@zakkum_cicegi
|
Murat Dalkılıç: Yalan Dünya
2. BÖLÜM
Ve ben bir aile katili oldum.
Ben bir katil oldum. Aile katili. Mehtap Yıldız...
Gözüm karardı, anılar beynimi dişledi. Odanın kan kokusu ciğerime işliyor, o kan kokusunun aileme ait olmadığını kendime inandırmaya çalışıyordum. Çünkü değildi. Di mi?
Değildi. Hayır değildi.
Kimi kandırıyordum!
Ellerimde bir silah vardı. Tam da sağ elimde, parmaklarımın arasında soğuk bir demir tutuyordum. Dudaklarım aralanıyor, ama dile getiremiyorum. Ellerime temas eden soğuk ve sert baskıları hissediyorum, ama itemiyorum. Boğazımda bir düğüm değil, bir taş değil, bir kaya var, ama gözyaşı dökemiyorum. Yüzüme tokat gibi değil, bedenime bir kırbaç gibi iniyor o gerçekler.
Gözlerim usulca açılıyor, bakıyor o bayılgan bedenlere, geçiyor içimden kurtar bizi de!Abimin karnı kanlanmış, annemin kalbine değmiş, babamın boynuna asılmış hayaller, en sonunda intiharına sebep olur o hayaller...
O hayaller eninde sonunda urgan ipine geçirildi. Geriye acılı bir enkaz ve çığlıkları kaldı...
Arkamdaki sıcak bedenin varlığı yok oldu. Elime ağır gelen silah, parmaklarımın arasından sıyrılıp yerle buluştu. Herşey anın başlangıcı gibi ilerledi. Ağır ve sert.
Yerde kanlar içinde yatan abimin dudaklarından küçük bir inleme firar etti. Gözlerim kapandı. Başıma vurulan tokmaklar, taşlar, topraklar, buna fayda etmiyordu. O siyah beden gecenin bir vakti evimize gelmiş, sonra ise ailemi katletmişti. Gözlerim açıldı. O siyah beden arkasında bir ailenin enkazını bırakıp kaçtı.
İçimdeki sesler olduğu köşeye sindi.
Ellerim iki yanıma düştü, gücüm tamamen alınmış biri gibi değil, gücüm tamamen alınmış biri olarak düştü ellerim. Sonra bedenim bana ağır geldi. Kalbimi taşımaktan yoruldum. Dizlerim usulca kırıldı, eski ve kanla kaplanmış halımızın üstüne serildi. Ellerim dizlerime çıktı, bacaklarımın üstüne otururken, gözlerimi önümdeki siyah ve parlak kaplamalı silahtan ayıramıyordum.
"Mehtap." Diye adımı zikir etti abim. Kafam bambaşka yerlerde olsa da, bu seslenişe cevapsız kalamadım. Gözlerimi silahtan kaldırıp, kan içinde kalmış bedene baktım. Bir elini ileri doğru uzatmış, diğer eliyle de vurulduğu yeri tutuyordu. "Onu bana ver," dedi zorlukla, alnındaki damar belirginleşmişti, üstünde ter birikintisi karanlıkta olmasına rağmen parlıyordu. "O-onu bana v-er." Diye acıyla inledi tekrar. Hareket dahi etmeden abime bakarken, o rahat durmadı, ileriye uzattığı eliyle kendini yanıma doğru sürüklemeye çalıştı.
Sana yardım edemem abicim, ellerimde kan var.
Gözlerimi dahi kırpmadan abimi izlerken veya da izlediğimi sanarken aniden koridordan bir takım sesler gelmeye başladı. Kıpırdamadım. Abim yanıma sürüklendiğinde eli, önemdeki parlak kaplamalı silahla temas etti. Nefesimi tuttum, zaten hiç almamışım.
Engel olmak istedim, ellerimi bağladılar. Çırpınmak ve bağırıp çağırmak istedim, ayaklarımı bağladıktan sonra dudaklarıma bir kumaş bağladılar. Benim hayatım bu işte, ne yapsam yaranamıyor, ne desem burnumun dibinde bitiyordu.
