sormuştu.
"Anlatırım hadi dondum." Kapıdan girerken sabah başında olan bereyi aradı eli ama yoktu. Nerede unutmuştu? Bunu düşünürken canı sıkıldı, annesi örmüştü onu, çok kıymetliydi...
***
Adam elindeki mavi bereyi tekrar bir tur döndürüp yeniden bakmıştı. Eliza, Deniz ile giderken bahçede düşürmüştü. Hayranlıkla başını kaldırıp etrafa baktığı sırada... Asef'in elleri ile yaptığı devasa bahçeye bakarken... Bu dünyada Alya'dan sonra en değerli şey bu ev ve bahçeydi Asef için. Annesine ait bu evde koşup, annesinin ektiği ağaçların gölgesinde büyümüştü... Annesini kaybettikten sonra onun anısı olan hiçbir şeye dokunmamış sadece daha da güzel hale getirmişti.
Kendini tuttuğu şeyi yapmak istemiyordu ama en sonunda pes edip yavaşça burnuna yaklaştırıp kokladı. Çilek gibi kokuyordu... Hiç sevmezdi ama aldığı koku garip hissettirmişti. Siyah gözlerini kapatıp bir kez daha kokladı. Ne yaptığını fark ettiği anda sinirlenmişti.
"Çocuk gibi kokuyor." diye söylenip bereyi masasının çekmecesine koydu. "Evet, doğru yaptım." diye bir kez daha tekrarladı kendi kendine. Alya için yapmayacağı şey yoktu. Eliza'nın onun yanında olmasını istiyordu.
"Ya işe yaramazsa?" Deniz hızla kapıyı açıp girince ilk bunu sormuştu. "Ya Alya için değişen bir şey olmazsa? Eliza ne olacak, nasıl susturacaksın?"
"Kapıyı çal önce ayı!" dedi karşısına yayılarak oturan adama Asef.
"Neden, yoksa seni biriyle mi basarım?" diye alayla sordu Deniz.
"Deniz seni alırım... Şu masada..." Asef tehdit dolu sesiyle Deniz'e doğru eğilerek konuştu.
Deniz ellerini göğsünde birleştirip korkarak Asef'e baktı. "Yetişin! Irz düşmanı var!"
"Sus lan!" Asef ayağa kalkıp içki dolabına yürüdü. Viski şişesinden içeceği bardağa dökerken yeniden Deniz'e döndü. "Götürdün mü evine?"
"Evet, acayip bir ortamı var lan." Deniz aklına gelen anlarla yeniden gülmüştü.
"Ne ortamı?" Asef, Deniz'in karşındaki koltuğa oturup bir ayağını diğer ayağının üzerine attı.
"Arkadaşları falan bayağı komik hem de güzel." Sonda söylediği kelime Nehir içindi. "Tolga diye deli bir çocuk vardı, sonra senin kulüpte şarkı söyleyen Doruk da... Ortamları bayağı eğlenceli yani."
"Ne biçim ortam lan! Kız erkek birlikte mi kalınır? Ben öyle ortamın..." Asef sinirle viskisinden bir yudum alıp derin bir nefes aldı.
"Sanane oğlum, kimin kimle kaldığından?"
"Sonuçta Alya'nın yanına gelip gidecek. Olumsuz şeyler falan olmasın diye dedim ben. " Asef ilk defa net konuşmasını kaybetmişti. Sesinde uzun zamandır kendinin de duymadığı bir tereddüt vardı. Bu duruma sinirlenmişti. "Siktir." dedi dişlerinin arasından.
"Kime diyorsun lan?" Deniz de onun bu halini garipsemişti.
"Sanane lan! İstediğime derim, sana mı soracağım?"
"Keşke kardeşim keşke ama işte sende o yok ya." Deniz dudaklarını büzüp Asef'e üzgün bir bakış atmıştı.
"Düzgün konuş Deniz!"
"Sen bir kadına dokunmayı becer önce, ben sonra düzgün konuşurum." dedi Deniz. O sırada o da kendine bir kadeh doldurmuştu. "Soruma da cevap ver. İşe yaramazsa diye sordum."
"Yarayacak." dedi net bir sesle Asef. "Yaramak zorunda, aldığım risklere değmek zorunda." Gözlerini yumup viskisinden bir yudum daha aldı.
"Umarım bebeğim," Deniz telefonuna bakarken dalgın şekilde karşılık verdi. "Eliza'nın soy ismini biliyor musun?"
"Soykan, neden sordun?" diye sertçe sordu Asef.
"İnstagramdan ekleyeceğim," dedi Deniz. Bu sırada kızın hesabını bulup istek atmıştı.
"Neden ekliyorsun?" diye sorarken Deniz'in telefonuna bakıyordu Asef.
