Yeni Üyelik
1.
Bölüm

NOBLE

@zakkum_cicegi

Tanıtım Şarkısı: Merve Deniz - Rüya (feat. Can Oflaz)

 

NOBLE

 

"Merhaba komşum, nasılsın?" Elimdeki bez bebeği konuşuyormuş gibi göstermek için elini kolunu oynatarak konuşuyormuş havası vermeye çalışıyordum.

 

"İyiyim komşum, sen nasılsın?" Bir anlık duraksadım. Elimdeki bebeğin saçları birbirine girmişti, kaşlarımı çatarak elimi bebeğin sarı kumaştan yapılmış saçlarına attım. Çok yumuşaktı. Annemin aldığı her bebek aslında çok güzeldi. Bebeğin saçlarını nazikçe yana atarken kendi kendime gülüyor, oyunlar kuruyor ve oynuyordum. Şimdiki oyunun adı komşuculuktu.

 

"Heh, böyle daha iyi." Elimi diğer bebeğe uzattım ve onu da aldım. Bebeği hafifçe hareket ettirdim. "İyiyim, kek yaptım hemde çikulata-" durdum. Bu böyle söylenmiyordu ki. "Çiku- aman, çikel- off, nasıl söyleniyordu ki bu?" Diyerek elimdeki bebekleri yere bıraktım.

 

O sırada arkamdan naif bir gülme sesi gelmişti. Gözlerimi kırpıştırdım ve sesin geldiği yöne doğru baktım. Annem, elindeki örgüyle bir şeyler işliyor, mavi gözleri bana bakarken içi gülüyordu. Dudaklarında ise derin bir gülümseme vardı.

 

"Komşuculuk mu oynuyorsun yine?" Diye sordu önümdeki bebeklere göz ucuyla bakarken. Onaylamak üzere kafamı salladım. Annem elindeki işlemeyi bırakıp oturduğu salon koltuğundan kalktı. Yanıma geldiğinde, önüme eğildi ve benimle oynamaya başladı. Bir yandan da sorularımı cevaplama boşluğu arıyordu.

 

"Anne, çikulata neden kahverengi?" Diye sordum. Annem gülerek sorumu cevapladı.

 

"Çikolatanın meyvesi kahverengi de ondan." Sonra ekledi. "Ayrıca... Çikulata değil, çikolata."

 

Gözlerimi kocaman açtım. "Çikulatanın meyvesi mi var?" Diye hayretle sordum. Annem ciddiyetle kafasını salladı. "Tabii ki var, hatta dışında sert bir kabuğu var." Anlatmaya devam etti. "Hani seninle televizyon da izlemiştik ya, hindistan cevizi görmüştün." Annemi onaylayan bir mırıltı çıkarttım. "Hah, işte ona benzeyen birşey, ama içinde bir sürü çikolata var," Annem elini kaldırdı ve orta büyüklükte bir yuvarlak yaptı. "Bu kadar çikolata var içinde, onu makineyle öğütüyorlar sonra fabrikalarda çikolata yapıyorlar." Diye uzunca anlatmaya devam etti.

 

Ben annemin anlattıklarını hayretle dinlerken dakikalar sonra evin kapısı tanıdık bir beden tarafından açılmıştı. Babam elindeki market poşetleriyle kapıdan girdi. "Evinizin direği geldi," diye coşkuyla elindeki market poşetlerini vestiyerin dibine bıraktı ve aynı coşkuyla kollarını açarak bana koştu. "Açılın!" Gülerek oturduğum halıdan kalktım ve kollarımı babamın boynuna doladım.

 

"Benim prensesim de buradaymış!" Dedi harfleri uzatarak. Boynuma sayısız öpücük kondururken, bende gıdıklanıyor ve kahkahalarımı salıveriyordum. Babam bir süre daha benimle vakit geçirirken en sonunda yorulmuş ikimizde yere yığılmıştık.

