@zamansizim84
|
Dersin bitişi ile önümdeki laptopın kapağını kapattım, bölümümü seviyordum ama çok göz yorucu olduğu yadsınamaz bir gerçekti. Büyük salonda herkes benim gibi yorgun ve çıkmak için eşyalarını toparlama çabası içindeydi. Ağrıyan boynumu rahatlatmak için sağa sola eğdiğim sırada Dilruba ile göz göze geldik. Küçük bir tebessüm ile selam verdi her zaman yaptığı gibi. Benden ve arkadaş çevremden uzak dursa da eski tanışıklığımızı yok saymaz, selam vermemezlik etmezdi. Yanında ki arkadaşının çekmesiyle onlar salondan çıkarken, Buse'de benim başıma dikilmişti, "Hadi kızım ya kaç saattir senin dersin bitsin diye bekliyorum." diyerek söylediğinde bilgisayarı çantasına yerleştirip omzuma astım. "Buse alt tarafı şirketin kuruluş gecesine gideceğiz, ne heyecan yaptın?" diye söylenmesem içimde kalırdı. "Of... Sanki bilmiyorsun, Selim'i sadece bu ortamlarda görebiliyorum." dedi sitemle. "Buse o adam sana bakmaz güzelim, onun ailesiyle de sen yapamazsın. Boşa uğraşma..." Dedim. "Sanki beni nikahına alsın diyorum." Sağa sola göz atıp bizi duyan olmadığına emin olunca "Bir kere koynuna alsa yeter, çok merak ediyorum o heybetli kollarında kaybolmak nasıl hissettiriyor." dedi kıkırdayarak. "Sen akıllanmazsın!" deyip ona aldırmadan kapıya doğru yürüdüm. Söylenerek peşimden geliyordu, arkadaşımdı ama bu çapkın tavırları hoşuma gitmiyordu. Aileler dost ve ortak olunca biz de beraber büyümüştük, yoksa pek yolları kesişip arkadaş olacak insanlar değildik. Üniversitenin otoparkından arabamı alıp yalıya sürdüm. Sümbül Sultan yoksa oranın tadı yoktu ama alışmak zorundaydım. Üzerimde annenden çok emeği olan babannemi üç ay önce kaybetmiştik. Buse ile anneme selam verip odama çıktığımızda yatağımında serili elbise ile şaşırdım. Böyle bir gece için fazlaca iddialı bulsam da babamın itiraz kabul etmeyeceğini bildiğimden ses etmedim. Şirketin 30. Kuruluş yıl dönümüydü ve onun için oldukça önemli bir geceydi. Duşumu alıp sarı saçlarımı ensemde dağınık topuz yaptım, önden bıraktığım tutamlar dağınık ama şık bir görüntü veriyordu. Elbisenin iddalı duruşu karşısında yeşil gözlerimi ortaya çıkaran bir makyaj yapıp diğer detayları oldukça sade tuttum. Elbisemi giyip parfümümü sıktığımda hazırdım.  "Kızım çok güzel oldun..." diyen Buse ıslık çalmaya çalışsada yine beceremedi. "Reşat amca bu işi biliyor, keşke babam da azıcık modadan anlasa." "Senin moda merakın sizin bütün aileye yeter canım Saim amcayı rahat bırak." dedim küpelerimi takarken. Bedenini saran saten kırmızı elbisesini düzeltip sağına solunu dönerek aynada yansımasını inceledi. "Kolye takmayacak mısın?" diye sordu küpeleri aldığım siyah kadife kutuyu işaret ederek. Setin kolye ve yüzüğü ile bakmıştım bir süre, "Bu elbiseye küpe yeter bebeğim." deyip kutuyu kapatıp çekmecemdeki yerine bıraktım. Dudak büktü, ben sadeliği o abartıyı severdi. Hazırlığımız bitip salona indiğimizde annemle babam hazırlanmış bizi bekliyordu. Babam her zamanki gibi smokininin içinde yaşına göre oldukça iyi görünürken annem siyah ışıltılı elbisesi, zarif ama pahalıyım diye bağıran takıları ile eşini taşımayı bilmişti. "Gecenin yıldızı da geldi." dedi babam beni beğeniyle süzerken, "Size layık olmaya çalıştım Reşat Bey..." dediğimde elimi tutup son iki basamağı inmeme yardım etmişti. Annem Buse'ye, "Sen eve uğramayacak mısın?" diye sordu. Buse'den önce babam, "Gitmesin