"Ohaa! Çok seksi!" Deniz hayranlıkla telefona bakarken Asef sinirle eğilip ekrana bakmaya çalışıyordu.
"Kime bakıyorsun lan!"
"Çok güzel ya..."
"Deniz!"
"Lan ne var? Bir dur," Deniz hayranlıkla resimler arasında geçip duruyordu. Asef sinirden kırmızı kesilmişti. En son dayanamayıp Deniz'in elinden aldı telefonu. "Ne yapıyorsun lan!"
"Bu kim lan?" Asef resimdeki kıza bakıp sordu. Tanıdık gelmişti ama o an sinirden otele aldırdığı Eliza'nın arkadaşını tanıyamamıştı.
"Nehir! Eliza'nın arkadaşı, oldu mu?" Deniz sinirle telefonunu çekip aldı Asef'in elinden.
"Ben de başkası sandım." Asef sakinlemiş şekilde arkasına yaslandı.
"Allah Allah kim sandın?"
"Kimse kim sanane."
"Asef var ya tam bir hayvansın." Deniz telefonunu kapatıp cebine koydu. O sırada masanın üzerindeki Asef'in telefonuna bir mesaj düşmüştü. Deniz bunu görünce kaşlarını çattı.
"KK 'de misafir var."
"Asef!" diye bağırdı ama onun gibi mesajı gören Asef çoktan ayağa kalkmıştı. "Omurgan yeni iyileşti lan!"
Ama Asef onu dinlemeden çoktan kasasına ilerleyip açmaya başlamıştı. Açtığı zaman içinden siyah bir kutu çıkarıp kapağını açtı. Üzerinde özel bir işaret olan yüzüğü alıp yeniden Deniz'e döndü.
"Alya yalnız mı kalsın? Gitme lan!"
"Sen burada kalıyorsun bu gece hatta gerekirse yarın gece de," sesinde itiraz kabul etmeyen bir tını vardı.
"Bak yarın Eliza da gelecek hem, ilk günü Alya ile. Burada olman lazım," dedi Deniz.
"Olacağım ama olmaya da bilirim..." derken arabasının anahtarını eline aldı Asef.
"Böyle bir riski niye alıyorsun Asef? Manyak mısın?"
"Stres atmam lazım," dedi Asef kapıya yürürken.
"Gel beni masaya yatır at stresini valla sesim çıkmaz ama gitme lan!" Deniz adamın koluna uzandı ama Asef tutmasına izin vermemişti.
Asef, bir süre Deniz'in söylediği şeyi düşünür gibi yaptı.
"Aa, hayvan herif bir de düşünüyor ciddi ciddi."
"Cık, ben KK'yi tercih ederim." Ardından Deniz'e bir öpücük gönderip hızla çıktı. Deniz ardından öylece bakıyordu.
"Öldüreceksin kendini bir gün manyak herif! Ruh hastası, psikopat..."
Asef evden çıkmadan önce Alya'nın odasına gitmişti. Mışıl mışıl uyuyan kardeşine bakıp başucuna koyduğu küreye baktı. Kazadan önce bale kursuna yazdırmıştı Asef. Ama bir gün bile gidememişti. Derin bir nefes alıp içine dolan öfkeyi yutmaya çalıştı. En azından şimdilik. Çünkü gecenin kalanında o öfkeye ihtiyacı olacaktı...
***
"Yavaş ye Tolga, ayrıca şu üzerindeki bornozu çıkar yoksa kafanı kıracağım." Eliza öfkeyle karşısında onu umursamadan yemek yiyen Tolga'ya bağırdı. "Bir de ben o suratındaki maskeye kaç para verdim haberin var mı? Bir kere bile kullanmadım."
"Pek bir şeye yaramıyor zaten. Götüme sürsem daha faydalı olurdu." Tolga ağzında lokma ile konuşmaya çalışınca ağzındakiler etrafa sıçramıştı. Doruk ve Nehir iğrenerek bakıyordu.
"Ayrıca yurttan atıldım demek ne Tolga?" Eliza'nın sorusu ile diğerleri de ciddi şekilde Tolga'ya bakmaya başlamıştı. "Sana diyorum Tolga!"
"Off, kafamı şişirdin Eliza." Tolga üzerindeki pembe bornoza sarınıp elindeki lokmayı bıraktı. "Atıldım, atıldım demek. Neyini anlamadın ben de onu anlamadım."
"Kavga falan mı ettin?" diye sordu Nehir. Tolga olumsuz anlamda omzunu salladı.
"Yoksa," Doruk devam etmedi. Tolga'nın yüzüne baktığında anlamıştı.
"Ne yoksa?" diye ikisine de bakarak sordu Eliza.
"Yurt taksitlerini ödemedim." dedi hızla Tolga.
"Niye Tolga?" diye sordu Nehir ama Eliza anlamıştı.