 

Babamı seviyordum. Bize her zaman vakti vardı, bazen işten gelirken oyuncak da getiriyordu. Abimin ödevlerinde yardımcı oluyor, benim ise en çekilmez oyunlarımın arkadaşı oluyordu. Fakat her baba böyle olmuyormuş. Babam demişti bunu, neden diye sorduğumda ilerde öğreneceğimi söylüyor, bununla ilgili konularımı geçiştiriyordu.

 

"Baba." Halının üstünde kafasını çevirdi ve bana baktı.

 

"Efendim güzelim."

 

"Çikulata aldın mı?" Bu sorum babamı güldürmüştü. "Aldım tabii, poşetlerin birinde olmalı. Ama bu sefer şemsiyeli aldım." Gözlerimi kocaman açtım. Ama bir yandan da sorguluyordum.

 

Şemsiyeli çikulata mı olurmuş?

 

Gözlerimi bu sefer kıstım. "Şemsiyeli çikulata mı var?" Babam gülerek kafasını salladı. Merakla yerimde kıpırdandım. "Peki, şimdi yiyebilir miyim?" Diye sordum masum bir tonlamayla. Kesin izin vermeyecekti ama denemeye değerdi. Onun yerine annem araya girdi.

 

"Yemekten sonra neden olmasın."

 

Ondan sonrası yine ezberli geçti. Yemek yedik, normalde ellerimizi yıkarken abim benden önce banyoda olurdu, sıranın bana gelmesini beklerdim ama ilk defa ondan önce gelmiştim banyoya. Annem abime ödevinde yardım etti. Babam annemi utandıracak iltifatlar ederken abim ve ben gizliden gizliye güldük. Dışarda havai fişek patlatılırken, abimle balkona koşuşumuz, babamın beni omzuna oturtup görüşüm için çabalaması...

 

Hepsi bir ailede oluyordu. 6 yaşındaydım. Bu sevgi bir gün biter mi?

 

Asla. 

 

 

******

 

 

"Ya, abi!" Diye sızlanırken aynı zamanda onun odasına doğru koşuyordum. Adi köpek yine dolabımdaki cipsi almıştı. Annemin defalarca uyarmasına rağmen pek akıllanabilmişa benzemiyordu. İntikam alınacak ve beyaz bayrak sallanacaktı en sonunda.

 

Odasına girdiğim an yatakta camış gibi yatmış, elinde tablet diğer elinde cipsim... Ohhh gel keyfim, gel!

 

Kınayıcı bakışlarım yerini sinire bırakmıştı. "Sen harbi akıllanmazsın, annem kaç kere uyardı cipsimi izinsiz almaman konusunda." Sanki diğer türlü veriyordum. Vermiyecektim işte kardeşim, neyin iddiası bu?

 

Abim gözlerini devirirken, elindeki cipsi sertçe aldım. Kafasına tava geçirmek vardı şimdi... Ah, ah! Bundan nasıl mahrum kalırım ben!

 

Kafamı cips maketine eğip, içindeki miktarı yokladım. "Adi köpek, hepsini bitirmişsin!" Bakışlarım yatakta, baharat bulaşmış parmaklarını yalayan abimle buluşturduğumda, isyan ederek karşı çıktı.

 

"Git, firmayla konuş kızım, içine az koydularsa benim ne suçum var?" Göz devirerek odasından çıktım. Pislik ya, eve bir yiyecek sokarken on kere düşündürüyor. Daha iki hafta önce regl için aldığım çikolataları, ben daha regl olmadan gidip yiyor, ben fark edene kadar da regl günü çoktan gelmiş oluyor. Ağzını kırdığımın aç ayısı.

 

Odama girip kapıyı sinirli halimin aksine yavaşça kapattım. Annemin kırın​​ kapıyı, tamam mı? Onu da kırın!​​​ Söylemlerini çekecek kadar enerjim yoktu. Kendimi pili bitmiş bir robot gibi yatağa attım. Yetmedi yüzümü de yastığa gömdüm. Elimdeki cips paketi çoktan yeri boylamıştı. Kendi kendime nefes tutma yarışması yapmaya çalıştım ama ya boğulursan. Diyen komplocu meleği duyunca tırsarak kafamı yan yatırdım.

