Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@zamansizim84

 

Dilruba,

 

"Abim?" dedi hafif kaşlarını çatıp gözlerini kısarak.

 

Onun şaşırmasıyla fikrimin saçmalığını çok daha iyi anladım.

 

"O da senin gibi tepki verdi. İyi bir fikir olmadığını da nedenleri ile açıkladı." Dedim konuyu kapatmak için.

 

Ama içim burkuldu, hiç mi olurumuz yoktu. Çirkin bir kız değildim hatta ailemin mali durumunu da göz önüne alırsak sosyetenin gözde bekarıydım. Babam ortağının oğluyla başımı bağlamak istiyordu çünkü hiç bir zaman kendinden dişli insanlarla muhatap olmak istemezdi. Dişine göre bulduğu Vural ve ailesi tam onun kalemiydi.

 

Dilruba elimi tuttu,

 

"Zümra hatta üç şeyi değiştiremeyiz derler belki duymuşsundur." deyince dudak büküp başımı iki yana salladım. "İnsanın rızkı, ömrü ve eşi kaderde yazılıdır derler. Ben ve abim çok zengin bir ailenin evlatları olarak doğduk ama bak abim rızkınız için direksiyon başında. Başımıza ne gelirse gelsin helal yoldan hayatımıza devam etmeye çalışmak bize düşen." dediğinde boş boş baktım yüzüne.

 

"Zümra ben dün itiraz etmeseydim Vural'ın karısı olmak için engelim yoktu. Ben oturup bekleyeyim, hiç birşey yapmayayım o zaman nasıl olsa birşey değişmiyormuş." diye itiraz ettim.

 

Çok samimi bir şekilde gülümsedi,

 

"Bak işte ben de tam onu diyordum, abim nasıl babam zengin deyip yan gelip yatmadıysa, sende ne yapayım miras için bu adama mecburum deyip boyun eğmedin. Öyle bir akşamda sizi karşılaştıran kaderin de bir muradı vardır." dedi.

 

"Tesadüf olamayacak kadar karışık değil mi?" diye sordum.

 

Elimin üzerinde ki eli şefkatle okşadı elimi,

 

"Kâinatta tesadüfe, tesadüf edilmez." deyip göz kırptı. "Ben abimle seni yakıştımadığımdan yada olumsuz düşündüğüm için şaşırmadım. Senin abime bu kadar çabuk güvenmiş olmana şaşırdım." Diyerek kendini açıkladı.

 

Telefonumun ekranını ona doğru çevirdim,

 

"Bak bu saat oldu ne arayan var ne soran, telefonumun arkasına sıkıştırdığım ikiyüzlük banknot harici param yok. Üzerimde abiye ile evden çıkmışım... Nasıl bir aile bir kız evladını insanların insafına terk edebilir. Selim ile gittiğim restorandan çıktığımda ne yapacağımı bilemez haldeydim." dediğimde gözümden akan tek damlayı hızla silip yok ettim.

 

"Ben Selim'i yıllardır tanıyorum Dilruba ama onunla çıktığım restoran kapısında abini görünce kendimi güvende hissettim. Ne mecburiyeti var beni bulup buraya getirmeye?" Diye sordum.

 

Dudak büktü,

 

"Okuldan çıktığımızda sizi o restorana kadar takip etti ama alıp eve getireceğini bende beklemiyordum." Dediğinde içinde kelebekler cıvıldaştı.

 

"Niye takip ettiniz ki beni?" dedim Dilruba'nın ağzından belki birşeyler alırım umuduyla.

 

"Sen bu Selim'in niyetini söyledin mi? Onun kim olduğunu biliyor mu?" diye sordu.

 

"Evet, dün onun yanındayken aramıştı. Niyetini de belli ettiği için biliyor yani." deyince içimdeki tüm ümit tohumlarını yıkacak bir cümle kurdu.

 

"Demek ki adama güvenmemiş, bu durumundan faydalanacak bir tipse onun için takip etmiş olabilir." dedi başka hiç bir şeye ihtimal vermeden.

 

"Anladım canım." Dedim burulan içimi belli etmeden.

 

"Abim seni korur kollar elinden geldiğince ama oyun için nikah kıymaz Zümra. Evlilik bağına böyle bir işe paravan yapılmayacak kadar kıymet verir." Diye abisinin dün söyledikleri tasdikledi.