"Ya üzerime geliyorsunuz, annemin tedavisi için tüm bursumu onlara gönderdim işte." Tolga'nın boğazındaki son lokma takılmıştı sanki. Boğazına oturan yumruk onu sıkarken derin bir nefes almaya çalıştı ama aldığı nefes daha da boğmuştu sanki onu.
"Oğlum söylesene, neden yardım istemiyorsun benden?" diye sinirle sordu Doruk. "Elimden ne gelirse yaparım ben."
"Tolga, cidden niye bize söylemiyorsun?" diye sitemle sordu Eliza.
"Kafamı şişirdiniz iyice, susun iki dakika." Tolga kafasını sallayınca başındaki havlu yemeğin üzerine düşmüştü. "Ay pardon Eliza."
Ama Eliza şu an havluyu düşünemeyecek kadar arkadaşına üzülmüştü. Sadece başını salladı.
"Ayrıca size söylesem ne olacak? Hepiniz de kendi zor hayatınızla mücadele edip duruyorsunuz, sizin derdiniz size yeter. Ben hallederim ayrıca kumar borcunun bile şu an askıya alınması bana yeter. Çalışıp kendi hayatımı yola koyacağım." dedikten sonra ayağa kalktı Tolga.
"Eliza," Doruk'un sesi ile ona döndü kız. "Asef Bey ile mi konuştun? Tolga'nın borcunun silinmesini sen mi sağladın, bugün o yüzden mi onunla gittin?" Doruk onu huzursuz eden tüm soruları bir çırpıda sormuştu. Tolga olduğu yerde hızla dönüp şaşkın şekilde Eliza'ya baktı.
"Evet konuştum," Eliza arkadaşlarına Asef'in evine gidip gelmesi hakkında farklı bilgi verecekti ki Tolga'nın sesi ile sustu.
"Sen, sen..." Eliyle Eliza'yı gösterip bir yandan diğer eliyle göğsünü tutuyordu. "Benim için kendini feda mı ettin? Sen benim için kendini o adama mı yoksa..." devam etmeden kendini trajik şekilde yere atmıştı. Herkes şok içinde bakıyordu. "Ah benim çilekeş arkadaşım ah benim yeşil gözlü horozum..."
"Tolga!" Eliza hışımla masadan kalkıp yerde uzanan Tolga'nın başına dikildi. Şokla bornozun altından görünen kısa pembe geceliğine bakıyordu. "İnanamıyorum! Bir de benim geceliğimi mı giydin ya? Nasıl sığdın içine ayı?"
"Bağırma kız zilli," Tolga hızla kendini toplayıp ayağa kalktı. "Sen önce benim soruma cevap ver, neler karıştıyorsun?"
"Bir şey karıştırdığım yok! Senin için konuştum yardımcı oldu sadece, ayrıca evinde aşçı olarak işe girdim o kadar. " Son cümlede de Doruk'a bakmıştı. "Ayrıca senin gibi bir salak için ne kendimi feda edeceğim?" Az kalsın yapıyordu ama bunu kendine sakladı.
"Evinde aşçı olarak mı çalışacaksın yani, vay be!" demişti Nehir.
"Ay yüzüm yanıyor!" Tolga yerinde zıplayamaya başlayınca Nehir ona doğru gitti.
"Ne zaman yaptın maskeyi?"
"Bir saat oldu."
"Salak! Yürü yıkayalım yüzün yanacak."
"Yaaa! Nehir deme öyle. Hadi gel yıka hemen daha Best Of Model'e katılacağım, "
Nehir ve Tolga banyoya gidince Eliza ve Doruk salona doğru ilerlediler.
"Eliza," Doruk tekli koltuğa otururken kıza bakıyordu. "Asef Arjen konusunda dikkatli olmalısın. Benim haddim değil sana ne yapıp yapmayacağını söylemek ama gerçekten seni düşünüyorum. " derken sesi de sözleri kadar samimiydi. Ve gerçekten Eliza için endişeli hissediyordu.
Eliza da asla Asef'in güvenilir olduğunu düşünmüyordu ama bunu dile getirmedi. "Sağol Doruk, sadece iş benimki. Asef Bey ile de herhangi bir yakınlığım yok zaten." Eliza son dediğin şeyle dudağını ısırdı. "Adamla neden yakınlığın olsun zaten salak!" diye geçirdi içinden. "Yani iş dışında pek görmüyorum," derken Doruk gözlerini kızın dudaklarından çekip gözlerine baktı.
Ellerinin terlediğini hissetti Doruk. Eliza'ya baktığı her anda böyle oluyordu. "Önemli olan senin iyi olman gerisi önemsiz." dedi gülümseyerek. İkisi de birbirine bakarken Tolga'nın ağlama sesi ile başlarını çevirdiler.