 

Evet, ben 13 yaşındaki Mehtap.

 

Babamın prensesi, annemin meleği, abimin ise box torbası ve kölesiyim. LGS'nin göbeğinde olduğumu söylemiş miydim?

 

Bir süre sonra yataktan kalkıp çalışma masama yöneldim. Tabii bir lise öğrencisi olmak için çalış, çalış ve yine çalış. Tekerlekli sandalyeme oturup bir kaç dakika oyalandıktan sonra kafamı test kitabıma gömmüş, bir İnkılap sorusu çözüyordum.

 

Gün yine normaldi, anormalini nadir rastlarız zaten. Yemek yenir, sohbet edilir, annenin ömür törpüsü olunur, abinin yemek deposu ve en sonunda yine babamın prensesi...

 

Çok şükür başımız yastıkla, bedenimiz yorganla buluştu. Çok şükür, Allah'ım bismillah. Diyen Hürrem Sultan'ın sesi kulaklarımda yankı buldu. Göz kapaklarım yavaş yavaş göz bebeklerimin üstünü örterken, karanlık beni selamladı. Gerisi ise büyük bir boşluk.

 

Ne kadar zaman geçtiğini bilmediğim bir zamanda uyandım. Neden mi?

 

Evin girişinden, bir kırılma sesi daha yükseldi. Olduğum yerde önce irkilmiş sonra ise toparlanarak yataktan kalkmıştım. Gece gece ne oluyordu şimdi? Hiç bir şeyi umursamadan odamdan çıktım. Ses kesilmişti fakat içimdeki korku yatışmamıştı.

 

"Mehtap?" Abim kafasını, kapıdan hole doğru uzatmış uykulu ve sorgular gözlerle, karanlıktan bana bakıyordu. "Ne oldu?" Omuz silktim. Bilmiyordum, harbiden ne olmuştu az evvel. Abim dağınık saçlarını eliyle geriye yatırdı ve kapının arkasından yanıma geldi. O sırada annem ve babamın odasından, mırıltı halinde sesler gelmeye başladı. Ama bu mırıltılar asla netleşmiyordu.

 

"Abi." Abim elini omzuma attı ve beni korumak istiyormuşcasına gövdesine yasladı. Geri itmedim. Kollarımı beline bağladım ve yutkunmak zorunda kaldım. Eve biri girmiş olma ihtimali yüzde kaçtı?

 

Şu andan itibaren yüzde yüz...

 

"Mehtap," gözümü yatak odasının kapısından ayırmıyordum. Mehtap olduğumu onaylayan bir mırıltı çıkarmakla yetindim. Abim kısa saçlarıma küçük ama benim için anlamı büyük olan bir öpücük bıraktı. "Mehtap," diye fısıldadı. "Odana gir, kapıyı kitle ve sadece bekle. Kulaklarını kapatmayı unutma." Bir kaç saniye gözlerimi kırpıştırdım.

 

Abim bedenimi kendinden uzaklaştırıp, benden habersiz bir şekilde odama itti ardından kapıyı kapattı. Ama kilitlemedim. Olduğum yerde heykel gibi dikildim.

 

Evde biri var. Dedi o ses. Evde biri var ve sen burada hareketsiz bir şekilde dikiliyorsun. Yazık.

 

Ne yapmasını bekliyorsun?! Diye bağırdı diğer taraftan bir ses. Neyin ne olduğu belli değil belki görmemesi gereken bir şey görecek.

 

En fazla ne görebilir ki? Diye tekrar konuştu sitemkâr ses. Sanki ölecek, abartıyorsunuz!

 

Abartmıyoruz!

