Yeni Üyelik
11.
Bölüm
@z.nesa_

​Herkese merhaba, nasılsınız?

Okullar yoruyor değil mi? Kendimden biliyorum ve sizi dinlendirmek için çok minnoş bir bölümle geldim.

Oy verip yorum yapmayı unutmayın.

Keyifli okumalar.

Birisi tarafından düşünülmek en kıymetli duyguyu yaratırdı dört odacıklı organda. Birisi tarafından düşünülmek değerli hissettirirdi aslında.

En pahalı hediyeyi almak değildi değerli hissettirmek. Değerli hissettirmek; yoldan geçerken içinde yeşeren bir duyguyla, karnında kelebekler uçuşturan bir heyecanla çiçek kopartıp vermekti.

Değerli hissettirmek; sevmekti. Gerçekten sevmekti ve bunu söylemekti.

Yüreğimde filizlenen tohum değerli bir duyguydu. Elimdeki buruşturulmuş ve belki de unutulmuş bir kağıt can suyu dökmüştü o tohumun üstüne. Dişimle dudağımı kanatırcasına ısırıp elimdeki eczane fişine bakıyordum.

"Bu hareketin neden beni böyle yerle yeksan etti?" derken sağ elimi sol göğsümün üstüne bastırdım. Bakışlarım etrafta boş boş dolaşırken kalp atışlarım kulaklarıma doluyordu resmen. "Saçmalama Şafak, kendine gel!" diyerek ayağa kalktım. Kendime laf sayarken yine de eczane fişini anı kutuma koyup yatağımın altına sakladım. "Ayran gönüllüsün sanki!" ellerimi belime koyup yatağın üstünde duran ilaç kutularına baktım. "Ne bu hareketler?" kendime göz devirip ilaçları tekrar poşete koyup komidinin üstüne koydum.

Tüm gücüm bir anda çekilmiş gibi kendimi yatağın üstüne atıp sırtımı başlığa yasladım. Bacaklarımı öne uzatıp sağ ayağımı sol ayağımın üstüne attığımda gerçek ruhuma dönmüştüm. Telefonumu elime alıp sosyal medyada kafa dağıtmak için dolaşmaya başladım. Kafam tam dağılacakken başka manada dağıldı.

Dişçi: Randevu saatini söylemiş miydim?

Siz: Hayır

Dişçi: Kusura bakma unutmuşum

Dişçi: Saat 9.30 gibi gelsen güzel olur

Siz: Tamam, sorun değil

Siz: Teşekkür ederim

Dişçi: İyi akşamlar

Gece'ye cevap verip uygulamadan çıktım ve yarın erken kalkmak için alarmımı kurup telefonu komidinin üstüne bıraktım. Üstümde pijamalarımın olduğuna sevinerek dişlerimi dikkat ederek fırçalayıp geri odaya döndüm.

Kafamı yastığa koyup gözlerimi kapattığımda göz kapaklarımın üstünde, karanlıkta beliren şekilsiz garip cisimler yerine Gece'nin yüzü canlandı. Gözlerimi açıp etrafa anlamsız bakışlar atarak derin bir nefes aldım ve yeniden gözlerimi kapattım. Uykuya dalmayı isteyen zihnime inat gözlerim yeniden olmaması gereken şeyleri düşlediğinde sinirle yatağa bir yumruk attım.

"Ne bu saçmalık?" dirseğimden destek alarak belimi yükselttim ve komidin çekmecesinden göz bandımı çıkarttım. Gözlerime takıp yeniden uzandığımda kolumun birini büküp başımın altına koymuştum. "Uyuyacağım, inanıyorum!" kendi kendime mırıldanıp bedenimi gevşettim. Gözlerimin önüne gelen çehreye karşılık dudağımı dişledim. "Kötü bir seçenekmiş." diyerek göz bandını çıkardım ve yeniden uyumaya çalıştım. Bana inat gözlerimin önüne gelen silüetle derin bir nefes aldım ve en sonunda yatamayacağımı anlayınca yataktan kalkıp mutfağa gittim.