o kendini tutamaz süprizimi bozsun istemem." dedi ama sesi heyecandan çok tedirginlik hissettirdi. Onun halini benim aksime anlamış görünen annem, "Çıkalım o zaman geç kalmak istemeyiz." deyip ben konuyu açmadan kapattı. Gecenin düzenlendiği otele geldiğimizde salona geçmek yerine üst katlarda ki şık bir süite yönlendirildik. Anlam veremediğim şeyler gittikçe çoğalırken Buse'ye baktığımda 'ben bilmem' dercesine dudak büktü. Çıktığımız odada herkes birbirine bakarken annem, "Artık söylemelisin..." diye babamı uyardı. İkisinin de bakışları bana dönerken, inşallah şirketi bana devretmek niyetinde değildi. Babam karşıma gelip ellerimi elleri içine aldı, "Zümra'm biliyorsun avukatı, babannenin vasiyetini geçen hafta bize açıkladı." Babanemin tek çocuğu babamdı, vasiyeti neyi değiştirecekti? Konu neydi? Başımı salladım usulca devam etmesi adına. "Babannen Sümbül Sultan tüm mirasını sana bırakmış, bunu da tek şarta bağlamış." dediğinde konunun nereye gittiğini hâlâ kavrayabilmiş değildim. Annemle göz göze geldik bakışlarını kaçırdı, kaşlarım istemsiz çatılırken, "Neymiş şartı?" dedim duyacaklarımın hoşuma gitmeyeceğini tahmin etsem de... "Senin evliliğin birinci yılını doldurduğunda mirası yönetmeye hak kazanıyorsun, hatta müstakbel eşin için ayrılmış mülkler var." Nasıl? Bu ne demek oluyor? Üzerimde ki elbiseye ve konunun açılış şekline bakarsak burda akıl dışı işler dönüyordu. "Bunu neden şimdi konuşuyoruz?" diye sordum. Buz gibi bir sessizlik oldu aramızda, Buse'de en az benim kadar şaşkın neler döndüğünü anlamaya çalışıyordu. Babam, "Bu akşam Varol ile nişanınızı ilan edeceğiz. En kısa zamanda da evleneceksiniz." dediğinde yanlış duymuş olmalıydım. Beni ortağının playboy oğluyla evlendirmeye niyet etmiş olamazdı değil mi? Hani şu abisi olduğu halde Buse'nin bile nefret ettiği Varol... Ellerimi hırsla ellerinden çektim, sinirden beyin damarlarımdaki kan akışını bile nabız gibi hissediyordum. Buna nasıl cesaret edebilmişlerdi. Buse'yi neden eve yollamadıklarını şimdi anlamıştım. Danışıklı dövüştü... "Sence babaannem neden mirasını sana değil de bana bıraktı?" Diye sordum sinirden yüksek çıkan sesimle. "Zümra..." dese de devam etmesine izin vermedim. "Çünkü sen annemle de miras için evlendin, annem de dedemin ortağının kızı. Hiç bir zaman aşk olmadı aranızda, abim çekip gitti ama elinde ben varım değil mi? Çıkarın için kullanmaktan çekinmeyeceğin Zümra. Abisi gibi isyankar olmayan seni kırmayan Zümra." dedim sinirden titreyen sesimle. Annem köşe de bu düellonun bitişini beklerken Buse hâlâ olayın gerçekliğini sorgular gibiydi. Abisi ile nişanlanmam isteniyordu, normalde yakın arkadaşlar buna sevindirdi ama biz sadece şoktaydık. "Bu kez olmaz baba... Bu sefer senin istediğin olmayacak. Beni Varolla nişanlayacak o yüzüğü hiç bir kuvvet parmağıma geçiremez." dedim burnumu havaya dikerek. Ciddiyetimi sorgular gibi yüzümü izledi, "Beş kuruşsuz hayatına devam edebileceksen takma yüzüğü ama benim paramı harcarken benim sözümü dinlemek zorundasın küçük hanım." Anneme döndü, "Rana benimle gel misafirleri karşılayalım ayıp olmasın." deyip kapıya adımladı, eli kapı kolundayken omzunun üzerinden bana baktı, "Varol'u yukarı yollarım birazdan, o gelene kadar durumu sindirmiş olsan iyi edersin bu gece hiç bir aksilik istemiyorum." deyip annemi de peşinden sürükleyerek odadan çıktı. Yanımda ki koltuğa