Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. BÖLÜM

@zakkum_cicegi

Bölüm Müziği: Toygar Işıklı - İntikam Yemini

 

 

3. BÖLÜM

 

 

Mehtap Çevrimiçi...

 

Mehtap: Sen önceden kaçar mısın, yoksa ben kovalamaya başlayayım mı?

 

Aytekin Çevrimiçi...

 

Görüldü✓✓

 

Aytekin: Vallahi hiç öyle deme, anneme söylerim seni.

 

Mehtap: Ya ne annesi! Ne annesi ya! Delikanlıca oyna oğlum oyununu, ne bu hemen anneyi siper etmeler!

 

Aytekin: Can güvenliğimi tehlikeye atamam.

​​​

Mehtap: Sen bir yanlız kal... Ben o zaman göstereceğim sana tehlike neymiş.

 

Aytekin: Tükürdüğünü yalayacaksan hiç o toplara girme derim.

 

 

Mehtap: Bende o göz var mı oğlum. Göreceksin sen. Elime geçtiğin an geçmiş olsun.

 

Aytekin: Anca laf.

 

Aytekin: İcraate gelince süt dökmüş kedi misali boyun eğiyorsun.

 

Aytekin: Bana bile hiç el kaldırdığını görmedim, yaşamadım şu âna kadar.

 

Mehtap Çevrimiçi...

 

Mehtap Yazıyor...

 

Mehtap: Kıyamadığımdan.

 

Mehtap Son Görülme: 10:47

 

Aytekin Son Görülme: 10:55

 

 

******

 

Çentik atılan duvara daldı Gediz. Uzaklara, çok uzaklara gitti. Sayma zahmetinde bulunmamıştı, bu kafese gireli. Onun yerine çok düşünür, onun geleceği için planlar yapardı. Lâkin bu kafesten çıkabilecek mi... Orası tartışılır bir konu olmuştu son zamanlarda.

 

Gitme dememişti ona. Ama kal da dememişti. Suçlu ve oyununu ise kurallarına göre oynamıştı. Dışarıda kalmış bir canı vardı oysa, ne diye girdi ki bu oyuna? Kapı dışarı ettiler hüznü ile onu. İsterdi Gediz, şakacıktan bir hayatta olup şakacıktan bir yaşam sürmeyi.

 

"Devrem." Diye seslendi tanıdık bir ses. Cevap vermedi Gediz.

 

"Gene gitti fellek." Dedi diğeri. Yine cevap vermedi Gediz.

 

"Ulan, ben dedim size şu adama çikolata ikram etmeyin diye! Hangi akıla uyup da tutuşturursunuz şu zıkkımı eline!" Dedi diğeri. Bu sefer kimse cevap vermedi.

 

Koğuş tüm sessizliğini korurken Gediz, gözlerini diktiği çikolata paketinden, yukarıya doğru çıktı, soğuk gözlerle. Başının üstünden ona bakan üç çift göz, tedirginliğini koruyordu. Gediz, onlara bakmak yerine duvardaki yüzlerce çentiğe baktı. Bir şifreyi çözmek istercesine dikkatli ve temkinliydi bakışları, aynı zamanda bir buz kütlesi kadar da soğuk ve ifadesiz.

"Gediz," diye seslendi üçlünün içindeki İrfan. "Gardaşım İyimisin?" Gediz'in kulağında tiz bir ses yükseldi. Bir çınlama sesi. Sesler yükseldi kulağında.

 

Abi. O küçük kız çocuğu. Hadi kalk, çikulata almaya gidelim. Görüntü yoktu, ama sesi vardı. Annemden izin aldım, hadi!

 

O zamanlar niye hayır demişti, hatırlamıyordu bile. Ya abi! Hadi, gidelim artık! Sonra ağlamaya başlıyor o küçük kız.

 

"Ağlamasın." Diyor Gediz. Etrafındakiler buna bir anlam veremiyor. Olanları sadece izlemek ve seslenerek onu kendine getirmeye çalışmak ile yetiniyorlar.

 

Küçük kız ağlıyor, iç çekiyor gizliden gizliye.

 

"Ağlamasın." Diyor Gediz yine.

 

Gidiyorum ben!

 

"Gitmesin."

 

Gediz, kafasını kaldırıp İrfan'a bakıyor. "Gitmesin." Diyor çaresizce. "Gitmesin İrfan, ben alırım ona çikolata ama yeter ki gitmesin." Sesler uğulduyor, hayat kararıyor. Gediz'in yeri ise karanlığın kafesi oluyor.