"Ersin! Ersin abi!"
Koridorda sesler vardı. Fakat o sesler artık yoktu. Başım soğuk zemine ruhum ateşler içinde bir kazana konuldu. Annem ve babam soğuk hastane morgunda onları ziyaret etmemizi bekledi. Abim ise, o silaha birer birer emarelerini bırakıp bir kafese konuldu...
Ben... Ben ise sessizliğim ve dokunulmazlığımla nam saldım. Bir zaman sonra unutuldukça unutuldum. Ve tarih olmayı bekleyenlerden sadece biriyim.
Ben Mehtap Yıldız... Tarih olmayı bekliyorum.
******
Yine bir güne uyandım.
Ben Mehtap Yıldız... Tarih olmak beklediğimden daha zordu.
Yorgun gözlerimi yatağımın başucundaki komidinin üzerindeki dijital saate diktim.
09:50
Derin bir nefes verdim ister istemez. Bu saatte ayakta olmam büyük bir mucizeydi. Lakin bu döngüyü de değiştirmem gerekecekti.
Artık geceleri uyumalı, hava aydın iken ne halt yersem yemeliydim. Geceyi çok seven insan topluluğundan biriyim sadece. Genel olarak şu an, şu saniye yatakta yorganla kavga ediyor olurdum. Özlenecek günlerim vardı.
Elimi kaldırıp kısa ve yumuşak saçlarımın arasına daldırdım. Acilen bir duş almam gerekirdi, yoksa Aytekin başımda bok gibi kokuyorsun kızım, Allah'ın adını verdim git bir duş al! Diye destan dururdu.
Hâlâ uykumun olmasını umursamadan yataktan çıktım. Odamın kişisel banyosuna girdim ve üstümdeki fazlalıklardan kurtulup kenidimi duş başlığının altına, soğuk suyun altına bıraktım.
Kısa bir duşun ardından uykum açılmış, üstümü giyinip ellerim belimde çalışma masamı izlemeye koyulmuştum. Yaptığım çok saçmaydı ama... Şu an masamın üzerindeki matematik soru bankasının açık sayfasındaki gözüme çarpan rastgele bir soruyu, kafamdaki kriterlerle birleştirip çözüyordum.
Elimi alnıma atıp sertçe ovdum. Sonucu bulmuştum fakat cevabın olduğu şıkkı işaretlemeye üşenmiştim. Ellerimi belime daha da bastırdım ve yanaklarımı sıkıntıyla şişirdim. Sıkkın Dünya ve çileli bedenleri.
İç çekerek odama bir göz gezdirdim. Sıkıcı, siyahtan başka renk olmayan, içi daraltacak bir ruh çöküşüne neden olacak bir odaydı. Geniş ve büyüklüğünü göz önünde bulundurarak seviyordum odamı.
Aytekin nefret ediyordu.
Ayşen teyze sadece temizlik ve bana bakmak için giriyordu, ama o da sevmiyordu.
Çetin Ceviz pek önemsemezdi.
Kafamdakileri baştan savma bir hareketle atıp odamdan çıktım. Bir kaç adımlık koridoru devirdim. Burnuma gelen patates kızartması kokusu ile yine kendimi evimde hissettim. Az çok geliyordu serçelerin sesi kulağıma. Evde garip bir uğultu vardı. Ayşen teyze yüksek ihtimal mutfakta, Aytekin okulda, Çetin Ceviz elindeki gazete ile salondaydı.
Mutfağı es geçip salona ilerledim. Aynen tahim ettiğim gibi Çetin Ceviz elindeki günlük gazetesi, gözünde numarası küçülmüş gözlükleri ile gazetesini okumaya çalışırken gördüm. Yanındaki beden ise beni hem kızdırmış, hemde üzmüştü.