yenilgi ile çöktüm. Buse benden farksız diğer berjere düşercesine oturdu, "Yıllardır Varol ile evlenecek kıza acıdık, o kızın sen olmana katlanamam Zümra." dedi. O bile kabullenemezken babam bana dakikalar içinde duruma uyum sağlamamı söylüyordu. Gerçekten şaka gibi... Gözlerimi kapatıp dilimin ucunu ısırarak edeceğim küfürleri yuttum. Sümbül Sultan o mirası bana bırakırken bunların olacağını ön göremeyecek bir kadın değildi, aksine babamın ciğerini bilir asla kendinden taviz vermezdi. Bu miras işi de babama gider ayak attığı son bir kazık olsa da, babam her zaman krizleri kendi için fırsata çevirmeyi iyi bilen bir adam olmuştur. Peki ya ben ne yapacağım? Buse'ye döndüğümde onun bakışları da benim üzerimdeydi, "Hiç bir kuvvet Varol'a ait bir yüzüğü benim parmağıma geçiremez. Buna bu gece için bile olsa katlanamam, aşağısı magazin muhabiri kaynıyor yarın bütün manşetler bizden bahseder, duymayan kalmaz." dediğim de başıyla onayladı beni. "Ne yapabilirsin ki? Yanlış anlama babana rest çekmek istersen arkanda olurum ama ne kadar dayanabilirsin Zümra? Paramız yok, mesleğimiz yok... Okulunun bitmesine daha bir buçuk yıl var." dedi objektif olarak. "Burdan çıkmalıyım, bu akşam o yüzüğü takarsam dönüşü çok zor... Burdan kaçmalıyım bana yardım etmelisin." Dedim ayaklanıp telefonumu eline alarak. "Paran var mı? Bu kıyafetle nereye gideceksin?" dediğinde eli ile de elbisemi işaret etmişti. Kahretsin ki para yoktu yanımda zaten nakit taşıyan biri değilimdir. Elime aldığım çantada sadece telefonum ve birkaç makyaj malzemesi vardı. Sadece telefonumun arkasına sıkıştırdığım ehliyetim yanımdaydı. Buse elindeki iki adet ikiyüzlük baknotu bana uzattı. Parayı alıp onu da telefonun arkasına sıkıştırdım Buse'ye sarılıp çıktım odadan. Koridora doğru bir adım atmıştım ki karşıdan siyah smokini içinde olduğum tarafa yürüyen Varol görmem ile ters istikamette koşup köşeyi döndüm. Karşıma çıkan personel asansörüne binerken fazla zamanım olmadığını biliyordum. Beni odada bulamayan Vural oteli ayağa kaldırmaktan gocunmazdı. -1 deki mutfak katında duran asansörden ayrılıp, dikkat çekmemeye çalışarak personel çıkışına yöneldim. Daha önce magazinden kaçmak için bir kaç kez bu çıkışları kullanmak zorunda kaldığımdan benim için çok zor değildi. Dış kapıdan adımımı attığımda ön taraftaki şatafata inat bu kapının çokta tekin olmayan bir arka sokağa çıktığını görmüştüm. Peşimde şimdilik kimse yoktu. Üstümde nişan elbisesi, elimde telefonum ve ehliyetim dışında hiçbir şeyim yoktu. Nereye gidip, nasıl edecektim. Yanımdan geçip az ileride duran taksiden şef kıyafetleri içinde bir adam inip mutfağa giden kapıdan içeri koşturdu. İşe geç kalmıştı sanırım. Ayağıma kadar gelen boş taksi büyük fırsattı, zira ön tarafa geçmeden burdan taksi bulmam imkânsıza yakındı. Adımlarımı hızlandırıp taksinin arka kapısını açtıp bedenimi içeri attım,