Yatmak için odaya gitmeden önce temizlediğim ocağa ve tezgaha göz gezdirdim. Kollarımı büküp belime dayadığım ellerimle tam bir anne gibi gözükmüştüm. Derin bir nefes alıp banyo dolabından gerekli kimyasal ürünleri getirip kafamı dağıtmak için ocağı baştan silmeye başladım. Saçlarıma siyah renk, kırmızı çiçekli bandanamı takıp elimdeki süngerle ocağı silmeye başladığımda gözümün önündeki silüet yavaş yavaş silinmeye başladı.

Sessizce şarkı mırıldanırken saat iyice ilerledi ve gece 3 oldu. Ocağı ve tezgahı silmeyi bitirip daha doğrusu aklımı dağıttıktan sonra bandanamı çıkartıp odaya ilerledim. Yatağa girip derin bir uyku çekmek için hiçbir şey düşünmeden gözlerimi kapattım. "Uyuyabilirsin Şafak, hadi be kızım!"

***

Kulaklarımı delen alarm sesiyle gözlerimi açıp boş boş etrafa bakındım. Ellerimi yatağa bastırıp kalktığımda alarmı kapatıp banyoya ilerledim. Gece geç yatmanın verdiği eziyetle gözlerim açılmamak için çaba gösteriyordu. Tüm ihtiyaçlarımı halledip mutfağa ilerledim. Kurulu olan masaya bakıp ekmeğin yanındaki küçük kağıdın üstünde el yazısıyla yazılan notu okudum.

Sabah erkenden işim olduğu için çıktım. Hazırladığım her şeyi yiyeceksin cimcime.

İrfan abin.

"Cimcime ne ya?" dudaklarımda paha biçilemez bir tebessüm ve gözlerimdeki ışıltıyla sandalyeye oturup benim için hazırlanan kahvaltılıklardan yemeye başladım. Gözüm dakikada bir sol tarafımda kalan duvara astığım siyah renk, akrep ve yelkovanı altın sarısı olan saate değiyordu. Aklımda kliniğe gideceğimi tekrar edip duruyordum.

Sandalyeden kalkıp masayı topladım. İstemesemde odaya gidip kliniğe gitmek için hazırlanmaya başladım. Fazla özen göstermek istemiyordum ama yine de elim en şık kıyafetlerime gidiyordu. Dudaklarımı dişleyip pantolon ve bluz giymek için kendimi zorladım. Makyaj yapmak için kendimi motive edip doğal gözüken bir makyaj yaptım. Tam evden çıkacağım zaman çalan telefonumun ekranına değdi gözlerim.

"Alo, Yeter." derken ayakkabımı giymiş bağcıklarını bağlıyordum.

"Kanka hazır mısın? Benim arabayla gidelim, kapının önünde bekliyorum." çantamı omzuma asıp merdivenleri hızlı hızlı inerken alt kattaki daireye daldı gözlerim.

"Olur canım, şimdi iniyorum merdivenleri." giriş kapısını açıp dışarı çıktığımda Yeter'in füme rengi arabasını gördüm. Hızlıca kapıyı açıp ön koltuğa oturduğumda yüzündeki sırıtışı gördüm. "Ne gülüyorsun?" derken yanağından makas aldım.

"İnsanın korktuğu şey başına gelirmiş derlerdi inanmazdım." deyip kıkırdadı. Tabiri caizse böğürdü.

"Sus be, sus! Ben kaçmadan gidelim artık." deyip çantamı kucağıma koydum ve sıkıca sarıldım.

"Tamam canım, gidiyoruz hemen. Gitmek istediğini bilseydim çok daha erkenden götürürdüm." bana takılmaya devam ederken göz devirip önüme döndüm. "Küsmüş mü benim lotusum?" bana doğru eğildiğinde gözlerimi korkuyla irileştirdim.