"Oy nenem! Yüzümdeki izler ve kalbimdeki yaralar ah ruhumu parçalar." Tolga kendince bir ağıt yakarken koltuğa bıraktı bedenini.
"Abartma Tolga, biraz kızarıklık var sadece. Geçer yarına kadar." diye kızdı Nehir. Yer yer yüzünde kızarıklık oluşmuştu Tolga'nın. Ama verdiği abartı tepkiler yüzü parçalanmış gibiydi.
"Ben sana benim elbiselerden getireyim," Doruk ayağa kalkıp kapıya yöneldi çünkü Tolga'nın bu halde ve pozisyonda koltukta yatmaya devam etmesini istemiyordu. Resmen geceliğin altındaki boxerı görünüyordu.
"Sağol kardeşim," diye arkasından seslendi Tolga.
"Ben bugün çok yoruldum, uzanmaya gidiyorum." dedi Eliza ayağa kalkarken.
"Eliza bekle, bana Asef Bey'in evinde işe girmeni anlat," dedi Nehir.
"Anlatacak pek de bir şey yok aslında. Otelde yaptığım yemeği çok beğenince iş teklifi etti ben de kabul ettim."
"Çok iyi ya, adam ne kadar da iyiymiş," dedi kendi kendine Nehir.
"Ya çok iyi resmen iyilik meleği," diye mırıldanarak odasına yürümeye başladı Eliza.
Odasına girip kapıyı kapattı ve direkt yatağa uzandı Eliza. Eline telefonunu alıp instagram hesabına girdi. Deniz ona akşam istek atınca hemen kabul etmişti. Ama sayfasına şimdi bakıyordu.
"Tam bir gezgin," diye mırıldandı resimlere bakınca. Deniz çok fazla seyehat eden birisi olduğu için gezdiği yerleri de bolca atıyordu. Eliza bir resmi açınca Asef ile ikisinin ringde boks yaptığı bir resimle karşılaştı. Üstsüz adama bakınca belinin kenarından kasıklarına inen dövmeye kaydı gözü. Anka kuşuna benziyordu ama daha yırtıcı duruyordu. Eliza adama baktıkça garip hissediyordu, telefonu kapatıp kenara koydu.
Dün gece stresten düzgün uyumadığı için gözleri kapanıyordu. Asef'in ona bir şey yapacağını düşünmesi ise kalbini sıkıp durmuştu. Ama şimdi yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen içinde huzur vardı. Tolga'nın yaşadığı zorluklara biraz da olsa yardımcı olabilirdi. Aklına Alya geldi, yarın onunla zaman geçirecekti. Belki ona da bir yardımı dokunurdu...
******
Eliza muhteşem bahçeye girince bir kez daha hayranlıkla bakınmaya başladı. Bugün onu Cihan almaya gelmişti ve o götürecekti. Bundan sonra da böyle olacaktı. Eliza arabadan inip üç katlı konağa yaklaşırken gergin şekilde etrafa baktı. Asef'in arabasını görmemeyi umuyordu ama içinden de görmeyince adam yok mu olacak diye geçiriyordu.
İçeri girdiği zaman salonda oturan Deniz ile karşılaştı. Gergin şekilde ayağını sallayan Deniz hızlı şekilde telefonuna mesaj yazıyordu.
"Selam," diyerek yaklaşan Eliza'yı görüp tebessüm etti.
"Hoş geldin," dedi telefonu cebine koyup.
"Hoş buldum iyi misin?"
"Evet çok iyiyim hatta bomba gibiyim," dedi Deniz abartı bir ifadeyle.
"Pekala, seni daha fazla zorlamayacağım. Alya müsait mi?" diye sordu Eliza.
"Evet, seninle gelmemi ister misin?"
"Hayır, gerek yok. Bilmem gereken bir şey var mı?" diye sordu Eliza. Çünkü Asef ona Alya ile ilgili bir bilgi göndermemişti.
"Zaten onun yanında oldukça öğreneceksin ama düzenli ve saate uygun bir hayatı var Alya'nın. Uyku, uyanma, yeme, içme ve daha her şeyde saate uyar."
"Abisi istediği için mi yoksa Alya'nın mı tercihi?" Eliza bunu sorarken cevabı zaten biliyordu. Hiç konuşmayan bir kız isteklerini nasıl söylerdi ki? Tüm bu düzen Asef Arjen'indi.
"Kısmen diyelim bir de en önemli şey, Alya'nın kimyona alerjisi var. Hatta tehlikeli olacak kadar ona dikkat etmelisin," dedi Deniz.