"Ay sonunda uyandı, evin uykucu kuzusunun biricik göz bebekleri!" Diye ciyakladı Aytekin. Aynı zamanda yayıldığı koltuktan kalkıp sırıtık bir ifadeyle bakmakla meşkuldü. Çetin Ceviz ise gözlüklerinin arasında kaçamak bir bakış atmış, sonra geri işine odaklanmıştı.
Kızgın bakışlarımı Aytekin'e çevirirken, garibim daha yediği haltı düşünüyordu. Daha çok düşünürdü. Gözlerimi kısıp kollarımı birbirine doladığımda, artık emindi yediği bir halt olduğu ki saf bir korkuyla bakıyordu.
"Yine ne yaptım da bana bu gözle bakıyorsun inek gözlüm, ala balık tenlim, bakışlarında toprağıma gömüldüğüm." Dedi çirkin lakapları ile. Yemezler Aytekin paşası.
"Boşuna kızma çocuğa." Diye araya girdi Çetin Ceviz. "Bugün cuma."
Bende Perşembe. Yok ebesinin şeysi!
Gözlerim kendi kendine kırpışırken, kaşlarımı küfür edercesine kaldırmıştım. Sanki Osmanlı'nın Malazgirt savaşından geliyordum. O kadar bir boşluk oluştu zihnimde, kalbimde, bedenimde.
"Keşke alıştıra alıştıra söyleseydin be babam." Dedi içli içli Aytekin. "Kız kazıkçı İsmail'den alınan 2. El telefon gibi donup kaldı."
Arada üç gün vardı ama bir yıl gibiydi.
Anlık şoku üzerimde attığım an ortama Ayşen teyze dahil oldu. Ne yani, ben bu koskoca üç gün boyunca uyudum mu?
Yok daha neler!
Hayır! O sadece daha neler neler var demek istedi!
"Oy kuzum, nasılda kaşık kadar kalmış yüzün." Diye ağıt yaktı Ayşen teyze, oldukça üzgün duruyordu. "At bakayım şunu ağzına." Diye uzattı, daha neresinden çıkarttığını bilmediğim salatalığı. Kaşlarım çatıldı, ya abi... N'oluyor! N'oluyoruz ya!
"Fazla üstüne gitmeyin," dedi Çetin Ceviz yaygan bir tavırla. "Şu an şokta. Ve eminim ki daha ne dediğinizi bile anlamıyor."
Konuştu doktor Sherlock.
Doğru konuştu ama, yalan mı?
Ellerimi kaldırıp Çetin Ceviz'e, “Neden bu kadar uyuttunuz beni?” Diyerek işaret diliyle anlatmaya çalıştım kendimi. Kızgındım. Bir hastalığım yoktu. Ne diye uyutmuştu beni bu güne kadar, bok mu vardı.
"Hayır," diyerek yerinde doğruldu Çetin Ceviz. Elindeki günlük gazetesini kağıt sesleri eşliğinde katlarken. "Sadece gün aralarını hatırlamıyorsun." Neyden bahsettiğini hâlâ anlamamış, öküzün trene baktığı gibi Çetin Ceviz'e bakıyordum.
"Nasıl yani." Dedi yanımdaki Aytekin. "Mehtap o günün etkisinden daha yeni mi uyandı. Bana uyandığını ve bir sorun olmadığını söylemiştin baba." Sesi her geçen kelime daha da sertleşmiş, taşıdığı yalan öfkesi yüzüne maske olmuştu.
Anlamıyordum. Pazartesi günü okula gelmiştim, biri bana temas etmişti ve korkudan bayılmıştım. Duyduğum son ses bile Utku'dan ibaretti. Ondan sonrasını tahmin bile edemiyordum. Ne olmuştu, ne bitmişti...
Sabah uyandığımda zamanın içindeyim zannetmiştim, ama aslında tam tersi, zamanın gerisinde kalmış, kendimi hâlâ o günün sonrasına, olacaklara kitlemiştim. Ne yalan söyleyeyim, uyandığımda evde, hele ki odamda olmayı hiç beklemiyordum. Ben kendimi kaybettiğimde, beni kim buldu?