 

"Hiç sevgilisi olmadı mı Dilruba?" diye sordum kendimi tutamayıp.

 

Şaşkınlığıma derin bir tebessüm etti,

 

"Helal dairesi keyfe kâfidir Zümra hanım." dedi sesini kalınlaştırarak.

 

Kaşlarım çatıldı yüzüm limon yemiş gibi oldu onun bu haline,

 

"Abim olsa böyle derdi, en sık kullandığı repliklerden biridir." deyip "Senin daha açık söyleyeyim, bırak sevgiliyi harama bakmaya bile tenezzül etmez." dediğinde vay be dercesine dudak büktüm.

 

"Zümra olması gereken bu ama günümüzde şaşılacak bir durum hâline gelmesi içimi acıtıyor." dediği sırada içeri ki odadan başında beyaz oyalı tülbenti ile Pamuk annane çıktı.

 

Beni görünce en sıcak tebessümüyle,

 

"Oyyy güzel kızım çok merak ettim seni iyi ki geldin." diyerek bana doğru yürüdü.

 

Bende kalkıp elini öpmek için uzandığım da müsade etmeyip sarıldı.

Tıpkı Sümbül sultana sarıldığımda olduğu gibi yuvamda hissettim kendimi.

 

"O şeytana uyan peşini bıraktı inşallah?" Diye sordu ayrıldığımız da.

 

Benim jeton düşmeyince Dilruba açıklık getirdi,

 

"Vural'ı soruyor."

 

"Şimdilik bıraktı ama yakında yine şansını deneyecektir." dedim omuzlarımı düşürerek.

 

Hemen düşürdüğüm omzumu okşayarak sanki kaybettiğim gücü tekrar verdi bana.

 

"Herkesin bir hesabı olsa da, Allah'ın hesabı hepsinin üstündedir güzel kızım. Onun dilediği dışında yaprak kımıldamaz bu kâinatta." deyip umutsuzluk kuyusundan çıkardı beni.

 

Dünden beri belki ilk defa içten gülümsedim.

 

"İnşallah..." Dediğim de nasıl hitap edeceğimi bilemedim. Ben de pamuğum desem ne olurdu ki?

 

Sanki içimi okudu,

 

"Sende pamuğum diyebilirsin, tabii istersen." deyince bu kez dudaklarım dişlerimi gösterecek derecede kıvrıldı,

 

"Gerçekten mi?" dedim hafif yerimde kıpırdanarak.

 

"Aaa... Yalanla ne işim olur." dedi yalandan sitem ederek. "Çok güzel börek açmıştım, Dilruba da kek yaptı. Kız kıza çay keyfi yapalım mı? Yoksa yaşlı deyip beni istemez misiniz?"

 

"Kim yaşlı sen mi?" Deyip yanağına dokundum "Şu cilt için kaç seans cilt bakımı yaptırıyorlar biliyor musun? Ayy maşallah diyeyim nazarım değmesin." deyip hâlâ ayakta olduğumuz için koluna girdim. " Cilt bakımı sırlarını verir misiniz Pamukcuğum?" diye takıldım onun verdiği samimiyetten güç alarak.

 

Koltuğa oturduk beraber,

 

"Birşey yaptığım yok kızım evin içindeyim işte..." dediğinde torunu araya girdi,

 

"Gül suyu ve Teheccüd namazı Zümra'cım." dedi tesbitinden oldukça emin.

 

"Ne namazı?" diye sordum ilk defa duyduğum için. Tamam namaz kılmıyordum ama böyle bir namaz da hiç duymadım doğrusu.

 

"Zümra hadi çayımızı getir kuzum." deyince o mutfağa geçti biz kaldık baş başa.

 

"Gece uyuduktan sonra sabah namazı vakti girmeden kalkıp namaz kılarsan Teheccüd namazı kılmış olursun." dedi muhtemelen ben anlayayım diye basitleştirerek.

 

"Beş vakit namazdan değil yani?" dedim. Toptan cahil sanmasın diye.

 

"Değil kızım, sünnettir diye kılıyorum, Allah gecenin günü örttüğü gibi bizim de günahlarımızı örtüp, bizi kötü işlerden uzak etsin diye kılarız." dedi tane tane huzur veren bir sesle incitmeden bana kendimi kötü hissettirmeden anlattı.