Eliza bunun kalıtımsal bir şey olabileceğini düşündü. Aynı şey Asef'de de vardı çünkü. Bizzat adamı zehirleyerek test etmişti Eliza. Düşününce onunla karşılaştığı ilk anda Asef ona yardım ederken Eliza hep adamın başına bela olmuştu. Ona rağmen kıza hiç kötü davranmamıştı. Ama bu düşünceyi hemen kafasından attı. Arkadaşının hayatıyla onu tehdit eden katil asla onun için iyi olamazdı.
"Tamam, ben yanına gidiyorum. Bir şey olursa sana haber veririm," dedikten sonra ikinci kata doğru yöneldi. Alya'nın odasını net şekilde hatırlıyordu.
Kapının önüne gelince durup derin bir nefes aldı ve ve iki kere kapıyı tıklatıp açtı. İçeri girince önüne eğilmiş kitap okuyan Alya ile karşılaştı. Ona bakmamış dikkatle önündeki sayfayı çeviriyordu. Eliza dikkatli şekilde Alya'ya yaklaşırken "Merhaba," dedi. Alya başını kaldırmamıştı ama eli hareket etmeyi bırakmıştı. "Ben Eliza, beni hatırladın mı?" diye sordu Eliza.
Alya ifadesiz yüzünü kaldırıp Eliza'nın yüzüne baktı. Mavi gözleri durgun ve üzgün bakıyordu. Tıpkı Eliza'nın dün bıraktığı gibi. Eliza bir an öylece durup ne yapacağını şaşırdı. Okuduğu kitaba baktı. "Ben de okudum Mürekkep Yürek'i , çok güzeldir. Hatta filmi de var, izledin mi?" Ama Alya ona tepki vermedi. Dikkatle Eliza'ya bakmaya devam ediyordu, her hareketini izliyordu.
Eliza gergin şekilde etrafına bakarken kızın yatağının kenarındaki küreyi gördü. Pembe elbiseli bale yapan kız şekli ona tanıdık gelmişti ama nereden hatırladığını çıkaramadı.
"Bale sever misin?" diye sordu ama Alya sadece boş şekilde yüzüne bakmaya devam ediyordu. "Ben çok severim," kendine bir sandalye çekip yavaşça Alya'nın yanına oturdu. "Küçükken annem yazdırmıştı, sekiz yaşımdaydım. Kısa bir süre gittim ama sonra devam etmedim. Büyüdükten sonra da gitmeye çekindim ama biliyor musun geçen sene çocuklar için bir etkinlikte onlarla bale yaptım. Göstermemi ister misin?" Eliza herhangi bir tepki almamıştı ama yine de telefonunu çıkarıp Nehir ve Tolga ile down sendromu olan çocuklar ile yaptıkları bale gösterisini açtı. Videoyu Nehir çekmişti. Alya tepki vermeden Eliza'nın açtığı videoya baktı. Birçok küçük çocuk ile ekrana Eliza çıkıyordu. Üzerinde pembe bir bale elbisesi vardı ve pembe kanatlar takmıştı. Saçları şimdiye göre biraz daha kısaydı ve beyaz bir taç takıyordu. Çok güzel bir melodi geliyordu arkadan ve Nehir'in sesi duyuluyordu.
"Çok güzelsin Eliza, melek gibi."
Eliza ve küçük çocuklar bale yaparken aniden ekrana giren görüntü ile herkes gülüyordu.
"Ya Tolga, bu ne hal?" Tolga içine sığmaya çalıştığı pembe bir bale elbisesi ile saçma sapan hareketler yapmaya çalışıyordu. Arkadan Nehir'in gülme sesi geliyordu.
"Kıskanmayın güzelliğimi," diyen Tolga ekrana yaklaşıp öpücük atıyordu.
"Şey benim arkadaşım, aslında gördüğün şeyi unutabilirsin." Eliza bunun pek de iyi bir fikir olmadığını düşündü o an. Sonuçta Tolga gibi bir ayının tüfü içindeki görüntüsü pek de güzel değildi. Ama o an bir şey oldu. Eliza telefonu çekerken Alya tutmuştu. Gözü hala ekrandaki donmuş şekilde gülerek bakan Tolga'ya bakıyordu. Yüzünde herhangi bir ifade yoktu ama bu hareketi ile şok olmuştu Eliza.
"Yeniden izlemek ister misin?" diye sordu. Alya herhangi bir tepki vermemişti ama Eliza videoyu tekrar açtı. Video bir kez daha akmaya başladı. Alya yine aynı ifadesiz şekilde izlemişti ama elini telefondan çekmişti. Daha sonra önündeki kitaba dönüp okumaya devam etti. Eliza da onu rahatsız etmeden izlemeye başladı, o sırada gözü harika şekilde yapılmış bir resme takılınca daha dikkatle baktı. Alya'nın diğer kitaplarının altındaki karakalem yapılmış resim Asef'e benziyordu. Çok doğal ve yumuşak şekilde yapılmış resimde Asef gülerken çizilmişti. "Sen mi çizdin?" diye sordu Eliza. Ama cevap ya da herhangi bir mimik alamamıştı. "Çok güzel," dedi Eliza. Daha sonra yanlış anlaşılır diye hemen düzeltti. "Yani resim çok güzel çizilmiş."