"Salak mısın? Araba kullanıyorsun Yeter. Mal mal hareketler yapma, ölmek için çok gencim." dediğimde direksiyonu sıkıca tutup önüne döndü.

"Yanında aklım başımdan gidiyor Şafakcığım." dudaklarındaki çapkın gülüşüyle bana bakıp tekrar önüne döndü.

"Bana aşık olduğunu bu kadar belli etme, anlayan olacak." deyip utanır gibi sol elimi dudaklarımın üstüne bastırdım ve kafamı sağa doğru eğdim.

"Anlasınlar, anlasınlar da kavuştursunlar bizi sevdiğim." deyip gür sesle kahkaha attı. Bende onun gülüşüne eşlik ederken kliniğe gelmiştik. "Evet, bindiğimiz alamet kıyamete ulaştı Şafakcığım." deyip dudaklarını birbirine bastırdı gülmemek için.

"Ben kaçma fikrine yanaşmadan yaklaşalım kliniğe" çantamı omzuma asıp arabadan indim. Kliniğin önünde sigara içen çalışanlar koyu bir sohbete dalmış olmalıydılar, geldiğimizi fark etmediler. Ben korkuyor olmama rağmen büyük bir cesaretle önde yürürken Yeter arkamdan geliyordu.

"Hoşgeldiniz." kapının hemen yanında, masada oturan danışan gülümseyerek ayağa kalktığında bende tebessüm ettim. "Randevunuz var mıydı?"

"Hayır ben kontrol için gelmiştim." derken ellerim sıcaktan ya da yüksek ihtimalle stresten terliyordu. Bilgisayar klavyesinde gezinen parmaklarda oyalandı bakışlarım.

"Şafak, Yeter?" sağ tarafımdan gelen sesle o tarafa döndüm. Gece başına taktığı siyah bone ve üstünde siyah scrubs ile bize yaklaşıyordu. "Erken gelmişsiniz?" dedi sorgularcasına. Bakışları bilgisayardan kayıt açan görevliye değdiğinde kayıt işlemini durdurdu. "Şuan kayıt açılmasın, ilk önce kontrol etmek istiyorum."

"Trafik olur diye erken çıktık ama şansımıza," deyip bana yandan bir bakış attı Yeter. "Bir araba bile yoktu yolda." ona göz devirip bir hafta önce geldiğim kliniğe yeniden göz gezdirdim. Duvarlar beyaz, tablolar diş tedavileriyle ilgiliydi.

"İyi yapmışsınız, bizim de gözümüz yollarda kalmıştı." deyip sırıtarak bana baktı. "Nasılsın korkak lotus?" ellerini scrubsunun cebine koyup omuzlarını dikleştirerek bana baktı.

"Buraya gelmeseydim daha iyi olurdum dişçi." dedi sahte ve gıcık gülümsememle.

"Diş hekimi." bakışları havanın sıcaklığından dolayı kabaran saçlarımda gezindi.

"Zıkkım," deyip omzumdan düşen çantamı yukarı çektim.

"Anladığım kadarıyla dişin ağrımıyor, ağrın başlamadan muayene edeyim. Ne dersin?" deyip kapısı açık olan bir odayı gösterdi. Kapının sağ tarafında Gece'nin ismi ve ünvanı yer alıyordu. Elimi yumruk yapıp dudaklarıma götürdüm ve hafifçe öksürdüm. "Korkuyor musun hâlâ?"

"Ne korkacağım be?" deyip elimi salladım. "Sende beni iyice korkak belledin." dediğimde omuz silkti.

"Öyle değil miydin?" dediğinde Yeter kıkırdayarak bana döndü.

"Siz tedaviye başlayın, ben bekleme salonunda olacağım." deyip yanağımı öptü. Gece'nin sol omzuna iki kez vurarak yanımızdan ayrıldı.