Çetin Ceviz, oldukça rahat bir tavırla gri yeleğinin cebinden bir bez parçası çıkardı. Rahatlığından ödün vermeden, gözündeki gözlükleri çıkartıp kumaş parçasıyla gözlüğünü silmeye başladı. "Evet, uyuyup uyandığında bir şey olmayacağını, söyledim." Yanımdaki Ayşen teyze, kaşlarını çatarak koltuğa yaygan bir tavırla yayılmış eşine yürüdü.
"Ee, ne oldu ya benim kızıma." Dedi sahiplenici bir tavırla.
"Aytekin'in dediği gibi hâlâ o günün etkisinde. Kendisini o olaydan bir gün sonrasında zannediyor." Gözlerini bu sefer benimle buluşturdu. "Lâkin uyandığı diğer günleri de hatırlamıyor."
"Ne yani!" Diye hayretle şakıdı Aytekin. "Mehtap üç gün boyunca bizimleydi, ama hatırlamıyor!" Aynı hayretiyle bana döndü. "Harbiden hatırlamıyor musun kız!"
Harbiden hatırlamıyorum lan!
Hangi ara uyandım, hangi ara saçma sapan şeyler yaptım acaba!
"Allah'tan beklediğimden uzun sürmedi bu tavrı, ama sen benden bile Çetin Ceviz çıktın Mehtap. Bu duruma düşenler, çoğu zaman saçma sapan konuşup aynı saçmalıkları ile farklı etkinlikler yaparlar. Sen sadece yedin, içtin, soru çözdün."
Ben abdest almaya gidiyorum.
Rahatlamış olan tavrımı saklamak için, sadece derin bir nefes vererek kutladım bu anı. Buna da şükürdü. Benden çok başka bir şey beklediği ortadaydı. Hayallerinin suya düşmesi bile onun için hırs savaşı sebebi.
Atmosferim daraldı, kendimi bir kutuya kapalı gibi hissetmiştim. Nefes almam yasaktı sanki. Ellerimi gergince kaldırıp, donuk olduğuna neredeyse emin olduğum gözlerimi Çetin Ceviz'e diktim. “Halsiz hissediyorum, sanırım bir daha uyuyacağım.” Dedim akışa bırakır bir tavırla. Devam ettim. “Ayrıca... Uyumuşum, uyanmışım. Hastane bilgisi bilgisi dışı olay olmadıysa bu kadar da büyütmeye gerek yok olayı. Haftaya yeniden başlarım, olur biter."
Burnumdan soluyarak salonu terk ettim.
O sırada ne kısmetse kapı çalmıştı.
Bak sen Allah'ın işine!
Gözlerimi devirerek odamın yolunu tuttum. Arkamdan Ayşen teyzenin pata küte kapıya bakmak için koşması ile odama girmiş bulunuyordum.
Sahne benimdi.
Şimdilik.
Giyinme dolabıma yönelip bir kaç parça kıyafet çıkardım. Siyah. Farksız bir renk. Siyah parmaksız eldivenlerimi ve siyah şapkamı yatağın üstüne savururken aynı zamanda pantolon ve kapşonlu bir siwiht seçmeye çalışıyordum. En sonunda giyeceklerimi kesinleştirip ıslak saçlarımı havlu ile kuruladım ve giyindim. Hızlıca işlerimi halledip yatağa kuruldum. Aytekin'in sesi odamda uğultu halinde havaya karıştı.
"Mehtap!" Diye böğürdü. İçimden sessiz bir Ne var!? Tepkisi vermeyi ihmal etmemiştim. Ne kadar yaşamasam da yaşamış kadar olmalı ve yaşamış kadar sahte olmalıydım.
Aytekin çağrıyorsa kesin saçma sapan bir şey göstereceği için gitme gereği duymadım. Eldivenlerimi parmaklarımın arasından geçirirken, kapı hiddetle açıldı ve odama Aytekin dahil oldu. Ne olduğunu bilmiyordum ama bir bokluk döndüğüne emindim. Odama tiksinerek bakarken gözleri benimle buluştu. Aynı ifadesiyle konuştu.