Arada ona bir şeyler sorup durmuştu ama tepki almamıştı. Göz ucuyla kapalı perdelerin arasından dışarı bakmaya başladı. Bunu yaparken açmamaya özen gösteriyordu. Alya'nın rahatsız olacağını anlamıştı. Dışarıda şiddetli kar başlamıştı.
"Her yer beyaz olmaya başladı." diye söyledi yavaşça. Bu sırada Alya'nın yanına oturmuştu tekrar. Alya'nın o sırada duran elini gördü. Kitabı tutmayı bırakmıştı. Eliza bu tepkiyi görünce devam etti. "Karı sevmiyor musun?" Alya mavi gözleri ile baktı. Eliza bir an donuk şekilde bakan kızın gözlerinin derinliklerinde bir şeylerin kıpırdadığını hissetti. "Hiç kardan adam yaptın mı ya da kar topu oynadın mı?"
O sırada içeri giren kadın ile yüzünü çevirdi Eliza ama Alya hala ona bakıyordu. Dün gördüğü orta yaşlı güler yüzlü kadındı.
"Özür dilerim, Alya'nın yemek saati,"
"Tabi buyurun," Eliza hala ona bakan kıza göz kırpıp ayağa kalktı. O sırada Deniz de gelip kapıya yaslanmıştı. Odadan çıkarken tepsideki yemeklere baktı. Sebze ağırlıkta, haşlanmış gıdalardan oluşuyordu.
"Nasıl geçti?" diye sordu Deniz ikisi merdivenden inerken.
"Bana pek tepki vermedi ama bir iki şeye sanki farklı tepki verdi. Bale ve kara,"
"Bale onun içinde kalan bir şey. Kar da muhtemelen sevdiği bir şey değil. Kaza gecesi yoğun kar yağışı vardı." Deniz konuşurken Eliza kalbinin acıdığını hissetti. "Ama sana tepki göstermesine sevindim, Asef de duyunca sevinecek."
Eliza onun adını duyunca bir an duraksadı. "O nerede?" diye çekinerek sordu.
"Cehennemin dibinde yani ait olduğu yerde," derken göz kırptı Deniz. Başka bir şey söylemek için ağzını açmıştı ki salonun ortasında duran kişi ile kaşlarını çattı. "Pırıl,"
Sarı saçlarını savuran kadın ona dönüp baktı. Ardından da küçümseme ile Eliza'yı süzmüştü.
"Deniz, merhaba," dedi kırmızı dolgun dudaklarının izin verdiği kadar. "Asef nerede ulaşamıyorum?"
"Selam Pırıl, aa senin dibin gelmiş, " dedi şaşkınca Deniz.
"Ben gerçek sarışınım Deniz, boş espri yapma lütfen.''
"O zaman bu siyahlar bit mi?" diye sordu Deniz koltuğa otururken, Eliza da yanına oturmuştu. Bu soğukta bu kadar açık giyinen kadının nasıl üşümediğini sorguluyordu.
"Deniz lütfen uzatma, Asef nerede?"
"Sevgilisi bilmiyor ben mi bileceğim ayol?"
"Telefonu kapalı Deniz, otele de baktım yoktu. Sen bilirsin hadi uzatma." Pırıl da bir koltuğa oturup bacak bacak üzerine atıp Eliza'ya baktı dikkatle. Eliza da gözlerini ayırmadan bakıyordu kadının yüzüne.
"Bilmiyorum Pırıl ama belki seni aldatmakla meşguldür, çapkın adam sonuçta."
"Sen kimsin?" Pırıl daha fazla Deniz'in söylediklerine dayanamayıp Eliza'ya döndü.
"İlk defa gördüğümüz insanlara öyle sorulmaz ama Eliza ben," dedi Eliza dik bir şekilde bakarak.
"Seni daha önce otelde de görmüştüm. Sevgilin mi Deniz?" Deniz'e bakıp sorarken bunun olmasını umut ediyor gibiydi. Eliza boğazını temizleyip Pırıl'ın ona bakmasını sağladı.
"Sorduğun sorulara dikkat et karşındayım, yokmuşum gibi ukala şekilde konuşamazsın." Pırıl şok içinde Eliza'ya bakıyordu.
"Sakin bayanlar, Pırıl bir dur sen de. Eliza arkadaşım, Alya ile vakit geçiriyorlar arada." diye hızlı şekilde açıkladı Deniz. Bunu duyan Pırıl pek de memnun olmamıştı. Çünkü herhangi birinin hele de evde yokken Alya'nın yanına girmesine izin vermezdi Asef.