Başım arkaya dönük gelen var mı diye kontrol ederken, "Hemen gidelim burdan!" dedim taksiciye hitaben. Tam o sırada Varol ve babam hışımla sokağa çıktılar. Arka koltuğa uzanıp kendimi sakladım. " Çabuk lütfen!" diyerek resmen yalvardım hâlâ hareket etmeyen adama. Görüğüm kadarıyla dikiz aynasından arka tarafa bakıyordu. Arabayı sanırım dikkat çekmemek için yavaşça hareket ettirip sokaktan caddeye çıkardı. "Peşimizde değiller kalkabilirsiniz." dediğinde sesinden genç biri olduğunu anladım, ablacım ile başlayan cümleler kurmadığı gibi diksiyonu da oldukça düzgündü. Saklandığım yerden kalkıp oturur pozisyona geldim. Yan profilden gördüğüm kadarıyla hem genç, hem de eli yüzü düzgün biriydi. Elimi hâlâ hızlı atan kalbime koyup soluklandım. İstemsizce arka camdan dışarı baktım emin olmak adına. Önüme döndüğüm de sol eli ile direksiyona yön verirken sağ eli bana açılmamış bir su şişesi uzatıyordu. "Teşekkür ederim" Deyip açtığım şişeyi dudaklarıma dayadım. Stersten dilim damağım kurumuştu. "Rahatsız eden birileri varsa karakola gitmelisiniz." dedi aynadan da olsa bakışları bana değmemişti. Gülüşüme engel olamadım, karakolda babamı şikâyet ettiğimi düşündüm de zihnimde beliren oldukça komik bir sahneydi. Gülüşümle bakışlarımız aynadan kesişti, muhtemelen nasıl bir deliye çattım gece gece diyordu. "Ne diyeyim karakola gidip babam beni ortağının oğluyla zorla nişanlıyor kurtarın beni mi?" dedim acınası bir alayla. Görebildiğim kadarıyla kaşları çattığını anlamıştım. Müsait bir yer kollayıp sağa çekti, dörtlüleri de yakıp bedenini bana döndürdü, bir anda gözlerini kapatıp üç saniye sonra açtı. Ben yaptığına anlam yüklemeye çalışırken sadece yüzüme bakarak, "Bakın hanım efendi, benim yerimde başkası olsa sizi aracına almazdı. Fakat sizin yaşlarınızda bir kız kardeşim var, sizi orda bırakmak içime sinmedi. Şimdi taksi metreyi kapatıyorum. Ne yapmak istediğinizi sakince düşünüp karar verin." Sözlerini tamamladığı gibi tekrar direksiyonu kavrayıp taksi metreyi kapattı. Telefonumu açıp Buse'yi aradım, ikinci çalışandan sonra açıldığında babamın gür sesini duydum, "Zümra sen ne yaptığını sanıyorsun? Hemen buraya dönüyorsun, insanlar olup biteni anlamadan burda olacaksın." diye kükredi. Öyle ki telefonu kulağımdan uzaklaştırmak zorunda kaldım. "O adamla nişanlanmayacağım, hiç bir kuvvet o yüzüğü parmağıma takamaz!" dedim kararlı sesimle. Babamın sinirle soluduğunu duydum,
"Peki hanım efendi, o zaman bundan sonra tek başınasın. Beş kuruşsuz kaç gün idare edebileceksin bakalım. Attığın her adımdan haberim olacağını da unutma. Ben yokken bir hiç olduğunu anlayacaksın küçük hanım." deyip yüzüme kapattı telefonu. Kulağımdan ağır çekimde indirirken gözümden aynı hızda akan damlayı hızla yok ettim. Babam hep aynı adamdı işte, dediği olamayınca despot bir canavar... Telefonun arkasına sıkıştırdığım ikiyüz lirayı ön tarafa uzattığımda, "Gerek yok hanım efendi, ne yapacağınıza karar verdiyseniz gideceğiniz yere kadar bırakayım." dedi elimdeki parayı almadan. "Gidecek yerim yok, nereye gitsem haberi olur. Kime gitsem babamla kötü olmak istemez." dedim elimdeki parayı aradaki konsola bırakıp "Bu gece sizi fazlasıyla meşgul ettim. Teşekkür ederim" deyip indim arabadan, indiğin gibi de gecenin ayazı çarptı bedenime. Aslında hava çok soğuk değildi de benim stresten gerilmiş bedenimin takati kalmamış gibiydi. Deniz kenarında durmuş olmamızdan mutlu olarak sahilde bir banka oturup kollarımı kendime sardım. Abimi arasam bana faydası olur muydu? Babamla araları zaten berbattı, onu da parası ile yanında tutmaya çalışmış ama restine rest çeken abim sevidiği kadından vazgeçmeyerek doktora yapmaya kabul edildiği Amerika'ya gidip bizimle ilişkisini kesmişti. Sümbül Sultan o zaman da babama yaptığının yanlış olduğunu anlatmaya çalışmış olsada faydası olmamıştı. Benimle görüşüyordu, o zaman sevgilisi olan şimdi