"Birileri geldi, seni soruyorlar." Demesiyle, kaşlarımın gözlerimin üzerine inmesi bir olmuştu. Kim, niye, neden beni sorsun?
"Sanırsam okuldan." Deyip yanıma doğru ceylan gibi sekerek geldi. Gözlerimi ondan kaçırarak işimi halletmeye yoğunlaştım. "Nereye gidiyorsun yine ya." Dedi isyankârca. Derin bir nefes verdim. Bu çocuk sınırlarını fazla zorluyordu.
Daha 15 yaşında bela kesilmişti başıma.
Eldivenlerimi giydikten sonra nemli saçlarımı şapka ile sakladım. Gözden sakındım. Babamın her akşam okşadığı, öpüp kokladığı saçlarımı herkesten... Kendimden bile sakındım.
"E hadi..." Diye ufaktan celallendirdi ortamı. "Seni bekliyorlar kızım." Bana ne. dercesine omuz silktim.
Adamlar sana geldi! Bu ne yaşıyor lan!
İçimdeki sesi bastırıp kendimi hafiften silkeledim. Oldukça sakin bir tavırla Aytekin'i es geçip odamdan çıktım. Oda savaş alanı olmuştu iki dakikada, umarım Ayşen teyze beni amuda kaldırıp saçlarımı süpürge yapmazdı.
Saniyeler içinde koridoru yürümüş ve parmak ucu mooduna geçmiştim. Yakalanmama prensipleri daima işe yarayabilirdi.
Yaramayada bilirdi.
"ANNE! MEHTAP YİNE EVDEN KAÇIYOR!"
İçimden okkalı bir küfür savururken Aytekin odamdan en cool hâli ile çıkmış bilmiş bir öğretmen edâsıyla beni dikizliyordu. Aynı zaman diliminde ise salondan çıkmış üçlü bir grup mevcuttu, lâkin önümde sadece ahşap bir kapı vardı.
Kardeşim yoktu ama KARDEŞ KILIKLI VARDI!
Şu an üç seçeneğim vardı.
Bir; Arkama bile bakmadan bu evden tüyerdim ve akşamleyin Ayşen teyzenin gazabına kucak açardım.
İki; Arkamı döner ve süt dökmüş kedi gibi uslu uslu ziyaretleri için sadece bakardım. Sonra kaçardım.
Üç ise; Kaçardım.
Benim kriterlerim kaçmaktan yana gibimsi.
Aynen... Sonra dayak yiyen ben olayım dimi iç ses?!
Kaçacak başka yerim olmadığından, içimden küfür ede ede arkamı döndüm. Durumu söyle özetleye bilirdim ki:
Ziyaretçilerimden biri Utku, diğeri ise ismini ve sıfatını daha önce görmediğim kızdı.
Dudaklarımın arasından derin bir nefes kaçmıştı. Aytekin ise sırıtık bir sıfatla yandan yandan bana ve gelen çok değerli misafirlerimize bakıyordu.
"Biz yanlış zamanda geldik galiba." Dedi adını, namını tanımadığım kız.
Biraz öyle oldu gibi.
"Yok, yok." Dedi Ayşen teyze tatlı bir telaşla. "Tam zamanında geldiniz kuzum, ben çağardım ya sizi, müsait olmasam çağırır mıyım Allah aşkına!" Diyerek ortamı yumuşatma aşamasına geçmişti teyzem. Ama gözleri seni çiy çiy yiyeceğim. edâsıyla bakıyordu. Ve ben yanmıştım.
******
Selamlaaaar sayın okurlarıııımm💖 Bir bölümü daha devirdik elhamdülillah Yarabbi çok şükür. Bölüm sizce nasıldı? Karakterimiz hakkında düşüncelerinizi çoook merak ediyoruuum. Yıldızları da sizin gibi prlatmayalım mı efenim🌟🤭 Bir sonraki bölüme kadar beklemede kalıın dostlar, hayde ben gidem. 💐
🦋🔥🥀
|
0% |