 

"Allah kabul etsin." dedim öyle denirdi herhalde.

 

Gülümseyerek başını salladı kısık sesli 'amin' döküldü dudaklarından.

 

"Ben Dilruba'ya yardım edeyim " Diyerek mutfağa geçtim.

 

Ev küçüktü fakat asla eski değildi. Daha çok vintage tarza yakındı. Mesela duvarlarda raf ve terekler vardı üzerinde renkli seramik kupalar, yer yer eski emaye tarzı kaplar. Köşede balkona çıkan kapının yanında tel dolap bile vardı.

 

Benim hayran bakışım Dilruba'yı tebessüm ettirdi.

 

"Burası pamuğumla rahmetli dedemin huzur dolu, sevgi dolu yuvasıydı. Sonra babamın işleri ters gidince el de avuçta ne varsa gitti. Bir burası kaldı, birde güç bela abimin kullandığı taksi. Çok şükür bugünümüze Pamuğun bizi hiç bırakmadı." Diye biraz kısık sesli anlattı.

 

O kadar rahattı ki bunları söylerken, sanki hiç o zengin hayatı tatmamış gibi...

 

Ben iki gün parasız kaldım aklım çıkıyor nasıl yola devam edeceğim diye.

 

Peki ya okul?

 

Beyzâde'nin okulu ne olmuştu bu süreçte?

 

Sormak istedim ama Dilruba elinde tabaklar ile içeri yönelince bende çay hazırladığı tepsiyi alıp takip ettim el mecbur.

 

Beraberce çayımızı içtik şahane börek ve çikolatalı kek ikilisinin tadını çıkardık.

 

Anladığım kadarıyla Dilruba ve Pamuk nine aynı odada kalıyor, Beyzâde'nin odası da şu karşıda ki oda olsa gerek.

 

Buse'nin getirdiği çantadan pijama ve diş fırçası bulmak benim için define değerindeydi.

 

Pamuk annanenin yatağının çarşaflarını Dilruba ile değiştirdikten sonra ikimiz aynı odada uyumuştuk.

 

Sabaha yakın hissettiğim hareketlilik ile çok ağır olmayan uykumdan uyandım. Odadaki loş gece lambasının ışığında namaz kılan Dilruba'yı fark ettim. Biraz onu seyrettiğimi hatırlıyorum, tekrar dalmış olmalıyım ki aralık bırakılmış kapıdan Yavuz'un sesini duydum.

 

"Hayırlı sabahlar abisinin gönül alanı..." Diye fısıldar gibi konuştu.

 

"Size de hayırlı sabahlar Beyzadem." deyip kıkırdadı.

 

"Misafirimiz uyuyor mu?"

 

Zümra değil, misafir... Bu evde ki konumum tatlı uykumu iyice açtı.

 

Bir gecesini olsun huzur ve güven içinde geçirmiş bir misafir...

 

Ne sanıyordum ki, hangi sıfatla bu evdeki beni mest eden atmosfere dahil olabilirim.

 

Adam açık açık ben seninle oyun için bir evliliğe girmem dedi.

 

Kız kardeşi korumak için peşinden gelmiştir diyerek olmazımızın altını kalın çizgilerle çizdi.

 

"Uyuyor abi..." derken sesler uzaklaştı.

 

Sabahın bu saatine kadar direksiyon mu sallıyordu. Çok yorucu, dahası tehlikeli değil miydi?

 

Gündüz çalışmak varken neden geceyi tercih ediyordu ki?

 

Gerçi gece çıkmasa biz de karşılaşmamış olacaktık. O saçma gecede tek şansım Yavuz Yaman'a rastlamaktı.

 

Kapının arkasında, askıya asılmış şekilde duran abiye elbisem tekrar gözüme takıldı.

 

Dün gece iyi olup olmadığımdan emin olmak için arkaya dönüşü, döndüğü gibi de gözlerini kapatışı geldi kuruldu aklıma. Başını çevirdiğinde dekolteli elbisem ile Yavuz'un hiç görmek istemeyeceği bir manzara sunmuş olmalıydım. Yüzüme bakıyordu ama gözlerime de uzun süre odaklanmıyordu. Sadece dinlediğini belli edecek kadar göz teması kuruyordu.

 

Halbuki dün kaç defa Selim'i beni izlerken yakalamıştım.