"Gel, ilk önce röntgen çekelim. O sırada ben kaydını açayım." deyip beni röntgen odasına götürdü. Ne olur ne olmaz diye kulağımdaki küpeleri çantama koyup kafamı bir makinenin içine soktum. Çenemi eliyle gösterdiği yere koyup dişlerimin arasına yerleştirdiği çubuğa benzeyen yapıyı hafifçe ısırdım. Makinenin iki ucu etrafımda dönmeye başlayınca gözlerimi yanan kırmızı ışığa sabitledim. Eğer dönen kısmı takip edersem başım felaket dönerdi. "Bitti, gel bakalım." duran makinenin boşluğundan çıkıp sandalyenin üstüne koyduğum çantamı omzuma astım.

Gece kendi odasına girdiğinde bende peşinden ilerledim. "Gel şöyle otur." derken başına bonesini taktı. Gösterdiği yere oturduğumda ayaklarımı ileri uzattım. Korktuğumdan çantamı sıkı sıkıya tutuyordum. Gece maskesini takıp çenesine indirdiğinde bakışları çantama değdi. "İçinde yüksek bir meblağ mı var?" deyip çenesiyle çantamı gösterdi.

Dilimi damağıma vurdum. "Cık," ama yine de çantamı bırakmıyordum.

"O zaman çantanı bırak işimi rahat yapayım." çantamı tutup kendisine çektiğinde sıkı tuttuğum için ellerimde onunla gitti. "Lotus, çantanı bırakır mısın?" deyip yeniden çekti ama bu defa sırtım yaslandığım yerden ayrıldı.

"Neden çekip duruyorsun?" deyip çantamı kendime çektim. Gece diliyle dudaklarını ıslatıp gözlerini sıkıca kapattı.

"Neden bırakmıyorsun?" kaşlarını çatıp çantamı bir kez daha kendisine çekti. "Dişine bakacağım, bırak şu çantayı!"

"Çantamı tutarken yap, dişim elimde mi sanki?" dediğimde sinirle güldü.

"Çok abartıyorsun. Acımayacak diyorum, neden güvenmiyorsun bana?" çantayı tekrar çekip ellerimin göğsüne çarpmasına sebep oldu.

"Abartmıyorum, sen korkan hastalarınla böyle mi ilgileniyorsun?" dediğimde çantamı çekmeyi bıraktı.

"Korkan hastalarımla ilgilendiğim gibi mi ilgilenmemi istiyorsun?" dedi küçük bir çocukla konuşur gibi kafamı aşağı yukarı salladığım sırada güldü. "Peki," deyip çantamı bıraktı. Ayağa kalkıp maskesini çıkardı. Benden uzaklaşıp çekmeceyi karıştırdı ve siyah bir paket çıkardı. İçinden başka bir maske alıp taktı, çenesinden yüzüne çektiğinde gördüğüm sadece bir maske değildi. Üstünde çizgi film karakterleri vardı. "Maskem ilgini çekti mi?" diyerek bana doğru yaklaştı ancak maskesine bakmaktan konuşmaya fırsat bulamadım. Gözleri kısılınca güldüğünü anladım. "Güzel." diyerek dönen sandalyeyi bana doğru çekti. Ben ayaklarımı uzatmış ve sırtımı yaslamış bir vaziyette dururken kafamın üstündeki ışığı açtı. Gözlerim kamaşınca maskeye bakmayı sonlandırıp gözlerimi kapattım.

"Ne yapıyorsun ya?" diyerek koluna vurdum. Nereden geliyorsa bu samimiyet?

Işığı gözlerimden çekip yanındaki asistanından adının yabancı olduğunu bildiğim saçma sapan aletleri istedi.