 

O küçük kız aslında gitmiyor, ama Gediz'in korkması için Mehtap'ın gitmesi gerekiyordu, affeder miydi bir gün onu Gediz?

 

 

******

 

Mehtap: Kıyamadığımdan.

 

Mehtap Son Görülme: 10:47

 

Çatık kaşlarlarım okuduğum cümlenin etkisiyle düzleşmiş ve yumuşamıştı. Acı çekiyordu. Bu hayatta istediğim son şey bile değildi. Mehtap acı çekmeyi hak eden bir kız değildi. Onu can kardeş bellemiş, onu arkadaşım yapmıştım.

 

Canımdan bir parça değildi, ama canımdı.

 

Onunla büyüdüm, büyüdük. O hiç sesini çıkarmaz, uslu uslu yerinde otururdu. Ben ise asla yerimde durmaz, panter gibi olaydan olaya atlardım. Benim peşimden koşan, yaralarımı saran, benimle uyuyup, yemek yiyen...

 

Aynı kişi, bu kişi ne annem, ne de babam.

 

Mehtap.

 

Hikâyesini ne kadar bilmesem de, ben onu olduğu gibi sevmiştim. Kimse bilmedi, onun benim kalbimdeki yerini. Ama onun yeri yine kalbim oldu.

 

Bakışlarımı telefondaki yazıya sabitlediğimde, annem beni yalnız bırakmadı.

 

"Aytekin, at bakayım şunu ağzına, iki gündür kaşık gibi kaldı suratınız, ben topluyorum!" Dedi sitemle karışık, eğlence ile. Bir yandan da dudaklarıma yaslanmış, ekmek arası patates kızartması lokması vardı tabi. Lokmayı ağzıma attım ama anneme cevap vermedim.

 

Telefonu kapatıp, cebime koydum. Ortama uyum sağladım yine. Masada oturan üçlü, birbirlerine gergin bakışlar atıyorlardı.

 

"Bu ne ya," dedim isyan edercesine. "Masa, masa değil yüksek gerilim hattı anasını satayım." Dediğim an Mehtap sesli bir şekilde boğazını temizledi. Ne var dercesine baktım ve omuz silktim. Önümdeki tabakta hıyar ile göz göze gelince, beklemeden ağzıma attım.

 

Masa sessizdi.

 

"Oo sessizlik," kendi kendime güldüm. "En sevdiğim." Benden başka gülen yoktu zaten. Gülmek güzel bir nimet. Bu ne ya böyle! Kendimi Harry Potter filmindeki yaşlı çınar ağacı gibi hissetmem normal mi?

 

Ama o ağacın kolları da vardı, her halta karışıyordu, kökünü taşıdığım.

 

Ay ne güzel, aynı ben.

 

"Ee efendim," diye söze girdi fasikül. "Bizim sebebi ziyaretimiz belli."

 

"Verdim gitti." Dedim ani bir yükselmeyle.

 

"AYTEKİN!" Diye bağırdı kulağımın dibindeki annem. Hadi beni geçtim kulaklara da mı acımazın be anam.

 

"Ne var ya, şaka yaptım." Diye açıkladım kendimi. Bunlara da hiç şaka yapılmıyor. Gerilim filmindeyim sanki, bi'rahat olmuyorlar, e zaten rahat da vermiyorlar.

 

Başım bu evde belada.

 

Bir de bana derler ömür törpüsü! Diye!

 

Fasikül beni aldırmadan devam etti. "İşte efendim, biz rahatsız olan arkadaşımızı ziyaret amaçlı, sınıfımızı temsil etmek üzere geldik."

 

"Hoşgeldiniz çocuklar, tekrar hoşgeldiniz. "

 

"Hoşbulduk." Diye karşılık verdi yanındaki kızıl olduğunu yeni gördüğüm kız. Yumuşak bakışları dikkatimi çekmişti. "Mehtap bayıldığında, sınıfça başına toplanmıştık, ama Utku sağ olsun..." Kızın gözleri yanındaki elemana kaymıştı. "Bizi uyandırdı. Biz bir süre bekledik ne olduğunu çözemedik." Birden aydınlanmış gibi gözlerini açıp samimi bir gülümseme peyda oldu simasında. "Sana dokunan çocuk..."

 

Tüm masa gözlerini turp kafaya dikmişti. Bende merak ediyordum, harbi ne olmuştu Mehtap bayıldıktan sonra?

 

Mehtap'ın soğuk gözleri turp kafada, turp kafanın gözleri Mehtap'ta idi. İlk bakışta, Mehtap'a dokunan ve onun bayılmasına sebebiyet veren elemanı, fasikül zannetmiştim. Ama bunu annemin söylemi ile zihnimden def etmiştim. Madem Mehtap'a temas eden kişi Fasikül değildi... O zaman Mehtap'a dokunan çocuk neredeydi?