 

Kafamda ölçüp biçerken mutfaktan gelen sesler çoğaldı. Gün iyice ışığında Dilruba odaya döndü,

 

"Zümra, canım dersimiz var hadi kahvaltı yapıp hazırlanalım geç kalmayalım." diye sesinin en tatlı tonuyla konuştu.

 

Sesinin öyle dinlendirici bir tonu var ki, her sabah onun sesiyle uyanacak olan eşi ve çocukları çok şanslı insanlar olsalar gerek.

 

Uyumuyordum ama gözlerim kapalıydı, araladım usulca,

 

"Günaydın..." dedim onun gibi huzur vermeyi umarak.

 

"Günaydın, çok güzel omlet yaptım, hadi." dedi tekrar.

 

Elimi yüzümü yıkayıp, rutin işlerimi hallederek mutfağa geçtim, Yavuz masada yoktu ama bir adet kirli servis tabağı bangonun üzerinde içine konulmuş çay bardağı ve çatal ile onun kahvaltı yapmış olduğunu anladım.

 

Pamuk annane yine beyaz örtüsü içinde ışıl ışıldı.

 

"Günaydın pamuğum." deyince,

 

"Aymış günümüz hayır olsun güzel kızım." Dedi neşeli bir tonda.

 

Beraberce kahvaltı masasını toparlayıp hazırlanarak evden çıktık.

 

Dilruba ve Pamuk annanenin sessiz konuşmalarından anladığım kadarıyla Yavuz evdeydi ve uyuyordu. Benimle yüz yüze bile gelmemişti.

 

Bu işin olmayacağını aklıma soksam benim için iyi olacak, yoksa bu saçma aidiyet duygusu beni çok yıpratacak. Onlar iyi insanlar ama benim hiç birşeyim değiller.

 

Dilruba asansörün aynasından örtüsüne baktı, o sırada telefonu çaldığında dar alanda olduğumuz için ekranı gördüm.

 

Ezel Ensar... Arıyor

 

Dilruba ufak bir öksürük ile boğazını temizledi, telefonu açıp kulağına götürdü,

 

"Aleyküm selam Ensar, asansördeyiz geliyoruz inşallah." deyip kapattı.

 

"Abimin arkadaşı, gündüz taksiyi o kullanıyor bizi okula bırakacak." Diye kısa bir açıklama yaptı.

 

"Anladım canım." Dedim kısadan.

 

Apartmandan dışarı çıktığımızda taksi kapının önündeydi, yanında da baş örtüsünü Dilruba'ya göre daha özensiz takmış bir kız dikiliyordu.

 

Bizim çıkışımızla kız bize dönünce tanıdım, okulda da ara ara Dilruba'nın yanında görüyordum bu arkadaşı.

 

Dikkatimi çekme sebebi ise Dilruba yanında yokken bambaşka birine dönüşüyor olmasıydı.

 

"Hayırlı sabahlar Şule." deyince adını da öğrenmiş olduk.

 

"Hayırlı sabahlar" dese de gözü bende takılı kalmıştı.

 

Taksiyi kullanacak olan genç adam da arabadan inince dördümüz arasında kısa kısa bakışmalar oldu.

   

Biri çıkıp arkadaşım hayırdır? Sen burda ne iş? Dese meraklarını giderecektim ama buna cesaret eden olmadı.

 

Adının Ezel Ensar olduğunu öğrendiğim arkadaş,

 

"Dilruba sen öne gel istersen." deyip arabaya tekrar bindi.

 

Şule arabaya bizden önce bindiğinde, Dilruba'nın dudaklarını birbirine bastırıp elleri ile oynadığını fark ettim.

 

"İstersen ben öne binebilirim." diye teklif ettim gerginlik sebebini tahmin ederek.

 

"Yok öyle de yanlış anlar..." deyip biraz daha duraksayıp koluma girerek arabaya adımladık.

 

Ben arka koltuğa o öne yerleştik. Ben zaten elbise giydiğim için oturunca bacaklarım daha da açığa çıkmıştı.

 

Normalde kendi arabamla gidip geldiğim için ne giydiğime pek takılmazdım. Fakat bu Ezel Ensar arkadaş da belli ki aynı Yavuz gibi başı önünden kalkmaz bir tipti. Ben rahatsız olmasamda önde bu etekle oturmam onun için sorun olabilirdi.