 

Ellerimi kulaklarıma bastırıp sesleri susturmaya çalıştım. İlk defa böyle sesler duyuyordum. Nereden geliyordu bu sesler? En sonunda farkettim ki, nefes nefese hatta kan ter içinde kalmıştım. Kaşlarım çatıldı, kalbim son ritmini bu odada verdi ve yan odadan yükselen cılız ve yüksek ses, nabzımı hızlandırmadan durdurdu. Kanım çekildi. Sesler sustu. Ama acılar gitmedi.

 

Abimin "Hayır!" Diyen haykırışını duydum. O an içimdeki bilge ses bile sustu. Tüm sesler olduğu yere siniverdi. Sonbahar yaprakları, ağacın dallarında titredi. Göz bebeklerim bir anlığına titredi.

 

Anında. Herşey anında olurmuş. Bende öyle yaptım. Ellerimi kulaklarımdan çektim. Ama bu sefer o cılız ve yüksek sesi, çıplak kulaklarla duydum.

 

İki can mı gitti şimdi? Diye sordu içimdeki hüzünlü ses. Kafamı iki yana salladım. Hayır. Hayır, hayır, hayır. Olmamalıydı. Bedenim komple uyuşmuş gibiydi. Koşarak odamın kapısına yapıştım, zorlanarak kapıyı açtım ve odamdan kendimi hole attım. Karanlık. Büyük bir karanlık karşıladı beni. Titrek bir nefes aldım ve ezbere bildiğim evin duvarları arasında kayboldum.

 

Yatak odasından şu sesler kulaklarımı tırmaladı.

 

 

Bensiz güzel bir hayatınız var, ha!

 

Mutlu aile tablosu. İğrenç bir kahkaha sesi. Hiç benlik değil.

 

Güzel kızım! Mutlu musun hayatında?!

 

Tabii, mutlusundur. Oğlun, kızın, kocan... Ama her ailenin bir katili olmak zorunda. Di mi lan!

 

Abimin sesini duyuyorum. Kısık, çaresiz, üzgün... Yapma. Diyor sadece. Yapma, yalvarırım yapma.

 

Yine o kahkaha sesi kaplıyor evi. Ay çok hoşuma gitti bu hâlin Gediz. Tabii kimseye nasip olmaz böyle yalvaran çocuk.

 

Sesler birbirine karışıyor. Bacaklarım korkudan değil, öfkeden ve nefretten titriyor.

 

Nefret, çok büyük bir duygu Mehtap, Diyen babamın sesi ve görüntüsü, gözlerimin önüne geliyor. Önce büyüyüp nefretin anlamını bulman gerekir.

 

Ama artık büyümeme bile gerek kalmamıştı. İnsanı büyüten şey... Aslında nefret miydi? Yoksa ölümler mi?

 

Adımlarım, benden bağımsız bir şekilde o odaya adımlıyor. Ölüme gidiyorum. Anne... Beni affedermisin?

 

Aniden pata küte bir şeyler oldu odada. Yere biri düştü. Adımlarım asla geri durmadı. Elimi kapıya attım ve tüm gücümle ileri ittim.

 

"Anne! Baba!" Diye haykırdım âdeta. Sesimin apartmanda yankılandığına adım kadar emindim. Sahi... Benim adım neydi?

 

"Mehtap!" Diyen babamın sesini duydum. O kadar kızgın ve öfkeliydi ki sesi... Sanki bir şeyler patlamıştı. Evet, bir şeyler patlamıştı. Babam ölmemişti.

 

"Mehtap!" Diyen annemin sesi ise kimseye bir şey olmadığının kanıtıydı. Peki ya abim? O nasıldı?

 

Karanlığa rağmen gördüğüm görüntüyle buz kesmiştim. Parmak uçlarım uyuşmuştu. Beynimde kırmızı sinyaller, kalbimde ise kötü şeyler olacağının haberi büyüyordu.

 

Çünkü şu an ki görüntü, hiç bir şeyin iyi gideceğinin habercisi değildi. Bir adam vardı odada. O adamın yüzü maskeli, ama en önemlisi elinde bir demir parçası var. Silah?