"Bak bu bir ayna," deyip gri metal çubuğu ve ucundaki yuvarlak aynayı gösterdi. "Bununla dişini görmem çok daha kolay olacak. Canını acıtmayacak." deyip göz kırptı. Ağzımı açıp konuşacakken ayna dediği zımbırtıyı ağzıma soktu. "Hadi bakalım dişimize." deyip gözlerine taktığı gözlüğü işaret parmağıyla gözüne yaklaştırdı. Ben ağzım bir karış açık duruyorken dilimin altına bir hortum soktu. "Korkacak bir şey yok." hortumu gösterdi. "Bu bir suyutar, tükürüklerin benim muayene etmemi engellemesin diye onları hüp diye içine çekecek." deyip hortumu tekrar ağzıma soktu ve çürüyen dişime bir çubuk bastırdı. "Ağrıyor mu?" dediğinde gözlerimi kapatıp açtım. "Tamam dün ki şişlik apse olarak gözükse de apse değil." diyerek benden uzaklaştı. "Tedaviye başlayabiliriz." tekerlekli masa gibi olan şeyden cam şişeyi aldı ve enjektörün içine doldurdu. Maskesini düzeltip bana doğru eğildi. "Ağzını aç," uslu bir çocuk gibi ağzımı açtım. "Şimdi dişini uyutacağım, uykusu gelmiş. Bu biraz canını yakabilir kafanı oynatma tamam mı?" gözlerimi kapatıp açtım.

İğnenin ucu diş etime girdiğinde kendimi geri çekecekken Gece boşta kalan eliyle çenemi tuttu. Üç yere iğnenin ucuyla ilacı boşaltıp iğneyi çıkarttı.

"Bir süre uyuşmasını beklememiz gerekiyor." ayağa kalkıp eldivenlerini çıkarttı. Telefonundan bir şeylere bakıp bilgisayara baktı. "Çantandan kimliğini verebilir misin?" deyip bana bakmadan elini uzattı. Çantamın derinliklerinden kimliğimi bulup eline bıraktım.

Geçen birkaç dakikada boş boş etrafı izlemiş ve dişimin uyuşmasını beklemiştim. Gece yeni bir çift eldiven alıp yanıma geldiğinde tedaviye başlayacağımızı anladım.

"Hiç korkma." deyip omzumu sıvazladı. Yanındaki asistandan yine birtakım aletler istedi. Suyutar adını verdiği aleti dilimin altına koyup ucu iğne gibi olan aleti bana yaklaştırdı, ışık hızından bile hızlı döndüğü için gerildim. "Bu gördüğün ne biliyor musun?" dediğinde kafamı iki yana salladım. "Dönen su tabancası," dediğinde kaşlarımı çattım. Aleti bana doğru çevirdiğinde yüzüme su damlacıklarının geldiğini hissedip sol tarafıma döndüm. "Dişinle su savaşı yapacağım." derken gülüyordu. Gözleri kısılmıştı.

"Bu nasıl bir tedavi?" dedim uyuşan dişimle dilimi ısırmamak için mücadele ederken. Gece ona hakaret etmişim gibi gözlerini kıstı.

"Korkan hastalarımla ilgilendiğim gibi ilgilenmemi istedin." deyip omuzlarını kaldırdı. "Yalan mı?"

"Yalan değil ama çocukmuşum gibi davranıyorsun." dedim kaşlarımı çatıp küsmüşcesine baktım.

​​​​​​"Ee benden korkanlar çoğunlukla çocuklar oluyor." gözlerimi irileştirip kaşlarımı kaldırdım.

"Ben çocuk muyum?" tepkime karşılık asistan kız hafifçe gülmüş ancak yüzüne taktığı maske gülüşünü gizlemişti.

"Orantı kurmamız gerek," deyip elini oturduğu için iki yana açmış olduğu sol bacağının üstüne koydu. Yeniden eldiven değişmesi gerekecekti. "Benden korktuğun için ve benden de çocuklar korktuğu için sende çocuk oluyorsun." diyerek kafasını sağ tarafa eğdi. "O yüzden işime karışma lotus." deyip eldiveni çıkarttı ve yeni bir eldiven taktı.

"Lütfen normal hastalarınla ilgileniyor gibi ilgilenir misin?" dedim ellerimi ağzıma siper ederken. Bana yandan bir bakış atıp asistanına döndü kısık sesle bir şeyler söyledi. Asistan dışarı çıktığında koskoca odada sadece ikimiz kalmıştık.