 

Ayyy... İki günde devrelerim yandı ya, ben neler düşünüyorum.

 

Bana ne ki bakmayı versin bir zahmet...

 

Eee... Bakmıyorlar zaten! Diye iç sesim beni payladı.

  

Sessiz geçeceğini düşündüğüm yolculuğumuz Şule'nin beni hedef alan sözleri ile bozuldu,

 

"Zümra'cım seni gördüğüme şaşırdım doğrusu, biz pek senin arkadaş kitlene uygun değiliz malûm..." dedi imâlı bir tonlama ile.

 

Madem arkadaş kitlem değilsin niye Zümracım diyorsun, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu...

 

"Dilruba ile ben eski arkadaşız Şule, dün gece de beraber kız gecesi yaptık. E Pamuk annemi de çok özlemiştim laf lafı açınca geç oldu tabii. Bırakmadılar sağ olsunlar burda kaldım." diyerek yakan olmayan ama doğru da sayılmayacak şekilde lafları sıraladım.

 

Bozuldu çok bozuldu hem de,

 

"Sare Sultan bir beni sevmiyor herhalde, Ezel Ensar'ı da çok sever. Ne zaman görse yedirip içirmeden bırakmaz." diyerek söylendi.

 

Dilruba başını yana çevirdiğinde aynadan gülmemek için kendini sıktığını fark ettim.

 

"Biriniz de demiyor yok seni de sever, niye sevmesin diye... Aşk olsun." diyerek sitem etti ön koltuklarda ki ikiye.

 

Ezel Ensar oldukça ciddi bir ifade ile aynadan anlık bir bakış attı Şule'ye,

 

"Kemal Sayar'ın çok sevdiğim bir sözü var 'Bırak hakikat incitsin seni, bir yalan avutacağına...' der. Ve hakikat çoğu zaman acıdır Şule." dedi.

 

Yanımda ki kız avutulmak istese de kimse onu yalanlarla avutmadı.

 

Demek ki pamukçuğum bu Şule arkadaştan pek haz etmiyordu.

 

Yanımda ki kız trplice yana dönüp akıp giden yolu izlemeye başladı.

 

Sosyete ortamında olsa 'Ay hiç öyle şey olur mu Şule'cim... Anannem sana bayılıyor, biliyorsun...' Diye abarta abarta teselli edilirdi ama şükür ki o ortamda değildik. Çünkü orada görüntü de herkes birbirini seviyor fakat sonrasında kırk farklı kombinasyon oluşturularak arkasından dedikodusu yapılıyordu.

 

Okulun bahçesine girdiğimizde kızlardan ayrıldım, Buse'nin okuduğu moda tasarımı bölümüne doğru yürürken, bir yandan da telefonunu arayarak nerde olduğunu öğrenmeye çalışıyordum.

 

Selim yüzünden en yakın arkadaşımdan olmak asla istemezdim.

 

Buse'nin cafe olduğunu söyleyen sesi keyifsiz geliyordu.

 

Nitekim bölüme ait cafeye girdiğim de yüz ifadesi keyifsiz ve güzel gözleri uykusuzdu.

 

Ona doğru adımlayıp sandalyesşnşn arkasına dolanarak kollarımı sımsıkı sardım.

  

"Çok çok özür dilerim Buse, dün sana söylemeliydim ama inan ki bu kadar ısrarcı olacağı aklıma bile gelmemişti." diyerek içimi döktüm.

 

Dudak büküp omuz silkti,

 

"Yok zaten ben dün onun notunu verdim Zümra, adam olsa ufak bir baş selemı olsun verirdi. Senin yanında hiç tanımadığı biri bile olsa azıcık nezaket bilen insan öyle davranmaz. Açık açık beni görmezden geldi." Dediğinde haklı olduğunu bildiğim için yanağına kocaman bir öpücük bırakıp onayladım onu,

 

"Ben de notunu verdim ve sınıfta kaldı, bildiğin zora düşünce durumu kullanmaya kalktı." dedim ona hak verdiğimi belli ederek.

 

Buse, Selim'in bana yürümesi ile o defteri tamamen kapatmış görünüyordu ki bu beni çok mutlu etti. Arkadaşımı saçma bir takıntı haline getirdiği Selim yüzünden üzgün görmek istemiyordum.