ise eşi olan Gül ile hem çalışıp hem de eğitimlerini sürdürüyorlardı. Hatta bebek bekliyor olduklarını da yakın zamanda öğrenmiştim. Kimbilir yabancı bir memlekette ne kadar zorlanıyorlardı. Bir de ben köstek olamazdım. Daldığım düşüncelerden omuzlarıma bırakılan küçük battaniye ile sıyrıldım. Başımı geriye çevirdiğim de taksisine beni kabul eden adam arkamda durmuş denize bakıyordu. "Üşüdünüz..." Hâlâ şaşkın olduğum için yüzüne bakıp kalmıştım. "Buralar pek tekin olmaz bu saatlerde" Deyip omuzlarıma bıraktığı battaniyi işaret etti "Temizdir merak etmeyin." "Teşekkür ederim." Dedim gülümseyerek, battaniyeyi iki ucundan tutup üst bedenime sardım. Bakışı anlık gülüşüme değsede hızla denize çevirdi gözlerini. "Daha ne kadar burada durmayı düşünüyorsunuz?" diye sordu. Görmeyeceğini bile bile dudak büktüm. Bilmiyorum ki... "Bakın yanlış anlamayın, burada hoş olmayan durumlarla karşılaşırsınız, evde annannem ve kız kardeşim var. Ben bütün gece takside olacağım, isterseniz sizi evime bırakayım. Sabah ne yapacağınıza karar verirsiniz." Dediğinde anlık göz göze gelsek de yine çekti bakışlarını. Bu halleri bana güven vermişti, "Rahatsızlık vermek istemem, beni tanımıyorsunuz bile." dedim. "Sizde beni tanımıyorsunuz gelmek istemezseniz anlarım. Fakat sizi burada bırakıp gidemem, gelmezseniz ikimizde sabaha kadar buradayız." dedi çok hafif bir tebessüm yakaladım dudaklarında ama çabuk kayboldu. "Sizi işinizden yeterince alıkoydum..." Dedim mahcup olarak. "O zaman?" dedi sorar gibi. Cevap olarak banktan kalkıp arabaya doğru yürüdüm. Bu akşam ki tek şansım bu genç adam olabilirdi.
Ben arkaya otururken o da kendi yerine kuruldu, camdan dışarıyı seyrederken akışına bırakmıştım artık olayları. Dakikalar sonra araba Cihangir de eski bir apartmanın önünde durduğumuz da, "Burada mı oturuyorsunuz?" demiş bulundum. Dişlerini görebileceğim kadar geniş gülümsediğin de, bu kez benim gözlerim gülüşüne takıldı. Fark etmiş olacak ki önüne döndü hızla, "Ünlülerin mekanı değil mi? En ünlü taksici de benim demek ki." dedi dalgaya vurarak. Kurcalamadım, hatta en azından bildiğim bir muhit olduğu için rahatladım. Asansörün kapısını açıp binmem için yol verdi. Eski yapının dar asansörüne bindiğim de yanımda ki adamdan uzak durmak için mümkün olduğunca köşeye sıkıştım. Fakat o en üst katın düğmesine basıp kendisi binmeden kapıyı kapattı. Ağzım açık bu yaptığına şaşırırken asansör yavaş yavaş üst katlara tırmandı. Kabinden indiğim de merdivenlerden gelen adım sesleri ile korkuluklardan hafif uzanarak ona baktım. Adını bile bilmediğim adamın evinde ne işim vardı. Sahilde ne kadar oturduğumu bilmiyordum ama saat gece yarısını geçmişti. Elindeki telefonu kapatıp yanıma ulaştığında kapıyı çok hafif tıklattı, bekletmeden açılan kapıyla karşımda gördüğüm kişiyle şaşırıp kaldım. Sınıf arkadaşım Dilruba başında ki baş örtüsü ile bana bakıyordu. İkimizden şaşkınlığı ilk atan Dilruba oldu, "Zümra..." dedi şaşkınca. "Siz tanışıyor musunuz?" diye soran adama döndüm ama bu kez daha dikkatli baktım yüzüne. Nasıl tanımamıştım ki, oydu işte Yavuz Yaman. Dilruba'nın abisi, lisede ki lakabı döküldü dudaklarımdan, "Beyzade...?" İlk bölümü nasıl buldunuz? Evet Beyzademiz Yavuz Yaman...
Zengin kızımız Zümra... Zümra ailesinden kurtulabilecek mi? Siz onun yerinde olsanız ne yapardınız? ⭐⭐⭐ Yıldıza dokunmayı unutmayın arkadaşlar ✨😍🥰❤️
|
0% |