"Tamam, ağzını aç o zaman da dişini çekeyim. Birkaç gün sonra da implant yaparız, yanlış çekilen dişine." kafamla onaylayıp ağzımı açtım. O tedaviye devam ederken aklımı dağıtacak şeyler aradım. Elimi oynatırken değişik hareketler deniyor, parmaklarımı çıtlatıyordum. Ellerime eziyet ederken gözlerim, Gece'nin gözlerindeydi. Maskeye gizlenmiş yanakları, dudakları ve sakallarını göremesemde hayalini kurdum. Yutkunma isteğimi bastıramayıp seslice yutkundum. "Şafak," deyip o da yutkundu. Yüzü kızarmış, alnından ter damlaları geliyordu. "Eğer elini çekmezsen buradan çıkamayacağız." gözlerini gözlerime sabitleyip elinin tersiyle terini sildi. Kafamı kaldırmadan elime baktım. Bakmaz olaydım.

Elim Gece'nin bacak arasında duruyordu. Hemen geri çekip öksürdüm. Konuşmak istedim ancak ağzımda duran çubuk yüzünden konuşamadım. Elimi pardon der gibi kaldırıp parmaklarımı birbirine geçirdim ve bacaklarımın üstüne koydum. Gece sürekli yutkunurken tedaviye zar zor devam etti. Gözlerimi kapatıp sonucu beklerken bana seslenen Gece'yi duydum.

"Aç gözlerini." gözlerimi açtığımda elinde tuttuğu dişimi gördüm.

"Iy, o ne?" deyip elimi yanağıma attım. Gece kendini tutamayıp yüksek sesle kahkaha attığında ağzımı açık tutmaktan ağrıyan dudaklarımı hareket ettirdim.

"Bu senin emektar dişin," bana doğru yaklaştırdı. "Tanış istersen?" deyip bir kaşını kaldırdı.

"At çöpe ya. Ne psikopat adamsın sen?" deyip oturur pozisyona geldim.

"Ne çöpü ya? Saklayacağım ben bunu." deyip göz kırptı ve oturduğu sandalyeden kalktı. "Uyuşukluk geçene kadar bir şey yeme. İlaçlarını yazıp getireceğim, bekle burada."

Kucağımdaki çantamı omzuma asıp sağ elimi yanağıma bastırdım. Şuanlık bir ağrı yoktu ya uyuşuk diye hissetmiyordum ya da gerçekten eli hafifti. Gece elinde bir kağıtla geldiğinde maskesini çenesine indirdi. "Bunlar ilaçların, eczane nasıl kullanacağını sana söyleyecektir."

"Teşekkür ederim." deyip kağıdı aldım.

"Rica ederim, geçmiş olsun. Senin korkun yüzünden zor geçeceğini düşünmüştüm ama düşündüğüm gibi olmadı." deyip bonesini çıkarttı. Saçları alnına döküldüğünde derin bir nefes aldı. "Farklı engeller çıktı." deyip elime baktı.

Suçlu bir çocuk gibi ellerimi arkama gizleyip hızlıca odadan çıktım. Yanaklarımda yanardağ patlıyor, lavlar etrafa sıçrıyordu. "Nasıl bakacağım ben o adamın yüzüne?" kendi kendime mırıldanıp çıkışa ilerledim.

Birini düşünmek nasıl değerli hissettiriyorsa utanmak o kadar yerin dibine sokuyordu.

Bölüm sonu.

Dişimizi çektirdik sonunda. Bizden mutlusu yok. Tabii biraz rezil olduk ama olsun, büyüyünce unuturuz.

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi bu satıra yazın lütfeen.

Oy vermeyi unutmayalım canlarım.

Kurgularım hakkında bilgi edinmek için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın.

İnstagram, tiktok: z.nesa_

Loading...
0%