"Anladım, zaten Eliza da Alya gibi çocuk duruyor. İyi anlaşırlar," dedi Pırıl ukala şekilde. Aslında Eliza'nın duru güzelliğini fark etmişti ama bilerek ona öyle demişti.
"En azından ayaklı makyaj masası değilim," dedi Eliza kadının yüzündeki bir ton makyajı kast ederek. Deniz sessizce "Ooo," demişti.
"Sen bana ne demek istiyorsun?" diyerek ayağa kalktı Pırıl.
"Ha bir de anlama sıkıntın var." dedi şaşkınca kaşlarını kaldıran Eliza.
"Ben seni var ya!"
Eliza da ayağa kalkmıştı ama Deniz hemen aralarına girdi. "Kızlar sakin, Eliza hadi seni eve bırakayım. Pırıl sen de Alya'yı görüp evine git, gördüğün gibi Asef nerede bilmiyorum."
İki kadın gergin şekilde birbirine bakarken Deniz hafifçe Eliza'nın omzuna dokundu.
"Alya'ya hoşçakal deyip geliyorum," dedikten sonra hızla yukarı çıktı Eliza.
Pırıl da hala gergin şekilde Deniz'e bakıyordu ama ıslık çalan Deniz hiç bu durumu umursamıyordu. Birkaç dakika sonra gelen Eliza ile birlikte çıktı Deniz. Bahçeye çıkınca karın şiddetinin iyice arttığını gördü Eliza. O sırada da bahçenin köşesindeki büyük kulübenin önünde havlayan iri bir köpek gördü. Aşırı iri olan köpeğin koyu gri rengi vardı. Normalde köpeklerden korkmayan Eliza gördüğü bu köpeğin karşısında titremişti.
"Kerberos öfkeli bugün. Asef olmadığı için de huzursuz," dedi Deniz.
"Adı Kerberos mu?" diye şaşkın şekilde sordu Eliza.
"Evet, biliyorum hangi insan yeraltında ölüleri bekleyen üç başlı köpeğin adını koyar köpeğine ama Asef koyar." dedi Deniz bıkkın şekilde.
Eliza öfkeli köpeğe bir kez daha bakıp Deniz'in arabasına yürüdü.
"Evine mi bırakayım?" diye sordu Deniz.
"Aslında otele gideceğim Deniz. Yarın staj olmadığı için şeften almam gereken kitabı almak istiyorum." dedi Eliza. Şef Lorenzo ona değerli bir yemek kitabı vereceğini söylemişti.
"Tamam öyle olsun," dedi Deniz morali bozulmuş şekilde. Çünkü Nehir'i görmeyi umut etmişti.
Otelin önüne geldiklerinde yerdeki kar da aşırı artmıştı ve şiddetle yağmaya devam ediyordu.
"Hadi al gel, ben bekliyorum seni," dedi Deniz.
"Sen git Deniz, eve yürürüm bu karda araba ile bizim sokağa giremezsin." dedi Eliza arabadan inerken.
Deniz ısrar etmek istemedi, zaten tekrar Alya'nın yanına dönmek istiyordu. El sallayıp arabayı döndürüp gitti. Onun ardından da Eliza otele girdi. İçeri girince hissettiği sıcaklığı sevmişti. Geniş alanda oturan kişiler karı izleyerek sohbet ediyordu. Eliza direkt mutfağa yönelip şarkı söyleyerek önündeki yemeğe odaklanmış şefin yanına gitti.
"Şefim," dedi neşeyle.
"Hoş geldin Eliza," Şef Lorenzo sondaki a sesini uzatmıştı.
"Ne yapıyorsunuz?" diye sorarken kurumuş çiçekler ile süslenmiş harika görünen tatlıya baktı.
"Ti amo amore mio."
"Efendim,"
"Bu güzel tatlının adı," dedi şef. "Artık anlamını da sen bul."
İkisi beraber tatlı hakkında konuşup nasıl yapıldığını karşılıklı tartışırken zaman geçmişti ve Eliza farkında bile değildi. Kafasını kaldırıp saate bakınca gözleri büyüdü.
"Geç kaldım şefim, sadece kitap alıp gidecektim." dedi Eliza.
"Bir şey olmaz gerekirse bu gece burada kal, ben şimdi bu güzel tatlıyı birisine götüreceğim," derken çapkınca göz kırptı Şef Lorenzo. Eliza onun bir kadınla randevusu olduğunu anlayınca bir şey demeden gülümsedi.
Şef gitmişti ve Eliza otelin bahçesine bakınca karın çok yükseldiğini gördü. Nehir'e mesaj atıp otelde olduğunu haber verdi. O sırada şef ona mesaj atıp odasının hazırlandığını yazmıştı. Eliza onun bu kadar düşünceli olmasına şaşırıp aynı zamanda da mutlu olmuştu.