 

Hani şu filim ve dizilerde olandan mı?!

 

Küfür edeyim böyle işe!

 

Karnıma bir yumruk yemiş kadar oldum. Midemden, boğazıma bir sıvı sıçradı. Ama tuttum. Herşeye rağmen.

 

Adam, beni gördüğü an ağır bir küfür savurdu. Sonra ise bana ilerlediği an babam üzerine atılacağı sırada, silahın kabzasını daha sıkı kavradı. Bu bir tür uyarıydı. Adam bana dokundu. Tenime...

 

Eli boğazımı kavradı. Nefes alamadığım halde, nefes alamadım. Zaman durdu. Adam, o soğuk ve ağır demiri parmaklarımın arasına sıkıştırdı. Elimi yukarıya kaldırdı. Bedenim şoktan hiç bir tepki vermiyor, belki hayatımın en ağır anını yaşıyordum. Annem korkudan ağlıyor. Abimin karanlığa inat gördüğüm dolan gözleri, hem öfke, hemde kinle dolup taşmıştı. Kalbim kasıldı. Sanki bıçak darbesi yemişim gibi dudaklarımın arasından acılı bir inleme kaçıverdi.

 

Adam üstten kulağıma yaklaştı. O iğrenç sesi kulaklarımın dibinde döküldü. "Evet güzellik," kelimeleri ağzında yayarak konuşması, beni olabildiğince germiş ve midemi bulandırmıştı. "Adın, Mehtap'tı galiba. Bak," diyerek silahın ucundaki ailemi gösterdi. "Senin için ne kadar da endişeleniyorlar." Eldivenli ve kocaman eli baş parmağımı, tetiğe götürdü. Çırpınmak istedim. Yapma! Diye haykırmak, ağlamak istedim ama olmadı işte anlıyor musun? Olmadı...

 

Yapamadım.

 

Beceriksiz ve işe yaramazın tekisin!

 

Pislik! Ailen namlunun ucunda! Sen nasıl kendini tutabilirsin?!

 

Ne diye odandan çıktın ki!

 

Allah'ın belası! Bu hayattaki tek israfsın!

 

Adam tüm bedenimi, etkisi altına almıştı. Ne gözyaşı dökebiliyordum. Ne de çığlık çığlığa bağrabiliyordum. Ben ne yapıyordum?

 

"Bazı fazlalıklardan kurtulma saati bebeğim, hadi bakalım."

 

Bir...

 

İki...

 

Üç...

 

Ve dört...

 

Gözlerim buğulandı. Beynim bilincini yitirdi, hangi ayda, yılda olduğumuzu unuttu. O 4 kurşunun, 2'si babama, 1'i anneme, diğer 1'i ise abime isabet etmişti. Ailem bi

r demir parçasıyla yok oldu. Elime kan bulaştı. Anlıyormusun? Elim kanlandı...

 

Ve ben bir aile katili oldum.

 

Ben bir katil oldum. Aile katili. Mehtap Yıldız...

 

******

 

Selamlaaaar💖

İlk kitabımın tanıtım bölümünü beğenmişsinizdir umarım. Uzun zamandır kafamda kurguladığım ve en sonunda bu satırlara döktüğüm bir hikâye NOBLE.

Hikayemizle ilgili ufak bir spoi vericek olursaaak... Hikâyemiz bir gurup lise öğrencisinin baş rol kızımızla tanışarak geçmişiyle savaşma hikâyesini konu almıştır.

Daha fazla anlatmayacağım, ben anlatınca neredeyse okumuş kadar oldunuz kssjhx.

Desteğinize çok ihtiyacım var. Lütfen. Siz hikâyemi beğendikçe ben daha çok hevesleniyorum. Bu sefer daha iyi yazıyorum.

Yıldızlarımızı parlatmayı unutmayalım!🌟

1. Bölümde sizce neler yaşanacak? Bizi nasıl bir hikâye bekliyor dersiniz?

 

 

 

 

🦋🔥🥀

Loading...
0%