 

"Aytekin." Dedi an kaşlarım çatılmıştı. Bendim lan o. Gözler bu sefer Mehtap'a döndü. Mehtap ise donuk gözlerle kıza bakıyordu. İçinde bir savaş daha başlamıştı.

 

Masa yine sessizliğe gömüldü. Kendimi geri çekmek istercesine oturduğum sandalyeye daha fazla sindim. Zaman donmuş gibiydi. Kimse kıpırdamıyor, göz bile kırpmıyorlardı. En sonunda Fasikül, önündeki tabaktan bir hıyar alıp ağzına attı, bir tek onun sesi deldi kulakları.

 

Tam o an Mehtap'ın cebindeki telefonundan bir melodi yükseldi. Mehtap sakinlikle elini cebine atarken, ben ikinci hıyarımı mideye indiriyordum. Mehtap, ekranı yüzüne tuttuğunda, her ne gördüyse önce kaşları çatıldı. Sonra çenesi kasıldı. Telefonu sessize alırken, o ekrana bakmaya devam etti. Kimin aradığını çözemedim, ama beklemediği biri olduğu her halinden belli oluyordu.

 

Mehtap, kimseyle göz teması kurmadan telefonu yanıtladı. Tedirgin bir ifadeyle kulağına götürdüğü telefon, sanki yasaklı bir cihazı gizlice kullanıyormuş pozu veriyordu. Bir süre dinledi, yüzünde en ufak bir mimik dahi oynamadı. Masadaki şahıslar ise oldukça sessiz ve tereddüt barındıran bakışları, her yerdeydi.

 

Telefonun ucundaki kişiyi manyak gibi merak ediyordum. Annemin benden eksik kalır yanı yoktu. Mehtap bir süre dinledi.

 

Zaten dinlemekten başka bir şey yapamaz o.

 

En sonunda kaşları hafifçe çatılmış, maviyle karışık kahve gözlerini masadan kaldırıp direkt bana bakmıştı. Yine ne yaptım acaba? Aslında şu sıralar sakindim, ama bunu bizikilere inandırmak bir hayli çaba gerektiren bir işti. Benim ise o toplara girmeye hiç niyetim yoktu.

 

Âdem elmamı yavaşça hareket ettirirken, Mehtap kaşlarını çatmayı bırakıp, yerini hüzne bıraktı. Bir şeylerin olduğu kesindi, şu saatten sonra. Bir kaç saniyenin ardından, Mehtap telefonu kulağından uzaklaştırdı. Yüzündeki ifadeyi çözemedim, neyin ne olduğunu unutmuş gibiydi. Bakışlarını benden ayırıp tekrar masaya dikti.

 

"Ee," diye sessizliği bozdu babam. "Kim aradı, bir şey söylemeyecek misin?"

 

Bu adam hangi ara oturdu masaya?

 

Mehtap, boş bakışlarını babama dikti. Hayır, bakışları boş değildi. Boşluğa bakıyormuş gibi bakıyordu, sanki babamın oturduğu sandalye boştu. Ellerini kaldırıp cevap verebilirdi, fakat Mehtap o yola başvurmayı zahmet etmedi.

 

Onun yerine oturduğu sandalyeden ayaklandı. Onunla birlikte bende, hatta annem ve diğer iki kişide. Çetin Ceviz oturmayı sürdürdü...

 

Mehtap salonun kapısına ilerlerken, arkasından adımlıyordum. Beni takip edenler ise sırasıyla; Annem, fasikül ve turp kafa oldu. Arkasından Mehtap diyen kısık sesimi ben bile zor duymuştum.

 

Nereye gittiğini kestiremiyordum. Çok belirsizlik vardı. Çok. Hissiz bir imaj çizmeye çalışıyordu ama o benim gözümde her zaman aynı Mehtap'tı. Nereye giderse gitsin peşinden geliceğimi biliyordu, çünkü o da beni tanıyordu.

 

Mehtap, evin çıkışına doğru yönelirken, vestiyerden siyah botlarını almayı ihmal etmemişti. Ona ayak uydurarak bende botlarımı aldım ve onun gibi yere çöküp seri bir şekilde giymeye başladım.

 

Bu sırada annem ileriye atmıştı.

 

"Mehtap, kızım nereye gidiyorsun? Kötü bir şey mi oldu yavrum ha, bana mı söylemiyorsun üzülmeyeyim diye?"