Eline özel tariflerin olduğu kitabı alıp bahçeye bakan bir koltuğa oturdu ve sayfalarını karıştırmaya başladı. Öyle güzeldi ki hepsi, kendini kaptırmıştı. İçeri giren adamı fark etmemişti.
"Afedersiniz," dedi siyah takım elbiseli bir adam.
Eliza daldığı kitaptan başını kaldırıp adama baktı.
"Şef Lorenzo odasına mı çıktı?" diye sordu adam. Eliza başını sallamıştı.
"Bir şey mi oldu?" diye sordu Eliza.
"Asef Bey acil onun özel karışımını istiyor." Adamın söylediği şeyle Eliza olduğu yerde buz kesti. Asef'in burada olmadığını düşünüyordu.
"Kendisine sorun isterseniz," dedi Eliza ama adam sıkılgan şekilde bakmıştı.
"Onun bugün özel bir misafiri var, rahatsız etmek istemiyorum açıkçası. Sonra bana etmediğini bırakmaz." Adamın gerçekten de çaresiz bakışları Eliza'yı rahatsız etmişti.
Aniden elindeki kitaba bakıp kaşlarını çattı. Az önce okuduğu sayfayı açıp özel çaylar tarifine geldi. Sayfanın sonunda şefin el yazısı ile yazdığı bir karışım tarifi vardı. Eliza hemen ayağa kalktı.
"Bekleyin biraz lütfen," dedikten sonra adamın bakışlarına aldırmadan malzeme çıkarmaya başladı. Zencefil ve balı da aldıktan sonra hızla her şeyi tarife göre sırayla kaynatmaya başladı. Ortama çok güzel bir koku yayılmıştı.
"Tamam hemen geliyorum." Adam kulaklığından gelen sese cevap verdi. "Rica etsem siz götürebilir misiniz Asef Bey'e. Otelin arkasında kaza olmuş hemen gitmem lazım," dedikten sonra Eliza cevap vermeden gergin adımlar ile uzaklaştı adam. Özellikle Eliza'nın daha önce Asef'in odasına yemek götürdüğünü bildiği için rahattı adam. Yoksa böyle bir şeye asla cesaret edemezdi. Asef Arjen'i tanıyan kimse böyle bir şeye cesaret edemezdi.
Eliza önünde hazır duran çaya bakıp sinirle kaşlarını çattı. Asef'ten kaçtıkça ona yaklaşıyordu. Büyük fincanın kapağını kapatıp alt tabağı ile birlikte eline aldı. Tabağın kenarına limon da dilip koymuştu. Soğumasın diye hızla ilerleyip şifresini bir türlü unutamadığı asansöre binip yirminci katın tuşuna dokundu. Hızla çıkan asansör ince bir sesle durunca Eliza gergin şekilde indi asansörden. Elini titretmemeye özen göstererek Asef'in büyük siyah kapısını tıklattı. Hafif açık olan kapının ardından ses gelmemişti.
Adamın büyük odasına girince kimseyi görmemişti Eliza. Ama sağda açık bir kapı daha vardı ve direkt oraya doğru ilerledi. Kapıyı tıklatıp içeri girince öylece donup kaldı.
Bunu beklemiyordu...
Karşısındaki iri adama baktı...
Siyah pantolonun üzerinde hiçbir şey olmadan sol omzunun sargısından beline doğru kan akan adam masaya tutunmuş sert yüzüyle duruyordu. Hala Eliza'yı fark etmemişti.
Eliza'nın gözleri büyürken şokla adama bakıyordu. Esmer tenindeki belirgin şiş kasları aldığı derin nefesle inip kalkıyordu. Eliza'nın resimde gördüğü o büyük dövme tam karşısındaydı. Sağ omzundan başlayıp beline sarınıp kasıklarına iniyordu Anka kuşunun vahşi kuyruğu. Ve adamın ellerini ikinci defa görüyordu Eliza, siyah deri eldiven olmadan. Her iki elinin üzerindeki parmaklarda değişik sembolde dövmeler vardı.
Ve sonra adam ona döndü. Şaşkınlıkla yaralanmış kaşı havaya kalktı ve ardından canı yanmış olacak ki yüzü buruştu. Terlemiş alnına dökülen siyah saçları bu hareketi ile kıpırdamıştı.
Eliza'nın burada olmasını beklemiyordu Asef, özellikle onu bu halde görmesini hiç beklemiyordu. Bu şekilde yaralı ve savunmasız...
Ama karşısındaydı sadece hayalinde değil, kanlı canlı o çilek kokusu ile yanındaydı...
*****
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.46k Okunma |
1.23k Oy |
0 Takip |
58 Bölümlü Kitap |