 

Geçip karşısına oturduğum da,

 

"Eee... Dün ne oldu anlatmayacak mısın?" Diyerek dedikodu moduna geçtiğinde dün yemekte olanları peşine Yavuz'un beni almaya gelerek ortama nasıl havalı bir giriş yaptığını anlattım.

 

"Zümra... Bu çocuk niye peşinde senin bu kadar. Doğru söyle kaşla göz arasında tavladın mı Beyzâde'yi?" Dedi merakla.

 

"Hiç sanmıyorum Buse, belki hayatımda ilk defa birine bu kadar yükseldim ama onun hayatında benim uygun olduğum bir rol yok." Dedim.

 

Sabah kahvaltısında bile benimle rastlaşmamıştı, zor durumda olan, evine misafir ettiği birinden öte değildim.

 

"Zümra şimdi olayların etkisi taze, merak ilgini çekiyor ama sen o çocukla yapamazsın be arkadaşım. Şu televizyonda varya kızılcıklı mızıkcıklı bir dizi onun gibi olursun alimallah..." dedi kulağını çekip tahtaya vurarak.

 

"Buse sen o diziyi mi izliyorsun?" Dedim şok içinde.

 

"Yok be kızım, keşfete düşüyor o ikinci gelin kaynanayı fena gö. ediyor." Deyip anlatmaya devam edecekti ki elimi kaldırıp susturdum.

 

"Allah'tan izlemiyormuşsun, ikinci gelinle kaynananın çekişmelerine kadar hakimsin maşallah." deyince omuz silkti.

 

"Selim'i tavlarsam diye taktik biriktiriyordum. Sağolsun ona da gerek kalmadı." Dediğinde kocaman bir kahkaham cafeyi doldurdu.

 

"Kızım biraz evvel bana akıl veriyordun o diziye benzer sonun diye. Kendin mi taktik alıyorsun?" Dedim gerçekten Selim'in üzerine çizgi çekmiş olmasa böyle konuşmazdı.

 

"O Selim'in annesi Pembe'den de beter eder insanı akıllım." deyince,

 

"Pembe kim?" diye sordum.

 

"Oooo... Ben kime ne anlatıyorum ki."deyip elini havada bir tur salladı.

 

"Of Buse tamam neyse artık. Evde durumlar nasıl." Diye sordum gırgırı bırakıp.

 

"Vural salağına avukatı sağlam bir azar çekmiş seni arabayla karakola getşrdiği için, tabii babamla babanda üstünden geçtiler bir çuval inciri berbat etti diye."

 

"Oh olsun o adiye şerefsiz bana ne dedi biliyor musun?" deyince arkadaşımın tek kaşı havalandı.

 

"Her istediğinin tadına bakmış, bir ben kalmışım. Beni de karısı olarak koynuna alacakmış." Dedim aynı o gece ki tiksinerek.

 

"Hoşt deseydin." diye yükseldi Buse etraftan bir kaç masanın gözleri bize dönünce kıstı sesini. "Sen kim köpeksin acaba, adiye bak."

 

"Buse, sen bu lafları nerden öğrendin kuzum? Benden ayrı neler izliyorsun sen hı?" diyerek acıklı acıklı baktım yüzüne.

 

"Ayyy bu da başka bir Pembe'nin lafı, sen onu hiç bilmezsin." deyip elimi tuttu. "Onu bunu boşver yeni planları parasız devam edemeyeceğin döneceğin yönünde şimdilik üzerine gelmezler."

  

Para evet... Şimdiye kadar har vurup harman savurarak hiç düşünmediğim ama insanlar için ne kadar önemli olduğunu iki günde anladığım meta...

 

Ne yapacağım ben şimdi?

 

   

 

 

 

 

 

Arkadaşlar bu bölüm geçiş bölümümüzdü.

 

Dilruba'yı ve Buse'yi daha iyi tanıdık.

 

Ezel Ensar ve Şule karakterlerini oyuna kattık.

 

Bakalım gelecek bölüm neler olacak?

 

Beyzâde ve Zümra okumak istiyorsunuz biliyorum, bende çok heyecanlıyım onlar için ama biraz sabır.

 

   

 

   

 

    

 

    

 

    

 

     

 

     

 

   

 

   

    

 

    

 

   

    

 

   

 

Loading...
0%