 

Annem sözlerini bitirdiğinde, o çoktan botlarını giymişti. Aynı anda çöktüğümüz yerden doğrulduğumuzda, annemin gözlerinin dolu hâli içimi bir tık cızlatmıştı. Annem kalp hastası olduğundan, ona okul notlarım 100 olsa bile söylemiyordum. Kalbi kaldıramıyordu.

 

Mehtap ileriye bir adım atıp annemin tam karşısında durdu. Annemin endişeli bakışları her şeyi belli ediyordu. Annem işaret dili bilmediğinden, elini kaldırıp işaret parmağı ve baş parmağı arasında küçük bir hava boşluğu oluşturdu. Bu onun dilinde çok az. Demekti.

 

Ne kadar az olursa olsun, onunla gidiyordum.

 

Mehtap annemi gerisinde bırakıp kapıya yönelirken, bende gölge misali peşinden geliyordum. Kapıyı açtığı an gördüğümüz adam ile ikimizde olduğumuz zemine çivilenmiştik. Adam rahat bir tavırla bizi izlerken, gözleri özellikle önümdeki kaçakçıyı süzüyordu.

 

Adam uzun boylu, yapılı ve ben patronun oğluyum ha. Havası veriyordu. Tamam, peki Bundan bana neydi?

 

Olduğumuz yere yapışmıştık şimdi, ee ne oldu?

 

"Aytekin?" Diye şaşırdı arkadaki ses. Fasiküle aitti.

 

"Benim lan o!"

 

Mehtap'ın yüz ifadesini merak ediyordum, lâkin bu nu görmem şu an, hele ki şu an çok güç. Kafasını önüne eğdi önce. Ne yaptığını anlamadım, ama bir anda herkesi es geçip merdivenleri pata küte inmesi bana da sürpriz olmuştu...

 

"Mehtap!" Diye arkasından indim merdivenleri. Kendisine yetişme planlarımın alt üst olmasını geçin, nereye gideceğini bilsem, çoktan oraya ışınlanırdım. Arkasından yetişmeye çalışma çabalarım boşa çıktı, çoktan binadan tüymüş, beni de bir şekilde arkasında bırakmıştı.

 

"Allah kahretsin!" Diye tısladım hırsla. Bahçe kapısını sinirle çarptım. Lakin şu an çok önemli biri daha vardı.

 

Kapının ucundaki karizma sepeti...

 

Hızla binaya adımlarken zihnindeki kötü düşünceleri def etme

derdindeyim.

 

En sonunda damlayacağı yer belliydi ne de olsa.

 

Çocuk parkı...

 

******

 

Adımlarım nereye gittiğimi çok iyi biliyordu. Ezberlediğim mekanlar, insanlar, tabelalar... Her bir karışını ezbere bildiğim sokağın sessizliği, gücünü koruyordu. Adımlarım ise en az sokak kadar sessizdi.

 

Caddeye çıkmadan önceki son sokak...

 

Bir kaç adım kalmıştı. O adımları da devirdikten sonra sağ solu kolaçan ettim. Araçlar vızır vızır yolunda ileriyor, kaldırımdaki insanlar aceleyle, kimisi işine, kimisi sevdiğine... Yol alıyordu. Bense yıllarca yüzünü sadece bir kaç kere gördüğüm abime gidiyordum.

 

Kızgındım. Kırgındım. Ama onun yolunda gidiyordum.

 

İnsanlarla aynı hızda gitmek için kendimi hazırladım ve saniyelerin içinde atladım kaldırıma. Biraz boştu, ama insan da vardı. Onlarla aynı hızla yürümeye dikkat ederek hedefimdeki konuma yöneldim. Hızlı hızlı yürürken, aklımdan çıkaramadığım yüz, yine gözlerimin önüne geldi.

 

Aytekin diyorlar. Gördüğüm an onun neden burada olduğunu sorgulamıştım. İçimdeki ses beni uyandırdı. Ama benim istediğim bir özür değil, benden uzak duracaklarına dair bir garanti belgesiydi.

 

Onlarla sakın bir arkadaş olma düşüncesine girme bile.Dedi o ses. Çok kırılgan bir kalbin var.

 

Gerçekten iç ses, tüm sorun sadece bu olsa gerçekten beni isterler mi?

 

İç ses sessiz kaldı.

 

İçimdeki sıkıntı düğüm düğümdü. Sanki birinin çözmesi gerekiyordu. Lakin benim artık çözücek mecalim kalmamıştı. Boş zemine oturmuş onu, bana yardımcı olacak kişiyi bekliyordum.

 

Belki gelmiyecekti, olsun. Onun çayını yine ısıtırdım.

 

Ayaklarımı durdurdum. Cadde sanki bir anlığına yok oldu. Etrafımda sesler, insanlar, anonslar vardı. Onlar bile durdu. Ben yine oraya geldim.

 

İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü.

 

Titrek bir nefes kaçtı dudaklarımın arasından. Gözlerimin içi titredi. Kalbimin bir noktası sızladı. Acıyı yine derinden hissettim. O günü hissettim. Yaşadım. Her geçen gün benime daha çok yerleşmesini engellediğim o ânı, maalesef ki her geçen gün daha çok zihnime yerleşti. Ben o anda yalnızdım.

Olduğum konumda daha fazla oyalanmadan emniyetin bahçesine giriş yaptım. Sanırım bu hayatta en sevdiğim yerlerden biri, emniyet bahçesiydi. Şu an karşımda çok güzel bir boğaz köprüsü manzarası vardı. Her geldiğimde, bakışlarımla hayranlığımı belirttiğim, hele ki gün batımında eriyip bittiğim bir yerdi burası. Gözlerimi yine fazla oyalandırmadan, emniyet binasına doğru yürüdüm. Binaya girdiğim an beni hazırda bekleyen Kaan abi gözüme çarpan ilk etkendi.

 

O da beni görmüş olacak ki, hemen yanıma adımlamıştı. Geleceği her zaman biliyordu. Savcının görevlendirdiğinden şüphem yoktu.

 

"Hoşgeldin," dedi yanıma geldiği an. Dudaklarımı birbirine bastırıp, kafamı sallamakla yetinmişim bu deyişine. "Savcım ve müvekkili revirdeler, seni bekliyorlar." Dedi bu sefer.

 

Altı ay.

 

Yapabilir miydim, bu kadar günü, bu kadar ayı, bir günde devirebilir miydim?

 

Tabi ki de yapardım. Ama benim için kolay olması gereken bir eylem değildi ki bu.

 

Başımı ağır ağır onaylarcasına salladım. Bunun üzerine Kaan'ın yüzünde tatmin olmuş, buruk bir gülümseme belirdi ve bana eliyle yol gösterdi. Bilmiyormuşum gibi. Ona ayak uydurarak gösterdiği yolu izledim. Uzun koridorlardan geçtik, polisler uzun bir mesai saatlerini bir kez daha dolu dolu geçirdiklerine şahit oldum. Herşeyi ilk defa görüyormuşum gibi tekrar tekrar baktım.

 

En sonunda, bir odanın kapısında durmuştuk. Kaan'ın arkasında ben vardım. Bana yavaşça arkasını dönerken, aynı zamanda kenara çekilip tereddütle bana baktı. Bense göz teması kurmamaya dikkat ederek kafa salladım ve gitmesi için işaretini de verdim. Kaan'ın tereddüt dolu bakışları hâlâ üzerimdeyken o bulunduğum ortamı terk etti.

 

Adım sesleri uzaklaştı, ama duvarlardan seken sesler uğultu halinde boş koridoru dolduruyordu. Derin nefeslerim titredi, kalbim heyecan ve korkuyla dolup taştı. Elimi kaldırdım ve soğuk kapı kulpuna baskı yaparak bastırdım. Kulp yavaşça indi, kapı aralandı. Odanın içindeki beyaz ışık, koridora gizlice sızdı. Nefesim, kursağıma takıldı.

 

Bir kaç adımla odaya girmiş bulunuyordum. İki çift göz ise bedenimi bulmuştu. Savcının ve onun. Abimin.

 

Kapıyı çalsaydım keşke. Kimin gözüne, nasıl görünmeye çalışıyordum acaba? Abimdi o benim. Her halimi bilen, ama beni uzaktan izleyen. Hayatımı uzaktan uçuk bir tebessümle izleyen...

 

Gediz Yıldız.

 

Tekrar beni görmezden gelir miydi? Yoksa... Hayatımın bir

parçası mı olurdu?

 

******

 

Selamlaaaar 💕

Evet, 3. Bölümü de yayınladım şükür. Sizce hikayemiz nasıl gidiyor? Becerebiliyor muyum? Yorumlarınızı bekliyorum.

Ayrıca... İstediğiniz bir sahne varsa bu satıra ekleyebilirsiniz. Ya da şikayet? Orası size kalmış:)​​​​​

Yıldızları parltasak mı acep 🌟

Yorumlarınızı esirgemeyin lütfen, birilerinin hikâyemi okuduğunu bilmek içimdeki umut tanesini besliyor...

Yeni bölüme kadar beklemede kalın. Görüşürüz.💐

 

 

🦋🔥🥀

Loading...
0%